Yeni Üyelik
42.
Bölüm

42.Bölüm

@ineffable3107

Yine evden çalıştığım bir günde normalde kızları çağırmayı düşünüyordum ama hiç kalkasım gelmemişti. Anneannem aradığında açmıştım. "Maya!"

"Nanacığım. Nasılsın? Hayrola canım sen beni pek bi arar oldun?" Merakla sorduğum soruya güldü. "Bilirsin beni yoğun bir insanımdır. Aradığıma şükretmelisin."

"Doğrudur canım. Napıyorsun bakalım?" Bir yandan da mutfakta bir şeyler hazırlıyordum. "İyiyim. Bir yandan toplanmaya başladım bir yandan kendi işlerimi hallediyordum." Nana aynı zamanda bir okulun müdürüydü. Yaşlanmasına rağmen çalışmayı bırakmıyordu hala. "Artık işi bırakıyorsun değil mi? Yeter bünyene bence."

Şen kahkahası tüm mutfağı doldurdu. "Sanmıyorum canım. Ben oralarda da bulurum yapacak işler." Güldüm. Bulurdu gerçekten de. Benim aksime evde kalmayı seven birisi değildi. "Geleceğiniz kesinleşse de ben uygulamamı çıkartsam, dedem sürekli geçiştiriyor beni."

"Ah Maya, bende aynı derdi çekiyorum. Banada aynı şeyleri söylüyor çünkü. Her an gidecekmiş gibi hazırlan diyor bana." Tekrar gülmeme engel olamadım. Dedem biraz garip bir adamdı. Her zaman o bir şey demeden iş yapamazdık. Uygulamam aslında hazırdı. Sadece piyasaya sunulacaktı. Bunun içinse onları beklemek istemiştim çünkü ertesinde bir otelde kutlama ve açılış olacaktı. Anneannemin görmesini istiyordum. Gurur duyacak bir kızı kalmamıştı ama torunu vardı. "Biliyor musun ben menemen yapmayı öğrendim."

"Hadi ordan. Sen daha domatesi zor kesiyordun." Kahkaha attığımda o da güldü. "Doruk'un anneannesi öğretti. Bahçesi varmış, orada yetiştirdiklerini bu hale getirip insanlara veriyorlarmış. Ne kadar düşünceliler değil mi?"

"Aynısını diyecektim şimdi. Neyse gelince banada yaparsın. Bakalım nasıl yapıyormuşsun?"

"Yaparım canım. Siz yeter ki gelin. Dedemden yeni hazırlanan evin adresini istedim ama vermedi. Siz gelmeden ben ilgilenirdim." Merak ediyordum. Dedemin sağı solu belli olmazdı. "Öğrenirsem söylerim canım. Şimdi kapatıyorum ama sonra yine arayacağım."

Gülüşerek telefonu kapattığımızda kapı çaldı. Korumalardan biri olduğunu gördüğümde kapıyı açtım. Elinde bir çiçek vardı. "Doruk Bey göndermişler efendim."

Şaşırsam da elinden aldım. "Teşekkür ederim."

Niye göndermişti ki bir anda? Aldığı zamanlar bile genelde akşam kendisi verirdi. Sorgulamadan bir vazoya koyduğumda kendi işime geri döndüm. Doruk'un bana getirmiş olduğu çilekler fazla olduğu için bir süre yemem mümkün değildi. O çileklerden pasta yapmaya karar vermiştim. Çok ani olmuştu bu nedenle.

Akşama kadar birkaç bilgisayar görüşmesi de hallettiğimde kapı nihayetinde çalmıştı. Aramızın biraz düzelmesinden beri Doruk eve kendisi girmeyerek kapıyı benim açmamı bekliyordu. Sevinçle kapıyı açtım. "Hoş geldin!"

"Hoş buldum." Barışmıştık ama aramız yeni düzeliyordu gibi. Ben de bize anlam veremiyordum. Yanağımı öpüp içeri geçtiğinde kapıyı kapattım. Bir şey demeden yukarı çıktığında ben tekrar mutfağa döndüm.

Çok geçmeden aşağıya indiğinde üstünü değiştirip gelmişti. "Naptın evde?"

"Hiç. Öyle çalıştım." Etrafı toplarken beni izlediğinde ona baktım. "Ne? Ne öyle bakıyorsun?"

Arkasına bakıp tezgaha yaslandı. "Yanındayken senden başka şeye bakasım gelmiyor." Gülümsediğimde dudaklarımı birbirine bastırdım. Buzdolabına ilerledim. Bugün yaptığım pastayı çıkarıp ona gösterdim. "Bak nasıl olmuş?"

"Tatlı sevmem." dediğinde göz devirdim. "Biliyorum zaten. Ama o kadar çok çilek kaldı ki bir şeyler yapmak zorundaydım. Çöpe mi gitseydi?" Tezgahın ilk çekmecesinden çatal aldıktan sonra onun yanına ilerledim. "Tadına bakarsın ama, ben yaptım sonuçta."

Çatalı batırıp pasta aldığımda ona doğrulttum. "Bak."

Zoraki bakışlarıma maruz kalarak yediğinde tepkisini merak ettim. "İyi, güzel."

Öküzlük nirvanaydı kocamda. Masaya döndüğünde çiçekler dikkatini çekmişti. "Bu ne? Nerden geldi?"

Şaşkınlıkla ona döndüm. "Sen göndermedin mi?"

"Maral sana ne zaman çiçek gönderdim? Çiçek almak istesem sana kendim getiririm değil mi?" Sertçe yutkunduğumda bunu ben de düşünmüştüm ama bir ihtimal gönderebilirdi yani. "Ben...Yani çocuklar getirdi-" Bunu dememe kalmadan çiçeği sertçe aldığında kırılan vazoyu umursayamadım. Kapıya ilerlerken peşinden gittiğimde sinirden kapıyı da yüzüme kapatmıştı. "KİM GETİRDİ BUNU?"

Bağırışı eve kadar geldiğinde dışarı çıkmaya korktum. Bir şeyler konuşulduğunda çok anlayamadım. Bir sinir eve döndüğünde sertçe bana baktı. "Benim sana getirmediğim hiçbir çiçeği alma bir daha!"

"Doruk ben neden alayım? Senin korumaların getirdi ya hani." Alayla güldü. "Onlarda ayrı mal zaten!"

"Sen birinin kart bilgilerini görebilir misin?" Cevap verip vermemekte kararsız kaldım. Hangisi daha iyiydi? "Söyle."

Usulca kafamı salladım. "İyi." Elimden tutup çalışma odama götürdüğünde hangi birine şaşıracağımı bilemiyordum. "İsa Orhan. Bugün nerelerden harcama yapmış öğren."

Yeterince sinirini katlamak istemiyordum. Tek istediğim çıkmamasıydı. Çıkarsa onun nasıl duracağını bilmiyordum. Tepemde beklediği için ağzımı açmaya bile korkuyordum. Ekstre önümüze düştüğünde o bakarken ben de bakıyordum. Korktuğum gerçekten başıma gelmişti. Gönderen oydu.

Telefonunu eline aldığında kimi aradığını göremedim. "Bana İsa Orhan'ın yerini bulun."

Telefonu kapatır kapatmaz ayaklandım. "Doruk, lütfen bir şey yapma." Bana cevap vermediğinde kolunu tuttum. "Bana bir şey söyle."

"Adam benim karıma çiçek yollamış." Bastıra bastıra söylediğinde duyan birinin ürkmemesi imkansızdı.

"Tamam bak belki bir yanlışlık olmuştur." Yanlışlık falan yoktu. Yalan söyleyerek onu sakinleştirmek istemiştim ama imkanı yoktu. "Yanlışlık? Hangi yanlışlık Maral?"

"Gitme." diyebildim sadece. Siniri uğruna kötü şeyler yapabilirdi. "Gitme öyle mi? Adam evime çiçek yollamış lan!"

"Bir kere de beni anlasan? Başına bir şey gelsin istemiyorum." Alayla güldü. Benden uzaklaşıp gidecekken peşinden gittim. "Doruk, sana dur diyorum!"

"Sinirliyken sana bir şey demek istemiyorum bak. Çık önümden!" Kafamı hızla salladım. "Ya hayır diyorum!"

"Nereye kadar duracaksın önümde? Şimdi gitmesem bile onu rahat bırakır mıyım sanıyorsun? Nasıl engel olacaksın?" Sinirle kurduğu cümlelere bir şey diyemediğimde kapıdan geri çekildim. "Git o zaman sen, beklerim ben."

Üzgün bir şekilde içeri geçtiğimde kapı açıldığında tepki vermedim. Sertçe kapandığında "Hay sikeyim ya!" dedi.

Yanıma geldiğinde sinirinden yerinde duramayacak gibiydi. Telefonundan birine mesaj attığında bakmak istemedim. Her an telefonu fırlatacak gibiydi. Ona bakmak istememiştim.

"Gel buraya." Beni yanına çektiğinde kucağına oturtmuştu. Göğsüne yatırdığında saçımı sevdi. "Seni korkutmak istememiştim."

"Ama korkutuyorsun." Ellerini çekip ona baktım. "Doruk sinirlendiğinde beni bile görmüyorsun farkında mısın?" Kırgınca konuştum. "Ben sana zarar gelmesini istemiyorum."

"Sence bana zarar gelebilir mi?"

"Adamın yanına gidince ne yapacaktın Doruk? Bu sinirle gittiğinde insan gibi mi konuşacaktın, yoksa dövecek miydin, hangisi?"

"İkisi de değil. Direkt sıkmayı düşünüyordum." Düşüncesi bile korkunçtu. "Doruk sen bu değilsin ki." Güldü. "Senin tanıdığın Doruk değilim. En azından dışarıya karşı."

"Neden?" Çaresizce sorduğumda benden uzaklaşıp bahçeye çıktı. Sigara içtiğini görmemle rahatladım. En azındsn gitmiyordu. Telefonuma uzandığımda yeni gelen haberlerle korkum daha da artmıştı. Kıyıdaki limanların birkaçı patlamıştı. Kime ait olduğu bariz belliydi. İsa Orhan.

Doruk gitmese bile ortalığı yeterince karıştırmıştı. Oturduğu yerden bile herkes onun emrindeydi. Tek bir mesajıyla bunlar oluyorsa onu göndermemekle haklıydım. Sonuçta İsa gibi bir adam da Doruk onun yanına gidince boş duracak değildi. Önlemini alırdı. Şu an ne olacaktı bilmiyordum.

Bahçeye girdiğimde bana dönmedi. "Doruk." Yanına gidip sarılma ihtiyacı duyduğumda öyle yaptım. "Yapma."

"Bunu demek için geç sanki." Beni hiç anlamıyordu. "Tek olmadığının farkında mısın? Sadece sen yoksun, ben de varım."

"Ben kendimin umurunda mıyım sanıyorsun sen? O çiçeğin amacı bana gösterilen bir gözdağıydı. Ben sadece sana zarar gelmesin diye uğraşıyorum." Onu anlayabilirdim. "Peki bundan sonra? Seninle uğraşmayacağını mı düşünüyorsun?"

"Onu da düşündüm. Onu yöneten herifler bile bana çalışıyorken götünün kalkmasının bir karşılığı olmalıydı. Ben de seve seve gösterdim." Bunu derken tepkisi bile sertti. "Doruk."

"Senin için susuyorum, Maral. Sen de üsteleme daha fazla." Sadece kafa salladığımda o da bana sarılmıştı. "Üşüyeceksin gel hadi." Birlikte içeri girdiğimizde aklıma pasta geldi. "Pastayı da yiyemedik ya!"

"Tatlı sevmiyorum." Yüzüncü kez bunu söylediğinde bıkkınlıkla mutfağa yürüdüm. Kırılan vazoyu topladığımda elimi kesmeden temizlemiştim. Oradan çıktığımda Doruk'un yanına tekrar geldim. Sürekli telefondaydı. Köpeğimle ilgilendiğimde mamasıyla suyunu yeniledim. "Baban anca çalışsın kızım. Hiç ilgilenmesin seninle."

"Duyuyorum." diye mırıldandığında ona döndüm. "Evde bizden başkası olmadığı için duyuyor olman normal kocam."

"Hala duyuyorum."

Bıkkınlıkla "Ay inşallah bir gün duyamazsın Doruk!" dedim. Yetirmişti canıma.

Odaya çıktığımda kuyruk gibi peşime geldi. "O nasıl laf? Duyamazsın falan." Omuz silktim. "Ne duyduysan o."

"Bana bak."

"Asıl sen bana bak!" Sesimin yükseldiğine ben bile şaşırdığımda ondan uzaklaştım. "Uyuyacağım ben."

Işığı kapatıp gece lambasını yaktığında yanıma geldi. "Uyuyacağız o halde." Şaşırarak ona döndüm. "Hayırdır noluyoruz?"

Kaşları havalandı. "Karımın yanında uyuyacağım." Yanımdaki yastığı ona fırlattım. "Aylardır karın olmadan yatıyorsun. Defol şimdi de yat!"

"Kovuyor musun sen beni?"

"Evet." Hızla ona baktım. "Hayır!"

"Anlamadım şimdi. Evet mi hayır mı?" Somurttum. "Geç yat ama sakın sarılayım deme! Sinirliyim sana."

Onu bırakamazdım çünkü gitmesinden korkuyordum.

Yanıma geldiğinde ondan uzakta yattım. "Sikerim böyle işi!" Beni kendine çektiğinde gözlerim açıldı. "Bana sarılma dedim!"

"Karıma sarılmayacaksam neden buradayım? Daha neler yaparım da sinirlisin diye susuyorum hayatım." Şu şekil korku vereceksin adama. "Sevmiyorum seni!"

"Öyledir." Ağzım açıldı. "Nefret ediyorum be senden!"

"O da bir duygudur. Olur." Onu ittirmeye çalışsam da daha sıkı sarmalamıştı beni. "Rahat dur."

"Bıktım senden." Bıkmadım.

"Biraz daha susmazsan elimden kimse alamayacak seni." Bıraktığın mı varda alsınlar be adam! Pes edip ben de ona sarıldığımda uykumun geldiğini hissettim. Gözlerimi kapattığımda yeniden onu yanımda bilmek güzel bir duyguydu. Özlediğim bir duyguydu.

*****
''Günaydın.'' Normal bir şekilde şirkete geldiğimde Azra ile konuşup odama girdim. Çok işim yoktu sanırım. Görüşmelerimin çoğunu bilgisayar üstünde gerçekleştirdikten sonra Doruk'u aradım. İlk aramamda açmamıştı. Bir daha aradığımda nihayetinde açmıştı. ''Nerdesin?''

''İşim vardı. Noldu?''

''Hiç öyle merak ettiğim için aradım.''

''Toplantım var şimdi. Ararım sonra.'' Bir şey diyemeden kapattığında telefonla bakışmak zorunda kalmıştım.

*****
Doruk Aydın

Beklediğim adam karşımdaydı. İsa Orhan. ''Eski dostum. Nasılsın?''

''Çiçek yollamışsın.'' Onu öldürmeyeceğime dua etmesi lazımdı. ''Çok boş bıraktım herhalde seni.'' Bunu dememle kaşları çatıldı.

''Anlayamıyorum. Ben limanlarımın karşılığını almaya geldim buraya.'' Güldüm. ''Evime yolladığın çiçeğin karşılığıydı işte. Benimle uğraşmaman gerektiğini de biliyordun ayrıca. Şaşırtıcı bir hamle.''

''Oğlum sen mal mısın? Ne kadar düşmanda olsak karına neden çiçek yollayayım?'' Omuz silktim. Kimseye güvenim yoktu. ''Kartına bir bak. Dün evime, karıma bir çiçek geldi. Üstelik benim adıma.'' Bunu dememle telefonuna çevrildi odağı. Her ne gördüyse buna inanıyor gibi değildi. ''Bu ben değilim.''

''Ben de Doruk değilim, aynen.''

''Tamam limanları siktir et. Bu gerçekten ben değilim. Yapan her kimse bizim aramızdakini biliyor olmalı.'' Anlamsızca ona baktım. ''Karın tehlikede olabilir.''

''Az önce konuştum. Gayet iyi.'' Onun açısından rahattım çünkü güvenliğinden emindim. Fakat tekrar aradığımda açmayıp direkt meşgule atmıştı. ''Şimdi açmıyor.''

İsa sinirle odada döndüğünde o da birilerine ulaşmaya çalışıyordu. ''Eda'nın güvenliğinden emin olun. Başına bir şey gelirse hepinizi sorumlu tutarım!''

Sinirle tekrar aradığımda yine açılmamıştı. Asistanına ulaştığımda o açmıştı. ''Maral nerede?''

''Azra Hanım ile yemekteler efendim.'' Bir mırıltı söylendi. ''Azra Hanım geldiler.''

''O nerede?'' Ayaklandığımda telefonu Azra'ya verdiğini söylemişti. ''Efendim?''

''Azra, Maral nerede?''

''Yemekteydik. Telefonu çalınca benden önce yukarı çıktı ama noldu ki?'' Sinirle masaya vurduğumda başına bir şey geldiğinden emindim. ''Odasında da yok.''

''Yok mu hiçbir yerde?'' Hızlı nefeslerini duydum. ''Bilmiyorum. Şirkete girmediğini söylüyorlar.''

Telefonu kapattığında ne yapacağımı bilemedim. Asıl sinirim şimdi geliyordu çünkü işin sonunda o vardı. ''Yok. Ortalıkta yok.''

''Sanırım ben biliyorum.'' Hızla ona döndüm.

''Annemin kocası. Eda'yı ve onu kaçırmış.''

42.Bölüm Sonu

Oy vermeyi unutmayınn.

Loading...
0%