Yeni Üyelik
32.
Bölüm

30 | Gözleri̇ndeki̇ Yabanci

@inviernonoctis


"Kayboldum, duygularımda ve hislerimde kayboldum. Kendimi kaybettim.Ben kendi hislerimi öldürerek kendimi kaybettim."


Birini öldürmek.


Evet, birini öldürmek istiyorsan onu en zayıf noktasından vurabilirsin. Sözcüklerin bıçak kadar keskin olabileceğini biliyor muydunuz? Ben yaptım, üstelik benim uğruma canını verecek adamı ailesinden vurdum.


Pişman mıyım? Hayır. Hatalı mıyım? Evet.


Sonbahar izleri iki kişinin kalbine çarptı. Çağrı ve ben... Ben onun hayatına kötü geldim o ise benim kurtarıcım oldu. Onunla konuşmak istiyorum, onun gerçek olmamasını kabul edemiyorum.


Hayatlar ve hayaller diye ikiye ayrılırdı, Adel benim hayallerimde yer alıp bana bakıyordu. Çağrı ise elini uzatıp tutmamı bekliyordu, meğerse tam tersi. Çağrı hayal ürünüm.


Biz imkansızdan daha fazlasıydık.


Kapının önünde oturuyordum. Çağrı'nın evinin önünde. Bahçeye girmemle başka bir kadın ve adamın yaşadığını öğrenmiştim. Kaldırıma oturup dizlerimi karnıma çekip başımı dizime yasladım.


Son kez parlar, son kez yanar.


Başımı kaldırıp ellerini beline koymuş Adel'e baktım. Yanıma oturup bir süre sessiz kaldı."Hissettiğimi söyleyebilir miyim?" Başımı evet anlamında salladığımda bir süre sessiz kaldı.


"Burada garip şeyler oluyor. Sanki...kendimi iyi hissetmiyor gibiyim. Buraya ait değilim." Hiçbirimiz buraya ait değiliz Adel. Hiçbir insan olduğu yere ait değil. Hiçbir ruh huzura kavuşmaz. Başımı Adel'in omzuna yaslayıp gözlerimi kapadım.


"Adel ne oluyor bilmiyorum. Bu dünya gerçek değil, sen öldün. Çağrı gerçek! Ve ben Akel ile sevgili değilim." Gülerek omzumu kavradı. Sıkıca sarılarak başımı göğsüne yasladım. Bir insana verilen en değerli şey dosttur.


Bir dostun varsa sırtın taşa değmez. Bir kardeşin varsa hayat sana güzeldir. "Hadi gidelim. Hasta olacaksın hava soğuk."


Güldüm. Dün Doruk beyin doğum günüydü. Eğer gerçek dünyaya dönersem on yedi Eylül'den mi devam ederdi gün? Adel ile öylece oturduk, dünyanın yalan olduğunu düşünmek istemiyorum. Çağrı'nın hayal ürünüm olduğunu kabullenmek istemiyorum.


Çağrı Kandemir gerçek.

Gerçek...


Ayağa kalkıp üstümü silkeledim. Adel'in koluna girip eve doğru yürürdük. Adel'in düşünceleri karışmış gibiydi. Bir şeyler düşünüyor, bir şeyleri planlıyor. "Adel...Ben Akel ile sevgili miyim?" Adel bakışlarını bana çevirip gülümsedi.


"Evet. Hatta onunla evlenmek istediğini bile söyledin." Hayır. Hayır böyle bir şey olamaz. İmkansız. Parçalanan bir kader gibiydi hayatım. Her zerresi kırık cam parçaları derimde gezinerek geride bıraktığı izleri umursamayan cam parçası. "İstersen biraz dolaşalım Mila."


"Önce eve gidip üstümüzü değiştirelim."


🍂


Eve döndüğümüzde babamın suratını görmek istemediğim için hızlı bir duş alarak odama geçtim. Banyoya girmeden önce yatağa bıraktığım elbiseyi aldım. Siyah mini sırt bölgesinde bağcıklı elbisemi giydim. Siyah bağcıklı topuklu ayakkabımı giyerek yatağın üstünde duran siyah dizlerime kadar gelen deri ceketimi giydim. Adel'in verdiği bilekliği ve kalpli kolyemi taktım.


Bakışlarımı Adel'e çevirdim. Göğüs detaylı drapeli beyaz elbise giymişti. Beyaz kısa çizme giyip, beyaz tül eldivenlerini eline taktı. "Düzleştirici nerede?" Adel gülerek banyoyu işaret etti."Evinin yerini mi unuttun?"


Evet.


Banyoya girdiğimde Adel peşimden gelerek çekmeceyi açıp iki düzleştiriciyi çıkarıp prize taktı. Adel kıpkırmızı saçlarını düzleştirirken ben ısınmamış düzleştiriciyi bacaklarımın arasına koyarak saçımın üstünü topladım. Bacaklarımın arasındaki düzleştiriciyi alarak toplamadığım saçlarımı düzleştirmeye başladım. "Mila ben sanırım aşık oldum."


Yüzündeki gülümseme huzurlu.


Keşke gerçek hayatta bunları görseydim."Kim?" Adel saçının sağ tarafını düzleştirirken aynadan bana baktı. Saçlarımın alt tarafları bittiğinde topladığım yeri açarak düzleştirmeye devam ettim."Aynı üniversitedeyiz. Adı Kıvanç." Kıvanç... Saçlarım tamamen düz olduğunda fişi prizden çekip yerine koydum.


Adel'de aynısını yaptığında banyodan çıktık. "Nereye gideceğiz?" Masanın üstünde duran çantamızı alırken Adel göz kırptı."Yeni açılan bir mekan var kız kıza vakit geçirelim." Tamam dediğimde kapıya açıp dışarı çıktım. Adel kapıyı kapatırken ben apartmandan çıktım.


"Taksi çağırdım ama malum." Koluma girdiğinde tek kaşımı kaldırdım."Kısaca yürüyeceğiz. Mekan yarım saatlik bir yol. Metro veya diğer taşımalar götürmüyor mekana." İç çektiğimde güldü.


"Ne demişler tabanları yağla Mila hanım."



Ilgın ben Adel'in ölümünden sonra ne zaman ağladığımı görse."Ağla Mila...Ağla içini dök." Derdi, oysa ben içimi dökemedim. Adel'in yokluğunda hiçlik oluştu kalbimde. Kalbimdeki hiçlik Adel'in bende yarattığı boşluktu.


Zaman geçtikçe acım diner sandım.


Dinmedi. İçimden ağlamayı öğrendim, içimden onun yasını tutarak ağladım. Herkes benim iyi olduğumu düşünürken ben güç geçtikçe dibe batıyordum. Kalbim bir binanın duvarı gibi parçalandı, kalbim enkaz ile dolu.


Adel geldi,

Çağrı gitti.


Ölsün istediğim kişi gittiğinde kıymetini öğrenmiş olamam. O kadar sözden sonra bunları düşünemem. "Geldik!" Diye bağırdığında Adel mekanın girişine baktım. İki siyah gözlük takmış benden on yaş büyük olduklarını tahmin ettiğim korumalar duruyordu."Adel gerçekten bara gelmiş olamayız."


"Tam bar değil. Sadece oturma yerleri var ve şarkı söyleyen şarkıcı . Sonra isteyen içki içiyor." Biz içeri girerken korumalar bizim içeri girmemizle kapıyı kapattılar. "Şurası bizim taraf." Adel ile kırmızı koltuğa geçerek yerimize oturduk. Adel etrafa baktı, garsonu gördüğünde eliyle gelmesini işaret etti.


"Ben viski istiyorum. Sen ne içeceksin Mila?"


"İki viski." Garson siparişimizi getirmek için gittiğinde sahneye baktım."Çağan Şengül'ün şarkılarına bayılıyorum." Adel elini çenesine yaslayarak şarkıcıyı dinledi. Çağan Şengül , Cem Adrian Ben sana veda edemem.


Bu şarkı bana Çağrı'yı hatırlatıyor. Mesajlaşırken söylemişti. Başımı geriye yaslayarak şarkının sözlerini dinledim. Belki bir gün bu şarkıyı bana Çağrı söyler? Onun sesiyle bu şarkıyı dinlemek... Huzurum olurdu.


"Mila, Kıvanç arıyor konuşup geleceğim." Tamam dediğimde lavaboya doğru gitti. Garson viskimizi getirdiğinde kendi viskimi içerken telefonumun bildirimi ile dikkatim dağıldı. Çantamdan telefonumu bir umutla çıkarıp kimin mesaj attığına baktım. Akel.


Akel: Açelya iyi misin?


Akel: Sabah gittin. Yanlış bir şey mi yaptım?


Açelya: Hayır yanlış bir şey yapmadın. Sadece kafam karışık Akel.


Açelya:Bir şeyler düşünüp halletmem gerekiyor.


Akel:Aramız iyi değil mi?


Akel:Lütfen...Seni seviyorum ve senden ayrılmak istemiyorum.


Açelya: Aramız kötü değil. Yanlış bir şey yapmadın.


Açelya: Söz veriyorum konuyu anladığımda her şey güzel olacak.


Akel:Seni seviyorum , görüşürüz.


Açelya: Görüşürüz.


Telefonumu çantama koyarak Adel'in geri gelmesini beklerken içkimi bitirmiştim. Bir kaç dakika sonra masaya iki kişi oturdu. Adel ve...Anıl?


Ama bana Anıl diye birisi yok denildi. "Anıl?" Dememle Anıl kaşlarını çattı. Adel koluma dokundu."Sana söyledim. Kıvanç Yüksel." Birisi bunların şaka olduğunu söylesin bana. Anıl nasıl Kıvanç olabilir? Birisi benimle dalga mı geçiyor?


Anıl ama Kıvanç olan Anıl elini uzattığında tutup sıktım."Ben Kıvanç Yüksel. Tanıştığımıza memnun oldum."


"Açelya Mila Bulut." Diyerek hafifçe gülümsedim. Ne olursa olsun bu rüyaydı. Anıl Kıvanç olmadığı belliydi. Kıvanç yüzünde bir gülümsemeyle Adel'in elini tuttu. Tuhaf. Çok tuhaf.


İçimde yeşeren bir sinirli bardağıma garsonun masaya koyduğu viski şişesinden viski döktüm. Viskimi içerken boğazımın acıdığını fark ettim. Yutkunarak oturduğum yerde rahatsız oldum. Neden rahatsız olduğumu anlamıyorum. "Nasıl tanıştınız?" Dememle Adel bakışlarını bana çevirdi.


"Üniversitede bir kaza sonucu tanıştık."Acaba nasıl bir kaza sonucu tanıştılar? Üstelemeden sessiz kaldım. Eve gidip uyumak ve bu rüyadan uyanmak istiyorum. Acaba şu an Çağrı ne yapıyor? Yazmış mıdır?


İç çekerek içkime odaklandım. Bir şeyler tuhaf , olaylar saçma. Anıl nasıl Kıvanç olur? Doruk ve Çağrı nasıl gerçek değil? "Ben artık gideyim. İşlerim var sonra görüşürüz Adel. " Anıl gittiğinde Adel bardağına içki dökerken bana baktı."Sence nasıl biri?"


"Daha yeni gördüm. Bir şey diyemiyorum." Viski içmiyordum normalde. İçki içmiyordum nadiren içiyordum. Başımı Adel'in omzuna yaslayarak gözlerimi kapattım. "Kafan ağrıyor. İstersen gidelim Mila."


"Gidelim." Dememle ayağa kalktık. Kasaya geldiğimizde Adel'in bileğini tuttum."Yarı yarıya ödeyelim." Fiyatını öğrendiğimizde yarısını çantamdan alıp kasaya bıraktım. Adel'de aynısını yaptığında koluna girdiğimde merdivenlerden indik.


"Mila kafam davul gibi oldu. Çok içmedim ama başım ağrıyor." Konuşurken bile yarım yamalak konuşuyordu. Ya da ben anlayamıyorum. Etrafım bulanıklaşıyordu çok fazla içmediğim için az bile içsem böyle oluyor. "Adel! Dur topuklum...topuk kırıldı."


Sendeleyerek yere oturduk. Kahkaha atmamla Adel gülerek yanıma uzandı. Kaldırımdaydık ve insanlar yoktu. Kafamı kolundan biraz aşağı gelecek şekilde koyarak uzandım. "Adel biliyor musun ben çok kötü biriyim." Gülerek hıçkırdım."Neden?"


"Beni seven birisini çok üzdüm. Onu hep kırdım ama pişmanlık duymadım." Neden gülüyorum ya da neden gözyaşlarım akıyor? Sarhoşluğuma vuruyorum, sarhoş olduğum içindir. Çantamdan telefonumu çıkarıp gelen mesajlara baktım. Ilgın ve Akel.


Ilgın:Açelya neredesin?


Ilgın:Telefonumu aç.


Açelya:Açamam


Açelya:Harfleri göremiyorum.


Açelya:Klavye düzeltiyor.


Ilgın:Konum at.


Konumu atarak uzandığım yerde doğruldum. Adel'de oturup alnını alnıma yasladı. Gülümseyerek yeşil gözlerine baktım."Seni çok özledim Adel Karaca."


Bir kaç dakika sonra bir araba önümüzde durdu. Ilgın ön camı açıp bize seslendi."Hadi gelin. Arka koltuğun kapısını açtığımda Adel cam tarafına geçtiğinde bende diğer cam tarafına oturdum. Başımı Adel'in omzuna yaslayarak gözlerimi kapattım.


İlahı Bakış Açısı


Küçük çocuk.

Bir küçük çocuğun görmek istemediği bir şey.


Çağrı korkuyla titriyordu, önündeki korkutucu manzaraya bakıyordu. Babası, annesinin boğazını sıkıyordu. Sokak ortasında, insanlar ise video çekiyordular. İnsanlar neden yardım etmiyorlar? Neden video çekip izliyorlar? Sahi insanlık nedir?


Çağrı titreyen elleriyle babasının koluna dokundu. Annesi gözlerindeki büyük korkuyla oğluna baktı.


Yedi yaşındaki bir çocuğun görmesi gereken şey bu değildi. Mutlu aile tablosu görmesi gerekiyor. Tokat sesi yankılandı. Çağrı'nın yanağında babasının el izi çıkmıştı.


Ağlamayacaktı.

Ağlamamalı.


O annesinin güçlü oğluydu. Ağlamamalı. Babası öfkeyle uzaklaştığında insanlarda telefonlarını ceplerine koyarak gittiler.


İnsanlık buydu. İnsanların gerçek yüzü. Ya o gördüğünüz kadın bir gün ölürse? Kimin umrunda, ölmesi kimin umrunda? Annesi dizleri üstüne düştü. Elini boğazına götürüp sıktığı yerleri ovaladı. "Anne..."


"Anne...lütfen ölme." Annesine sıkıca sarıldı, onu kolları arasına aldı. Annesi oğluna sarıldı, oğlunun kucağında ağladı...



Annesinin güçlü oğlu.

Annesinin güçlü oğlu.


Çağrı odasında oturmuş resim çiziyordu. Aile tablosu, resimde abisi ve kendi merdivene oturmuş kavga eden anne babasını çizmişti. Sesler duymasıyla hızlıca odasından çıktı. Annesi abisinin kolunu morartmıştı. Çağrı iç çekti, normal olmayan şeyler hayatında normal bir noktaya gelmişti.


Çağrı mutfağa gidip buzluktan buz alarak abisinin yanına, salona geçti. Abisi koltukta oturmuş moraran koluna bakıyordu."Abi...Morluğun üzerine, birkaç gün boyunca her birkaç saatte bir on beş dakika boyunca buz koymak morluğa iyi gelir diyorlar."


Abisi kolunu kolunu uzattığında Çağrı buzu nazikçe morluğun üzerinde gezdirdi."Canın acıyor mu abi?" Doruk hayır anlamında başını salladığında Çağrı anlamıştı.


Çağrı nasıl ağlamaması gerekiyorsa,

Doruk'un acısını göstermemesi gerekiyor.


"Abi...Benim yanımdayken güçlü olmak zorunda değilsin." Doruk gülerek kardeşine sarıldı. Zoruna gitti, küçük kardeşinin küçücük yaşta büyümesi."Ben gayet iyiyim kardeşim."


Çağrı biliyordu, Çağrı anlıyordu. Yalan...Yalan. Yalan.


İki kardeş öylece kaldılar.


"Şunu açamıyorum Çağrı. Bir bak sonra bana getir." Çağrı babasının uzattığı telefonu aldığında babası televizyon izlemek için oturma odasına gitti. Çağrı telefona gelen mesajla uygulama girdi.


Babası bir kadınla yazışmıştı.


Seni istiyorum.


Bazen seviyorum bazen sevmiyorum ne var aşık var?


Seviyorum sevmiyorum var.


Şimdi çalışıyorum hayatım


Sonra konuşalım


Ne zaman söyle ben sevmiyorum


Çağrı titreyen elleriyle babasının istediği dosyayı açıp telefonla annesinin yanına gitti. Akşam yemeğini hazırlıyordu. "Anne."


Annesi ıslak elini havluyla kurulayıp oğluna döndü."Efendim oğlum?" Çağrı iç çekerek telefonu annesine uzattı. Annesi mesajları okurken kaşlarını çattı. Gözyaşları aktı, kaderine ağladı.


Ağladı, belki haberi yoktu ama Çağrı'da içinden ağladı. Babası annesini aldattığı için ağlamadı.


Annesi için ağladı, annesinin kaderine ağladı. Bunları hak etmeyişine ağladı. Çağrı babasının annesini sevmeyişine ağladı.



Eve geldiğimizde soğuk bir duş alarak ayılmam için kahve yapıp içtim.Ben beyaz pijama giymiştim. Ilgın ise dümdüz siyah renk pijama giymişti. Umut, ben ve Ilgın hariç herkes uyuyordu. Umut ortamıza oturduğunda Ilgın kumandayı masanın üstünden alıp gülümseyerek Umut'a baktı."Nasıl bir film izleyelim?" Umut ellerini çırptığında güldüm.


"Komik film izleyelim!" Koltuktan kalktım."Yiyecek bir şeyler hazırlayım." Ilgın benim koltuktan kalkmamla o da kalktı."Yardım edeceğim." Mutfağa girdiğimizde ezbere bildiğim rafın kapaklarını açıp tabakları tepsiye koyarak çekmeden Umut'un sevdiği cipsi ile Ilgın'ın sevdiği cipsiyi karıştırarak tabağa koydum.


Ben cipsiyi ayarlarken Ilgın tabağa kek koydu. Bardaklara meyve suyu doldurup tepsiyi tezgahtan aldım."İyi misin Açelya? Son zamanlarda tuhafsın."


"İyiyim hadi içeri gidelim." Onu geçiştirerek tepsiyle beraber salona geçtim. Ilgın peşimden şüpheyle geldi. Ona söyleyemem, söylesem bana inanmaz. Gerçekler görünmüyor, ya da gerçekler yalandır? Yerimize oturduğumuzda Ilgın komedi filmini açtı. Tepsiyi masaya koyup filme odaklandım.


Ilgın'ın bakışlarını üstümde hissettiğimde rahatsızca oturduğum yerde kıpırdandım. Umut başını Ilgın'ın omzuna yasladığında rahatladım. Belki dikkatini üstümden çeker. Başımı Umut'un dizlerine yaslayarak gözlerimi kapattım...


Sabah kalktığımda siyah bol tişört ve beyaz kot pantolon giyerek halka küpelerimi takarken yatakta oturan Ilgın'a döndüm.


"Ilgın okul tadilat yapıldığı için iki gün kapalı. Adel, Elif, Neva ve Buse ile dışarı çıkacağız gelecek misin?" Ilgın evet diyerek başını salladı.."Geleceğim." Üçümüzde hazır olduğumuzda dışarı çıktık.


Adel bize yaklaşan diğerlerini görmesiyle kolumdan tutup yürüttü. Elif ve Neva'ya sarıldım ama Buse'ye bakmadım bile. Bu rüya ve ben gerçekleri unutmam."Nereye gideceğiz?"


Ilgın kollarını göğsünde kavuşturup sordu."Lunapark." Dedi Buse. Ilgın tamam dediğinde ise minibüs durağına geçerek minibüs bekledik. Sağımda Adel solumda Ilgın vardı. Minibüs geldiğinde binip parayı vererek arka koltuğa oturduk. Birazdan büyük ihtimalle teyze veya amcalar gelir gençler hakkında konuşurlar...



Lunaparka geldiğimizde Adel ile biz dönme dolaba binecektik . Ilgın ise kırgın bir ifadeyle koluma dokundu."Açelya beraber-"


"Adel ile dönme dolaba bineceğim."


"Gerçekten yeter Açelya. Kardeşin benim! Adel değil, birazcık ya...Birazcık benimle vakit geçirmeyi denedin mi?" Gitmesini engellemek için kolundan tutacakken geri adım attı."Boşver. Sen git kız kardeşinin yanına. Adel'in yanına git." Diyerek roller coaster'ın sırasına gitti. Arada kalmıştım, ikiside kardeşim.


Adel elini sallayarak gel dedi. İç çekerek başımı hayır anlamında sallayarak Ilgın'ın peşinden gittim. Ilgın sağ tarafa oturmuştu geldiğimi fark etmedi. Yanına oturduğumda bile dönüp bakmadı."Çok hızlı olacak mı?" Ilgın sesimle bana döndü.


Gülümsedi.


Belli etmemeye çalışsada mutlu olduğu belliydi."Gelmeyebilirdin." Demesiyle gülümseyerek koluna dokundum.

"Kardeşimle vakit geçirmek hoşuma gidiyor." Yanıma oturan kişiyle Ilgın ve ben yan tarafıma baktık. Adel göz kırptı."Onlar ile pek konuşmuşluğum yok. Kız kardeşlerimin yanında olmam daha doğru." Çalışanlar kilitleri ayarladığında boynumuzdan geçirdikleri koruma emniyet kemerini sıkıca tuttum. Makine çalışmasıyla aniden hız yaptığında çığlık attım.


Ilgın ise sessiz kalarak hareketlerime güldü. Korkutucu değil ama çok hız yapıyor. Ters dönmemizle düşecek gibi olduğumuzdan korkuyla Ilgın'ın elini sıkıca tuttum. Üst tarafa geçtiğimizde Ilgın'ın olduğu yere doğru yan döndük. Çığlık atarak Ilgın'ın elini sıktım. Hız yaparak yere ani hızla inmemizle kalp atışlarım çok hızlandı.


Roller coaster durma yerinde durduğunda başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüş gibi hissettim."Gondola binelim mi?" Elimi saçlarımın arasından geçirerek saçlarımı düzelttim. "Su ister misin?" Roller coaster sırasından çıktığımızda Ilgın su aldı yan taraftaki çalışandan.


Suyu verdiğinde birazı ile yüzümü sıçratıp geri kalan suyu içtim. "Ne korkak çıktın." Dedi Adel.Korkaklık ile alakası yok. Ani hız ve rüzgar ile çok kötü oluyor. "Diğerleri gondol sırasında hadi gidelim Ilgın." Ilgın sırıttığında hafifçe koluna vurdum. Adel ve Ilgın ile vakit geçirmeyi seviyorum. Keşke bunlar rüya dışında olsaydı. Hâlâ rüya olduğunu düşünüyordum.


Diğerlerinin yanına geçtiğimizde gondol durmuştu. En arka tarafa Ilgın, Adel ve ben oturduk. Önümüzdeki yere Buse, Neva ve Elif oturdu. Ben Adel ve Ilgın'ın ortasına oturmuştum. Gondol hareket etmeye başladığında demire sıkıca tutundum. İlk başta yavaşça ileri geri hareket etti. Sonradan hızlandığında ayaklarım yerden kesilmiş gibi hissettim. Ayaklarımı çaprazlayarak demire tutundum. Adel halime gülerek ellerini havaya kaldırdı.


Buse yanındaki Neva'nın koluna sarılarak gözlerini kapattı. Bizim taraf yukarı çıktığında çığlık atıyor diğer taraf yukarı çıktığında sakinleşiyordum.


Durduğunda saçlarım dağılmıştı. Saçlarımı düzelttiğimde Elif omzuma dokundu."Ayran almamı ister misin?" Hayır dediğimde Ilgın'a çevirdim bakışlarımı. Telefonda birisi ile mesajlaşıyordu. "Açelya benim bir işim var gitmem gerekiyor."


"Nereye gidiyorsun?" İç çekti."Sonra görüşürüz." Demesiyle hızlıca lunaparktan çıktı. Şaşkınlıkla peşinden baktım."Kimler aç? Ben acıktım bir şeyler yiyelim." Buse lunaparkın girişindeki lokantayı gösterdi. Hepimiz onayladığında lokantaya doğru yürüdük. Bahçede olan sayımıza yeterli masaya geçip sandalyeye oturduk.


Garson gelip siparişlerimizi aldıktan sonra havadan sudan konuşmaya devam ettik...


🍂


Ilgın'a aradım ama telefonuna ulaşılmıyor. İç çekerek cebimden anahtarımı çıkarıp evin kapısını açtım. Salondan tuhaf bir koku geliyordu.


Kan...Kan kokusu.


Salonun ortasında, tam ayaklarımın ucunda, yerde yatan bedenle titredim.Kahverengi saçları dağılmıştı.


Ayaklarımın ucundaydı. Kanlar her yerdeydi, elleri iki yanına düşmüştü. Hayır. Hayır. Hayır.


Her yer kan içindeydi.


Elimi onun yüzüne doğru yaklaştırdım. Bu, o olamazdı.Soğuk teni ölümü hatırlatır gibi üşüttü beni. O olmamalıydı.Korktum, onu kaybetmek istemiyorum . Neden gözlerini açıp benimle konuşmuyor?Onu kollarımın arasına aldım, gözyaşlarım yüzüne düştü.


Bedenini sertçe sarstım, "Aç gözünü Ilgın!" diye bağırdım.


Gözyaşlarım onun yüzüne düşmeye başladığında kendimi bıraktım. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığımda bir yandan da yüzüne dokunuyordum. Gözlerini açsın, beni görsün istiyorum. Benimle konuşsun istiyorum. Dikkatlice titreyen dizlerime hakim olmaya çalışarak ayağa kalktım. Yardım çağırmalıydım, böylece onu kurtarabilirim. Hızlıca dışarı çıkıp etrafa baktım.


İki tane polis arabası vardı ve etraf polis doluydu. "Lütfen yardım edin! Ilgın kardeşim içeride..."


Bir şeyler yapmalıydım. Sonuçta onu kurtarabilirim...Doktorum ben değil mi? Hayır, ben hiçbir şey yapamam... Gözüme gelen fener ile elimi gözlerimin hizasında tuttum.


Kan.

Ellerimde onun kanı vardı.


Ben katil değilim! Ben katil değilim...Ben kardeşimi öldürmem. Ben kötü insan değilim.


"İyi misin?" Dedi endişeli bir ses. Bu sesi tanıyorum, kim olduğunu biliyorum.


Gözüm karardı. Vücudumdaki güçler çekiliyor, dünyam kararıyor. Midem bulanıyordu, öksürmemle kan kusmam bir oldu. Ölüyor muydum? Ona seslenemeden bilincim kapandı.


Ölü bir ruh ya da piyon.


Onu kaybetmek korkusu ruhumu sardı.


 


Loading...
0%