@ineffable3107
|
Doruk Aydın "Pamela Hanım?" Maral'ın anneannesi odaya geldiğinde şaşırmıştım. Beklemiyordum. "Nasılsın oğlum? Düzeldin umarım." Anlayışla başımı salladığımda neden geldiğini merak etmedim değildi. "İyiyim siz nasılsınız?" Karşımdaki koltuğa oturduğunda gülümsedi. "İyiyim. Ben aslında seninle bir şey konuşmak için geldim ama bir mahzuru yoksa tabi." "Olur mu öyle? Sizi dinliyorum." Konunun Maral olmaması imkansızdı. Suratından belliydi. "Ben bazı şeyler öğrendim." dedi net bir dille. "Sizin isteyerek evlenmediğinizi, senin o adamdan kurtarmak için kendini de yaktığını ve diğerleri işte." "Evet." dedim boğazımı temizleyerek. Konuşmanın sonu nereye varacaktı acaba. "Maral'ın bilmediği şeyler var." Gerginliğinden zor konuşuyordu. "Onun babası gerçekten Tolga. Öz babası o yani." Yutkunmama engel olamadığımda bunu bildiğimi gizlemeye çalıştım. Maral hakkındaki her şeyi bilirdim. Bunun gibi. O adam sadece bir piyondu. Düşmanımdı ve onu öldürme fırsatım ayağıma gelmişken geri tepemezdim. "O herif sadece Maya'ya takıntılıydı. Hıncını da torunumdan çıkarttı yeterince. Bunu bize söylemedi ama anlayabiliyordum. Beni aramamasından, aradığında da sürekli beni geçiştirmesinden." "Tolga'ya çok ulaşmaya çalıştım ama o da engelledi. Kanser olduğunu öğrendiği için gelmiyormuş meğerse. Öleceğini sanmış. Çıkmamış karşısına. Çok aradım çok yalvardım ama ikna olmadı. En sonki tedavisi olumlu sonuç verince döndü. Bu olayları bilmiyordu." "Hikaye baştan sona yalandı yani." dediğimde beni onayladı. Maral gerçekten hiçbir şey bilmiyordu. "Onun kızımı öldürme sebebi de Tolgaydı. Tolga'dan bir çocuğu olmasıydı daha doğrusu. Söylemesi kolay belki ama yaşadıkları çok zordu. Ben onu çok zor şartlar altında büyüttüm." Bunu bilmemek elde değildi. İlk evlendiğimizde de hiçbir şeye düzgün tepki vermezdi. Her şeyi onaylardı. İnsanları incitmezdi. "Okula gitmek istemezdi, diğer arkadaşlarının ailesi olduğu için. Kaç tane dadı geldiyse hepsini gönderdi. Bazen beni bile istemezdi. Kafası dağılsın diye sürekli bir etkinlik yapardı. Bir süre sonra onlardan da vazgeçti." "Aslında bu konuda Azra'ya çok teşekkür etmeliyim. Onu bu hale getiren biraz da o. Ne zaman tanıştılarsa neşesi yerine geldi. İçine kapanıktı, Maral. Soğuktu. Kimseyle tanışmak istemezdi. Azra ile tanıştıklarında hayata döndü resmen." Evde ne zaman bir konu açılsa Azra geçtiğinde hemen gözleri parlardı. Kavgalı olduklarında da depresif hali devam etmişti. Hayatlarında önemli yerleri vardı. "Anlayabiliyorum." dedim sadece. Bu kadar konuşmasına sadece bunu demiş olmam ayıp mı olurdu? Kesmek istememiştim. "Benim senden isteğim," Zorla söyler gibiydi. "Onu bırakman." İşte şimdi işler değişirdi. "Anlayamadım?" "Ondan ayrılmanı istiyorum, Doruk." dediğinde kan beynime sıçradı. "Onu belki de korursun ama bunun bir garantisi yok. Ben bu işler uğruna bir kızımı daha kaybetmek istemiyorum." Gülmeme engel olamadım. "Yani saygısızlık etmek istemem ama Agah Bey de bu işler içerisinde. Bu olaylar olmadan da tanıyordum kendisini ve-" "Biliyorum, farkındayım da zaten." Beni kestiğinde bir şey demedim. "Ama sen ondan farklısın. Bunu da hepimiz biliyoruz." Kafamı salladım. "Benim tek isteğim onu da alıp buradan gitmek." "Sizce torununuz beni bırakır mı?" diye sordum. Birazcık tanıdıysam hiçbir şekilde benden ayrılmazdı. Kendi pişmanlığım yüzünden aylarca yüzüne bakmamış olsam bile beni bırakmamıştı. Hiçbir zaman o evden gitmemişti. "Bırakır elbet. Bugün olmazsa yarın. Elbet bir gün unutur." Alaycı bir şekilde kafamı salladım. "Peki ben denerim şansımı. Ama bir kereliğe mahsus." "Bak-" Saygısızlık ettiğimi düşünsem de ben atıldım. "Ben sadece ayrılmaya çalışacağım. Eğer kendi gitmezse ne ben ne de siz üstelemeyeceksiniz." Benim sabrım da bir yere kadardı. "Kızınız beni seviyor ve ben de onu seviyorum. Her ne kadar bunu denemek istemesem de sizi kırmamak adına yapacağım ama beni bırakmayacağına eminim." "Peki." diyerek ayaklandığında ben de kalktım. Odadan çıktığında gidene kadar eşlik etmesi için birini de yönlendirdim. Odaya döndüğümde bunu yapmak istemediğimi farkettim. Düşüncesi bile korkunç gelirken ona nasıl söylerdim? Anneannesi elbet ağzını arayacaktı. Konuştuklarımızın açığa çıkmaması adına yapabilirdim. Bu sefer farklı şeyler anlatılırsa onu belki de ikna ederdi. İzin de veremezdim. Eğer gerçekten bırakacaksa bu birlikte verdiğimiz bir karar olmalıydı. Birimizin vazgeçişi ile değil. ******* Sabah Nana kahvaltıya çağırdığında şirketteki işlerimi erteleyip onların evine gittim. İlk defa görecektim. Çok heyecanlıydı. Artık burada da bir evleri vardı ve hiç gitmeyeceklerdi. Doruk ile de sorunlarımızı çözmüştük. Daha ne isterdim? Kapıdan girince korumalardan biri arabamı almıştı. "Hoşgeldiniz efendim." Nazikçe başımı salladığımda eve yürüdüm. Oradaki evimize benziyordu. Sadece burası daha büyüktü. Kapıyı çalmamla görevlilerden biri açmıştı. "Hoşgeldiniz efendim." "Hoşbuldum." dedim nazik bir sesle. Ceketimi aldığında içeriyi gösterdi. "Pamela Hanım sizleri bekliyor." Gülümseyerek başımı salladığımda içeriye ilerledim. "Maya!" dedi Nana beni görür görmez. Masayı süslüyordu benim için. Bembeyaz bir sofra hazırlamıştı. "Hoşgeldin çocuğum." "Hoşbuldum." Ona sarıldığımda hemen ellerini sırtımda hissettim. "Ne kadar güzel olmuşsun çiçeğim." Beni süzdüğümde gülümsemeden edemedim. Beyaz taşlı bir kazak ve pembe etek giymiştim. Zaten benim üstümde beyaz dışı renk gören olmamıştır. Özel günler harici hiç başka renk giymezdim. "Sen de öylesin tatlım." Hemen masaya göz gezdirdim. "Ne kadar çok şey hazırlamışsın böyle." Kesintisiz her şey vardı. "E birtanecik torunum geliyor. Tabii ki de hazırlayacağım." Birlikte oturduğumuzda tabağıma bir şeyler koymaya başlamıştı bile. "Kız yavaş! Şişmanlatacaksın beni." "Kurumuş kalmışsın çiçeğim. Ye iyi gelir." Valla da iyi gelirdi. Gördüğüm şeyle gözlerim parladı. "Çilekli turtayı senin yaptığını söyleme bana!" Heyecanla kafasını salladı. Kahvaltılıkları es geçip ona uzandım. Çilek takıntımı bilmeyen kalmamıştı. Bir güzel de yemeye başladım. "Çok güzel olmuş Nana!" Aklıma Doruk'un her gece almış olduğu çilekler geldi. "Biliyor musun, Doruk benim için yazlıklarına çilek bahçesi yaptırmış." Hevesle güldüm. "O da biliyor çok sevdiğimi." Yüzü biraz değiştiğinde bir şeyler olduğunu anladım. "Noldu canım? Kötü bir şey mi söyledim?" "Yok ama benim sana söylemem gereken bir şey var, Maya." Kafamı salladım. "Söyle bakalım." "Aslında sizi yemeğe çağırmak istemiştim de, biraz çekindim açıkçası." Ortamımızdaki gerginlik beni de germişti. "Nanacığım söylesen mi artık?" "Geçen gün Doruk'un yanına gittim." Ne alakaydı? "Ve senden ayrılmasını istedim." Ne! Doruk bu yüzden mi bana öyle davrandı? "Hemen ona kızma. Ben çok üstüne gittim ama o vazgeçmedi." "Bir dakika." dedim hemen. "Neden böyle bir şey yaptın?" Sinirlenmiştim ama sakinliğimi korudum. "Sana bir şey olur diye korktum." "Bana bunu söyledi ve onu suçladım!" diye söylendim. "Benden ayrılmak istedi ve ben yüzsüzlük yaptığımı sandım!" Sakince ona baktım. "Bana düzgünce anlatır mısın ne konuştuğunuzu?" Derin bir nefes verdiğinde aralarından geçeni tek tek anlatmıştı. "Of Nana ya! Kendini ne kadar kötü hissettirmişsin çocuğa." "Bana söylediğinde bir de tokat attım ona." dedim üzüntüyle. Akşam gönlünü almalıydım. "Özür dilerim ama ben de seni düşündüm işte ne yapayım. Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun." Elime uzandığında geri çekmedim. Hatasını anlaması güzel bir şeydi en azından. Susadabilirdi. "Sonrasında pişman oldum zaten de bir kere söylemiş bulundum." "Ah, neyse. Ben halledeceğim." Telefonuma bildirim geldiğinde tam da lafının üstüneydi. Yemekli bir toplantısı olduğu için geç geleceğini yazmıştı. Ben de burada olduğumu söyledim. Eve geçmeme gerek kalmamıştı. "Yemekte de birlikte olacağız sanırım." Birlikte yemeğimize devam ettikten sonra evi gezmiştik. Dedem her şeyi düşünmüştü. Benim odamı bile gayet güzel döşetmişti. Başucuma da annemle benim fotoğrafımı koymayı da unutmamıştı. Kapı çaldığında ben açmak istemiştim. "Dedeciğim!" "Torunum!" Beni gördüğüne şaşırdığında gülümsedim. "Hoşgeldin!" Kocaman sarıldığında cüssesinde ezildim. Biraz toplu bir adamdı. "Asıl sen hoşgeldin!" Kolunun altına aldığında ona sarılmaya devam ettim. "Hala çalışmana hayranım dede. Bir gün çalıştığımda yoruluyorum ben." "Çiçeğim bizim işlerimiz farklı. Ben oturuyorum sen çalışıyorsun. Bir nevi patronum oydu." İçeri geçtiğimizde yine yanına oturmayı tercih ettim. Hastaneden beri gözünü gözetliyordum. "Kız bakma öyle. Turp gibiyim ben!" "Görüyorum." dedim imayla. Göz ucuyla anneannemi işaret ettim. "İyi bakıyor sana anlaşılan!" Güldüğümüzde anneannem bize göz devirdi. "Gel sen bak bundan sonra!" "Tatlım ben evliyim barklıyım. Kocam var kocam!" Dedem hemen sordu. "Sahi o nerede? Çağırmadınız mı yoksa?" Hemen kafamı salladım. "Toplantısı varmış dedeciğim. Yoksa burada olduğumdan haberi var." "Adam çalışıyor işte." dediğinde kıkırdadım. Yemek vakti geldiğinde hep birlikte masaya geçtik. Eski günlerdeki gibiydik. ******* Nana her ne kadar kalmam için ısrar etse de gitmem gereken bir evim vardı. Ve köpeğim. Belki dedeme dokunur diye mecbur evde bırakmıştım. "Anneciğim!" Minik havlaması holü doldurduğunda hemen bacağıma dolanmıştı. "Gelmedi mi baba?" İçeriye geçtiğimde ışıkları yaktım. Önce odaya çıkıp üstümü değiştirdiğimde rahatladım. Anneannemin bana verdiği birkaç bir şeyi yerleştirdikten sonra korumanın bana vermiş olduğu bir kağıt vardı. Mektup gibi bir şeydi. Kimden geldiğini de anlamamıştım. Doruk Aydın yazıyordu sadece. "Aman kendi bakar gelince." Öylece masaya koyduğumda mutfağa ilerledim. Sabah elim boş gitmeyeyim diye bir şeyler yapmaya çalışmıştım ama pek başarılı olduğum söylenemezdi elbet. Tuzlu yapacağım şeye az geldi diye bir kavanoz şeker boşalttığımı anlayamamıştım. İyi ki son an tadına baktım da rezil olmamıştım. Kapı çaldığında elimdekileri bırakıp oraya yöneldim. Kocamı görünce gülümsedim. "Hoşgeldin!" "Hoşbuldum." Belime sarılarak yanağımı öptü. "Bu halin ne?" Üstüme baktığında önlük ve eldiven görmeyi beklemiyordu tabi. "Şey ya, bugün oraya giderken bir şeyler yapmak istemiştim de olmadı tabi." Güldüğünde omzuna vurdum. "Gülmesene!" "Anlat tamam." İçeri geçtiğinde gömleğinin birkaç düğmesini açtı. "Anlatmıyorum!" Mutfağa ilerlediğimde peşimden geldi. "Bak!" "Git." Onu kovduğumda zaten temiz olan tezgahı bir kere daha temizledim. "Bebeğim, özür dilerim tamam gülmeyeceğim bir daha." Bu hali beni biraz üzdüğünde anneannemin onu zorladığı şey geldi. İşim hemen bittiğinde üstümdekilerden kurtulup yanına yürüdüm. "Bana anlatmak istediğin bir şey var mı?" "Anlıyorum." diyip kafasını çevirdiğinde tepkilerini izledim. "Anneannen konuşmamızdan bahsetmiş anlaşılan." Kafamı salladım. "Niye izin verdin?" "Bahsettiğimiz kişi anneannen, Maral. Ben zaten ona diyeceğimi dedim. Bir kere söylerim, o da siz söylediniz diye." "Söyleme bir daha." dedim hemen. "Gerçekten benden ayrılmak istiyorsun sandım. Ya kabul etseydim!" "Bu sefer anneannenin söylediğini söyleyecektim. Hangi güç seni benden ayırabilir?" Beni dizine oturttuğunda kollarımı ona doladım. "Ne senin ailen ne de benim ailem, bizi ayıramaz." "İlk zamanlar çok sorardım, hep evli mi kalacağım diye. Şimdi evlendiğim için o kadar mutluyum ki." Dudağını öptüm. "İyi ki sen çıkmışsın karşıma." "Hm." diye tepki verdiğinde omzuna vurdum. "Ne hm? Öküz müsün sen?" Kafasını salladığında kalkacakken tekrar yerime oturttu. "Gitme bir yere." "Tamam gitmem." dedim sadece. "Peki nerden anladın yani? Nasıl bu kadar emin olabilirsin tepkilerimden?" "Aynısını benimkiler yapsa ne yapardın?" Kısa düşündüm. "Bilmiyorum ama gerekirse sana şikayet ederdim. Sana söylemeye gücüm olmazdı." dedim dudak bükerek. "Düşüncesi bile kötü!" "Evet bence de." Konuyu dağıttığımızda içeri geçip köpeğimizle oynadık. Bakışlarım masaya kaydığında bıraktığım kağıdı tekrar elime aldım. "Bu sana gelmiş. Kapıda çocuklar verdi." O ne dercesine baktığında yanına ilerledim. Zarfı ona uzattığımda başında bekledim. "Ne o, dostunla mektuplaşıyor musun?" "Sinirlendirme beni." dediğinde ağzımla taklidini yaptım. O da hiçbir şey anlamamıştı. "Otursana." Ciddi ses tonu geldiğinde kendimi düzelttim. "Bunun hesabını da ayrı soracağım." Saçımı savurarak oturduğumda bekledim. Bir şey diyecekti. "Anneannen sanırım sana bir şeyleri eksik anlatmış." Yutkunduğumda yüzüm değişmişti. "Ne gibi?" Zarfı bana uzattı. "Bu sana." Elime aldığımda açmak istememiştim o an. "Baban. Yani Tolga. Bu sana ve ona yaptırdığım DNA testi." "Nasıl yani?" diye sordum hemen. Bunun imkanı yoktu. "Aç bak." Umarım gerçek değildir. Eğer gerçekse bununla nasıl yaşardım? Birkaç yılım gerçekten çöp mü olacaktı? "Doruk." "Sonuç ne çıkarsa çıksın, yanında olacağım." Elimi tuttuğunda ne diyeceğimi bilemedim. Boş tavırları bırakıp zarfı açtım. Kağıdı elime aldığımda ön sayfayı açıp açmama konusunda direndim. Derince yutkunduğumda kağıdı çevirdim. Gördüğüm şey beni o kadar yıktı ki buna inanmak istemedim. Bu sonucu bana 2 yıl önce verselerdi belki de dünyanın en mutlu insanı olurdum ama şu an değildi. Bu sonuç her şeyin yalan olduğunun kanıtıydı. Maral Maya Aydın ve Tolga Şahin arasında %99,9 akrabalık bağı bulunmaktadır. 48.Bölüm Sonu Oy vermeyi unutmayınn |
0% |