
O gün Ali’nin sabah beni karakola çağırmasıyla başladı. “Sana bir sürprizimiz var,” demişti telefonda. Sesi ciddi gibiydi ama onun timini az çok tanıdığım için, bu “sürpriz” kelimesi beni biraz korkutmuştu.
Karakola vardığımda beni kapıda yine o meşhur ekibiyle karşıladı. Emir, Cengiz, Serkan ve tabii ki diğerleri… Hepsinin yüzünde sinsi bir sırıtış vardı. Ali’nin arkasında durmaları ve sanki ciddi bir şey yapacaklarmış gibi bana bakmaları, işlerin düşündüğümden daha tuhaf bir hâl alacağının garantisiydi.
“Ne oluyor burada?” diye sordum, onları süzerken.
Cengiz bir adım öne çıktı. Elinde bir kâğıt vardı. “Avukat Hanım, öncelikle şunu söylemek istiyoruz: Bizim timin onursal üyesi olarak seni aramızda görmekten mutluluk duyuyoruz.”
“Onursal üye mi?” dedim, bir yandan da tuzağa düşmek üzere olduğumu hissettim.
“Evet,” dedi Emir, ciddi bir ifadeyle. “Ama tabii bu üyeliğin bir gerekliliği var. Önce sınavı geçmen lazım.”
“Sınav mı?” dedim, bir kahkaha patlatmamak için kendimi zor tutarak. “Ne sınavıymış bu?”
Serkan elindeki defteri açtı ve ciddi bir şekilde okumaya başladı. “Birinci soru: Sabah içtimasında kahvaltı sırasında çayı dökmeden içebilme becerisi. İnci Hanım, bu konuda yetkin misiniz?”
“Tabii ki,” dedim. “Ama kahvaltıda çayımı kim dolduracak, onu da konuşmamız lazım.”
Bu cevabım üzerine Emir kahkahayı patlattı. “İşte bu! Tam bir asker zekâsı!”
Serkan hiç istifini bozmadan devam etti. “İkinci soru: Tatbikat sırasında çamura düşüp hiçbir şey olmamış gibi ayağa kalkabilme becerisi. Uygulamalı bir test yapmamız lazım.”
“Bu test için bana tatbikat mı yaptıracaksınız?” dedim, ellerimi belime koyarak.
Ali, köşeden hafifçe gülümseyerek izliyordu. Her zamanki gibi konuşmuyor ama gözleri “Hadi bakalım, nasıl çıkacaksın bu işin içinden?” der gibiydi.
Murat, bir elini havaya kaldırdı. “Hayır, tatbikat gerekmez. Karakolun arkasında biraz çamur var. Oraya götürüp bir deneyelim.”
“Unut gitsin,” dedim hızlıca.
Cengiz, “O zaman üçüncü soruya geçiyoruz,” dedi, sesi ciddi ama yüzü komikti. “Bir terör saldırısı sırasında, Murat’ı kurtaracak mısınız yoksa bırakıp kaçacak mısınız?”
Emir hemen atıldı: “Beni bırakıp giderse üyelik iptal edilir!”
“Beni niye kurtarıyorum?” dedim, şaşkın bir ifadeyle. “Koskoca timdeki herkes mi öldü, neden bütün yük bana kaldı?”
Emir, bir elini göğsüne koyarak dramatik bir şekilde iç çekti. “Görüyor musunuz? Daha şimdiden bana sırt çevirdi. Ali Komutanım, buna nasıl izin verirsiniz?”
Ali, ellerini cebine sokmuş, sakin bir şekilde başını iki yana salladı. “Kendi başının çaresine bakarsın, Murat. İnci’nin işleri var.”
Bunu duyunca, Emir neredeyse sandalyeden düşecekti. “Ama komutanım! Biz tim ruhu üzerine yemin etmiştik!”
Sonunda testin son kısmına geldik. Cengiz bir kâğıt çıkardı ve önüme uzattı. Üzerinde çizilmiş garip bir harita vardı. “Bu, Ali Komutanımızın kalbine giden yol haritası,” dedi ciddi bir ifadeyle.
O an tüm odadaki kahkahalar patladı. Ben şaşkınlıktan donup kalmıştım. Haritaya baktım; bir yanına “Görev Raporları,” diğer yanına “Sabah İçtiması” yazılmıştı. Ortada kocaman bir kalp çizilmişti.
“Bu ne?” diye sordum, kâğıdı havaya kaldırarak.
Emir gülerek cevapladı: “Bu, komutanın kalbine giden yol! Ama üzgünüm İnci, o harita yıllardır hiçbir kadına yardım etmedi.”
Ali, sonunda sessizliğini bozdu ve ellerini havaya kaldırarak konuştu. “Tamam, yeter. Kapatın bu konuyu. İnci’nin sabrı kalmadı!”
Ama benim sabrım çoktan bitmişti. “Siz gerçekten çok garip bir timsiniz,” dedim, gülerken. “Ama şunu bilin ki, beni bu kadar güldüren başka kimse olmadı!”
Ve o anda, onlara karşı bir kez daha kaybettiğimi fark ettim. Bu timin garipliklerine alışmıştım ve bundan garip bir şekilde keyif alıyordum.
Tam kahkahalar dinmişti ki, Murat bir anda yerinden fırladı. Gözleri parlıyordu ve bu, kesinlikle başımıza yeni bir bela açacaklarının işaretiydi.
“Avukat Hanım, bir fikrim var,” dedi, ellerini birbirine vurup dramatik bir şekilde odanın ortasına dikilerek.
“Bunun sonu kesinlikle kötü,” diye mırıldandım.
Murat, Cengiz’e dönüp işaret etti. “Serkan, hazır mısın?”
“Ben Serkan değilim,” dedi Cengiz, ona ters ters bakarak.
“Fark etmez!” diye cevap verdi Murat. “Planımızın ikinci aşamasına geçiyoruz!”
“Planınız mı?” dedim, şüpheyle. “Planın birinci aşaması neydi?”
Murat gülerek cevapladı: “Seni buraya çağırmak!”
Bir anda odanın ortasına bir masa çekildi. Murat ve Cengiz masanın iki ucuna geçti. Serkan, köşeden bir kutu getirdi ve içinden… plastik tabancalar çıkardı.
“Bu da ne şimdi?” dedim, şaşkınlıkla.
“Bu bir rehine kurtarma simülasyonu!” diye bağırdı Murat, sanki hayatının en önemli anını yaşıyormuş gibi.
“Ve ben rehin miyim?” diye sordum, ellerimi belime koyarak.
“Tabii ki hayır,” dedi Cengiz, sırıtışını gizlemeden. “Sen bizim müzakerecimizsin. Ali Komutan’ı kurtarmak için pazarlık yapacaksın.”
Ali, o köşede durup olup biteni izliyordu. Yüzünde hafif bir gülümseme vardı ama gözlerinden bunun nereye gideceğini çok merak ettiğini okuyabiliyordum.
“Madem müzakereciyim,” dedim, masanın kenarına yaslanarak. “Peki, rehin kim?”
Murat, dramatik bir şekilde Ali’yi işaret etti. “Tabii ki komutanımız!”
Ali, kollarını göğsünde kavuşturdu. “Beni buna neden dahil ediyorsunuz?”
Murat gözlerini devirdi. “Komutanım, sen olmadan dramatik bir sahne olmaz ki! Lütfen işbirliği yap.”
Ali, çaresizce başını sallayarak oturdu. Serkan hemen onun yanına geçti ve arkasında dikilerek “rehineci” rolüne büründü. Bir eliyle plastik tabancayı Ali’nin kafasına doğrulttu, diğer eliyle masaya vurdu. “Taleplerimizi yerine getirmezseniz, komutanı kaybedersiniz!”
Kendi ciddiyetiyle o kadar gurur duyuyordu ki, gülmemek için kendimi zor tuttum. Masanın diğer tarafında Murat da durumu ciddiye almak için elinden geleni yapıyordu.
Ben derin bir nefes alarak rolüme başladım. “Tamam,” dedim, ellerimi kaldırarak. “Talepleriniz ne?”
Emir
Pazarlık devam ederken, dışarıdan Serkan’ın bağırışı duyuldu. “Komutanım, tim lideri Ali Bey’in kahve saati geldi!”
Murat ellerini havaya kaldırıp bağırdı. “Kahve saati mi? Tam rehin sahnesinin ortasında mı?”
Ali ayağa kalktı, kollarını gererek. “Kahve saatim hiçbir şeyden daha az önemli değil. Bitti mi şovunuz?”
Herkes bir anda sustu. Saniyeler sonra patlayan kahkahalar odanın dört bir yanını sardı. Ali’nin ciddiyeti bile durumu kurtaramıyordu.
Sonunda hepimiz yorulup yere çöktük. Ali bana dönüp hafifçe gülümsedi. “Bunlara neden katlanıyorsun, gerçekten bilmiyorum.”
Gülerek omuz silktim. “Bilmiyorum, belki de seninle aynı neden yüzünden. Hayatımı biraz daha eğlenceli hâle getiriyorlar.”
O gün şunu bir kez daha anlamıştım: Bu tim, bir karakoldan çok bir komedi kulübüydü. Ve ne kadar saçma olsalar da, onların yanında olmak bana hep iyi geliyordu.
hemen atladı. “Sabah kahvaltısında ekstra menemen ve tatlı olarak helva istiyoruz.”
“Bu kadar mı?” dedim, şaşkın bir ifadeyle.
“Hayır,” diye ekledi Murat. “Ve Ali Komutan’ın hepimize haftada bir gün tatil vermesini istiyoruz!”
Ali sonunda dayanamayarak konuştu. “Bunlar mümkün değil.”
“Komutanım, rol yapmanız gerekiyordu,” dedim, gülerek. “Beni de işime karıştırıyorsunuz!”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |