Yeni Üyelik
50.
Bölüm

49.Bölüm

@ineffable3107

"Şaka mı yapıyorsun bana?" Hiddetle kağıdı fırlattım. "Bu mümkün değil." Kafamı iki yana salladım. "Yaşadığım şeyler yalan olamaz. Bugüne kadar kendimi ailesiz bildiim, şimdi de olmamalı."

"Bebeğim, bir sakin ol." Doruk omzuma dokunduğunda ondan geri çekildim. Buna sinirlenip elini yumruk yapmıştı.

"Nasıl sakin olayım?" Bağırdığımda ayaklanıp ona döndüm. "Hayatım yalanmış! Soyadım bile yalanmış!" Hani dedemin soyadını taşıyordum?

"Bağırarak neyi çözeceksin acaba?" Elimden tutup yanına çekti. "Ailesiz değilsin. Ailen benim." Saçlarımı öpüp sarıldığında tepki veremedim. "Doruk, ben ne yapacağım?"

"Bugüne kadar ne yapıyorsan onu." Geri çekildiğimde yüzüne baktım. "Kimse bildiğini bilmek zorunda değil. Sen söylemediğin sürece kimse anlamayacak." Ne kadar susacaktım? Görsem aklıma gelmeyecek miydi?

"Yanımda olursun değil mi?" Yanaklarıma ellerini koyduğunda gülümsedi. Bana gülümsemesi tüm dünyamı aydınlattığında başka desteğe ihtiyaç bile duymadım. "Ben hep yanındayım."

Dudağımı öpüp geri çekildiğinde sert yüzü geri geldi. "Söylediğin zaman baban seni götürmek isterse buna izin vermem. Bunu biliyorsun değil mi?"

Buna müsaade etmezdim. Babam bunu yapabilirdi ama bunu istemezdim. "Doruk."

"Ben senden nasıl gidilir, bilmiyorum. Annem bile mezardan kalkıp bunu dese cevabım değişmez." Gülümseyerek onu öptüm. Yüzüme yapmacık bir kızgınlık yerleştiğinde konuştum. "Ayrıca bana yaptığını hala unutmadım!"

Hala benden ayrılacağını aklına getirmesi beni sinir etmişti. "Unutma. Sana yaptıklarımı hiç unutma. Sensizlik hariç her şeyle cezalandırabilirsin beni."

"Bunu sen istediğin için değil kendim istediğim için yapacağım." Elbet hesabını soracaktım. "Çünkü seni bırakmaya niyetim yok." Kumandaya uzanıp televizyonu açtığımda köpeğimiz ortamıza oturmuştu.

Ailemiz tamamlandığında her nerede olursa olsun bebeğimin bile bizi izlediğini biliyordum. Ona kavuşacağımı da biliyordum.

*****

"Azra bir yavaş mı olsak?" Ellerimizde poşetler tıngır tıngır geziyorduk. Hanımefendinin istemesi varmış da bilmem neymiş! "İyi ki zorla evlenmişim. Bu ne böyle."

Gerçekten hiç özenemiyordum. Kalabalık olmayacaktık bile. Aile arasında olacak bir şeydi. "Ne kaldı geriye?"

Poşetlerimize baktığımda burun kıvırdık. "Ne kalmadı ki? Listede olan olmayan her şeyi aldık sayende!"

"Ya kızım bir kere evleniyorum ben." Alayla kafamı salladım. "Kız ben kaç kere evlendim? Bir kere. Valla bu alışverişi gördükten sonra iyi ki de kendim evlenmemişim diyorum." Ne kahvesi ne sunumu bitiyordu arkadaş! Ben sadece beyaz elbisem ile kefen giyer gibi gitmiştim.

"Hadi hadi!" Beni başka bir mağazaya sürüklediğinde ofladım. Hala ne bakıyorduk? Telefonum çaldığında hızla poşetleri bıraktım. "Kocam arıyor!"

Çantamdan çıkardığımda gerçekten kocam arıyordu. "Kocam! Ne iyi ettin de aradın!"

"Bir daha öyle kocam dersen seni kimse elimden alamaz ona göre." Karşımda değildi. "Kocam!"

"Bak ya!"

"Ne için aradın kocam?" dediğimde onun cevabını beklerken bir yandan da Azra'nın raflardaki mücadelesini izliyordum. "Akşam birinin daveti var. Birlikte gider miyiz?"

"Hayatım bana niye soruyorsun? Gidelim desen gelirim zaten."

"Karım ne derse o." Kıkırdadığında onu onayladım. "Gidelim bakalım." Azra'nın uyarıcı bakışlarından sonra yan tarafa döndüm. "Şimdi kapatmalıyım, yoksa Azra beni gebertecek."

Telefonu kapattığımda hızla onun yanına ilerledim. "Geldim, geldim!"

Akşama kadar gezindiğimizde en son kuaföre uğrayıp saçıma fön çektirmiştim en azından. Eve döndüğümde çok abartı olmayacak şekilde bir elbise giymiştim. Çok beni çeken yerler değildi. Makyajımı hafif tazelediğimde kapı çalmıştı. Hevesle kapıya indiğimde kocamı karşıladım. "Hoşgeldin!"

Önce beni süzdüğünde gözlerindeki beğentiyi görmüştüm. "Biliyorum, çok güzelim."

"Bu egonu ne yapacağız senin?" Ben gülerken o beni öpmekle meşguldü. "Makyajımı bozacaksın!"

"Şuan olmasa bile gece bozacağım kesin." Kafamı sallayıp tekrar odaya çıktığımda makyajıma devam ettim. Giyinme odasına girdiğinde bu sefer beyaz bir gömlek giymişti. Onu beklerken köpeğimle vakit geçirdiğimde aşağı inmesiyle ona döndüm. "Çok yakışıklısın kocam!"

"Şu kocam demen yok mu!" İç çeker gibi söylediğinde yanağından öptüm. Onu o kadar özlemiştim ki her öpmem son gibi hissettiriyordu. Birlikte evden çıktığımızda ona döndüm. "Haftaya isteme var! Biz kız tarafıyız değil mi?"

"Seni bilmem ben erkek tarafıyım." Kafamı eğdiğimde hiç oralı olmadı. "Hiç bakma öyle kedi gibi." Ofladığımda önüme döndüm. "İyi benden ayrı kalacaksın o zaman."

"Anlayamadım?" Bir yola bir bana baktığında yumuşatma amaçlı elini tuttum. "Hayatım sen erkek tarafıysan ben kız tarafıyım. Sabahtan akşama kadar yapılacak işlerimiz var."

"İyi. Bir kerelik izin verelim bakalım!" Gözlerim açıldığında şaşkınca ona döndüm. Daha nişanı, kınası, düğünü, bekarlığa vedası vardı. "Tamam, iki olsun hadi seni mi kıracağım."

"Seni gebertirim, Doruk!" Tehditvari söylememin ardından gülmüştü. "Ben evlendim. Gerisi beni bağlamaz."

"Sanki herkes biliyo da evlendiğini." Homurdanarak kollarımı bağladığımda bir yandan bana bakıyordu. "Noldu şimdi?"

"Bir şey olduğu yok." Cama döndüğümde kenara çektiğini farkettim. "Neden durduk?"

Doğrudan bana döndüğünde yüzümü ellerinin arasına aldı. "İstersen biz de düğün yapabiliriz. Hem deden de baban da burada, gelir isterim seni." Kafamı iki yana salladım. "Gerek yok."

"İnanayım mı?" Rahatça kafamı salladım. "Eğer beni dedemden istersen birkaç kere gidip dönmek zorunda kalırsın, babamdan istersen sadece bir kere gelirsin." Kaşları havalandı. "Baban daha mantıklı o zaman."

"Yok. Bir kere gelirsin, bir daha gelemezsin anlamında." Gülümsediğimde ellerini benden çekti. "Sikerler öyle işi. Yok isteme falan. Ben aldım bitti." Hemen omzuna vurdum. "Küfür etme!"

"Sustum."

Davet yerine geldiğimizde el ele içeri girmiştik. Hiç tanımadığım kişilerdi bunlar. Doruk'un birkaç kişiyle konuştuğu sıra ben sadece bakınıyordum. Doruk camın önünde bir adamın yanına gittiğinde ben onları izliyordum. Adam Doruk'tan biraz uzundu. Halini pek iyi görememiştim. Yürüyerek konuşmaya devam ettiklerinde benim yanımda durmuşlardı. Bana kafasıyla selam verdiğinde nazikçe karşılık verdim. Doruk'un omzuna vurduktan sonra konuştu. "Ben kaçayım artık."

Telefonundaki bildirime baktığı sıra ekrandaki kadını görmüştüm. Bildirimden çok kadına bakıyordu sanki. "Karının kıymetini bil kardeşim."

Yanımızdan geçip gittiğinde elindeki viskiyi tek dikişte bitirip bardağı kenara bıraktı. Gözden kaybolduğunda arkasından bakmadan edemedim. "Tanıdığın biri mi?"

"Lise zamanından kalma biri." Kafamı salladım. "Karının kıymetini bil derken ne demek istedi?" İç çektiğinde ellerini cebine koydu. "Geçen senelerde düğünü vardı. Karısını vurdular gecesinde."

"Öldü mü?" Burukça kafasını salladı. "O günden beri hiçbir davette görmedim. Ona ufacık yanlış yapan yaşamaz genelde."

"Karısının katili kim peki?" Omuzları kalkıp indi. "Bilmiyorum. Ben öldüğüne de inanamıyorum bazen. Morga kimseyi almamış diyorlardı." Yaşıyor olsaydı yanında olurdu, diye içimden geçirdim. "Telefonun ekranına baktı uzun bir süre. Belli ki hala üzülüyor arkasından."

"Sen ölsen benimde ondan farkım olmaz, Maral." Doğruydu ama hayat devam ediyordu. "Üzüldüm şimdi gece gece ya." Öylece konuştuğumda yanağımı sevdi. "Düşünme bunları."

Gece erken ayrıldığımızda eve dönmüştük. Aklım hala o insanlarda kalsa da unutmaya çalıştım. Kaç sene olmuştu kim bilir? Hala ekranında olduğuna göre onu çok sevmiş olmalıydı.

Üstümdekileri değiştirip mutfağa girdiğimde meyve suyu içmek için dolaba yöneldim. Portakal suyu gördüğümde hevesle sürahiyi dolaptan çıkardım. Doruk'a seslendiğimde içmek istememişti. Telefonumu elime aldığımda babamı aradım. Hemen açmıştı da. "Maral kızım, bir şey mi oldu?"

"Ben öyle aramak istedim." dedim sesim içime kaçmış gibi. "Bir şeyler öğrendim ben."

"Ne gibi şeyler?"

"Yarın görüşebiliriz istersen. Yani müsaitsen." Cümlemi toparlamaya çalıştım. "Sabah toplantım var yani, öğleden sonra görüşebiliriz."

"Olur canım. Nerede istersen gelirim ben." Kafamı salladım. "Ben mesaj atarım."

"Bekliyorum." Daha fazla uzatmadan kapattığımda arkamda Doruk'u görmeyi beklememiştim. Ani bir şekilde sıçramıştım. "Beni korkuttun!"

"Gelmemi ister misin?"

"Tek konuşmam daha iyi olacak gibi." Kafasını salladığında yanağını öptüm. "Ama aramız düzelirse sizi de düzgün bir şekilde tanıştırmak isterim. Bugüne kadar hep ben seninkilerle tanıştım, şimdi de sen tanış."

"Nasıl istersen bebeğim." Beni üstelemediğinde gülümsedim. "Hep bebeğin olarak kalırım değil mi?" Kafasını salladı. "Her zaman bebeğim olarak kalacaksın."

Bunu demesi çok hoşuma gidiyordu.

******

Toplantıdan sonra babam ile buluşacağımız yere geldiğimde o çoktan gelmiş pencereden bakıyordu. Beni görünce hemen ayaklanmıştı. "Merhaba."

"Hoşgeldin." Ne yapacağımı bilemeden karşısına oturmuştum. Sarılmak için erkendi galiba. Gülümseyerek oturduğunda ikimize kahve söylemişti. Ben gelene kadar bir şey söylememişti.

İkimizde sustuğumuzda çantamdan geçen öğrendiğim şeyi görmesi için ona kağıdı uzattım. Katlı olduğu için görmemişti. "Bu nedir?"

Kağıdı elimden alırken yavaşça açmıştı. "Öğrendin demek."

Usulca kafamı salladım. "Hiçbir yalan sonsuza kadar sürmez."

"Doğru. Ah, ne demeliyim bilmiyorum ama en büyük suç bende bunu biliyorum. Seni yalnız bırakmamam gerekirdi." Başımla onayladım. "Yaşadıklarını geri getiremem ama bir geleceğimiz olsun isterim, kızım. En azından arayacak bir baban olsun."

"Ararım." dedim kahvemden yudum alarak. "Sana kızgın değilim, kırgın da değilim. Sadece sana nasıl davranacağımı bilmiyorum. Yani bunca sene hiç mi gelmedim aklına ya?"

"Ben kendimi suçlardım." dedim kendimi işaret ederek. "İşte üvey kızıyım, şöyleyim, böyleyim. Bile bile beni bırakmış olman çok acımasızca değil mi?"

"Ne dersen haklısın." Kafasını sallamakla yetindi. "Kendime gelemedim bir süre yani benim yüzümden olmasından dolayı." Alayla güldüm. "Annem ölmüş olabilir ama ben hayattayım değil mi? Hayat bir yerden sonra devam ediyor. Hepimizin sorumlulukları bir yere kadar müsaade eder bu duruma. Sonrasında hayata dönmek zorundayız."

"Özür dilerim." dedi kırgın bir sesle. Keşke daha erken gelebilseydin baba.

"Sorun değil yani o çocuk değilim artık. Kapılara baba, baba diye vuran Maral değilim. İlaçlarla büyüyen o kız değilim."

"Nasıl iyileştin peki? Anneannenden duyduğuma göre hep öyleymişsin." Tam o sıra bir mesaj geldiğinde üstten bakmıştım. Doruk ne yaptığıma dair soru sorduğunda gülümsedim. "Kocam, Doruk."

Diğer çocuklar gibi olsaydım erkek arkadaşlarını babasına anlatmaktan korkan kızlar gibi olurdum muhtemelen. "Onu seviyorsun."

"Tabii ki de." dedim hevesle. "Düzgün evlenmediğinizi biliyorum."

"Olabilir ama bana hiç kötü davranmadı. Ya da bunu hiç yüzüme vurmadı. Beni seven bir insan varken neden ben de onu sevmeyeyim ki?"

"Annene benziyorsun." Hayatımda anne kavramı yoktu. Anneye nasıl benzenirdi? "Anneme benzeyecek kadar onu tanıdığımı sanmıyorum." dedim burukça.

"Keşke böyle olmasaydı." Kafamı salladım. "Keşkeler, neyseler... Yani bir şey demek için zor."

"Ben yanında olmak için hazırım. Sadece sana bağlı."

"Senden hariç bir ailem olmasını istemiştim hep. Yıldız kaydığında, yeni yıl dileklerinde," Aklıma gelemeyecek her anda. "Sonra Doruk geldi. Dileklerim o an kabul olmuştu sanırım. Kız kardeşi var." Gülümsedim. "Didem."

"Benim kardeşim yok ama o benim kardeşim." Dudağım büküldü. "Annesi, Elçin anne. Bir kere beni Didem'den ayırmadı."

"Babasının zaten benim için yapmayacağı şey yok." Benim yüzümden Doruk ile bir süre konuşmamışlardı bile. "Damdan düşer gibi olsam da ilk kez bir ailem olduğunu hissettim." Gözlerindeki hüznü farkettim. "Bu demek değil ki dedemler ailem değil, benim ailem zaten onlar."

"Anlıyorum seni." Kafasını salladı. "Bir anne şefkati, baba desteği." Onu onayladım.

Biraz daha konuştuğumuzda birlikte çıkmıştık. Onun şoförü gelene kadar durduğumda benim arabam zaten buradaydı. "Görüşürüz o zaman."

Elini kaldırdığında şoförü kapısını açtı. "Kendine iyi bak. Bir telefonla yanındayım artık."

Kafa sallayarak onu onayladığımda arabama binip şirkete döndüm. Akşama kadar görüşmelerimi hallettiğimde Doruk'a cevap vermediğimi farkettiğimde ofladım. Hemen onu aradığımda geç açmamıştı. "Hayatım, çok özür dilerim. Şirkete gelince cevap vermeyi unutmuşum."

"Sorun değil. Nasıl geçti?"

"Kötü geçmedi. Konuşmamızın arasında seninle tanışmak istediğini bile söyledi yani." dedim. "İyi bakalım. Bugün biraz geç kalabilirim. Toplantım uzun sürecek gibi."

"Öyle olsun bakalım. Çok geç kalma yine de tamam mı?" Geç gelmesinden ziyade başına bir şey gelmesi beni korkutuyordu. "Tamam."

Kapattığımızda nihayet eve geçmeye vakit bulmuştum. Eve girmeden marketten bir sürü yiyecek şeyler aldığımda bazılarını yanıma alıp salona geçtim. Köpeğimle birlikte büyük televizyondan bir şeyler izliyorduk. Kocam yoktu ama o da yanımızdaymış gibiydi.

49.Bölüm Sonu.

Oy vermeyi unutmayınn.

"Merhabaaa. Ay sanırım ilk defa bir kitabımda spoi verdiğimi farkettim. Diğer kitabımla alakalı bir spoi bu bölümün satırlarında gizli. O bölümlere de daha çoook var ama ilerleyen zamanlarda da bir şeyler düşünüyorum bakalım. Bu arada finale çok az kaldı ve bu yüzden bölüm atmak da zorlanıyorum. Maral'ı yazmak o kadar çok safe hissettiriyor ki sanki en yakın arkadaşımmış gibi geliyor söyledikleri. (Sanki o cümleleri de ben kurmuyormuşum gibi.)

Neyse çok uzatmadan okuduğunuz için teşekkürlerimi sunuyorum. Hepimizin karşısına Maral ve Doruk gibileri çıkması dileği ile 🫶🏻"

Loading...
0%