@ineffable3107
|
Oturduğumuz yerde öylece beklerken babam yanıma gelmişti. Kelimelerim yoktu ona karşı. Ne denirdi, bilmiyordum. "Biraz konuşabilir miyiz?" Bu soruyu bekliyordum ama hemen değildi. "Önce onu görmeliyim." Cevap vereceği sıra önce ben konuştum. "İstersen sen gidebilirsin baba. Yani burada yapacağın bir şey yok, sonra görüşürüz." Yanlarından kalkıp yavaş adımlarla lavaboya ilerlediğimde duvarlara tutundum. Bunca zaman yanımda yoktu ve bir anda ona iyi olmamı bekleyemezdi. Ben her şeyi tek başıma yaşarken şimdi de yanımda olmak için bir sebebi yoktu. Önceliğim artık Doruktu ve bundan sonra da öyle olacaktı. Ellerim soğuk mermere yaslandığında başım eğildi. Su açıldığında direkt olarak yüzüme çarptım. Gerçek manada ayılmam gerekiyordu. Yüzüm gözüm şiş haldeydi. Bileğimde ne ara geldiğini unuttuğum tokayı alıp saçlarımı gevşekçe bağladım. Oradan çıkarken Azra kapıda beni bekliyordu. "Daha iyi misin?" Usulca kafamı salladığımda koluna girmem için kolunu uzattı. Ondan destek aldığımda ters tarafa dönmek için yönümü çevirdi. "Gel hava alalım biraz." Onu reddetmedim. Asansöre ilerleyip bindiğimizde en alt kata indik. Yine bir sürü koruma mevcuttu. Çardağın birine oturduğumuzda kollarımı masaya yasladım. Kolumu sıvazladı. "Birlikte atlatacağız bebeğim." "Düşünmekten nasıl kurtulurum bilmiyorum, Azra. Gözümü kapatsam sürekli o an geliyor. O kadar dehşet verici ki gözümü açık tutmaya zorluyorum kendimi." Elini omzuma koydu. "Geçecek. Bak iyi şu an zaten. Normal odaya da alıyorlar. Hiçbir şey kalmadı." Beni avutan buydu zaten. "Film sahnesi gibi her şey. Onun vurulması, babamın gelmesi falan." Sesli bir nefes verdim. "Onu görmeye hazır olduğumu sanmıyorum." "İçten içe özlediğini görebiliyordum." Nasıl dercesine ona baktığımda gülümsemeye çalıştı. "Odandaki rafta üçünüzün fotoğrafı var. Sürekli oraya bakıyorsun. Hatırlamıyor musun bir keresinde kod yazarken MTM yazdığını?" Hatırlıyordum. Benim ailemin kısaltmasıydı. "Hatırlıyorum." "Maya, Tolga, Maral." Hiç farketmeden oluyordu aslında. "Evet." diye mırıldandım. "Gelişi biraz seni sarsmış olabilir evet ama elbet bir gün çıkacaktı karşına. Belki bir gün bir yerde denk gelecektiniz. Sokakta, markette. Dünya küçük bir yer." Kafamı salladım. Kapıdan gelen Didem'i gördüğünde ona da el salladı. Buraya geldiğinde o da yanımıza oturdu. "Hava almaya çıktım ben de. Oldum olası hastane kokusundan nefret ederim." "Gerçekten ya. Hastaneler neden böyle garip kokar?" Ortaya saçma bir soru attığımda ikisi de gülmüştü. "Abimi gördük. Seni sordu hemen." Onu sadece dinledim. "Ben de geleceğini söyledim." "En son girerim." Ellerimle yüzümü ovuşturduğumda ileri baktım. "İyi misin?" Omzumu tutmasıyla kafamı salladım. "Daha iyiyim." Biraz daha oturduğumuzda havanın serinlemesi bizi içeri sokmak zorunda kalmıştı. Üçümüzün de üstünde hiçbir şey olmadığı için yukarı çıktık. Odaya girmem beklendiğinde o gücü kendimde bulamadım. Kaçıyordum aslında bir nevi. Elçin anne beni güçlendirdiğinde yavaş adımlarım odayı buldu. Kapıyı açıp girdiğimde o tarafa dönemedim. Kısa koridoru geçtikten sonra köşe duvara yaslandım. Gözleri kapalıydı. Adımlarım yatağın ucunu bulduğunda eline uzandım. Gözleri aralandığında direkt olarak beni buldu. Gülümsediğinde canı yandı. Bana gülümseyişi bile canını yakarken ben nasıl iyi olurdum? "Neredesin sen?" Boğuk sesiyle konuştuğunda biraz daha yaklaştım. "Geldim." "Gördün mü herkesi?" Kafasını salladığında elimi tuttu. "Görmek istediğim kişi hariç herkesi gördüm." Burukça gülümsemeye çalıştım. "Ben miyim o?" O kadar hali yoktu ki içim acıyordu onu görünce. "Özledim seni çocuk." Bu beni güldürdüğünde akan bir yaşımı sildim. "Ben de seni özledim." Uzanıp öptüğümde hemen çekildim. "Zayıfladın mı sen? İki uyuduk diye yemeden içmeden mi kesildin?" "Herkes sen olamıyor Doruk Aydın." Yaralarına bakmak istemiyordum. Bakarsam ağlardım. Onun bunu görmek isteyeceğini sanmıyordum özellikle. "Olamaz zaten." "Gel yanıma." Kolunu hafif kaldırdığında onu engelledim. "Doruk yapma. Bak yanındayım zaten. Düzgünce yat işte." "Ne bu soğukluk?" Kafamı iki yana salladım. "Soğuk değilim. Yemin ederim değilim ama dinlenmen gerekiyor sadece. Yaraların henüz iyileşmiş değil." Korkumu görmüyordu. "Sikerim iyileşmesini! Sana sarılmama engel olamaz hiçbir şey." "Doruk!" Onu uyardığımda beni yanına çekti. Yaralarının acımama ihtimali yoktu. Ondan uzaklaştım. "Canın yanacak diyorum anlasana be adam!" Daha fazla dayanamayıp ağladığımda ellerimle yüzümü kapattım. Nefret ediyordum bundan. "Yapma." Doğrulmaya çalıştı. Yine engel olamadım. "Gözyaşını silemiyorum. Ağlama." "Özür dilerim." diye mırıldandım. Burnumu çekerek kafamı kaldırdığımda bana üzülerek bakıyordu. "Her şey için özür dilerim." "Çocuğumuz için, bu hale gelmene sebep olduğum için, sana onları söylediğim için." Kafasını iki yana salladı. "Çok pişmanım." Bu sefer sarılmasına engel olamadım. "Özür dileme. Hiçbiri senin suçun değildi." Hepsi benim suçumdu. "Ben bir şey gördüm." Ondan geri çekildiğimde yüzüme bakmadı. "Küçük bir kız çocuğu. Bana benzeyen." Hüzünle kafamı salladım. "Bana seni gösterdi." Aynı şeyi ben de görmüştüm ama beni yıkan bu değildi. "Annem üzüldü, onu yalnız bıraktın. Aynı böyle söyledi bana." Kalbimin kaç parçaya bölündüğünü kimseye anlatamazdım o saatten sonra. "Gerisini hatırlamıyorum." "Bana da annem getirdi onu." Elimi yanağına koydum. "Sana benzeyen bir kız çocuğu." Keşke kalabilseydi de onu büyütebilseydik. Uzanıp gözlerimin üstünü öptü. "Ağlama daha fazla. Ben yanındayım artık." Hevesle yerimde kıpırdandım. "Barıştık o zaman!" Gülümsediğinde kafasını salladı. Aramızda sessizlik oluştuğunda ne o konuştu ne de ben bir şey diyebildim. "Baban gelmiş." Onu onaylamak için kafamı salladım. "Nasıl hissettin onu görünce?" Omuz silktim. "Aslında bir şey hissedemedim. Önceliğim senin uyanmandı, Doruk. İkimizde birbirimizi bulmak için uğraşmadık açıkçası. Ne o ne ben." Derin bir nefes verdim. "Ve şu an tek seni düşünüyorum. Bir başkasını değil." "Ah çocuğum ah." Beni dikkatlice göğsüne yasladığında saçlarımı öptü. Canı yanmasın diye hareket etmedim. "Eve gidelim." Saçmalama der gibi baktım. "Sıkıcı hastane." "İstediğin bir şey var mı?" "Nereye?" Öylece baktım. "Bir yere değil Doruk. İstediğin bir şey olup olmadığını sordum sadece." Mal gibi hissetmiştim bir anlığına. "Sen." "Daha uyanalı bir saat olmadı. Bu fırsatçılık ayrı bir boyut." Kınarcasına konuştum. Gülüştüğümüzde yorgun gözlerle bakmaya başladı. "Hadi sen biraz dinlen. Ben bir dışarıya bakayım olur mu?" Kafasını sallamaktan başka cevap vermediğümde yastığını düzelttim. Yanağını öptükten sonra sessizce odadan çıktım. Normalde ayrılmak asla istemezdim ama doktor çok tembihlemişti. "Nasıl? İyi mi?" Anneannemin sorusuyla usulca kafamı salladım. "İyi çok şükür." Yanına oturduğumda Elçin anneleri göremedim. "Neredeler?" "Doruk'un babannesi gelmiş ama Nihat bey içeri girmelerine izin vermediği için dışarıya çıkardılar. Onlarla ilgileniyorlardır." Başımla onayladım. Onları görmeyi geçin, duymak dahi istemiyordum. "Anlatmak istediğin bir şeyler var, Maya. Görebiliyorum." Kalbimin kırıklığı yüzüme yansıyordu. "Ne kadarını biliyorsun bilmiyorum ama geçen aylarda hamileydim. İyiydik aslında da. Sonraki kontrolde doktor eğer doğurursam bir ihtimal ya bebeğin ya da benim öleceğimi söyledi." Elimi tuttuğunda tepkisine bakmadım. Kavgamızı anlatmadım. Her şeyi söylememe gerek yoktu. "Bir akşam onlara yemeğe gittik." Gözümden akan yaşı o sildi. "Halası beni merdivenlerden itti. Bebek de gitti." Nana sinirle kalktığında onu durdurmaya çalıştım. "Nana! Dur!" Asansörü es geçip merdivenlere yöneldiğinde tüm gücümle koşturdum. Koskoca kadına yetişemiyordum. "Nana!" Nana bir hışımla Şermin cadısına saldırdığında dedem bile tutamadı. "NAPTINIZ BENİM KIZIMA!" "Pamela napıyorsun!" Dedem tutmaya çalıştığında Nihat baba da araya girmişti. "BEN SİZE EMANET ETMİŞTİM!" Gözyaşları aktığında donup kalmıştım. "ONU NASIL KORUYAMAZSINIZ?" "Kızın daha bi bebeği taşıyamamış hanım! Biz ne yapmışız?" Şermin bunu dediğinde Nihat baba konuştu. "Şermin sus artık! Buraya gelmeye bile yüzün var hala! Senin gibi bir kardeşim olduğuna inanamıyorum!" "Gelinin bir çocuğu taşıyamazken bana bunları mı söylüyorsun?" Benim ne suçum vardı. "NOLUYOR?" Dedemin bağırışı tüm bahçeyi inlettiğinde yanına koştum. "Dede bari sen yapma. Kalbine bir şey olacak." "Bu kadın benim torunumu merdivenlerden itmiş! Bebeğini düşürmesine sebep olmuşlar!" Nana hıçkırıklara boğularak konuştuğunda dedem yeni idrak ediyordu. Titremeye başladığında korkuyla ona baktım. "DEDE!" "Agah Bey!" Nihat baba ve Fatih koluna girdiğinde Oğuz "Sedye getirin!" diye bağırmıştı. "Agah iyi misin!" Nana korkuyla geldiğinde ortalık cehennem gibiydi. Elçin anne bir yandan Şermin'i susturmaya çalışsa da işe yaramıyordu. O konuştukça Nana cevaplıyor bir yandan da dedeme bakıyorduk. Dedemi götürdüklerinde ağlayarak peşinden gidiyordum. Hayatımdan nefret ediyordum artık. Dedemi kontrol altına aldıklarında hala susmayan tarafa geri döndüm. "YETER!" Bıkkınlıkla konuştuğumda hepsi bana döndü. Gözyaşlarıma engel olamadım. "Yeter artık!" "Tüm suç benim tamam!" Gözlerimi sildim. "Keşke ölseydim de hamile kalmasaydım!" "Kızım deme öyle." Elçin anne hemen yanıma geldi. "Siz haklısınız." Şermin'e döndüm. "Benden ne kadın olur ne de anne. Bunu da kabul ediyorum. Ama lütfen susun artık!" Oradan uzaklaştığımda kimsenin peşimden gelmesini istemedim. Yine bir hastanede ve canımla cebelleşirken bunları çekiyordum. Bir süre sonra dayanamadığımı anlıyordum. Dedemin yanına gittiğimde iyi olduğunu görünce içime su serpildi. "Hata mı ettim?" Hızla kafamı salladım. "Hayır dede. Onun bir suçu yok yemin ederim." İkimizinde suçu yoktu ki. Doktor stres altına girmemesi gerektiğini söylemişti. Ne kadar mümkünse tabi. Nana'ya anlatmakta her şeyi berbat etmiştim. Bencillik değildi ama birine de anlatmam gerekiyordu. "Ben buradayım. Sen kocanın yanına git." Nana'ya baktığımda elini omzuma koydu. "Çıkınca görüşeceğiz, şimdi değil." Onları orada bıraktığımda ikisi de gitmeden bana gülümsedi. Desteğimi onlardan aldığımda yukarı çıktım. Doruk'un güvenliği için kat kapalıydı. Elçin anne hemen konuşmuştu. "Kızım ben onların adına özür dilerim gerçekten. Yukarı çıkmalarına da bu yüzden izin vermedik ama olan oldu işte." Mahçupça ona baktım. "Sizin bir kabahatiniz yok annecim. Olması gerekiyormuş demek ki." Nihat baba bir şey diyemediğinde Doruk'un yanına girdim. Kimse gelmediğinde sessizce yanına kıvrıldım. Uyuyordu. Geldiğimi anladığında kolunu bana doladı. "Güzelim." Gözlerimi kapattığımda bir yandan da ağlamamı bastırmaya çalışıyordum. "Noldu?" Çenemden kaldırdığında yüzüme baktı. "Kim getirdi seni bu hale?" Sesi sakin ve bir o kadar da sinirli çıkıyordu. "Birisi değil." "Maral!" Uyarıcı sesinden sonra canı yandı. "Doruk, lütfen. Evimizde konuşuruz her şeyi. Ne yeri ne de zamanı." "1 gün." Dişlerini sıktığında sesi katı geliyordu. "1 gün daha burada kalır seni ağlayarak görürsem bu hastaneyi yıkarım anladın mı?" "Yapma." dedim fısıldayarak. Canı yanıyordu. "Asıl sen yapma lan!" Gözlerim akmaya devam etti. "Şu haline bak." "Doruk." Sesim onu bir nebze sakinleştirdiğinde yüzüne dokundum. "Beni bırakmazsın değil mi?" "O nasıl laf? Ne zaman bıraktım seni?" Omuz silktim. "Bırakma beni." Dudağına bir öpücük kondurdum. "Ben de seni bırakmam." Omzuna yaslandığımda saçlarımı sevdi. "Bebeğim." Uzun zaman sonra ilk defa huzurla uyuduğumu hissettim. Onun kollarında.
Gecenin bir yarısı kalktığımda Doruk yoktu. Hızla yerimden kalktım. "Doruk!" Kalkması çok riskliydi. Lavaboya ilerledim. Yoktu. Kapının önünden sesler geldiğinde yerimden çakıldım. "Biriniz karım hakkında konuşursa gerçekten canını yakacağım artık!" "Oğlum hadi gir odaya bak canın yanıyor." Elçin anne konuşmuştu. "Bırak anne!" "Karının seni sevdiğini mi düşünüyorsun gerçekten?" Şermin'in hala sesi çıktığına inanamaz olmuştum. "Bak hala konuşuyor!" Anneanneminde ses geldi. "Sen hala hangi yüzle geliyorsun yanıma? Çocuğumu öldürdün yetmedi mi sana? Daha nasıl bir ceza istiyorsun hala sen?" Kendime gelemedim. "Yeter gidin artık!" Nihat babanın sesiyle susulduğunda ses çıkmadı. "Sen de git karının yanında. Aptal aptal hareketler yapma!" "Ben onlar adına herkesten özür dilerim." Nana hemen konuştu. "Kardeşinizin yaptıkları yüzünden sizi suçlayacak değiliz zaten." Sanırım bunu Doruk'a söyledi. "Onu koruyacağına söz vermiştin." "Özür dilerim." Doruk canı yanarak konuştuğunda kapıyı açtım. Doruk beni gördüğünde yanına gittim. "Niye kalktın?" Konuşulanları duymamış gibi yapıyordum. "Çok uyudun. Sıkıldım ben de." "Uyandırabilirdin." Elini tuttum. Etrafımdakilere baktım. "Dedem nasıl?" Anneannem gülümseyerek kafasını salladı. "İyi canım. Uyuyor şimdi." Onu onayladım. "Siz de gitseydiniz keşke yoruldunuz kaç gündür." dedim Elçin anneye. "Olur mu kızım? En çok sen yoruldun aramızda." Didem okulundan dolayı mecbur gitmişti. Azra ile kalacakları için endişelenmeye gerek yoktu. "Hadi odaya artık." Doruk'u uyardığımda bir şey dememişti. "Yeterince görmüşsündür herkesi." Yavaş adımlarla odaya girdiğinde gayet iyi yürüdüğünü farkettim. "Adama kurşun bile işlemiyor. Kimin kocası be!" Konu değişsin diye saçma salak şeyler söylediğimde bana gülmemişti. "Canın mı yanıyor?" "Yok. Sonuçta senin kocanım, kurşun işlemiyor." Güldüğümde yatağa yatması için yardımcı oldum. "Canım kocam benim." "Biraz daha kocam demeye devam edersen bunu kanıtlamak için bir şeyler yapacağım." "Çok ayıp. Hastanedeyiz." Yanına yattığımda başımın altına kolunu koydu. "Hastanede olmasak tamam mı yani?" "Düşünülür kocacığım." İnadına yaptığımda yine güldüm. "Sen geç dalganı geç. Buradan çıktığımızda da ben güleceğim." "Birlikte güleriz." Saçlarıma bir öpücük kondurduğunda gözlerimi tekrar yumdum. Bu sefer uyuyacaktım. 45.Bölüm Sonu. Oy vermeyi unutmayınn.
Herkese yeniden merhaba! Kısa bir ruhsal süreç geçirdikten sonra tekrar buradayım. Ülkemizde yaşananlar ve kendi sıkıntılarım birleşince düzgün bir bölüm çıkaramamıştım. Eğer o psikoloji ile yazsaydım muhtemelen final olacaktı. Bunu da açıklık getirmiş olayım. Normalde Doruk ölecek, Tolga da ortaya çıkıp kızını götürecekti. Hatta yazdım taslaklardan sildim direkt bölümü. Çünkü çok anlamsız geldi yani bir anda bunu yazmış olmam. İkisine de bir şans verme adına bölümü yayınlamadım. Şimdiden okuduğunuz için teşekkür ediyorum🫶🏻
|
0% |