@irktp._
|
Yeni hocamız sağolsun nefes almadan vaka yorumlaması yapıyorduk. Tam kadının neyi olduğunu anladık derken yeni bir semptom çıkıyordu. Pusat sessizliğe son vermek ister gibi konuştu. "Bence abdominal aort anevrizması." Pusat'ın aklına ilk geleni söylediği çok belliydi hepimizin aklına gelmişti zaten. Ama Pusat çok sıkılmıştı ve içinden Altay'a küfrettiğine emindim. Çünkü kendisi fikrini asla söylemiyordu. "Salak mısın? Onu söylemeyi biz de biliyoruz. Kadının derisi dökülüyor ayrıca geceleri ateşleniyormuş." Pusatı bozduğum için hiç kızmadı çünkü Altay'a sinir olmuştu. Bizi denediği çok belliydi. Ondan önce bizim bulmamızı istiyordu. Zaten çoktan bulmuştu. Ama hiç sıkılmadan söylediğimiz hastalıkların neden olamayacağını anlatıyordu. "Bence hamile." Dediğimde güldü. "Dalga geçme." Sen de bizimle dalga geçme. Canımızı verdik neyi olduğunu bulacağız diye. "Ağrı kesici verip yollayalım o zaman." Altay artık bana katlanamıyordu. "Numara yapıyordur. Deri dökülmesine de krem yazarız, cildi kurudur." Altayın kahve gözleri beni bulduğunda gözlerimi ondan çekmedim. "Ne olsun istiyorsun?" Diğerlerine beni gösterdi. "Hep böyle mi?" Hayır hep böyle değilim iki saattir hasatlığı bildiği halde bizi süründüren adam. "Hocam çok pardon da sizin bir fikriniz yok mu da bize soruyorsunuz? Biz köle miyiz? Anladık siz buldunuz bizi süründürüyorsunuz da bari biraz daha detay verin." Ellerini göğsünde bağladı. "Dosyayı iyi okusaydın. Hepinize verdim okumanız için. Ayrıca bir kere de anlattım." Bu adam bir kere okuyup ezberleyeceğimizi mi sandı bana mı öyle geliyor? Çoğunu aklımızda tuttuk ama hastanın özgeçmişini ezberleyebileceğimizi sanmıyorum. Ayrıca şimdiye kadar bizimkilerden çok mantıklı tahminler çıkmıştı ancak Altay nedenini anlayarak hevesimizi söndürüyordu. "Dosya sizin elinizin altında istediğiniz zaman emin olmadığınıza bakıyorsunuz."
"Sadece bir kere okudum." Yuh ama oha yani. İnsan değil kesin. "Kafa yora yora kafa kalmadı. Siz düşünün, bulduğunuz hastalığı açıklayınca beni çağırırsınız hocam." Masadan kalkıp kapıya yürüdüm. "Nereye?" Dediğinde Altay'a döndüm. "Morga gidiyorum. Birazda orada düşüneceğim belki ilham gelir." Altay'ın ters ters bakmasına rağmen kapıdan çıkıp gittim. Bu adam bizi kölesi sanıyordu herhalde. Ayrıca bizden sadece bir kaç yaş büyük olduğunu tahmin ediyordum. Aradaki 3-4 yaş için hürmet falan bekliyorsa hiç beklemesin. Odadan çıktıktan sonra hastanın yanına gittim. Şimdi çok ta uzaklaşmayalım çünkü Altay'ın bakışları pek iç açıcı değildi. Hasta kadının yanına gidip başında durdum. "Merhaba Farah abla." Deyip gülümsedim. Hadi be kızım bu kadınla sohbet açarsan neyi var neyi yok öğrenirsin. Kadın pek samimiyetsiz duruyordu ama yine de benimle konuşmuştu. Garip bir şekilde hastalığı bulmama yarayacak şeyler bulmuştum. Kadının sohbetinden zor kurtulup kendimi odanın dışına attım. Odaya giderken ne olabilir diye düşünüyordum. odaya yaklaştığımda aklıma gelmişti. Hastalığı bulmuştum! Bu da değilse o Altay'ın boynuna yapışıp zorla öğrenirim. Ama kesinlikle bu. Odaya koşup kapıyı büyük bir heyecanla açtığımda herkes "Ne yapıyor bu?" Dercesine bana bakıyordu. "Buldum! Hastalığı buldum." Dediğimde herkesten başka bir tepki bekliyordum. Altay onlara çoktan söylemişti. "İnsan az önce ben buradayken söyler değil mi?" Kendimi çuval gibi sandalyeye bıraktım. "Nerede o sevimsiz?" Kutay kafasını bana çevirdi. "Tedaviye başlayacakmış hastanın yanına gitti." Herkesin morali bozuk gibiydi. "Siz bulmadan kendisi söyledi ve bütün moraliniz gitti değil mi?" Hepsi anlaşmış gibi başını sallayınca kıkırdadım. "Bu adam bize çok çektirecek şimdiden belli oldu." Masaya oturup yanımda oturan Kutay'ın omzuna elimi koydum. "Şunun yanına gidelim de tedavisi için yardım lazımdır." Dediğimde başını salladı. Beraber hastanın odasına gittik.
★
Öğle arası olmuştu hepimiz hastanenın yemekhanesinde yemek yiyorduk. "Özün boğulma dikkat et." Efnan'a ters bir bakış attım. "Senin gibi kuş kadar yiyip hayatta kalabileceğimi mi zannediyorsun?" Gülerek cevap verdi. "Şaka yapıyorum ya alınma. Ayrıca ben o kadar az yemiyorum." Önümdeki sandviçden bir ısırık aldım. "Ne alınacağım? Oradan bakınca Pusat'a mı benziyorum?" Derya sesli bir şekilde gülünce Pusatın bakışlarıyla gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. "Derya son nefeslerini vermek için hazır ol."
"Ben senin sayende ona her zaman hazırım. Bir gün uykumda beni boğacaksın diye çok korkuyorum."
"Kaşınıyorsun sen de." Hem de çok pis kaşınıyordu. Derya şimdiye kadar bana Pusat'a söylediklerini söylese Pusat kadar sakin olacağımı sanmıyorum. Hızlıca önümdeki sandviçleri bitirip ayağa kalktığımda tüm gözler bana döndü. Altay dahil. O da bizimle oturmuştu ama çok konuşmuyordu. Bence aramızda en çok Kutay'ı sevmişti. Buldu tabii sessiz sakin çocuğu yüklenir şimdi üstüne.
"Ne bakıyorsunuz terasa çıkacağım." Herkes her yemekten sonra terasa çıktığımı yeni hatırlıyormuş gibi onaylayan sesler çıkardı. Yemekhaneden çıkıp terasa çıkmıştım. Terasın geniş kenarına oturup ayaklarımı aşağı salladım. Benim oturduğum yerin bir kaç adım ilerisinde bir martı gördüm. "Ben de tam konuşacak birilerini arıyordum." Rüzgardan uçuşan saçlarımı kulağımın arkasına aldım. "Bir yıl önce annesinin iyileşmesini bekleyen bir çocuk vardı biliyor musun? Biz de annesinin tedavisini yapıyorduk. Normalde çocukları pek sevmezdim ama o çocuğu çok sevmiştim." Siyah saçlı kahve gözlü çok tatlı bir çocuktu. Tedavi boyunca o çocukla çok konuşmuştum ama annesini kaybetmiştik. "Sonra çocuğun annesini kurtaramadık. O ağalyınca benim de ağlayasım gelmişti. Sonra o çocuğu hiç görmedim. Gerçi nerede göreceğim ki?" Martıya bakan kafamı karşıya çevirdim. "Ama o sevimsiz adamı her gün görmek zorundayım. Başlarım böyle işe." Ben söylenirken birinin hızlıca benim oturduğum gibi yanıma oturmasıyla az kalsın düşünmüyordum. Hatta bu yaşadığım korkuyla düştüm bile sayabiliriz. Kim bu gerizekalı? Başımı yavaşça yanıma çevirdim. "Altay hocam çok pardonda siz deli misiniz? Az kalsın düşüyordum!" Derken Altay'ın elinin kolumu tuttuğunu gördüm. Bu adam beni tutmasaydı gerçekten düşebilirdim. Yok parçalarım ben bunu.
|
0% |