Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.BÖLÜM :KAN

@irewmqyw

Fark etmeden girdiğimiz derinliklerde bir insanın söylediği sözcükleri zor duyarız çünkü o derinlikler bizi sağırlaşmıştır.

 

Bazen ise girdiğimiz derinlikler değil de, sevgiden yoksun, insanlardan uzak olmak ileride bizi hem kör hem sağır yapar. Karşımızdaki kişiyi kendimizin noktalarından vurayım derken onların hassas noktalarına denk getirir ve masum insanları yaralarız. İlk kurşunu sıkıp sonra dan kendi seçimlerimize göre ya o insanı her zaman kurşuna dizeriz yada o kurşunları çıkarmak için uğraşırız. Çünkü bazılarının önemsemediği noktalar bazılarının hassas noktasıdır.

 

Peki ya ben?

 

Ben neydim? Sevgiden yoksun, insanlardan uzak olmak beni sağırlaştırmış mıydı? Elbette evet ama ben kimsenin üzerine ne o mermileri boşalttım ne de ilk atışımı yaptım. Ben nasıl bir insandım?

 

Kimseyi duymaz hale geliyordum. Hırsım her şeyin önüne geçip beni tutsak hale getirmişti. Gördüğüm odaları, krallıkları, önümde ne olursa olsun ölüm bile hemen atlıyordum. Bedenim o gizemli olan odaları krallıkları görmek için çırpınırken hemen atlıyordum.

 

Ama şimdi?

 

Kazmakov beni korkutmuştu, Her yanım ölüme gitmemek için şuan donmuştu. Canice eziyetlere maruz kalan insanlar vardı. Acıma denen duyguları yoktu, Kazmakov eyaleti insanları acımasızca öldürüyordu!

 

Az önce görüp o basamağı basmak istediğim merdivenin altında bir ruh vardı. Dans ediyordu. Bir ruh dans ediyordu! Neden pamir o basamağa basmamı istememişti, her adımımda beni durdurmuş basamağın dışına çekmişti

 

"Az önce dans eden şey... Bir ruh muydu?" Dedim ve anın şoku ile gülmeye başladım

 

"Komik olan bir gerçek mi söyledim. Gerçekler hiç bir zaman komik değildir. Ada" Bense gülmemi durdurdum. Ben ona neden her söylediği için inanıyordum? İçimden söylediklerine inanmak geliyordu

 

"Bir ruh niye dans etsin. Pamir sen bizi niye buraya getirdin. Ölümün kıyısında uzanıyoruz farkında mısın?" Dediğimde gözlerini kıstı ve bana biraz daha yaklaştı

 

"Ölümün kıyısında nefes alıyorum ama değil mi? Beni iten birisi olmadıkça ben o kıyıdan düşmeyeceğim. Sende düşmeyeceksin," diye fısıldadı güven vermek istercesine "Sana söz veriyorum ikimiz de kazmakovu yıkmış bir şekilde çıkacağız. Benim yanımda da ölüm falan deme her yetkiye sahibim onları durduracağım" Kafamı onaylarcasına sallayıp benden uzaklaşmasını bekledim. Düşüneceğim şey bu değildi, Pamire envariyi söylesem mi söylemesem mi diye beynimin yarısını bunu düşünmekle harcıyordum.

 

"Pamir." Dediğimde geriye doğru çekilip konuşmaya başladı

 

"Efendim" Dedi ve kaşlarını çattı. Ne yapacaktım?

 

"Ya da boş versene" dediğimde kendi lafımı böldüm "Hayır ikimizinde canını boş veremeyiz fakat bir kızında canını boş veremeyiz! Biz ne yaparız o zaman?"

 

"Şu ağzındaki baklayı çıkaracak mısın?" Kafamı olumsuz anlamda yavaşça salladım

 

"Bilmiyorum" Yüz ifadesi sertleşti,

 

"Canını sıkacak bir durum mu yaptılar? Ne yaptılar Ada!" Sert sesi ve yüz ifadesinden dolayı tırsmıştım. Canımdan olmak istemiyordum

 

"Nasıl anlatayım ama... Sana güvenmiyorum, bunu sır olarak mümkün değil taşıyamazsın" Pamir yavaşça bana yaklaştığında doğrusu korkmuştum. Bana doğru gelirken ben arkaya doğru ilerliyordum. Çok sinirli gözüküyordu, Sanki koyu kahve gözlerinden az sonra ateş çıkacaktı

 

Geleceğim son radde kapıydı o ise çok yakınımdaydı. Bana ne yapacaktı?

 

"Güvenip güvenme men önemli değil. Söyle şunu kim ölecek kim kalacak hesabını yapalım Ada. İşimizi kolaylaştır." Bastıra bastıra söylediği şey ellerimin ayaklarımı etkisine alıp karıncalan dırmıştı

 

"Ölür. O ölür Pamir" dedim fısıldayarak. "Onu öldürürler" Kısık sesim ve hala içimde tuttuğum sözcüğü söylememem onu delirtmiş ti

 

"Söylesene Ada!" Diye bağırdığında irkildim ama dik durdum . Söylemek zorundaydım, Öyle değil mi? "Kim ölecek" sesini biraz olsun kısmıştı

 

"Diba." Tek söyleyebildiğim buydu

 

"Diba ney?"

 

"Pamir lütfen aramızda kalacak" dedim yalvarır gibi

 

"Aramızda kalacak"

 

Kimseye söz vermiyordum ama kimse bana söz veriyordu

 

"Envari" Nefesimi verip konuşmayı sürdürdüm "Buranın bir bölümü, Ölümcül silahların olduğu yer" Deyip çabucak bu sözümü toparladım "Bunları bana Diba söyledi eğer öğrenilirse kral onu öldürecekmiş" Kendimi aşırı derecede rahat hissetmiştim fakat tek bir diken batıyordu sırtıma. Pamir söyleyecek miydi?

 

"Fırat niye bunu bilmiyor?" kendi kendine konuşmaya başladı

 

"Benden hiçbir şey saklamayacak sın" Resmen benim sözlerim için bile emir alıyordum!

 

"Sadece yarım saat gecikti sana bunu söylemem, Farkında mısın?" Yok yok farkında değildi. Duyduğum ilk anda biraz afallamış ve hemen dibanın yanından ayrılmıştım. Karşıma cambaz çıkınca o bilmiş laflarını dinlemiştim

 

"Tabii, Çünkü sen aptal merakınla o göz kanatan ruhun yanına gidecektin. Ne olacaktı biliyor musun?" Kafamı hayır anlamında salladım,

 

"Evet bilmiyorsun. Gözlerin yerinden çıkacaktı, O ruhları bir işkence malzemesi olarak kullanıyorlar. Merdivenden indiğin anda büyülenecek ve o ruhun önünde diz çökecek tin." dedi "Ada. Gerçekten yarım saat o ruhun dans etmesini mi izledin?"

 

"Sen beni çok küçümsüyorsun." dedim bir anda. Az önce ki korkak şuan cesaretlenmişti. Kanatlarını açmıştı

 

"Sen beni küçümseyebilir misin mesela?" Bana boş boş bakarken bakışları gibi bende onu boş anında yakalamalıydım

 

"Sen bana karşı büyülü gücünü kullanabilir misin mesela?" onu taklit ederken boş anına düşeceğine emindim. O bana güç kullanmaya yeltendiğinde bileğine tekme atacak ve beynini bu sayede etkisiz hale getirip bütün sorularıma cevap alacaktım.

 

"Seve seve" Diye fısıldadı. Sağ elini yukarı doğru kaldırdığında elinden yeşil bir ışık çıkmaya başlamıştı. Ah zafer!

 

Ayağımdaki topuklunun sivri ucu ile Pamirin ayak bileğine sert bir tekme geçirdiğimde ne yapacağımı anlamış olacak ki dirseği ile karnıma vuracağın da hamlesinin kapıya yapmasını sağladım yana doğru çekildiğimde Pamir acıyla inledi

 

"Siktir" Diye tısladı . Ayakları ve beyini tam etkisiz hale geldiğinde tam olarak yere kapaklanmıştı. Beni küçümsemişti, bence sağlıklı vermediği bir karardı

 

Elinden çıkmak üzere olan yeşil güç sadece baş parmağına yansımıştı. Bu işaret en azından yeniden bilincini aça bileceğime aitti. Bana söylemediklerini bu şekilde öğrenmeyi tercih etmiştim.

 

Norlacsta öğrendiğim bu büyücüyü etkisiz hale getirme taktiği bana bir katkıda bulunmuştu. Norlacsa minnettardım. En kısa zamanda yanlarına uğrayıp hem onlara teşekkür edip hemde gururları ile baş başa kalmalarını istiyordum

 

"Pamir" Diye mırıldandım uyanık olup olmadığını teyit etmek için. Gözleri açıktı ama cevap vermediğine göre bilinci yerinde değildi. Şimdi sorduğum tüm sorulara cevap verecekti."Benden ne saklıyorsun?"

 

Cevap vermedi. Bu benden bir şey saklamadığı anlamına mı geliyordu?

 

"Fırat ile mevzun ney?" Yine cevaplamadı. Niye niye!

 

Bu sefer dudakları hareket etmek için açıldı

 

"Sa..." dedi zorlukla. Gözlerimi hazine görmüş gibi açtım "Sana...ne, Ada" Ne?!

 

Açtığım gözlerim umutsuz bir şekilde kısıldı. Beklediğim cevap bu değildi. Hayır ne sorsam cevaplamak beyinin bir göreviydi.

 

"Bana bak!" Yüksek çıkan sesimi olduğumuz ortamı anlayarak biraz düşürmüştüm "Sen bana böyle cevaplar veremezsin!"

 

"Verebilirim" Ağır ağır konuşuyordu, acı çektiği her halinden belliydi "Ben dümdüz bir büyücü değilim, unutma"

 

Ah! Öğrendiğim bu bilgi tüm büyücülere oluyordu daha doğrusu öyle söylemişlerdi. Pamir üstün bir büyücüydü. Hem prens olup hemde büyücü olması onu büyücülük bakımından güçlü ve özel kılıyordu. Ona verdiğim zarar ise sadece fizikseldi beynine işlememişti.

 

Az önce minnettar olduğum Norlacsa şimdi lanet okuyordum.

 

"Ne yapmalıyım senin için. Bir yan etkisi falan var mı?" Dikkatim parmağına gittiğinde yeşillik yok oluyordu

 

"Beynim uyuşmadı ama bedenim etkilendi amacına ulaşamadın ama olsun. Büyü çıkacak elime baskı yapman gerekiyor" Yaptığım ve yüzüme bulaştırdığım haltı temizlemek istiyordum

 

Ayağa kalktığımda bakışları sorar gibi bir ifade aldı. Ayağımla dikkatli bir şekilde parmağına bastırdım.

 

"Ne yapıyorsun!" Diye inlediği sırada bende ne yaptığımı bilmiyordum "Sen beni öldürmeyi mi istiyorsun. Söyle de ona göre ayağımı denk alayım"

 

"Bilmiyordum acıttıysam özür dilerim bilerek oldu" Hayır bilerek olmadı

 

Yavaşça ayağa kalktı bileğindeki kırmızılık duruyordu. Değişik bir şeyler söyledikten sonra ayağı düzeldi. Bir büyücü olmak vardı şimdi

 

"Ada beni etkisiz hale getirmen için kalbimi sökmen gerekir. Hamlen geçersizdi" Bilmiş sesini o ses tellerinden ayırmak istiyordum bazen

 

"İntikam sız kalacak. Öyle değil mi?" Kafasını evet anlamında salladı

 

"Ben intikamımı güzel alırım" Dediğinde biraz gerilemeye başladım

 

"Hayır, Kraliyet deprem etkisi altına girer olmaz" Dudağı zevkle yana doğru kıvrılmıştı

 

"Zaten yakında yıkılacak. Deprem etkisi yaşasalar ne olacak ki" Yenildim! Yine ve yine ona yenildim. Şimdi bitmiştim

 

Yumruklarımı öne doğru tutmaya hazırlasam iyi ederdim

 

Ne yapacağımı anlamış olacak ki anında ona atacağım yumruğu geri çevirdi. Siktir! Kolum yerinden mi çıkmıştı?

 

Çevik bir hareketle ayağıma sert bir çelme takıp beni yere sermişti. Sırtım yer ile kavuşmuştu

 

"Ah!" diye acıyla inledim "Bu intikam değildi!"

 

"Senin için en iyisini seçtim" Deyip göz kırptı . Keyifli gülümse si beni delirtiyordu

 

"Seni lanet olası şey!Sırtım acıyor!"Büyük bir kahkaha attı"Sussana!" Gülerek yatağın üstüne oturdu

 

"Anlatayım şimdi sana" Dedi rahat bir sesle. Hem acıyı çekip hemde onun sözlerini dinleyemezdim fakat öğrenmek istediğimi inkar edemezdim

 

"Bence Fırat'tan başla"

 

"Fırat benim yoldaşım. Ortağım ve casusum. Ayrıca tek kazmakovun muhafızı değil kralın en güvendiği insan." Ağzım o şeklini almıştı

 

"Bir dakika şimdi Fırat'a casus dediysen. Bize yardım edecek olan o değil mi?" Kafasını olumlu anlamda salladı ve konuşmaya başladı

 

"Fırat bana envari yerinden bahsetmemişti. Belki de bilmiyordu" O zaman nasıl kralın en güvendiği insan oluyor? "Mansur ile kavgamıza gelirsem. Biliyorsun devam eden bir taç savaşı var, en üstteki kişi de nida. Onun seçilme ihtimali çok yüksek, ben seçeceğim aslında ama neyse. Mansur da Nidayı istiyordu. Mansur dan önce nida bana gelince Mansur delirdi. Şimdi intikam olarak seni istiyor büyük ihtimalle. Ona fırsat verme"

 

"Nida şu simsiyah saçlı kız değil mi?" Diye sordum.

 

"Nereden biliyorsun?"

 

"Dedikodu dönüyor arkanızdan prensim. Pür dikkat dinliyordunuz Nidayı ya ondandır. Hayranlarınız ağladı şahit oldum" Dudaklarını büzdü

 

"Maalesef. Sadece bir tanesini seçeceğim" Beni kastediyordu. Değil mi?

 

"Bu kişi ben olacağım" Kafasını geçiştirmek için salladı "Seni ben güçlendireceğim ve bende tacı takıp güçleneceğim tamam mı?"

 

"Planını kurmuşsun sen bana da aradan çekilmek düşer" Gözlerimi heyecanla açtım

 

"Gerçekten mi?"

 

"Bakarız" Dedi ve yataktan kalktı

 

"Defol git!" Diye bağırdım arkasından

 

"Sana da iyi geceler" Geri zekalı!

 

Zorla yerden kalktım. Prensimizin hiç nezaket anlayışı yoktu. Acımasız beni burada yalnız bırakmıştı. Dolabın önüne dikildim, üzerime bir kazak giydim. Altıma giyecek düzgün bir kıyafet yoktu. Keşke Pamire büyü yaptırsaydım

 

Keşkelerle yaşadığım bu hayatı acabalarla da yaşayacak mıydım. Sonuçta keşke demektense acaba demek daha iyiydi. Acaba deyip düşünürüm fakat keşke dersem pişman olurum.

 

Altıma bir eşofman aldım. Üzerime giyecek düzgün bir şey bulursam rahatlayacaktım. Dolabın en derinine kadar indiğimde orada haki yeşil bluz bana gülümsüyordu. Ona karşılık verip gözlerimle eş değer olan tişörtü geçirdim. Elbiseden kurtulmak öyle bir ferahtı ki anlatamam.

 

Saçlarımı açık bıraktım. Yüzümdeki makyajı sildim. Sırtım hala sızlıyordu. Yavaş yavaş yatağa doğru yürüdüm. Aslında bir duş alsam çok iyi olurdu ama neyse.

 

Elim abajura doğru gittiğinde bir kağıt gözüme çarptı. Simli ve parlak. Bunu buraya ben koymadığıma göre Pamir ve oyunları ile karşı karşıyaydık sanırım.

 

Kağıdı elime aldım. Ortasındaki mavi ışık mührü temsil ediyordu. Büyük ihtimalle benim parmağım açacaktı bu mührü. Bastım ama olmadı. Bir çok kez denediğimde artık pes etmiştim. Pamir'in oyunları gerçekten sıkıcı. Bir daha ki oyunlarına da ortak olup sıkılmak isterdim. Onunla daha çok oyunumuz vardı.

 

Mühürlü kağıdı kimse görmesin diye yastığımın altına sıkıştırdım. Malum prensimiz içine bizi ele veren şeyleri yazmış olabilirdi. Abajuru kapadım. Oda siyahlara büründü.

 

Gözlerimi kapadığımda hiç olmayan o şey oldu. Bir anda uykuya fırlamışım gibi bir his geldi içime.

 

Sonra onları gördüm. Norlacsın kralı ve kraliçesi. Karşımda dikiliyorlardı. Kraliçenin yüzünde üzüntülü bir ifade varken kral ciddi ve sinirliydi. Norlacsa gittiğimde güler yüzlü biri gibi duruyordu.

 

"Tarafını seç kızım!" Dedi Kral. Bana kızım demişti, lanet olsun. Ben onların kızı falan değilim. Onlar beni ölüme terk edip sürüklediler. Bana kızım diyen o ağzını kapayacaktı elbette.

 

"Ne tarafı, ne diyorsun!" Diye bağırdım. Önüme doğru yürüdüler. İkisi de ritmik bir şekilde hareket ediyordu.

 

"Prensinin tarafımı yoksa ailenin mi? Legorya ve Norlacsın sonu bu savaşta bitecek. Sen hangi tarafın yıkılmasını istersin kızım?" Prensinin demişti. Prensin değildi.

 

Ardından Kraliçe konuşmaya başladı. "Topraklarımızı kurutma, sen bizim tek umudumuz ve yolumuz sun. Lütfen!"

 

"Niye beni bıraktınız o zaman!" Dedim. Bir adım geriye doğru gitti kraliçe. Kral ona doğru baktı.

 

"Zarar veriyorsun. Sen bu topraklara alışmamış sın fakat bu toprağın kurumamasını sağlayacak olan da sensin" Sorumu es geçmişti. Sinirlerim bozuluyordu. Ayrıca biz niye bu toprak fırtınası olan yerdeydik?

 

"Soruma cevap ver!" Diye bağırdım. Kraliçe bir adım daha geriledi ve "Yapma" dedi sessizce

 

"Neyi!Neyi. Şifreli konuşmayı kesin!" Kral başını acıyla eğdi "Ne oluyor!"

 

"Legorya gücü kazanacak. Bizi terk etme kızım. Bizi yalnız bırakma" Dediği anda kraliçe ile geriye doğru yürümeye başladılar.

 

"Nereye gidiyorsunuz! Hey!" Beni es geçmişlerdi. Kraliçenin yüzü acı ile buruş tuğunda kum fırtınası onu yok etti. Kral hayretler içinde kraliçeye bakmaya başladı

 

"Kraliçeye ne oldu!" Bağırdım ama sesim ona ulaşmamıştı.

 

"Eniryus!" Diye gürledi fakat oda yok olmuştu. Bu söylediği cümlenin bir anlamı var mıydı? Oda yok olunca kum fırtınası yavaş yavaş dindi. Önümden hızla uzun boylu simsiyah saçlı. Üzerine pelerin takmış biri geldi ve beni kolumdan tuttu

 

"Ne yapıyorsun" Bir anda yüzü yok oldu. Çığlık attığım sırada çok hızlı bir şekilde koşmaya başladı. Bu normal bir koşu değildi. Beni havaya doğru kaldırdı. Yine bir çığlık attım. Beni hızla ağaca doğru fırlattı. Kafam çok bir acıyla karşılaştığında bedenim de bu acının etkisine girmişti.

 

Adam büyü ile kaybolduğunda ben kendi acımla baş başaydım.

 

Acıyla inlemeye başladım. Tek başıma burada kalmıştım. Ve ben acıdan ölecektim. Tüm bedenim karıncalanmaya ve sızlamaya başlamıştı. Kafamdan fazlasıyla kan akıyordu.

 

Elimi zorlukla kafama çıkardığımda avucum kanla dolmuştu. Sessizce ağlamaya başladım. Etrafı değişik hayvanlar sarıyordu. Benim bilincim kapanmıyordu ama.

 

Kocaman bir hayvan önüme dikildi. Pençelerini bana doğru gösterdi ve koluma pençesini geçirdi. Kolumdan da kafam gibi kanlar akmaya başlamıştı. Çığlık attım fakat duyan olmadı. O dev hayvan arkasına baktı ve bana bir tane daha pençesini geçirdi.

 

Ağlamam dahada şiddetlenmişti. O bana burada zarar verirken yatmaktan başka bir şey yapamıyordum. Bedenim fazlasıyla yorulmuştu.

 

Hayvan diğer tarafa baktığında koşa koşa sürüsü ile birlikte geriye doğru gitti. Yine tek başıma kalmıştım. Kan beni korkutmuştu ve ilk defa karanlıktan da korkmuştum.

 

Kolumdan ve kafamdan kanlar boşalıyordu ve ben iç çeke çeke ağlıyordum. Her yerim fazlası ile acıyordu.

 

O sırada bir ses duydum

 

"Ada!" Pamirin sesi. O bu oyunun neresindeydi?

 

Kafamı zorlukla da olsa yana çevirdim. Pamir yoktu.

 

"Ada. Kalk!" Gözlerim açıldı. O orman yoktu. Ben yine eski odamdaydım. Pamirin endişeli yüzü ile karşılaştım.

 

Elim kafama doğru gitti. Kan yoktu. Kolumu da kontrol ettim hiçbir şey yoktu. Hepsi bir rüyaydı ama çok gerçekçiydi. Hayatımda ilk defa bu kadar kötü bir rüya görmüştüm.

 

Gözlerimden yaşlar yanağıma doğru süzüldü. Ağlıyordum. Çok kötüydü

 

"Benim lesin" dedi sakinleştirmek ister gibi. Bende nefes almaya çalıştım . Alamıyordum. Pamir hemen pencereye doğru gitti ve pencereyi açtı. Kafamı yana doğru salladım gördüğüm rüyayı unutmak istercesine.

 

Yeniden yatağın soluna yerleşti. "Ne oldu. Anlat bana"

 

Gözlerine bakıp anlatmayacaktım. Biraz olsun kollarımı dolayacağım biri lazımdı. Bu kişi o olamazdı fakat ona sarıldım.

 

Kollarımı boynuna doladım ve başımı omzuna gömdüm. O kollarını bana dolamamıştı ama ben ona sıkı sıkı sarıldım.

 

"Bana çok zarar verdiler!" Dedim yüksek çıkan sesimle

 

"Kim?" diye sordu

 

"Onlar." dediğim sırada her şey aklımdan çıktı. Onlar derken. Hayvanlar ve başka?

 

"Devasa hayvanlar ve..." Devam edemedim ve kollarımı boynundan çektim.

 

"Ve?" Hatırlayamıyordum. Bu nasıl bir rüyaydı

 

"Büyü yapıp aklımı okusan?" Gözlerini kapadı ve bir şeyler fısıldadı

 

"Olmuyor. Bir rüya gördüğüne emin misin?"

 

"Belki de rüya değildir." Burnumu çektim ve gözlerimdeki yaşı sildim.

 

"Saçmalama Ada. Bir iş var bu rüyada ama ney. Ben bile çözemiyorsam"

 

"Hemde sen bir büyücüsün. Nasıl oluyor bu?" Yataktan kalktı

 

"İyisin değil mi?" Kafamı salladım. "Hazırlan gideceğiz. Şu anahtar kelimeyi bulmadan önce kazmakovun güzel yerlerini gezdirecekler. Her an oradan bir delil çıkabilir"

 

"Çok yorgunum" Rüya ne kadar uyusam da bana fiziksel olarak büyük bir yorgunluk yüklemişti

 

"İksir veririm onu içersin" Büyücüler için her şey kolay

 

"Sağ ol başımda beklediğin için hazırlanacağım" dedim. Kapıya doğru yöneldi

 

"Hava soğuk" dedi uyarırcasına. Kafamı tamam anlamında salladım. Kafamı yana doğru sallarken yastığında salladığını fark ettim.

 

İkinci kabus. Bu da gerçek değildi. Tabii zaten ben Pamir'e neden sarılacaktım ki? Allah korusun. Ona sarılacağıma bir ağaca sarılır uyurum.

 

Rüya içinde rüya görmek nasıl oluyordu? Az önce denemiştim ama rüyamdaki bir şey hala bedenim deydi. Yorgunluk. Gerçekten bugün hiç gezmek istemiyordum.

 

Saat sabahın erken saatiydi. Sırtımın ağrısı geçmişti. Sırt ağrısı birde yorgunluk ağır gelirdi. Neyse eğer öyle olsaydı Pamir büyü yapardı. Tabii bunun için efendimizin şartlarını kabul etmek zorundaydım.

 

Yatağımdan kalktıktan sonra gittiğim ilk yer banyo oldu. Biraz sıcak suyla rahatlamıştım. Banyodan çıktım. Rüyamdaki tek gerçek şey bugün Kazmakovu gezecek olmamızdı. Kazmkaovu gezmek orayı yıkabilmek için bir adımdı. Değerlendirmemiz gerekiyordu. Yani kalp krizi geçirecek olsam umursamaz envarideki silahları denerdim.

 

Üzerime öylesine seçtiğim yeşil elbiseyi giydim. Askılı ve dekoltesi yok denecek kadar az. Bileklerime kadar uzanan bir elbiseydi. Beyaz hırkayı da omzuma geçirdim. Saçlarımı sıkıca topladım. Makyajımı da üzerime yakışır bir tonda doğal yapmıştım. Bot mu giyseydim yoksa topuklu ayakkabımı. Kesinlikle topuklu ayakkabı çünkü ben botu pantolon ile seviyordum.

 

İki üç aksesuarda takıp odamdan çıktım. Koridor boştu. Dışarıda olabilirlerdi.

 

Topuklu ayakkabılarımın tok sesine bir ayakkabı sesi daha katılmıştı. Pamir miydi?

 

"Günaydın!" Dedi kendini tatlı göstermeye çalışarak. Pamir değildi. Mansur'du

 

"Günaydın demek yerine beni öldürürsünüz sanıyordum aslında. Malum ilk geldiğimde öldürecek gibi bakıyordunuz? Ama karşılık vereyim, size de günaydın."

 

"Rolleri değiştik demek, beni öldürmek mi istiyorsun? Seni öldürecek gibi bakmamın sebebi harcanıyor olman olabilirdi mesela çok etkilenmiş olabilirim." Kafamı ağır ağır salladım.

 

"Siz Pamir'e sinirlendiğiniz için benden etkilendiniz. Mesela sevdiğiniz kadını Pamir'e kaptırdınız. Nida Pamir'e koştu. Bu benim size koşacağım anlamına gelmez" Muhtemelen bu bilgiyi nereden öğrendiğimi düşünüyordu.

 

"Belki seni kendime aşık ederim. Ya da büyüler im" Büyük masanın yanına yaklaşıyorduk

 

"Bunu büyücüler krallığından gelen kişiye söylüyorsanız söylediklerinizi tekrar düşünün"

 

"Norlacs?" Diye sordu. Kafamı gururla salladım

 

"Norlacs... Prensesim ben. Bahanın kızı" Dediğim sırada ağzı O şeklini aldı. "Yani diyorum ki. Beni büyüleme seçeneğini eleyin. Bütün şıkları eleyin." İçeri birlikte girdiğimizi görenler şaşkınlıkla bize baktı. Pamir en tehlikeli bakanlardandı. Umurumda mı?

 

"Evet." dedim konuyu uzatmak istercesine ve kapamakta bir amacımdı "Düne göre kıyaslanırsa sizle çok iyi anlaştık." Gülümsedi. Bende yapmacık bir şekilde güldüm.

 

Pamir'in yanında yerimi aldım. Güzel kahvaltı sofrasına bakarken çok aç olduğumu fark ettim.

 

"Günaydın." dedim masadakilere. Dibaya bakıp gülümsedim. Fakat Pamir'e bakamadım.

 

"Mansur" Dedi kral. Onlar Mansur'la bir şeyler konuşurken Pamir karışmadı bende aynı şekilde. Zaten bir şey anlamıyordum

 

Pamir kulağıma doğru fısıldadı. "Bizde çok iyi anlaşacağız Ada. Dünle güzel kıyaslayacağım bugünü"

 

Bende kulağına doğru eğildim. "Çok bencilsin. Ben seni savundum Mansur'a" Alay dolu sesim beni eğlendirmişti.

 

"Bende diyorum ki biraz sevin. Bugünlük bencil bir prens olmayayım değil mi?" Şaşırmış gibi dudaklarımı büzdüm.

 

"Keşke bir gün bencil olmasan da havalara uçsam. Nereden geldi bu beni sevindirme perileri?"

 

"Perilerle iletişim kurmuyorum. Eğer istersen sen söyle perilere onlar gelsinler biraz da. Biraz da ben sevineyim" Dalga geçiyordu. Benimde ona laf sokacak bir sözüm yoktu.

 

"Mansur" dedi Pamir bakışlarını benden çekip. Mansur elindeki çatalı kenara koydu

 

"Efendim?" Saygınlıkla dinlermiş gibi bir tavrı beni güldürmek üzereydi. Gülmemek için dudağımı dişledim. Pamir'in patlatacağı bomba neydi acaba.

 

"Hani şu öğrenci vardı biliyor musun?" Düşünürmüş gibi elini çenesinin altına yerleştirdi. Biraz kendi kendine homurdandı "Şimdi aklıma geldi! İzel. Onunla hala görüşüyor musun? Her zaman haberleşiyorsunuz dur" Mansur'un gözü bir anda irileşti. Kaos kokusu alıyorum. En sevdiğim.

 

"İzel?" diye sordu kral. Pamir kafasını yavaşça salladı.

 

"Yetiştirdiğiniz öğrenci. Bir anda başarıya yükselen öğrenciniz de diyebilirim." O an beynime bir sinyal geldi. Aklıma gelen sinyali hemen dışarı vurdum.

 

"Ayrıca Mansur o kadını rütbesi ile hile yaparak geçirmiş!" Dediğim sırada Pamir'e döndüm. Pamir yavaşça gülümsedi. Bunu bana söyleten oydu. Bende kendimle gurur duyuyormuş gibi güldüm. Mansur'u ifşa etmiştik ve ben aşırı keyif almıştım.

 

Diba elini ağzına koymuş şaşırmış bir şekilde şaşkınlıkla Mansur'a bakıyordu. Mansur ise Pamir'e gözlerini dikmişti.

 

"Bizde o kızı başarılı diye övüyoruz!" dedi Kral Mansur'a ita fen "Bizde krallığımızda başarılı diye bir kızı en üst kademelerde gezdiriyoruz. Bu kişide İzel! Kızım dediğim biri!"

 

"Sadece bir kere birlikte olduk. Bir şart sundu ve ben onunla olmak için o bir şartı yerine getirecektim. Boş kalmak nasıl bir şey biliyor musun!" Dedi Mansur. Sözü ben devraldım.

 

"Özür dilerim haddimi aşıyorum ama şartla birlikte olmak nedir? Boş kalınca insanlarla birlikte olmuyoruz bunu aklamanız lazımdı. Keşke kendinizi de onunla birlikte olacağınıza şartlandırma saydınız" Dediğim ve tabağımdaki yemekleri yemeği yemeye koyuldum. Kral bir şey demeden Masadan kalktı. İlk çekilen kral olmuştu. Kral odayı terk etti.

 

"Bak Görüyor musun? Ne kadar da haklı konuşuyor benim prensesim" Dedi ve elini omzuma attı. Beni kendisine çekti. Bense gülümsedim Mansur'a doğru. Diba yemeğine düşmüştü.

 

"Siz benim babamla ilişkilerimi bozmak ve sırlarımı ortaya dökmek için mi kazmakova geldiniz?" Kafamı salladım. Pamir'in keskin kahve kokusu vardı. Gözleri de bana kahveyi anlatıyordu. Konumuz kesinlikle Pamir'in kokusu değil.

 

"İşimiz gücümüz yok bunun için buraya gelelim. Bir daha kine bu sebeple geliriz kusura bakma." Kendimi tutamadım ve gülmeye başladım.

 

"Kralın'da huzurunu kaçırdın Mansur!" Dedim. Ve kıkırdadım. Diba da yukarıya doğru bakıp dudağını dişledi.

 

"Dalga geçmeye yer mi arıyorsun?" Oldukça sakindi. Evet böyle devam et Mansur.

 

"Bakayım." İki yana doğru döndüm "Hiç yeri ve zamanı değil diyeceğim ama ben dalga geçmek için yer aramam geçerim." Samimiyetsiz bir şekilde güldüm . Pamir'de gülmüştü. Kolunu omzumdan ayırdı bende ondan uzaklaştım. İkimizde sandalyeden kalktık.

 

"Biz de biraz buraya gelme amacımızı uygulayalım değil mi Prensesim?"

 

"Elbette." Amacımızı şimdi uygulayamayız ama gezebiliriz. Diba'ya elimi salladım. Pamir'in koluna girdim. Odadan ayrıldığımızda sessizliği kahkahaları'm doldurdu

 

"Biz güzel delirtir'iz burayı hatta tüm dünyayı da." Gerçekten birleşim imiz çok komik oluyordu ayrıca tehlikeli de olabiliyorduk. Denenmemiş bir şeydi tehlike fakat denenecekti. Çok yakında beklediğim güce kavuşacaktım. Pamir benden daha çok güçlenebilirdi. Bunun sebebini hala bilmiyordum. Benim olmayan bir şey umurumda olmazdı, kendisi için hazine olan gücünü Pamir düşünecekti.

 

"Keşke dünyayı delir't sen" Dışarı çıktığımızda açık havayı içine çekti "Beni delirtmek yerine dünyayı delir't sen" Evet. Tam olarak benden bıkmıştı

 

"Daha yolun başındayız! Beni böyle kabulleneceksin" Kafasını bana çevirdi

 

"Kabullenme sem beni öldürür müsün?" Dedi korkak taklidi yapıp. "Lütfen beni öldürme"

 

"Siz bir Hazinesin'iz Prensim. Benim bir hazineyi öldürmeye gücüm yetmez"

 

Alaycı Açık Kahverengi gözleri bana olan bakışını ortaya serdi.

 

"Sen bir kurtuluşsun Prensesim. Benim bir özgürlüğe gücüm hiç yetmez"

 

Hazine gibi parlak gözleri bile vardı. Karşılaştırabilir'dik gözlerimizi. Eminim gözleri açık ara farkla beni alt ederdi.

 

Sessiz kaldı. Bizim için hazırlanan arabaya geçtiğimizde bana yol verdi. Bugün yanımızda rehber olmadan gezmeyi biz istemiştik. Pamir burayı biliyordu. Fırat'ta bize bazı yerlerin özetini geçmişti.

 

"Efendim sizin için özel bir araba hazırla saydım?" Diye sordu Fırat pencereden bakarak. Pamir o sırada koltuk cebine baktı. Gözleri bir anda kırmızı oldu. Bu bir saniyelik bir incelemeydi. Bir şeyden şüphelenmişti.

 

Pamir kafasını yana doğru eğip şoföre baktı. Elindeki kalemle ilgileniyordu.

 

"Gerek yok" Dedi Tok bir sesle "Sür!" Diye emretti. Bu bizim geldiğimizde ki şoför değildi. Kazmakovun şoförüydü

 

"Nereye süreyim efendim?" Dedi şoför uğraştığı şeyi bırakıp.

 

"Gizemli mağaraya."

 

Şoför arabayı sürmeye koyuldu. Fakat bir elinde hala kalem vardı.

 

"Ne oluyor" Diye fısıldadım. Bu arabada ne kadar insan olsa ne yaptığını anlayamazdı.

 

Bana doğru dündü ve kafamı kendisine çevirdi. Avuç içlerini Yanaklarımı yerleştirdi. Yüzlerimiz arasında çok mesafe kalmamıştı.

 

"Ne yapıyorsun?" Sol yanağımdaki elini çekip baş parmağını dudağıma koydu. Emrini almış gibi araladığım dudağımı kapadım. Bu işin işinde bir iş vardı

 

Eli sol omzuma dokundu. Bir şeyler fısıldadı. Omzumda küçük bir acı hissettim. Pamir bir küfür mırıldandı. Sol elinde bir tutam saç belirdi. Saçı enseme doğru götürdü. Saç enseme yapıştı. Bu benim saçım olmalıydı

 

"Sakin olacaksın tamam mı?" Diye fısıldadı kulağıma. Kafamı salladı. Elini yanağımdan çekti Önüne doğru döndü. Elim sol omzuma gitti. Boncuğa benzer küçük siyah bir şey vardı. Parlıyordu.

 

"Bir mektup yazıyorum. Elindeki kalemi verir misin?"

 

"E-Efendim. Benim biraz işim var da bu kalemle" Dedi şoför ürkek bir sesle.

 

"Ver dediysem vereceksin!" Adam elindeki kalemi Pamir'e verdi. Pamir Sağ elinin üstüne O kalemle bastırdı. Kanamaya başladığında yeni bir küfür mırıldandı. Pamir bastırdığı kalemle birlikte eline büyük bir çizgi çizmeye başladı. Gözlerim telaşla açıldı. Pamir'in Eli kanla dolmuştu. Elim elindeki kalemi çekmek için ona uzandı fakat elini başka bir tarafa götürdü.

 

"Dokunma" Dedi anladığım dilden. Büyücülerin dilini bende ezberlemiştim. O zaman ben neden yaptığı büyülerin sözcüklerinin anlamını bilmiyordum?

 

"Niye? Elin çok kötü olacak Pamir! Bırak o kalemi" Bende onun gibi büyücü dilinden konuşmuştum.

 

"Biraz sonra olacak hiçbir şeye şaşırma" Kaşlarımı çattım. Bana korkak falan demeye çalışıyorsa yanılıyordu.

 

Pamir kalemi elinden çektiğinde yüzünü buruşturdu. Acı çekiyordu. Kalemi sözcükleri ile büyüledi ve kalemin sivri ucunu adamın sırtına batırdığında adamın elleri direksiyondan çekildi Ve bir anda Arabanın aynası Kana büründü. Adamın Gözlerinden kan Fışkırıyordu!

 

Gözlerim şaşkınlık içinde büyüdü. Adamın gözü kanamaya devam ediyordu bu sayede de Pamir'in eli daha çok kanıyordu. En önemlisi de arabanın büyük bir sürat le gitmesiydi. Araba büyük bir yere toslamıştı

 

Bizde akan kanlarla birlikte savrulacak tık. Bu bir başlangıç gösterisiydi.

 

O gösterinin birinci Kurbanı Kazmakovken biz bu gösterinin ikinci kurbanı olacaktık.

 

Hiç kimse döktüğü kan kadar acı çekemezdi.

Loading...
0%