@inviernonoctis
|
"Dur, gitme. Biz birbirimizin yabancı deniz dalgalarında boğulmayı seçtik." Gözlerim birbirine kenetlediğim ellerime düştü ve parmaklarımdaki yara izlerini izledim. Derin bir nefes aldığımda bir adım sesi duydum. Bir saniye sonra ise tam karşımda duruyordu. Sırtını duvara yaslayarak baktığım yara izlerime baktı. "Yeni mi oldu?" dedi yumuşak bir sesle."Ne?" "Yeni mi oldu?" Dedi, ses tonu anlamsızca tanıdık geldi.Gözlerim gözleri ile kesişti. Önüme geçti, elleriyle ellerimi kavradı. "Özür dilerim Açelya." Ellerimi bıraktığında havada kalan ellerime baktım."Merhem sürelim." Cebinden çıkardığı merhemi elimde olan yara izlerine sürerken gözlerimi yüzünden ayırmadım. Rüzgardan dolayı dağılan kahve rengi dağınık saçları mavimsi gözlerinin biraz üstüne geliyordu. "Sen kimsin?" Merhemi yara izlerime sürerken gözlerime baktı. Elalarıma baktı."Çağrı. Çağrı Kandemir." "Neden buradasın?" Diyerek ellerimi geri çektim. Merhemin kapağını kapatarak dizime bıraktı."Sende kalsın." Gidişini izledim. Merhemi cebime koyarak oturduğum kaldırımdan kalktım. Çağrı Kandemir...? • Adel gelmeden önce sargıya aldığım ellerime baktı. Kimsenin görmesini istemediğim için sargıya aldım. Adel endişeyle bakıyordu Ilgın ise olayları bildiği için çaresizce duruyordu."Ne oldu eline?" Ellerimi ceplerime koyarak gülümsedim."Kazayla sabah kesmiştim." 🍂 Elimi kahverengi saçlarımın arasından geçirerek derin nefes aldım. Gördüğüm rüya...Evet ellerim kesilmişti ve sargıya almıştım ama Çağrı'yı hatırlamıyorum. Dün Çağrı'nın dediklerini hâlâ düşünüyordum. Şimdi de bu gördüğüm anı mı demeliyim bilmiyorum. Çağrı bir şeyler gizliyor gibi hissediyorum. Bir şeyler dönüyor ve bunu çözmek istiyorum. Çağrı ne zaman hayatıma girdi? Ben neden hatırlamıyorum? Yataktan kalkarak tıklatılan kapımı açtım."Açelya sana mektup gelmiş." Teyzemin elindeki mektubu alarak verdiği için teşekkür ettim. Kapıyı kapatıp mektubu açtım. K'den M'ye İnsan dediğin varlıklar acımasız. Bazı insanların varlıkları bile dünyayı kötü hale getiriyor. Açelya. Mila, mutlu olacağını düşünüyor musun? O kadar kişinin ölmesine sebep olduktan sonra mutlu olacağını mı düşünüyorsun? Hayır. Mutlu olmana izin vermeyeceğim. Mutluluk bazı kalplere ağır gelir ve senin kalbin mutluluğu kaldıramaz. Sen sevgi nedir bilmezsin. Sevgilerimle K İç çekerek mektubu yatağa bıraktım. Sen kimsin? Sabahın bu saatinde mektup nasıl geldi? Dün duş almama rağmen yağlanmış saçlarım yüzünden derse geç kalmamak için hızlı bir duş aldım. Siyah ispanyol paça pantolon giyerek beyaz gömlek giydim. Beyaz gömleğim uçlarını pantolonumun içine sıkıştırdım. Yatağın üstünde duran siyah süveterimi giyip ıslak saçlarıma iç çektim. Çekmeceden tarak alıp ıslak kahverengi saçlarımı aynaya bakarak taradım. Saç kurutma makinesinin fişini prize takıp hızlıca saçlarımı kuruttun. Dalgalı kahverengi saçlarıma baktım."İyi düzleştirmeme gerek yok." Okul çantasını askısını omzuma takarak odamdan çıktım. Ilgın sandalyede oturmuş beni bekliyordu. "Sonunda geldin." Ayağa kalkarak kapıya doğru yürüdüğünde peşinden yürüdüm. 🍂 Tıp fakültesine geldiğimizde direkt derse geçtik. Yanımda oturan Elif'e fısıldadım."Okul çıkışı kız kıza takılalım mı? Erkekler olmadan." Elif sessizce tamam diyerek hocanın söylediklerini not alıyordu. Koluma değen el ile yan tarafa baktım. Anıl arka taraftan uzattığı kağıdı aldım. Mila, bugün vakit ayırır mısın bana? Kağıdı defterimin arasına koyarak sessizce evet diye fısıldadım. Notlarımı kontrol ederek yazmaya devam ettim. • Çağrı:Seni seviyorum. Mila'm:Aniden böyle mesajlar atma. Mila'm:Korkutuyor. Çağrı:İntihar edeceğimi mi düşünüyorsun? Görüldü Mila'm yazıyor... Mila'm çevrimiçi... Çağrı:Korkma Mila. Çağrı:Henüz öyle bir planım yok. Mila'm:Sonra da olmasın. Mila'm:Yapma. Telefonumu kapatarak cebime koydum. Cihan'ın uzattığı kahveyi alarak teşekkür ettim. "Bugün hep beraber bir şeyler yapalım. Çok sıkılıyorum. Kocaman İstanbul içime oturdu." Burak oflayarak söylendi. "Açelya bizim planı iptal edelim. Yarın yaparız benim birisi ile buluşmam gerekiyor." Burak kahvesini içmeden önce Elif'e sorgular gibi baktı."Kim ile buluşacaksın?" Elif ve Burak sessiz bir bakışmayı sürdürürken ikilinin konuşmasını bekledik. "Adrian." Bir süre sessizlikten sonra Burak kahvesini alarak gitti."Elif şu an Burak seni kıskandı değil mi?" Elif bilmiyorum diye mırıldandı. Neva sorduğu sorunun cevabını beğenmediğini belli ederek somurttu. Neva bileğindeki siyah lastik tokayla sarı saçlarına topladı."Ben hemen geliyorum." Bitmemiş kahvemi dudaklarıma götürüp son yudumu da aldıktan sonra Burak'ın gittiği basketbol sahasına doğru ilerledim. Bu dersin yarısında giremem şu an girecek hoca çok kızar dersi böldüğüm için. Burak basketbol oynayanları izlemek için yapılmış yerde oturuyordu. Yanına oturarak sırtımı duvara yasladım."Seviyorsun Elif'i ama gururun el vermiyor ya da bir şeyler dönüyor." Burak'ın mavi tonlarındaki gözlerini yüzümde hissediyordum."Aşık değilim. Olamam Açelya...Ben aşık olmak istemiyorum." Elif seni on senedir seviyor ve sen unutmayı tercih ettin."Peki nasıl hissediyorsun?" Gülümseyerek gözlerime baktı. "Bilmiyorum Açelya. Adrian ile ilişkisi olursa bile karışmaya hakkım yok."Sessiz kaldığımda Burak iç çekti. "Kafam karışık hissediyorum...O da böyle hissediyor mudur?" Evet Burak. Elif karışık hissediyor, kalbi kırılmış ve parçalanmış hissediyor. Oturduğumuz yerden kalkarak diğerlerinin yanına dönmeden önce Burak'ın koluna dokundum."Evet." Ders başladığı için bizimkiler derse gitmiştiler."Ders bitene kadar burada kalalım. Bu hoca ebemizi beller." 🍂 Asla sonumu görmek istemiyordum. Ruhumu alt edemeyeceğimi ve kendime yenik düşerek binlerce hata yapacağımı biliyorum. Çocukluğunu kaybetmiş bir kadındım. Çocukluğumla karşı karşıya gelmek ve çocukluğumu kollarımın arasına almak isterdim. Gözyaşlarını silip her şeyin geçeceğini söylemek isterdim. Geçmeyecek. Acı kalır. Acılar geçmeyecek, kalbimde oluşan aile boşluğu kapanmayacak. Babamı gidip görmek istiyorum ama yaşananları unuttuğu için ne söylemem gerekiyor? Akıl sağlığını kaybetmiş bir babam vardı. Üstümdeki kıyafetlere bakarak iç çektim. Ne tuhaf arkadaşlarım var benim böyle. "Hâlâ çıtır olan teyze olmuşsun." Koluna vurarak kendi etrafımda döndüm. Gülerek ona baktım. Yaşlı terliği, şalvar ve şalvarın içine yaşlıların giydiği pijama, yaşlıların giydiği soluk tonlarında tişört ile yelek giyip başörtü takıp gözlüklerimizi takmıştık."Çok komik olmuşsun Burak." "Gülme. Şu maskeleri takalım." Uzattığı beyaz maskeyi alıp taktım. Ah şu maske..."Nefes alamıyorum böyle. Oğlum zamanında nasıl taktık?" Gözlüğümü çıkarıp aynadan ela irislerime baktım, sonra vücuduma baktım."Burak..." İç çekerek geri gözlüğümü taktım. "Başlama yine. Hadi gidelim artık." • Elif ve Adrian'ın olduğu lokantaya yaklaşmışken yaşlı amcaların bize baktığını fark ettik."Açelya bu amcalar niye bize bakıyor?" Burak gözlüklerinin altından mavi gözlerini elalarıma kilitledi."Sence? Halimize bak yaşlı teyze haline girdik!" "Of ne güzel işte. Amca avlayalım böyle zengin sonra parasını alıp yiyelim." "Koluna vurarak hızlı yürümesini sağladım."Burak yürü yürü! Sırf Elif'i izleyelim diye bizi ne hale soktun." Burak sırıtarak kolunu omzuma doladı."Yaşlıyız yavrum biz." Kolunu ittirdiğimde güldü."Neyse içeri gidelim." Lokantaya girip Elif'lerin masasına yakın bir masaya geçtik. Garson geldiğinde iki limonata sipariş ettik."Adrian sen iyi bir adamsın...Ama kafam karışık." Burak'ın limonata bardağını tutan eli sıkılaştı. "Adrian kısaca bunu ben iyice düşündükten sonra konuşalım. Hazır olduğumda cevap vereceğim. Seninleyken evet iyi hissediyorum kendimi ama bir yanım boşlukta." Sonra ikiside masadan kalkıp gittiğinde limonatamı içerken Burak'ın sessiz kalışına şaşırdım. "Ne yapacağız?" Dediğimde Burak oturduğu sandalyeden kalkıp kasaya gittiğinde peşinden gittim."Ödedim bile." "Sonra konuşuruz Açelya biraz kafa dinlemem istiyorum." Kafa karışıklıyla beni bırakıp gitti. Alarmın sesiyle kalktığımda birbirine girmiş saçlarımı topladım. Bugün izinliydim, teyzem bir günlüğüne İzmir'e gittiği için Umut'a bakmam gerekiyor. Yastığımın altından telefonumu çıkardım. Can mesaj atmıştı. Can:Açelya buluşabilir miyiz? Can:Çok acil lütfen. Açelya:Hayır. Can:Açelya hiç iyi değilim lütfen. Açelya:Attığım konuma gel evden çıkamam. Konumu atarak telefonumu geri yerine koydum. Hiç üstümdeki siyah eşofman takımını değiştirmeden aşağıya indim. "Açıktın mı ablacığım?" Umut beni gördüğünde gülümseyerek 'evet' dedi. Ben mutfağa giderken peşimden geldi. Ben yumurta pişirirken Umut sandalyede oturmuş beni bekliyordu."Umut bahçede yiyelim yemeğimizi tamam mı? Sen şu tepsiyi bahçedeki masaya götürür müsün?" Tepsiye zeytin, peynir ve salam kaplarını koyarak tepsiyi Umut'a uzattım. Umut tepsiyi alıp bahçeye çıktı. Yumurta hazır olduğunda diğer tepsiye koyarak üç bardak koyarak kola ve meyve suyunu tepsiye koyup bahçeye çıktım. "Anıl! Buraya gelsene!" Tepsiyi masaya koyup iki evin birbirine bağlanan demirden elimi sokarak bağırdım."Mila elini sokma arada kalır." Anıl geldiğinde yedek sandalyeye getirip ikisinin arasında oturdum. "Ne içersin meyve suyumu kola mı?" Umut'a meyve suyu koyarken Anıl'a sordum."Kola." Kolanın kapağını açıp ikimize kola doldurdum. Sessiz geçen bir süre sonucunda kahvaltımızı etmiştik. Bazı günler Anıl, Umut, Ilgın ve ben kahvaltı ederdik. Can'ı görmemle Umut'un elini tuttum."İçeri gider misin beş dakikalığına?" Umut içeri gittiğinde Can Umut'un daha demin oturduğu koltuğa oturdu."Ne konuşmak istiyorsun?" "Açelya seni hâlâ seviyorum." Kollarımı göğsümde birleştirip gözlerimi devirdim."Yani?" Bunu beklemiyormuş gibi şaşkınlıkla gözlerime baktı."Yani ne? Seni seviyorum diyorum tekrar beraber olmalıyız." "Can büyük ihtimalle kafayı yemiş olmalısın. Buse ile ayrıldıktan sonra seninle olacağımı düşünüyorsan yanılıyorsun." Anıl'ın vücudu kasılmıştı."Açelya tekrar beraber olabiliriz ben seni seviyorum ve sende beni seviyorsun." Anıl güldüğünde Can onu yeni fark etmiş gibi ona baktı. Gözleri nefretle doldu. "Doğru ya yoksa sana takık olan o aptal ile beraber misin? Biz çıkarken bile Çağrı seni seviyordu bunun kavgasını bile ettirdi bana.Yoksa..."Kavga mı? Benim bilmediğim neler var? "Sen beni aldattın mı lan! Sevgiliyken onunla mıydın?" Masanın üstünde duran bardağı alıp suyu yüzüne döktüm."Aklını topla! Diline dikkat et ben sen değilim Can. Eğer bir daha karşıma çıkarsan seni öldürürüm!" Anıl Can'ın kolundan tutup dışarı çıkardı."Sonra görüşürüz Mila." Anıl gittiğinde iç çekerek sofrayı toplayarak içeri geçtim... Bugün Ekim dört. Karşımda çocukluğumu elimden alan adam oturuyordu. Kalbi olmayan adam oturuyordu. Kalbine vurup beni buradan sevmedin baba diye bağırmak istiyordum. Neden. Neden baba? Giremediğim kalbini mezarlığım yaptın bana. "Neden geldin?" Aklı böyle gidip geliyordu."Bugün babasıyla vakit geçiren küçük kızları gördüm parkta baba." Kollarını göğsünde birleştirdi."Kalbindeki yanan ateşi mi hissettin?" "Yaktığın daha büyük yangınlarda yandım baba. Sana sarılmanın ne demek olduğunu bilmiyorum ben. Beni çaresiz bırakırken şu yüreğin hiç sızlamadı mı?" Varken yok olman çok acı baba.Annemin canını yaktığın kadar canın yansın baba."Senin o taş kalbine girebilene de helal olsun baba. Biz ve annem kendimizi bildim bileli kapısında ağlayıp durduk." Dövdüğün zaman titreyen sesim ve kırılan kalbim şâhittir bana haksızlık ettin baba."Anneni sevdim. Hemde çok sevdim...Ama yeri gelir ve hisler biter. Ayrıca siz umrumda değilsiniz benim kalbimde küçücük yeriniz yok." Güldüğünde bakışlarımı masanın altında titreyen ellerime indirdim. "Neden sevmedin...Sana ne yaptık baba?" Sesimin titrememesi için büyük bir çaba harcadım."Sevilecek yanın var mı? Kimse seni sevmeyecek, kimse seni kalbine almayacak. Ölsen bile kimsenin umrunda olmayacak. Bize bir iyilik yap ve kendini öldür." Dizlerim kanamıyor bu sefer baba, kalbime yara bandı yapıştırır mısın? Biliyor musun baba? Kaç yaşına gelirsem geleyim çocukluğumdan çıkamıyorum, anılarımda boğuluyor çocukluğumun yaraları her saniye aklıma dolanıyor. O küçük kız çığlık çığlığa ağlıyor ve umut ediyor onu seveceğine. Sevmeyecek küçüğüm, baban seni hiçbir zaman sevmeyecek. Baban sadece saçlarını duvara vurmak için tutar, ellerini sadece kesmek için tutar."Madem sevmiyordun neden annem ile bırakmadın bizi?" "Hayatınızı cehenneme çevirmek varken neden mutlu olmanızı izin vereyim?" Unutan iyileşir, giden geri döndüğünde hiçbir yara almaz. "Elveda baba. Büyük ihtimalle bu seni son görüşüm." Oturduğum sandalyeden kalkarak görüş süresinin dolmamasını umursamadan çıktım. Soğuk hava tenimle temas ettiğinde anılar zihnime kazılı bir sis gibi kendini ele verdi. Sokaklar benim gözyaşlarıma her defasında şahitlik yapmışlardı. Ağlamadım. Akacak gözyaşım kalmamıştı artık. Bunalıyordum, nefes almak zorluk veriyordu artık bana. Telefonumu çantamdan alarak Çağrı'yı aradım. Bir iki çalışta açtı."Alo?" Nefes nefese kalmıştı."İyi misin Çağrı?" "İyiyim, kum torbasını yumrukluyordum." Tamam dediğimde ve sessiz kaldığımda sessizliğimin bir sorun olduğunu anlamıştı."Yanına gelmemi ister misin?" "Tam olarak bunu isteyecektim." Telefonu kapatarak konum attım. Kaldırama oturarak başımı dizlerime yasladım. Bir kaç dakika sonra gelmişti. Bu sefer farklı bir motor ile gelmişti. Kask uzattığında kaskı alarak başıma taktım. Elbette o da kask takmıştı. Arkasına oturup kollarımı beline sardım. Rüzgar eserken gözlerimi kapattım, Çağrı'ya daha sıkı sarıldım... • Gözlerimi açtığımda tanımadığım bir evde, bir odada olduğumu idrak ettim. Yavaşça yatakta doğruldum. Elimi saçlarımdan geçirip yataktan kalktım. Kapıyı açarak odadan çıktım. Çağrı'nın evine gelmiştim. Merdivenleri yavaşça inmeye başladım, yavaşça odağıma giren salonu tarayan gözlerim uzun süre bir başka gölgenin varlığını aradı. Salonun ortasına geçtiğimde, bakışlarım omzumun üzerinden tamamen cam olan duvara kaydı. Camın arkasında gördüğüm kişi Çağrı Kandemir'di. Çağrı dışarıdaydı, sigara içiyordu kırmızı, turuncu ateşinin yarattığı kıvılcıma odaklandım. Miyavlama sesi duyduğumda önünde miyavlayan beyaz kediye baktım. Anılar birer ölüm gibi çarptı. Titreyen ellerime hakim olmaya çalışarak yere eğildim. Kedi yere eğilmemle dizlerime sürtündü. Derin bir nefes alarak kediyi kucağıma aldım. Kapının sürgüsünü geriye doğru çekerek açıp cam kapıyı yana doğru kaydırmamla soğuk hava bedenime işledi. Verandanın uzun kirişine omzunu yaslamış ve tüm ağırlığını tek bacağına vermişti. Çağrı beni görmesiyle parmaklarının arasında tuttuğu sigaranın külünü verandadan aşağı silkti."Neden sigarayı söndürdün?" Sigara kokusu içime işlerken benden biraz uzaklaştı. Karanlıktan dolayı yüzü gözükmüyordu ve bende ona doğru bakmıyordum. "Sigaraya karşı alerjin var."Dedi. "Nasıl ya? Ben bilmiyorum." Sırıtarak ileriye doğru baktı."Sen bir çok şeyi unuttun Açelya." Sesi sert, bir camın yere düşüp kırılmayacak kadar bir sertlikteydi. Çağrı kucağımdaki kediyi görünce gülümsedi."Anılar acıtır Mila." "Biliyorsun...Çağrı her gün düşündükçe canım yanıyor. Hiçbir şey yapamadım, öylece gözlerime bakıyordu çaresizce." Kedinin gözlerine bakmamaya çalışarak tüylerini okşadım. "Beni bu kadar iyi tanıyorsan...Çağrı biz daha önce tanıştık değil mi? Sen ve ben bir şekilde tanıştık. Bana Merhem verdiğin bir anıyı gördüm." Çağrı'nın verandadaki kolu titremişti. "Doğru...Benden ne saklıyorsun Kandemir?" Canı yanıyor gibi, soğuğu ilk defa hissetmiş gibi bedeni titredi." "Keşke sadece sevseydik birbirimizi, keşke böyle olmasaydı." Bir süre soğukla ya da acıyan yüreği ile kavga etti."Anlatamam." "Sana çok kızgınım." Sesi bu denli acıyken kızgın olduğuna inanamıyorum. "Anlatamayacağım şeyleri içimde yaşarken yanan yangını sana anlatamam." Ben konuşmasam bile olurdu, bakışlarımız yeterdi. Bakışlarımız birbirimizi anlamımıza yetiyordu. "Hiç bir şeyim yoktu...Ve sen tekrar geldin Mila beni yerle bir ederek çıkacaksın hayatımdan." Şüphelerim tamamen doğru çıkmıştı. Bizim Çağrı ile hikayemiz bu kadar değildi. Bizim Çağrı ile hikayemiz sonsuz bir geçmişe dayanıyor. Bir ölünün tekrar doğma hikayesi bizimkisi. Bir kelebeğin ikinci ömrüne dayalı bir ruhla bütünleşen geçmiş. "Nasıl hissediyorsun abin hakkında?" Şu an canı yanan bir kişi varsa Çağrı Kandemir'dir. Her zaman kendimi düşündüm, acımı düşündüm ama Çağrı senelerdir yalnız. Külden doğan bir ateş gibiydik."Ölü. Ölümü arzulayan bir ölü gibiyim. Yanıyorum ama ateş yok, özlem çekiyorum ama bunu istemediğini hissediyorum." Konuşurken sesinde duygu yoktu. Abisi hakkında konuşurken duygu yoksunu gibi davranmaya çalışıyor."Kocaman evde yalnızım. Eskiden Didem'in gülüşü yankılanırken şimdi bomboş duvarlar beni öldürüyor. Bazen evde bile kalmıyorum." Bana ilk defa gerçekten açıldı, bana ilk defa duygularını anlattı. Acı Kandemir'e işlenmiş bir duygu."Kalem getirir misin?" İçeri gidip bir kaç dakika sonra geri geldi.Elime tutuşturduğu mürekkepli kaleme baktım. "Dövme yaptıracağım. Yıldızları dövme yaptıracağım." Kalemi daha tenine dokundurmadan durdum."O zaman güzel çizeceğim." Yamuk yapmamaya dikkat ederek çizik olan yeri yıldız yapıp, yanına iki küçük yıldız çizdim."Dövme yaptırmak istediğine emin misin?" Evet dediğinde eve gitmem gerekiyor dedim. Kedinin başını öperek gülümsedim. Bu eve gelmemin artık bu kedi sebep olmuştu. "Seni evine götüreyim mi?" Başımı hayır anlamında salladım."Kendim gitsem iyi olur." 🍂 "Dayanamıyorum. Çok özledim seni." Eve dönmedim henüz. Adel'in mezarlığına gelmiştim hava karanlık olması umrumda değildi. Alnımı adını yazılı olan tahtaya koydum. Alnımı bir kaç kez tahtaya sürttüm."Hadi kalk ateş kızılı." "Hava çok soğuk Adel. Hadi kalk gidelim üşürsün sen." Gözyaşlarım akarken tebessüm ettim."Hasta olacaksın Adel...Üşütüceksin." Kalmıyordu. Hep böyle yapardı. Uyan dediğimde uyanmaz, üşüteceksin kalın giy dediğimde giyinmezdi. Yağmurlu havada dolaşma dediğimde dolaşırdı...Yağmurlu havaları Adel yüzünden seviyordum. Yağmur bana Adel'i hatırlatıyor, ben camdan bakarken onun yağmur altında dans edişini hatırlatıyor. Hiç bir insan Adel olmaz. Adel'in yerini kimse alamaz." N'olursun kalk artık kızılım..." Gözyaşlarım kalbimin toprağına, yüreğimin toprağına düştü. Adel benim gökyüzünde parlayan sayısız yıldızım. Adel öldüğünde yanında bir parçamı götürdü.Hiçbir zaman Adel gibi ruhumu okuyan birisi olamadı. Kollarımda son nefesini veren bir kedi gibi kollarıma sinerek can vermişti. Cebimden telefonumu çıkardım. Akel mesaj atmıştı. Akel:Neredesin? Akel:Konuşabilir miyiz biraz? Mila'm:Attığım konuma gel. Konumu atarak yerden kalkarak elimi adının yazılı olduğu tahtada gezdirdim. "Tekrar geleceğim." Çıkış kapısından çıkarak Akel'in gelmesini bekledim. Sırtımı duvara yaslayarak cebimdeki evin anahtarı ile oynadım. On dakika sonra tanıdık bir araba önümde durdu. Ezberlediğim plakayı gördüğümde ön koltuğun kapısını açarak koltuğa oturdum. Kapıyı kapatıp düğmeye basarak camı açtım. İstanbul garip bir yer. Bir soğuk bir sıcak olabiliyor."Kimin mezarını görmeye gittin?" Başımı ona doğru çevirdim."Arkadaşım...Adel benim kimsesizliğimin evi olmuştu." Yarım saat sonunda Akel'in bakışları durgunlaştı. Ne olduğunu soramadan arabayı durdurdu. Ruhu çekilmiş, ifadesi bir ölüyü andırıyordu. Arabayı durdurup indi. Arabanın ön tarafına geçtiğinde ön koltuğun kapısını açarak arabadan çıktım. Olduğum yerde durdum, kıpırdamadan. Başını hafifçe yana doğru çevirdi."İsmim bile bana ait değil." "Nasıl yani?" İkimizde hareket etmedik. Olduğumuz yerde öylece kaldık."Üvey kardeşime ait. Babam beni üvey kardeşime benzeterek büyüttü." Bir dakika anlayamıyorum. Nasıl üvey kardeşine benzeterek büyüttü? "Biz babamın hatasıyız, yuvasını bozan hatayız." "Kafan karıştı biliyorum. Şöyle ki iki üvey kardeşim var, ortancı olana benzetilerek büyütüldüm. Annem babamın ilişkisi olduğunu biliyordu ve babam şu an ölü. Nedenini öğrenmeme rağmen ve ölmesine rağmen öfkeliyim. Ben onun kuklasıyım, onun gölgesinde kaldım." Yanına yaklaşarak omzuna dokundum. "Babam beni veya diğer çocuklarını sevmedi. O adam her zaman acımasızdı." Belimden tutarak beni kendine yaklaştırdı. Yüzünü boynuma gömerek sarıldığında ilk hareket etmedim. Kollarımı ona sararak, arada parmaklarımı kahverengi saçlarından geçirdim. "Açelya...Ben aslında onun kuklasıyım. Kaybeden o ve onun eserinde yok olan ben. " İnsan böyledirler. Bizler böyleyiz. "Üvey abim ve onun kardeşi var. Ben en küçüğü olmuş oluyorum. Ortancıya benzetilerek büyütüldüm. Hareketlerim, tavırlarım ve ismim ona ait." Belimdeki kolları sıkılaştı. Şampuanının kokusunu net bir şekilde algılıyorum. Geri çekildiğinde gözleri kızarık olmuştu."Bunu unutalım." Başımı tamam anlamında salladığımda derin bir nefes aldı."Seni artık evine bırakayım." Arabaya geri döndüğümüzde Akel torpido gözünden sigara paketini aldı. Paketten bir dal sigara çıkarıp dudaklarının arasına yerleştirdikten sonra çakmakla ucunu tutuşturdu. Bu zamana kadar sigaraya alerjim olduğunu bilmiyordum. Hâlâ inanamıyorum. Çağrı bir anda böyle bir şey dedi ve benim hakkımda nasıl bilmediğim bir şeyi bilebilir? Aslında birisi yanımda sigara içerken biraz nefesim daralıyor gibi oluyordu. Çağrı. Beni benden daha iyi tanıyor. Bu nasıl olabilir? Bakışlarımı camdan dışarı çevirdim..."Açelya beni affet lütfen. Bazen saçmalıyorum." Evin önüne geldiğimizde ona doğru dönüp gülümsedim. "Bana istediğini anlatabilirsin Akel. Saçmalamıyorsun." Gülümsediğinde vedalaşıp arabadan indim. Ilgın kapıyı açtığında bir şey sormasına izin vermeden odama geçtim. Odama geçerek sandalyeme oturdum. Adel'e her zaman yazdığım defterimi çekmeceden çıkardım. Sevgili Adel. Ben bugün hâlâ sana yazıyorum. Ölünceye dek sana yazacağım , sen her şeysin. Her şeyimsin. Seni özledim, acı hâlâ kaldı. Acı hâlâ hissettiriyor, özlemin ölümden beter. Toprağa, ruh ölü bir beden bırakmak istiyordum. Yaşamak istiyordum. Ama yaşayacak gücüm yok. Bazen verilen sözler, tutulmaması gerekir, gerçekleşmemek için Ama Adel'e verdiğim sözü tutmam gerekiyor. Masada duran telefonun bildirim sesiyle telefonumu alıp mesajlara baktım. Çağrı mesaj atmıştı. Çağrı:Ölsem üzülür müydün? Çağrı:Eğer gün gelirse ölürsem üzülme. Mila'm:Üzülmem. Mila'm:Unuturum bir iki güne. Çağrı yazıyor... Çağrı çevrimiçi... Mila'm:Hey. Mila'm:Şaka yapıyorum ciddi değilim. Mila'm:Üzülürüm yani. Çağrı:Görüşürüz. Çağrı çevrimdışı Bir gün karşıma geçtin, ellerime tuttun işte o zaman gördüm gözlerinde. Bizim sonumuz bir değil. Biz birbirimize bağlı yabancı ruhlarız. |
0% |