@irispage
|
6
"...Geldiğiniz için hepinize tekrardan teşekkürler. İyi eğlenceler diliyorum." Attila Bey'in açılış konuşması sona erdiğinde, hayran bakışlar eşliğinde ritmik bir hızla herkes tarafından alkışlandı.
Mikrofonu çalışan kızlardan birinin eline bırakıp yüzünde konuşmanın başından beri tuttuğu gülümsemeyle insanların içine girmeden, sol tarafa gidip odak noktasından çıktı. Herkes kendi arasında konuşmaya ve ikramlıkları tatmaya başladığında yüzündeki gülümseme ve gözlerindeki parlaklık da uçup gitti.
Barmenden aldığım hazır tepsiyi masalar arasında dolaştırmaya başladım. Kırklı yaşlarda özenli giyimi ve makyajıyla oldukça şık görünen bir hanımefendi beni çağırıp tepsideki kokteyllerden birini aldı ve yanındaki arkadaşları da birer tane aldılar. Tepside son kalanı bir alıcı için dolaştırmaya devam ettim çünkü bunu da teslim edip oturmak için can atıyordum. Saat öğleden sonra 2'ydi ve biz sabahtan beri açılışa hazırlanmıştık.
Biraz daha yürüdükten sonra giriş holünden gelen kişiyle olduğum yerde durdum. Gömleği ve pantolonuyla baştan aşağıya siyahtı. Güneş gözlüğünü çıkardıktan sonra mekanda gezinen gözleri karşısında beni buldu.
Bana doğru geliyor. Ne yapacağım?
"Selam, Marilis'di değil mi?"
"Evet. Hoş geldiniz."
"Hoşbuldum da gecikmişim biraz. Attila nerede?"
"Buralardaydı," diye mırıldandım etrafta onu ararken. "Konuşması yeni bitti, terasa çıkmış olabilir."
"Tamam, sağ ol," dedikten sonra çenesiyle tepsiyi işaret etti. "Alabilir miyim?"
"Tabii ki." Tepsideki son kadeh de sahibini bulduğunda rahatlamış olsam da aklıma gelen görüntüyle sıkıntıyla mırıldandım. "Şey ben..."
"Sen sadece işini yapıyordun Marilis ve iş kazaları herkesin başına gelebilir. Kendini kasma." Göz kırpıp gülümsedi. "Bizimkilerin yanına geçiyorum, kolay gelsin sana da," diyerek uzaklaştı.
Tepsiyi göğsüme bastırıp gözlerimi yumduğumda içimdeki ağırlığın kalktığını hissettim. Bilerek yaptığım izleniminin oluşmasından korkmuştum ve neyse ki o gerçekten beni rahatlatmıştı.
"Maris, ayakta mı uyuyorsun sen?" Gözlerimi aniden açtığımda Şef Garson'u tam karşımda bulup irkildim. Olağanüstü bir durumla karşılaşmış gibi kaşları çatılıydı.
"Hayır."
"Ee n'apıyorsun o zaman burada dikilmiş?"
"Servis bitti, tepsiyi yenileyecektim." Asıl durumu dillendirme konusunda başta emin olamayıp dudaklarımı büktüm fakat bir anda söyleyiverdim. "Biraz mola versem olur mu? Beş dakika kadar."
Kulaklarına inanamayıp vücudunu hareket ettirmeden başını öne eğdi. "Ne? Bir daha söyle. Yanlış duymuş olmalıyım."
"Sabahtan beri hiç oturmadığım için yoruldum da biraz dinlen—"
Dramatik şekilde elini havaya kaldırdı. "Ay rica ediyorum devam etme. Ne nazlı çıktın sen ya? Baksana, daha önce hiç deneyimin yoktu değil mi? E alışmışsın tabi el bebek gül bebek—"
"Marilis."
Şef, tam arkasından gelen sesle birlikte ürkekçe omzunun üzerinden bakıp patronla karşılaşınca, eğdiği başını dikleştirdi. Çabucak kenara çekildi ve ona dönerek ellerini önünde bağladı. "Buyrun Attila Bey, yardımcı olabileceğim bir konu var mı?"
Patron, yüzünde sıfır mimikle, "Senin adın Marilis mi?" diye sordu.
"Yok efendim, ben..."
Doğrudan beni muhattap alıp "Soğuk bir şeyler getirir misin diye soracaktım," dedi.
"Tabii, getiririm," dedim ve yanından geçip ayrılmak üzereyken kolumdan tutup durdurdu.
"Ofisime gel Marilis."
|
0% |