@iremturker
|
Ormandaki o gergin gecenin ardından, Leyla, Aras ve Deniz için yeni bir gündü; fakat belirsizlik ve tehlike bulutları hâlâ üzerlerindeydi. Baran’ın eski evinde buldukları kaset, onların bu gizemi çözmek için doğru yolda olduklarını gösteriyordu. Ancak bu işin ne kadar karmaşık ve ölümcül olduğunu da hissettiriyordu. Deniz, bilgisayar ekranındaki bilgileri incelerken, Leyla ve Aras salonda sessizce oturmuş, ellerindeki belgeleri gözden geçiriyordu. Baran’ın bıraktığı notlar arasında bazı isimler ve yerler vardı, ama bu notlar tek başlarına bir anlam ifade etmiyordu. Leyla, düşünceli bir şekilde Baran’ın el yazısıyla yazılmış satırları okurken, Aras gözlerini onun üzerinde gezdiriyordu. Aralarındaki bu yakınlık, ikisi için de kaçınılmaz bir güven bağı haline gelmişti. “Bir anlamı olmalı,” diye mırıldandı Leyla, kağıtları masanın üzerine bırakırken. “Baran’ın peşindekiler kimlerdi ve bu insanlar neden bu kadar tehlikeli?” Aras bir süre sessiz kaldı, sonra derin bir nefes alarak konuştu. “Baran, muhtemelen çok önemli bir sırrın peşindeydi ve bu sır, çok güçlü insanları tehlikeye atacak kadar büyük olmalıydı. Bu yüzden onu susturdular. Ama biz bu sırrı çözmeden durmayacağız.” Tam o sırada Deniz’in sesi duyuldu. “Buldum! Şu kasetle ilgili bir şeyler var,” dedi heyecanla. “Kasette arka planda çok düşük frekansta bir gürültü var. Onu izole etmeyi başardım ve duyduğunuz gibi, bu bir konum bilgisi olabilir.” Deniz, bilgisayarda bir harita açtı ve kasetteki sesi analiz ederek elde ettiği koordinatları gösterdi. Leyla’nın gözleri büyüdü. “Bu yer… burası eski bir fabrika gibi görünüyor.” Ekrandaki haritada, şehrin dışında, terk edilmiş bir endüstri bölgesinde bir nokta belirlenmişti. Aras, haritayı inceledi, gözlerinde kararlı bir ifade vardı. “Burası, Baran’ın sakladığı diğer bilgilere ulaşabileceğimiz yer olabilir. Eğer kasette bu yerin izini bulabildiysek, o da oraya gitmiş olmalı. Fakat bu çok tehlikeli olabilir.” Deniz başını salladı. “Eğer oraya gitmeyi düşünüyorsak, hazırlıklı olmalıyız. Kim olduğunu bilmediğimiz o kişi de bu bilginin peşinde olabilir. Baran’ın düşmanları bizi izliyor ve her adımımızı takip ediyor.” Aras, silahını kontrol ederken Leyla’ya baktı. “Hazırlanmalıyız. Oraya gidip ne bulacağımızı bilmiyoruz ama bu riski göze almak zorundayız.” Leyla’nın içi ürperse de gözlerindeki kararlılık kaybolmamıştı. “Hazırım,” dedi. Birkaç saat sonra, üçü de eski fabrikanın önündeydi. Gün batmaya yaklaşıyordu ve fabrika karanlık siluetiyle onları karşılıyordu. Deniz, binaya giriş için en güvenli yolu ararken, Aras ve Leyla tetikte bekliyordu. “Burası gerçekten de terk edilmiş gibi görünüyor,” dedi Deniz. “Ama dikkatli olmalıyız, izleniyor olabiliriz.” Aras, binanın büyük metal kapısını açarken, paslı menteşelerin çıkardığı gıcırtı sessizliği bozdu. Fabrikanın içi, yıllardır el sürülmemiş gibi toz ve karanlıkla doluydu. Leyla’nın içi ürperdi, fakat adımlarını kararlılıkla attı. Deniz, bilgisayarını ve fenerini hazırladı. “İçeri girelim ve sinyalin kaynağını bulalım,” dedi. Fabrikanın içinde ilerlerken, Leyla, Baran’ın burada neler yaşamış olabileceğini düşünüyordu. Baran’ın bu tehlikeli sırrı saklamak için bunca riski göze alması, işin ardındaki gücün ve tehditin ne kadar büyük olduğunu gösteriyordu. Bir süre sonra, bir odanın köşesinde eski bir dolap buldular. Dolap, kasetin verdiği koordinatlarla uyuşuyordu. Aras, dolabın kapısını açarken içinde gizlenmiş küçük bir kutu gördüler. Deniz, kutuyu açarken elleri titriyordu; içinden çıkan şey, birkaç eski belge ve şifreli bir USB sürücüydü. “İşte bu!” dedi Deniz, belgeleri incelerken. “Baran’ın sakladığı sır bu olmalı. Ama burada ne yazdığını çözmemiz gerekiyor.” Tam o anda, fabrikanın dışından gelen ayak sesleri duyuldu. Üçü birden sessizce birbirlerine baktılar. Leyla’nın kalbi hızla atıyordu. “Birileri geliyor,” diye fısıldadı Aras, silahını çıkararak. Deniz, kutuyu hemen çantasına koydu ve saklanabilecekleri bir yer aradı. Ayak sesleri gittikçe yaklaşıyor ve artık yalnız olmadıkları çok net bir şekilde anlaşılıyordu. Aras, Leyla ve Deniz, fabrikanın içindeki karanlık bir köşeye gizlenerek beklediler. Kapının açılmasıyla içeriye üç karaltı girdi. Üzerlerinde siyah giysiler olan ve yüzleri maskeli bu kişiler, doğrudan dolabın olduğu yöne doğru ilerliyordu. Leyla, nefesini tutarak Aras’ın elini sıktı. Aras, Leyla’ya sakin olmasını işaret ederek yavaşça ileriye doğru eğildi. Bir şey yapmak zorundaydılar; yakalanırlarsa her şey sona erebilirdi. Deniz, elindeki küçük bir taşı alarak uzak bir köşeye fırlattı. Taş, metal bir yüzeye çarparak yüksek bir ses çıkardı ve maskeli kişiler dikkatlerini o yöne çevirdi. Bu fırsattan yararlanan Aras, hızla harekete geçti. Leyla ve Deniz de hemen peşinden koşarak fabrikanın çıkışına doğru yöneldiler. Maskeli kişiler onları fark ettiklerinde, Aras ve diğerleri çoktan fabrikanın çıkış kapısına ulaşmışlardı. Deniz, kapıyı kapatıp hızla kilitledi ve üçü de binanın dışına çıktı. “Kaçmalıyız, çabuk!” diye seslendi Deniz, nefes nefese kalmıştı. Fabrikanın karanlık avlusunda koşarken, Aras ve Leyla da arkalarından gelen seslere kulak kabarttı. Onları takip eden kişiler kapıyı zorlayarak açmaya çalışıyorlardı. Aras, Leyla ve Deniz, hızlıca arabalarına ulaşıp hemen yola koyuldular. Araba hızla fabrikanın karanlık alanından uzaklaşırken, Leyla arkasına dönüp fabrikanın gittikçe küçülen siluetine baktı. “Bu iş daha da karmaşık hale geliyor,” diye fısıldadı. Aras, gözlerini yoldan ayırmadan başını salladı. “Baran’ın sakladığı bu sır, düşündüğümüzden çok daha büyük bir tehlike. Ama biz de artık geri dönemeyiz.” Deniz, elindeki USB sürücüsüne bakarak, “Bu sürücüyü çözmeliyiz. Belki de tüm sorularımızın cevabı burada,” dedi. Gözlerinde bir yorgunluk vardı, ama aynı zamanda kararlılık da görülüyordu. Leyla, Aras ve Deniz, bu gizemin peşinde yollarına devam ederken, artık sadece gerçekleri değil, hayatlarını da korumak zorundaydılar. Baran’ın ardında bıraktığı sır, onları ölümcül bir oyunun içine çekmişti ve bu oyunda hayatta kalmanın tek yolu, gerçeği ortaya çıkarmaktı. Araba, hızla terk edilmiş fabrikanın karanlık yollarından uzaklaşırken, gerilim yerini bir nebze olsun rahatlamaya bırakmıştı. Deniz, arka koltukta elindeki USB sürücüsünü incelerken, Aras ve Leyla öndeydi. Sessizlik, arabanın içinde her birine farklı şeyler düşündürüyordu. Leyla, bu kadar yakın tehlikeden sağ salim kurtuldukları için şükrediyor ama kalbinin hâlâ hızla atmasının bir başka sebebi olduğunu da biliyordu. Aras, gözlerini yoldan ayırmadan derin bir nefes aldı. “Bu kadar yaklaştıklarında çok tehlikeliydi. Biraz daha geç kalsak bizi orada yakalayabilirlerdi,” dedi, sesi ciddiydi ama bir nebze rahatlamış gibiydi. Leyla, Aras’a baktı, gözlerinde hafif bir gülümsemeyle. “Ama başardık,” dedi, sesi biraz yorgun ama zaferin verdiği bir güvenle doluydu. “O belgeleri ve sürücüyü aldık. Bu işin sırrına bir adım daha yaklaştık.” Aras, Leyla’ya bir an için döndü, gözleri Leyla’nın gözleriyle buluştuğunda içinde bir şeylerin değiştiğini hissetti. Onu bu kadar yakından görmek, bu kadar tehlikenin içindeyken bile Leyla’nın kararlılığını ve cesaretini hissetmek, ona fazlasıyla dokunmuştu. “Evet,” dedi, hafif bir gülümsemeyle. “Senin cesaretin olmasaydı bu kadar ileri gidemezdik.” Leyla, bu sözler karşısında gözlerini kaçırdı. Yanaklarının hafifçe kızardığını hissetti, ama kalbindeki bu duygu onu daha da cesur yapıyordu. “Sen olmasaydın, oradan asla sağ çıkamazdık,” dedi sessizce. Bir süre sessizlik oldu, ama bu sessizlik, ikisinin arasında bir şeylerin değiştiğini ifade ediyordu. Aras, gözleriyle yola bakmaya devam ederken, sağ elini direksiyondan çekip Leyla’nın eline uzattı. Bu hareket, doğal bir şekilde ve sanki sadece doğru anı bekliyormuş gibi olmuştu. Leyla, Aras’ın elini sımsıkı tuttu. Bu an, ikisi için de çok şey ifade ediyordu. Tehlike ne kadar büyük olursa olsun, birbirlerine olan güvenleri her şeyin önündeydi. Deniz arka koltukta sürücüyle uğraşırken başlarını öne doğru uzattı. “Hey, burada bazı şifreli dosyalar var. Açmak biraz zaman alacak gibi,” dedi. Onların bu anını fark etmemiş gibiydi ama Leyla, elini yavaşça Aras’ın elinden çekti, yüzünde hafif bir tebessümle Deniz’e döndü. “Onu çözdüğümüzde belki Baran’ın ölümüne dair daha fazla bilgiye ulaşabiliriz,” dedi Leyla. Ardındaki bu yakın temasın getirdiği heyecanı bastırarak konuşmaya çalışıyordu. Aras ise göz ucuyla Leyla’ya baktı, gözlerinde anlamlı bir bakış vardı. İkisi de birbirlerinin yanında olduklarını biliyor, bu gizemin peşinde mücadele ederken yalnız olmadıklarını hissediyorlardı. Araba, güvenli bir bölgeye vardığında, Aras motoru durdurdu ve Leyla’ya dönerek derin bir nefes aldı. “Leyla, biliyorsun, bu iş daha da tehlikeli hale gelecek. Ne olursa olsun, ben her zaman yanında olacağım. Seni korumak benim için her şeyden önemli,” dedi, sesi alçak ve samimiydi. Leyla, Aras’ın gözlerindeki ciddiyeti ve samimiyeti gördü. Kalbi hızla atarken, ona bir adım daha yaklaştı. “Biliyorum, Aras. Ben de seni korumak için elimden geleni yapacağım,” dedi. Aralarındaki mesafe giderek azaldı ve o an, ikisi de bu mücadelede yalnız olmadıklarını, birbirlerine güvenle sırtlarını yaslayabileceklerini anladılar. Aras, Leyla’nın gözlerinde bu kararlılığı görünce daha fazla kendini tutamadı. Hafifçe eğilip Leyla’nın yüzüne yaklaştı ve onu nazikçe öptü. Leyla, bu öpücüğe karşılık verirken, o anın içinde kaybolmuş gibiydi. Her şeyden uzak, sadece ikisinin olduğu bir dünya vardı sanki. Deniz’in sesi, onları gerçek dünyaya geri döndürdü. “Hey, sanırım bir dosya açmayı başardım!” diye seslendi heyecanla. Aras ve Leyla, birbirlerinden yavaşça ayrılıp Deniz’e döndüler. Gözlerinde hâlâ o yakınlığın izleri vardı, ama şimdi önlerinde çözülmesi gereken daha büyük bir sır duruyordu. Aras, Leyla’ya göz kırparak Deniz’in yanına geçti. “Tamam, ne bulduğumuza bakalım.” Leyla, derin bir nefes aldı, kalbindeki bu yeni duygularla Aras’a olan güveni pekişmişti. Şimdi önlerinde Baran’ın sırrını çözmek ve bu tehlikeli oyunda hayatta kalmak için bir yol bulmak vardı. Ama artık, birbirlerine daha da bağlıydılar. |
0% |