Yeni Üyelik
39.
Bölüm

39. Bölüm

@ineffable3107

O geceden sonra ondan iyice uzaklaşmıştım ki artık mutsuzluğumun hangi seviyede olduğunu bilemez hale gelmiştim. Birbirimizi bu kadar severken niye bu haldeydik ki?

Düşünemiyordum. Artık çilek bile almıyordu. Göz göre göre bitiriyordu bizi. Bu sefer ondan önce kalkıp hazırlandığımda makyaj masama oturdum. Odanın kapısı pat diye açıldığında bunu beklemiyor olmalıydı. Ondan sonra uyanırdım normalde. İfadesizce arkamdan geçip giyinme odasına girdiğinde göz teması kurmadık. Kırıcıydı.

Makyajım bittiğinde saçım zaten fönlü olduğu için uğraşmamıştım. Onu beklemeden odadan çıktığımda bir şey demesini bekledim en azından. Aşağıya indiğimde topuklu çizmelerimi giyip kabanımı üstüme aldım. Yağmur yağıyordu. Kapıda onu beklediğimde onun üstüne bir şey almayacağını biliyordum. Onun tarafından kabanlarından birini aldığımda dolaba yaslanıp onu bekledim. Aşağı indiğinde de beni gördüğünde şaşkınlığı belli oluyordu. ‘’Günaydın.’’

Günaydın diyişi bile benim için bir adımken ona cevap vermedim. Yanıma geldiğinde kabanı ona uzattım. ‘’Yağmur yağıyor, al.’’

Kafasını iki yana sallayıp sabır dilediğinde kapıyı açacakken kapıyı sertçe kapattım. ‘’Laf dinlesene.’’ Sesim biraz yüksek çıktığında bu tavrıma anlam veremediği belliydi. ‘’İyi.’’ Kabanı elimden çektiğinde giymesini bekledim. Buna sinirlendiğinde sertçe üzerine geçirdi. Kapıyı açtığında çıkacağını sanarken eliyle ileriyi işaret etti. ‘’Geç bakalım.’’

Gülümsememe engel olamadığımda kapının eşiğinde durdum. Ona döndüğümde yükselip yanağını öptüm. Bunu asla beklemiyordu. ‘’Dikkat et.’’ Arabayı hızlı kullandığından ona zarar gelmesini istemezdim kesinlikle. Ondan uzaklaştığımda amacıma ulaşmıştım. Kafa karışıklığı ona iyi gelecekti. Arabama binip büyük kapıdan çıktığımda şirkete doğru yol aldım. Farklı yollarda olduğumuz için onu görmemem normaldi.

Şirkete gelir gelmez asistanım Önder odaya girdiğinde bugünkü programımdan bahsetti. ‘’1 saat sonra kendi toplantınız var bilgi ekibiyle, öğleden sonra da dedeniz adına Aydın Holding’e gidip orada yer almanız gerekiyor.’’ Ne? ‘’Sebep?’’ Dedem adına burda işlerle ilgilenenler vardı zaten. Ben ne anlardım ki. ‘’Öyle uygun görülmüş efendim.’’

‘’Sen de geleceksin inşallah benimle.’’ O benden daha hakimdi. ‘’İsterseniz gelebilirim tabi.’’ Kafamı salladım. ‘’Gel gel. Ben yoksa çıkamam işin içinden.’’ Kafasıyla onayladığında odadan çıktı. Kendi bilgisayarımı alıp odadan çıktığımda toplantı odasına geçtim. İşlerimi buradan devam ettirdiğimde bir süre sonra toplantı yapacağım ekip gelmişti. ‘’Geç mi kaldık?’’

‘’Yok ben buradaydım sadece.’’ Tedirgince oturduklarında bir şeyler olduğunu sezdim. ‘’Bir sorun mu var?’’

‘’Yok efendim.’’ Bilgisayarı kapatıp onlara baktığımda hepsi melül melül bakıyordu. ‘’Ee hadi açın uygulamayı.’’ Yansıttıklarında yaptığımdan çok farklı şeyler çıkmıştı ortaya. Yazılım kısmı neyse ki bitmişti sadece ön yüzü kalmıştı. ‘’Noldu buna?’’ Tekrardan bilgisayarımı açıp bendeki uygulamayı açtım. O da değişmişti. ‘’Maral Hanım sanırım kodlamanın biri değiştiği için uygulama kendi içini sıfırlamış. Biz baştan denemeye çalıştık ama anca bu kadar oldu.’’ Benimle dalga mı geçiliyordu?

‘’Biz bugün içinde düzeltiriz gerçekten.’’ Sinir bütün vücudumu kapladığında onlara kızmayı es geçtim. ‘’Tamam ben halledeceğim. Siz bugünlük karışmayın.’’ Başka şeylerden de konuşulduğunda çok geçmeden bitirmiştik. ‘’Şimdilik bu kadarla kalsın. Gece düzeltirim ben.’’

‘’Bu kadın ayaklı bilgisayar gibi biliyor musunuz?’’ Birinin kısık sesle bunu demesiyle gülmeden edemedim.

Öğle arasında Önder benden önce Doruk’un şirketine gittiğinde beni beklemediği için ayrı kızacaktım. Şirkete girdiğimde bana çok yabancı gelmişti. Çalışmadığım dönem hep buraya gelir bir saat bile olsa Doruk’u görme hevesim olurdu. Şimdi o yoktu yabancı gibi sadece toplantıya gelmiştim. Toplantı katına çıktığımda kapıda Oğuz ile karşılaştık. ‘’Hoş geldin.’’

‘’Hoş buldum.’’ Dedim gülümseyerek. Onlarla bir sorunum hiç olmamıştı. ‘’Naber? Görüşmedik bayadır.’’ Mahçupça kafamı salladım. ‘’Öyle oldu biraz ya. Bu uygulama işleri biraz yordu beni de.’’ Anlayışla omzumu sıvazladı. ‘’Başarırsın sen. İnanıyorum ben sana.’’

Önder beni görüp el salladığında ona baktım. ‘’Maral Hanım!’’

Oğuz’a gülümseyip yanından ayrıldığımda başıyla görüşürüz demeye çalışmıştı. Onun yanına oturduğumda bana biraz ne konuşulacağından bahsetmişti.

‘’Maral Hanım bu arada sormayı unuttum.’’ Bunu fısıldayarak sorduğunda garip bir bakış attım. ‘’Şirket eşinize aitmiş. Öyle mi gerçekten?’’ Maalesef dercesine kafamı salladım. ‘’Öyle şekerim. Kocam beni ayağına çağırmayı çok sever.’’ Onunla böyle konuşmaya bayılırdım. Asistandan çok arkadaşım gibiydi zaten. Güldüğünde çoğu kişi gelmişti. Sanırım sadece Doruk kalmıştı gelmeyen. Fatih beni gördüğünde el sallamıştı. Gülümseyerek ona el salladığımda ağzını oynatarak Azra’yı sormaya çalıştı. Şirkette olduğunu belirttiğimde beni onaylayıp önüne döndü.

Masadan bir adamın gözü sürekli üstümdeydi ve rahatsız olmadığımı söyleyemezdim. Tanımıyordum da. Rahatsızca kıpırdandığımda Oğuz ne oldu dercesine bir bakış atmıştı. Sanırım o da görmüştü. Sorun yok anlamında kafamı iki yana salladım. Doruk geldiğinde beni görmemişti bile. Bunu beklediğim için çok takmadım.

Devamında benim adıma genelde Önder konuşmuştu çünkü ben anlamıyordum. Bir yandan da gözüm sürekli telefona kayıyordu çünkü uygulamada gerçekten bir sorun vardı. "Siz yazılımcı değil misiniz?"

Sürekli bana bakan adam sormuştu bunu. Masada sessizlik olduğunda bana dönülmüştü. Bir kişi hariç. "Evet."

Sesim içime kaçmış gibi konuşmuştum. "Böyle bir yerde ne işiniz var o zaman?"

"Senin ne işin var, İsa?" Bunu soran Doruktu. İlk defa sesi çıkmıştı toplantı boyunca. "Biliyorum Dorukcuğum toplantı senin ama benim merak ettiğim o."

"Etme, İsa." Sesi gayet tehditkar çıkıyordu.

Adamı şimdi tanımıştım. İsa Orhan. Belgelerini kaçırdığımız adamdı. "Abicim sakin." Yanındaki kız konuşmuştu. Bunu da ayrı tanıyordum. Eda Orhan. Yani kocamın ceketine parfüm sıkan kadın.

"Ara verelim isterseniz." Fatih gerginliği anlamış gibi ortaya bunu söylemişti. Herkes onayladığında Doruk bir hışımla çıkmıştı. Kimse onun peşinden gitmeyince ben gitmek zorunda hissetmiştim. Odasına girip kapıyı sertçe kapattığında irkildim.

Odanın kapısını açıp girdiğimde iki elini masaya yaslamış kafasını eğmişti. "Doruk."

"Git." dedi sadece. Yanına ilerledim. Ondan korkacak değildim. "Sakin olur musun lütfen." Koluna dokunduğumda beni ittirmişti. Güçlü değildi ama yıkmıştı bu beni. "SANA GİT DEDİM!"

"Neden?" diye sordum cılız sesimle. "Görmek istemediğin şeyler mi görmek istiyorsun? Daha fazla sinirlenmeden git."

"Görmek istemediğim şeyi her gün görüyorum zaten." Aniden bana döndüğünde gözlerinden alev çıktı. "Sen gibi."

O bana iyi davranmıyorsa ben de davranmayacaktım. "Öyle mi?"

Üstüme geldiğinde bir adım bile atmadım. "Şansına küs ama mecbursun. Kocanım çünkü." İşte şimdi gerçek anlamda evliliğimiz sahte olmuştu.

"Merak etme, Doruk. Mutsuz olduğun bir evliliği sürdürmeye çalışan bir tek sen değilsin. Ben de sana katlanmaya çalışıyorum. Her ne kadar yüzüme bakmasan da seni sevmeye devam ediyorum. Seni sevmek beni mutlu etmiyor ama. Çünkü sen tam anlamıyla kötü bir adama dönüştün. Şu haline baksana."

"Aslında evet boşanmamalıyız. Benim acı çektiğim kadar sen de çekmelisin çünkü." Alayla güldü. "Çekmediğimi mi sanıyorsun?" Derince yutkundum. "Bir tek sen acı çekiyorsun öyle mi? Bir senin çocuğun öldü zaten. Sen benim kendimi suçladığımı göremiyor musun?"

"Uyumuyorum lan geceleri ben!" Bağırışıyla sıçradığımda ondan geriye adım attım. "Sırf tekrar sana bir şey olacak diye dokunamıyorum, yanına gelemiyorum. Kötü olan bensem bencil olan sensin."

Gerçekten böyle miydi? Onu görmüyor muydum? Eliyle kapıyı işaret etti. "Şimdi git sadece tamam mı? Çok istediğin boşanmayı da aç. İkide bir bununlq tehdit edip durma beni. Mutsuz olduğun bir evliliği sürdürmene gerek kalmadı artık."

Sinirle onu göğsünden ittirdim. "SENDEN NEFRET EDİYORUM!"

"Asla bir orta yol bulma tamam mı? Hep yakıp yık!" Kollarımı tuttuğunda bu halime üzülmüştü. "Doruk ben senin düşmanın değilim." Çaresizce bunu söyledim en son.

"Git, tamam." Ben bana sarılmasını beklerken o benden uzaklaşmıştı.

Odadan çıkarken gözlerimi silmiştim. Katta kimse kalmamıştı. Muhtemelen bağırışlarımız çok olmuştu. Gidecekken Oğuz durdurduğunda ona bakamadım. "Noldu? Ne bu bağırışlar?"

Kendimi engelleyemeyip ağladığımda bana sarılmıştı. "Bana bak."

"Ben konuşacağım onunla tamam mı? Sen git hadi şimdi." Usulca kafamı salladığımda sadece yanağımı okşamıştı. O gerçekten bir abiydi.

Kimseye gözükmeden şirketten çıktığımda tek istediğim sadece eve gitmekti.

Fazla yağmurdan anca hareket ettiğimde bir de trafiğe takılmıştım. Eve geldiğimde üstümdekilerden kurtulup duşa girdim. Orda da biraz ağladığımda aklıma uygulama gelip tüm uğraşlarımı bırakmıştım. Evin sıcaklığından saçlarımı açık bıraktım. Aşağıya indiğimde çalışma odama girdim.

Uygulamayı bozanın sadece bir harf olduğunu gördüğümde kendime sayısız küfrettim. Kendi hatamdı.

Kapının açılışını duyduğumda saate göz attım. Ne ara bu kadar geç olmuştu?

Odadan çıkmadığımda ne yaptığını bilememiştim. Çantamdaki belleği almak için yukarı çıktığımda odadan çıkarken karşılaşmıştık. "Annem yarın yemeğe çağırıyor. Teyzemler gelecekmiş."

"Haberim var." dedim kısık bir sesle. Didem ile mesajlaşmamızda bundan bahsettiğini hatırlamıştım. Elçin anne beni aramaya çekiniyormuş, evde olanlardan dolayı. Ona da ayrı üzülüyordum. Evliliğini bozmaya çalışan bir görümcesi vardı. Üstüne oğlunun evliliğini de bozmuştu. Nihat babayı bile hastaneden sonra görmemiştim. Kardeşi adına sayısız kez benden özür dilemişti.

"Kalmak istiyorsan seni oraya götürebilirim. Kafan dağılır." Kafamı hayır anlamında salladım. Onun olmadığı bir yatakta zor uyurken ondan ayrı evi kaldıramazdım. "Sen."

Halasıyla büyük bir kavga etmişti. İki eve de gelmesini yasakladığı için aile eviyle de görüşmüyordu. "Ne ben? Senin için diyorum."

Yanına yaklaşıp elini tuttum. "Doruk ben senden ve bu evden gidemem. Gideceksek birlikte gidelim."

Elimi bırakmadı ama tepkisi de değişmedi. "Yarın gideriz."

Kafamı salladığımda benden uzaklaştı. Çalışma odasına girene kadar onu izledim. "Sabah seni ben götürürüm. Muhtemelen orada kalmamızı isteyecekler. Ona göre hazırlanırsın."

Cevabımı duymadan odaya girdiğinde arkasından bir şey diyemedim. Orda kalmasına kalırdık ama benimle uyumuyordu. Nasıl yatacaktık?

Geç bir saate kadar çalıştığımda uygulamayı düzeltmiştim. Su almak için mutfağa girdiğimde tekrardan çilek almış olmasını görmek beni mutlu etti. Ama yemeye keyfim yoktu. Suyumu içtikten sonra ışıkları kapatmadan köpeğin mamalarını koydum. Onu da ihmal etmiştim bu sıralar. Kendimi gerçekten kötü hissediyordum. Artık merdiven çıkabildiği için benim peşimden geliyordu. Benden önce odaya girdiğinde gülmeden edemedim.

Gözüm çalışma odasında kaldığında sessiz adımlarımla oraya girdim. Koltukta uyuyordu. Camın açık olduğunu görünce önce orayı kapattım. Üstü kısa kolluydu. Yanına ulaştığımda dizlerimin üstüne oturup onu inceledim. O yumuşak ifadesi yoktu artık. Gitmişti.

Göğüs hizasına başımı koyduğumda gözümden bir yaş akmıştı bile. "Doruk." diye fısıldadım.

"Daha ne kadar çekeceğim bu cezayı?" Yutkunamadım. "Karnımda giden candan çok özledim seni."

"Hiç mi şansımız yok?" Usulca kaldırdım başımı. Koltuğa yaslandığımda ona arkamı döndüm. "İlk zamanlar bile bu kadar uzak değildik. En azından konuşuyorduk."

"Şimdi sadece bağırdığın zaman konuşuyorsun. Eskisi gibi sakin değilsin. Hep sinirlisin. Ben bu halini de kabul ederim ama bana iyi olmalısın. Bana iyi olmazsan bu evliliğin ne anlamı kalır?"

Cevap gelmediğinde ayaklanacaktım ki elimden tutmuştu. "Noldu?"

Koltukta kaydığında benim için yer açmıştı. "Gel."

Şaşkınca eğilip yanına yattığımda beni kenar tarafına çekmişti. Ona doğru döndüğümde gözlerini açtı. "Uyu sadece."

Benden çok onun uykusu var gibiydi. "Yatağımıza gidelim mi?" diye sordum fısıltıyla. "Cık." diye bir tepki geldi.

Gözlerini kapattığında elleri belime dolandı.

Dünyanın en rahatsız yeri bile olsa benim için en rahatıydı. "Doruk."

"Uyumalıyım." Nefesi dudaklarımı çarptı. "Kokunla."

"Hm." diye uzattığımda kollarımı ona doladım. "Tek özleyen ben değilmişim."

"Değilsin."

Barışma değildi, sadece uyumak istiyordu. "Niye böyleyiz o zaman?"

"Kendimi affetmem lazım." dediğinde yıkıldım.

"Ben sana hiç küsmedim ki. Niye kendini affetmek istiyorsun?" Yanımdan kalktığında kafamı kaldıramadım.

"Yatağına git." dediğinde doğruldum. "Doruk. Birlikte uyuyalım lütfen."

"Hayır." diyerek kestirip attı. Koluna dolandım. "Buna ihtiyacımız var. İkimizinde. Uzaklaşma artık benden."

Kolumdan kurtulduğunda bir başıma kaldım. "Yatağına git dedim."

Gözden kaybolduğunda ben kahroldum. Yine gitmişti. Kendim odaya girdiğimde sadece ağladım.

*****

Sabah beni Doruk bıraktığında arabada sesim çıkmamıştı. Ne konuşmaya ne de karşı gelmeye gücüm vardı artık. Şirkete girdiğimde herkeste bir hazırlık havası vardı anlamadığım bir şekilde. Azra'yı gördüğümde onu durdurdum. "Noluyor?"

"Hiçbir şey hayatım." Telaşlıydı. "Öğlen şirketler toplantısı olacak ya. Ondan bu hazırlık." Bunu tamamen unutmuştum. "Unuttum tamamen ya."

"Nolcak canım, hadi geç sen." Benden uzaklaştığında buna anlam veremedim. Odaya geldiğimde Önder yine anlatıyordu. Uygulamaya bakamayıp başka işlerimi halledene kadar öğlen olmuştu zaten.

Odadan çıktığımda ruhsuzca bilgi katına inecekken Önder gelip toplantının başlayacağını söylemişti. Bıkkınlıkla oraya döndüğümde içimde kötü bir his vardı. Sanki benden bir şey saklanıyor gibiydi. Kimseye göz değdirmeden oturduğumda Doruk'u bile görmezden gelmiştim.

Sadece dinlediğimde bir yandan uygulama yansıtılan televizyonu izliyordum. Bir sıkıntı vardı. Dün gece de kontrol edip uyumuştum ama.

Biri konuşurken odanın kapısı açıldığında oraya döndüm. Telaşlıydı. "Böldüğüm için özür dilerim."

Bilgi ekibinin lideriydi gelen. Telefonuma uyarı geldiğinde uygulamanın silinme aşamasına girdiğini görmemle şoka uğramıştım. "Maral Hanı-"

Onu dinlemeden toplantı odasından çıktığımda hızla aşağıya indim. "Noluyor?"

Büyük bilgisayarın başına geçtiğimde ellerim zangır zangır titremişti. Gidiyordu uygulama. Bir sürü kod yazmama rağmen kurtaramamıştım. Kendini süreye ayarladığında 1 dakikadan az vakti kalmıştı. "Maral bi sakin ol!"

Azra'nın seslenmesini bile dikkate alamıyordum çünkü delirecektim. Ekran kapandığında süre dolmuştu. Tüm emeğim çöpteydi şuan. "Bitti."

"KİM YAPTI BUNU?" diye bağırdığımda kimseden ses gelmedi.

Televizyon uyarı verdiğinde gerçekten silindiğini anladım. O da gitmişti. Boktan bir uygulama bile gitmişti.

Masadan kalktığımda ellerimle alkışladım. "Saolun yani gerçekten."

Bıkkınlıkla oradan ayrıldığımda gücüm kalmamıştı. Azra peşimden geliyordu ama duymak istemiyordum onu da. Şu an değildi.

Yukarı kata çıktığımda herkesin bana baktığını farkettim. Doruk kolumdan tuttuğunda sadece ona baktım. "Şimdi değil. Gerçekten."

Kolumu ondan kurtardığımda odama girip kapıyı kilitledim. Her şeyim çöptü. Topuklularım bile ayakta tutamaz olmuştu beni. Kendimi koltuğa bıraktığımda ağlayamadım.

Sadece bir anlığına gözüme kutu ilişti. Testlerimin olduğu. O kutuyu açtığımda belleği görmeyi umdum. Umduğum gibi de oldu. Oradaydı. Bu sefer o gitmemişti.

Gözyaşlarımla gülerek belleği dönüştürücüye taktığımda uygulamayı aktif hale getirdim. Bu sefer sadece ben de kalacaktı. Tüm televizyonlar aydınlandığında dışarıda sesler yükseldi.

Kutudaki testlere gülümsedim. Beni kurtaran oydu. Gitmesine rağmen annesini kurtarmıştı.

Tekrar odadan çıktığımda sadece Doruk kalmıştı koridorda. "Buldun mu?"

"Neyi?" diye sordum.

"O gece geldiğimizde aynısından yaptırıp o kutuya geri koymuştum." Bedenim buz kesti. "O yüzden seni durdurmuştum ama kendin bulmuşsun."

Gözden kaybolduğunda arkasından bakakaldım. Beni kurtaran sadece o değildi. Babasıyla kurtarmıştı.

39.Bölüm Sonu

Oy vermeyi unutmayınn.

Loading...
0%