Yeni Üyelik
7.
Bölüm
@irispage

 

 

7

 

Bir elimle tepsiyi dikkatle tutarken diğeriyle kapıyı tıklattım. İnci, Attila Bey'in beni ofisine çağırdığını öğrenince heyecanla bir sürü şey söyleyip durmuştu. Her ne kadar sadece içecek götürmem için çağırdığını söylesem de aşağıda tamamen onu ilgilendiren bir açılış dururken beni ofisine istemesinin başka bir şeye işaret ettiğini savunmuştu. Yine de ona itiraz etmiştim. Bunun ne anlamı olabilirdi ki?

 

"Gel."

 

Kulpu yavaşça indirip içeriye girdikten sonra doğruca karşımda duran masaya yürüyecekken, "Kapıyı kapat," komutuyla donakaldım.

 

Parmaklarımın tepsinin kenarındaki tutuşu sıkılaştı. Sandalyesine rahatça yaslanmış, eli çenesinde duran Attila Bey ise isteğini yerine getirmemi bekliyordu.

 

Hareket etmeyişimden dolayı bıkkınca başını iki yana sallayıp "Marilis, kapıyı kapatmanı söyledim," diyerek yeniledi.

 

İnci'nin söyledikleri, kulağıma aynı anda birçok yerden gelerek kalp atışlarımı pik noktasına ulaştırsa da bu düşünceleri aklımdan savuşturup kapıyı kapattım.

 

Masanın önünde durup soğuk içeceği tam önüne bıraktım. Sesimin titrememesine özen gösterdiğim için, "Afiyet olsun," demem fısıldama gibi duyulmuştu.

 

İçeceğe hiç bakmadan, "Teşekkür ederim," dedi derin sesiyle. Bakışlarının yoğunlaştığını hissettiğimde gözlerimi kaçırdım ve karşılık olarak sadece başımı belli belirsiz salladım.

 

Deniz, üzerine vuran güneş ışığıyla parlıyordu. Sakinleşmek için içime derin bir nefes çekip verdikten sonra ona döndüm. "O zaman ben gideyim, servise devam etmem lazım."

 

"Kalsan?"

 

Gözlerimi kırpıştırdım. "Anlamadım."

 

"Kalsan diyorum," dedi. "Dinlenmek istemiyor muydun? Burada oturabilirsin, hem Güney de görmez. Ben de aşağıda sıkılıyordum, konuşuruz istersen."

 

Şaka yapmıyordu. Basbaya ciddiydi.

 

"Gerek yok, ben... Hem içeceğinizi beklerken dinlendim sayılır."

 

Sahiden mi dercesine kaşlarının ortasını kaldırıp indirdi.

 

"Sıkıldıysanız arkadaşınızı çağırayım. Devran'ı aşağıda görmüştüm, sizi arıyordu." Bey kelimesini eklemeyi unutunca telaşla yutkundum, saygısızlık etmiş olacaktım ya da başka türlü algılayacaktı.

 

İsmi duyduğunda kaşları çatıldı. "Onunla mı konuştun?"

 

Yanlış bir şey yapmışım gibi tereddüt ettim. "Evet, ama dünkü olaydan ötürü—"

 

Sinirle güldü. "Dün arkadaşımın kucağına atlama olayını görmezden geldim, mesaj attın özrünü kabul ettim. Sen de bunun karşılığında gidip onunla konuştun mu?"

 

Ağzım açık kaldığında bükebilecekmişim gibi elimdeki tepsiyi sıktım. "Siz... Ne diyorsunuz?"

 

Ayağa kalktı. "Ne duyduysan o." Masadan dolanarak bana yaklaşmaya başladığıında gerilemek istesem de olduğum yere mıhlanıp kaldım.

 

"A-Attila Bey..."

 

İlginç bir şey duymuş gibi güldü. "Devran'a ismiyle hitap, bana gelince Bey."

 

"Yanlış anladınız," dedim biçare.

 

Tam önümde durduğunda saç tutamımı alıp iki parmağı arasına doladı. Bu hareketi ve yakınlığı heyecandan bacaklarımı titretmeye başlamıştı. "Bence doğru anladığım için gerildin."

 

"Bakın, ne düşündünüz bilmiyorum ama sandığınız gibi bir durum yok." Sesim neyse ki daha güçlü çıkmıştı.

 

Oysa beni dinlemiyormuş gibi parmaklarını yüzüne yaklaştırıp saçlarımı kokladı. Bu hareketiyle adeta bildiğim her şeyi unuttum. Saçımı koklamaya devam ederken kahverengi gözleri, gözlerime kilitlendi. Nefesimi tutmuştum.

 

Kalbim hızla atarken gözlerim, dudaklarına düştü.

 

"Marilis," diye mırıldandığında yakalanmışçasına irkilerek yeniden gözlerine odaklandım. Ancak o buna dikkat etmişe benzemiyordu, sanki ismimi değil de bir şarkıyı söylüyordu. "Marilis."

 

Zor da olsa anın büyüsünden çıkabilmek için bir adım geriye attığımda saç telim parmakları arasından koparak omzuma düştü. Önce saçımın düştüğü yere sonra bana baktı. "Seninle ne yapacağız, Marilis?" diye söylendi kendi kendine.

 

Ne söyleyeceğimi bilemediğim için sessiz kaldım. Tavrı beni bir yandan tedirgin etse de bir yandan—hoşuma gidiyordu. Ondan etkilenmiş miydim?

 

"Eğer dün size geç saatte yazmamı yanlış anladıysanız kusura bakmayın ama açıklamasını zaten yapmıştım. Tekrarı olmayacağını temin ediyorum."

 

"Şu yanlış anlama dilinden düşmüyor," diyerek aramızdaki mesafeyi kapattı. "Belki de yanlış anlayan biz değilizdir, yanlış yapan sensindir."

 

"Ne demek istediğinizi anlayamıyorum."

 

"Ben de nereye varmak istediğini anlayamıyorum," dedi bundan sıkılmış gözükerek.

 

"En iyisi ben gideyim, hem Şef beni göremeyince sinirlenir."

 

Gitmek üzere yanından geçtiğimde dirseğimi tutup beni kendine çekmesiyle gövdesine sertçe çarptım. Sarı saçlarım, ayarsız hızımla birlikte hareketlenip yüzüne savruldu.

 

"Atti—"

 

"Şhh." Çenemi eliyle kavrayıp baş parmağıyla dudağımın kenarını okşadı. "Neyin doğru olduğunu merak etmiyorum, sarışın. Sadece dudaklarının tadını merak ediyorum."

 

 

Beğenerek destek olabilirsiniz. Bölüm sıklığı size bağlı ‧₊˚❀༉‧₊˚.

Loading...
0%