@ineffable3107
|
Gece uyuyamadığımdan bahçede oturuyordum. Bir yandan da yanımda uyuyan köpeğimi seviyordum. Okuduğum kitaptan bile bir cümle anlayamamıştım. Bahçenin kapısı açıldığında o yöne bakmadım. "Niye uyumuyorsun?" "Uyku mu bıraktın?" diye sertçe sordum. Yanıma geldiğinde koltuğa eğilerek elimi tuttu. "Maral." "Nasıl benden ayrılmayı düşünürsün?" Ağlayarak sorduğum soruyla gözlerimi sildi. Hızla elini çektim. "Ben onca şeye rağmen seninle kalmayı tercih ederken sen ilk şeyde nasıl beni bırakırsın?" "Hiçbir şey eskisi gibi değil çünkü. Seni korurum sandım." Alayla güldüm. "Tek derdin bu mu gerçekten? Doruk, o gün sen beni başkasından korusan bile bize bunu en başında yapan halandı. Dışardaki düşmandan önce evdekileri göremedik." "Ben yine seni düşünüyorum ama sen beni düşünmüyorsun." "En çok seni düşünüyorum, emin ol. Bu zamana kadar hep kendimi düşündüm ama şu an öyle değil. Sen benim için en öndesin ama seni koruyamadıysam-" "Beni bırakmayı mı tercih edersin?" Cevap gelmedi. "İyi. Bundan sonra ben yokum, biz yokuz daha doğrusu." Üstümdeki örtüyü kaldırarak ayaklandığımda arkama bakmadan içeri geçtim. Çalışma odasına girdiğimde uygulama için geri sayımı başlattım. Gerek kalmamıştı beklemek için. Odaya çıktığımda gelmeyeceğini bile bile onu bekledim. Odaya geldiğinde giyinme odasına girmişti. Gidiyor muydu gerçekten? "Git tabi. Bildiğin en iyi şey bu!" "İşim var." Alayla gülüp odanın kenarında dikildim. "Daha yaraların geçmemişken yeni yaralar mı açmak istiyorsun?" Yüzüme baktı. "Kurtulman için fırsat veriyorum işte." "Fırsat veriyormuş." Dalga geçercesine konuştum. "Ayrılacaksan ayrılamazsın kafana göre, boşanmayı aklından bile geçirme." Beni bu evliliğe zorladıysa benden boşanamazdı. Öyle mi dercesine baktığında tepki vermedim. "Benimle evlendiysen sonsuza kadar da öyle kalacak." Ona yaklaştığımda sadece izliyordu. "Eğer başkası girerse aramıza, beni kaybedersin. Her anlamda." Yutkunduğumda ondan uzaklaştım. "İyiymiş." "Şimdi ara adamlarını, işini halletsinler." Odaya geri döndüm. "Uykum var, uyuyacağım." "Bana bak!" Arkamdan homurtusuna duymamazlıktan geldim. Üstümdeki sabahlığı çıkarttığımda yatağın ucundaki yere koydum. Köpeğimiz çoktan yatağın ucuna kıvrıldığında gülümsedim. Yatağın içine girdiğimde Doruk ışıkları kapatıp yanıma gelmişti. Ona döndüğümde düz bir şekilde duvara bakıyordu. "Hani kimseyi aramadın." "Sus ve uyu." Sertçe söylediğinde güldüm. "Doruk." Ona yanaştığımda bana dönmedi. "İkimizde biliyoruz benden ayrılamayacağını. Düşünme bunları bir daha." "Uyuyacak mısın?" Kafamı iki yana salladım. "Benden ayrılamazsın." Derin bir nefes aldı. "Şu halime bakarsak ayrılmışa benzemiyorum." "Ayrılsaydık hemen evlenirdim!" Öylesine söylediğim cümleyle bir hışımla bana döndü. "Yavaş gel lan! Hayırdır kiminle evleniyormuşsun?" Omuz silktiğimde ondan çekildim. "Bulurum evlenecek biri, ne de olsa bekar olacağım." "Sikerim o herifi!" Homurtusuna gülmediğimde çok gülmek istemiştim. Öyle dercesine bakarak gözlerimi ondan çektim. "Ona göre düşün o zaman. Boşandığımız gün nikah tarihi alırım." "Sinirlendirme beni." Dişlerinin arasından konuştuğunda tınlamadım. "Hatta bir de düğün yaparım. Duruşmaya gelemezsem ertelemezsin değil mi?" "Sus!" Sesi yüksek çıktığında ona döndüm. "Nasıl oluyormuş? Saçma şeyler düşüneceğine bu ihtimalleri düşün." "Karımla başka bir adamı mı düşüneyim? O adamı öyle bir gebertirim ki senin gözlerinin önünde yaparım bunu." Tehditvari sesi tüm odayı doldurdu. "Aynen yaparsın. Ayrılıyormuşsun ya benden." "Sıçayım ayrılığına lan! Yok ayrılık falan." Karnımdan sarılarak kendine çektiğinde koluna vurdum. "Pislik!" "Uyumak istiyorsan uyu, Maral." Yönümü ona çevirdiğimde sarılmadan edemedim. "Uyuyalım, kocam!" Güldüğünü hissettiğimde boynuna bir öpücük kondurdum. Bana söylediği şeylerin farkına varmalıydı. Her ne kadar düşüncelerini bilsem de bunu söylemeyecekti. Hiçbir şey bizi ayıramazken onun düşünceleri de bizi yıkamazdı. Buna kendi ailemde dahildi. Babamın hastanede söylediği cümleyi şimdi anlıyordum. "Kızımı alıp gideceğim." O kadar kolay değildi. Doruk bile şu an böyle demesine rağmen buna izin vermezdi. Halası nasıl bizi bitiremediyse ona da müsaade etmezdi elbet. Gerekirse kavga ederdik, konuşmazdık ama ayrılamazdık. Kimse boşanmak için evlenmezdi tabii ama biz farklıydık. O ameliyatta can çekişirken ben yataktan kalkamıyordum. Bunu nasıl gözardı edecektik? Edemezdim. Sabah uyandığımda bir sürü kişi aramıştı. Niye aranıyordum? Azra'nın aramasını yanıtladım. "Kızım sen neredesin bu saate kadar?" "Noldu ya?" Gözlerimi ovuşturdum. "Uygulama yüklenmiş! Şimdiden en çok yüklenenlere girdi bile." Yataktan hızla kalktığımda idrak etmeye başladım. "NASIL?" "Yükleyen kişi sensin. Ne nasıl diye soruyorsun? Ay hadi bırak onu şimdi şirkete gelmelisin!" Telefonu dan diye yüzüme kapattığında hemen aşağıya indim. Bilgisayarı açtığımda elimi alnıma vurdum. "Allahın cezası Doruk!" Dün gece ona sinirimden uygulamanın geri sayımını açtığımı yeni hatırlamıştım. Tekrar telefonum çaldığında arayan Doruk'u yanıtladım. "Günaydın karıcığım." "Günaydın kocacığım! Beni nasıl uyandırmazsın sen? Uygulamam yüklenmiş." Güldü. "Gördüm. Hayırlı olsun demek için aradım. Önemli bir tarih demiştin sanki ama." "İnsan da akıl bırakmadığın için dün gece geri sayımı açmışım." Elimi alnıma yasladım. "Yoksa evlilik yıldönümümüzde yüklenecekti." Söylemiştim çünkü artık bir anlamı kalmamıştı. "Başka sefere artık." "Boşko soforo ortok!" Dalga geçtiğimde tekrar yukarı çıktım. "Ya umarım şirketin batar! İhalelerin iptal olur! Yatırımcıların geri çekilir!" "Şirketim batmaz. İhalelerim iptal olmaz, ben yönetiyorum. Yatırımcım yok çünkü ihtiyacım yok." Bıkkınlıkla ofladım. "Nerden geliyor bu paranın kaynağı?" "Bilmem." Giyinme odasına ilerledim. "Bugün elbise giyeyim bence." "Her gün etek giyiyorsun zaten canım." Telefonu hoparlöre alıp ortaya bıraktım. "Bugün ayrı güzel olmalıyım. Haberlere çıkacağım!" Hevesle konuştuğumda hemen bozmuştu. "Bir saate geri kaldırırım. Herkesin karımı görmesine lüzum yok." "Dün ayrıldığın karın tabi." Siyah elbiseme uzandığımda onu giyindim. "Bana bak!" Güldüm. "Keşke benden ayrılmak isteyen kocam burada olsaydı da fermuarımı çekseydi." "İndirmek tercihimdir, karıcığım. İyi bilirsin sen." İmalı söylemi beni kıpkırmızı ettiğinde konuşamadım. "Tahmin ediyorum ki şu an kızardın ve diyecek bir şey bulamıyorsun." Boğazımı temizledim. "Ne münasebet!" Bir yandan makyajımı yaparken laptoptan uygulamaya bakıyordum. "Bu kadar çok indirilme olacağını sanmıyordum." "Niye sanmıyordun? Başardın gayet." Gülümseyerek kafamı salladım. "Evet!" "Şimdi kapatıyorum. Arayacağım ben seni." Üstelemediğimde telefonu kapatmıştım. Makyajımı bitirip saçlarımı da düzelttiğimde hazırdım. Beni sabırsızlıkla bekleyen köpeğime baktım. "Nasıl olmuş anne kızım?" Havladığında güldüm. "Bunu evet olarak algılıyorum!" Üstüme bir kürk giydiğimde çantamı ve siyah topuklularımı aldım. Köpeğimle birlikte indiğimizde evden çıktık. Arka kapıyı açtığımda Lucky hemen arabaya binmişti. "Yerini de biliyor." Ben de kendi koltuğuma geçtiğimde şirkete sürdüm. Anneannem de aradığında onu açtım. "Nana!" "Maya! Hayırlı olsun küçüğüm! Seninle gurur duyuyorum." Gülümsedim. "Teşekkür ederim canım." Keşke anne. Keşke sen de görebilseydin. "Dedeni de veriyorum. Dürtüyor sürekli." Güldüğümde konuşmasını bekledim. "Çocuğum!" "Dedeciğim!" "Hep böyle başarılı kal güzel kızım." Kalacağım dede merak etme. "Hadi seni tutmayayım ben. İşin vardır. Yemeğe gelin bir gün damadımla." Güldüm. "Benden iyi anlaşıyorsun zaten onunla. Çağır kendin." Aralarındaki muhabbet hep farklıydı. "Çağırırım ben." Onunla da kapattığımızda şirkete gelmiş sayılırdım. Otoparka girip arabamı bıraktığımda köpeğimi de alıp yukarı çıktım. İnince o çoktan kucağımdan atlayıp her yeri koklamaya başlamıştı. "Hoş geldiniz!" "Hoş buldum." Önce herkesin olduğu kata geldiğimde orta yere geçtim. "Herkese teşekkür ederim arkadaşlar. Her ne kadar silinmeye uğraşılsa da bırakmadık. Bu başarı hepimizin." İlk Azra ile sarıldığımızda çoğunlukla herkesle sarılmaya çalıştım. "Ay çok heyecanlı!" "Evet!" Bir anda ortalık açıldığında bir pasta gelmişti. Logoyu yaptırdıkları bir pasta. "Yaa! Ama bu çok güzel olmuş." "Sizin kadar değil efendim." Utanmış bulunduğumda konfetiler patlamıştı. Hepimiz alkışladığımızda pastayı kesmemiz için bir bıçak istemiştik. Pastayı kestiğimde ilk dilimi Azra'ya vermiştim. Herkese yettiğinde kocama ayıramamıştım. Sevmiyordu ama olsundu. Bir süre o katta kaldığımızda eğlenilmişti tüm gün. Çalışma günü değildi. Köpeğim elden ele gezerken gayet mutlu gözüküyordu. Önder yanıma geldiğinde ona baktım. "Noldu?" "Tolga diye bir bey gelmiş efendim. Sizi görmek istiyormuş. Odanıza yönlendirdim ben de. " Kafamı salladığımda Azra'ya geleceğimi haber verip oradan ayrıldım. Odama geçtiğimde onu görmeyi beklememiştim elbette. "Hoş geldin." "Hoş buldum kızım." Elindeki çiçekleri bana uzattığında mecbur aldım. "Teşekkür ederim. Ne zahmet etmişsin." Gülümsediğimde çiçekleri masaya bıraktım. Ayakta duruyordu. "Otursana." Karşıdaki koltukları işaret ettiğimde o yöne yürüdük. "Hayırlı olsun." Başımla onayladım. "Teşekkür ederim." "Neden geldin? Bir şey olmadı umarım." Kafasını salladı. "Yok olmadı. Seni görmek istedim sadece. Ulaşacağım bir yer bulamayınca buraya gelmek durumunda kaldım." "Anladım." Ne diyeceğimi de bilmiyordum ki. "Biz de kutlama yapıyorduk. Uygulama çıkarttım da." Gözlerinden geçen şeyi anladım. "Küçükken de öyleydin." Burukça gülümsedim. "Annen elinden tabletini zorla alırdı. O yaşına rağmen hiç gözlük takmadın ama sağlıklıydın baya." Annemi hala anıyor olması güzeldi. "Öyleydi." Yüzüme baktı. "Özlüyor musun?" "Yani. Kim özlemez ki annesini? Sesini unuttum sadece. Onun dışında bir şey yok." Ölmüş birinin sesini unutmak kadar kötüsü de yoktu zaten. Videolarımız duruyordu ama izlemek istemiyordum. Zihnimde sesi yankılanmıyordu. Nasıl olduğunu hatırlamıyordum. "Anladım." "Gidiyor musun peki yanına? Gittin mi hiç?" Bir yere odaklandı. "Hep. Tüm özel günlerimizde, senin doğum günlerinde bile gittim." Canım yanmıştı. "Buraya taşıyacaklarmış. Mümkün olduğunu sanmıyordum." "Ben de ama eşim düşünmüş onu da. Halledecekti." Bana söz vermişti. "Seviyor seni, sahip çıkıyor, laf söylettirmiyor." "Bunları seninde yapman gerekmez miydi, babam olarak en azından." Gerçek babam olmasa da bana babanım demişti. Ben hep onu baba bilmiştim. "Gerçekten babam olmadığını bilsem de benim babam sendin, Tolga Şahin." Hızla bana baktı. "Nasıl?" "Öğrendim her şeyi." Hem de en acı biçimde. "Aslında öğrendikten sonra seni daha iyi anladım. Ne de olsa gerçek kızın değildim. Düşünmeye değer biri de değildim yani. Hak veriyorum." "Çok değişmişsin. Annenin kızı gibi değilsin hiç." Alayla güldüm. "Sence annemin kızı mıyım? Benim bir annem olmadı hiçbir zaman. 6 yaşından öncesini nasıl aklımda tutabilirim ki?" Çocuktum. Küçüktüm. "Ona benziyordun hep." "Benzemiyormuşum demek ki." Hemen söyledim. "Aileydik." "Dağılan bir aileydik." Toplanamayan bir aileydik. İmkansız bir aileydik. "Hala olabiliriz." Yutkundum. "Ben hala yanında olurum, Maral." "Kötü günümde geldiğin için teşekkür ederim ama ben o aileyi çoktan kaybettim zaten. Annemle arandaki ilişki bir yana ben küçük değilim artık. Kimseye bir yüküm yok yani. 20 yıl önce nasıl dağıldıysak, bırak öyle kalsın." Belki de bencillik ediyordum fakat ben de bir insandım. Duygularım vardı. Küçük Maral olsaydı belki de babasını affederdi ama ben etmezdim. Küçükken yanımda olmaya cesareti olmadıysa şimdi de olmamalıydı. "Gelmene sevindim ama şimdi geri dönmeliyim. Beni bekleyen bir ailem var." Aile kısmını vurguladığımda karşısından kalktım. Onu orda bırakırken kalbim yeterince kırılmıştı zaten. Bugün mutlu günümdü. Elçin annenin aradığını gördüğümde kata girmeden onu yanıtladım. "Kızım!" "Elçin anneciğim. Nasılsınız?" Hemen cevap gelmişti. "Ben iyiyim canım benim. Haberleri gördül şimdi de tebrik etmek için aradım. Hiç de haber vermiyorsun." Güldüm. "Ani oldu zaten, ben de bir anda geri sayımı açmışım anneciğim." "Olsun canım. Her türlü başardın sonuç olarak. Seviyoruz seni." Duygularıma engel olamadım. "Ben de sizi seviyorum efendim. İyi ki varsınız." Babamla karşılaştığımızda konuşmamızın ne kadarını duymuştu bilmiyordum. Kafasını salladığında önümden geçip asansöre ilerlemişti. Ben de böyle olsun istemezdim ama böyle olmalıydı. Telefonu kapattığımda Azra'nın yanına döndüm. "Kim geldi kız?" "Babam gelmiş." "Anladım." Yüzümden anladığında üstelememişti. Kendimi düzeltip insanlarla konuştuğumuzda akşama kadar vakit geçirmiştik. Güzel bir gün olmuştu. Bir de haberciler ile konuştuğumda sonrasında eve anca gidebilmiştim. Doruk ile aynı anda girmiştik. O kadar geç olmuştu yani. Kendim inip köpeğin kapısını açtığımda o babasına koşmayı tercih etmişti. "Seni var ya! Küçük velet seni!" Doruk gülerek onu kucaklamıştı. "Ne diyor kızım bu anne?" Havladığında gözlerimi devirdim. Bir de ona cevap veriyordu. "Annen ne güzel olmuş değil mi?" Yanına gittiğimde gülümsemeden edemedim. Dudağımdaki kırmızı ruja rağmen yanağını öptüm. İzi az da olsa çıkmıştı. İz bırakmayan diye tonlarca para vermiştim! Birlikte içeri girdiğimizde elimden tutup kendine çekmişti. "Dur bakalım sen." Hedefi dudaklarım olduğunda rahat bir nefes aldım. "Noldu?" Beni öperken sırtım duvarla buluşmuştu. "Bugün dediklerinin bir karşılığı olmalı." "Neymiş?" İmayla konuştuğumda gülümsedim. "Sen daha iyi anlarsın. Göreceğiz bakalım fermuarını çeker miyim indirir miyim?" Buna kahkaha attığımda dudaklarımız tekrardan buluştu. Bu adamı seviyordum ben. Hep de sevecektim. 47.Bölüm Sonu Oy vermeyi unutmayınn. |
0% |