@iremm4t
|
Şarkı ismi: Uzun lafın kısası _______________________________ Uraz Bey'in taburcu olmasını söylemek için odasına doğru gidiyordum. Aslında kendisine çok fazla gıcık ve sinir olmuştum, hatta azıcık nefret de edebilirdim. Odanın önüne geldiğimde hemen içeri girdim. İçeride hatırladığım kadarıyla en uzun ve iri olan balyoz vardı.
Şu ana kadar onu konuşurken hiç görmemiştim. Çok sessiz ve içine kapanık biri gibiydi. Pencerenin önündeki sandalyeye oturmuş, sigara içiyordu. Beni fark edip yanıma doğru geldi.
Uraz Bey'i aramak için odada göz gezdirdim ama içeride yoktu. Ta ki banyodan Selim Bey ve Uraz Bey'in atışma seslerini duyana kadar. Burada olmadığını düşünmüştüm.
Uraz Bey "Lan oğlum yavaş olsana, öldürmeye mi çalışıyorsun?" diye homurdanıyordu. Selim Bey ise "Komutanım, yerinizde durmuyorsunuz ki, sabit durun!" diye söyleniyordu.
Gözlerim irice açıldı; banyoda ayıp ayıp şeyler mi yapıyorlardı yoksa? Balyoz dedikleri adam da yanıma gelip benimle birlikte içerideki sesleri dinlemeye başladı. Yarım dakika sonra Uraz Bey'in bağırma sesiyle irkildim:
(Çilemin mood.)
"Yandım, yandım anam, yandım! Ne yapıyorsun ulan gevşek, siktir ol git, gözüm görmesin seni!" diye bağırıyordu. Selim Bey "Komutanım, beni buraya çağıran sizdiniz, zaten beğenmiyorsanız gideyim ben!" dedi. Uraz Bey homurdanarak "Dur lan, işim bitti zaten, havluyu uzat, amcı Rambo!" diyip banyodan çıktılar.
Uraz Bey'in sadece alt bedeni banyo havlusuyla kapalıydı, üst bedeni ise tamamen açıktı. Elinde bir havlu daha vardı, onunla saçını kuruluyordu. Selim Bey ise kıyafetleri sırılsıklam bir şekilde yanında duruyordu.
Gözlerim kocaman açılarak istemeden Uraz Bey'in baklavalarına indi. Yutkunma gereği duydum. Aman Tanrım, bunlar neydi böyle? Bu bir şaheserdi. Uraz Bey beni fark etmiş olacak ki gözleri fal taşı gibi açılıp şaşırarak
"Allâhumme salli alâ" diyerek saçlarını kuruladığı havluyla üst bedenini kapatmaya çalışıyordu ama vücudu o kadar iriydi ki başarısız oluyordu. "Tövbe estağfurullah" diye konuşmaya devam ediyordu.
Telaştan ne yapacağımı bilmediğim için hemen arkamı döndüm. "Görmedim ki, valla hiç bir şey görmedim" deme ihtiyacı duydum. O ise "Görmedim diyor, bir de kızım, az önce bedenimi en ince ayrıntısına kadar inceleyen kimdi?" dedi.
Selim Bey hemen söze atlayarak "Çilem Hanım, benim baklavalarımı daha iyi görmek isterseniz, gösterebilirim" der demez Uraz Bey'in ensesine şaplak atması bir oldu. Selim Bey'in söylediklerini atlayarak homurdanarak "Vallahi isteyerek bakmadım, hem ne bakacağım senin çirkinliğine!" dedim.
Ben bile buna inanmıyordum ama ağzımdan çıkıvermişti. "Ben mi çirkinim? Sen nasıl doktor oldun ki, gözlerin bile bozuk. Hem sende insanlık da yok galiba, kapıyı çalmadan içeri dalmışsın!"
"Kapı açıktı, içeri girdim. Ay, ben ne bileyim ki Selim Bey'le içeride ayıp ayıp şeyler yapacağınızı!" dememle yanımdaki balyozun kahkaha atması bir oldu. Yanlış bir şey mi demiştim acaba?
Uraz Bey "Tövbe estağfurullah, ne ayıbı? Selim sadece duş almama yardım ediyordu. Sen o minik kafanda kim bilir neler kuruyorsundur şimdi!" Utançtan ellerimi nereye koyacağımı bilemeyip, önlüğümün cebine koydum.
"Ay neyse, ne bileyim, yanlış anlamışım. Ben şey için gelmiştim."
"Ne için gelmiştin?" diye tekrarladı. "Şey işte ya," dedim. "Ne işte, söyleyecek misin?" dedi.
"Heh, hatırladım, bugün taburcu olacağınızı söylemek için gelmiştim." İç çekip, "Sonunda sizden kurtuluyorum demek," dedi. "Asıl ben sizden kurtuluyorum," diye karşılık verip kapıya doğru yürüdüm.
"Tanışmak güzeldi, görüşmemek üzere doktor hanım," arkamı dönüp hafifçe gülümseyip, "Tanışmak güzeldi, görüşmemek üzere, geçmiş olsun bay gıcık," diyip odadan çıktım.
Hızlıca acile doğru ilerleyip hastalarla ilgilendim. Öğle olduğunda ise yemekhaneye öğle yemeği yemek için indim ve Melek'in de orada olduğunu görünce yemeğimi alıp hemen yanına doğru gittim.
"Selam, oturabilir miyim?" diye sordum. "Tabii ki, sorman bile hata," dedi. Hemen karşısına oturdum. "Eee, Çilem Hanım, alıştın mı bakalım buraya?" diye sordu. "Yani, daha yeni geldim henüz ama fena değil gibi. Sadece hastalarla konuşma kısmında zorlanıyorum," dedim. O ise gülümseyerek,
"Evet, burada Türkçeden çok Kürtçe konuşuluyor, anlamaman normal. Zamanla alışırsın, ben de sana yardımcı olurum," dedi. Gülümseyerek, "Çok sevinirim. Bak, ne diyeceğim, eğer müsaitsen, bugün birlikte dışarı çıkıp seni arkadaşım Ebru'yla tanıştırayım istersen," dedim.
"Ayy, olur, çok isterim. Benim bildiğim bir kafe var, eğer saat size uyarsa 4'te buluşuruz," dedi heyecanla. "Tamamdır, saat 4 bizim için de uygun olur," dedim gülümseyerek ve Ebru'ya konum atıp gerekli açıklamayı yaptım.
Melek'le yemeğimizi yiyip işimizin başına geri döndük. Saat 4 olunca Melek'le hastanenin önünde Ebru'yu bekledik. Kendisi bizi almaya gelecekti. Ebru, arabayla önümüzde durup arabadan inip yanımıza doğru geldi. Melek'le kısaca tanıştılar. Sonra kafeye gidip siparişler için garsonu çağırdık.
3 tane kahve sipariş edip sohbet etmeye başladık. Ebru'yla Melek kaynaşmaya başlamışlardı. Melek çok iyi biriydi. İnsanlara genelde hemen güvenmem ama Melek hiç öyle değildi. Çok iyi niyetliydi, kötü bir enerjisi yoktu ve bu, ona güvenmemi sağlıyordu.
Birkaç dakika sonra ben de sohbetlerine katıldım. Zamanın nasıl aktığını anlamadan hava karardı ve eve gitmek için kalktık. Melek'i eve bırakmak için ısrar ettik ama kendisi evinin buraya yakın olduğunu ve biraz yürümek istediğini söylediği için daha fazla ısrar etmedik. Vedalaşıp Ebru'yla eve doğru gittik.
Lojmanın önüne geldiğimizde Ebru, markete gideceğini söyleyerek yanımdan ayrıldı. Ben ise yorgun olduğum için eve doğru gittim.
Çantamdan ev anahtarını çıkarıp tam kapıyı açacaktım ki karşı dairenin kapısı açıldı. Kim olduğunu anlamak için arkamı döndüğümde ise tanıdığım yüz şaşırmamı sağladı.
Uraz Bey, elinde çöp poşetiyle kapıda durmuş, bana bakıyordu. _______________________________ Eveeett bölüm bu kadardı okul olduğu için bölüm yazmaya vaktim olmuyor özür dilerim😔😔 Yeni bölüme kadar hoşçakal'ınnnnnnnnnn
|
0% |