Yeni Üyelik
30.
Bölüm

28 | Ölüm Kulağına Ninni Gibi Geldiğinde

@inviernonoctis


"Boğulmuşsun, sığ denizlerin derinlikleri seni boğmuş."


 


 

Eylül sabahının hüzün dolu bir yanı vardı. Ruhumda yanan bir yangın, Eylül sabahında canımı yakardı.


Çağrı Kandemir'in okyanuslu ormanı anımsatan gözlerinden içim yanıyordu.


Seviyordum, güveniyordum,

ama inanamıyorum.


Bu döngünün beni yakıp yok edeceğini bilmeme rağmen vazgeçemiyordum.


Gözlerimi kırpıştırarak bulanık bakan irislerimin düzelmesini bekledim. Yerlerimizi değiştirmişti Çağrı, dizinde yatan kişi bendim. Uyumamıştı, uykusuz kalmıştı."Daha önce bileklerini kestin mi?"


"Günaydın." Diye mırıldanıp bakışlarını kaçırdı."Daha önce bileklerini kestin mi?" Sessiz kaldı, kesmişti.


"Beni terk edecek misin yine?"


"Başka kimsem kalmadı Mila, artık kimsesi olmayan bir adamım." Yerimde doğrularak omuzlarımız değmeyecek şekilde yanına oturdum.


"Hayatta kalırım, ama nefes alamam."


"Seni hayatta tutarım...O zaman nefes alırsın." Bir süre sessiz kaldım."Mila Bulut senin batan teknen, denizden asla çıkmayacak teknen." Bakışlarını yavaş yavaş doğan güneşe doğru çevirdi. Dün öğlenden beri buradaydık, ben uyumuştum ama uyamamış.


"Mila Bulut benim denizim, benim solgun denizim."


Hafifçe gülümseyip ona doğru döndüm."Üniversite'nin ilk günü geç kaldık."Çağrı oturduğu yerden kalktı. Üstünü silkeleyip elini bana uzattı. Elini tutmayarak yerden destek akarak ayağa kalktım. Elini hırkasının ceplerine koyup bana sırtını döndü." Seni bırakmamı istiyor musun?"


"Hayır, ben kendim giderim." Cebimden telefonumu çıkardım.


Saat 08:00 ders yarım saate başlayacaktı."Sonra görüşürüz." Arkama bakmadan hızlıca eve doğru koştum...


🍂


Tıp fakültesi...


Elif, Neva, Burak, Cihan, Ilgın ve ben tıp fakültesinin bahçesinde oturmuş derslerin sıkıntısını konuşuyorduk. Elif, Neva, Cihan ve ben üniversite birinci sınıftayken Burak ikinci sınıf.Ilgın bir sene okula erken başladığı için üniversite birinci sınıf oluyor.


Ilgın genellikle sohbetlere fazla takılmadı. Sessiz kalarak bizi dinliyordu. Ilgın konuşan değil dinleyen birisi. İçine kapanık, sessiz bir kız. Ilgın sessizliği seviyor, yalnızlığı bu yalnızlık onu parçalasada ayrılamıyor...


Sessizlik , bizi kucaklayan bir liman gibiydi, yaralarımızı sarıyor ama bizi öldürüyor.


Çocukken çok yalnız bir çocuktum, Adel yokken...Adel'den önce, ama Buse'yle başlayan bu yolda kendimi toparladım.Elif, Neva, Cihan bana yardım ettiler. Ilgın tek başına kaldı, bana bile sessiz kaldı. Ilgın sessizliği seven, mahkum kalan bir çocuk.


Bakışlarım bahçede gezindi, Anıl ve Akel'de durdu. İkisinin tıp okuduğunu bilmiyordum.


Tıp okuyup doktor olmak istiyordum. Babamın kanlı ellerinde ölen insanların sebebiydi, insanları iyileştirmek...Yaşatmak istiyordum babamın aksine. Babam can alırken ben yaşatmak istiyordum.


Ölüm ve yaşam.

Babam ve ben.


Düşüncelerimde boğulmaktan vazgeçerek sohbetlerine geri döndüm. Elif elini dizeme yaslayarak , çenesini avucuna dayayarak Burak ve Cihan'ın konuşmasını izliyordu. Burak'ı izliyordu...


Akel bu tarafa doğru geldiğini gördüğümde oturduğum çimenlikten kalkıp ona doğru ilerledim."Merhaba." Akel gülümseyerek gözlerime bakıyordu."Tıp okuduğunu bilmiyordum."


"Aslında hukuk okuyacaktım ama vazgeçmiştim...Lisedeyken." Cebinden çıkardığı şekerlerden uzattığında limonlu olandan aldığımda gülümsedi."Teşekkür ederim sevgili arkadaşım."


Dudaklarına bir gülümseme asılı kaldı.

"Rica ederim arkadaşım."


Şekerimi yerken bakışlarım fakülteye doğru giden Anıl'a kaydı."Ne konuşuyordunuz? Sanırım aranız pek iyi değil." Akel sırtını ağaca yaslayarak vücuduna bana doğru döndürdü."Ortak kararlarımız yok."


Çağrı ile konuşmadığım günlerde genellikle Akel ile konuşuyordum. Anıl genellikle sabahları evde olmazdı. Akşamları eve gelirdi bazen bahçeye çıktığımda konuşurduk. "Saç ve göz renkleriniz farklı ama benziyorsunuz."


"Sonra görüşürüz." Diyerek uzaklaştı. Elif yanıma geldiğinde koluna dokundum."Sende bir şeyler var." Elif omuz silkti.


"Hadi ama anlat." Elif bakışlarını Burak'a çevirdi."Onu on senedir seviyorum, koskoca on sene...Eskiden aynı binada yaşardık. Arkadaştık ama ben unutmadım, her şeyi hatırlıyorum. Burak unuttu."



Adel, sence ben kötü biri miyim? Çağrı'ya karşı dediğim şeylerin ağır olduğunu biliyorum ama pişman değilim. Amcası seni benden aldı.


Amcası yakalanmış, hapishaneye girmiş.


Benim ölmem gerekiyordu, o zaman ben ölecektim.


Beni kurtardın, hak etmediğim hayatı yaşattın.Seni her saniye özlüyorum. Senin yerin benim canım.


Defterimi kapatarak geri yerine, elbiselerimin arasına koyarak dolabı kapattım.Telefonumun sesini duymamla yataktan telefonumu aldım.


Çağrı:Sana olan özlemim canımı yakıyor.


Çağrı: Seni sevgini beklemeden seviyorum.


Çağrı:Bir beklenti, bir sevgin olmadan seviyorum.


Çağrı:Senden gidemiyorum.


Çağrı: kalbin dolu mu?


Çağrı:Ev istemiyorum Mila, sadece bir oda.


Çağrı:Sancak'ın bir şarkısında söz var.


Çağrı:Sarılır mısın sokağın başında görsen beni şimdi?


Çağrı:Seni sana karşı sevmek çok zor.


Çağrı: Eğer bir kahramana ihtiyacın olursa ben senin kahramanın olurum. Eğer kötü adama ihtiyacın olursa senin için kötü adam olurum.


Çağrı:Sana zarar vermeyen kötü adam.


Çağrı:Seni görmek istiyorum.


Çağrı: Beni görmeni istiyorum.


Çağrı:Karşına çıkmak istiyorum.


Mila'm:Gerçekten mi?


Mila'm:Ne zaman?


Çağrı:iki gün sonra, saat 13:00'de, üniversitenin yakınlarındaki avmde sinema salonunda buluşuyoruz.


Çağrı: Biletler hazır.


Mila'm:Seni gerçekten görebilecek miyim?


Çağrı:Evet


Mila'm:Bu hikayenin masumu yok Çağrı, herkesin sakladığı bir şeyler var.

(gönderilemedi)


Mila'm:Yine de bu hikayede zarar gören sen olacaksın.

(Gönderilemedi)


Mila'm:Yarın değil, diğer gün görüşürüz Çağrı.


Çağrı:Görüşürüz Mila.


Elif'ten yeni mesajlar


Elif:Sabah anlattığım şeyleri unutuyorsun.


Elif:Ayrıca hazırlan seni bekliyorum kapıda.


Elif:Burak'ın yanına gidiyoruz.


Mila'm:Tamam.


Telefonu masaya bırakarak banyoya geçtim. Suyu ılık ayarlayıp hızlıca bir duş aldım. Havluyu üstüme sarıp banyodan çıktım. Banyoya girmeden önce yatağın üstüne koyduğum siyah elbiseyi alıp giydim. Tek uzun kollu, bel kısmı dekolteliydi . Dizlerimin üstünde üstüne geliyor.Siyah bağcıklı topuklu ayakkabı giyip, siyah halka küpelerimi taktım.


Islak saçlarımı kurutup salık bıraktım. Siyah kol çantamın içine telefonumu koyarak odamdan çıktım . Ilgın bir kaç saatliğine işim var diyerek dışarı çıkmıştı."Abla! " Umut gülümseyerek bacaklarıma sarıldı. Saçlarını okşayarak başını öptüm."Gitmem gerek."


"Nereye gidiyorsun kızım?"


"Arkadaşımla yemeye gidiyoruz." Aslı hanım teyzemle beraber oturmuş film izliyordular."Bu arada Doruk bey öldü. Kim devam edecek işine?" Annem başını bana doğru çevirip iç çekti."Kardeşi."


Çağrı mı? "Ama o üniversite öğrencisi. Ne anlar şirket yönetmekten?" Aslı hanım omuz silkti. Umut oyuncaklarıyla oynamaya gittiğinde kapıyı açıp dışarı çıktım.


"Gerçekten çok beklettin."


"Hadi gidelim."


Ben ve Elif Burak'ın attığı konuma gelmiştik."Onu seviyorsun." Elif yutkunarak bakışlarını kaçırdı."Kimi?" Gülerek koluna dokundum. Beni ittirerek elbisesini düzeltti."Belki..."Siyah mini elbisesinin eteğini düzeltti."Bağcıklar açılmadı dimi?" Sırtını dönerek sırf dekolteli bağcıkları gösterdi."Hayır açılmadı."


Kahverengi saçlarını düzeltti."Elleşme saçlarınla."Eline hafifçe vurduğumda gözlerini devirdi.Burak önceden onu sevdiğini bilmiyordu ama dün öğrenmiş. Biz Çağrı ile sahilde zaman geçirirken...Biz sahildeyken Cihan geri dönmüş İstanbul'a.


"Hadi içeri gir seni bekliyor."Elif şaşkınlıkla omzumu dürttü."Sen gelmiyor musun?"


"Ciddi misin? Yanınızda çocuğunuz gibi kalırım. Ben şuradaki kahve içerken seni beklerim." Elif'in bir şey söylemesine vakit vermeden yanağından öpüp uzaklaşacakken bileğimi tuttu."Beraber hem zaten arkadaşı gelecek." Sıkıntıyla iç çektim, içeri girerken Elif bakışlarını etrafta gezdirdi. Balkon tarafına doğru yürüdüğünde peşinden gittim.


Elif Burak'ın karşına oturduğunda bende Elif'in yanındaki sandalyeye oturdum."Hoşgeldin esmer güzelim."


"Ne diyorsun Burak?" Kızgın gözükmeye çalıştı Elif, ama esmer güzelim demesi onu heyecanlandırdı.


Elif 'in yüzüne baktım. Acı çekiyordu. Kışın ortasında bir kibritle ısınmayı deniyordu.


Gözlerine baktı ama sen göremedin Burak.


Elif'in kalbi soğuk bir mezarlıktı.


Yeni öğrenmiştim Elif onu on senedir seviyor, koskoca on sene...Eskiden aynı binada yaşarlarmış. Arkadaşlarmış ama Elif hiçbir şeyi unutmazken Burak unuttu.


"Gelecek kişi ile Elif çok yakışırlar, adı Adrian Lowell. Babası Rus annesi İtalyan." Elif sessiz kaldı. Bir kaç dakika sonra birisi masamıza gelerek Burak'ın yanına oturdu."Merhaba ben Adrian Lowell." Elini Elif'e uzattığında Elif elini tutup tokalaştılar."Elif Acar. Tanıştığımıza memnun oldum Adrian."


Adrian'ın solgun mavi gözleri bana baktı.Elini uzattığında elimi uzattım."Açelya Mila Bulut." Kahverengi dağınık saçları alnına geliyordu. Siyah takımının ceketini düzeltip gülümsedi.Türkçe'yi gayet iyi konuşuyordu ama hafif aksan sorunu yaşıyor."Beni tanımadın mı Elif?"


"Bir dakika...Adrian sen!"


"Siz nereden taşınıyorsunuz?" Aaron gülümsedi.


"Bir sene önce yani, ben 17, Adrian 20 yaşındayken beni kavga ettiğim adamların arasından kurtarmıştı." Burak kaşlarını çattı. Buna beklemediği belliydi.


"Burak gel biz biraz dışarıda dolaşalım." Burak, Adrian ile gülümseyerek konuşan Elif'e baktı. İç çekerek çıkışa doğru hızlıca yürüdü.


Peşinden koşarak ona yetişmeye çalıştım. Sırtını duvara yaslayarak bana doğru döndü."Enerjik Burak'a ne oldu?" Gülerek kollarını göğsünde çaprazladı."Espri bombası mıyım?" Cebinden paket sigarayı çıkarıp içinden sigara alıp kutuyu cebine koydu.Sigarayı dudaklarının arasına koyup diğer cebinden çıkardığı çakmakla sigarayı yaktı.


"Neden durgunsun?"


"Buraya gelmeden önce annemle tartıştım." Sigara dumanını benden uzağa üfledi."Bilirsin...Klasik konular."


Bilmem. Benim klasik konum hiç olmadı. Benim konularım şiddet.


"Anlıyorum. Adrian ve Elif hakkında ne düşünüyorsun?" Sigarasından bir duman alırken bakışlarını bana çevirdi."Kişilikleri aynı, yakışıyorlar." Aslında görünüş olarak olsun, kişilikleri olsun benzer. Umarım Elif için en iyisi olur.


"Bunu onaylamıyorum biliyorsun değil mi?" Sırıtarak sigarayı yere atıp ayağıyla ezdi."O seni seviyor." Burak yutkundu, gözlerime bakarak güldü.


"Onu sevmiyorum . Onu sevmemi beklemiyor değil mi? Onun gibi birini sevemem" Alaycı bir şekilde söyledi.


Elif burada değildi...Ya burada olsaydı?


Telefonuma gelen mesajla çantamdan telefonumu çıkardım."


Elif:Eve git sen.


Elif:Sana sonra anlatırım.


"Sonra görüşürüz Burak."


🍂


Doğum günü listesi


Çağrı: Temmuz 24

Ben: Kasım 13

Ilgın: Ekim 1

Doruk: Eylül 17

Akel: Eylül 19

Burak: Kasım 18

Elif: Ocak 12

Neva: Aralık 10


Ilgın, Akel ve...Doruk'un doğum günü yaklaşıyor. Telefonumu geri cebime koyarak babamın gelmesini bekledim.


Babam, tam karşımda bana tanımayan gözlerle bakıyordu. Bitmişti, aklını yitirmişti. Her şeyi unuttu, yaptıklarını unuttu."Sen kimsin? Gözlerin neden bu kadar yorgun ve kırgın bakıyor? Sana ne yaptılar?"İçimde bir fırtına koptu, kalbimdeki yaralar kendini hatırlattı. Benim unutamadığım, hâlâ canımı yakan anıları babam bir çırpıda unuttu.


Beni öldüren, yorgunluğun

sebebi sensin.


Diyemedim. Benim canım çok yandı ama onu öldüremezdim. Ben katil değilim. Akıl sağlığı onu kötü etkiliyor, geçmişi hatırlatmak ölümüne sebep olur."Kızın." Önce yanağıma sonra saçlarıma dokundu. İğrendim, eskiden saçlarımı okşasın isterken şimdi iğrendirdi.


"Benim kızım mısın? Sen çok güzelsin...Kim üzdü seni?" Sen üzdün baba, beni sen üzdün."Üzgün değilim, dersler yoruyor."


"Derslerle alakalı değil. Işığını çalmışlar, gözlerindeki ışığı çalmışlar." Işığımı çaldılar baba, gözlerimdeki ışık yok."Ben neden buradayım kızım? Hiçbir şey hatırlamıyorum..." Katil olduğun için, yaptıkların için baba.


Büyümek... İnsan sevgiyle de büyüyebilirdi. Yavaş ama sağlam bir şekilde büyürdü.

Bu insanları dışarıdan gözlemleyenler ise 'ne kadar soğuk biri, çok ukala, egoistin teki' diye yargılarda bulunurlar. Duygusuz görünen insanların içindeki çocuğu ancak hak eden ortaya çıkarabilir değil mi? Bizi boğdular, kalplerimizi cayır cayır yaktılar.


Babam benim acımın, sevgisizliğimin, insanlara güvenmeyişimin ve daha bir çok şeyin sebebiydi. Babalar kız çocuklarının ilk aşkları olurlarmış... Hep böyle söylerlerdi. Oysa benim ilk acım, ilk kalp kırıklığım, ilk büyüme sebebimdi... Hayat çok zor, hemde çok zor.İçinde fırtına koparken bile gülümsemek zorundayız.İçimiz kan alarken sanki hayat toz pembeymiş gibi davranıyoruz.Çocukken yaşadığımız durumlar, sevgisizlik, ilgisizlikler bizi yalana baş vurdurtur.Ailemiz 'Yemek yiyorsun, uyuyorsun rahatsın daha ne istiyorsun' ve 'Seni hiç mutlu edemiyoruz ne istiyorsun, almadığımız şey kalmadı.'Diyorlar.


Peki hiç düşündüler mi?Sevgi istediğimizi biz sadece sevgi ve ilgi isteyen çocuklarız.Hiç bir zaman sevgi görmeyen, sevgi nedir bilmeyen kişileriz.Hemen küçük bir ilgi gösteren kişiye bağlanıyoruz.Kalplerimiz saf ve temiz , hayat bize karşı acımasız.


"Şu an bu önemli değil. Kendini nasıl hissediyorsun?" Babam tek eliyle iki ellerimi tuttu. İçimdeki yangını söndürebilir misin baba?


Ellerimi çektim. Oturduğum sandalyeden kalkıp yutkundum. "İşim var sonra tekrar geleceğim." Bir şey demesine izin vermeden çıktım.


🍂


Ağladım.


Babam her şeyi unuttuğu için ağladım, çektiğim acılar unutuldu diye ağladım. Babam kızım dedi diye ağladım. Gözyaşlarım akmadan ağladım.


Yaşadığım acılar bir saniyede unutuldu.


Telefonum çaldığında Çağrı olduğunu gördüğümde aramayı açıp telefonu kulağıma götürdüm."Çağrı babam unuttu...Her şeyi, bana yaptıklarını, kardeşime ve diğer insanlara. Unuttu! Ben düşündükçe yaralanırken o unutmayı seçti."


Çağrı sessiz kaldı.


Arkadan sesler geliyordu.

"Ben iyiyim siz kimi aradınız! Ne yapıyorsun sen..." Neler oluyor."Efendim Çağrı Kandemir araba kazası geçirdi. Şu an hastanede size konumu atarım." Tam konuşacağım sıra Çağrı konuştu.


"Gelme Mila, ben gayet iyiyim."


Telefonu kapattı. Eğer gitmemi istemiyorsa gitmeyecektim. Adel'in mezarına gitmem gerekiyor.


Mezara gelmeden önce eve uğrayıp üstümü değiştirmiştim. Babamın yanına gittiğim için pantolon tişört giymiştim ama başörtü almayı unutmuştum.


Adel Karaca.


Kalbimdeki yerini kimse alamaz. Sen benim yalnızlığımın yalnızısın. Benim yalnızlığımın yaralarını sardın.


Ölümün beni öldürdü.

Mezara sen girdin ama ölen benim.


Elimi toprağının üzerinde gezdirdim. Adel'imin mezarına gelmiştim. "Seni özledim Adel Karaca." Seni özledim kızıl.


Başımı tahtaya yasladım. Onu kaybetmekten her zaman korkardım, işte şimdi ayrı yerlerdeyiz. Beni senden ayırdılar. Beni senin yeşil gözlerinden, sıcacık kalbinden ayırdılar. Sensiz kalmak zulüm gibi Adel.


Ben sensiz bir hiçim.

Ben bunca seneden sonra bile seni

unutamadım. Sen gelip geçici değilsin. Sen bir ömürlük, asırlık bir dostsun. Cebimden telefonumu çıkarmamla Akel'in mesaj attığını gördüm.


Akel:Buluşalım mı?


Akel:Kafam biraz bulanık.


Mila'm:Neredesin?


Akel:Konum at geliyorum.


Akel'e konum atıp mezarlığın çıkışına doğru yürüdüm. Yere oturup dizlerimi çaprazladım. Bir kaç dakika sonra gelmişti. Ön koltuğun kapısını açıp koltuğa oturarak kapıyı kapattım."Merhaba." Diyip camı açtım.


"Geldiğin için teşekkür ederim." Gülümsedim. Başımı cama yaslayarak yolu izledim."Neden kafan bulanık?" Bir süre sessiz kaldı.


Gözleri öfke ve nefretle doldu."Sence ben kötü biri miyim?"


"Akel iyi misin?" Akel gaza bastı, arabayı hızlandırdı.


"Akel yavaşla." Akel beni dinlemedi, arabayı daha hızlı sürdü. Emniyet kemerini taktım. Elini direksiyona vurdu."Anlamıyorsun...Anlamıyorsun."


"Neyi anlamıyorum? Akel yavaşla!" Korkuyla kendimi koltuğa bastırdım, beni dinlemiyor. Gözü dönmüş gibiydi."Akel Demir!" Beni duymadı, gaza yüklendi. Arabaların arasından geçerken korkuyla çığlık attım."Lütfen...Lütfen Dur, durdur arabayı!"


Akel arabayı hızla sürerken elini direksiyona vurdu."Neden, neden böyle oldu? Bunları gerçekten hak ettim mi?" Bedenimi cama doğru bastırdım. Akel'in direksiyondaki eline dokundum.


"Durdur şunu!"


Yolun sonu uçuruma doğru çıkıyor. Ölümün izleri kaldı uçurumda. Ölüm bir kaç metre uzaklıktaydı, ölüm hiç bu kadar yakın olmamıştı.


"Açelya dur." Korkuyla direksiyonu yana kırdım. Uçurumun kenarı, boşluğa doğru düştük. Yokuş aşağıya düşüyorduk. Akel üstüme yeltelendi, üstümde durarak beni kolları arasına aldı."Geçecek."


Kafamı göğsüne yasladı.


Ölüm kulağına ninni gibi geldiğinde.


Ölüm kulağıma bir ninni gibi fısıldandı.


İkimiz kaza yaptık,

tek isteğim Akel'in ölmemesi.


Birinin benim yüzümden ölmesini istemiyorum.


🍂


Ölmek bazen geç kalır.


Ölüm beni beklemiyor.


Lanetli bir beden,


lanetli bir ruh.


Gözlerimi hafifçe aralayıp etrafa baktım. Ölüm bile beni almıyor. Yattığım hasta yatağının kenarlarından destek alarak oturduğum yerde doğruldum. Etrafa baktım, kaza...


Ben kimim?

Ben yaşamayı hak ediyor muyum?


Ağrıyan alnıma dokundum, yüzümü buruşturarak elimi geri karnıma koydum. Alnım yaralanmış sanırım, alnım ve dudağım ağrıyordu.


Tam kalkacağım sıra kapı açıldı. Ilgın gelmişti, ellerini beline koymuş."Daha kaç kere hastaneye geleceksin? En azından hazırlıklı olayım." Alay ederek konuştu.


Ama sesi titredi.


"Kaderin bana karşı oyunları var." Yanıma yaklaştı, omuzlarıma dokundu. İç çekerek sarıldı, sırtını sıvazladığımda omuzları titredi."Çok acımasız kader." Parmaklarını saçlarımda nazikçe gezdirdi, hafifçe geri çekildi. Kahverengi uzun saçları göğsünden aşağıya geliyordu.


Ela gözleri endişe doluydu. Korku...


Yanağıma dokundu. "Dikkat et Açelya...Lütfen."Gülümsedi, Ilgın kolay kolay gülümsemez."Seni seviyorum abla."


"Gel yanıma uzan." Ilgın dikkatlice yanıma uzandı, başını göğsüme yasladığında saçlarını okşadım.


Başından öptüğümde belime sıkıca sarıldı. "İyiyim ben. Korkma."


"Ben korkmuyorum abla." Korkuyordu, korkmasını gizlemeyi küçükken öğrenmişti. Ilgın böyle bir insan, korksa bile duygularını gizler. Sevdiği kişilere karşı kabuklarını açar.


"Çok dikkatsiz bir insansın.Merak etme Aslı hanımın haberi yok."


"Akel'i gördün mü? Nasıl, yaşıyor mu?" Lütfen...Yaşıyor olsun. Ilgın hafifçe geri çekilip gözlerime baktı."Yaşıyor." Hasta yatağından kalktığında bileğinden tuttum.


"Beni Akel'in yanına götürür müsün?" Ilgın kaşlarını çattı. "Tamam." Belimden tutarak ayakta kalmamı sağladı. Kolumu tutup omzuna koydurdu. "Bana yaslan." Ilgın sağ eliyle beni tutarken sol eliyle kapıyı açtı. Koridora çıkarken sessizce Ilgın'ın beni yönlendirmesine izin verdim. "Mila... Sen bir gün boyunca uyanmadın, saat on bir."


Çağrı ile sinemada buluşma zamanım.

İki saat içinde gitmem gerekiyor. "Ilgın üniversitenin yakınındaki avm ile burası ne kadar uzaklıkta?" Ilgın bir hasta odasının önünde durdurduğunda beni, bana doğru döndü."Bir saatlik yarım saatlik yol var."


Akel'i kontrol eder, ev gider sonra sinemaya gitmiş olurdum."Seni içeri bırakıyorum ben kapıda bekleyeceğim." Ilgın kapıyı açtığında ben içeri girerken Ilgın dışarıda kalarak kapıyı kapattı."Açelya! İyi misin?" Yanına ilerlememle belimden tutup kendine çekti.


Beni korumak için kendini feda etmişti. Kolu alçıya alınmıştı.Başını boynuma gömdü, belime sıkıca sarıldı. Şaşkınlıkla donakaldım, saçlarını okşadım. Sırtını sıvazladım. Gözyaşları omzuma döküldü."Özür dilerim. Çok özür dilerim, öfkemi kontrol etmem gerekirdi."


Alçıda olan koluna rağmen sarıldı belime. "Affet beni lütfen."


"Sana kızgın değilim."


Onun suçu olmamasına rağmen ona kızdığım gibi Akel'e kızgın değilim.


"Kolun ne zamana kadar alçıda kalacak?" Geri çekildiğinde alçılı koluna üzgünce baktım. "Bir ay." Yan taraftaki sandalyeyi çekip ona yakın oturdum."Özür dilerim."


"Özür dileme Açelya. Öfkem yüzünden hayatını tehlikeye attım."


"Ama beni korudun."


🍂


Yarım saatin sonunda eve gelmiştim. Bir saatim kalmıştı. Havalar henüz fazla soğuk değildi. Dolabın kapağını açıp giyeceğim kıyafetleri yatağa bıraktım.


Duş almıştım. Şort kot giyip üstüne beyaz crop, grip kapüşonlu giydim. Beyaz spor ayakkabılarımı giyip masanın üstünde duran gri halka küpelerimi taktım.


Telefonumu hırkamın cebine koyup evden çıktım.


On dakika kala gelmiştim. Etrafa baktım sinema salonunun olduğu kata gelmiştim. Elimi hızlı atan kalbime, göğsüme koydum. Heyecanlanmıştım, Çağrı aslında kim? Bunca zamandır konuştuğum kişi kimdi? Cebimden telefonumu çıkararak Çağrı'ya yazdım.


Mila'm:Çağrı?


Mila'm:On dakika erken geldim ama olsun.


Mila'm:Sen geleceksin dimi?


Mila'm:Lütfen gel.


Telefonumu geri cebime koyarak sinema salonun önünde duran sandalyelerden birine oturdum.


Bir dakika geçti.

İki...üç ...dört...beş.

Altı...yedi...sekiz...dokuz..ve on.


13:00


Etrafa baktım. Yüzünü bilmediğim adamı nasıl bulacaktım? Cebimden telefonumu çıkardım.


Mila'm:Çağrı?


Kolumu masaya yasladım, çenemi avucuma dayayarak sessizce gidip gelen insanları izledim. Gelen yoktu...Beni kandırdı. Ya Çağrı diye biri yoksa?


Ya hayal görüyorsam? Yaşadığım gerçeklik sahte mi? Alnımı ovalayarak oturduğum sandalyeden kalktım. Ona güvenip buraya gelmekle hata yaptım.


🍂


Ilgın yanımda, bahçede otururken telefonumun çalmasıyla telefonumu cebimden çıkardım. Tanımadığım bir numaraydı, aramayı yanıtladım."Alo?"


Telefondaki kişi."Çağrı Kandemir saat bir de intihar etmeye kalkıştı. Aldığı zehir etkisini göstermesine on dakika kala midesi yıkandı." Dizlerim tutmadı, yere çöktüm. Telefonumun elimden düşmesiyle kampüsteki insanlar ve Ilgın dahil bana baktılar.


Telefondaki adam bir şeyler anlatırken onu duymadım."Açelya?" Ilgın eğilip omuzlarımdan tuttuğunda ruhsuzca gözlerine baktım."Ilgın...O...o intihar etti." Ilgın kaşlarını çattı.


"Kim?" Gözyaşlarım yanaklarımdan düştü.


"Ç...Çağrı!" Ilgın yerdeki telefonumu aldı. Telefondaki kişiyle konuşurken ben sadece ağladım. İnsanların bana bakması umrumda bile olmadı."Tamam...tamam açıklayacağım."


"Açelya dinle." Onu dinlemedim, hiçbir şey duymuyordum. Bunu nasıl yapar? Bana buluşma sözü verip intihar etmiş."Bana bak dedim!" Omuzlarımdan tutup sarstı."O yaşıyor ! Şimdi karar ver. Seni canından çok seven Çağrı'yımı görmeye gideceksin yoksa gideceğine söz verdiğin Akel'in yanına mı gideceksin?"


Gözlerine baktım."Çağrı şu an hastanede ama daha uyanmamış." Çağrı...Bana bunu nasıl yaparsın?


Ben seni beklerken sen kendini

ölümün kucağına bıraktın. Ölüm cazip geliyor muydu? Ölüm sana yakışıyor ama ölemezsin."Akel."


"Onu gördükten sonra Çağrı'nın yanına gideceğim."Ilgın iç çekti. Gözyaşlarımı silip ayağa kalktım. "Sen gerçekten çekilmezsin." Yutkunup çıkışa doğru yürüdüm, Ilgın peşimden geliyordu.


Caddenin olduğu yere yürürken etrafa baktım. Taksi yoktu, iç çektim."Arkadaşım geldi. Hadi gidiyoruz." Ilgın arabanın kapısını açtığında arka koltuğa oturdum. Ilgın yanıma oturup kapıyı kapattı."Ben Akın."


"Ilgın ile...okuldan arkadaşız." Sonra sustu. Sessizlik hüküm sürdü.


🍂


Yarım saatlik bir süre sonucunda hastaneye gelmiştik. "Ilgın istersen sende gel."Odanın kapısını açmadan önce mırıldandım."Hayır, ben Çağrı'yı görmeye geldim." Başımı tamam anlamında sallayıp kapıyı açıp içeri girdim. Akel beni görmesiyle gülümsedi."Merhaba."


"Merhaba, nasılsın?" Yanına doğru yaklaşıp, yatağın yanındaki sandalyeye oturdum.Akel'in durumu benden daha kötü olduğu için iki gün boyunca kalmıştı."İyiyim, bugün hastaneden çıkacağım."


"Akel...ben özür dilerim." Akel elimi tuttu."Özür dilenecek bir durum yok. Asıl ben hatalıyım." Bakışlarını kaçırdı, üzgün olduğu belli.


"Kızgın olmamam gerekiyordu." O gün neden kızgındı acaba?


"Ama neden kızgındın?" Sessiz kaldı."Anlatamayacağın bir konu mu?" Başını eğip ensesini kaşıdı."Biraz özel bir konu."


İnsan öyle bir varlıktır ki, sessiz çığlık bile atamaz. Canı yanar sessizlik hüküm sürer.


Bir saat boyunca yanında kalmıştım. Odasından çıkmamla etrafa baktım. Çağrı'nın odası hemen önümdeki kapının ardındaydı. Kapıyı hafifçe aralayıp içeri baktım. Ilgın sandalyede oturmuş kapüşonlu giymiş Çağrı ile konuşuyordu."Açelya?"


Ilgın bana doğru dönerek şaşkın dolu bir sesle dedi."Ilgın lütfen onu şu an görmek istemiyorum." Ne? Ilgın şaşkınlığını gizleyemedi.


"Ne?"


"Gitsin. Açelya'yı görmek istemiyorum...Kalbini kıracak bir şey söylemek istemiyorum. Şu an kendimde değilim." İçeri girip kapıyı kapattım."Gitmeyeceğim." Ilgın sessizce ikimize bakıyordu.


"Neden böyle aptalca bir şey yaptın? Ne kadar çocukça birisin? Gücün nerede?" Yeşilimsi mavi gözleri kapüşonlusunun altından bana bakıyordu."Gücümü , içimdeki seninle savaşırken kaybettim." Gözlerinin parıltısı sönmüştü, intihar etmekten vazgeçen Çağrı neden tekrar intihar etmeye çalıştı?


İntiharının sebebi ne?

İntihardan vazgeçen Çağrı'yı tekrar intihara bağlayan neydi?


"Neden yaptın?"


"Git buradan. Ilgın seninle konuşmak istiyorum." Ilgın ayağa kalkıp omzuma dokundu."Akın seni eve bırakır. " Çağrı rahatsız olarak oturduğu yerde kıpırdandı.


"Nasıl intihar etmeye çalıştın?"


"Abimin bana bırakmadığı zehirin aynısını aldım." Zehir... Çağrı bunu nasıl yaptı? Neden kendimi tuhaf hissediyorum? Canım acıyor gibi."Neden kendine acı çektiriyorsun? Acıya alışmaya mı çalışıyorsun?"


"Acıya alışmak mı? Acı çekmek için kendimi alıştırmama gerek var mı Açelya?" Sessiz kalarak yere baktım. Bana şu an neden böyle davranıyor?"Bana Açelya deme. Ben Mila'yım."


"Ne fark eder? İkiside sensin." Hayır Çağrı, hayır. Ben Mila Bulut'um, diğerlerine Açelya Bulut'um.


Gözlerime öyle baktı ki içim soğudu, beni tanımamış gibi baktı. Sevgisinin bittiğini göstermeye çalışır gibiydi. Canımı yaktı, yaktı gözleri kalbimi. Bana sevgiyle bakan gözler yabancı gözlere dönüştü."Git."


Bakışlarım masasının üstünde duran kağıda kaydı."O ne?" Çağrı bakışlarını kağıda çevirdi. Alaycı bir şekilde güldü."Abimin bana bıraktığı görevi." Şirketle ilgili olabilir sanırım. İç çektim.


"Git Mila, kalbini kırmak istemiyorum." Gitmek istemiyorum. Buradan, Çağrı'nın yanından gitmek istemiyorum. "Açelya zorlama." Kalbimin acısını unutmaya çalışarak odadan çıktım. Çağrı beni yanında istemedi.


Hastanenin çıkışına geçip, banklardan birine oturdum. Başımı yukarı çevirip gökyüzüne baktım. Benden vazgeçtin mi? Bana olan sevginden vazgeçtin mi Çağrı? Beni bu kadar mı seviyordun? Kalbindeki yerimi kaybettim mi?


Vazgeçtin.


Bir sabah yarısı hastanenin kapısında kaldım. Çağrı'nın benden vazgeçişini izledim. Kendimi ilk gördüğümde defa kimsesiz, yarım kalmış bir ruh olarak buldum.


 


Bu yalnızlık değil, kimsesizlik değil. Bu Çağrı'sız kaldığım gün.


Yalnızlığa terk edilişim.


Loading...
0%