@irktp._
|
Kolumu çekip Altay'a baktım. "Bana diyorsun ama sen delirmişsin. Martıyla olan tek taraflı sohbetinizi duydum da biraz." Onun oturduğu tarafa dönüp ayaklarımı kendike çektim. "Sohbet zaten iki tarafın birbiriyle konuşmasıdır. Ben burada martıya dertlerimi anlatıyorum o da dinliyor. Çünkü sohbet etmiyoruz ben anlatıp rahatlıyorum." Martının olduğu yere baktığımda gitmişti. "Bak sizin yüzünüzden gitti." Ben burada az kalsın duşecektim ama bu adam hala pek keyifli duruyor. "Dertlerini insanlara anlatmayı deneyebilirsin."
"Ben anlatmak istiyorum, saçma sapan öneriler dinlemek değil. Birine bir şey anlatınca hemen hayatına dahil oluyor ve yapmayacağın tavsiyeler veriyor."
"İnsanların tavsiyeleri hoşuna gitmiyor çünkü hep kendi bildiğini okuyorsun." Kafamı yana eğdim. "Sizin alanının psikoloji değildi bildiğim kadarıyla. Siz de tavsiye veriyorsunuz şuan." Kafasını iki yana salladı. "Tavsiye vermiyorum."
"Ama onu ima ediyorsunuz. Kendi bildiğini okuma, biraz da insanların söylediğine kulak ver." Hızlıca ayağa kalktım. "İnsanların tavsiyelerini dinlemeyi sevmiyorum." Terasın kenarından inip içeri yürüdüm.
Yemekhane en üst kattaydı baktığımda çocuklar hala konuşuyordu. Yanlarına gidip az önce olduğum sandalyeye oturdum. "Neden erken geldin diye sormuyoruz." Altay terasa çıkacağını onlara soylemiş olmalıydı. "Bence de sormayın."
★
Saat 6 olmuştu ve bizim mesaimiz bitmişti. Herkes eşyalarını toparlayıp bir an önce çıkmaya çalışıyordu. "Pusat benim yedek tişörtüm nerede?" Derya'nın sorusuyla Pusat omuzlarını silkti. "Ben nereden bileyim kızım? Bir şeyi de kendin bul." Derya yine oradan oraya koşturuyordu. Ben tam herşeyim hazır demiştim ki elimi boynuma götürdüğümde kolyem yoktu. "Kolyem yok!" Kolye annem vefat ettikten sonra ondan kalan eski gümüş bir kolyeydi.
Hepimiz kolyeyi aramaya başlamışken kapı açıldı. İçeri Altay girmişti. "Çıkıyor musunuz?" Efnan kendini koltuğa attı. "Çıkamıyoruz, Özün'ün kolyesi kayıp."
"Derya'nın tişörtünü bulduk, Özün'ün kolyesi hala kayıplarda"
"Siz gidin ben ararım kolyeyi." Hepsi çantalarını almış çıkmaya hazırlanmıştı. "Bulamazsan yarın beraber ararız. Hem terasa da bakarız." Kafamı salladım. "Tamam yarın görüşürüz." Hepsi çıktıktan sonra Altay hala gitmemişti. "Hocam sorması ayıptır neden hala buradasınız?"
"Küçücük kolyeyi burada bulmazsın. Yeterince bakmışsınız zaten. Yarın ararsın." Haklıydı. Terasta düşürdüysem şimdi oraya da bakamazdım. En iyisi yarın aramaktı. Pes eder gibi omuzlarımı düşürdüm. Çantamı hızlıca taktım. "Bizimkilere yetişmemiz lazım." Kapıyı açtıp çıktığımda Altay da peşimden çıkmıştı. Hepsi koridorda yanyana yürüyordu. "Hey! Bizi bekleyin." Deyip koştum. Altay da bana yetişmişti. "Buldun mu kolyeyi?"
"Yarın aramaya karar verdim." Pusat kolunu omzuma attı. "Terastadır sen onu boşver. Hepberaber yemeğe mi gitsek yeni hocamız da geldi hem." Bazen gidiyorduk ama şuan kimsenin hali yoktu. "Benim hiç halim yok. altay hoca ile beraber sonra gideriz ama bugünü pas geçelim bence." Kutay kafasını salladı. "Ben çok yoruldum sonra gidelim." Derya zaten bayılacakmış gibi görünüyordu. Bütün gün enerjisini akıtıp hastaneden çıkarken perişan görünüyordu. "Al benden de o kadar." Efnan onu onaylayınca gitmeyeceğimiz kesinleşmişti zaten. "Eve gidip kafamı yastığa koyar koymaz uyuyacağım." Pusata döndüm. "Senin yastığa ihtiyacın yok ki her yerde uyuyorsun zaten." Dediğimde hepimiz gülüyorduk.
★
"Pelin hemşire bugün poliklinik günü değil mi?" Elindeki dosyayı bana uzattı. "Aynen öyle. 3. Muayene odası." Pelin hemşireyi onayladıktan sonra 3. odaya girdim. Poliklinik günlerini sevmiyordum çünkü herkes boş boş şikayetlerle geliyordu. Boğazın ağrıyorsa sıcak su iç, ne diye hemen hastaneye geliyorsun? Ağrı kesici ve soğuk algınlığı vermekten bıktım yeter artık yani.
İlk hasta içerideydi. Genç bir çocuk ve elinde de bir bebek vardı. Çocuk hasta yatagına oturmuştu. Ben de msaay geçmiştim. "Şikayetiniz neydi?" Deyip gülümsedim. Bu sevimli ve kibar halimi gördükleri için hastalar çok şanslı. "Bu çocuk Aras. Annemler bana bıraktı bir haftalığına. Ama nefes alırken hırıltılı sesler geliyor." Çocuğun ağzını açtırıp iyice baktım ama boğazında hiç bir şey yoktu. "Astımı var mı?"
"Bilmiyorum." Nasıl bilmiyorsun? Şaka mı bu? "Sen simdi kardeşinin astımı olup olmadığını bilmiyor musun?" Genç çocuk kafasını iki yana salladı. "Yok galiba." Bir şey hatırlamış gibi konuştu. "Annem giderken biraz grip demişti ama bir şey olmadı." Küçücük bebek nasil söylesin grip olduğunu? Salak mı bu çocuk? "Doktora da mı götürmedin?" Kafasını iki yana salladı. "Çocuğun burnunu temizlemen gerekiyor. Burnu tıkalı o yüzden nefes alırken öyle çikıyro sesi." Kağıt alıp soğuk algınlığı ve burun fısfısı yazdım. Kağıdı çocuğa uzattım. "Bunları al sabah akşma iki kere çocuğa içir. Çocuğun burnunu temizle. Ayrıca ilaçları fazla verip çocuğu zehirleme." Onaylayan sesler çıkardı. Çocuk tam çıkıyordu. "Bir de annenlere söyle çabuk gelsinler." Kafasını sallayıp odadan çıktı. Bilgisayardan sıradaki hastaya baktım. "Gülten yılmaz!" Poliklinik sevmiyorum. Mümkünse herkes sağlık ocağına gitsin.
★
Sonunda öğlen olmuştu ve ben kendimi kaçar gibi odadan dışarı atmıştım. Üstelik bir hasta yüzünden ögle aramda hasta bakmıştım. Yemekhaneye çıktığımda bizimkiler oturmuş sohbet ediyordu. Maşallah Altay hoca ile de sohbeti bayaği ilerletmişler. Bir tepsi alıp ağzına kadar yemek doldurdum. Kahvaltı yapmaya vaktim olmamıştı ve bunun cezasını çekiyordum. Bizimkilerin yanına oturunca hepsi Altayla olan çok tatlı olduğunu tahmin ettiğim sohbetlerini bırakmamışlardı. "Neden geç kaldın?" Başımı kaldırıp Efana'a baktım. "Son bir hasta vardı ona da bakayım diye tutturdu." Yemeğimi yemeye başladım. Bir süre sonra yanımda oturan Pusat'ın kulağına eğildim. "Bu sevimsizi çok sevmişler bakıyorum." Pusat başını onaylar gibi salladı. "Efnan ve Derya içine düşüyor adamın."
"Evet, sanki yakışıklı erkek görmediler. Her gün görüyoruz yani." Pusat'a bakarak yemegimden bir çatal aldım. "Ben bunların icinde en çok seni seviyorum Özüncüğüm." Dediğinde gülümsedim. İlk bulduğum işi ona kitleyeceğimden haberi yoktu.
"Diyorum ki bugün dışarı çıkalım." Pusat'ın söyledigiyle gözler ona dönmüştü. "Ama dün söyleseydiniz keşke ne giyeceğimizi ayarlardık." Kafamı yemeğimden kaldırdım. "Bugün mesai bittikten sonra bana gidiyoruz. Bu gidişle hiç çıkamayacağız yoksa." Digerleri Altay hocanın gelmesini kutlayalım diyordu ama Pusat'ın dışarı çıkmayalım dediği gün yoktu. "Olur öyle yapalım. Hiç birimizin fazla mesaisi yok zaten. Altay hocam siz de geliyorsunuz değil mi?"
"Tabii geliyorum." Gelmesen şaşardık zaten, sevimsiz. "Herkes tamam değil mi?" Hepsi onaylayan sesler çıkardığında akşam planımız hazırdı. Yemek yedikten sonra Kutay ile terasta oturmuştuk.
☁️
"Bir dakika, içeri gireyim benden sonra gelmişsiniz gibi olsun." Pusat kolumdan tuttu. "Allah aşkına saçmalama." Dediğinde güldüm. Hepimiz içeri girdikten sonra herkes koltuğa oturmuştu. Pusat kafasını geriye atıp konuştu. "Çok yorulduk bugün." Dediğinde Efnan ayağa kalktı. "Ben hiç yorulmadım. Gel yiyecek bir şeyler yapalım Özün." Ben de peşinden ayağa kalktım. "Siz oturun ben yaparım." Pusat kafasıni kaldırdı. "Ne yemek yapması? Söyleyin bir pizza yiyelim. Ya da döner mi söylesek? Sen onlari boşver çiğköfte söyleyelim biz." Dediğinde güldüm. "Biraz acıkmışsın galiba. Soyleyelim ne istiyorsanız." Bir süre sonra oy çokluğuyla pizza kazanmıştı. Pizza söyleyip film açacaktık ama önce yeni hocamızla konuşalım demiştik. Pizzalar geldikten hemen sonra kapı çalmıştı. Pusat kapıyı açmaya gitmiş, elindeki sarma tabağıyla geri dönmüştü. "Onlar ne?"
"Sarma olduğunu görmuyor musun Derya?" Bana döndü. "Onu görüyorum kim getirmiş onu soruyorum." Pusat sarma tabağını pizzaları koyduğumuz orta sehpaya koymuştu. "Maide teyze getirmiş." Maide teyze karşı dairede oğluyla yaşıyordu. Oglu onu bu sitede yaşatacak kadar varlıklıydı ama kendisi evden hiç çıkmıyordu. Ara sıra yanına gittiğimde beraber yemek yapıyorduk. Pusat da benim yanıma çogu zaman geldiği için maide teyze onu da tanıyordu.
Hem yemek yiyip hem sohbet ediyorduk. Kızlar Altay hoca hakkında gereksiz sorular soruyordu da diyebiliriz. Hastalıklar hakkında konuştuğumuz konuya dahil bile olmamıştım. Zaten bütün gün hastanedeyiz bir de evde mi konuşacaktık? Böyle saçma sapn konular konuşurken en çok Altay hoca hakkında konuşmuştuk ve çoğunu dinlememiştim. Yemeklerimizi bitirdikten sonra tabakları mutfağa götürmüştüm. "Biz neden bütün gece Altay hakkında konuştuk acaba? Bana ne adamdan. Tamam uzun yakışıklı falan da bu kadar içine düşmeyin ya!" Ben kendi kendime konuşurken ismimi duymamla arkamı dönüp kalçamı mutfak tezgahına yasladım. "Altay hocam?" Altay tam önümde duruyordu. Umarım dediklerimi duymamıştır. Ya da duyarsa duysun kızlarla konuşmaktan pek memnun zaten. "Bir şey mi istiyordunuz?" Cebinden çıkardığı kolyeyi havaya kaldırdı. Benim kolyemi tutuyordu elinde. Kolyeyi alınca benim kolyem olduğuna emin oldum. "Sorması ayıptır bunun sizde ne işi var?" Bir de dün beraber kolyeyi arayacaktık neredeyse. "Terasta düşürmüşsün."
"Biz az kalsın bu sizde olan kolyeyi dün beraber arıyorduk! Farkında mısınız?" Dudaklarınin kenarı kıvrıldı. "Farkındayım."
"Yok siz gerçekten sorunlusunuz niye vermediniz başında?"
"Neden bu kadar önemli olduğunu merak ettim. Kimseye bir şey anlatmıyorsun."
"Neden önemli olduğu sizi zerre kadar ilgilendirmez." Tam yanından gidyordum ki kolumu tuttu. "İlgilendirir. Sorunlarından kacarak onlardan kurtulamayacağını şimdiye kadar öğrenmen gerekiyordu."
|
0% |