@iremcalindir
|
Hayatın benim için bittiğini düşündüğüm sıralar sanırım ailemi bulamadığıma inandığım zamanlardı. Anneannem ile kaldığım dönemde bana ailem ile ilgili hiçbir bildiği şey olmadığını söylemişti. Ondan umudumu kesmiş ve kendim bir sürü büroya giderek ailemi araştırmaya başladım fakat yeniden olumsuz sonuç aldım. Tam olarak hatırlayamadığım bir dönemde ise karşıma Çınar çıktı ve beni kurtardı. Ailemi aramak amaçlı delirdiğim sıralarda kendisiyle yakınlaşmıştık. Ailesi kendisini bırakmış insanlar güvenmekte zorlanırlardı. Bende Çınar’a güvenene kadar Çınar ile baya uzun süre sorunlar yaşamıştık. Kendimi burada durduğum zamanlar için iyi hissetmiyordum. Yanımda duran her kimse buradan kaçmam gerekiyordu. Adımlarım geriledi. Yabancı bunu anladı. Koca şato gibi görünen alana baktım. Yeniden geriledim. Bir uçurumun ucundan oraya baktığımız için bir anlığına dengemi sağlayamadım. Beni tuttu. “Bırak.” Diye fısıldadım. “Gitmek istiyorum.” Yabancı kolumu önce sıkıca tuttu. “Yardımı duyduysan, yardıma gelmelisin.” Kendimi kötü hissettim. İyice tutuşu sıkılaştı. “Beni rahat bırak.” Dedim bu defa daha sesli. “Yardımı duyduysan, yardım etmelisin!” dedi. Kolumu aniden çektim ve o da beni hızlıca bıraktı. Kurtulacakmış gibi hissettiren o anlardan sonra kendimi uçuruma düşerken buldum. Vücudum kayıyordu havada. Yabancı uçabiliyordu değil mi? Neden gelmiyordu ki peşimden? Onu kurtardığım halde bana borcunu neden ödemiyordu? Yaşamım yeniden küçüldü gözümde. Gözlerimi kapattım. Düşüşümü yavaşlatabilir gibi kollarımı açtım. Son kez yabancı bağırdı. “Çığlıkları duyanlar acizdir. Sen aciz bir kara ruhsun. Hak edilen bir şey yapmak istiyorsan yardım etme. Yardım yalnızca tesadüfe gelecek. Acizlikse çözmen gereken bir sınavın. Her kimsen Almo’nun selamını almışsındır.” Ben aciz bir ruh olarak kollarımı yeniden bir uçuruma açtım. Aciz ruhum buralara yabancı değildi sanırım. Sonuçta hep düşüyordu ruhum gün geçtikçe. Özür diliyordum kendimden, annemden ve babamdan. “Ayza! Kendine gel! Ayza!” gözlerimi yavaşça açmaya çalıştım. Görebildiğim tek şey sokak lambasının gözüme yansıyan ışığıydı. Ve birinin başımda ağıt yakışı da olabilirdi. “Ayza?” çaresizce bana bakan Ceren’i yeni gözlerim fark ediyordu. Ceren başımda durmuş ağlıyordu. Benim uyandığımı görmemişti. Sesi ağıt gibi kulaklarımı tırmalamaya başladı. “Ceren..” boğazım acıyordu. Zar zor konuşabiliyordum. Ceren hala daha ağlıyordu. “Önce Ayla, şimdi de sen.” Kollarında sallanıyordu bedenim. Bakış açım bir anda bana tuhaf geldi. Ben kendimi dışarıdan görüyordum. Bedenimi karşımda görebiliyordum. Bu şaşırtıcı olay dizlerimi büktü. Kendi bedenimin önünde diz çöktüm. “Ayza, yalvarırım uyan. Dayan ambulans gelecek.” Ben bu defa gerçekten ölmüş müydüm? Sesim titrerken konuşmaya çalıştım. “B-ben buradayım zaten.” Gözlerim doldu ancak kendimi tuttum. Öldüysem şu an bunların son bulmasını istiyordum. “Ben buradayım!” diye bağırdım. Dünyanın arasında yeniden sıkışmıştım. Her zaman dünyalar arasında sıkışmam gibi. Kendimle dünya arasında kalmam gibi. Ailemle dünya arasında kalmam gibi. Her zaman aradaydım ben. Ayza nerede derseniz, hep arada bir yerde kalmış ve sıkışmış. ‘Aciz kara ruh.’ Kulağımdan beynime giden bu ses beynimi acıttı. Canımı acıtırcasına kafamda dolandı. Sanki kulaklarımda değil de beynimin en harabe köşelerinde dolaşıyordu. Az önce yaşadıklarımı düşündüm. Ben beyaz bir ışığa gittikten sonra bir yerde görmüştüm kendimi. Bunlar rüya değildi. Yabancı, kara sisler, şato ve uçurum. Aciz ruh. Kara ruh. Almo. Kafamı salladım. O adam bana bir şeyler yapmıştı. Güç demişti. O güç neydi bilmiyordum. Dediği veya yaptığı şeyi de bilmiyordum. Son dediği sözleri düşündüm. Belki de çözüm buydu. Oraya geri dönmek. Belki de bir ruh olarak orada bulunmuştum orada onunla. Bu durumu düzeltmeliydim. “Ben aciz değilim.” Göze aldığım sorunlarım asla acizlik değildi. Ben yıllardır ailemi aramış ve bütün kişisel sorunlarımı halletmiştim. Kendi başıma sorunlarımın çaresine bakmıştım. Belki bazen zayıf düşmüştüm ancak hiçbir zaman aciz olmamıştım. “Ben aciz değilim!” diyerek tekrarladım kendime. “Ben yaşıyorum, ölmedim!” Ölmediğimi kabullendiğim an kendimi daha iyi hissettim. “Aman tanrım!” arkamdan bağıran bir kadın sesi tüm dikkatimi dağıttı. Arkamı döndüm. Arkamda delicesine rüzgar esiyordu. “Melodi, gidelim. Başımıza dert alacağız yoksa.” Yanındaki adam kadının kolunu tutmuş arkaya doğru buraya gelmesin diye çekiyordu. Kadın tam olarak yerdeki bana değil, ruhuma yani tamamıyla bana bakıyordu. Beni görüyordu sanırsam. Ayağı kalktım. “Beni görüyor musun?” Kadın gözünü bile kırpmadan bir bana bir de bedenime baktı. Beni gördüğüne artık emindim. “Beni görüyorsun.” Umutla ona doğru ilerledim. Adam hemen önüne geçti ve sırtındanki kılıfından kılıcını çıkarıp önüme doğru hizaladı. Korkuyla geriledim. Melodi diye seslenilen kadın ise adama döndü. “Sıkıntı yok.” Dedi ve kılıcı ittirip bana yaklaştı. “Burada ne oldu?” ilk defa biri bunu şu an sorduğunda anında gözlerimden yaşlar aktı. “Ben normal bir şekilde yürüyordum. Hastaneye geri gidecektim. Beyaz ışık gördüm, sonra o adam. Bir alanda kendimi buldum. Bilmiyorum neresi, oradaydım sonra uçurumdan düştüm. Sonra buraya geldim ancak…” kendime baktım. Sonra kadına geri baktım. Nefes nefese anlatıyordum. Anlıyor muydu bilmiyordum. Kadının yanındaki adam gözlerini kıstı ve Melodi’ye baktı. O da ona baktı. Sanki aralarında konuşuyorlardı da gizlice ben anlamıyordum. Melodi elini kaldırıp alnıma dokundu. O anda Melodi’nin gözlerinin renginin değiştiğine yemin edebilirdim. Melodi bunu yaptığı sırada bayılacak gibi geri düştü. Aynı his bana da geldi. Melodi’yi yanındaki adam tuttu. “Hemen Filiz teyzeye gitmeliyiz.” Melodi dengesini sağladı ve konuştu. “Melodi, öylece bir kızı Filiz teyzeye götüremeyiz.” Dedi. Melodi cevap vermedi. “Ben anlamıyorum. Neden oluyor bunlar? Bu da bir rüya mı uyanacak mıyım?” Melodi arkama baktı. Bana asla yanıt vermiyordu. Arkamda bana bakan Cerene baktı ve bir şey fısıldadı. Ceren o anda bayıldı. “Ceren? Ona ne yaptın!” Melodi bana döndü ve işaret parmağını alnıma koydu ve yavaşça bilincimi yitirdim. Son duyduğum şey ise Melodi ile adamın konuşmaları oldu. Ancak ne dediklerini anlamıyordum. ** Gözlerimi açtım. Temiz bir tavan görmeyi beklemiyordum. En son yaşadıklarıma göre benim evim yanmıştı. Kafamı hızla kaldırdım ve etrafa baktım. Bir odadaydım. Oda da iki adet yatak bulunuyordu ve çok temiz ve güzel bir odaydı. Kapı açıldı. İçeri Melodi ve o adam girdi. “Ben neredeyim?” Aklıma son olanları getirdim. “Ceren nerede?” Melodi karşıdaki yatağa oturdu. Rahatça bacaklarını katladı. Adam ise odadaki küçük pufa oturdu. “Sakin olmalısın. Ceren iyi. Sen kendine geldin. Ceren’e ise olanları unutturdum. Senin dün ki halini hatırlamayacak. Sen ise emves kasabasındasın.” Emves kasabası mı? “Yani nerede?” dedim. “Büyük ihtimalle ait olduğun bir yerde. Güçlerin nasıl olduysa aşırı derecede kontrolden çıkmıştı. Nasıl yaptığını bilmiyorum fakat kendini dışarıdan görmek kötüdür.” Sanki bu durum alışkın olduğum bir durummuş gibi davranmayacaktım. Güç falan derken neyi kastettiğini anlamıyordum tam olarak. Yabancı adamı hatırlıyordum o mu yapmıştı bunu? “Yabancı adam mı planladı bunu? Beni uçuruma atmadan önce.” Melodi strese girmiş gibi elini yüzünde gezdirdi. “Bunu burada kimseye söyleme.” dedi o adam uyarırcasına. Kaşlarımı çattım. Ne demiştim ki? “Bir şey anlamadığımı biliyorsunuzdur? Ben neler yaşadığıma anlam veremiyorum bana bir açıklama gerek! Neden buradayım? Güç falan istemiyorum ben.” Dedim. Melodi yanıma geldi ve kendini bana çevirerek konuşmaya başladı. “Güç için bir şeye gerek olmaz. Buraya geldiysen güvendesin demek. Kolunda bir yanık var. Bu yanık bir güçle büyüyle yapılmış bir yanık. Birisi sana zarar vermiş. Burası şu an senin için güvenli.” Koluma baktım gerçekten yanmıştı. Fakat normal bir yanık gibi görünmüyor muydu? Hem biri neden bana zarar versin ki? Ya da bunu istesin. “Normal bir yanık işte.” Dedim. “Ben kendi evime geri gitmek istiyorum.” Ayağa kalktım. Melodi beni durdurmaya çalıştı ancak o adam bağırdı. “Buradan çıkamazsın. Bize bir şeyleri anlatacaksın. Dediğin o uçurum, o adam.. bunları orada dedin. Açıklamak zorundasın!” Melodi adama döndü. “Emir, bunlar için çok erken. İdrak edemiyor burayı görmüyor musun?” Emir denilen kişi ayağa kalktı ve bana yürümeye başladı. “Yalan söylüyor. Bu kız onu gördüyse bu bize bir mesaj olabilir Melodi.” Melodi göz devirdi ve benimle Emir’in arasına girdi ve ona baktı. “Yalan söylemiyor. Onu geleceğimizde gördüğüm için buraya getirdik. O bizim geleceğimiz.” Kafam patlayacak gibi hissediyordum. Onların geleceği olmak neydi bilmiyordum. Ne diyorlardı bilmiyordum. Kapıya doğru ilerledim. Çıkacakken kapı benden önce açıldı ve içeri yabancı o adam girdi. Şaşkınlıkla parmağımı kaldırdım. “Sen?” Adam da şaşırmış gibiydi beni görünce. “Onu gördüm.” Diye fısıldadım. Melodi ve Emir konuşmalarını kesti ve bana baktı. Emir duruma el attı ve adama ilerledi. “Burada neler dönüyor?” Adamın sesi de dahil aynıydı. Emir’i ittirdim. Adama ulaştım. “Bana ne yaptın?! Senin yüzünden buraya geldim ve bedenim..” söyleyemedim. Korkunçtu. Melodi beni çekti. “Ege, sana açıklayacağım. Lütfen Emirle şimdilik çıkın.” Melodi strese girse de belli etmemeye çalışıyordu. Elleri titriyordu beni tutarken. Emir Melodi’ye baktı ve onun dediğini yerine getirmek için Ege denilen o adamı da aldı ve çıktılar. Melodi’den kendimi kurtardım. “Ne yapıyorsun?!” dedim bağırarak. Melodi omuzlarımdan tuttu ve silkeledi. “Beni iyi dinle. Sen buradasın ve güçleerini kullanacaksın. Daha demin gördüğün adam senin gördüğün adam değil tamam mı? Onun ikizi.” Sakinleşti ve sesini kontrole aldı. “Senin gördüğün kişi farklı biri. Ona göre davran. Sen bize tam olarak ne gördüğünü anlattığında istediğini yapmakta serbestsin. Filiz teyze seninle konuşacak ve ona ne gördüğünü asla anlatmayacaksın. Bize anlattığında seni serbest bırakacağız.” Dedi. “Yalan söylüyorsun. İkizi falan diyerek beni kandıramazsın.” Dedim. İnanmıyordum. “Görmek istersen anlarsın. Ancak ona tek bir şey söylersen buradan asla çıkamazsın.” Dedi tehdit ederek. Kapı çaldı. Emir gelmişti. “Filiz teyze onu görmek istiyor.” Melodi kollarımı bıraktı ve beni sırtımdan ittirdi kapıya. Dediklerini dinleyip buradan çıkacaktım. Kocaman bir binanın içerisinden çıktığımda kocaman bir bahçede insanların kılıç veya diğeer şeylerle birbiriyle savaş antrenmanı yaptığını gördüm. Bahçede kimisi oturuyordu kimisi de birbiriyle antrenman yapıyordu. Burası bir dövüş klubü gibi bir şey miydi? İnsanlar gözlerini bana çeviriyorlardı. Arada bana bakıyor aralarında fısıldaşıyorlardı. Bahçeden uzaklaşınca başka bir bina vardı. Her şey biraz uzaklaşınca bir şey fark ettim. Burası o yabancının bana gösterdiği yerdi. Uçurumdan baktığımız yerdi. Gözlerimi havaya kaldırdım ve bir dağ ya da uçurum görmeye çalıştım. Kocaman bir orman ve dağ vardı. Orası mıydı yoksa? Binaya girdiğimizde Emir önümden yürümeye başladı. Binanın içerisindeki insanlar ğür dikkat bana bakıyordu. Binanın içerisinde tam olarak kocaman bir balo ve toplantı yeri vardı. Burası özel bir binaydı. Diğeri gibi görünmüyordu. Şık bir havası vardı. Bir kapının önüne geldik. Emir kapıyı tıkladı. “Bundan sonrası sende. Sakın o gördüklerini yumurtlayayım deme. Sonu hiç iyi olmaz.” Emir’in küçük tehdidini görmezden geldim ve kapıdan içeri girdim. Karşımda yaşlı birini bekliyordum ancak filiz hanım denilen kişi çok yaşlı görünmüyordu. Buradaki insanları düşününce içeride yaşlı insan göremediğimi fark ettim. Ancak Filiz hanımın göz çevresinden yaşı anlaşılıyordu. Yorgun bir bakışı vardı. “Merhabalar.” Dedi beni görünce gülümseyerek. “Seni görme güzel Ayza.” Şaşırdım. Adımı biliyordu. Ben kendisini tanımıyordum bile. “Tanışıyor muyuz?” dedim. Sandalyesinden kalktı ve masasının önüne gelip yaslandı. “Anneni tanıyordum. Seni de tanıyor sayılırdım. Küçükken görmüştüm.” İşte şimdi dikkatimi çekmişti. Annemi nasıl tanıyordu? İlk sorum. Annem burayı biliyor muydu? İkinci sorumdu. Ya da boş ver. Yüzden fazla sorum vardı. “Nereden tanıyorsunuz?” Tereddüt ettim. “Annen Larissa ile burada büyüdük. Annenle buralarda eğitim görürdük ve beraber antrenmanlar yapardık.” Söylediği her kelime üstüme bir şaşkınlık dalgası daha yaratıyordu. Annemin burada büyümesi ve buradaki insanlar gibi yaşaması tuhaftı. “Annemin güçleri mi vardı? Ve burada mı yaşıyordu?” Filiz hanım bana gülümsedi. “Annenin güçleri vardı. Bir elemente hükmedebiliyordu. Buralarda konuşurduk arada. Bir süre sonra ise gitti ve evlendi. Evlendikten sonra da..” duraksadı. “Bir kez görüştük yalnızca.” Diye tamamladı. Annem buradaydı bir zamanlar. Dediklerinin yalan olup olmamasını bilmiyordum ancak olamazdı. Annemin ismini biliyordu. Ayrıca annem eskiden yaşadığı yerleri ve olayları anlattığında tuhaf anlatırdı. Tamamlamazdı hikayelerini. Ona inanıyordum. “Seninle karşılaşmamız tesadüf olamaz.” Dedi düşünceli bir şekilde. “Duyduğuma göre bir yangın yaşamışsın ve bu kasıtlı bir güçle yapılmış. Yani bu birilerinin seni hedef alması demektir. Burada kalırsan güçlerinin kontrolünü eline alırsın ve güvende olursun.” “Annem… o kayıp.” Dedim. “Onu burada bulabilir miyim?” Filiz hanım derin nefes aldı. “Annenin nerede olduğunu bilmiyorum. Burada olduğunda belki de bu dünyayı keşfederek daha çok şey anlayabilirsin.” Kalktı ve sandalyesine ilerledi. “Ne dersin? Kalıyor musun burada?” Karar vermem gerekiyordu. Yıllardır aradığım cevaplar burada olabilirdi. Belki de içimdeki eksik duygular buradaydı. Kendimi daha iyi tanıma fırsatı bulabilecektim. Fakat bir yandan da tüm hayatımı nasıl bırakacaktım. Burada olmam gerekecekti. Ancak bu fırsattı. Sonra belki de kurtulabilirdim. Ani kararla konuştum. “Kalıyorum.” |
0% |