4. Bölüm

4. Bölüm: Denizin İçerisindeki Kabarcıklar

İrem Çalındır
iremcalindir

Kimse benim bir şey yapamayacağımı düşünüyordu. Kendimi hatırlamasam da kim olarak yetiştiğimi iyi biliyordum.

Gülümsedim, beni fazla küçümsememelilerdi! Bugünü beklemesem bile ne yapmam gerektiğini biliyordum.

Ege önderlik ederek bir odaya girdi. Oda o kadar donanımlıydı ki! Bir sürü savaşma aletleri vardı. Herkes ne alacağını biliyordu. Buna göre hareket ettiler ve hazırlandılar.

Ege ikili bir kılıç aldı. Kılıçların ikisi de birbirinden farklıydı. Melodi ise oklar aldı. Emir ise bir adet kılıç aldı. Bana gelince ben de geçtim ve bir kılıç seçmem gerekiyordu.

Çocukken her kılıcı kullanamazdım. Yalnızca bana uygun birkaç kılıç vardı. Elim işlemeli kılıca kaydı. Onu aldım.

“Alev kılıcı, kullanması zordur.” Diye fısıldadı Ege. “Endişelenme, daha önce kullandım.” Ege’nin gözleri kısıldı. Konuşmak ister gibi ağzını açtı ancak vazgeçti. Sanki gözleri şüpheyle dolmuştu bir anda. Neden bilmiyorum ancak o an çok tuhaf his yayıldı bedenime.

“Gitmeliyiz.” Emir’in uyarıcı sesi dikkatimizi dağıttı. Fakat o an o da durumu fark etmişti. Ege’nin bana o kadar uzun bakması onun da tuhafına gitmiş olmalıydı.

Donanım odasından çıktık ve hızlıca bahçeye indik. Filiz hanım bizi orada bekliyordu. Gözleri elimdeki kılıca kaydı ancak sonra kendini toparladı.

Ege ondan izin alır gibi kafasını salladı ve ellerini oynattı. Önümüzde bir girdap oluştu. Gözlerime inanamadım. O an o kadar büyüleyici görünüyordu ki hayranlıkla bakıyordum.

“Bu bir yolculuk girdabı, buradan girdiğimizde kendimizi ormanda bulacağız. Eğer kaybolursanız, açık alana gidin. Orada buluşalım. Ve… dikkat edin.” Ege ilk adım attı. Açtığı girdaba girdi.

Ardından Emir koşar gibi gitti. Melodi’ye baktım. Benim geçmemi bekliyordu. Korkumu belli etmemeye çalışmalıydım, girdaba adım attım.

Ruhum sanki bir anlığına huzurlu gibi hissetti. Hiçbir yerde ama her yerde gibi hissettim. O kadar farklı bir histi ki! Bu his kısa sürdü. Kendimi karanlık bir ormanda buldum.

Ağaçlar o kadar uzundu ki, hava aydınlık olmasına rağmen karanlık görünüyordu. Burayı bilmiyordum ancak sanki anımsıyordum.

Arkamdan gelen ses ile hızlıca o yöne döndüm. Kılıcımı düzgün tutmaya başladım. Uzun zamandır dövüşmedim, herkes nerede?

“Melodi?” Ses gelmeyince o tarafa yürümeye başladım. “Ege?” Ses gelmiyordu. Tuhaf bir şey hissediyorum.

Sanki…

Sanki bir şey yakamda gibi.

“Neredesiniz!” sesim yankılandı. İyi de yankı yapamazdı ki? Burası yankı yapmaya uygun bir ortam değildi. Kalbim ağzımda atmaya başladı. Korkum arttıkça kılıç tutan elim titriyordu.

“Ayza,” arkamı döndüm. Ayla’nın burada ne işi vardı? “Ayla? Neler oluyor? Neden buradasın?” Üstünde sefil kıyafetler vardı.

“Ayza abla… Orada canavar var.” Arkamı işaret ettiğinde o tarafa döndüm. Ayla korkmuştu ve arkama geçmişti. Koruma moduna geçtim.

Arkamda kimse yoktu.

“Ayla, sen kimden bahsediyorsun? Orada kimse yok.” Ayla’ya dönemedim. Bedenimi tamamıyla tutan bir şey vardı. Bileğimi tuttu ve kılıcım düştü.

Ayla değildi! Lanet olsun! Ayla’nın burada ne işi vardı! Nasıl kanmıştım?!

Kurtulmaya çalıştım. Hatırlamaya çalıştım. Reflekslerim hala yerindeydi. Arkama tekme attım. Acıyla inledi. Arkamı kısa bir süreliğine döndüm. Ayla gibi görünmüyordu. Artık yüzü farklı biriydi. Yetişkin fakat korkunç.

Yüzünün yarısı görünmüyordu iskelet gibiydi. Korkuyla çığlık attım. “Yardım! Yardım edin!” Bana hamle yaptığında onu ittim.

Kılıcıma uzandığında tekme attım. Sendelediğinde fırsatı değerlendirdim ve yere eğildim. Yaptığım en kötü hamleydi. Yüzüme yediğim tekme ile geriye düştüm. Burnum çok kötü kanamaya başladı.

Üstüme doğru hamle yaptı ve kalkıp kılıcı aldı. “Sola yuvarlan!” Ege’nin sesini duyduğum gibi dediğini yaptım.

Bir ok tam canavar gibi şeyin koluna geldi, acıyla inledi ve fırsatı değerlendirip tekme atıp kılıcımı aldım.

Hamle yapacaklardı ki canavar kaçtı. Egalsisin peşine koşan Emir oklarını savuruyordu. Çoğunu kaçırmıyordu ancak onu hep yaralıyordu.

Ege yanıma geldi. “İyi misin?” kafamı salladım. Yaklaştı. Kolumu tuttu. Yaralanmıştım. Burnum da kanıyordu. Ege kolumu bırakmadığında gözlerine baktım.

Kahretsin!

Yanılıyor olabilirdim, o değildi. Kılıcımı ona geçirsem mi bilemedim. Emin olamıyordum. Ya oysa?

Kolumu daha da sıktı. “Ege?” dedim. Gülümsedi.

“Ayza! Kaç!” Uzaktan Ege’nin sesini duydum ancak o an da hiç hissetmediğim bir şey oldu. Egalsis beni tuttu ve o kadar hızlı koştu ki ya da uçmuştu bilmiyorum. Beni tuttuğu gibi bıraktı.

Ani düşüşüm çok hızlıydı. Buz gibi hissediyordum. Nefes de alamıyordum. Kulaklarım buğulu duyuyordu. İsmimi bağıran Ege’yi duyabiliyordum. Egalsis kaçmıştı.

Bana kızıyor muydu?

Gözlerimi kapattım. Bunu ilk defa yaşamıyordum. Ölüyordum.

Ege suya atladı ancak bana ulaşamıyordu. Beni görebiliyordu ancak bana ulaşamıyordu. Etrafımda bir su balonu vardı.

Korkuyordum. Tanrım daha ölmemeliydim!

Yüzdü ama ulaşamadı.

Ciğerlerim sanki rahatladı. Bir dakika, böyle olmamalıydı. Hafifledim. Gözlerimi açtığımda yukarı çıkıyordum. Yukarı doğru ilerliyordum. Sudan çıktım. Havada bir su balonunun içerisinde duruyordum.

Kıyıya doğru sürüklendim. Ardından su balonu yok oldu.

“Siktir, siktir! Ayza!” Ege yanıma koştu. Yüzü korkuyla bakıyordu. “İyi misin?” Hareket etmekte zorlanıyordum. Arkamdan önüme bir gölge düştü. Bu gölgeyi tanıdım.

Tanıdığım o yabancı adam…

Ege kafasını kaldırdı. Gördüğü yüz ile şaşırdı. Yabancı adam ilerledi. Ege ilerlemesine izin vermedi ve onu tuttu.

“Buraya nasıl geldin?” Ege sakin bir şekilde sormuştu yalnızca. Fakat, yabancı adam döndü ve elini tuttu. O kadar sıkı tutmuştu ki Ege’nin kolu kızardı.

“Sakin ol.” Ege’nin uyarısına yalnızca gülümsedi. Nasıl aynı görünüp bu kadar farklı olabilirlerdi ki?

Yabancı adam elini itti. Ege kılıcını aldı. Ona koştu, düşündüğüm şeyi yapacaktı. Korkuyla gözümü kapattım.

Beklediğim şey olmadı. Yabancı adam kılıcımı aldı ve karşılık verdi. Bir anda kavga etmeye başlamışlardı. Anlam veremiyordum.

Nefesim iyice daralıyordu. Gözlerim gitmek için çaba veriyordu ancak dayanıyordum.

Ege her hamleyi deniyordu ancak zarar bile vermemişti. Yabancı ise sanki bilerek ona zarar vermiyordu. Kanatları ortaya çıkmıştı. İkisi de hem uçuyor hem de dövüşüyordu.

Birbirlerine düşman iki taraf gibiydiler.

Ege’nin kılıcı adamın kolunu yaraladı ancak hiç acı çekmemiş gibi yabancı adam bir anda Ege’yi tuttu. Onu o kadar uzağa götürdü ki göremedim bile.

“Ayza!” Melodi yanıma koştu. “Ne oldu burada? İyi misin?” Nefes daraltım arttı.

“Ege… O… onu götürdü… o adam..” Melodi ile Emir birbirlerine kaçamak bakış attılar. Onlar biliyor muydu? Neyi biliyorlardı? O adamın Ege’ye neler yapabileceğini düşünmek bile istemiyordum.

Emir’in de yabancı adamla gittiğini gördüm. Ama sanki onu kurtarmak istemiyor gibiydi.

“Emir? Oğlum sende mi? Hepiniz mi bana ihanet ediyorsunuz?” Ege’nin çaresiz sesi kulaklarımda çınlıyordu.

“E-ege…” Melodi ne dediğimi anlamak için bana yaklaştı.

“Ege…iyi olmayabilir.” Gözlerim kapanmadan önce adamın geri döndüğünü gördüm. Ancak iyi hissetmiyordum.

“Ayza, kendine gel! Sanırım nöbet geçiriyor!” Melodi ne kadar bağırsa da nafileydi. Gözlerim karanlığa kendini bıraktı. En son bu şekilde nöbet geçirdiğimde çok küçük bir yaştaydım. Hatırlamıyordum ancak günlerce ayağa kalkamamıştım.

Bölüm : 29.03.2025 23:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...