@iremturker
|
Bölüm 1: Geçmişin Ayak Sesleri İşim, sabahları karanlıkta başlayıp akşamları karanlıkta biten bir döngüden ibaretti. Her gün aynı masaya oturur, aynı davalarla uğraşır ve sonunda kendimi bir kez daha yorgun ve tükenmiş halde bulurdum. Başarılarıma rağmen içimde bitmeyen bir boşluk vardı. İnsanlar beni başarılı, güçlü ve ideal bir avukat olarak görüyorlardı; fakat kendi içimde bu başarıların ne anlama geldiğini sorguluyordum. Bir sabah, telefonumun ekranında yanıp sönen bilinmeyen bir numara belirdi. Mesajda sadece birkaç kelime yazıyordu: “Geçmişinle yüzleşmek ister misin?” O an içimde bir şeyler yerinden oynadı. Yıllardır geride bıraktığımı sandığım o geçmişin ayak sesleri, tekrar kapımı çalmaya başlamıştı. Bir süre ekrana baktım, kim olduğunu çözmeye çalışarak. Geçmişimle yüzleşmek mi? Bu kadar zaman sonra neden şimdi? Mesajı önemsememeye çalışarak telefonumu kapatıp işe odaklandım. Fakat gün boyunca kafamın bir köşesinde bu soru dönüp durdu. Geçmişim, her ne kadar kaçmaya çalışsam da beni bırakmıyordu. Bunu en iyi Deniz’le yaşadığımız o karanlık günlerde öğrenmiştim. O günün sonunda, yorgun argın evime döndüğümde, aklımdaki soruları susturmak için birkaç kadeh şarap içtim. Fakat her yudumda geçmişin ağırlığı biraz daha üzerime çöküyordu. Yıllardır görüşmediğim Deniz’i düşündüm. O nerelerdeydi acaba? Ne yapıyordu? Hayatımı sessizce terk ettiğinden beri ondan hiç haber almamıştım. Bir zamanlar en yakın dostumdu, belki de daha fazlası. Ama aramızdaki her şey bir gece ansızın parçalanmıştı. Ertesi sabah, işe gitmek üzere evden çıkarken, metroya bindiğimde yine o mesajı düşündüm. Belki de gerçekten geçmişimle yüzleşmenin zamanı gelmişti. Derin bir nefes alıp telefonumu açtım ve mesajdaki numarayı geri aradım. Telefonda soğuk bir sessizlik yankılandı. Tam pes etmek üzereyken, karşıdan gelen bir ses beni durdurdu. “Leyla…” dedi yavaşça, tanıdık bir ses tonuyla. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi attı. Deniz. O olduğunu hemen anlamıştım. Bu kadar yıl sonra neden bana ulaşmıştı? “Seni görmek istiyorum,” dedi. “Beni bulman için sana bir ipucu bırakıyorum. Sergimde seni bekliyorum.” Deniz’in bir sanat galerisi olduğunu duymamıştım bile. Sergi? Ne sergisi? Onu bulmamı mı istiyordu? Bu, geçmişte bıraktığımı sandığım onca yılın üzerine bir şeyleri açığa çıkarmak için mi yapılmıştı? Bir yandan merak, bir yandan korku içimi kapladı. Onunla yeniden yüzleşmek… Bu, en son yapmak istediğim şeydi. Ama bir şekilde, gitmeliydim. Ertesi akşam, Deniz’in bahsettiği sergiye doğru yürürken ayaklarım ağırlaştı. Şehrin en eski ve karanlık sokaklarından birinde, küçük bir galeriydi. Kapıyı itip içeri girdiğimde gözlerim büyüdü. Tuvalden tuvale gezinen gözlerim, Deniz’in sanatının derinliğine çekildi. Tüm tablolar bana bir şeyler anlatıyordu. Onlarca resim, geçmişten gelen bir hikaye gibiydi. Sanki her tuval, Deniz’in bana gönderdiği bir mesajdı. Ve hepsinin merkezinde Baran vardı. Baran… Onun adı, yıllardır ağzımdan çıkmamıştı. Beni ve Deniz’i ayıran o geceyi unutmam mümkün değildi. Baran’ın ölümü, hayatımızı paramparça etmişti. Yıllarca içimde taşıdığım suçluluk duygusu, Deniz’i bir daha bulamayacağım kadar uzaklaştırmıştı. Ama şimdi buradaydı. Ve her şey tekrar gün yüzüne çıkıyordu. Deniz’i bulmak için galeriyi dikkatlice gezmeye başladım. Tabloya işlenmiş her detay, bizi geçmişe götürüyordu. Onun sanatı her zaman etkileyici olmuştu ama bu eserler farklıydı. Resimlerde, Baran’ın kazadan hemen önceki son anları canlandırılmıştı. O geceyi yeniden yaşamak gibiydi; ama bu kez kaçacak yer yoktu. Bir köşede, Deniz’in beni izlediğini fark ettim. Gözlerinde hala o eski sıcaklık vardı, ama altında derin bir hüzün gizliydi. Yavaşça yanıma yaklaştı. “Seni geleceğimi bilmiştim,” dedi sessizce. “Geçmişle yüzleşmekten kaçamazsın Leyla. Kaçtığın her şey, sonunda seni bulur.” Bir süre sessizlik oldu. Sözleri içime işliyordu, çünkü onun haklı olduğunu biliyordum. Yıllarca kaçmaya çalıştım, ama Baran’ın ölümü hep peşimdeydi. O geceyi tekrar yaşamak istemiyordum, ama Deniz’in gözlerindeki kararlılık bana başka seçenek bırakmıyordu. “Neden şimdi?” diye sordum. “Neden bu kadar yıl sonra geri döndün?” Deniz derin bir nefes aldı. “Çünkü artık kaçmanın bir anlamı kalmadı. O gece sadece Baran’ı değil, kendimizi de kaybettik. Ama ben… Seninle bu hesaplaşmayı yapmadan hayatıma devam edemem.” Onunla yüzleşmek düşündüğümden çok daha zor oluyordu. O an geçmişin ağırlığı ikimizi de ezdi. O karanlık geceyi, Baran’ın ölümünü, yaptığımız hataları hatırlamak, her şeyi yeniden yaşamak gibiydi. Ama kaçmak artık bir seçenek değildi. Deniz, hayatıma geri dönmüştü ve bu, beni de yüzleşmeye zorladı. Bir süre göz göze geldik. İçimde yıllardır bastırdığım duygular harekete geçti. Baran’ın kaybıyla başlayan boşluk, Deniz’le olan bağımızı da koparmıştı. Ama şimdi, bu boşluğu yeniden doldurmanın zamanı gelmiş gibiydi. O geceden sonra Deniz’le sık sık buluşmaya başladık. Her buluşmamız, yıllardır konuşmadığımız duygularımızı ve geçmişimizi açığa çıkarmak için bir fırsattı. Sergideki resimler, Deniz’in hayatının sanat aracılığıyla bana anlattığı hikayelerdi. Her tablo, bir sırdı; her resim, bir adım daha yaklaştığımız geçmişin bir parçasıydı. Bir akşam, Deniz’le birlikte otururken, onun gözlerine baktım ve şu soruyu sordum: “Baran’ın ölümü hakkında bilmediğim bir şey mi var?” O an yüzü değişti. Derin bir nefes aldı ve başını öne eğdi. “O gece sadece bir kaza değildi,” dedi. “Baran’ın ölümü… bundan daha fazlası var. Ama bunu anlatmak benim için hala çok zor.” Deniz’in bu sözleri, beni bir bilinmeze sürüklüyordu. O gece hakkında bilmediğim ne vardı? Baran’ın ölümüne dair sakladığı sır neydi? Bu sorular, içimde bir fırtına gibi dönüp duruyordu. Geçmişle yüzleşmeye karar vermiştim, ama şimdi önümde bambaşka bir gerçeklik duruyordu. Deniz’in sakladığı bu sırrı öğrenmek, hayatımda yepyeni bir kırılma noktası olacaktı. |
0% |