@iremmbolatew
|
Bir çocuğun en büyük korkusu sevilmemek, en çok korktuğu cehennem reddedilmektir.
Ben hem o korkuyu yaşamış, hem de cehennem ateşini kalbimde harlamıştım.
İstenmeyen bir çocuktum. Kısaca tek gecelik bir zevktim, kürtaj parası pahalı gelince annemin doğurduğu, ama annelik yapmadığı kızıydım. Babamı bir kere bile görmemiştim. Sayısız şiddete maruz kalmıştım.
Annemle yine kavga etmiştim. Onun yaşam tarzıyla benim yaşam tarzım asla uyuşmuyordu. Ben 19 yaşında okumaya çalışan bir kızdım, o ise kendini para karşılığında pazarlayan aciz bir kadındı. Kazandığı parayı ise lüks markalara yatırırdı. Ben ise farklı bir eve çıkmak için kendimi paralıyordum.
Başım felaket derecede ağrıyordu. Oturduğum yerden sızlanarak kalktım. Uzun süredir yerde oturuyor olsam gerek bacaklarım uyumuştu. Çalışma masamın üstünde duran ilacı paketinden çıkarıp bardakta dolu olan su ile yuttum.
Bunu yaparken yanda duran aynada kendime bakıyordum. Mavi büyük gözlerim, gür kirpiklerim ve omuzlarıma gelen kahverengi dalgalı saçlarım ile güzellik algısına uymasam da beğenilebilecek bir yüzüm vardı.
Dışardan güzel bir kızda olsam içimde yaşadıklarımı kimseye açmıyordum. En son sevgilimin, "Kendinden, sevginden kaçıyorsun. " diyerek benden ayrılmasını haklı bulmuştum. Sevildiğimi hissedemiyordum. Sevmekten, bağ kurmaktan çok korkuyordum.
Ayak sesleri duyunca düşüncelerimi bir kenara alıp bakışlarımı kapıya doğru çevirdim. Annem kıvrımlı belini kapıya yaslamış beni izliyordu.
Başımı 'ne var' anlamında salladığımda yüzünü buruştutarak "Kilo mu aldın sen? " dedi. Bunu derken rahatsız edici bir şekilde beni süzüyordu. Sözlerine karşı göz devirdim. Kilo falan almamıştım. Beni sinir etmek için yaptığı bir şeydi bu. Yiyip yiyip kilo alamayan bir tiptim. "Bu seni ilgilendiriyor mu anne? Eğer odamdan çıkmazsan ben çıkarmak zorunda kalacağım. " dedim kendimden beklemediğim bir sakinlikle. Küçükken bana hatırlamak istemeyeceğim şeyler yaşatan bu kadınla hâlâ aynı evde kalmak zaten hataydı. Ondan gizli 5 yıl çalışıp para kazanarak psikolojik destek almıştım. Hâlâ çalışıyordum.
"Aaman sende. " Burnunu kıvırdı. "Misafirim gelecek, evden gitmen gerekiyor. "
Bunu bu kadar yüzsüzce söylemesi beni delirtiyordu.
"Misafir derken altında inleyeceğin adamdan mı bahsediyorsun annecim? " yapmacık bir tatlılıkla gülümsedim.
"Bana bak. Annenim ben senin. Benimle saygılı konuşacaksın! " diye bağırdığında alaycıl şekilde gülümsedim. Normalde olsa susardım fakat artık dolmuş taşmıştım. Yerimde taş olsa çatlardı. "Hangi annelikten söz ediyorsun, Melda Taşkıner? " iğneleyici bir şekilde sordum.
Öfledi. "Senle kavga edeceğimi sanıyorsan yanılıyorsun. Arkadaşın falan yok mu senin? Git onlara, kal 15 gün. Yoksa görürsün anneliği!" diye bağırdı tekrardan. Gerginliği çıkaran oydu. Bana patlayan oydu. Oysaki biliyordum. Çantalarını bile benden daha çok önemsiyordu. Eliyle kapıyı gösterince dayanamadım.
"Gidiyorum!" diye sesimi yükselttim bende çıkarken. "Sende orospuluğunu rahat rahat yap! " Küfrüme karşı arkamdan ağır küfürler ettiğini duydum ama umursamadım. Montumu alıp kapıyı çarptım. Hava gerçekten kararmıştı. Ne yapacaktım ben bu soktuğum şehirde?
Arkadaşım falan yoktu benim. Bir anda özgüven patlaması yaşayıp çekip çıkmıştım. Çalıştığım kafeye gidebilirdim ama anahtar bugün yanımda calışan kızdaydı. Elimi alnıma koyup ağrıyı azaltmaya çalıştım,sonrasında omzumu özgüvenle dikleştirdim. Tek başıma gayet de kendimi idare edebilirdim. İstemsiz dolan gözlerimi sildim. Onun için gözyaşlarımı dökmek istemiyordum. Yürürsem, hava alırsam belki unutabilirdim. Montumun cebinde olduğuna şükrettiğim kulaklığımı aldım ve yürümeye başladım. Nereye gittiğimi bende bilmiyordum. Sadece yürümek hatırlamamak istiyordum.
Her şeyden habersiz yürürken bir anda kulağıma dolan şarkı kesildi. Durdum ve etrafıma baktım. Çok dalmıştım. Şuan olduğum yeri tarif edebilseydim tek bir ev bile olmayan ıssız ormana benzeyen bir yer derdim. Kulaklığımı çıkardığımda şarjının bittiğini görüp tekrardan cebime fırlattım.
Telefonumu çıkarıp belki çeker umuduyla yukarlara kolumu uzattım fakat telefon çekmiyordu. Çaresizce yürümeye devam ettim. Hepsi o kadının yüzündendi! Bir kaybolmadığım kalmıştı. Onuda başarmıştım. Hava daha çok kararmıştı. Kuşların sesi ürkütücüydü.
Geri dönersem çıkamayacağımı anlayıp belki birini görürüm ve yardım isterim diye yürümeye devam ettim. Fakat sanki çıkmaz bir yerdeyim. Her yer birbirine benziyor. Beni daha çok tedirgin ediyordu.
En sonunda klübe gibi küçük bir yer gördüm. Buraya sığınabilirdim! O kadar ormanın içinde tek başına duran bu klübe ürkütücü görünüyordu. İçinde biri varsa ki iyi bir insan olması için içimden dualar sıraladım.
Ölürsem beni kimsenin merak etmeyeceğini kendime hatırlatıp klübeye doğru yürüdüm. Yaklaştıkça içeriden sesler gelmeye devam ediyordu. Arkama baktım. Dönse miydim? Dönmek daha akıllıcaydı. Fakat merakta ediyordum. Fazla merak bana zarar getirir miydi?
Eğer düşünmeye devam edersem hiç bir sonuca varamayıp çelişmeye devam edeceğimi anlayınca kapıya kadar yaklaştım. Yavaşça kulbu çevirdim fakat asırı hızlı bir şekilde içeri girdim. Gördüklerim karşısında şaşkın bir nida bırakıyordum ki elimi ağzımın üstüne koyup kapadım.
Üç adam vardı. İkisi arkada duruyordu. En uzunları ise yan yana diz çöküp oturan dört adamın kafasına silahını dayamıştı. Silahlar ile ilgili bir sürü travmatik anılarım vardı fakat bunları aştığımı düşünüyordum.
Onlara bakıp kapıyı geri açıp kaçmam en fazla iki saniye sürdü. Soldaki "Hassiktir! " diyip peşimden koşmaya başladı. Ayaklarımı götüme vura vura kaçmaya başladım. Ölüme çok yaklaştığım zamanlar olmuştu fakat şuan ölüm beni gerçek anlamda kovalıyordu. Beladan kaçarken daha da belaya tutulmuştum.
Koşmaya devam ederken içimden durmadan kendime sövmeye devam ettim. Bok vardı da girmiştim zaten. Daha fazla koşamayacağımı anladığımda kendimi yavaşlattım fakat bir anda ağzıma bir el kapandı. Bezli bir el. Vücudum ona doğru düşerken bilincimi kaybettim. Gözlerim kapandı ve kendimi onun kollarına bıraktım.
"Nasıl kapıyı kitlemezsin amınakoyayım ya? Adam öldürüyorduk içerde." diye sitem ediyordu güçlü bir erkek sesi. "Lan nerde olduğumuzun farkında mısın? Orman burası orman. Hiç kimse yoktu burda. Ben nerden bileceğim elin kızının gelip kulübeyi bulacağını?" diye bir ses daha geldi öbüründen farklı olarak. Diğerlerinden daha kalın erkeksi ses ise "İkininizde kapatın çenenizi. Sabahtan beri başımı siktiniz." dedi ve sesleri kesildi.
Gözlerimi açmadan düşündüm. Ölmemiştim. Ne olmuştu bana? En son kaçıp yakalanmıştım. Bayılmış olmalıydım. Hâlâ klübede miydim?
Gözlerimi yavaş yavaş açıp etrafı görmeye çalıştım fakat her yer bulanıktı. Gözlerimi kapatıp tekrar açtığımda etraf normale dönmüştü. "Uyandı!" dedi yine bir ses. Onlara bakmadan etrafı incelemeye başladım. Tahta bir odanın içerisindeydim. Karşımdaki koltukta beni bayıltan o adamlar duruyordu. Yüksek ihtimalle hâlâ o klübedeydim. Buradan hemen gitmeliydim.
Doğruldum. Kalkacaktım ki kolumdaki serum buna engel oldu. Serumu kolumdan çıkarıp ayağa kalktım ama en uzunları, benim gibi mavi gözleri olan adam, ayağa kalkarak " Dur bakalım. Nereye? " dedi gözlerimin en içine bakarak.
Derin bakışlarıyla ürpermiştim fakat tabiki belli etmeyecektim "Bu seni ilgilendirir mi? Beni burada tutsak bırakamazsınız! Gideceğim! " diye bağırmama rağmen bana hâlâ sakinlikle bakıyordu. Yanından geçip gideceğim sırada damarlı elleriyle kolumdan tutup önüme geçmemem için etten duvar ördü.
Ve "Eğer buradaysan, bu gitmeyeceğin anlamına geliyor, İzel. " dedi ellerini kütleterek. Adımı nerden biliyordu? Korkmam gerekiyor muydu? Benide öldürür müydü?
Geri bir adım attım. Arkadakiler sadece izliyordu. Ben yatarken ki konuşmalarından eser yoktu.
Az önceki sesime nazaran kısık bir sesle, "Adımı nerden biliyorsun? " diye sordum. Sırıtarak, "Müneccim değilim, sadece ceplerini karıştırdım. " dedi ve pantolonunun cebinden kimliğimi çıkardı. Nereye düşmüştüm ben abi? En azından beni önceden tanımıyordu. Hakkımda daha fazla bilgi sahibi olamazdı.
"Bırakın, gideyim. Gerçekten söylemem ben kimseye. Sizi tanımıyorum bile. Lütfen. " dedim asabiliğimi bir kenara bırakarak. Belki huylarına yaklaşarak kurtulabilirdim.
Mavi gözlü adam hiç bir şey demeden arkasındaki koltuğa oturdu ve ağzındaki kürdanı döndürdü. Yakışıklı bir adamdı. Boyu en az 190 cm olmalıydı. Benden fazlasıyla uzundu.
"Cevap vermeyecek misiniz? " dedim bu sefer sadece mavi gözlü adama bakmayı keserek ben uyurken konuşan iki adama da baktım. Yüzlerini inceleme fırsatını şimdi buluyordum. Birbirlerine çok benziyorlardı.
"İzel" dedi ismimi tekrar telaffuz ederek. İstemsizce bir kere daha söylemesini istemiştim. Adım sesine çok yakışmıştı, fakat dışımdan hiç bir şey demeden söyleyeceği şeyi dinlemeye devam ettim.
"Şuan kimlerin arasında olduğunu bilmiyorsun. " dedi. Gereksiz sakindi. Anında cevap verdim. "Evet, sizi tanımadığımı zaten söyledim. " dedim uzak bir sesle.
Gülümsedi. Bu hareket gamzelerini ortaya çıkardı.
"Öyleyse tanışalım, İzel Taşkıner. Ben Aren Royan. R.O.Y.A.N Örgütü'nün kurucusuyum. "
Uzattığı eline baktım. Nefesim kesildi. |
0% |