Yeni Üyelik
39.
Bölüm

38 | Yaralar Ve İzler -Fi̇nal

@inviernonoctis


 


 


Gördüm seni,


Beni öldürmeni,


beni göremeyeceğini.


Kelimelerin çok acıtıyor.


Gideceğim artık,


çünkü kalamıyorum.


Ben yaşamayı çok denedim sevgilim,


ama ölüm beni çağırdı.


Bazı gerçekler fazlasıyla


can yakardı.


Sözlerin bir zehir gibi işliyor.


Kalbime;


hedefin benim ölümüm.


Bazı geceleri sesini duyuyorum


uyanıp bakıyorum.


Hayal olduğunu bilmeme rağmen


Eline uzanıyorum.

 


Sen beni görmedin.


Yaşarken veya ölüyken.


Ne yapsam seversin beni?


Gözlerinden yaş düşüyor.

 


Şimdi mi gördün beni?


Tam ölürken gördün beni.


Huzurla gözlerimi kapattım.


Ölmeden önce sevdin sanırım beni.

 


Göğe bak sevgilim, gördün mü beni?


Ağlayan bulutları gördün mü?


Bulutlar bizim için ağlıyor.


Acımıza ağlıyor.


Beni unutan sana ağlıyor.


Kimsesizlik, ailen evdeyken bile ailen yokmuş gibi hissetmekti. Ve ben, yıkık bir evde büyüyen o kızdım.


Evimde eksik parçalar vardı, kapıları kilitlenmeyen bir anahtar. Evet o anahtarı hiç bulamadım, tıpki karanlığı aydınlatmam için kullanmam gereken feneri bulamadığım için. Çok şey kaybettim ve karşılığında kendi aklımı yitirdim.


Tıpkı babam gibi.


Kızlar babalarının kız haliler. Kızlar babalarının kopyaları olurdular. Tıpkı babam gibi aklımı kaybettim. Tıpkı babamın yaptığı hatalar gibiydim.


Sahi neden sarılmadın baba? Belki bir sarılmanla her şey düzelirdi. Seni affederdim baba. Bütün hatalarını.


Şimdi kaybettiğim kişi gözlerime bakıyordu. Hiçbir sorun yokmuş gibi davrandı."Geç kaldığım için üzgünüm çiçeğim." Gülümseyip bakışlarını bana çevirdi.


Akel.


Çağrı Akel Kandemir."Evet Mila Akel Demir ile üvey kardeşler. Sana altı üstü kapalı anlatmış olmalı Akel." Çağrı omzuma dokunduğunda elini ittirdim.

"Adel neden daha önce gelmedin? Sana o kadar ihtiyacım olduğu zaman neden gelmedin?"


Bana sarıldığında içimde bir şeyler koptu. Ağaca son bir umutla tutamam dallarım kırılmıştı."Özür dilerim Mila. Özür dilerim Açelya." Gözyaşlarım omzuna dökülürken Adel saçlarımı okşadı. Sıkıca, korkakça bedenine sarıldım. Sıcak, hâlâ atan kalp atışlarını duyuyordum. Buz gibi tenini ve atmayan kalbi aklımdan çıkmadı.


Hıçkırdığımda Adel'in de ağladığını anladım. Umudum gelmişti. Benim ışığım yaşıyormuş meğer. Meğer benim ışığım hiç sönmemiş."Ağlama artık."dedi fısıltı gibi çıkan sesi ruhuma işlerken. Geri çekildiğimde bana yaklaşan Çağrı'ya baktım. Eli gözyaşlarımın bıraktığı izleri yok etmek ister gibi yanağıma yaklaştırdı ."Yeterince ağladın hayatın boyunca. Bir yere gidip konuşun istersen evinizin yanındaki evimde rahat konuşursunuz."


Tamam dediğimde Çağrı yanaklarımda olan ellerini çekip ceplerine koydu. Sanki kaybolacak gibi hemen Adel'in elini tuttum. Tatilde yani müzeye gideceğimiz gezideki Range Rover arabaydı.Arabanın kapılarını açtığında biz Adel ile arka koltuğa geçtik. Başımı Adel'in omzuna yaslayıp akan gözyaşlarımı sildim."Ne kadar ağlak bir kız olmuşsun sen böyle."


"O zaman öldün Adel. Kalbin atmayı bıraktı." Sessiz kalarak saçlarımı okşadı."Adel ölümden döndü Açelya." Dikiz aynasından bana bakan Çağrı'ya baktım."Bunu konuşacağız."


Evin kapısının önüne geldiğimizde Çağrı cebinden çıkardığı anahtarla evin kapısını açtığında ilk biz sonra Çağrı içeri girdi."Ev güzelmiş Çağrı." Diye mırıldandı Adel. Çağrı omuz silkip mutfağa gitti Adel ile koltuğa oturduğumuzda gözlerine baktım.


"Anlat." Dedim ruhsuz bir tonda. Korkuyordum. Ya bunlar gerçek değilse belki rüya görüyorum. Onu tekrar kaybedemem."Öldüm ben Mila. Öldüm ama geri döndüm." Tek kaşımı kaldırdım.


"Doktorların bir deney sonucu yaşadım. Hastaneye büyük ihtimalle sen gelmedin. Babanla olanları artık biliyorum buna rağmen evde yaşamamı sağladığın için teşekkür ediyorum. Neyse." Derin bir nefes aldı."İşte bir kaç gün sonra uyanmışım ama hafıza sorunları yaşıyordum. Bir ay önce her şeyi hatırladım ama hayatına girerek seni daha fazla üzmek istemedim."


Yüzümdeki üzgün ifadeyi görmesiyle iç çekti."Böyle daha çok üzdüm seni biliyorum. Ama yapamadım Mila." Çağrı odaya girip tekli koltuğa oturduğunda Adel yüzünü buruşturdu.


"Şuna güvenme."


"Niye ben en azından hiç hayatından çıkmadım Mila'nın. O farkında bile değildi gölgesi olduğumun." Dedi Çağrı."Neden bana Akel ile kardeş olduğunuzu söylemedin?"


"Üvey." Diye düzeltti beni."Önemsiz ve gereksiz bir konuydu. Akel benim kardeşim değil." Acaba babası Çağrı'nın annesini öldürüp Akel ve Akel'in annesi ile mi yaşadı? Sanırım öyle."Düşündüğün şey doğru Mila." Sanki aklımı okumuş gibi yanıtladı beni Çağrı.


"Nasıl yani?" İkimizde hareket etmedik. Olduğumuz yerde öylece kaldık."Üvey kardeşime ait. Babam beni üvey kardeşime benzeterek büyüttü."


"Biz babamın hatasıyız, yuvasını bozan hatayız."


"Kafan karıştı biliyorum. Şöyle ki iki üvey kardeşim var, ortancı olana benzetilerek büyütüldüm. Annem babamın ilişkisi olduğunu biliyordu ve babam şu an ölü. Nedenini öğrenmeme rağmen ve ölmesine rağmen öfkeliyim. Ben onun kuklasıyım, onun gölgesinde kaldım."


"Mila?" Çağrı'nın seslenmesiyle bulunduğum ana tekrar döndüm."Babam beni üvey kardeşime benzeterek büyüttü...Akel böyle demişti." Çağrı kaşlarını çattı."Bunları konuşmayalım." Çağrı düşünceli bir şekilde yere baktığında Adel'e baktım.


"Adel peki neler oldu hayatında?" Adel iç çekerek elini kızıl saçlarından geçirdi."Pek bir şey olmadı. Hukuk okuma kararı aldım ve...Öyle yani sıradan."


Çağrı'nın gülmesi dikkatimi kendine çekti."Neden inanmadım acaba."


"Güvenilmez olan belki sensindir Çağrı Akel Kandemir. Sevdiğin kızdan bir korkak gibi kaçtın." Başka tarafa bakarak elimi saçlarımdan geçirdim.


"Neden iki saniye laf atmayı bırakmıyorsunuz." Adel kollarını göğsünün altında kavuşturup iç çekti.


Onu burada, gülümserken görmek yaşadığını görmek huzura kavuşmak gibiydi. Huzur Adel'dir. "Mila benim artık gitmem gerekiyor yarın buluşuruz." Endişeli halimi fark ederek ellerimi tuttu."Söz veriyorum geleceğim. Numaran bende var."


Adel gittiğinde daha fazla burada kalmamın gereksiz olduğunu düşünerek oturduğum koltuktan kalktım."Gitme." Çağrı bileğimi tuttuğunda geri bileğimi çektim."Gitmem gerekiyor." Yüzündeki ifade yüreğimi sızlatmasına rağmen ben o kapıdan çıktım. Doğru, ben hep giderdim. Ben sonsuza kadar açılan kapıları kapatır giderdim. Açelya giderdi, Mila ise yaralamadan gitmezdi.


Eve geçtiğimde direkt odama çıkıp üstümü değiştirip eşofman takımı giyerek telefonumu şarja takıp yatağa uzandım. Yorganı üstüme çekip gözlerimi kapattım. Odanın kapısı açıldığında gelen kişiye baktım."Abla yanında yatabilir miyim?"


"Gel ablacığım." Umut yanıma uzanıp başını göğsüme yaslayıp belime sarıldı. Saçlarını okşayarak bir yandan ninni söylüyordum.


Sabah uyandığımda Umut'u uyandırmamaya dikkat ederek yataktan kalkıp gri kumaş pantolon giyerek içime beyaz tişört giyip üstüne siyah sweatshirt giyip montumu giydim. Saçlarımın ön iki tutamını örüp biraz örgülerini genişlettim. Çantamla telefonumu alıp aşağıya indim. Aslı hanım işe gitmişti Ilgın ise arkadaşından okula geçeceğini yazmıştı. Teyzemin benim için hazırladığı tostu hızlıca bitirip evden çıktım.


Çağrı havanın soğuk olduğunu bin kere söyleyerek beni okula götüreceğini söyledi. Dünkü arabasını evin önünde görünce kapıyı açıp ön koltuğa oturdum. Kapıyı kapattığımda Çağrı emniyet kerimi takmak için eğildi. Bana bakmadı, emniyet kemerini takıp geri çekildi. Yüz hatları yakından daha çekici görünüyor.


"Bana kızgın mısın?"


"Hayır neden sana kızgın olayım." Rahat bir şekilde derin bir nefes aldı.

"Sana...Kısaca her şeyi anlatmadığım için." Başımı ona doğru çevirip yan profiline baktım. Anıl olarak konuşurken Çağrı olmadığını düşünerek onu kıracak şeyler söylediğimi düşünürsek bence sorun yok."Sorun değil. Doğum günümde daha detaylı olacak her şey."


Sensizlik hüküm sürdüğünde başımı cama yasladım."Çağrı..."Bana hızla bakıp tekrar yola baktı."Akel ile hiç düzgün bir şekilde konuşmayı düşündün mü? Sanırım sen ay olarak ondan büyüksün."


"Konuşmak istemiyorum açıkçası." Tamam diyerek sessiz kaldım. Çağrı arabayı okulun biraz uzağına park ettiğinde arabadan indik."Sen git ben sonra geleceğim. Pek iyi bir ünüm yok biliyorsun." Omuz silkip koluna dokundum."Sence ne kadar umrumda?"


"Beraber içeri gireceğiz Çağrı." Çağrı pes edercesine iç çekti. İçeri girerken Çağrı ellerini ceplerine koyup etrafa baktı. Akel bize bakıyordu. Yanımda doğru geldiğinde Çağrı'ya bakmadan elindeki kahveyi uzattı."Senin için." Kahveyi elinden alıp gülümsedim."Teşekkür ederim."


"Nasılsın kardeşim?" Alaycı bir ses tonuyla konuştu Akel. Ses tonunun alaycılığı bile Çağrı'yla uyumluydu.


"Sonra görüşürüz Mila." Diyerek gittiğinde ilk dersimizin Akel ile aynı olduğunu fark ettiğimizde beraber yürüdük. Ders boyunca Çağrı'nın gelmesini bekledim ama Çağrı ortalıkta görünmedi. Belki dersimiz aynı değildir.


Ders bitiğinde bizimkilerle bahçeye çıkıp basketbol sahasının olduğu oturma yerine geçtik. Bir tek Burak yoktu."Burak nerede?" Cihan elini sarı sarı kahverengi karışımsı saçlarından geçirdi."Annesi hastalanmış hastaneye gittiler." Elif cebinden çıkardığı telefonunla birisiyle yazışıyordu.


"Adrian ile nasıl gitti randevu ?" Elif gülümsedi. Sonunda hak ettiği mutluluğu bulmuş olmalı. "Konuştuk öyle yani...Beni gerçekten sevdiğini hissediyorum."


Neva sarı saçlarını at kuyruğu yapıp gülümsedi."Sonunda mutlu oldun demek." Ilgın ellerini siyah deri ceketinin cebine sokup çıkardığı dört çikolatayı bana, kendine, Elif ve Neva'ya verdi."Bana yok mu?" Dedi Cihan. Ilgın sırıtıp diğer cebinden çikolata çıkarıp Cihan'a verdi."Sağ ol reis."


Çikolatayı bitirip çöpünü çöp kutusuna attım."Çağrı Anıl'mış." Ilgın gerçek görünüşünü bildiği için omuz silkti."Açelya çocuğa demediğini bırakmadın." Yüzümü sıvazlayıp iç çektim."Hatalıyım. Yinede seviyor beni."


Boğazımda sanarken


Elimdeymiş ipler

Ellerim aradı

Teninin soğukluğunu.


"Seni uzun zamandır seviyor Açelya." Ilgın her şeyi biliyor ve konuşmayı istemiyordu. İkisi ne zaman tanıştılar? Biraz daha konuştuktan sonra derse geçtik.


Okul çıkışı Buse beni aradı. Bir şeyler konuşmak istediğini söyledi. İlk başta kabul etmedim ama sonunda beni bıktıracak kadar mesaj attığında kabul ettim. Eve gidip siyah kazak, siyah pantolon ve siyah botlarımı giyip montumu da giyerek Buse'nin attığı konuma gelmiştim. Bir kafe, içeriye girdiğimde bir masada oturan Can ile Buse'yi gördüğümde geri dönmek istedim. Buse beni gördüğünde mecburen yanlarına gittim.


"Yalnız konuşacağız sanıyordum." Birisi daha yanıma oturduğunda oturan kişiye baktım. Çağrı?" Bende öyle sanıyordum." Diyerek Buse'ye baktı."Aslında artık barışmanın zamanı gelmedi mi Açelya?" Can bakışlarını Çağrı'dan ayırmadı."Aynen merak ediyorum Açelya'yı nasıl benden ayırdın? Uzun zamandır onda gözün vardı."


"Kapa çeneni Can." Diyerek masanın altından Çağrı'nın eline dokundum. Parmakları titredi."Artık barışmak istiyorum."


"Ne buldun onda? Yakışıklılık ben daha yakışıklıyım. Para? Zenginim." Çağrı'nın elini sıkıp Can'a öfkeyle baktım."Karakter, nazik, kibar ayrıca adam gibi adam sen ise şerefsizsin. Buse lütfen bir daha beni arama. Gidelim Çağrı." Çağrı tek kelime etmeden tutuşturduğum ellerimize bakarak peşimden geldi."Beraber kafa dinlenecek bir yere gidelim lütfen."


Çağrı anahtarını cebinden çıkardı. Mercedes Benz G serisinin modeli."Abimin sık kullandığı arabası."


Hiçbir şey demedim. Kapıyı açıp koltuğa oturdum. Çağrı şoför koltuğuna oturduğunda emniyet kemerimi takıp camı açtım. "Çağrı telefonunu verir misin?" Çağrı telefonunu uzattığında şifreye baktım."1311 doğum günün." Şifreyi girip Bluetooth'a bağlandım.


Sezen Aksu , Son bakış şarkısını açıp Çağrı'nın telefonunu kucağıma koydum.


"Kurşun gibi izler


Son bakıştaki o gözler

Kaldı aklımızda"


Çağrı'nın şarkıyı söylemesiyle yüzüne baktım. Belki hiçbir zaman beni neden sevdiğini anlayamayacaktım ama gözlerinde sevgisini görüyordum. Onu incittim, canını yakacak sözler söyledim ama hâlâ benden vazgeçmedi. Beni değil Ilgın'ı sevmesini söyledim."Biliyorsun seni hiçbir zaman sevmeyeceğim."


"Beni sen zaten sevmedin Mila. Beni sevmeni beklemiyorum." Bir süre sessizlik hüküm sürdü."Sinemaya gidelim mi?"


"Gidelim." Diyerek biten şarkıyı değiştirdim. Zerrin Özer'in Son mektup şarkısını açtım. Ana ekranında benim ve kendisinin fotoğrafı var...Yeşillik, ormanlık bir alanda çekilmiş fotoğraf. Arkada dört kişi vardı, Çağrı telefonu tutuyor ben ise Çağrı'ya yanaşmış yüzümü boynuna doğru yan şekilde tutmuştum. Bu fotoğraf ne zaman çekildi? Ben Çağrı'yı daha önce tanıyor muydum?


Galeriye girmemle Çağrı'ya bakmam bir oldu. Galerinsinde sadece benim fotoğraflarım vardı. Çağrı'ya yaslanmış, bir kolumu ona dolayıp tek gözümü kapadığım bir fotoğraf. Yemek masasında gözümü kapatmışım, Buse'de gözünü kapatmış omzuma yaslandığı bir fotoğraf. Elimi çeneme koyduğum aynada çekindiğim bir fotoğraf, siyah bir elbise vardı üstümde aynada çekindiğim fotoğraf. Maskeyi başıma taktığım bir fotoğraf. Güldüğüm bir fotoğraf, kablolu kulaklık taktığım ve elimde kahve duran bir fotoğraf, bir kaç tane daha fotoğraflarım vardı. Sorun bu fotoğrafların ne zaman çekildiğini bilmemem ve bende olmamaları. Ayrıca fotoğraflar yakından çekim ve bazılarını kendim çektiğim için ona atmadığım sürece Çağrı'nın galerisinde olması tuhaf.


Yarım saat sonunda bilet alıyorduk. Çağrı'ya biletleri alacağım dediğimde ısrarla hayır dediğinde bende mısır alırım diyince iç çekti. Patlamış mısır paketinin birisini Çağrı'ya verdim koltuğumuza oturduğumuzda. "Çağrı galerinde neden hep ben varım? Ayrıca binden fazla fotoğraf var ve...Seninle fotoğrafımız bile var." Korku filmine gelmiştik. Konuşmak istemediğini belirtir gibi sessiz kaldı. Film başladığında patlamış mısırı yerken ekrandan gözümü ayırmadım.


Acaba Adel gelecek mi? Korkuyorum. Ya gerçek değilse? Hayır. Hayır. Adel yaşıyor, yaşamalı. Onu tekrar kaybedemem. Onu tekrar kaybetmeyi göze alamam. Onu kaybetmek istemiyorum. Bir kez daha olmaz. Bir kez daha bu korkunç acıya katlanamam. Başımı Çağrı'nın omzuna yaslayarak filmi izlemeye devam ettim."Korku filmi sevmiyorsun ama korkmuyorsun da."


"Evet." Dedim bir fısıltıyla. Çağrı ne bana sarıldı ne hareket etti. Rahatsız olmamam için öylece hareket etmeden filmi izledi. Film çıkışında bitmiş patlamış mısır kağıdını çöpe attık."Eh o kadar korkutucu değildi." Dediğimde Çağrı gülümsedi. "Seni artık eve bırakayım geç oldu." Gitmek istemediğimi ona nasıl söyleyecektim.


Onun yerine"Tamam." dedim. Sinema salonu ormana yaklaşık on dakika uzaklıktaydı. Arabaya bindikten sonra emniyet kemerimi taktım. Bir kaç dakika sonra araba normal kullanımına göre daha çok hızlandı."Mila bir şey söyleyeceğim ama korkma."


"Söyle."


"Firenler tutmuyor. Üç dediğimde arabadan atlıyoruz." Korkuyla ona baktığımda emniyet kerimi çözmemi söyledi."Bir." Emniyet kemerimi açtığımda o da açtı."İki." Kapıyı açtık.


"Üç!" Korkuyu boğazımda hissediyordum. Çağrı'nın sesiyle kendimi dışarı attım. Ormanlık tarafa geçmişti araba, çalılarda yuvarlanırken kolumun kesildiğini hissettim. Ağrıyan kolumu ovalayarak oturarak etrafa baktım. Çağrı korku ve endişeyle omzumu tuttu."Bir yerin yaralandı mı? İyisin değil mi? Hastaneye gidelim en iyisi." Bu durumda bile beni düşünüyor. Kanayan alnına baktım. Başından kan akmış alnına damlıyordu. "Çağrı başın...kanıyor." Hırkamı çıkardığımda Çağrı kolumdaki kesiği fark etti. Konuşmasına fırsat vermeden hırkamı kanayan başına tuttum."Ben iyiyim sadece ufak bir kesik."


"Canım acımıyor Mila." Ayağa kalkarken sendelediğini fark ettim. "Biraz bana yaslan ve firenler neden çalışmıyor." Çağrı bana yaslanmayınca kolundan tuttum."Birisi firenleri bozmuş. Gidelim sana anlatmam gereken şeyler var. Benden nefret etme tamam mı?"


🍂


Çağrı ile ilk hasteneye gittik. Ardından abisi ile yaşadığı evine geçtik. Çağrı'ya yaptığım adaçayını Çağrı'ya verip yanına oturdum. Bir oda büyüklüğünde balkon kenarında olan iki kişilikli sallancağa oturmuştuk. Çağrı'nın bacağı benim bacağıma temas ettiğinde Çağrı rahatsız olduğumu düşünmeli ki biraz kaydı ama rahatsız olmadım.


"Sen kahve sevmiyorsun bu yüzden biraz dinlenmen için adaçayı yaptım." Kahvemi Çağrı'nın adaçayını yaparken bitirmiştim. Başımı Çağrı'nın omzuna yaslayıp gözlerimi kapadım. "Bunu tuhaf bulabilirsin ya da umutlanırsın ama umutlanma."


"Artık umut yok bizim için." Dedi sakin bir sesle."Evli çiftler gibi hissediyorum." Vücudu buz kesmiş gibi titredi."Her neyse boşver." Bacağında duran elini tutup, ellerimizi birleştirdim.


"Unutmayacağım." diyebildim sesimi bulabildiğim ilk anda. Bu denli yakınımda olmasa ne dediğimi duyamazdı bile. Yavaşça başını salladığında burnu saçlarıma sürtünmüştü. Saniyeler içinde eli elimden çekilirken benim onu tutan elim de dizlerine düşmüştü.Tanıdık gelen ama bir o kadar yabancı, tanıdık bir adamın kollarında tamamen yabancı hissediyorum.Her şeyin benim istediğim gibi olacağından fazlasıyla emindim. Ben. ne söylersem Çağrı onu yapardı.


Uçurum kenarında olacaktık yine. Gün ışığının altında birbirimizin gözlerine bakacaktık.


Ben yine onun canını yakan kişi olacaktım. Çağrı yine beni sevmeye devam edecekti. Belki bir gün beni aşmayı öğrenecek. Hayatının her saniyesinde yanında olamazdım. Benim hayatımda onun pek yeri yok. Oysa ben onun hayatının bütünüyüm."Mila abim örgüt lideri. Yani lideriydi."


Oturduğum sallanan sallancaktan kalktım. Çağrı anında gözlerini kapattı. Sanki söyleyeceğim sözlere hazırlanmaya çalışıyor gibi."Ve...onun son dileğiyle son örgüt lideri benim artık."Sıkıntıyla bir derin nefes alarak sessiz kaldım. Bu kadar iş...para, araba hep farklı motor...Annem bile şirket diye örgüte mi yardım ediyor?"Şirket örgütten bağımsız. Abim daha fazla para kazanmak için bir kaç şirket açtı."


"Bana bak Çağrı Akel." Dudakları titredi. Gözlerini açtığında, kirpikleri bile titredi."Yapma Mila... Bana o isimle seslenme."


"Bunu konuşmak bile istemiyorum. Sen kafayı mı yedin! Gerçekten örgüt lideri mi olacaksın?" Çağrı elini kahverengi, dağınık saçlarının arasından geçirdi."İstemiyorum ama yapıyorum Mila."


"Beni bu pisliğe sakın dahil etme Çağrı." Çağrı iç çekerek eliyle yüzünü kapattı."Bunu gerçekten nasıl düşünürsün?"Omuz silkip elini tutup yüzünden çektim."Beni ya da kardeşimi bu boktan işe bulaştırma sakın Kandemir." Elini tuttuğum elime baktı.


"Bana neden bir kere bile inanmadın Mila?" Bir sessizlikle gözlerine bakarak geri çekildim."Ben artık gideyim. "


"Mila..." diye seslendi . hiç beklemediğim bir tonda döküldü dudaklarından."Gitme." Onu dinlemeyeceğimi fark ettiğinde sessiz kaldı.


Beni durduramayacağını bildiği için sessiz kalarak başını eğdi. Çağrı Akel Kandemir yine yenilgiye uğradı.


🍂


Orman gözlü olarak ve okyanusun derin sularına benzetirdim gözlerini kaybolmak ve bulunmak istediğim anılar gibi.


Bayılacakmış gibi hissediyordum. Kalbim göğüs kafesimde atıyordu, kulaklarımda kalbimin çınlayışlarını hissediyordum. Zihnim bir şimşek kadar gürültü çıkartıyor.


Bazıları uyurdu, düşünmemek için.


Bazıları ise kitap okurdu, kaybolmak için. Bir kitap bir evrene açılan anahtardır, o evren sizin sadık dostunuz olur taki bitene kadar. Bittikten sonra üzülürüz çünkü kaçış olan kapı bir daha açılmamak üzere kapanır.


Benim seni unuttuğum gibi unutacaksın beni. Boşuna yorma beni, boşuna güven duygumu sarsma.


Sevmek kimine göre çok zor. Sevilmedim : Sevgi nedir bilmiyorum. Sevemem, yorarım. Biliyorum beni sevdiğin gibi seni sevmemi istersin. Bunu bende istiyorum, seni sevmek isterdim. Üzgünüm ben sevgiyi aştım. Artık yaşamak istiyorum özgürce.


Hayattan, korkularından kaçıyorsun soluk soluğa. İyiyim diyorsun, sorun yok diyorsun ama göğüs kafesin yanıyor . Kendini duymak istiyorsun, sessizlik istiyorsun ama önce buna hazır olduğuna inanman gerekiyor.


Hazır değilim. Ben sadece yaşamak istiyorum. Mutlu olmak istiyorum ama birisini sevmeden.


Sevmek benim için zor.


Eve geldiğimde ilk biraz Umut ile vakit geçirip ardından teyzeme ya da Aslı hanımla konuşmadan odama geçtim. Eşofman takımı giyerek Burak'ı görüntülü aradım. Hemen açıldı."Ben şimdi ojemi değiştirirken sen bana ne olduğunu anlatacaksın."


Tırnağımı torpilerken telefonu masaya koyup sandalyeye oturdum."Her şeyi hatırlıyorum Mila." Dedi sıkıntılı bir sesle."Neyi?"


"Elif'i. Ben hiçbir şeyi unutmadım Açelya...Sadece geç kaldım. Artık her için çok geç." Kısa bir süre kameraya baktım."Çünkü on yıldır seni seven kalpte artık Adrian var." Burak kaşlarını çattığında siyah ojeyi çekmeceden aldım."Gerçekleri söylemek yasak mı?"


"Öldürmeden öldürüyorsun Açelya." Saate baktım. Çok geçti ve uykum yoktu.


Yokluğunda kendimi ölü sanardım


Asıl varlığın benim yok oluşum.


Yokluğunla yaşarken


Varlığınla ölmüşüm.

 


Ben ölümüme razı olmuşum


Senin ellerin yüzünden


Senin kalbin sayesinde.


Gece, 00:00

 


Çağrı Akel Kandemir pencere korkuluğuna yaslanmış boşluğu izliyordu.

 


Kimsesi yoktu. Yalnız ve kimsesizdi. Soğuk ve acı ona eşlik etti.

 


Parmak ucundaki sigara ona eşlik ediyordu. Sol gözünden bir damla yaş düştü. Omzunu sıvazlayacak bir abisi yoktu.

 


Gözyaşlarını silecek bir annesi yoktu. Sarılacak bir Mila'sı yoktu...


Kimsesi yoktu.

 


Seninleyken daha az mutsuzum


Biliyordum senin sevgin beni ısıtmayacak.


Bir kere bile dönüp bakmadın


Oysa ben hep seninleydim.


🍂


Neredeyse saat sabah altıya kadar Burak ile konuşmuştum. Bugün Kasım 4, bugün cumartesi . Dün saat altıdan sonra Adel aramıştı, bir kaç saat konuştuktan sonra numarasını kaydetmiştim. En yakın zamanda geleceğini söylemişti.Çağrı'nın yanına gidecektim. Dün böyle davranırken aptallık yaptığımı düşünüyorum. Yine de...Her neyse. Hızlı bir duş alarak siyah pantolon, siyah kazak giyip ıslak olan saçlarımı havluyla biraz kuruttum. Siyah kabanımı giyip ardından siyah atkımı boynuma doladım. Cüzdanımla telefonumu cebime koyup aşağıya indim.


"Nereye gidiyorsun?" Koltukta oturup Umut ile çizgi film izleyen Ilgın'a baktım."Çağrı'nın yanına."


Evin önüne geldiğimde bir kaç kez kilitli kapının, demirlerinin yanında duran zile bastım ama açan olmadı. En son zor bela demirliklere tırmanıp aşağıya atladım. Büyük ihtimalle alarm çalardı ama neden çalmadı merak ediyorum.


Kapıya hızlı hızlı vurarak bağırdım."Çağrı Akel Kandemir!" Çağrı dağınık bir halde kapıyı açtığında onu süzdüm. Gri eşofman, siyah tişört ve mor gözaltına yakışır şekilde saçları dağınıktı. Elini saçlarının arasından geçirip bana baktı."Mila?"


"Çağrı sen içtin mi! Bunu neden yapıyorsun kendine?" Sesim yüksek çıktığında Çağrı yüzünü buruşturdu. Başı çatlıyor olmalı."Bak normalde istediğin kadar bağır ama şu an başım çok ağrıyor. Gel içeri." Elini yüzünden geçirip içeriye doğru gitti. Peşinden giderken kapıyı kapattım.


"Neden içiyorsun aptal mısın Çağrı?"


"Bıçaklar belki kanatırdı


Sen ise dudaklarından çıkan sözcükle öldürürdün."Eşofmanı her an üzerinden düşecekmiş gibi duruyor, karın kaslarını sergiliyordu. Çağrı L gri koltuğa oturduğunda , uzanarak başımı kucağına yasladım. Çağrı beni rahatsız edeceğini düşünerek kıpırdamadı ya da saçlarıma dokunmadı."Canını sıkan ne Çağrı?"


"Bilmiyorum." Elini saçlarından geçirerek başını geriye yasladı."Bazı sorunlar var ve ne yapacağımı bilmiyorum." İşaret parmağımı göğsünde gezdirip şekiller çizdim."Belki bana anlatırsan beraber bir şeyler bulabiliriz." Çağrı başını eğerek gözlerime baktı. Gülümseyip yanağına dokundum, kirpikleri titredi."Halledilecek bir şey değil."


Ben yanağını okşarken Çağrı yanağını elime yaslayarak gözlerini kapattı."Başım ağrıyor Mila. Hayır alkolden değil sadece...yorgunum."


"Sadece yorgunsun Çağrı ve ilacını bulamıyorsun." Hafif bir gülümseme kondurdu yüzüne. Yorgun ve halsiz."Öyle. İlacım sensin Mila."


Elimi tutup parmaklarımı öptü. Gülümseyip güzel gözlerini izledim. Bazen bir deniz gibi dalgalı iken, bir orman gibi kayıptı. Mavili yeşildi Çağrı.


"Benim bir yere gitmem gerekiyor. Seni okula götüreyim mi?" Başımı iki yana salladım."Hayır. Sen neden gelmiyorsun derse?"


"Birisi ile görüşmem gerekiyor."


"Çağrı Adel ile buluşacağım beni götürür müsün?"


Bazen hislerden kaçamazsın. Bazen bir bıçağı aldığında göğüs kafesine saplayıp her şeyin bitmesini istersin; bitmeyecek. Ölmek bir kurtuluş değil.


Yaşıyoruz, yaşıyoruz ve buna yaşamak diyoruz. Nasıl? Bu yaşamak mı? Mutsuz bir döngü içine sıkışıp kalmak bir hayat mı? Doğruları söylersen senin yüzüne vebalıymışsın gibi bakarlar. Hastalıkmışsın gibi.


Psikolojik sorunlar yaşarsın, utanç derler. Acı çekiyorsun, ağlıyorsun. Bir süre sonra ağlamamayı öğreneceksin. Acıların gözlerinde kaybolacak. Gözyaşlarım kuruyacak yanaklarında.


Dudaklarından gitme diye haykıracaklar sırf sana daha çok acı çektirmek için. Canını yakacaklar. Ölüme mahkum edecekler seni. Öldüğünde ise herkes seni unutacak.


Koltuktan kalkarak gözlerine baktım. Oturduğu koltuktan kalktı."Bekle geliyorum." Tamam dediğimde üst kata gitti. Bir kaç dakika içinde geri dönmüştü. Uzun, siyah paltosu dizlerinin altına kadar geliyordu; siyah bir pantolon, siyah boğazlı bir kazak ve siyah spor ayakkabı giymişti. Kahverengi saçları her zamanki gibi dağınıktı. Bir de çerçevesi cam olan, siyah gözlük takmıştı.


Gözlüğün bir insana bu kadar yakışacağını hiç düşünmezdim. Sanki gözlük bir tek Çağrı için yaratılmıştı.


"Gözlerimde sorun yok. Uzağı ve yakını çok net görüyorum Mila." Düşündüğüm bu değildi ama olsun bu olarak bilsin. Ne kadar yakışıklı göründüğünü söylemeyecektim. Tamam diyip düşüncelerimi savuşturdum.


Dışarı çıktığımızda Çağrı daha önce görmediğim siyah başka bir motorunu çalıştırıp kaskı kafama taktı. Kendi kaskını da taktıktan sonra yola çıktık.


Aniden hız yapınca Çağrı'nın beline sarıldım. Çağrı korktuğumu düşünmüş olmalı ki yavaşladı. Ama korkmamıştım. Adel'in yaşadığı eve gelmiştim. Çağrı gitmek istemedi ama onu yolladım.


Adel mutfaktaydı ben ise oturma odasında onu bekliyordum. Siyah gri tonlarında oturma odasını düzenlemiş. Geldiğinde elindeki bir kupayı bana verip hemen yanıma oturdu. Kahvemden içip ona baktım. Aradan ne kadar zaman geçmişti? Bana sanki yeni bir hayat kadar gelmişti. Saçlarını asla kestirmeyi sevmezdi, Adel hep uzun saçı severdi. Eskiden beline gelen kızıl saçları şu an omzuna geliyordu.


Yeşil gözlerinde bir yorgunluğun mezarlığı vardı."Gitmeyeceksin değil mi Adel? " Gülümseyip kupayı sehpaya koydu."Evet Açelya. Artık yanında olacağım."


"Peki hafızan olmadığı zaman nerede kaldın?" Düşünür gibi bir süre sessiz kaldı."Bizden biraz büyük bir erkek bana bakmıştı. İsmini ne kadar öğrenmek istesemde bir türlü öğrenemedim." Kupayı sehpaya koyup başımı göğsüne yasladım. Saçlarımı okşadığında ona daha sıkı sarıldım.


"Seni çok özledim Adel."


Telefonumun sesini duyduğumda cebimden çıkardım. Ilgın arıyordu, gece ona Adel'in yaşadığını anlatmıştım. Her zamanki tepkisiz bir ifadeyle yüzüme baktı ama gözlerinde görmüştüm özlemi. "Efendim Ilgın?"


"Seninkiler dışarı çıkıyorlarmış. Seni çağırıyorlar." Seninkiler? Ah... Anladım. "Bizimkiler." Diye düzelttim onu,"Bekle."


Adel'e baktım."Sende gelmek ister misin Adel?" Başını evet anlamında salladı."Tamam Adel ile geliyoruz."


"Hadi Açelya üstümüzü değiştirip gidelim yanlarına." Tamam dediğimde gülümseyip , onun odasına ilerledik. Hazırlandıktan sonra, bir saat sonra dışarı çıktık. Adel mini siyah elbiseyi giyip, siyah deri ceket giyerek siyah çizme giymişti. Kızıl saçlarını dalgalandırmıştı.


Ben ise siyah etek, siyah göğüs dekolteli crop giyip üstüme beyaz kısa mont giymiştim. Siyah çizme giymiştim, bunların hepsi Adel'in kıyafetleriydi. Aslında şaşırdığım tek şey Çağrı'yı bizimkilerin yanında bulmam. Ilgın'ın yanında durup sessizce yere bakıyordu. Adel ile Ilgın karşılaştığında, Ilgın'ın şaşırmasını bekledim ama hiçbir duygusunu belli etmediği için şaşırmadım.


Çağrı beni gördüğünde gülümsedi. Zaten ben ne zaman yanında olsam gülümserdi. O bir tek bana gülümserdi. Karşı sandalyelerde, Burak, Elif, Cihan ve Neva. Onların hemen karşısında Adel, Ben, Çağrı ve Ilgın vardı. Ilgın Çağrı'yı da çağırmış, bizimkiler onu görünce hemen ısındı özellikle Cihan ve Burak. Örgüt işlerini büyük ihtimalle Ilgın biliyordu ama diğerlerine söylememiştim çünkü bu benim değil, Çağrı'nın sırrı.


"Aslında o gün ölmedin ama Mila öldü olarak biliyor?" Onun öldüğü an zihnimin her bir parçasına batarken Elif Burak'a ters ters baktı."Kapa çeneni." Çağrı'nın bakışlarını üstümde hissettiğimde ona baktım. Tekrar Burak'a baktığımda Adel konuştu.


"Evet, o gün öldüm ama...Yaşamaya devam ettim, hayata tutundum." Diğerleri olayla ilgili konuşmaya devam ederken ben sessiz kalarak, elimdeki kahve bardağına bakmaya devam ettim. "Tamam. Bu konuyu kapatalım artık." Masanın altındaki elime dokundu Çağrı. Ona baktığımda, beni anladığını gördüm. O beni hep anlamasına rağmen ben onu anlamıyorum. Ama neden?


"Özür dilerim Açelya." Dedi Burak. Sorun yok dercesine ona baktım. Benim elime karşı onun eli buz gibiydi. Ellerimi üşümüştü yoksa elleri hep böyle miydi? Midem bulanıyordu, göğüs kafesim sıkışıyordu. Biz arkadaş değildik, hiçbirimiz arkadaş değildik. O zaman neden herkes arkadaş gibi davranıyordu?


Oturduğum sandalyeden kalkıp koştum. Diğerleri birisinin arkamdan gelmesini söylüyordu. Ilgın kalkacağı sıra Çağrı onu durdurmuştu. Sırtımı soğuk duvara bastırıp yere oturdum. Dizlerimi karnıma çektim. Bana ne oluyor? Onun dokunuşunu saçlarımda hissettim. Hiçbir şey söylemedim. Beni kendine çekmesine izin verdim. Beni kolları arasına almasına izin verdim.


Dudaklarımdan kaçan hıçkırıklara engel olamadım. Neden ağlıyorum?


Neden onun kollarındayken evime dönmüşüm gibi hissediyorum?


"Geçecek değil mi Çağrı?" Başımı göğsüne yasladım."İçimdeki bu anlamsız acı geçecek değil mi?" Sessiz kalıp saçlarımı okşadı.


O da biliyordu.


Geçmeyecek.


Boğulacak gibi hissettiğimde o bana koştu. Ölecek gibi olduğumda o yanımdaydı. Ben ise ondan hep kaçtım. Başımı yukarıya doğru kaldırıp, endişeyle bakan gözlerine baktım.


"Canım çok yanıyor."


Baran beni sırtımdan ittiğinde camların üzerine düştüm. Ellerim ve dizlerim kan içinde kalmıştı. Ağlayarak ona baktığımda güldü."Mila!" Doruk abi hızlı koşup Baran'ın yüzüne yumruk attı. Karnına dizini geçirdiğinde Baran çığlık attı.


"Doruk abi...Ellerim dizim kan içinde!" Daha şiddetli ağladığımda Doruk abi Baran'a öfkeyle bakıp yanıma geliyor. Düştüğüm yerden beni kaldırıp nazikçe elimdeki camları çıkarıyor. "Ağlama artık lütfen. " Eğilip dizlerimdeki camları da çıkardığında dudağımı büzüp ağlamaya devam ediyorum.


"Acıyor abi. Çağrı nerede? O beni hiç yalnız bırakmazdı." Sonra ise acıdan uyuduğumu ve uyandığımda Çağrı'nın yanımda olduğunu gördüm. Gözyaşları içinde bana bakıyordu.


Kasım Beş.


Çağrı beni eve götürmüştü. Ilgın eve geldiğinde Adel ben gittiğimde gittiğini söyledi. Bugün ise babamın yanına gitmek istedim.

Bugün Ilgın'ı zor bela bir şekilde ikna edip babamın yanına götürecektim. Hapse girdiğinden bu yana geçen günler sonucunda kasım 5. gününde ilk defa babamı görecekti.


Ilgın'ın kıyafetine baktım. Siyah kazak, siyah etek giyip üstüne siyah kaban giyip siyah topuklu bot ayakkabısını giydi. Halka küpelerini takarken bana baktı.


"Israr ettiğin için geliyorum oradan arkadaşıma gideceğim." Dediğinde aynadaki görüntümüze baktım. Beyaz kazak, mavimsi kot pantolon, üstüme siyah deri ceket giyip siyah montumu giymiştim. Siyah spor ayakkabımın bağcıklarını bağlarken farklılıklarımız kafamda belirdi.


İkimiz birbirimizin aynasıyız, o benim kopyam ben onun kopyasıyım. Gözlerimiz, dudaklarımız, burnumuz birbirlerine benzerken kişilerimiz farklıydı. Aramızdaki bağ ne olursa olsun kopmayacak bir halat. "Hadi gidelim." Aşağıya indiğimizde Aslı hanımı Umut'a yemek yedirirken gördüm."Kızlar nereye?"


"Babamın yanına." Dediğimde Aslı hanım tamam diyerek sessiz kaldı. Acaba o ne hissediyordu? İlişkileri nasıldı? Ilgın dışarı çıktığında peşinden koştum.


Onu karşımda görmekten nefret ediyorum. Bazen bizi böyle duruma getirdiği için nefret ederken bazen ise sadece kırılıyordum."Neden bizi sevmedin baba?"


"Elbette sizi sevdim kızım. Belki kederin bir oyunu, ya da kendi hastalıklı zihnime yenik düşerek minik prensesime zarar verdim. Doğru ya benim kızım bir prenses olmadı, benim kızım bir savaşçı, güçlü bir kızım olduğu için seninle gurur duyuyorum. Seni hep sevdim Mila. Seni kollarıma aldığımda içimde oluşan duygular çok karışıktı. Ben sende baba olmayı öğrendim." Yutkunduğumda gözlerim doldu. Onun sözleri yüzünden gözlerim yaşardı ve bundan nefret ediyorum.


Hayır, sadece oyun oynuyor o bizi hiç sevmedi. "Yalan söylemeyi kes." Dedi Ilgın. Babam oturduğu sandalyeden kalkıp bana yaklaştı. Beni kolları arasına aldığında nefesim kesildi. Nefes alamadım. Saçlarımı okşadığında boğulacak gibi hissettim.


"Hatalıyım kızım. Kendimden ölesiye nefret ediyorum. Ben senin canını çok yaktım, küçükken ellerine çiçeğin sapı bile battığında deliren ben hastalıklı bir zihne sahip olup kıyamadığım elini yaktım. Oğluma, sana Ilgın'ıma...Ben aileme çok zarar verdim."Babamın bakışları Ilgın'a geçti. Ilgın gözlerini kapatmış ellerini yumruk yapmıştı."Kızım, Ilgın'ım affet benim güzel kızım. Size yaptığım şeyler affedilecek değil ama bir gün beni affet olur mu? Sizi çok sevdim Ilgın, ben sizi çok sevdim. Ama bir katile dönüştüm. İnsanları öldürdüm ve sizi öldürdüm, çocukluğunuzu öldürdüm."


Geri çekilmemle sarsıldım. Ilgın koluyla beni babamdan ayırıp öfkeyle gözlerine baktı."Mila kolay lokma değil mi? Kandırmak kolay çünkü en çok ilgiye aç kişi o! Senin yüzünden, o senin yüzünden böyle ve ben bir daha ablama zarar vermene izin vermeyeceğim. Onun yeterince canını yaktın." Ilgın bileğimi tutup gözlerime baktı."Gidelim Mila."


Taksiye binerken ve taksiden inerken sessiz kaldım. Evin önüne geldiğimizde hızla eve koştum.Eve döndüğümde direkt odama geçtim. Babamın sözleri hâlâ zihnimde parçalanırken ellerimin titrediğini fark ettim. Aynadaki halime baktım. Yıpranmıştım ve gözlerimden belliydi. Masanın üstündekileri yere fırlattığımda kapı açıldı. Gelen kişi...Çağrı?


Kendimi onun kollarına atmak istedim.


İki yabancı tanıdıklar , boş ve soğuk bir odada hareketsiz duruyor, birbirlerine doğru ilk adımı atmalarına yardımcı olacak söz düşünüyorlardı.


Kapıyı kapatıp onu kovmam gerekiyordu çünkü ona sevmemem gerekiyor.


Çağrı derin bir nefes aldı ve yumruk haline getirdiği parmaklarını sarsılarak açtı. Yapamayız, hayır. Bu yanıma görmemeli, kimsenin görmediği halimi."Yetmedi mi ya? Hadi ona kadar sayalım. Bir, iki, üç." Onunla beraber tekrar ettim.


Bastırılmış bir hıçkırık , acı ve yalnızlığın yankısıyla kendimi onun göğsüne bastırdım ve o da sıkı bir şekilde bana sarıldı. Çağrı kollarını kolayca belime dolayarak beni yerden kaldırdı."Korkma. Bırakmam seni asla bırakmam."


Dört, beş altı.


Dedi. Ona güvendim. Ellerimi boynuna doladım ve hiç düşünmeden parmaklarımı saçlarının arasından geçirdim. Çağrı yüzünü omzuma gömdü.


Yedi, sekiz, dokuz...on.


"Acı çekmeni istemiyorum."Hafifçe saçlarımı okşadı. Ona açılmaktan korktum ama kırık yaramı gördü. Gözyaşlarım aktı, gömleğinin yakasında ve boynunda ıslak izler bıraktı. Kendimi onun göğsüne bastırdığımda atan kalbinin düzensiz atışları dikkatimi dağıtmadı...


Çağrı alnını benimkine bastırdı. Ağır, aralıklı nefeslerini duydum, başka hiçbir şey duyamaz oldum. Gözlerimiz yeniden buluştu. Ancak o an ilk kez tanışmış olduk."Çağrı Akel Kandemir." Dedim o gözyaşlarımı silerken.


"Açelya artık ağlama. Yeterince ağladın." Hafifçe tebessüm ettim. Çağrı beni yere indirdiğinde beyaz gömleğinin rimel olmuş tarafına baktım."Özür dileme. Bu bana hatıra kalacak."


Çağrı Akel Kandemir onu defalarca kırmama rağmen kalmıştı. "Seni her geçen gün üzdüğüm için özür dilerim Çağrı...lütfen beni affet."


"Boşver." Kuruyan gözyaşlarımı sildi."Sırf senin için yaşıyorum istediğini yap bana. Defalarca kır ama yanımda kal." Tekrar kendimi göğsüne gömdüm."Geçmişi unutamıyorum Çağrı. O bugün bizi sevdiğini ve prenses değil savaşçı olduğumu söyledi. Bizi sevdiğini ve pişman olduğunu küçükken elime çiçeğin sapı battığında deliren babam ellerimi yaktı yani o öyle söyledi."


Saçlarımı okşadığında daha sıkı sarıldım."Mila..."


"Sana çok kötü davrandım neden bana iyi davranıyorsun?" Başımdan öptüğünde biraz geri çekildim."Çünkü sen her şeyin en iyisini hak ediyorsun Mila. "


Yarasını görmüştüm,


Saramayacağım yarasını görmüştüm. Buna rağmen o benim yaramı sarmaya çalışıyor."Uyumak istiyorum."


"Sadece yorgunsun." Ben çok ama çok yoruldum. Ben kıran tarafım, acı çektiren tarafım.


Ben sevmeyi beceremeyen bir insandım. Zehirliydim. Yanağıma dokunduğunda dokunuşuna eğilip gözlerimi kapattım."Kafamdaki sesler geldiğinde ben sadece..."Durakladım."Ben sadece çocuktum."


"Benim Mila'm...Sen sadece çocuktun ve kardeşlerini korumaya çalışırken sadece çocuktun Mila."


"Ama sende çocuktun," gözlerine baktım." Seni unuttuğumda sende çocuktun." Tekrar kendimi onun göğsüne gömdüm. Dudaklarını başıma bastırdı. Saçlarımı okşuyordu. Bir süre, belki dakikalarca yatağımda uzanıyorduk. Başım onun göğsüne yaslı, elleri bana sarılı.


3. Bakış açısı


Çağrı başını ellerinin arasına alarak saçlarını çekiştirdi. Bıkmıştı, bütün bu örgüt içerisinde olmak istemedi. İstemiyor.


Öfkeyle masanın üstünde duran dosyaları eliyle savuşturup yere fırlattı. O sıra kapı açıldığında gelen kişiye baktı. Akel gelmişti."Naber kardeşim?" Akel sandalyeye oturduğunda Çağrı kaşlarını çattı. Burada ne işi vardı?


"Neden geldin?" Akel gülümseyip abisinin gözlerine baktı. Her ne kadar farklı insan olsalar bile , birbirlerinin aynalarıydı."Abimi görmek istedim. Yasak mı? Bu arada o fotoğraf güzelmiş." Duvarda asılı olan fotoğrafa baktı Akel.


"Ben senin abin değilim. Şimdi gidebilirsin." Çağrı, Akel'in baktığı fotoğrafa baktı."Biliyor musun? O kız seni sevmeyecek Çağrı. Senin yanlışın olmasa bile seni terk edecek." Akel kolunu masaya yasladı."Ben kalacağım."


Çağrı bu fikri beğenmediğini ifade eder gibi kaşlarını çattı."Sana ihtiyacım yok Akel Demir." Akel gülümsedi." Yanlış. Akel Kandemir diyeceksin.


Akel annesinin soy ismine sahipti. Ayrıca Çağrı Akel'den ay olarak büyüktü."Her neyse. Çağrı bizim birbirimizden başka kimimiz var? Seninde annen ve baban yok. Benim de annem yok...babamı Doruk öldürdü. Yani abimiz."


"O senin abin değil. Biz aile değiliz." Akel ayağa kalkıp Çağrı'nın arkasına geçti. Elini omzuna koyarak, abisinin omzunu sıvazladı."Aşk mı kurtaracak seni? Senin ve benim ailemiz yok Çağrı. Kimsesiz kaldık. Ben seni abim olarak görüyorum bunu biliyorsun."


"Bunu aynı kıza aşık olduğumuz sözde kardeşim olan kişi mi söylüyor?" Akel derin bir nefes aldı."Abi...Onu karıştırma. Onu sevdiğim için evlenecek değilim. Abimin aşık olduğu bir kızla yakınlaşacak değilim. Ben sadece aile olmak istiyorum." Çağrı oturduğu ofis koltuğundan kalktı. Geri çekilerek ona çok benzeyen ama bir o kadar benzemeyen kardeşine baktı.


"Git."



Mila elindeki papatyanın yapraklarını teker teker koparıp seviyor sevmiyor yaptı. Son yaprak kaldığında derin bir nefes alıp kopardı."Seviyor! Çağrı beni seviyor." Oturduğu yerden kalkıp gülerek kendi etrafında zıpladı. Uzaktan onu izleyen Çağrı ona doğru yürüyüp zıplayan kızı durdurmak için elini tuttu."Ne yapıyorsun?" Mila kıkırdayıp gözlerine baktı. Elbette bunu ona söylemeyecekti. Yoksa Çağrı onun aptal olduğunu söylerdi."Okuldan birisi benim güzel olduğumdan bahsedip bana aşık olduğunu söyledi." Çağrı kaşlarını çatıp öfkeyle dudaklarını büzdü. Küçücük kalbi kırılmıştı. Dile getirmekten korktuğu şeyi kalbi hissediyordu."Sen ne yaptın?" Mila kollarını Çağrı'nın boynuna sararak sıkıca sarıldı."Ona aşık olmadığımı söyledim. Çünkü benim Çağrı'm var." Çağrı kıkırdayıp kıza sıkıca sarıldı.


Bugün Kasım 6.


Sabah Çağrı'nın yanına evine gittim ama evinde değildi. Görevlilerden şirkette olduğunu öğrendim. Siyah bluz, siyah kot pantolon ve deri ceketimi giymiştim. Şirketinin adresini annemden alacaktım ama orada çalıştığı için beni şirkete getirdi. Asistanla asansöre bindikten sonra bir kapının önüne geldik."Emir bey bir bakar mısınız?"


Kadın içeri girdiğinde siyah takım elbise giyen, tahminen yirmi altı yaşında bir erkek yanıma geldi. "Benimle gel." Diyerek sağ tarafa doğru yürüdü. Peşinden yürüdüğümde siyah bir kapının önüne geldik. Emir bey Arif diye bir adamla konuştuktan sonra kapıyı açtı.


Ofisin duvarları koyu gri rengine boyanmıştı ve masası, deri koltuğu, deri kanepelerine kadar her şey siyahtı.Büyük gösterişli bir saat hemen masanın karşısındaki duvarda asılı duruyordu. Siyah deri koltuğu cam duvara doğru dönüktü, içeri girdiğimde onu sandalyede oturmuş masadaki kağıtları ya da dosyaları kontrol ederken buldum.


"Arif abi dosyaları şuraya bırakabilirsin."


Arif bey ilk bana bakıp ardından Çağrı'ya baktı."Efendim misafiriniz var." Çağrı bize baktı. Gözleri çok derin bir okyanus karışımının yorgunluğu vardı. Gözaltıları mosmor olmuş, dağınık saçları birbirine girmişti. Siyah takım elbisesinin gömleğinin bir iki düğmesi açıktı. Çok yorgundu, beni görünce kirpikleri titredi.


Dili alt dudağının üstünden kayarak geçti, altı dudağını yaladı. Kızmış mıydı? Geldiğim için kızmış mıydı? Ama gözlerinde kızgınlık yoktu. Bakışlarını koluma temas eden kolun sahibine çevirdi. Adını demin öğrendiğim kişiye yani Emir'e. "Sevgilin mi Çağrı? Güzelmiş." Arif bey Emir ile arama geçtiğinde Çağrı'nın yanına ilerledim.


"Arif abi ben dosyaları hazırlayıp gönderirim. Çıkabilirsiniz."


Masanın üstündeki kağıt yığınına baktım. Emir ve Arif bey çıktığında Çağrı elini saçlarının arasından geçirdi."Mila neden geldin?"


"Kalmamı istemiyorsan gideyim." Bunu söylememe rağmen duvarda asılı olan fotoğrafa doğru yürüdüm. Bakışlarımı duvarda asılı olan fotoğrafa çevirip koltuğa oturdum. Büyük bir çerçeve, Çağrı ile sarıldığımız bir fotoğraf vardı. Ama nasıl? Arkamda bir beden hissettiğimde kırpamadım. Sıcak nefesi saçlarıma değiyordu."Çok eski...Çok eski bir fotoğraf Açelya."


On altı yaşında olmalıyız.


Ben kendime bile yabancıyken sana nasıl ev oldum? "Artık üzülmüyorum . Cidden ben alıştım sana. Yıllarca bunu çektim ama artık incinmiyorum." Yalan.


Adam acı çekti, kadının yokluğunda huzursuzluk buldu.


Kadın adamı defalarca unuttu.


Ayağa kalkıp elimi Çağrı'nın yanağına koydum. Çağrı kıpırdamadan yorgun ve kırgınca gözlerime baktı. Kanatları kırılmış bir kelebek gibi duruyordu karşımda. Savunmasız ama buzlarını hâlâ koruyordu.


Bana değil."Acı çekiyorsun." Elimi çektiğimde başını omzuma yasladı."Ben sadece yoruldum Mila." Saçlarını okşadığımda titreyerek geri çekildi. Benden irkildi mi?


"Mila seni buna dahil etmek istemiyorum. Ama yanımda başka bir kızı götüreceğim fikri midemi bulandırıyor." Beraber olmamamıza rağmen Çağrı olmayan bir ilişkiye ihanet etmek istemiyor."Benimle bu lanet işteki çalışan kişilerin eşi ya da sevgileriyle gideceği partiye benimle gelir misin?"


Bir süre sessiz kaldım."Ne zaman?"


"Kasım 6, yani bugün." Başını tamam anlamında salladım."Ben eve gidip üstümü değiştirip geleyim." Çağrı bileğimi tuttuğunda kaşlarımı çattım."Burada kıyafet var. Yeni alındı istediğini giy geriye kalan evine gönderilecek. Hayır desen bile Ilgın'a yollarım."


İç çektiğimde gülümsedi."Hep gül olur mu? Gülümsemek sana yakışıyor." Gülümsemesi soldu."Bu arada berbat haldesin Çağrı."


"Şu kapıyı aç giyinme odası ora." Oturduğu, yani dosyaları olurken oturduğu sandalyenin arkasındaki kapıyı açıp içeriye girdim. Kapıyı kapatıp etrafa baktım. Raflarda ayakkabı, raflarca gömlek, pantolon kısacası erkek kıyafet odasıydı. Yan dolapta duran kıyafetleri görünce şaşkınlıkla kapıya tekrar baktım.


Bunları ölsem bile kabul edemem. Hemen yanında topuklu ayakkabılar, kabanlar vardı.


Uzun,siyah tek kollu yırtmaçlı elbiseyi giyip siyah bağcıklı topuklu ayakkabı giydim. Bir makyaj masasının üstündeki ürünlere bakarak makyaj yapmaya başladım. Gri tonlarında bir far, rimel, eyeliner ve kırmızı ruj sürüp dalgalı saçlarımı tarayıp düzelttim. Giyinme odasından çıktığımda koltukta oturan Çağrı'nın bana bakışına baktım."Nasıl oldum?"


"Kelimelerim yetersiz kalıyor güzelliğine." Gülümseyip yanına oturduğumda Çağrı bu sefer giyinme odasına gitti. Yirmi dakika sonra geri döndü. Siyah takım elbise giymişti. Göz altlarını büyük ihtimalle kapatıcı ile kapatmıştı. Kahverengi dağınık saçlarını geriye doğru jölelemişti."Hadi gidelim."


"Geçenki arabaya ne oldu?" Dedim Çağrı çekmeceden bir araba anahtarını alırken."Bilmiyorum. Yenisini alacağım. Arabalarla pek ilgilenemiyorum ben motor seviyorum." Gülümseyerek gözlerine baktım."Ama bu işteki insanlar lüks araba kullanıyor."


"Maalesef. Bu arada sana söz verdiğim gibi yarın motor koleksiyonumu göstereceğim." Güldüğümde, bakışları dudaklarımda asılı kaldı. Başka tarafa bakamadım. Gözleri beni hipnoz ediyordu."Gülümsedin," yere baktı." Sen bana gülümsediğinde yaşamak istiyorum." Tebessüm ederek yanına yaklaştım. Koluna dokunduğumda eliyle önden der gibi kapıyı işaret etti.


Otoparka geldiğimizde Mersedes G serisi siyah olan arabasını seçmişti.Yola çıktığımızda telefonumu arabaya bağladım.Geceler Kara Tiren/Nazan Öncel şarkısını açıp başımı koltuğun başlığına yasladım.


"Geceler kara tiren." Diye mırıldandı Çağrı. "Geceler, yüklüyor bana seni geceler." Diye tamamladığımda gülümsedi. Devamını getirdi. "Bende bir resmin var yüzüme bakmıyor."


Cama bakıp sessiz kaldım. Benim onda bir sürü resmim vardı, benim onunla geçmişim vardı. Unuttuğum geçmişimiz, unuttuğum çocukluğumuz. Bir buçuk saatin sonunda, parti alanına gelmiştik. Bir malikaneyi andıran bir girişe sahipti. Biz içeri girerken adamlar Çağrı'yı görür görmez;tanımış olmalı bizi sorgulamadan içeri aldılar.


Örgüt lideri olan Çağrı, benim tanıdığım Çağrı değildi. Diğer insanlarla konuşan Çağrı'ya baktım. Yüz ifadesi benimle konuşurken ki gibi kırgın ve yumuşak değildi. Abisinin yerini aratmayan kendinden emin birisini gösteriyordu. Buradaki en genç çift ben ve Çağrı'ydık.


Çağrı masanın altından titrediğini yeni fark ettiğim elimi tuttu. Kulağıma doğru yaklaştı, sıcak nefesi boynumu yakarken tatlı sesi bana güven verdi."O insanlar gibi davranmam ölüm gibi Mila. Acı çekemezsin, güçlü ve sert olmalısın. Abimi özleyemiyorum bile Mila."


Kimse fark etmeden elini sırtımdan saçlarıma götürdü. Umutsuz anlarda bile yanımda olduğunu belli eden adam acı çekemezdi.


Acı çekmezsin, ölemezsin ama yüreğin paramparça olur."Ölsem üzülmez misin?"


"Ölmesen olmaz mı?"


Belki doğru kişi ama yanlış kalbe aşıktı.


Her defasında yaralarımın kabuklarını koparırdım. Hâlâ kapanmamış yaraları koparırım.


Yaramı yaralardım.


Ben yaraydım. Ben unutarak Çağrı'nın yarası olmuştum. Onun yanında olmadan ailesi olmuştum. Ve onu ailesinden yaraladım.


Aramıza bir hayat girmişti. Yarım hayatlar.


"Sevgilin çok güzelmiş. Merhaba hanımefendi." Elimi tutup dudaklarına götüren kişiye tiksintiyle baktım. Çağrı anında elimi tutup geri çekti. Öfkeyle dilini damağına koydu."Sakın. Dokunma ona." Dedi mekanik bir sesle. Çağrı oturduğu yerden kalktığında bende kalktım. Elini uzattığında elimi avucuna bıraktım." Benimle dans eder misin?"


Gülümseyerek evet dedim. Çağrı ile dans eden çiftlerin arasına karıştığımızda Çağrı bir elini sırtına koydu, diğer elini bana uzattı. Elimi avucuna koyduğumda beni döndürerek demin olduğu karşı tarafa geçirdi. Tekrar döndürüp demin olduğum yere getirdi.


Bu sefer kendine çektiğinde elimi omzuna koydum. Elimi tuttuğu , elini karnıma koydu."Çok güzelsin Mila. Yıldızlardan daha parlaksın." Kendi etrafımızda bir süre döndük. Son dönüşte elini belime koydu, bir elimi omzuna koyarken diğer ellerimizi birleştirdik.


Dans etmeye devam ederken kulağına fısıldadım."Çağrı Kandemir...Bana iyi geliyorsun."


"Ben bir denizken Mila, seni boğduğumu söylediler. Seni severken canını yaktığımı söylediler." Beni kendine yaklaştırıp sarıldı. Son kez, kaybetmekten korkar gibi sarıldı bana Çağrı. Keşke zaman dursaydı. "Sen benim acıyan yaram değil misin? Benden gidersen ben nasıl yaşayabilirim?"


Eskiden, onlaydım.


Eskiden, arkadaşıydım.

Eskiden, beraberdik.


"Çağrı..." Geri çekildi. Sorun yok dercesine gülümsedi."Hadi gidelim sıktı burası artık." Koruma edasıyla beni sağ tarafına alarak elini belime koydu."Rahatsız olacaksan..." konuşmasına fırsat vermeden belimdeki eline dokundum."Rahatsız değilim Çağrı. Ayrıca işlerini hallettin mi?"


"Buraya gelip sadece iki saniye görünmen bile yetiyor Mila. Kimse kimseyi önemsemez." Arabanın olduğu yere geldiğimizde ikimizde sessiz kalarak yerlerimize geçtik."Mila kendimi pek iyi hissetmiyorum ve dağ evine gideceğim...Benimle gelir misin? Lütfen yanlış anlama, sadece varlığına ihtiyacım var." Gülümsediğimde gülümsedi."Gidelim."


"Çağrı çok az kaldı. Bana her şeyi açıklayacaksın değil mi? Zaten az çok ne olduğunu anlamaya başlıyorum. Biz çocukluk arkadaşıyız değil mi?" Sessiz kaldığında cevabın evet olduğunu anladım. Hatırladığım anılar, Doruk abinin beni kurtarması.. iç çekerek camdan dışarıyı izlemeye başladım.


İki saatlık yol boyunca ikimizde sessiz kaldık.


Arabayı durdurduğunda gözlerimi ön camdan dışarı çevirdim. Hemen karşımızda ini katlı ama üstünde bir de çatı katının olduğu bir bağ evi duruyordu. Tamamen taş duvarlarla örülmüş evin dış görüntüsü oldukça şık ve göz alıcıydı.


Yavaşça kapıya uzandı.Kapıyı açtığı an dışarıdaki soğuk büyük bir hızla aracın içine doluştu.Çağrı benim kapımı açmak için ön camın önünden dolaştı, kapımı açtığı an kafamı kaldırıp ona baktım. Yavaşça kolumu tutup araçtan çıkmam konusunda bana yardımcı oldu. Kafamı kaldırıp karşımda duran bağ evine baktım.


Çağrı kolumu bırakıp aracın uzaktan kumandası ile aracı kilitledi. Bağ evine doğru yürürken Çağrı'da hemen yanımda yürüyordu. Bağ evinin bahçesine geçtiğimizde ıslanmış hamağa ve yemek masasına baktım. Hemen sol tarafıma baktığımda Çağrı'nın abisiyle kaldığı, artık tek kaldığı evinde olan şeyde burada vardı. Beyaz duvardan, ev gibi yapılmış, üstü cam olan çardak. Hemen önünde iki koltuk, kapı girişinde çiçek vardı.


İçinde ise gördüğüm kadarıyla beyaz koltuklar, ortada beyaz sehpa üzerinde çiçek vardı. Hemen koltuğun arkasında lamba var. İncelemeyi bırakıp içeri girdiğimde Çağrı ardımdan tahtalarla gelip kapıyı kapattı. İçeri geçtiğimizde Çağrı şömineyi yakmakla uğraşırken ben şöminenin karşısına oturdum. Çağrı şömineye yakıp yanımda oturdu.


Büyük ihtimalle profilimi göz hapsine almış, bakışlarını yanaklarıma dokunduruyordu. Bu adam hissetmemem gereken duyguları bende uyandırıyordu. Düşüncesi bile tüylerimin diken diken olmasına yetti ve gözlerimi yanan ateşten ayırıp Çağrı Akel Kandemir'e baktım. Bu adamın bakışları ağaçları kesilmiş bir orman gibiydi. Yeşilliklerini kaybetmiş bir orman.


"Düşüncelisin" dedi gözlerini kısarak.


Göğsüm istemediğim bir hisle doldu. Bir an karşımdaki adama sevgiyle dolduğumu hisseder gibi oldum ama kendimi dizginlemeyi başardım. Ben ona sadece tanıdık olabilirim. Arkadaş bile olamam.


Hayatının bir parçasını karanlık bir odanın köşesine hapseden insanlar vardı. İlk başta yadırgar, ışığa çıkmak isterler. Ama zamanla o karanlık odanın köşesi evi olurdu insanların. Ve bazı insanlar o odadan çıkarsa ölmekten korkardılar, gerçek benliğinin görünmesinden korkardılar.


"Çağrı bazen gözlerin bir okyanus kadar derin ve dalgın oluyor bazen ise bir orman kadar kırılgan." Çağrı bana sevdiğini öldürmüşüm gibi bakıyordu her defasında. Kırılgan, kırgın üzgün ve kızgın."Üst odaya çık. Üstünü değiştirebilirsin orada."


Sorgulamadan dediğini yaparak üst kata çıktım. Gri olan kapıyı açıp içeri girdim. Siyah, beyaz gri renkler döşenmiş bir oda. Çift kişilikten daha büyük bir yatak tam orta tarafta, hemen karşısında siyah giysi dolabı. Yatağın iki yanında gri komidin var. Yatağın tam ileride balkona çıkan bir kapı, onun çaprazında lavabo kapısı var. Dolabının kapağını açtığımda bir sürü erkek kıyafetleri olduğunu gördüm.


Beyaz bir tişört ile siyah eşofman aldım. Üstümdeki elbiseyi dikkatle çıkarıp yatağın üstüne koydum. Beyaz tişörtü giyip ardından eşofmanı giydim. Eşofman bol olduğu için bağcıklarını sıkarak bağladım. Hâlâ bol ama en azından belimden kaymaz.


Aniden başıma giren keskin bir ağrıyla dolabın kenarından tutundum. Sonrası sadece karanlıktı.


Çağrı yüzündeki üzgün ifadeyle elindeki çiçekle oynuyordu. İç çekerek oturduğu yerden kalktı.Arkadan tepesine bir şey uçup sıkıca boynuna dolandı.


"Çağrı" diye bağırdı Mila .


"Seni özledim Çağrı!"dedi Çağrı'nın boynuna sıkı sıkı sarılmışken. Başını omzundan ileri uzatıp bakmaya çalıştı. "En sevdiğim çiçek bana mı vereceksin?"


"Hayır," dedi Çağrı hemen. "En sevdiğin çiçeği nereden bileyim kızım ben."


"Yalancı!"


"Ne alaka?"


"Çiçeğe bakarak adımı sayıkladın."


"Ne alakası var, kızım?"ileri artıldı Mila, tehlikenin farkına varan Çağrı anında kollarını arkaya atıp zaten sırtına yapışık olan küçük kızı iyice kendine çekti."Mila! Düşeceksin dur."


Mila ofladı."Bırakma beni." Çağrı güldüğünde yüzünü görmek için hafifçe eğildi."Bırakmam. Ben seni hiç bırakmam." Mila anında gülümseyip Çağrı'nın yanağını öptü.


Bazı anlar unutulmazdır, bazılarına göre diyelim.


Kırıldığını hissetmeyecekti, parçalarının her yere dağılıp canının yandığını hissetmeyecekti şu anlık.


8. Yaş


Mila oturduğu yerden kalkıp yanında oturan Çağrı'nın elini tuttu."Biz büyüdüğümüzde evlenelim."


Çağrı sessiz kalarak kıza baktı. Mila ayağa kalkıp üstünde gelinlik olduğunu düşündü."Üstümde gelinlik var. Senin yanına çiçekle geldiğimi düşün."


Kız kahkaha atarak yürüyüş yaptığında Çağrı güldü."Çok çirkin bir gelin olursun." Mila oflayarak ayağıyla çocuğun dizine vurdu."O zaman bende başkasıyla evlenirim!"


Mila kollarını göğsünde birleştirerek eve giderken Çağrı kendi kulaklarını tutup özür dileyerek peşinden yürüdü.


10. Yaş


"Çağrı!" Mila ağlayarak çocuğun ismini haykırdı. Kanayan dizine üfleyerek ağladı."Mila ne oldu sana?"


Çağrı endişeyle kızın önünde diz çöküp kanayan dizine baktı."Düştüm...Acıyor Çağrı!"


Çocuk kızın yarasını sardı, ama bilemedi kısa bir süre sonra bir daha Çağrı demeyeceğini.


Bir zamanlar, Kasım 19


Genç inatla kollarını göğsünde kavuşturmuş karşısındaki çocuğa, Çağrı'ya bakıyordu."Mila..." diye üzgün bir ses tonuyla konuştu.


"Hayır Çağrı. O kıza güvenmiyorum ve


onunla konuşmanı istemiyorum." Mila bu sefer kaşlarını çatarak başka tarafa baktı."O kız seni seviyor."


Çağrı bunu duymamazlıktan geldi. Kalbi karşısında duran kız için atarken başka bir kız umrunda değildi."İstersen başka bir okula geçiş yapabilirim. Yemin ederim o kızı sevmiyorum. Lütfen artık benden uzak durma." Mila aniden gülümseyip kendini çocuğun kollarına atarak sarıldı. Çağrı ilk sarsıldı, ardından dalgınca kıza sarıldı."Sadece benimle beraber takıl!"


Çağrı gülümseyip yüzünü kızın saçlarının arasına gömdü. Bu kısacık an bile onu yaşatıyordu.


Nereden bilirdi ki, sevdiği kızın onun katili olacağını?


Bir zamanlar, Aralık 12


Mila hızlı koşuyordu, arkasındaki Çağrı'da onu takip ediyordu. Mila Çağrı'nın defterini alıp kaçmıştı.Birden ayağı bir şeye takıldı. Ne olduğunu anlayamadan camlarla döşenmiş yola yapışmış hâlde buldu. Dudaklarından, "Çağrı!" diye acı bir feryat döküldü.


Koşuşu hızlandı. Artık defteri almak istemiyordu, defter umrumda değildi. Endişe ve korkuyla,"İyi misin?" Yere düşüne kızın yanına diz çöktü, camların diğer tarafına geçirdi kızı. Mila'nın ela gözleri yaşlarla dolmuştu.


"Canım acıyor Çağrı!" dedi ağlarken.


Sol dizi ve sağ dizi cam yüzünden kesilmiş, avuç içlerine cam batmıştı.


"Artık ağlama lütfen! Anneni çağıracağım sadece bekle."


"Korkuyorum Çağrı..."Çağrı'nın yüreği acıdan sızlamıştı.


Şimdiki zaman


"Mila lütfen uyan." Gözlerimi yavaşça açtığımda yanımda dikilen Çağrı'yı gördüm. Uyandığımı gördüğünde paniklemesi geçmedi ama hafifledi."Ben iyiyim merak etme." Ona gördüğümden bahsetmeli miyim? Ya sadece bir rüyaysa? Ben ona hiç sarılmadım bunu biliyorum. Ama buna rağmen dudaklarımdan çıkan sözcüklere engel olmadım."O çiçeği bana mı verecektin? Ayrıca o kız kim? Sana evleneceğimi söylediğimi hatırlıyorum. Sanırım deliriyorum."


Bazen insanlar evine veda eder. Bir insan evine veda eder miydi? Bunu yapabilir miydi? Çağrı'nın kirpikleri titredi, gözlerini kapatarak arkasını döndü."Ne dediğini anlayamadım."


"Yalan söyleme. Acı çekiyorsun şu an." Çağrı bana doğru dönüp elimi tuttu.


"Canının yanacağını bilerek bunu anlatamam Mila." Canım zaten yeterince yanıyor Çağrı.


Buse'nin annesi Çağrı'nın halası ama Çağrı ne Buse'ye benziyor ne de abisine. "Aç mısın?" Dediğinde başımı iki yana hayır anlamında salladım."O zaman ben seni rahat bırakayım uyu." Gideceği sıra bileğinden tuttum."Her ne kadar bunu neden istediğimi bilmesem bile...Bugün yanımda uyur musun?"


"Emin misin?" Mavimsi gözlerinin rengi her zaman soğuktu, benim yanımda ise rengini kazanıyor. Çağrı benim yanımda acı çekerken mutlu oluyordu. "Eminim." Dediğimde Çağrı tereddütle yanımdaki boş yere uzandı. İtiraz etmesine izin vermeden başımı göğsüne yasladım. Kalp atışları hızlandı."Bana sarılabilirsin Çağrı."


Çağrı'ya iyice yaklaştığımda Çağrı, kolunu kafamın altından geçirip eline saçlarıma koydu. Elimi göğsüne koyarak gözlerimi kapattım. Çağrı diğer elini sırtıma koydu."İyi geceler Mila."


Nil Kandemir iki günlük yazdı, birisi sevgi dolu cümleleriyle oğluna. Diğeri ise ölmesini istediğini yazdığı günlük.Doruk Kandemir'e ait günlük.


Çağrı'nın elleri, abisinin ölümünü gördüğünde bile titremedi ama mektubu açarken elleri titredi, kendini koltuğa bıraktı. Canı yanıyordu, vücuduna binlerce kurşun girmiş gibi.


'Akel Kandemir'


Ama onun ismi bu değildi. O Çağrı Kandemir'di. Annesi ona böyle seslenmezdi.


Ocak 12.


"Bu günlük sana oğlum, benim yüreği yaralı, sevgisiz kalan oğluma. Seni çok seviyorum Çağrı, sen her zerren ile bana benziyorsun. Ama sende olan cesaret bende yok oğlum. Sizi kurtaramadım, yapamadım Çağrı. Keşke başka yolu olsaydı. Keşke zamanında seni alıp gitseydim, senin mutlu bir çocukluk geçirmeni çok isterdim. Gülümsemeni, ileride bir kızı sevip evlendiğini görmek isterdim. Benim minik savaşçı oğlum seni çok seviyorum.


Şu an kucağımda uyuyorsun. Uçaktayız ve az önce babanın sana kızmasıyla akacak gözyaşlarını sildin. Ağlamana dayanamıyorum Çağrı, sen benim her şeyimsin. Belki abini sevemediğim için benden nefret edeceksin ama olmuyor oğlum. Abini kabul edemiyorum, o istenmeyen çocuk olarak kalacak. Seveceği kız bile ondan nefret edecek."


Ocak 16


"Biliyor musun oğlum?


Senin gözlerin benim için bir mücize, gözlerin benim sessiz müziğim. Ses tonun benim için bir sakinleştirici müzik. Gözlerinin rengini ayırt edemiyorum, mavinin yeşille karışımı. Çağrı bu kadar mükemmel bir çocuk için çok yaralısın.


Biliyorum. Çok acı çekeceksin ileride. Belki bir gün baban beni öldürür. Ama lütfen beni affet oğlum. Seni böyle bir evde büyüttüğüm için. Ben iyi bir anne olamadım, yapamıyorum Çağrı. Deliriyorum artık. Acılara katlanmak kolay, dayakları bile senin gözyaşların kadar acıtmıyor.


Günleri ayırt edemiyorum


"Oğlum bugün babanı başka bir kadın ile gördüm. Canım o kadar yandı ki, çünkü ben katiline aşık bir kadınım. Hastayım oğlum, bugün bunu fark ettim. Lütfen Çağrı, sende katiline aşık olma. Seni incitip zarar verecek bir kadına aşık olma. Çünkü ben çok aptalım Çağrı ve hastalıklı bir kadın olarak hasta bir adamın aşkına muhtacım.


Çocuklarına zarar veren bir anneyim. Eğer şansım olsaydı ve birinizi kurtarabilseydim seni kurtarırdım. Çünkü Doruk kurtarılamaz artık, benden nefret ediyor. Belki de deniyor ama beni sevmesine izin veremem Çağrı. Ben kötü bir anneyim. Oğullarım benim hatalarımın bedelini ödüyorlar."


Temmuz 24.


"Oğlum, benim canım, benim canım, benim her şeyimsin bunu unutana. Bugün doğum gününü kutlamak için hazırladığım pastayı baban gözlerinin önünde fırlattı. Bana vurmasıyla araya girip dayak yedin. Ben ilk defa delirip babana tokat attım. Sonra o gitti ve sen yanağında olan el izini umursamayıp, yanağıma dokundun. Ağlamadın, çünkü ben sana ağlamamaya öğrettim.


İyi misin anne? Dedin, senin canın yanarken ben nasıl iyi olayım Çağrı'm? O an içimde fırtınalar koptu Çağrı. Senin canın yandı ve ben defalarca öldüm. Ölmek bile bu kadar canımı yakmazdı. O sıra kapıda durup bizi izleyen abini gördün. Biliyorum, o da bana sarılmak isterdi. Tıpkı sana sarıldığım gibi ona sarılmamı isterdi. Ve sen benim kollarımın arasından çıkıp abine sarıldın. Sen abini çok seviyorsun Çağrı. Hep böyle ol. Annenin sevmediği abini sev."


Kasım 12


"Bugünde sana bir şey olma korkusuyla sabahın beşinde kalktım. Çok korkuyorum Çağrı. Sana bir şey olursa dayanamam. Ölürüm Çağrı. Sen benim her şeyimsin. Sensiz bir dünyayı çekemem. Eğer ben ölürsem çok üzülme Çağrı, lütfen ölmeye dayanırım ama üzülmene dayanamam. Unutma, sen ağlamayacaksın Çağrı. Ne olursa olsun üzülme Çağrı.


Mart 13


Günlüğün ger kalanını parçaladım çünkü onlarda senin katlanamaycağın acılarım ve gözyaşlarım vardı Çağrı. Benim canım çok yandı.


Sıra babasının mektubuna gelmişti. Üstünde 'Akel Kandemir' yazıyordu.


"Seni kimse sevmedi oğlum. Oğlum bile diyemem. Biliyor musun? Sana çok benzeyen bir oğlum var. Onun küçüklüğünü gördüğümde aramızda oluşan bağını hissettim. Ama sen, sen sadece bana veremsin. Öleceğim oğlum, abin intikam alacak ama sen yalnız kalacaksın. O çok sevdiğin Mila bile seni hatırlamıyor."


"Biliyor musun oğlum? Kardeşin sana o kadar benziyor ki ölümün onun elinden olacak. Sana benzettiğim için senden nefret edecek. Tıpkı benim sizden nefret ettiğim gibi. Anneni öldürdüğüm gibi Akel seni öldürecek Çağrı


"Evet Çağrı Akel, üvey kardeşinin adı Akel. Senin sevdiğin şeyleri seviyor, senin gibi düşünüyor, senin gibi hareket ediyor. Onu böyle ben yetiştirdim. Tek fark soy isminiz farklı, çünkü seni öldürmeden önce intikamını rahatlıkla alsın istiyorum. Senin ölmeni istiyorum oğlum.


Çağrı, titreyen dizlerine daha fazla hakim olamayarak dizlerinin üzerine çöktü. Bedeni ruhuna sığamıyordu, çığlık atsa bu kırılmaz şatonun duvarlarına gizlenir miydi? Kaç senedir içine attığı acıyı, annesini ölürken bile görürken bu kadar kendini suçlu hissetmemişti.


Çağrı Kandemir.


Hayır.

Çağrı Akel Kandemir.

Bugün hiçbir şey olmamış bir günlük onu öldürdü. Çağrı koluyla akan gözyaşlarını silmeye çalıştı.


Defalarca olduğu gibi yine onun yüzünden ağladı. Babası yüzünden.


Çağrı merdivenlerden inen Mila'yı gördüğünde günlüğü kapatarak hızlıca gözyaşlarını sildi. Yüzüne yalancı bir gülümseme kondurup gözlerini ovalayan Mila'ya baktı."Çağrı?"


"Efendim?" Dedi Çağrı. Mila Çağrı'nın kurumuş ıslak gözyaşlarıyla lekeli olan yanağına baktı."Ağlamışsın." Diyerek yanağına dokundu."Sorun ne Kandemir?"


"Ruhumun ölüme ihtiyacı var." Mila yanına yaklaşıp kuruyan yaş izlerini işaret parmağıyla takip etti."Ruhunun ölüme ihtiyacı yok." Çağrı gözlerini kapatıp bir fısıltıyla konuştu."İyiyim ben. Hadi git uyu sen." Mila başını hayır anlamında salladı."Ruhunun bize ihtiyacı var."


Çağrı gözlerini sıkıca yumdu. Mila'nın ağzından çıkan sözcüklerini kız hiçbir zaman anlamayacaktı. Çağrı derin bir nefes alarak ayağa kalktı. Mila uykulu gözlerle ona bakmaya devam etti."Hadi uyuyalım, gerçekten bir sorun yok."


Sorun çoktu. Sorunlar hiçbir zaman gitmezdi.


Üçüncü şahıs


Ilgın moraran bileğini ovuşturdu. Her ne kadar çocuğu dövmüş olsa bile bileğindeki morluk yüzünden çocuğu tekrar dövmek istedi. Çağrı'nın yaklaştığını gördüğünde kollarını göğsünde birleştirip morluğu gizledi."Gördüm bile."


Çağrı Ilgın'ın kollarını çözüp morluk olan kolunu nazikçe tuttu."Bunu sana kim yaptı?" Ilgın sessiz kaldığında Çağrı kaşlarını çattı."Şu okuldaki geçen kavga ettiğin çocuk."


Çağrı Ilgın'ın kolunu bırakıp okula doğru koştu."Çağrı bekle!" Ama Çağrı dinlemedi. Ilgın peşinden koşarak yetişmeye çalıştı.


Çağrı okula gelir gelmez peşinden Ilgın geldi."Çağrı lütfen yapma. Zaten dövdüm çocuğu."


"Umrumda değil." Diyerek bahçede duran Selim'e yaklaştı. Selim Ilgın'ı gördüğünde tek kaşını kaldırdı."Sevgilini mi getirdin? Bu kadar korkak olacağını düşünmemiştim." Çağrı Ilgın'ın sanat eserine baktı. Selim'in kaşı patlamış, dudağında yara vardı."Sen benim canıma, kardeşimin kolunu nasıl morartırsın?"


Çağrı Selim'in yakasından tutup kafa attı. Selim burnunu tutarak geri çekildi."Çağrı!" Ilgın yaklaşacağı sıra Çağrı durması için elini uzattı. "Ona dokunan parmaklarını kırarım." Yüzüne yumruk atıp ardından tekme attı."Tamam yeter Çağrı!"


Ilgın yerde acıdan kıvranan Selim'den uzaklaşsın diye Çağrı'nın kolundan tutup çekiştirdi. "Seni seviyorum biliyorsun değil mi Çağrı?" Dedi Ilgın.İkisi okuldan çıkarken onları izleyen bir çift gözden haberi yoktular.


Mila onları izlemişti.


Çağrı'nın çocukluğu


"O mesajları nasıl buldun Çağrı?" Çağrı korkuyla geriye doğru sendeledi. Bakışları babasının gözlerine kaydı. Aynı renk gözleri, farklı insanlar.


"Baba..."dedi sadece. "Kes tantanayı bana sadece o mesajları nasıl bulduğunu söyle! Sen o ağlak anan beni sorguya çekti sanki hakkı varmış gibi." Çocuğun kolunu tutarak sıktı."Baba acıyor."


Bayramları iple çekerdi Çağrı çünkü akrabaları geldiğinde babası iyi bir aile babası gibi davranıp 'oğlum' diyordu. Kemerini çıkaracağı sıra Doruk araya girdi kardeşini korumak için. Babasının bileğini tutup öfkeyle gözlerine baktı."Kemer bele takılmak için değil miydi baba?"


O sıra olanları gören Nil Kandemir, küçük oğlunu korumak için araya girdi."Kardeşini al ve çık dışarı!" Çağrı dışarı çıkmadan önce son kez anlamlı bir şekilde babasının gözlerine baktı.


Artık babasının değişmeyeceğini ve onları sevmeyeceğini kabullenmişti ve bunu kabullenirken sadece yedi yaşındaydı.


Ocak 10


"Anne!" Çağrı heyecanla koşarak annesine çizdiği resmi göstermek için annesinin odasına koştu. Odanın kapısında durmuş onları dinleyen abisine baktı "Doğan lütfen anlamıyorsun! Çağrı daha çok küçük...Bari onun önünde yapma


Abisi sessiz kaldığında Çağrı abisinin koluna dokundu. Yine, yine sadece küçük oğlunu düşünüyordu. Doruk Kandemir, ilk oğlu onun için önemsiz, değersizdi. "Abi hadi dışarı çıkalım." Çağrı abisinin bunları duymasını engellemek için abisinin kolunu tutarak dışarı sürükledi. Ama ne olursa olsun iki çocukta biliyordu, acısı ikisineydi.


Kasım on. Çağrı'nın ağladığı günden sonra onu göremedim. Mesaj atmaya devam etti, okulda gördüm ama benimle konuşmadı. Başımı annemin dizlerine yatırmıştım, saçlarımı okşuyordu. Onun kollarında dün ağlamıştım. Ondan sonra anne demeye başladım.


Dün yaşananlar gözlerimin önünden geçiyordu.


"Anne babam bizi hiç sevdi mi?" Aslı hanımın gözlerinde geçmişin kalıntıları görünüyordu. Acı değil, hayır bu tarif edilemez bir şey.


Geçmiş.


Mila oturduğu yerde heyecanlanıyor, babasının yaptığı yılbaşı ağacına bakıyordu."Baba bekle geliyorum!" Diyerek odasına gitti. Bakışlarımı saçlarını aynadan düzelten kızıma Ilgın'a çevirdim. Kollarımı açtığımda gülümseyerek kollarıma atıldı." Dikkatli ol kızım." Dediğimde llgın gülümseyerek karnıma dokundu. Başını göğsüme yaslayarak gözlerini kapattı. Mila geldiğinde elindeki yaptığı Yıldız çizimini babasına uzattı."Baba! Bunu ağaca koyar mısın?"Babasu Mila'yı kollarına aldığında Mila boynuna sarıldı."Güzel kızım isterse yapmaz mıyım?" Bir yandan Mila'nın saçlarını okşarken diğer yandan Yıldız çizimini ağaca astı. Mila kucağındayken yanıma oturdu. Diğer kolunu omzuma koyduğunda başını göğsüne yasladım."Sizi seviyorum. Sizi çok seviyorum."


Geçmiş.


Siyah Range Rover önümüzde durduğunda açılan kapıyı gören llgın ile Mila babalarına koştular.


Gülümseyerek onları izledim. Murat kızlarını kucağına alıp ikisininde yanaklarından öptüğünde elimi karnıma götürdüm. Umarım bu mutlu tablo hep devam eder. Murat bana doğru yaklaştığında Ilgın ve Mila arka koltuklara oturdular."Güzel karım... Benim her şeyimsin." Onu bir ay sonra görmenin acısıyla gözyaşlarıma hakim olamayarak ağlamaya başladım.Göxyaşlarımı silerken beni kolları arasına aldı."Ağlama, senin gözyaşların benim canımı yakıyor."


Annem geçmişi anlatırken sadece yaşanılan olayların acısı vardı gözlerinde. Hayır, babamı sevmiyor. Ondan nefret ediyor çünkü bizi ayırdı. Çünkü çocukluğumuzu elimizden aldı. Annem unuttuğum şeyin babamla ilgisi olduğunu söylüyordu ama neyle ilgili? Annem Çağrı'yı tanıyordu ama detaylarını anlatmadı. Bir de gece yine bir anıyı hatırlamıştım.


Kasım 13


"Aslı teyze Mila nerede?" Aslı hanım Mila'nın gölde olduğunu söylediğinde Çağrı hızlı evlerinin arkasındaki göle koştu. Bu küçük kızı görmek için defalarca evden kaçıp yarım saatlik bir yolu yürüyordu, sonucu ise evde kıyametin kopmasıydı. Ama ne olursa olsun bunu sadece kendisi bilecekti.


Çağrı Mila için acı çekmeye razıydı, sadece onu görmek istiyordu.


Göle geldiğinde gölün kenarında oturmuş kedi seven Mila'yı gördüğünde yanına yaklaştı. "Kalk hasta olacaksın." Mila oflayarak oturduğu yerden kalkıp eteğinin arkasını silkeledi. Çağrı kendi montunu çıkarıp yere serdi."İşte şimdi oturabilirsin." Mila gülümseyip montunun üstüne oturdu. Çağrı yanına oturduğunda kediyi Çağrı'ya gösterdi.


"Çok tatlı değil mi?" Çağrı Mila'nın yüzüne baktı. Kız sakinleştiğinde daha güzel oluyordu. Sinirliyken...korkutucu oluyordu. "Evet." Çağrı elini üstündeki hırkasının cebine sokup kızararak hediye kutusunu elledi. "Mi-"


Ama Mila Çağrı'nın konuşmasına dinlemeden hızla oturduğu yerden kalkıp kediyi Çağrı'nın kucağına koyup diğer tarafa koştu. Çağrı hafifçe yan dönüp Mila'ya baktı. Mila bir çocuğa sıkıca sarılmıştı. Bunu gören Çağrı'nın küçük kalbi sızlamıştı. Yüreğine bir cam parçası saplanmışcasına acıdı.


"Çağrı gelsene seni birisi ile tanıştırmak istiyorum!" Çağrı iç çekerek Mila'nın yanına doğru yürüdü. Çocuğa bakmadı, ya da Mila'ya. Elleri ceplerinde öylece yere bakıyordu. Mila çocuğu tanıtırken bile Çağrı dinlemedi. Hızlıca uzaklaştığında Mila peşinden bağırdı.


Çağrı onu dinlemeden Mila'ların evine doğru koştu. "Çağrı dur!" Mila Çağrı'nın kahverengi dağınık saçlarına parmaklarını geçirip çekiştirdi."Bırak saçlarımı Mila!" Ama aynı şekilde Çağrı'da onun uzun kahverengi saçlarına parmaklarını geçirdi."Önce sen bırak!"


Mila çocuğun saçını biraz daha çekti.


"Bırak Açelya!"


Çağrı aslında sadece saçlarını tutuyor, çekmeye kıyamıyordu. Ama Mila bunu fark edemedi, ya da görmeyecek kadar kördü. "Dur Mila! Hediyeni vereceğim." Mila parmaklarını şaşkınlıkla çocuğun saçlarından çektiğinde Çağrı'da elini geri çekti.


Çağrı utanarak hırkasının cebindeki hediye kutusunu çıkarıp Mila'ya uzattı. Mila sevinçle hediye kutusunu alıp hemencecik açtı. Gördüğü kolye ve toka karşındaki şaşkınlıkla Çağrı'ya baktı. Çağrı utanarak başka tarafa bakıp elini kendi ensesine koydu."Yıldızları sevdiğini söyledin." Mila gülümseyip Çağrı'nın elinden tuttu."Hadi eve gidelim ve hediyeni aynada görmek istiyorum." Çağrı şaşkınlıkla onu çekiştiren kızın peşinden koştu.


Eve geldiklerinde Mila Çağrı'yı odasına getirip aynanın karşısına geçti."Kolyeyi takar mısın lütfen?" Çağrı başını tamam anlamında sallayıp kızın elindeki kolyeyi dikkatlice aldı.


Mila saçlarını eliyle toplayıp Çağrı'nın kolyeyi takmasını bekledi. Çağrı kolyeyi takınca saçlarını düzeltip boynundaki kolyeye dokundu. İnce bir gümüş renk zincirin kancası boynunun biraz kenarına geliyordu, kancasında gümüş yıldız vardı. Hemen ortasında ay vardı ayın ucundaki kısa zincirin ucunda yıldız diğer ayın ortasında olan zincirde iki yıldız vardı.


Mila hemen saçlarının iki tutmamanı ayırıp ördü. Örgü olan yerlere küçük yıldız tokalarını takıp Çağrı'ya döndü."Beğendin mi?" Dedi Çağrı utanarak."Yıldızlarda buluşalım Çağrı. En sönük olanında." Mila gülümseyip Çağrı'nın boynuna atıldı. Çağrı dengesini zor zor koruyup kızın beline sarıldı."Doğum günün kutlu olsun peri kızı."


Çağrı bunları almak için abisiyle beraber zor bela biriktirdikleri harçlıklarla almıştı. Sırf bu hediyeyi almak babasından dayak yemişti.


Mila bunu asla bilmeyecekti.


Annem gülümsedi."Sizi çok seviyorum kızım. Keşke Ilgın'da kabullense..." başımı kucağından kaldırıp omzuna dokundum."O böyle birisi anne. Eminim yakında sana anne diyecektir." Annem gülümseyip oturduğu yerden kalkıp mutfağa gitti. Bende cebimden telefonumu çıkarıp Çağrı'ya yazdım.


Mila'm: Çağrı?


Mila'm:Ne yapıyorsun?


Çağrı: (Mavi sweatshirt giymiş, iki elinde baş parmağı ve işaret parmağı arasına sıkıştırdığı Lego kafasıyla beraber fotoğrafını atar)


Çağrı:Eski evimize geldim Mila.


Çağrı:Abimle bizim büyüdüğümüz ev.


Çağrı:Ben on dört yaşındayken buradan ayrıldık.


Çağrı:Abim çok erken yaşlarda kendini suç işlerinde buldu.


Çağrı:Şimdi de benim çocukken hiç oynayamadığım oyuncakları topluyorum.


Çağrı:Acıtıyor Mila.


Çağrı:Çok acıtıyor.


Çağrı:Duvarlar üstüme üstüme geliyor.


Çağrı:Nefes alamıyorum.


Çağrı:Nereye baksam annemi görüyorum.


Çağrı:Babamı görüyorum.


Çağrı:Annemin ölümünü görüyorum.


Mila'm:Çağrı lütfen konum atar mısın?


Çağrı: (Yazıyor...)


Çağrı: (Çevrimiçi)


Çağrı: (Çevrimdışı)


Mila'm:Çağrı beni korkutuyorsun?


Mila'm:Çağrı neredesin?


Kapı sesiyle yerimde sıçradım. Kapıyı hızlıca açıp gelen kişilere baktım. Sert bakışlara sahip kişi kollarını göğsünde birleştirmişti.Koyu kahve kıvırcık saçlar, kahverengi gözler. "Sen-" Diğeri ise sıkılmış şekilde iç çekti. Siyah saçları ortadan ikiye ayrık, mavi gözlerinde sıkılmış bir ifade vardı.


Konuşmama fırsat vermeden sözümü kesti."Erez Kandemir. Gereksiz konuşmaya gerek yok. Seni Çağrı'nın yanına götüreceğim." Erez bir şey dememe izin vermeden çıkışa doğru yürüdü. Spor ayakkabımı giyip peşinden koştum. Motoruna yaslanarak üstüme baktı."Böyle gelirsen Çağrı beni öldürür." Diğer adama baktım. O da diğer motora binmiş bana bakıyordu."Ben de Dean Aenar Kandemir."


Üstündeki montu çıkarıp üzerime attı. Görünüşümü engelleyen montu kafamdan alıp giydim. Arkasına atlayarak omuzuna tutundum. Bir kaç dakika sonra otobanda hızlı gidiyorduk.


"Çağrı'nın kuzeniyiz. O küçük aklını fazla oyalama." Gözlerimi devirdim. Dean denen kişi motoruyla bizi takip ediyordu. Hemen yanımızdaydı."Soy isminizden belli zaten Erez."


İstemsizce Erez'in sırıttığını hissettim. Bir evin önüne geldiğimizde Erez evin anahtarını verdi. Dean konuşma fırsatı bile vermeden gidelim dedi Erez'e. Ben kapıyı açıp içeri girdim. Bağ eviydi, dışarında masa sandalye vardı ama üzeri örtülüydü. Yeşillik alan fazlaydı. Çünkü arka tarafta göl vardı. Duvarları gri beyaz renkle yapılmış, iki katlıydı. Kapı tarafı güneş almasın diye üçgen çatı yapılmış gibiydi. Demirle desteklenmiş.


Çağrı boş duvara bakarken buldum. Benim geldiğimi anlamıştı.


"Abimi özlemek babamı özlemek gibi Mila. Ben abimi özleyemem, ona söz verdim." Ona yaklaşacağım sıra hızla oturduğu yerde geriye doğru kaydırdı kendini. Elini kaldırıp beni durdurdu.

"Yaklaşma. Yalnız kalmaya ihtiyacım var Mila." Sırtını duvara yaslayarak saçlarını çekiştirdi."Seni yalnız bırakmam. Bu sefer ben varım, yalnız değilsin."


"Sen hiç olmadın."


"Ağlamak istiyorsan bırak gözyaşlarını." Tekrar yaklaştığımda sessizce bana baktı."Gözyaşlarını silmek için yanında olacağım." Diz çökerek açıkta bıraktığı bacak arasına geçerek bana sarılmasına izin verdim. Onun şu an bana ihtiyacı vardı;Onun bana hep ihtiyacı var. En azından ona sarılabilirim. Onu sıkıca sarmaladığımda yüzünü boynuma gömerek belime sıkıca sarıldı.


Çok canın yandı mı Çağrı? Ben seni unuturken kaç kez terk edildin? Bu yaşına kadar kaç kayıp yaşadın?


"Ben geçmişten çıkamıyorum. Geçmişe saplı kalıyorum. Her geçen gün geçmiş beni yaralıyor." Saçlarını okşadığımda bir iç çekti."Ben seni kaybettiğimde sadece çocuktuk."


"Ben herkesi kaybettiğimde yalnızca çocuktum." Elini saçlarıma götürdü.


"Sen acı çekerken sadece çocuktun. Sen çocuktun ve ben seni kaybettim." Geri çekildiğinde gözlerime baktı. Mavimsi yeşil gözleri yaşlarla doluydu. Ben yanağına dokunup gözyaşlarını silerken Çağrı gözlerini kapatıp dokunuşuma eğildi."Işıkları senin için açacağım Çağrı. Bundan sonra ışıklar daima senin için yanacak."


"Karanlıkta kalmayacaksın. Unutulmayacaksın." Geri çekilip gözyaşlarını hızla sildi. Ben tarafa bakıp ardından ona baktım."Burası bana tanıdık geliyor."


"Normal."


"Değil."Diyerek oturduğum yerden kalktım. Masanın üstünde duran ince bir gümüş renk zincirin kancası boynunun biraz kenarına geliyordu, kancasında gümüş yıldız vardı. Hemen ortasında ay vardı ayın ucundaki kısa zincirin ucunda yıldız diğer ayın ortasında olan zincirde iki yıldız olan bir kolyeye baktım. Yanında küçük örgü için yıldız tokaları var."Al o senin."


Tek kaşımı kaldırdım sorgular gibi."Küçükken doğum gününde hediye olarak vermiştim." Küçükken? Ah..."Çağrı biz ne kadar süredir tanışıyoruz?"


"Benim yaşıma göre on dokuz, senin yaşına göre şu anlık on sekiz. On üçünde on dokuz sene olacak." Söylediği sayı ile dudaklarım titredi. On dokuz sene...Acıtıyormuş."Ama nasıl?" Çağrı ayağa kalkıp kolyeyi masadan alıp gözlerime baktı.


"Kolyeyi takmama izin verir misin?" Başımı evet anlamında sallayıp ona sırtımı döndüm. Saçlarımı tek elimle toplayıp kolyeyi takmasına izin verdim. Kolyeyi taktığında geri çekildi. Aynanın karşına geçerek boynumdaki kolyeye dokundum. Hızlıca saçlarımın arasına örgüler yaparak yıldız küçük tokaları örgülerime taktım."Nasıl oldu?"


"Seni tekrar bulmuşum gibi hissediyorum." Ona doğru dönüp gülümsedim. Çağrı elini ensesine götürüp bakışlarını kaçırdı. Gülümseyerek tekrar aynaya doğru döndüm. Aynadan ikimize baktım, Çağrı ve ben... İki imkansız ama yan yana konulsa birleşecek yapboz parçalarıyız.


Bu düşünceyi kafamdan atmaya çalışarak Çağrı'ya doğru döndüm."Seni bir yere götürmek istiyorum. Gelir misin lütfen?" Önce tereddütle gözlerine baktım. Bana zarar vermeyeceğini biliyorum ama....Her neyse.


Gerçekten onun sana zarar vereceğini mi düşündün Açelya?


Evet. Kalbime dokunuyordu ve ben güvensiz biriydim. Yalanlar, ihaneti kovaladı.


Gözyaşlarını silerdim, belki bazen yanında olurdum ama kalbim onu sevmeyecek. Ben onu anılarla öldürüyordum.


Bazı insanlar ev olabilirdi, bazıları ise o evi ateşe verirdi.


Korkak bir insan mıydım yoksa onu mu sevmiyordum bilmiyorum. Sana baktım ama seni göremedim."Hayır...hayır Mila." Sanki gözlerimi okumuş gibiydi. Düşüncelerimi dile getirmeden beni anlamıştı."Gerçekten sana zarar vereceğimi düşünmüş olamazsın." Elini saçlarından geçirip sessiz kalışımla hayal kırıklığına uğradı.


"Unut gitsin tamam mı? Evine dön lütfen." Evden çıktığında şaşkınlıkla peşinden gittim. Bir kaç dakika sonra o önde ben arkasında yürürken göle ulaştık. O iç çekerek yere oturduğunda ben etrafa anlamsızca baktım. Bu gölü özel yapan ne? Yanına oturacağım sıra üstündeki hırkayı çıkarıp yere serdi. Ona bakıp ardından hırkanın üstüne oturdum. Bir süre sessiz kalarak göle baktı.


"Bunu nasıl düşünürsün Mila...? Benim sana zarar vereceğimi." Hayal kırıklığına uğramış bir ses tonuyla konuştu. Yandan taş alıp göle attı."Eskiden bana derdin ki 'Eğer hızlı koşarsak kötü düşüncelerimizden kaçarız.' Ve sen hızla koşarken ben asla koşmazdım Mila. Ben daima yavaş yürürdüm çünkü benim iyi ve kötü düşüncelerimde sadece..."


"Sen varsın." Sessiz kalıp başımı omzuna yasladım."Seni neden sevdiğimi bilmiyorum Mila. Ama sen gülümsediğinde yaşamak istiyorum. Varlığını hiçbir zaman hissetmedim ama ben yokluğunu bile sevdim Mila. Sen ağladığında defalarca gözyaşların bir bıçak gibi kalbime saplandı...Ben seni çok sevdim Açelya."


Başını başama yaslayarak sessiz kaldı."Çağrı bana zarar vereceğini düşünmüyorum. Bu dünyada bana asla zarar vermeyecek tek kişisin. Sana zarar vermeme rağmen." Çağrı geri çekildiğinde geri çekilip ayağa kalktım."Unut gitsin Mila. Burayı sana göstermem hataydı." Kaşlarımı çattığımı gördüğünde ayağa kalktı. Bende ayağa kalktığımda eğilip hırkasını aldı."Çünkü hatırlayacaksın sandım ama boşuna."


Mila uyuyan Çağrı'nın yanına yaklaştı. Yatakta duvara doğru dönük uyuyordu. Mila içinden üçe kadar saydı. Üç sayısına geldiğinde yüksek ses tonuyla şarkı söylemeye başladı. Çağrı gözlerini hafifçe aralayıp Mila'ya baktı. İç çekerek başının altındaki yastığı alıp kendi yüzüne bastırdı."Uyan artık! Çağrı söz vermiştin bana masal okuyacaktın. Hem dediğini yapıp verdiğin kitabı okudum." Çağrı yastığı yerine koyup kollarını göğsünde kavuşturan Mila'ya baktı.


Daha yeni eve gelmişti ve çok yorgun. Babası onu zorla dedesinin evine götürmüştü. İyi baba ve oğul ilişki rollerini oynayıp eve geldiklerinde babası direkt odasına çekilip sevgilisiyle konuştu.


"Çok yorgunum Mila. Git abim sana kitap okusun." Mila inatla kaşlarını çatıp Çağrı'ya baktı."Hayır! Doruk abi çok hızlı okuyor ve anlamıyorum. Soru sorduğumda Çağrı sana anlatır diyor." Mila komidine bıraktığı kitabı alarak Çağrı'ya verdi. Çağrı her zaman bir deftere çizim çizer altına ise masalın hikayesini yazardı. Mila sadece Çağrı'nın sesiyle masal dinlemek istediği için dijital uygulamalardan dinlemiyordu.


Masal kitapların hepsi Çağrı'nın dağındaydı ama Mila Çağrı'nın çizimlerine bakmayı seviyordu. Onun yazısını seviyordu. "Ağaca Dokun'u oku!" Çağrı derin bir nefes alıp kolunu yana doğru açtı. Mila gülümseyerek hemen yerine geçip başını Çağrı'nın göğsüne yasladı. Çağrı kelimeleri nazik bir ses tonuyla anlatmaya çalıştı.İnsanlarla ilgilenen periler bizimle beraber yaşarken dünyayı ve kurallarını hala tam olarak anlamayan iki küçük peri varmış. Bunlar ateş perisi ve ağaç perisiymiş.


"Hangisi kız?" Dediğinde Mila, Çağrı ofladı."Ateş erkek ,ağaç kız."


İki küçük harika dünyada dolaşıyormuş. Sürekli öğreniyor ve olaylara müdahil oluyorlarmış. Böyle devam ederken bir gün ateş perisi geniş bir çayırdan yürürken mango ağacıyla karşılaşmış."Vay canına! Bunlarda ne böyle?" Demiş ateş perisi. Ateşine çok benzeyen mangoların turuncu ve sarı renkleri onu büyülemiş."Aniden karnım çok acıktı. Ateş meyvelerinden yemeliyim." Ama ağacın gövdesine dokunur dokunmaz gövdenin o bölümünü yakmış.


İstediğini alamayan küçük ateş perisi dönüp yürümeye başlamışken..."Buraya bak." Diye ses duymuş. Tekrar etrafına baktığında aynı sesi tekrar duymuş."Buraya bak." Aniden karşına ağaç perisi belirmiş.


"Merhaba." Demiş ağaç perisi. Ateş perisi korkup geriye sendeleyerek düşmüş. Ağaç perisi gülerek ona bakıyordu."Ah benim adım ağaç, peki ya senin?" Anında ona bakıp elini ensesine götürmüş ateş perisi."Ateş."


"Ah memnun oldum ateş." Elini uzatıp tutacakken eli ateşten yanacakken geri çekti."Çok çok üzgünüm."


"Sorun değil. Tekrar büyürüm hey oynamak ister misin?" Ateş ve ağaç çok güzel arkadaş olmuşlar. Birlikteliklerinde teselli bulmuşlar.


Yaramaz küçük ağaç zavallı ateşe sürekli zararsız şakalar yapıyormuş.


Ve gizliden gizliye ateşin hoşuna gidiyormuş.


Çağrı okumuş, okumuş ve aklı bir alıntıda takılmış.Çağrı Mila'ya bakıp kitaptaki repliği söyledi."Yıldızlara bak. Çok güzeller keşke onları sana getirebilseydim."


"Yıldızlar görünmüyor ki Çağrı odadan!" Çağrı alnına hafifçe vurup okumaya geri döndü."Yanımda sen varsın ya, yıldızlara ihtiyacım yok." Diye tamamlamış repliği Mila.


Ve tam o anda ateş ağacı ne kadar çok sevdiğini anlamış.


"Önemli değil ateş alevlerinde yanmaya hazırım ateş." Demiş Ağaç."Asla. Bunu sana asla yapamam. Birlikte olamayız. Ağaç ben seni...Ben seni yok ederim. Hayır. Hayır. Elveda aşkım beni rüyalarından ayırma" ve böylece ateş kendini havaya bırakmış ve bir ateş topuna dönüşmüş. Ateş yıllardan beri ilk kez Ağaç'la beraber değilmiş. Ve o olmadan hayatını nasıl sürdürebileceğinden de emin değilmiş.


Ama buna mecburmuş başka seçeneği yokmuş. Çünkü onu bildiği her şeyden daha fazla seviyormuş.


"Devamında ne oluyor diye sorma diye söylüyorum. Ateş onu rüyalarında görüyor ve Ağaç olmadan yaşayamayacağını anlayıp dünyaya geri dönüyor." Mila kıkırdayıp gözlerini kapattı.


Çağrı anlattı anlattı. Ateşin bütün ormanı yaktığını, mango ağacının önüne geldiğini, Ağaç'ın buradayım demesini, sen benim mutluluğum diyen Ateş'i, gel hadi elimi tut diyen Ağaç'ı.


"Çağrı! Neden kitabı kapattın. Devamını okusana." Çağrı göğsüne yaslanan kıza baktı. Saçları göğsüne dağılmıştı. Nasıl anlatabilirdi sonu? Hemen şimdi salya sümük ağlardı bu kız. Çağrı kitabı komidine doğru atıp kolunu Mila'ya sardı."Büyüdüğümüzde sana sonunu söyleyeceğim. Böylece her zaman birlikte olmuş oluruz. Tıpkı Ateş ve Ağaç gibi." Mila gülümseyip sıkıca Çağrı'ya sarıldı.


"İyi uykular Ateş."


"İyi uykular Ağaç." Diyerek Mila'nın kafasına öpücük kondurup kollarındaki kızla beraber uykuya daldı.


Gördüğüm anı ile başıma büyük bir ağrı girdi. Çağrı bana baktığında dudaklarımdan acı dolu bir isyan çıktı."Bana ne zaman masalın sonunu söyleyeceksin?" Çağrı tepki vermedi. Bir süre sessiz kaldıktan sonra oturduğu yerden kalktı."Gel artık masalın sonunu öğreneceksin." Bende kalktığımda yerdeki hırkayı alıp silkti.


Eve geri döndüğümüz yatak odasına geçtik."Devamını anlatacak mısın masalın artık?" Çağrı gülümseyip belime sıkıca sarıldı. Tıpkı gördüğüm anı gibiydi. Aynı oda, aynı kitap ve aynı pozisyonda uyuyan biz. Kollarında olan ben.


"Gel hadi elimi tut." Demiş Ağaç."Ya seni yakarsam? Bu anı seni ve bunca günden sonra bulduğum mutluluğu kaybetmekten çok korkuyorum."


"Kaybetmezsin elimi tut ve bunu yaparken de ağaca dokun o an sonsuza dek seninle olacak. Ben sonsuza dek seninle olacağım." Ateş emin olamamış ama aşkını öyle özlemişki onun elini tutmuş."Haha...Hiçbir şey olmuyor! Ah aşkım seni çok özledim."


İkisi bir süre birbirlerine sarılı kalmışlar. Ve sonra insanlara ve meleklere benzemeyen tabiat harekete geçmiş."Ne? Hayır, hayır. Hayır Ağaç!"


"İnan."


"Hayır bunu neden yaptın? Neden bana hiçbir şey olmayacak dedin?"


"Çünkü ateş ağacı yakar bu tabiatın kanunu ve bu da benim kaderim. Sana alevlerinde yanmaya hazırım dediğim anı hatırlıyor musun? İşte bu o an."


"Ağaç...olamaz." Ağaç kül olmuştu."Bu hayatın sen yokken hiçbir anlamı yok. Ateş ağacı yakar bu tabiatın kanunu ama geriye yanacak ağaç kalmayınca ateş de yok olur. Bu da tabiatın kanunlarından biri." Sönen közler yavaş yavaş karanlığa gömülürken çayır yeniden sessizliğe bürünmüş. Geride Ağaç ve Ateş'in aşkının kalıntısından geriye sadece tüten dumanlar kalmış. Şimdi ikisi bir beden olmuşlar.


Gözlerimden akan yaşları görmesin diye yüzümü iyice göğsüne yasladım. Ağladığımın nedeni biz miydi yoksa Ateş ve Ağaç'mıydı? Neden onlar bizmiş gibi hissediyorum? Çağrı kitabı komidine bırakıp omuzlarıma dokundu."Ağlama..."


"Ağlamıyorum!" Çağrı saçlarımı okşadığında iç çektim. Neden? Neden onu hatırlamıyorum? Neden ona acı çektirdim? Neden, neden onu sevemiyorum? Neden bu anıları görüyorum? "Biliyordum ağlayacağını. O yüzden söylemedim finali."


"Unut gitsin Çağrı. Sadece uyuyalım tamam mı?" Çağrı sessiz kaldığında gözlerimi kapattım."İyi uykular Ateş."


Öyle saatlerce oturuyorum balkonda. Çağrı neden hâlâ gelmedi. Gözyaşlarım akıyor kucağımdaki kitaba akıyor. Buralar bana yabancıydı. Çağrı nerede? Gelmeliydi, gelmesi lazımdı."Çağrı...Çağrı'yı istiyorum. Çağrı gelsin ve o kitabı okusun. Çağrı gelsin...Çağrı." Sonra yüzüme sinen tokatla susuyorum. Sessizce ağlamaya devam ediyorum.


Babam ise tokat attıktan sonra içeri gitmişti. Ama bu benim babam değildi...Benim babam bana vurmazdı. Benim babam beni severdi. Benim babam saçlarımı okşardı, saçlarımı çekmezdi. Kucağımdaki kitaba sarılıyorum çünkü omu Çağrı'nın kitaplığından almıştım ama Ağaç ve Ateş ondaydı.


O burada olsaydı...


Çağrı burada olsaydı şimdi akan gözyaşlarını silerdi ama kendisi de ağlardı. Ben Çağrı'yı çok özledim. Çağrı...Çağrı.


Kucağımda kitapla balkonda uyuya kalıyorum. Çünkü Çağrı uyandığımda gelmiş olacaktı. Bana kızacaktı. Kızmasını istiyordum. Ne zaman balkonda uyuya kalsam ellerimi avuç içlerine alıp ısıtmaya çalışırdı...Ben Çağrı'yı görmek istiyordum.


13 Kasım.


Mila'm: Ruhun benim, kalbin benim. Sen benimsin, ben senin olacağım güne kadar beni bekleyeceksin.


Çağrı: Ben seni hep beklerim Mila. Ben seni her zaman beklerim


Telefonu cebime koyarak gülümsedim. O günkü olaydan sonra aramız...aramız daha bir tuhaflaştı ama bu beni mutlu etti. Sanki ikimizde artık birbirimize karşı çekiliyoruz. Bugün Kasım on üç bugün benim doğum günüm . Aynadan üstüme baktım. Siyah şortlu etek, siyah külotlu çorap, siyah bluz ve siyah hırkamı giymiştim. Son günlerde Adel ile çok fazla buluştum. Bazen Ilgın da geliyordu. Grupla fazla samimi oldular ve bu beni mutlu etti.


Sanki Adel'i hiç kaybetmedim gibi hissettim. Sanki Adel hep yanımdaymış gibi. Okul zamanları çok hızlı geçiyordu. Bugün Çağrı ile buluşucaktım. Bugün beraber vakit geçirecektik. Kapı sesini duymamla hızla aşağıya indim. "Nereye kız?" Bana gerçekleri anlatacaktı.


Teyzeme dönüp gülümsedim."Arkadaşımla buluşacağım." Kapıyı açtığımda onu gördüm. Mavimsi yeşillerinde bir gülümseme vardı, sık kirpikleri özenle yaratılmış gibi tane taneydi. Kahverengi saçları dağınık, siyah tişört ve siyah pantolon giymişti.


"Gidelim mi?" Evet dediğimde motoruna doğru ilerledik.


Yeni almış olmalı. Motor seviyordum. Beni özgür hissettiriyor. Kaskı taktığımızda arkasına oturup beline sıkıca sarıldım. Yollarda giderken başımı çenemi omzuna yaslayıp, gözlerimi kapattım. Artık her şey daha netti. Ben ve Çağrı çocukluk arkadaşıyız, çoğu anıyı hatırlamıyorum ama bazılarını hatırlıyorum. Annem babam yüzünden demişti...Acaba annemi unuttuğum gibi onu unutmam için ne yapmıştı?


Ve Çağrı neden beni bu kadar seviyordu. Bir saatin sonunda bizi bir araya getiren yere gelmiştik. Çocukluk evimiz. Yuvamıza. Ama benim hatırlamadığım ev.


Evim yoktu.


Çağrı motoru park ettiğinde evin içine girdik. Ben bir koltuğa oturduğumda o da içeriye gidip Ateş ve Ağaç hikayesinin kitabını getirdi. Kucağıma bırakıp yanıma oturduğunda sayfaları karıştırıp resimleri inceledim."Mila gece. Sana gece her şeyi açıklayacağım. Sadece biraz vakit geçirmek istiyorum." Tamam dedim. Bu kadar gün bekledim, bir kaç saat beklesem sorun olmazdı. Bu kitabı istiyordum, hatırlıyorum, bu kitap için dayak yedim, bu kitap için ağladım. Ben aslında Çağrı için ağlamıştım.


Kitaba sarılarak ona yaslandım. "Şu anlık şunu bilmeni istiyorum. Baban sana özel olarak üretilmiş ilaç veriyordu hafızanı kaybet diye. Anneni, beni veya geçmişini hatırlama diye." Yutkundum. Babam bunu neden yaptı? Neden bizi annemden ayırdı? Annemi severken bunu neden yaptı? Yoksa sevgisi yalan mıydı? Geri çekildiğimde Çağrı bana baktı. Sorun yok dercesine gülümsediğimde sessiz kaldı.


"Ben odun alıp geleceğim Mila." Tamam dediğimde dışarı çıktı. Oturduğum yerden kalkıp etrafa geldim. Geçen geldiğimde etrafa pek bakmadım. Üst kata çıktım. Hafif aralıklı olan kapıya bakarak , başımı aralıklı kapıdan içeriye sokup içeriye baktım. Bir yatak odasıydı, eşyalar beyaz çarşaflarla kapatılmıştı. Büyük ihtimalle annesi ve babasının odasıydı. Geri çekilerek, salonun sonundaki odaya baktım. Kapı siyahtı. Kapıyı açtım. Dikkatlice içeri girdim, etraf karanlıktı, elimi duvarda gezdirerek ışığı açmaya çalıştım.


Kolumdan çekilmemle, yere düşmem bir oldu. Tam çığlık atacakken , birisi elini ağzıma bastırdı. Bez...Hayır, hayır. Mila koklama, sakın. "Hadi ama!" Bu ses...Çok tanıdıktı. Çağrı bu sefer sana gerçekten ihtiyacım var, neredesin?


Sonrası ise kokuyu almamla gözlerim yavaşça karardı.


🍂


İçimdeki boşluk hiçbir zaman dinmiyordu. Sanki, nefes almamı engelleyen bir şeyler vardı ve ben o ipi kesemiyordum. Bir evim vardı.Hangi ev Mila? Senin bir evin yoktu.


Günler gittikçe uzuyordu ama ben bir zamana sıkışık kalıyordum. Gün benim için doğmuyordu. Yürüyen bir ölü gibiydim. Yürüyorum, ayaktayım, nefes alıyorum ama yaşamıyorum.


Gözlerim yavaşça ışığı alıştığında, etrafa baktım. Bir depodaydım, sandalyeye bağlıydım. Bileklerim sandalyenin arkasına bağlıydı. Etrafa baktım, kimse yoktu. Ben neden buradayım? Beni kim buraya getirdi. Kapı aniden açıldığında kapıya baktım. Akel...O yaptı. Beni kaçıran oydu, sesi bu yüzden tanıdıktı.


Yanıma yaklaştığında başımı yana çevirdim. Önümde diz çöküp çenemi tutarak ona doğru çevirdi bakışlarımı.


"Zarar vermek istediğim sen değilsin Mila. Ama başka türlü Çağrı buraya gelmezdi." Çağrı? Çağrı'ya mı zarar vermek istiyor?


"Ama neden? Çağrı sana ne yaptı Akel?" Akel ayağa kalktığında gözlerine baktım. Gözlerinde bir intikam hırsı, bir nefret vardı. Çağrı gibi birisi ona ne yapmış olabilir?"Abisi yaptı. Babamı öldürdü Mila. Doruk Kandemir, sevgili abim babamı öldürdü. İntikamımı Çağrı Kandemir'i öldürerek alacağım." Ne? Hayır. Hayır ben bir kabus görüyor olmalıyım.


"Saçmalıyorsun Akel! Çöz beni hemen." Ayağa kalkıp kapıya doğru ilerledi.


"Hayır Mila. Ama merak etme, bunun sonunda ikimizde çok mutlu olacağız." Sonra ise beni burada yalnız bırakarak çıktı depodan. Kapıyı kilitlemedi, kapıyı kilitlemedi çünkü Çağrı gelecekti.


Dakikalarca öylece bekledim. Lütfen...Lütfen buraya gelme Çağrı. Lütfen bu seferlik bana gelme. Kapı açılma sesiyle kapıya baktım. Kahretsin! Gelmişti, Akel gitmeden önce ağzımı bantla kapatmıştı, endişeyle bana baktığında hızla yanıma koştu. Arkasında Akel'i görmemle konuşmaya çalıştım ama ağzımdaki bant yüzünden sözler boğul çıkıyordu.


Çağrı"Buradayım çıkaracağım seni." Diyip ağzımdaki bantı çıkarmasıyla bağırdım."Arkanda!" Çağrı arkasına dönemeden Akel başına silahının vurup Çağrı'yı bayılttı. Korkuyla bir çığlık atmamla Akel bana baktı."Yalvarırım ona zarar verme Akel."


Akel Çağrı'yı sandalyeye oturturken sessiz kaldı."Onu seviyor musun?" Hayır dediğimde güldü."Eğer seviyor olsaydın onu öldürmek daha çok hoşuma giderdi." Tıpkı benim gibi Çağrı'yı da sandalyeye bağladı."Akel lütfen! Lütfen ona zarar verme." Ben bağırmaya devam ettikçe Akel yüzünü buruşturdu. Yanıma yaklaşıp çeneme dokundu. Tiksinerek geri çekilmeye çalıştım."Dokunma bana!"


"Üzgünüm ama onu yaşatmak istemiyorum. Yaşamayı hak etmiyor." Onu kızdırmamak için derin bir nefes alıp gözlerine baktım."Akel bunu kimse bilemez ya da kimse karışamaz." Geri çekilerek gözlerini sıkıca yumdu.


"Onun abisi, babamı benden aldı. Çağrı'nın bu hayatta sevdiği tek kişi sensin ve...Ben sana zarar veremem." Gözlerini açtı."Bu yüzden o ölecek." Başımı hayır anlamında iki yana salladım. Yanaklarımdan aktığını yeni fark ettiğim gözyaşları düştü.


"Akel n'olur yapma. Onu öldürme." Akel'in kaşları çatıldı. Gözlerinde gördüğüm öfke ve kıskançlık vardı. Gözlerinin parıltısı daha çok korkmamı sağladı."Ona değer veriyorsun. Peki o kalbindeyse , ben neredeyim Mila?" Sessiz kaldığımda giderek artan öfkesini gördüm.


"Akel lütfen saçmalamayı bırak artık ve çöz bizi." Hayır diyerek yavaşça uyanan Çağrı'ya baktı. Bende anında ona baktığımda Çağrı'nın bana baktığını gördüm."Eğer ona zarar verdiysen buradan sağ çıkamazsın Akel."


"Çağrı..." Sorun yok dercesine gülümsedi."Çıkacaksın buradan." Çıkacaksın dedi, çıkacağız demedi. Bir cümlenin acısını iliklerime kadar hissedeceğimi hiç düşünmezdim."Senin derdin benimle Akel. Onu bırak." Akel bana yaklaştığında Çağrı öfkeyle ona bakıyordu. Akel arkama geçip, çenesini başıma bastırdı."Asıl onun bu anı görmesi gerekiyor Çağrı Akel Kandemir."


Onu kaybedemem. Hayır.


"Akel lütfen...Durdur bu oyununu. Ne yaptığının farkında değilsin." Çağrı bakışlarını üstümden ayırmadı."Merak etme Mila. Hızlı olacak, ayrıca zaten o ölmek istiyordu değil mi abiciğim?"


"Ama neden?" Çağrı derin bir nefes alarak yere baktı. Akel ona yaklaştığında göğüs kafesimden bir çığlık koptu."Çünkü ben kül oldum Mila. Benim kalbim seninle beraber, beni unuttuğunu günlerce kül oldu. Sen beni yaşama tutarken defalarca öldürdün." Gözlerimden yaşlar akarken ona bakmaya devam ettim. Neden sonunu kabullenmiş gibi bakıyordu. Hayır!


"Açıkçası seni başka türlü öldürmek isterdim ama...Ama Mila burada ve ona fazla acı yaşatmak istemem."Akel yalvaran haykırışlarımı umursamadı. Çağrı ben her çığlık attığımda bana gülümseyerek bakıyordu."Yapma!" Diye bağırmaya devam ettim. Çağrı'nın karşına geçerek, elindeki silaha ve bıçağa baktı."Önce bileklerini keselim." Aniden kan görmemle gözlerimi sıkıca yumdum. Çağrı bağırmadı, çünkü... çünkü benim şu an korktuğumu biliyordu.


Hızla gözlerimi açıp ona baktım. İki bileğinden kan akıyordu ama o hâlâ sessiz kalarak bana bakıyordu."Akel yalvarırım yapma." Çağrı başını hayır anlamında salladı."Yalvarma. Sakın kimseye yalvarma Mola." Akel silahı Çağrı 'nın karşına doğru hedef aldı. Gözlerime baktı."Böylece daha fazla acı çekip kan kaybından ölecek."


Sonra bir silah sesi patladı. O silah sesi benim çığlık atmama, göğüs kafesimin yanmasına neden oldu . Sonra olanları algılayamadım. Çağrı'nın iplerini çözüp onu yere bıraktı ve benim ellerimi çözüp gitmişti. Hızla ayaklarımdaki ipleri çözerek yere diz çöktüm. Ona dogru sürünerek yaklaştım, korktum, çok korktum. Şu an acı çekiyordu. Başını dizlerime yaslayarak, elimi yanağına diğer elimi kanayan karnına koydum."İyileşeceksin Çağrı. Ben birisini arayacağım yardım için."


Ceplerini ekledim telefon bulmak için ama yoktu."Telefonu aldı giderken ve kapı kilitli Mila..." Acıdan yüzünü buruşturdu. Çok canı yanıyordu, çok canı yanıyordu ama benim için sessiz kaldı. Acı çekiyordu. O ölüyordu... Evimi kaybediyordum ve bu düşünce gözyaşlarımın Çağrı'nın yüzüne düşmesine neden oldu."Ölme...Bana bu acıyı yaşatma Çağrı. Sen yalvarma mı istemedin ama sana yalvarıyorum . Beni bu hayatta yalnız bırakma."


Çağrı kanla kaplanmış elini zorlukla kaldırıp, yanağıma dokundu. "Ağlamak yok Mila. Sen yalnız değilsin. En azından huzurla gözlerimi kapatabilirim çünkü sen o cehennemden çıktın. Ailen var senin Mila." Yanağımdaki eli boşluğa düştü."Ama sen yoksan ben ne yapacağım? Evim olmasını sen sağladın ve şimdi beni bırakıyorsun." Ölme Çağrı. Sen ölemezsin.


"Mila...Ben zaten hiçbir zaman hayatında değildim. Şimdi bile hayatında değilim. " Yüzü gittikçe soluklaşıyordu, teni gittikce soğuyordu. Bu kabul edemeyeceğim bir şeyin yaklaştığını söylüyordu.


"Unutama Beni. Unutama beni Mila, unutma beni." Dudaklarımdan firar eden çığlıkları umursamadan söyledi."Bu kez unutulmak ve vazgeçilen olmak istemiyorum."


"Seni unutmayacağım Çağrı. Sende yaşayacaksın. Beni bırakamazsın...Beni bırakma Çağrı." Korkuyordum. Ben onu kaybedemem, en kötüsü de bunu yeni anlamam. Ben onsuz bir hayat düşünemiyorum. Çünkü ben fark etmesem bile o zaten hayatımdaymış.


"Beni sevdiğini hep söyledin. O zaman beni bırakma Çağrı."


"Benimle kalacağını bilseydim beni tekrar unutmana rağmen seninle kalırdım;Başka bir isimle, çünkü sen beni asla hatırlamadın. " Yutkundum. Beni bırakmayacaktı değil mi?


"Üzgünüm Mila...Seni seviyorum." Ve gözleri kapandı. Gözlerini bir daha açmamak üzere kapattı. Çağrı Kandemir beni bırakmıştı. "Hayır...Hayır!" Kulağıma göğsüne bastırdım, kalp atışları durmuştu. O ölmüştü...Öldü. Çığlık atarak onu sarstım. İnanmıyordum, o yaşıyordu. Hayır bu sadece bir kabus uyanmam gerekiyor.


Saçlarımı çekiştirdim, uyanmak için yüzüme tokat attım ama hayır uyanamadım. "Çağrı..." Başımı onun göğsüne yasladım, soğuk Tenini hissediyordum. Teni soğumuştu ve rengini kaybetmişti teninin . O gerçekten ölmüştü. O beni bırakmıştı. O gerçekten gitmişti... Yaşamayı hiçbir zaman istememişti şimdi ise... gitmişti. Neden?


Neden!


Belki dakikalar ya da saatlerce onun soğuk cesedine sarılarak durdum. Ona hiç gerçek anlamda sarılmadım. Ben neden onu sevmedim? Neden onu unuttum. Kapı açıldığında görüş açıma Adel'in kızıl saçları girdi. Donuk bakışlarımı, Çağrı'nın cesedini gördüğünde ağzını eliyle kapatıp yanıma yaklaştı. Kolumu tuttu."Üzgünüm Mila ama gitmemiz gerek kalk."


Elindeki kolumu çekerek Çağrı'ya daha sıkı sarıldım."Polisler geliyor Mila! Seni katil sanacaklar." Kolumu sıkıca tutup beni Çağrı'mdan ayırdı.


"Ben zaten onun katiliyim." Adel ellerimdeki kanı çantasından çıkardığı ıslak mendille silip, ceset gibi beni sürükledi dışarıya. Ona yaslanıyordum, bütün ağırlığımı ona veriyordum. Beni bir arabaya götürüp bindirdi."Çağrı...ben onu istiyorum. Onu görmek istiyorum! Adel Çağrı orada kaldı." Adel ile arka koltuğa oturmuştuk, arabayı süren tanımadığım birisiydi. Adel beni kendine çekti, sıkıca bana sarıldı.


"Sakin ol...O öldü artık Mila." Sonra olanları bulanık hatırlıyorum. Ilgın ilk defa ağladı, anneme sarılarak ağladım. Sonra ise benim iyileşmem için hastaneye yatırma kararı aldılar. Ben onu kaybetmiştim. Ölmüştü.


Çağrı Kandemir gözlerini bir daha açmamak üzere kapatmıştı.


Sakla yaralarımızı, sakla ortak anılarımızı. Bunlar bana kalan enkaz.


🍁


Karanlık bir odadayız. Ellerin buz gibiydi senin her zaman, şimdi ise kalbinde dondu. Dudakların ölümü andırır gibi rengini kaybetmiş, sen yanımdasın, ama bir o kadar uzaktasın.Sen beni bırakmazdın, şimdi ise varlığını bulamıyorum. Beni yokluğunla bırakıyorsun."Senin için yaşarım" demişti çocukken. Ölmüştü, sözünü tutmayıp ölmüştü. Benim için ölmüştü. Çağrı A. Kandemir ölmüştü.


Benimdi ama benim yanımda değildi.


Bir...İki...Üç


Bir akıl hastanesindeyim.Yalnızım, sen yanımda değilsin. Sadece ben varım. Senin bana bıraktığın hayal kırıklığı haldeyim. Sen yaşamı benimle seviyordun, bana ölümün ağırlığını bıraktın. Sen... Ölüme karışmış yaşamdın. Seni düşünüyorum, anılarımızı, hala tam olarak hatırlamıyorum ama bazı anıları düşünmek bile ölmek istememe sebep oluyor. Doktorlar bana o öldü, artık onu unut diyorlar. Hayır, hayır! Onlar hiçbir zaman anlamayacak, ben zaten seni yeterince unuttum Çağrı. Artık unutamam.


Dört...Beş...Altı


Anladım. Bana olan sevgini sonunda anladım Çağrı. Çünkü sen yaşamı bende buldun, küçük bir çocukken yanında olan kızı sevdin çünkü o sana sevmeyi öğretti. Çünkü o sana aşkın varlığını öğretirken yaşamayı sevdirdi. Ama sonra kız her şeyi unuttu ve senin daha çok acı çekmene sebep oldu. Ben sana çok zarar verdim Çağrı ve sen artık yoksun.


Sen yoksun ve ben nefes alamıyorum. Sen gittin ve bana bir yara bıraktın. Sen gittin bana hatıralar bıraktın. Sen bir yarayı sevdin ve o yara seni sevmedi.


Ölüm bir sondur ve sen, ölmek isteyen bir kızın ölümden korkmasını sağladın. Hadi hatırlat bana Çağrı. Bana anılarımızı hatırlat ve yanımda olduğunu söyle. Beni sevdiğini söyle, söz veriyorum bu sefer seni kırmayacağım. Sana sarılacağım.


Ben senin kalp ritminin yavaşlayıp durmasını dinledim Çağrı. Kalbin duruyordu ve ben hiçbir şey yapamadım, seni kurtaramadım. Seni yaşatamadım Çağrı. Sen bu acımasız dünya için fazla güzelsin. Çağrı neden...Neden beni bıraktın? Hani her zaman yanımda okacaktın? Hani beni bırakmayacaktın? Hani benim için yaşayacaktın? Sen sözünü tutmadın Çağrı. Beni bırakıp gittin ve bana senin yokluğunun ne kadar acı olduğunu öğrettin. Sen içimdeki kız çocuğunu yaşatıp öldürdün.


Bana iğne yapıyorlar Çağrı. Bana iğne yapıyorlar, iğne canımı çok acıtıyor. Seni unutmam için yapıyorlarmış. Çağrı sen canım acıdığında yanıma gelirdin, neden şimdi gelmiyorsun? Canım çok yanıyor. Gel. Lütfen bu sefer gel.


Çağrı.


Bana aklımı kaybettiren ve

canımı yakan bir ağrıydı.


Adın kalbimde bir yara sevgilim... Bu bizim hikayemizin sonu değildi. Sen yaşayarak, sen beni severek sonunu kabul ettin Çağrı.


Gitme diye yalvardım.


Gitme...Benimle kal diye.


"Gel Çağrı...Gel artık lütfen," Kafamı ellerimin arasına alıp, sırtımı dayadığım duvara bastırdım daha fazla sırtımı."sen yine Mila de söz bu sefer bana kimsenin Mila demesine izin vermeyeceğim." Ama gelmedi. O soğuk oda da sadece ben vardım. O yoktu. O gelmemek üzere gitmişti.


Bana iğne yapmasınlar diye çığlık atarak çırpındım her defasında. Seni unutturmasınlar diye. Ama başaramadım Çağrı. Yapamadım. Ben güçlü değilim. Ben hiçbir zaman güçlü olmadım. Bana o iğneyi defalarca kez yaptılar. O iğne bir zehir gibi anılarıma girerek anılarımı öldürdüler. Ölen seni, bana bir kez daha unutturdular. Ölen seni, anılarımda da öldürdüler.


Anılarım yok oldu. Bir...


Sen bana bir yara bıraktın.


Katilin Akel ama

seni öldüren bendim.


İki...


Sende gittin;Sonuçtu kimse sonsuza kadar kalamazdı.


Üç...


Kalıntı.


İz demek. Sen benim kalıntımsın.


Unuttum.


Sen kimsin?


Unutulan biri olan Çağrı Akel Kandemir

 


Unutulan biriyim, defalarca kez terk edilen bir ruha sahibim. Eğer bazıları beni hatırlamak isterse bir yerlerde olacağım, daima yanınızda olacağım sadece unutamayın beni.

 


Ve yapraklar solar, kum saati tersine döner.

 

Ve...


Elimi tutmayıp, bana gülümsemeyip başkalarına gülümsediğin ve başkasının elini tuttuğun için sana hep kırgın olacağım.

 


Sevgilerimle


Terk edilen Çağrı Kandemir

 

 


Veda, veda bir sondur.

-SON-

 

 

 

 

Teşekkürler


Zihnimdeki dünyaya veda etmek çok zor; Bu dünyaya, bu evrene bağlanmıştım.


Ve yazar o gece son kez Çağrı'yı, yarasını kalemine alarak göğüs kafesinin yanıp küle dönüşmesini izledi.


Evet, final bölümündeyiz. Açıkçası ne diyeceğimi bilemiyorum, süslü cümleler kuramam. Ya da veda sevmem ama unutmayın hiçbir veda uzun sürmez...


Çağrı ile çıktığımız bu yol sonucu onun ölümü ile bitti, aslında her finalde Çağrı ölecekti. Kitabın ortalarına doğru Adel geldi, Adel onu öldürecekti başka bir finalde.Ama dediğim gibi Adel kitabı değiştirdi, bu kitap aşk kitabı veya romantik değil. Çağrı'nın karşılıksız aşkını, Mila'nın yaşadığı travmaları anlatan bir kitap.


Sondayız ve her son bir başlangıç değildir, son sondur.


Böyle bir sonu hak ediyordu, belki mutlu olacakları bir evren vardır. Ama bu evren o evren değil.


Bazı şeyler acı gerçekle sonuçlanır.


Ağaca Dokun'u YouTube'den dinleyebilirsiniz hepsini yazamayacağım için bir kısmını ve finalini yazdım. Kesinlikle dinleyin kanal: Türkiye Fairy Tales /Ağaca Dokun

Ilgın, Mila, Çağrı, Neva, Burak, Elif ve Cihan ile yaşadığım bu güzel dönemde duygularını hissetmek beni mutlu etti. En çok bağlandığım kişi ise Çağrı, benim her zaman ruhumdan bir parça olacak.


Bu dönem boyunca yanımda olduğunuz için hepinize teşekkür ederim, yeni kitaplarda buluşmak dileğiyle sevgiler saygılar hoşçakalın.


Loading...
0%