@irmgns08
|
❣️❣️❣️Bu bizim ana karakterimize geçmeden önceki son bölümümüz ❣️❣️❣️ Ana karakterimizin şuana kadar gördüğümüz karakterlerle olan bağlantısı için tahminler👉 5 YIL SONRA Ankara’ya sürülmemin ve Yelin’in bir konuda haklı olduğunu anlamamın üzerinden yıllar geçmişti. Kendi ülkemde yaşadıklarımı unutmam pek de uzun sürmemiş aksine buraya kısa sürede uyum sağlamıştım. Kardeşimi ve kardeş bildiklerimi özlüyordum ama şuan elimden gelen tek şey onlar için en iyisini dilemek ve hayatıma devam etmekti. Leyla ile tanıştığımız o geceden sonra onun son sınıf bir lise öğrencisi olduğunu ve arkadaşı Altay ile bir proje üzerinde çalıştıklarını öğrenmiştim. İkisi de öksüz çocuklardı ve o dönem henüz reşit olmadıkları için hâlâ yetiştirme yurdunda kalıyorlardı. Bir yıl içinde Leyla Polis Akademisini kazandı ve Altay ile birlikte benim kaldığım öğrenci yurdunda devlet bursuyla kalmaya başladılar. Kısa sürede Leyla ile aramızda beklenmedik ve ani duyguların etkisiyle ortaya çıkan çekim yüzünden ona gerçekleri anlatıp hayatının şokunu geçirmesine sebep olmuştum. Beni dinledikten sonra astım krizine girmişti ve işin sonu hastanede bitmişti ama işin iyi yanından bakmak lazım en azından artık aramızda gizli saklı olmayacaktı. Leyla akademide üçüncü sınıftayken ona belki de hayatının ikinci en büyük şokunu yaşatarak evlenme teklifi etmiştim ve yine günün sonu Altay’ın ikimize ettiği küfürler eşliğinde hastanede bitmişti ama önemli olan şimdi burada olmamızdı. Şehirden uzakta küçük, herkesin birbirini sıcak karşılamaya çalıştığı bir mahallede kalıyorduk. En azından arkamızdan bizim "garip bir çift" olduğumuzla ilgili duyumlar alsak da yüzümüze karşı kimsenin bir kötülüğü yoktu. Altay bazen merkezden ikimize de hediyeler getiriyor ve Leyla’yı her seferinde onu üzmem durumunda kendisine gelebileceği konusunda tembihliyordu. Hoş, aynılarını bana da söylüyordu ama bizi düşünmesi yeterdi. Leyla iki yıl önce buraya taşınabilmemiz için Akademiden istifa etmişti ve bazen onun bunun pişmanlığını yaşadığını düşünüyorum. Kuvvetle muhtemel babamın çabalarıyla her ay bankama yatan yüksek miktarda bütçe şimdilik geçimimizi karşılıyordu ama o yine de ekonomik bağımsızlığa sahip olmak istiyordu. Mutluyduk, kış geldiği için Leyla bahçe işlerine ara vermişti ve kısa bir süre önce de hamile olduğunu öğrenmiştik. Bu da artık istese de akademiye dönmesini neredeyse imkânsız kılıyordu. Eşimin özellikle, karnı ilk aylara oranla oldukça büyümüş olan şu durumunda, varlığından oldukça memnun olduğu camın önüne yerleştirilmiş olan karşılıklı sallanan sandalyelerden birinde sokak lambasıyla aydınlatılan arka bahçemize bakarken Mergen’in burada daha huzurlu olacağımız konusunda haklı olduğunu düşünüyordum. Nedendir bilmem ama beş yılın ardından eski hayatıma dair anılarım bugün bana rahatsızlık vermeye karar vermiş görünüyorlardı. “Ben geldim,” Eşimin neşeli sesini duymamla zihnimi rahatsızlıklardan temizleyip salonun kapısına doğru döndüm. Leyla bir eli karnında diğer elinde bir fincanla temkinli adımlarla bana doğru yürüyordu. Yüzüme kendiliğinden yerleşmesine engel olamadığım sıcak tebessümle ayağa kalktım ve birkaç adımda ona yaklaşıp elindeki kupayı aldım ve sallanan sandalyeye oturmasına yardımcı oldum. Leyla henüz daha dört aylık olan karnına sarılırken yüzünde paha biçilemez bir huzur ifadesi vardı. Kupayı ona uzattığımda burnunu kırıştırarak geri çekildi. “Senin için.” Doğru ya kahve ona yasaktı ama burada keşfettiğim bu olağanüstü içeceğin bana bir zararı yoktu. Elinden kahveyi alıp alnına minik bir buse kondurdum fakat karşısındaki sandalyeye oturacağım esnada eşim bana engel oldu. “Erhan ön bahçedeki çalılıklardan birkaç hışırtı duydum, köpek gelmiş olabilir.” Az önceki huzurlu ifadesi anında kaybolurken gözleri bir anda doldu. “Ya kedilere bir şey yaparsa.” Derin bir nefes alarak kupayı tutması için tekrar ona doğru uzattım. Eşim yüzündeki mahcup ama minnettar gülümsemeyle bana bakarken yaklaşıp dudaklarına ufak bir öpücük kondurdum ve salonun çıkışına yöneldim. Bahçemizde beş tane minik misafirimiz vardı fakat Leyla onları her ne kadar çok istese de astım rahatsızlığı onları eve almamızı imkânsızlaştırıyordu. Üzerime paltomu geçirip iki katlı müstakil evimizin bahçesine çıktım ve iki hafta önce yavru kedileri bulduğumuzda bahçenin bir söğüt ağacıyla kapanmış olan köşesine yapmış olduğumuz küçük kulübeye doğru ilerledim. Bir yandan da gözlerimle bahçede bir köpek tehlikesi olup olmadığını kontrol ediyordum. Etrafta ne bir havlama sesi ne de karların üzerinde pati izleri vardı. Leyla yanılmış olmalıydı. Yine de ahşap kulübenin yanına geldiğimde önünde diz çöktüm ve tahta kapısını hafifçe aralayarak Leyla’nın içeriye yerleştirmiş olduğu yastıkların üzerinde birbirlerine sarılarak uyuyakalmış beş yavru kediye şefkatle baktım. Onları uyandırmamak amacıyla kulübenin kapısını yavaşça kapattım ve daha fazla soğukta kalmamak için ayağa kalktım. Eve geri gitmek için arkamı dönmeye yeltendiğimde arkamda kalan yüzü pelerininin kukuletasıyla kapatılmış bir bedenle karşılaşmamla olduğum yerde sıçradım. Elim belimdeki Leyla’nın ruhsatlı tabancasına yöneldiği esnada karşımdaki beden sol eliyle yavaş hareketlerle pelerininin kukuletasını indirdi. Gördüğüm tanıdık yüzle bedenim kaskatı kesildi. “Benice?” Ağzımdan şaşkınlıkla çıkan mırıltıyla karşımdaki elmacık kemikleri gözyaşlarıyla ıslanmış kadına bakakaldım. Burada ne işi vardı? Ülgen’in tuzağına mı düşmüştüm… Yine? Ve hani Cadılar ağlamıyordu. Gözlerimle kadının siyah pelerinle örtülmüş bedenini baştan aşağı süzdüm ve ancak o zaman bacaklarının arkasına saklanmış küçük bedeni fark edebildim. Dudaklarımı aralayıp soru soracağım esnada sıkı sıkı giydirilmiş kız çocuğu Benice’nin bacaklarının arasından kafasını çıkartarak merhametime oynamaya çalışırcasına simsiyah iri gözlerini benim gözlerime dikti. “Burada,” Zorlukla ağzımı aralayabildiğimde ancak konuşabildim. “Ne işin var?” Kadın pelerininin bir ucuyla gözlerini sildikten sonra küçük kızı kucağına aldı ve bana birkaç adım yaklaştı. “Fazla vaktim yok, Erhan.” Yutkundu ve kızarmış siyah gözlerini kucağına alır almaz yüzünü boynuna gömmüş olan kız çocuğuna çevirdi. “İyeler peşimde, onu…” Dudakları titredi ve küçük kızın kahverengi saçlarının üzerine bir öpücük kondurdu. “Onu öldürmek istiyorlar. Yardımına ihtiyacım var. Daha fazla kaçamam. O benim kızım…” Söyledikleriyle gözlerim ardına kadar açıldı. Bana cadılarla ilgili ders veren herifle ciddi birkaç konuşma yapmam gerekecekti bu gidişle. Cadıların çocuğu olmuyordu güya. Annesinin kucağında huzursuzca kıpırdanan küçük kız zorlukla iri siyah gözlerini araladı ve gür siyah kirpiklerinin altındaki gözlerini tatlı tatlı kırpıştırarak bana baktı. “İçeri geçip eşimle konuşman gerekecek.” Leyla’nın başka bir eşim olduğunu daha da kötüsü ondan bir çocuğum olduğunu düşünmesini istemek intihar etmek istemekle eşdeğer olurdu sanırım. Soğuktan ve ağlamaktan kızarmış burnunu boştaki elinin tersiyle ovuştururken beni kısaca başıyla onayladı. Ona elimle kulübeye gelirken ilerlemiş olduğum ve karlardan diğer yerlere oranla biraz daha temizlenmiş olan yola yönlendirdim. Ahşap siyah kapının önüne geldiğimizde ben daha zile basmadan büyük ihtimalle olanları camdan izlemiş olan sevgili karım yüzünde sorgulayıcı bir ifadeyle kolları göğsünde bağlı bir şekilde kapıyı ardına kadar açtı. Benim yüzüme bakmadan arkamdaki Benice’ye doğru döndü. “Merhaba,” Sesi korktuğumun aksine oldukça sıcaktı. “Leyla ben, yardıma mı ihtiyacınız var?” Büyük ihtimalle onları sokaktan geçen rastgele birileri zannediyordu. Benice Leyla’nın şişkin karnını görünce kızını göğsüne daha sıkı bastırdı. Çekinerek başını aşağı yukarı sallarken gözleri bana değdi ve ne diyeceğini bilmediğini o an anladım. Leyla’ya kim olduğumla ilgili gerçeklerden bahsedip bahsetmediğimi merak ediyordu. “İçeri geçelim,” Leyla’ya attığım bir bakışla eşim kapıdan onların geçmesi için geri çekildi. “Ufaklığın daha fazla üşütmesini istemeyiz.” Elimle Benice’nin kucağındaki küçük kızın burnuna ufak bir fiske attım ve içeri geçmeleri için onlara öncelik tanıdım. Benice kucağında kızıyla Leyla’nın yönlendirmesiyle salona doğru ilerlerken arkalarından kapıyı kapattım ve sırtımı kapıya dayayarak derin bir nefes aldım. Sakin olmalıydım. Zorlukla sırtımı kapıdan ayırıp temkinli adımlarla salona doğru ilerledim. Şöminenin karşısına yerleştirdiğimiz karşılıklı geniş kanepelerden birinde üzerindeki pelerini tamamen çıkartmış olan Benice ve ona doğru sokulmuş kızı, diğerinde ise yüzünde sakin bir ifadeyle onlara bakan Leyla oturuyordu. Benice kızının sırtını sıvazlayarak ifadesiz bir suratla boşluğa baktığı için Leyla’nın onun siyah deri pantolonuna ve siyah binici gömleğine attığı kaçamak bakışları fark edemiyordu. Zavallı karım acaba onların gündelik elbiselerini görse nasıl tepki verirdi. Boğazımı temizleyerek Leyla’nın yanına oturmaya karar verdim ve ortamdaki ağır havanın dağılmasını sağlamaya çalıştım. “Biliyor, Benice. Rahat olabilirsin.” Bunu karşımda etrafa tekinsiz bakışlar atan kadını rahatlatmak için söylemiştim ama o yalnızca yerinde huzursuzca kıpırdandı. Annesinin gerginliğini hissetmiş gibi ona daha da çok sokulan küçük çocuk gözlerini bizden kaçırıyordu. “Leyla, Benice geldiğim yerden o… ‘Oldukça yetenekli’ bir Cadı.” Benice’nin başı sözlerimin altındaki imayla aniden dikleşti ve irileşmiş siyah gözleriyle tedirgince bana baktı. Yaptıklarını unutmuş değildim, bu kin tutacağım anlamına gelmezdi ama ima yapmaktan da kimseye zarar gelmezdi. Kızını daha da yakınına çekerek sessizce yutkundu ve mırıltıyı andıran bir sesle konuşmaya başladı. “Baş Koruyucu olacağı için onu öldürmek istiyorlar. İyeler… Hepsi. Ülkede isyan çıktı. Sarayı yakma teşebbüsünde bulundular. Ben zorlukla kaçtım. Ülgen ağır yaralı. Ne yapacağımı bilemedim. Sana gelmem yüzsüzlük biliyorum ama-” Elimi kaldırarak onu susturdum. Havadaki elimi aşağıya doğru indirip Benice’nin kızına doğru nazik hareketlerle, korkutmamaya özen göstererek uzattım. “Merhaba,” Neşeli bir sesle ona doğru konuştum. “Benim adım Erhan, senin adın ne?” Kız başını sarılıp sarmalanmış olduğu siyah pelerinin altından çıkardı ve izin istercesine Benice’ye baktı. Benice dolmuş gözlerinin eşliğinde onu başıyla onayladığında küçük kız zarif ve minik parmaklarını benim bir parmağımın etrafına doladı. “Levla…” Dudaklarım iki yana doğru kıvrılırken Leyla yanımda bana ve Levla denen kıza oldukça manidar bakışlar atıyordu. “Demek Levla,” Bir gözüm Benice’deyken uzanıp kızı kucağıma aldım ve dağılmış saçlarını parmaklarımın ucuyla düzelttim. “Eşimin adı da Leyla, isimleriniz ne kadar benzer değil mi?” Levla’nın küçük dudakları aralandıktan sonra ağzından minik bir kıkırtı kaçtı. “Annenin önemli bir işi varmış, Levlacığım. Seni bir süre burada bizimle yaşaman için bırakmak istiyor. Eğer kalmayı kabul edersen, söz veriyorum Leyla teyzeni atlatıp seninle bol bol kartopu oynarız.” Küçük kız kucağımda doğrudan bana bakarken gözlerini kırpıştırdı. “Kar çok soğuk, sevmedim.” Elbette, geldiği yer ılıman bir iklime sahipti. Bende hayatımda ilk defa burada kar görmüştüm ve kim bilir bu çocuk kaç gündür bu soğukta dışarıdaydı. “Eldiven giyersen oldukça eğlenceli olacağına dair seni temin ederim.” Leval’ın tombul yanaklarından bir makas alarak söylediklerimle kız tekrar hafifçe kıkırdadı. “Babam da gelecek mi, Erhan amca?” Önümdeki kız çocuğunun hevesli gözlerinin içine bakarken kurumuş dudaklarımı dilimle ıslattım. Umarım baban gelmez Levla, yoksa beni şu anki kadar sakin göremeyebilirsin. “Boş ver, babanı. Ben varım, ikimiz takılırız.” Gözlerimin ucuyla fısıldaşarak birbirleriyle konuşan Benice’ye ve Leyla’ya baktım. Sevgili eşim öne doğru uzanarak Benice’nin ellerini kendi ellerinin arasına almış ona bir şeyler söylüyordu. Benice içini çekerek ayağa kalktı ve dizlerimin üzerinde oturan küçük kızına doğru yöneldi. “Anneciğim,” Ağlamamak için zor tuttuğu belli olan boğuk sesiyle konuştu. “Erhan Amcanı sakın üzme tamam mı? Ben yakında seni almaya geleceğim.” Gözyaşları yanaklarından süzülürken kızının kokusunu içine çekerek alnına bir buse kondurdu ve ona şaşkın şaşkın bakan kızının alnının ortasına parmağını dokundurarak bir şeyler mırıldanmaya başladı. Ne yaptığını anladığımda Levla’nın başı çoktan kucağıma düşmüştü “Uyandığında…” Benice gözlerini elinin tersiyle silerken hıçkırığını zorlukla bastırdı. “Bizi hatırlamayacak. Olurda ölmez de sağ kalırsam onu almaya geleceğim. Size zorluk çıkardığım-” Yutkundu ve lafını keserek ona aniden sarılmış olan Leyla’ya bakakaldı. “Önemli değil,” Eşimin rahatlatıcı fısıltısı kulaklarıma ulaştığında ne kadar doğru bir karar aldığımı bir kere daha anladım. Kalbi çok güzel bir kadınla evlenmiştim. Gerçi Benice’nin eşiyle birlikte bana yaptıklarını bilse hâlâ aynı tavırlara sahip olur muydu, bilemiyorum. “Kendine dikkat et, biz ona çok dikkat edeceğiz. Gözün arkada kalmasın.” Benice zorlukla ellerini kaldırıp Leyla’nın sırtına yerleştirdi. Leyla geri çekildiğinde kendisinden biraz daha uzun olan Benice’ye kendinden emin bir tebessüm gönderdi ve genç kadının geldiğinden beri ilk defa gülümsemesini sağladı. Benice beline uzanan siyah saçlarını tekrar pelerininin kukuletasının altına saklarken yaşla dolu gözleriyle son bir defa kucağımda uyuyakalmış kızına tüm duygularını gözler önüne seren bir bakış attıktan sonra arkasını dönüp sanki yavaş adımlarla çıkmayı denese başarısız olacakmış gibi seri adımlarla salon kapısından dışarıya çıktı. Birkaç saniye içinde dış kapının açılıp kapanma sesi kulağıma çalındığında Leyla yüzünde ne hissettiği belli olmayan bir ifadeyle kucağımdaki küçük kıza ve bana bakıyordu. “Sence kaç yaşındadır?” Kollarımın arasında her şeyden habersiz büyük bir huzurla uyuyan küçük kıza dudağımda engel olamadığım bir tebessümle bakarken omuzlarımı silktim. “Dört yaşından büyük gözükmüyor.” Eğer bundan beş yıl önce bana Ülgen’in kızının hayatımın bir döneminde en büyük neşem olacağını söyleseydiniz büyük ihtimalle duymak istemeyeceğiniz şeylerle karşılaşırdınız ama zaman her şeye kadirdir. “Ona kimlik çıkartman gerekebilir, ne kadar kalacağını bilmiyoruz.” Leyla haklıydı başımı küçük çocuktan kaldırıp eşime baktığımda yüzündeki gülümseme benim için tüm tahtlara ve taçlara bedeldi. “Ne oldu?” Gülerek bana olan bakışını işaret ettiğimde o da gülüşüme eşlik etti. “Tam bir kız babası olduğunu düşünüyordum.” Leyla ben ona şaşkınlıkla bakarken içimi ısıtacak şekilde bir kere daha kıkırdadı. “Kim bilir belki bizim de bir kızımız olur.” Tek kaşımı kaldırarak ona ve ellerini üzerinde birleştirmiş olduğu karnına baktım. “Bir mi? Başka kızımız olmasın mı?” Dudaklarım iki yana kıvrılırken Leyla’yı bilerek omuzlarına dökülen sarı saçlarından ayaklarına kadar yüzüme kondurduğum sırıtışla süzerken eşimin yanıma gelip kucağımdaki küçüğü kendi kucağına alması ve benim yüzüme bakmadan salonu terk etmesi beklediğim son şeydi. “Bu gece biz yan yana uyuyacağız,” Leyla kesinlikle kucağına çok yakışan küçük kız çocuğuyla ilerlerken arkasından iç geçirdim. “Sen salonda uyuyabilirsin.” Gülerek başımı iki yana salladım ve salondaki kanepeyle birkaç saniye bakıştım. “Çok beklersin.” Arkamı dönüp salondan ağır adımlarla ayrıldım ve yavaş yavaş yatak odama doğru ilerledim. Eşimin çoktan yatakta Levla’ya sarılarak uzandığını gördüğümde dudaklarımdaki küçük tebessümle odaya girdim. Leyla girdiğimi duysa da ses etmedi. Hızlıca üzerimi değiştirip yatağın benim olan tarafına geçerken Levla’yı uyandırmamaya özen göstererek hafifçe kucağıma aldım. Leyla başını göğsüme yaslayarak bana doğru iyice sokulmuş olan küçük kıza bakarken derin bir nefes aldı. “O çok güzel…” Neredeyse bir fısıltıyı andırarak söyledikleriyle gözlerimi tekrar başı göğsümde olan küçük yüze çevirdim. O ülkenin Cadı Lanetinden kurtulan tek Cadısının ve ibne kılıklı Kral’ının kızıydı. Bir Baş Koruyucuydu. Elbette asırlar sonra tekrar yeryüzüne inmiş kutsal bir ruhu içinde taşırken bu kadar güzel olacaktı. Leyla birkaç saat boyunca uyuyamadı ve aramızda uyuyan küçük kızın tüm yüz hatlarını aklına kazımak istercesine inceledi. Belki endişeleri ve şüpheleri vardı, bilmiyorum ama vardıysa bile Levla’nın kucağımda huzursuzlanarak uyandıktan sonra “Anne…” Diye mırıldanarak onun boynuna sımsıkı sarılarak uyumaya devam etmesiyle hepsinin yok olduğuna emindim. *** Levla’nın bizimle yaşamaya başlamasının üzerinden tam olarak bir ay geçmişti. Benice’nin küçük kızın bizi anne babası sanmasını sağlayan büyüsü olmasa bile Levla gibi uyumlu bir çocuğun kısa sürede bize alışacağına emindim ama yine de o bana her “baba” dediğinde göğsümün sol tarafından tüm vücuduma doğru bir sıcaklık yayılmaya başlıyordu. Leyla ona o kadar alışmıştı ki şu dakika Benice çıkıp gelse ona kızını nasıl geri teslim edeceğimizi ikimiz de bilmiyorduk. “Baba! Bana bak, kelebek yaptım!” Levla’nın üzerine sırt üstü uzanmış olduğu karlardan bana doğru gelen neşeli sesiyle yerden biraz kar alıp elimle sıkıştırdım. “Eğer yerden kalkmazsan baba sana savaş açacak, Levla.” Elimdeki kartopunu görünce mümkünmüş gibi daha da irileşen siyah gözleriyle bana bakan küçük kız hemen yattığı yerden ayaklandı ve beni Leyla’nın “çocuk hasta olacak senin yüzünden” seremonilerinden kurtarmış oldu. Arkasına bakmadan koşan küçük kızın kıkırtıları tüm bahçede yankılanıyordu. “Babam beni yakalayamaz ki! Babam beni yakalayamaz ki!” Elimdeki kartopunu bilerek Levla’nın biraz solunu nişan alarak fırlattım ve küçük kızın yanından boşluğa giden kartopu yerdeki karlara karışarak gözden kayboldu. Levla evin kapısının önünden koşarak geçerken kapı aniden açıldı ve küçük kız duraksadı. “Erhan!” Leyla’nın bağıran sesini duyunca elimle alnıma vurdum ve gelecek olanlara boyun eğerek kapıya doğru yürüdüm. Karım elleri belinde sarı saçları başının üzerinde sıkı bir topuz yapılmış şekilde bana bakıyordu. “Kızım buzlu zeminin üzerinde koşarken onu emanet ettiğim babası neden bu çocuğu hiç uyarma zahmetine girmiyor? Acaba kızı düşüp kolunu kırsa bunun onun suçu olduğunu anlayamayacak kadar sorumsuz bir baba mı?” Levla çoktan merdivenleri çıkıp eşimin arkasına saklanmıştı ve gözleri benim dışımda her yerde oyalanıyordu. Evet, sinsiliği kesinlikle öz babasına çekmişti. “Özür dileriz, annecik.” Merdiveni tırmanıp Leyla’nın alnına kondurduğum bir öpücükle karımın yüzündeki ifade hemen yumuşadı. “Bir daha olmasın.” Uzanıp yanağıma bir buse kondurduğu esnada Levla aramıza girdi ve kollarını Leyla’ya doğru uzattı. “Beni de öp anne, beni de!” Leyla günden güne içinde belki de ikizleri taşıdığından şüphelendiğimiz olması gerekenden büyük karnıyla eğilemeyeceği için Levla’yı kucaklayıp eşime yaklaştırdım. Karım Levla’nın yanağına sulu bir öpücük kondurup yanaklarını sıkmaya başladığı esnada Levla kıkırdayarak kucağımdan indi ve koşturarak evin açık kapısından içeriye girdi. Kızımın yokluğundan istifade Leyla’nın dudaklarına yöneldiğim esnada Leyla hafifçe gülerek kendisini geri çekti. “Kızağı ve kürekleri bodruma kapatıp bir an önce yemeğe gel üşümüşsün.” Saatlerdir dışarıda olduğum için soğuktan kızardığına emin olduğum burnumun ucuna parmaklarının üzerinde yükselip bir öpücük kondurdu ve üzerindeki kazağa iyice sarılıp içeriye doğru yürüdü. Merdivenleri tekrar hızlı adımlarla inip bahçenin önünü açmak için kullandığım kürekleri yaklaşık bir saat önce Levla’yı üzerinde sürüklediğim tahta kızağa yerleştirdikten sonra kızağı kilitli olan bodrum kapısına doğru sürmeye başladım. Eldivenlerin içinde olmasına rağmen şiştiğine emin olduğum parmaklarımla cebime sıkıştırmış olduğum anahtarları kavradım ve bodrum kapısının anahtar girişine yerleştirdim. Kapı soğuktan dolayı her kış açmaya çalıştığımızda sıkışır ve zorlukla açılırdı. Daha bu sabah Levla ile birlikte açtığımız kapı aradan yalnızca birkaç saat geçmesine rağmen yine sıkışmıştı. Kızağa bağlı ipi tutan elimi boşladım ve iki elimle birden kapıyı itmeye çalıştım. Bazen büyü gücüm olmadığı için tekrar eski hayatımı hatırlayıp Ülgen’e lanet okuduğum anlar oluyordu ve şuan o anlardan birinin içindeydim. Derin bir nefes alıp soğuk havayla birlikte buharlaşarak havaya yükselen nefesimi izledim. Birkaç adım geri çıkıp sol omzumu sağ omzumla destekledim ve kapıya omuz atmak için hazırlandım. Kızağa takılmamak için tahta oyuncağı ayağımın ucuyla kenara doğru itekledim ve kapıya doğru koşturmaya başladım. Beklediğim şey vuruşumla kapının açılmaması ve tekrar aynı pozisyonu alacak olmamdı, kapının daha ben dokunmadan açılması değil. Kapı aniden açılmıştı ve bende ayağımın altındaki kaygan zemin yüzünden kendimi frenleyememiş, bodrum kata yuvarlanarak bir giriş yapmamı kaçınılmaz hale getirmiştim. Zemindeki tozlu tabaka cüssemin etkisiyle havalanırken oturduğum yerde doğruldum ve tozların etkisiyle üst üste birkaç defa hapşırdım. Zemine sertçe vurmuş olduğum başımı ovarken güçlerimin tekrar gelip gelmediğini anlamak için eldivenlerimi çıkartıp şişmiş ellerimi incelerken dışarıdan gelen ses zaten soğuktan dolayı titreyen vücudumun titremelerini arttırdı. “Ay! Uyarsaydım keşke. Abi! İyi misin?” Eldivenlerimi koltuk altıma sıkıştırırken titreyen dizlerimin üzerinde kapının kenarlarından destek alarak zorlukla ayağa kalkıp doğru duyup duymadığımı anlamak için gözlerimi kapının dışına doğru çevirdim. “Ayhan?” Kısık çıkan sesim bana bile yabancı geldi. Bu ne saçma bir işti, böyle? Saçları son gördüğüm halinden daha da uzamış olan kardeşim kar kadar beyaz suratı ve sıkı sıkıya sarındığı cübbesiyle karşımda dikiliyordu. “Sakal yakışmış abi.” Ayhan sırıtarak elleriyle kendi çenesini sıvazlarken gözlerimin hâlâ boş baktığına emindim. Eğer o da çocuğunu filan bırakmaya geldiyse evimin tabelasını üzerinde “Yetiştirme Yurdu” yazıp yazmadığı konusunda kontrol etmem gerekecekti. “Ee,” Ayhan elini uzatarak düştüğüm yerden çıkmama yardım etmek istedi. “Nasıl gidiyor?” Gerçek olup olmadığını anlamak için soğuktan kıpkırmızı olmuş ellerimle kardeşimin ellerine tutundum ve beni yukarı çekmesine izin verdim. Hızlıca etrafa bakınıp sağda solda bir çocuk olup olmadığını kontrol ederken Ayhan’ın yalnız olduğunu fark edince gelen rahatlıkla derin bir nefes aldım. Ayhan ellerinin tersiyle düşmemin etkisiyle toza bürünmüş kabanımın yaka kısmını silkelerken yüzünde çocukluğundan beri alışıldık olan sırıtışı vardı. “Burada ne işin var, Ayhan?” Oldukça ciddi çıkan sesimle kardeşimin yüzündeki sırıtış anbean soldu. “Beni içeri davet etmeyecek misin?” Ayhan’ın uzun siyah saçlarını gözünün önünden çekerken şakacı bir alınganlıkla söyledikleriyle kardeşimin sağında kalan kızağa doğru yöneldim. Ani hamlemle Ayhan irkildi ve biraz geri çekildi. Kızağı ipinden tutup çektim ve alt kata yerine yerleştirmek için kucağıma aldığım esnada Ayhan’ın yüzündeki ifadeye gülmeden edemedim. Kızağı içeri yerleştirdikten sonra hâlâ kapının üzerinde olan anahtarları iki kere çevirerek bodrum katın kapısını kilitledikten sonra koltuk altıma sıkıştırmış olduğum ıslak eldivenleri Ayhan’ın eline tutuşturup evin ön bahçesine doğru yürürken beni takip etmesini işaret ettim. Verandayı sakin adımlarla çıkarken bir yandan da göz ucuyla beni takip eden Ayhan’ı izliyordum. Leyla’nın girmem için aralık bıraktığı kapıyı hafifçe iterek açtım ve karlar yüzünden dışı ıslanmış olan siyah botlarımı kuruyabilmesi için kapının önündeki paspasın önünde çıkartarak eve girdim. Peşimden Ayhan’ın da benim yaptıklarımı taklit ettiğini görünce onaylamazcasına başımı iki yana salladım. Islanmış montumu çıkartıp portmantoya asarken çok geçmeden Ayhan da kendi pelerinini benim montumun yanına astı. Mutfağa doğru ilerlerken Ayhan çok geçmeden arkamdan mırıldandı. “Abi, bu eldivenleri ne yapayım?” Duraksayarak arkamı döndüm ve kardeşimin bahçede eline tutuşturmuş olduğum ıslak eldivenlerle peşimden geldiğini gördüm. “Portmantoya bıraksaydın ya oğlum. Bana ne soruyorsun, aklın yok mu senin?” Ani çıkışım üzerine Ayhan gözlerini kırpıştırdı ve bir şey söylemeden eldivenleri portmantoya asıp tekrar yanıma geldi. Mutfağa doğru ilerlerken koridordan gelen koşma sesleriyle gülümseyerek gözlerimi yumdum. “Babam geldi! Babam, babam!” Dış kapının hemen sağ tarafında kalan mutfağa yöneleceğim esnada sol tarafımda kalan koridordan gelen Levla’nın sesiyle Ayhan’ın yüzündeki dehşet ifadesini umursamadan bana doğru koşan kızımı kucağıma alıp onu gülücükleri eşliğinde etrafımda bir tur çevirdim. Kız çocuklarının ilk aşkları babaları olurmuş, derler ve Levla bunun büyük bir kanıtıydı. Şayet gözü beni görünce başka hiçbir şeyi görmüyordu. Aynı şuan hâlâ Ayhan’ın farkına varmadığı gibi. “Annem yemeğe biraz daha gelmezsek bize yarına kadar mutfağı yasaklayacağını söyledi.” Kızımın kıkırdayarak söyledikleriyle Ayhan başını eğerek görüş açıma girdi. “Abi,” Siyah gözleriyle kucağımda boynuma sıkı sıkı sarılmış kız çocuğuna baktı. “Sende mi?” Sesi hayal kırıklığına uğramış gibi çıkmıştı. “Ne bende mi, Ayhan?” Ayhan’ın sesini duymasıyla başını boynumdan kaldırıp irileşmiş siyah gözleriyle kardeşimi izleyen Levla’nın odak noktası ne yazık ki artık ben değildim. Kardeşim hafif çekik, siyah gözleriyle kucağımdaki Levla’yı işaret etti. Dudaklarımı gözlerini hâlâ Ayhan’dan ayırmamış ve alışılmadık bir şekilde sessizleşmiş olan kızımın saçlarının üstüne bastırdım ve kardeşim aradığı cevabı bulmuş oldu. Ayhan ile mutfağa girerken kızım hâlâ başını omzumun arkasından yani Ayhan’ın olduğu yönden ayırmamıştı. Mutfağa girdiğimde Leyla’yı ocağın başında arkası bize dönük olacak bir şekilde tabaklara çorba koyduğunu gördüm. “Kapı yine mi sıkışmış?” Leyla’nın arkasına bakmadan söyledikleriyle kısacık bir an için Ayhan ile bakıştık. “Aşağıdan gelen gürültüyü değerlendirerek açabildiğini düşünüyorum.” “Evet,” Sesimin özgüvensiz çıkmasını engelleyemedim. “Biraz yardım aldım, tabii.” “Öyle mi?” Leyla tabakları masaya yerleştirmek için arkasını döndü ve birkaç saniye için arkamda kalan Ayhan ile bakıştı. Daha sonra mavi gözlerini bana çevirdi. “Kardeşinden mi?” Arkamı dönüp ben de birkaç saniye Ayhan ile bakıştım. Bana tek kaşını kaldırarak baktı. ‘Ona ne zaman söyledin?’ Başımı iki yana salladım. ‘Söylemedim.’ İki kaşı da havalandı, gözleri ardına kadar açıldı ve sorgularcasına başını aşağı yukarı salladı. ‘Öyle mi?’ Başımı aşağı yukarı salladıktan sonra omuzlarımı silktim. ‘Öyle, nereden bildiğini bilmiyorum.’ Sıkıntıyla bir nefes verirken Leyla bize doğru döndü. “Ne konuştuğunuzu benimle de paylaşmak ister misiniz?” Ayhan ile birbirimize aynı anda tekinsiz bakışlar attık. ‘Sen anlat.’ “Hayatım, bu Ayhan.” Bir anlığına ne diyeceğimi bilemediğim için duraksadım. “Görünen o ki sana ondan bahsetmişim.” Leyla elini Ayhan’a doğru uzatırken Ayhan’ın gözü eşimin şişkin karnında oyalandı. Gözleri kısa bir anlığına bana çarptı. ‘Yuh ama yani.’ “Demek ismin Ayhan. Bitişik mi yoksa…” “Sizin kitaplarınızda ve resmiyette Ay Han.” “Anladım,” Aklı kesinlikle mitoloji kitaplarında görüp bana devamlı tanıyıp tanımadığımı sorduğu Ay Kağanına gitmiş olan karım gözlerini benimkilerle buluşturdu. “Bana ondan bahsetmemiştin.” Tek kaşım havalanırken devam etmesi için bekledim. Eminim bahsetmemişimdir. “Çok benziyorsunuz, kim olsa kardeş olduğunuzu anlar.” Ayhan ile kısa bir an bakıştıktan sonra tekrar bana beklentiyle bakan Leyla’ya döndüm. “Aşkım şimdi şöyle ki,” Kucağımda huzursuzlanan Levla’yı yere indirirken duraksadım. “Biz üvey kardeşiz.” Ona hiç kimseyle olan yakınlığımdan bahsetmemiştim özellikle de Çisem’den ve Levla’nın babası Ülgen’den. Leyla’nın kaşları şaşkınlıkla havalanırken oturmamız için masayı işaret etti. “Öz olmadığınıza emin misiniz? Araştırdınız mı?” Ayhan öz olmasını isteyeceğim son kardeşimdi. Biraz tanısa Leyla’da nedenini anlardı. Gökhan kesinlikle, Yıldız belki, Deniz düşünülebilir ama Ayhan asla. “Araştırabileceğimizi sanmıyorum.” Çünkü ülkede benim gerçekten kim olduğumu bilen adam akıllı iki kişi vardı. Gözlerim kısa bir süreliğine bacaklarının hemen yanında başını kaldırmış onu izleyen kızımı inceleyen Ayhan’a çarptı. Bir kere o beyaz tenliydi bense esmerdim. “Bizler oğuz ailelerindeniz ayrıca ben ondan bir asır kadar daha yaşlıyım.” Ayhan bana bakıp gözlerini devirdi. Günhan ile ikisi hep ailenin şımarık küçük çocukları olmuşlardı. Bu onları sevmediğim anlamına gelmiyordu fakat onlarla uyuşacağım diye bir zorunluluk da yoktu. Leyla daha fazla zorlamamak için başını hafifçe aşağı yukarı salladı ve Ayhan için bir tabak daha çıkarmak için ayağa kalktı. Bu esnada Ayhan Levla’yı kucağına alıp yüzünü daha yakından incelemeye başladı. Kızım ondan beklenmeyecek bir sakinlikle öylece susmuş dikkatle Ayhan’ın onu inceleyen yüzüne bakıyordu. Leyla çorbasını önüne koyarken Ayhan’ın kucağındaki Levla’ya ayıplarcasına baktı. “Levlacığım, yanıma gel kızım. Abiyi rahat bırak da yemek yesin.” Levla bir anda ikimizi de şaşırtmaya yemin etmişçesine Ayhan’ın boynuna sarıldı ve başını iki yana salladı. Leyla çatık kaşlarla bana bakarken boğazımı temizledim. “Levla!” Uyarıcı çıkan sesimle Ayhan’ın kucağında iyice büzüşen kızım başını bana doğru çevirdi ve gözlerini kırpıştırdı. “Ama babacığım,” Mırıldanırken boncuk gibi olan siyah gözlerini bana çevirmişti. Öne doğru eğilip sanki bir sır verecekmiş gibi ellerini ağzının iki kenarına siper etti. “O çok güzel kokuyor.” Ayhan kendisini tutamayıp güldüğünde Levla gözlerini onun çehresine çevirdi ve dehşete düşmüş gibi elleriyle yüzünü kapattı. “Hih,” Leyla sırıtarak bana başıyla kızımı işaret etti. “Duydun mu?” Ayhan gülmeye devam ederken kızımın yüzünü kapatmış olduğu küçük ellerini yüzünden çekti. “Neden bahsettiğini bilmiyorum, prenses.” Levla eliyle alnındaki sahte terleri silip tekrar önüne yani bana doğru döndü. “Duymamış babacığım,” Ayhan gülmemek için dudaklarını ısırırken siyah gözlerini kucağındaki kızım dışında her yerde dolaştırıyordu. “Ama eğer sağırsa onunla evlenmek istediğimi söyleyemem ki!” Bu sefer kendisini tutamayan Ayhan bir kahkaha daha attı. Levla ne olduğunu anlamazcasına bir Ayhan’a bir gülmemek için dudaklarını dişleyen annesine bir de kesinlikle sakin olmadığına emin olduğum benim yüzüme baktı. Ayhan Levla’yı kollarından tutup kendisine doğru çevirdi. “Ne diyeceğim prenses,” Küçük kızım dudaklarında hayran bir tebessüm ile Ayhan’a bakarken Leyla hafifçe kıkırdadı. “Ben babanı evlilik için ikna ederken sen odanda beni bekle, ne dersin?” Levla Ayhan’ın dizleri üzerinde yükselerek kardeşimin yanağına bir öpücük kondurdu. “Olur.” Sesli harfleri uzatarak konuşmasıyla Ayhan tekrar hafifçe güldü ve minik burnuna bir fiske attıktan sonra kucağından inip küçük adımlarla ilerleyen kızımı izledi. Levla koridorda gözden kaybolunca Ayhan hemen sandalyesinin arkasındaki kapıyı örterek gülümsemesi silinmiş yüzüyle bize döndü. Kardeşimi tanıyordum ve bu ciddiyet hayra alamet değildi. “Fazla uzatmayacağım.” Bana ve Leyla’ya bakarak konuştu. “Ülke karıştı. Bir ay önce halk Ülgen’in bir kızı olduğunu öğrendi. Bir Cadı ile bir İye’nin çocuğunun Baş Koruyucu olacağını savunup sarayı yakma teşebbüsünde bulundular. Ülgen’i savunduğumdan değil ama küçük bir çocuğu öldürmeye kalktılar. Karısı kızını alıp kaçtıktan sonra ülke mümkünmüş gibi daha da karıştı. İsyan çıktı, Ülgen esir düştü. Bir Oğuz Boyu… Yok oldu.” Nefesim kesildi. Ayhan’ın niye geldiğini az çok tahmin edebiliyordum. “İyeler ülkeden kaçıp kızı öldürmek için aramalara başladılar. Ama tehlikede olan artık sadece o değil.” Gözünün ucuyla Leyla’nın şişkin karnına baktı. Leyla ile bunu ikimiz de biliyorduk. Onu uyarmıştım ama o yine de çocuk isteğinden vazgeçmemişti. Ve bende öyle. “Sadece sen değil. Ülgen Oğuz’un ülkedeki tüm çocuklarını görevlendirdi. Beş yıl önce sürülenleri bulup takviye destek için ülkeye getirmemiz için. Yakın zamanda Günhan ile iletişime geçtim. Kübey’in de bir oğlu var.” Gözümün ucuyla Leyla’ya baktım. Yutkundu. Onu bırakırsam hem Ülgen’in kızıyla hem de karnındaki Baş Koruyucu olacak bebekle büyük bir tehlikeye girerdi. Birbirimize biraz uzun süre bakmış olacağız ki Ayhan araya girdi. “Levla’nın gücü ortaya çıktı mı? O da bir melez.” Öyleydi. Ama benim melezim değildi. Leyla gözlerini sorarcasına kırpıştırdı. “Hayır,” Zorlukla mırıldanabildim. “Henüz gücü ortaya çıkmadı.” Ayhan’ın derin bir nefes aldığını duydum. “Bu iyi işte. Ne kadar geç, o kadar iyi.” Zorlukla yutkundum. “Ayhan,” Sesim beklediğimden zayıf çıkmıştı. “O benim kızım değil.” Ayhan’ın kaşları çatıldı. Gözleri ikimiz arasında gidip gelirken çekik gözleri kısılarak daha da küçüldü. “Yani, onu evlatlık filan edindiyseniz bu daha iyi çünkü hiç gücü çıkmayacak ve güvende olacaktır demektir-” “O Ülgen’in kızı.” Leyla’nın aniden araya girmesiyle şaşırdım. Ondan böyle bir çıkış beklemiyordum. Ayhan’ın çekik gözleri ardına kadar açılırken siyahları doğruyu söyleyip söylemediğimizi anlamak istercesine ikimizin arasında gidip geliyordu. Gözlerimi yumup başımla Leyla’yı onayladığımda Ayhan da çaresizlikle gözlerini yumdu. “Demek o yüzden evin çevresinde bir büyü kalkanı var.” Dudaklarını birbirine bastırarak çaresizce gözlerini kaçırdı. Bir dakika, evin çevresinde bir büyü kalkanı mı vardı? “Senin yaptığını düşünmüştüm. Cadının işiymiş.” Benice… “Benimle gelmen lazım, Erhan.” İşte bu da hayra alamet değildi çünkü Ayhan bana asla adımla seslenmezdi. “Ülgen istediği için değil, tabi o izin vermese sizi rahatsız etmezdik ama babamın da desteğe ihtiyacı var. İki oğlu ve eski dostları olmadan o artık…” Duraksadı ve söyleyeceklerini toparlamak için birkaç saniye bekledi. “Babam artık eskisi gibi değil.” Şaşkınlıkla başımı kaldırdım. Oğuz Kağan’dan mı bahsediyorduk? “Siz Gökhan’la ülkeden sürüldükten sonra kendisini Yıldız’ın yanına kapattı.” Pekâlâ, bu beklenmedikti çünkü Yıldız’ı ben aileye girdiğimden beri hiç görmemiştim. Bir keresinde Gökhan bana güçleri ortaya çıktıktan sonra ormanın içinde bir mağaraya saklandığından bahsetmişti ve babamın, Oğuz Kağan’ın kendisini bir mağaraya kapatmış olması düşüncesi… Düşündüklerimi yüzüme yansıtmış olmalıyım ki Ayhan dudaklarını bir çizgi haline gelene kadar birbirine bastırdıktan sonra başıyla beni onayladı. Göz ucuyla Leyla’ya baktım, başı önüne eğikti ve karnına bakıyordu. Sarı saçları yüzünü kapattığı için ifadesini göremiyordum fakat çenesinden kazağına doğru süzülen bir damla yaş benim için yeterli bir açıklamaydı. Henüz bir şeyi kabul ettiğim yoktu ama eşim çoktan olacakları kabullenmiş gözüküyordu. “Ayhan…” Gözlerimi tekrar yüzünde bir endişe ifadesiyle bana bakan kardeşime çevirdim. “Ben-” “Git,” Leyla’nın boğuk çıkan sesi lafımı bıçak gibi kesince dolmasını engelleyemediğim gözlerimi hemen yanımdaki sandalyede otururken omuzları sarsılan eşime çevirdim. “Bizi düşünme. İyi olacağız.” “Leyla…” Ellerimi eşimin omzuna koyarken Ayhan’ın mahremiyet sağlamak amacıyla karşımızdaki sandalyeden kalkıp mutfak kapısından dışarı çıktığını hissettim. “Gitmek zorunda değilim. Kimse için seni ya da çocuklarımı feda edecek değilim. Fedakârlığın da bir sınırı var. Yıllar önce sürüldüğüm ülke için gerçek ülkeme,” Elimi kaldırıp eşimin kalbine doğru yasladım. “İhanet etmeyeceğim.” “Hayır,” Leyla kendisini geri çekerek dokunuşumdan kurtuldu ve saçlarını yüzünün önünden çekerek yıllar önce âşık olduğum mavinin en güzel tonunu taşıyan kızarmış gözlerini ortaya çıkardı. “Masum insanların hakkına girmeyeceğim. Gitmelisin.” Sağ elimi eşimin yanağına yerleştirdim ve Leyla başını elime doğru yaslayıp gözlerini yumdu. Başparmağımla gözyaşlarının bir iz bırakarak geçmiş olduğu yanağını nazikçe okşadım ve elimi ensesine doğru kaydırarak yüzünü kendi yüzüme yaklaştırdım. “Orada ne olursa olsun,” Dudaklarına doğru fısıldadıklarımla titrek bir nefes aldı. “Sağ kaldığım her an düşündüğüm tek şey gözlerin, gülüşün, sesin, uğruna canımı verebileceğim canın, kalbin ve o güzel ruhun olacak. Sen olacaksın. Hep sen olacaksın Leyla’m.” Dudaklarım eşimin dudaklarını bulduğunda Leyla sanki onu ilk kez öpüyormuşum gibi bir heyecana kapıldı ve elini nereye koyacağını bilemeyerek beni güldüren ufak bir kargaşa yarattı. Önce göğsüme sonra omuzlarıma ulaşmış ama başarısız olmuş ellerini avuçlarımın içine alıp ensemde birleştirmesini sağladım. Dudaklarında hafif bir tebessüm yaratan bu hareketimle onu bir kere de gülüşünden öptüm ve geri çekildim. Ona doymamın imkânı yoktu eğer ona doymaya kalkacak olursam hiçbir yere gitmeyecek olmam gerekiyordu. Ağır hareketlerle karnına dikkat ederek ayağa kalktığında belinden tutarak ona yardımcı oldum. Önden bir an bile tereddüt etmeden mutfak kapısına doğru ilerledi. Ben arkasından giderken bir kez bile arkasına bakmadan kapıyı açtı ve emin adımlarla salona doğru yürüdü. Karımın arkasından salona girdiğimde Ayhan’ı kucağında Levla ile camın önüne yerleştirilmiş sallanan sandalyede otururken buldum. “Sonra düğünüm gece olsun istiyorum, Ayhancığım. Ayı görmek istiyorum düğünümde.” Levla’nın heyecanlı sesiyle Ayhan sesli bir şekilde güldü. “Ayı sever misin, bıcırık?” Levla ellerini birbirine çarparak heyecanla Ayhan’ın kucağında zıpladı. “Çok severim! Geceleri uyumadan önce hep ayı izliyorum. Bazen olmuyor ama… Annem ayın dinlenmek için her ay birkaç günlüğüne tatile çıktığını söylüyor.” Yüzünü asarak sanki ayın bu ay yine çıkmayacağını hatırlamış gibi bir tavra büründü. Boğazımı temizleyerek ağzını açmış konuşacak olan kardeşimi durdurdum. Seri adımlarla yanlarına gittikten sonra eğilip kucağından kızımı aldım ve Levla’yı yüz hizama getirdim. “Ayhan ‘amcanın’ ve babanın bir işi çıktı Levla’m. Gitmemiz gerekiyor.” Levla’nın kaşları endişeyle çatıldı başını omzumdan ileri uzatarak konuştu. “Ama…” Yutkundu ve sesi ağlamaklı bir tona büründü. “Ama hani evlenecektik, Ayhancığım.” Derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştım. “Daha sen çok küçüksün, prenses. Biraz büyüdüğünde belki bakarız.” Levla başını geri çekip burnunu kırıştırdı. “Sen yaşlanırsın ama o zaman. Dede olursun.” Ayhan’ın gülüşü kulağıma ulaştı. “Kim bilir, belki yaşlanmam.” Gerçekten dört yaşındaki manevi kızımın ve üvey kardeşimin gözlerimin önünde flörtleştiklerine inanamıyorum. “Yaşlanır, kızım. Niye yaşlanmasın? Herkes yaşlanıyor. Biz sana yaşına göre birini buluruz sen büyüyünce.” Levla’nın çenesi titredi ağlayacakmış gibi dudaklarını büzdü ama sonra bir anda boynuma sarıldı. “Geri geleceksin değil mi, babacığım?” Kızımın kokusunu iyice içime çektim. “Geleceğim.” Erhan'ı belki de son görüşümüz kim bilir 🙄 Levla ile Leyla'nın adını bu kadar yakın koyduğum için kusura bakmayın 🫣 ❣️❣️❣️Oy ve yorum yapmayı unutmayınnn 🌙🌙🌙
|
0% |