@irmnrrayrrr
|
Erik Mahallesi, her telden insanın içinde olduğu Ankara'nın belki de en ıssız köşesinde her şeye inat yetişen erik ağacı etrafında hayat bulmuş evlerden oluşan mahallenin adıydı.
Issız dediğime bakmayın. Burası öyle bir mahalle ki siz bile buradan asla çıkmak istemezsiniz.
Bakkal Hüseyin amcadan, terzi Emel ablaya, kasap Feridun amcadan, berber Osman abiye kadar uzanan bir mahalledir burası. Ha tabi en önemlisi fırıncı Sadettin amca, mahallenin demirbaşı olur da kendisi.
Ayağıma gelen topa hafifçe bir şut çekerek mahallenin çocuklarına geri yolladığımda başımı yanımdaki Emel ablaya çevirip ufak bir baş selamı verip yolumu yürümeye devam ettim.
Az ilerideki camda çiçeklerini sulayan Suzan teyzeye doğru yaklaşırken iki dudağımın arasından da ufak bir ıslık çaldım.
"Sabah şerifleriniz hayır olsun çiçek bahçem!" dedim, biraz sesimi yükselterek.
Suzan teyze, beni fark edince kocaman gülümsedi ve "Sana da günaydın deli kız" dedi.
"Nasılsınız bakalım bugün?" diye sordum, sevecen bir tonlama ile.
"Nasıl olalım güzel kızım, Allah nasıl nasip ederse bizde öyle oluyoruz bu yaştan sonra." dedi, hafifçe gülümserken.
Suzan teyze ile tatlı tatlı sohbet ederken "Ayva çiçek açmış yaz mı gelecek..." diye bir ses duydum uzaklardan. Sonra ses gittikçe yaklaştı sesle beraber omzuma da bir kol konuverdi.
"Höst!" diye bağırdım, omzumdaki koldan kolun sahibine doğru bakışlarımı çevirirken.
Karşımda gördüğüm Çağan ile sert bakışlarımı yumuşattım "Ne öyle dan diye geliyorsun oğlum ya dövseydim seni?" dediğimde, Çağan kocaman bir kahkaha atıp "Yer fıstığı, uyanamamış gibisin. Dövmek falan bunlar rüyanda olur sadece de" dedi, elleri ile yanaklarımırı sıkarken
Yanaklarımdaki ellerini hafifçe ittirip yüzümü kırıştırdım ve kollarımı birbirine bağlayıp "Sen onu birde benim külahıma anlat" dedim, kinayeli çıkan sesimle.
Çağan kocaman kahkahalarının arasından "Kızım dur daha seni tam göremiyorum külahını nereden bulayım" dedi.
"Allah iyiliğini versin deli oğlan senin!" diyerek kahkahalara boğulan Suzan teyzeye de üç numaralı teessüf eden bakışlarımdan yolladım.
Suzan teyze ve Çağan'ın başlattığı kahkaha tufanı son bulunca Çağan ile beraber mahallenin içinde yürümeye devam ettik.
Eve doğru giden yolda Çağan'ın koluna girmiştim. Yürürken güzel mahallemin güzel esnaflarına da tek tek selam veriyorduk. Çünkü bizler böyle uslu, terbiyeli, kesinlikle mahalleliyi hayattan bezdirmeyen insanlardık.
Tamam tamam... birkaç kez bakkal Hüseyin amcanın camına top fırlatmış, birkaç kez de kız kaçıran patlatmış olabilirdik ama bence çok iyi çocuklardık.
Bu arada ben Nida, her mahallenin bir delisi vardır ya hani. Erik Mahallesi sakinlerinin delisi de bendim.
Ayrıca mahallenin tek delisi tabi ki de ben değildim. Bu yolda hiç tek olunur muydu? Asla...
Mesela bu yanımdaki sırma boylu, kıvırcık kahve saçlı çocuğun adı Çağan. Kendisi benden yalnızca bir yaş büyüktü. Gerçi bazen beş yaşında çocuğu aratmayacak hareketler sergiliyordu ama neyse. Benimkiler kadar mükemmel esprileri olmasa da arada güzel espriler de yapıyordu tabi.
Şimdi size burada tek tek saz arkadaşlarımı anlatmak isterdim ama üşendim. Artık denk geldikçe tanırsınız geriye kalanları da.
Çağan ile vedalaşıp evimizin bahçesinden içeri girdiğimde üzerime atlayan Bulut ile kendimi yerde buldum. Bulut, köpeğimizin adıydı. Adını kar gibi beyaz tüylerinden almıştı.
Üstüme çıkan bulut ıslak dilini yüzüme sürtünce istemsizce kahkaha atmaya başladım "Dur oğlum! Zeynep sultan yakalamasın." derken, aynı zamanda üzerimdeki Bulut'u da kaldırmıştım. Bağdaş kurup oturduğumda ağzındaki oyun topuyla yanıma yaklaşan Bulut onunla ilgilenmemi istediğini belli ediyordu. Ona asla hayır diyemediğim için ağzındaki topu alıp onunla oynamaya başladım.
Evden içeri girip adımlarımı mutfaktan yana ilerlettim. Annem, yani namıdiğer anam kadın, elindeki tavaya anlamlandıramadığım aşk dolu bakışlar yolluyordu.
"Oğlumuz ne işle meşguller efendim?" diye sordum, anneme doğru koca adımlar atarken.
"Ay! geldin mi eşek sıpası?" diye soran anneme, sen ciddi misin bakışlarımı yollarken "Hayır, bakkal Hüseyin amca ile çay içiyorum şu an hatta bir elde tavla oynayalım diyoruz" diyecekken cümlemin yarısında gördüğüm menzilli terlik ile cümlemi tamamlamadan savaş alanını koşar adımlarla terk etmiştim.
Bir elinde tava bir elinde her zaman nasıl isabet atışı yaptığını anlayamadığım terliği ile peşimden banyoya kadar gelen anneme kapının arkasından dilimi çıkarmıştım.
"Nida! o dilini uzatıp hole kilim yaparım" diyen annemle, gözlerimi kocaman büyüttüm.
Ben bile bazen annemin bir büyücü olduğunu düşünüyorum anacım. Zaten ya büyücüydü ya da beni çok iyi tanıyordu. "ANNEN O SENİN NİDA! TABİ Kİ SENİ ÇOK İYİ TANIYOR." diye bana bağıran iç sesimi es geçerek kendimi annemin büyücü olduğuna çoktan inandırmıştım.
Ellerimi yıkayıp araladığım banyo kapısından ufakça kafamı çıkardığımda annemin "Gel gel yok elimde terlik." demesiyle derince bir oh çekip adımlarımı mutfaktan tarafa yönlendirdim.
Annem, aldığım ekmekleri dilimlerken bende bardaklarımıza çayları dolduruyordum.
Elimdeki çayları annemin bahçeye hazırladığı soframıza yerleştirdiğimde karşısına geçip oturdum ve kahvaltımızı etmeye başladık. Gözlerimle ufak ama bize oldukça ferah gelen evimizde gezdirdiğimde içimi yine bir mutluluk kaplamıştı.
Annem, çok genç yaşta belki de ufak bir hata sonucu bana hamile kalınca dedem yani Fazıl Akça, anneme beni aldırmasını söylemiş.
Annem bu isteğini yerine getirmeyince dedemle beraber herkes anneme sırtını dönmüş.
Annem, bir gece yarısı ne yapacağını bilemeyerek ayrılmış baba evinden. Günlerce kendine herkesten uzak bir hayat kurmak için ev arayışına giren annemin yolu önce Füsun teyzemle sonrada Erik Mahallesi insanları ile kesişince başlamış koca bir hayat serüveni bizim için.
Annem başlarda beni doğurmaktan çok korkmuş. Günlerce gecelerce bana iyi bir gelecek veremeyeceğini düşünmüş. Her seferinde ona bu düşüncesinin yersiz olduğunu dünyanın belki de en iyi annesi olacağını söyleyen Füsun teyzemde olmasa valla ne ben burada aç karnımı doyuruyor olurdum ne de siz bunları okurdunuz anacım.
Biz kahvaltımızı ederken Hayriye teyzenin "Kız Zeynep, duydun mu? Aysel'in ortanca kız kocaya kaçmış" diyerek, bahçemizden içeri giren mahallemizin ayaklı gazetesine şaşkın bakışlarımı yolladım.
Hayriye teyzeye getirdiğim çayı önüne koyarken annem "Yok duymadım abla" dedi.
"Kesin kaçtığından emin miyiz Hayroşum?" dedim, sorar gibi.
"Kaçmış kız kaçmış. Evlenecekmiş hatta o neydi spory mi sfory mi ne orada paylaşmış." dedi Hayriye teyze.
Birkaç dakika spory ve sfory'nin ne olduğunu düşünürken gelen jeton düşme sesiyle instagramda ki hikaye özelliğini söylemeye çalıştığını anladım. Eee tabi bu yaşta bu zeka herkese nasip olmaz benden söylemesi.
Hayriye teyze, anneme günlük dedikodu bültenini özet geçerken bende telefonumu elime alıp bizim çocuklara yazdım.
SAZ ARKADAŞLARI
Ay neler olmuş neler!
Aysel ablanın kızı Ayşe vardı yaa
Kocaya kaçmış kocaya.
BESTE: Ay! Hayriye teyze mi sizde?
BESTE: Sabah anneme de gelip haber vermiş.
ÇAĞAN: Ben biliyordum o kızın kaçacağını zaten.
AKIN: Nereden biliyorsun abicim müneccim misin sen?
ÇAĞAN: Şu bendeki zekanın yarısı sende olsaydı sende bilirdin aslan parçası.
Zeka ve sen?
Bir biz göremiyoruz zekanı herhalde
ÇAĞAN: Bıdık, acaba sen benim zekamı çok mu kıskanıyorsun?
Aynen kardeşim o dediğinden.
MİRZA:AŞCSLSBPPDHOODKOHKHPRLGA
MİRZA: Gitmeyin kardeşimin üzerine.
BESTE: Nida, akşam parka gidip dedikodu yapalım.
BARAN:Kola benden. Çağan'da çekirdekleri kapar.
AKIN:Bende dönerken dondurmaları alırım
ÇAĞAN:İÇİM YANAR İÇİM KANAR DA
ÇAĞAN:İSYAAAAN!
Ruh hastası...
Akşam sekizde
Hepinizi parkta beklerim
Sohbetten çıktıktan sonra gözlerime yan komşumuz Selime abla çarptı. O da herhalde dedikodu kokusunu alıp buraya gelmişti.
Bahçemizde oluşan minik dedikodu koalisyonuna ayıplayan bakışlarımı yollarken "Kocaman kadınlar oldunuz. Ne kadar ayıp!" diye homurdandım.
Annem "Nida!" diye sesini yükselttiğinde, ben çoktan yerimden kalkmış ve bahçeyi terk etmiştim....
Umarım beğenirsinizz🤍 |
0% |