Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm Beyaz Köşk

@isikdiyarii

İlahi bakış açısı


Saatler geçiyordu fakat onların hiçbiri uyanmak bilmiyordu. Aileleri hastanede başlarında bekliyordu. Doktorların her ne kadar “Artık evlerinize gidin, en azından kendilerine gelene kadar. Hem ayrıca onlar kendilerine geldiğinde sizlere haber vereceğiz.” Demelerine rağmen.


Ama ailelerin gram umurunda değildi. Her biri çocuklarının başında bekliyor en ufak bir şeyde doktorları çağırıyorlardı. Patlamadan sonra polisler, bunu yapanları aramaya koyulmuşlardı. Ve bulmaya da çok yakınlardı. Fakat atladıkları bir şey daha vardı. O patlamayı ayarlayan kişiler zaten kızlarla birlikteydi. Ve onlar gibi derin bir uykuya dalıp gitmişlerdi.


Bunu da çok yakında öğreneceklerdi. Aslında hiçbir zaman uyanamayacaklarını zira Aren’in herkesi başka bir diyara; Işık Diyarına kaçırdığını.


Zümra Akça


Ne kadar olmuştu bilmiyordum fakat bir sahil kenarında uyanmıştım. Bir dakika, ben en son bir kafedeydim! Arkadaşlarımla birlikteydim, diye zihnimi zorlarken jeton bir anda düştü. En son bir patlama olmuştu sonrasında ise pat burada uyandım. Ama bizi taşımışlardı? Nasıl oluyordu ki bu! Diye düşünürken belimin ağrımasıyla bir inilti koptu ağzımdan. Burada ne kadar süredir yatıyordum bilmiyordum ama her yerim felaket derecede tutulmuştu. “Ne oluyor ya? Neredeyiz lan biz!” diye bağırdı Aras. Ağzımdan kaçan inilti yüzünden herkes uyanıp bana mal gibi bakıyorlardı. Tabi bir yandan da Aras’a sen salak mısın niye bağırıyorsun bakışı atıyorlardı.


En sonunda Alev sessizliğe dayanamayarak “E biz neredeyiz şimdi ve bu o patlama, bizi taşıyan yaratıklar ve burada uyanışımız ne anlama geliyor?” diye sorduğunda Afra araya girip, “Alevcim, önce bir ayaklanıp silkelenelim sonra neler olduğuna bakar ve ne olduğunu anlarız!” dediğinde herkes küfürler mırıldanıp ayaklandı. Çünkü yaz ayındaydık ama uyandığımız sahilde kimsecikler yoktu. Bu yüzden hızla ayaklandık ve hemen silkelenip beraber anayola doğru yürümeye başladık.


“E, bir şey diyeceğim, büyük bir araç bulsak ve onla mı birilerini bulsak baksanıza şurada bize yetecek yani sığabileceğimiz büyüklükte bir araç var.” Atlas bunu dediğinde hepimiz artık yürümekten ayaklarımıza kara sular inmişti. Bu yüzden ben hızla o araca doğru yürüyüp çalışıp çalışmadığına bakarken diğerleri beni izliyordu. En sonunda Alara “E, Zümra çalışıp işimizi görür mü?” diye sorunca ben elimle onay verip gelin işareti yapınca hepsi koşa koşa yanıma oturdu.


Ben sürücü koltuğuna oturduğumda Aden yanıma oturmuştu onun yanına da Aren. Önde iki tane yolcu koltuğu vardı. Bu yüzden rahatça oturdular. O anda her ikisi de birbirlerine öfkeyle bakıp “Hani sen arkadaydın?” aynı anda diye sordular. Ardından her ikisine de “Kesin sesinizi yoksa sesinizi kesmekle kalmam soluğunuzu da keserim. Bakmayın öyle! Başka yerlerinizi kesmediğime dua edin.” dedim ve aracı sürmeye başladım.


Fakat ummadığımız bir şekilde kendimizi yerlerde bulduk ve o arabanın yok olduğunu gördük. Ardından arkadan bir ses geldi, “Sonunda geldiniz lordum ve varisim! Işık diyarı sizi bekliyor. Buyurun,” dediğinde yaratığın yüzünde gururlu bir gülümseme vardı.


İlahi bakış açısı


Saatler günlere, günler ise aylara dönüşmüştü. Fakat hala onlardan ses seda yoktu. Ta ki vücutları ansızın kaybolana kadar. Her şey iyice garipleşmeye başlamıştı. Aileler için, doktor için, bütün dünya için. Ama en çokta onlar için. Çünkü bu sefer başları dertte olan bir tek onlarda değildi. Zümra, Alev, Alara ve Afra gerçekleri öğrendiklerinde intikam isteyecekti. En çokta aileler istiyordu bu intikamı ve aileler kızlarına güveniyordu bu intikamı alacaklarına dair.


Fakat ansızın hiç kimsenin ummadığı bir şey olana kadar. Zümra Varis olmayı, Aren ise Lord olmayı kabul edene kadar. Evet, Aren onları kaçırmıştı. Çünkü ondan önce ki lord ölmüş ve kendisinin yerine geçmesi için Aren’den yemin almıştı. Ve varisliği de Zümra’ya vermesini istemişti.


Zümra Akça


“Bakın, ben varis falan olmak istemiyorum. Ben sadece ev-” derken Aren lafımı ağzıma tıkayıp konuşmaya başladı: “Zümra kes sesini ve yürü işte! Yok eve gitmek istiyorum, yok ben varis olmak istemiyorum… Bilmem ne saçmalıkları! Yeter artık!” dediğinde öfkeyle ona bakıp ofladım. Ve maalesef ki onun peşinden gitmeye de devam ettim.


O sırada o garip yaratık konuşmaya başladı. “Yıllar evvel, insanlar ve Kızıl Yaratıklar beraber bir imparatorluk kurmuştu. Ama biz Kızıl Yaratıklar hem fiziksel olarak hem de ruhen insanlardan üstündük. Hala daha üstünüz ve bu da onları kıskançlığa, fesatlığa ve en kötüsü; sapkınlığa sürüklenmişlerdi. Bu olaydan sonra büyük bir savaş başlattı. Sonrası ise insanlar için hüsran, bizim için ise zafer derken bir baktık ki sizi bizlerden alıp öldürmüşler.” derken derin bir iç çektiğinde merakla ona bakıp “Peki, o zaman beni nasıl kurtardınız? Ben nasıl şu anda hayattayım?” dediğimde bana dönüp içten ve samimi bir gülümsemeyle bakıp “Tam da oraya gelmiştim ben de. Her neyse. İşte dediğim gibi sizi öldürdüler sanırken bir şekilde ruhunuz ile iletişime geçtiler. Ve ruhunuzu alıp büyük bir yıldız bulutuna çevirdik. Sonra doğacağınıza dair bir kehanet çıktı. Sonrasını iste lordumuz size açıklar.” deyip Aren’e döndü.


Aren ise devam etti hikayeyi anlatmaya. Ben ve diğerleri şoke olmuş bir şekilde ona bakarken o başladı anlatmaya. “Verondaio’nun da dediği gibi o kehanet çıktığında nerede doğacağına kadar öğrendim ve her bir kız çocuğu doğduğunda hemen yanına gidip sol ayak bileğinin iç kısmında ki lekeyi kontrol ettim. Kalp şeklinde olacağı söylendi. Bende o şekilde buldum seni. Tabii bunun için bir büyü yapmam gerekti.” dediğinde ona da meraklı bir şekilde bakıp, “Ne büyüsü?” diye sordum. O ise “O yıl, daha doğrusu annenin rahmine düştüğün o andan itibaren gerçek varis; yani senin dışında kimsenin sol ayak bileğinin içerisinde kalp şeklinde bir lekenin oluşmayacağına dair. Sonrasını ise biliyorsun her şeyi.” Dediğinde anılar zihnime hızlıca akmaya başladı. Ama bunlara ayıracak vaktim yoktu.


Bu sefer arkadan Alara girip, “Eee o zaman bizim suçumuz neydi? Biz niye buradayız ki şu anda?” diye sorduğunda aklıma onlarında burada olduklarını hatırlayıp hızla onlara döndüm. “Evet, Aren. Onların ne alakası var bu hikaye de?” diye sorduğum da Aren, “Onlarda aslında birer kızıl yaratık. Fakat hala büyünün etkisinde oldukları için hatırlamıyorlar. Onlarda seni korumakla görevliydi. Bu yüzden çok küçükken tanıştınız.” dediğinde ona “Ama Alev, Alev aramıza biz beş ya da altı yaşlarındaydık. Peki ya bu nasıl oluyor?” diye sorduğumda Aren hızla Alev’e döndüğünde “Bana senin de bir kızıl yaratık olduğunu söylemiştin!” diye çıkıştı. O anda aniden durup “Az önce hiçbir şey hatırlamadıklarını söylemiştin, Aren! Burada gerçekten neler dönüyor biri artık tam anlamıyla açıklasın!” dediğimde Aras “Zümra, yani varisim, beyaz köşk, tam ileride karşımızda. Orada üçlü konsey her şeyi size anlatacaklardır.” deyip eliyle önümü gösterdi yürümem için.


Karşıda duran beyaz köşke bakıp “Ben onu mu diyorum, Aras?” dediğimde “Bir dakika, bir dakika, sen hatırlıyor musun her şeyi?” dediğimde Aren gülerek “Büyü kalktı çünkü beyaz köşkün yakınlarındayız. Ayrıca her şeyi orada öğreneceksin işte yürü.” dedi Aren.


Kırılmıştım. Hem de hayatımda kırılmadığım kadar. Ayrıca annemler neredeydi? Ne yapıyorlardı bizim burada olduğumuzdan haberleri var mıydı? Onları çok özlemiştim şimdiden. Hem en son patlama olmamış mıydı? Biz buraya… Aren! O yaratıklar Aren’in emriyle gelmişti… Bunların hepsi bir plandı. Aren’in planı… Acaba bu planların arkasında kim vardı? Umarım bunların arkasında o kadar da büyük şeyler yoktur. Tanrım, lütfen beni duy ve yardım et bana… Zira çok korkuyorum.


Belki de o kalp şeklinde ki lekeyi yok etmeliydim zamanında. Yok etmeli ve hayatıma devam etmeliydim. Ama bu nasıl olacaktı ki? Kazıyarak? Yakarak? Üzerine yara bantları yapıştırarak? Veya bandajla sararak? Gerçi artık bunlara ihtiyaç kalmadı. Her şeye rağmen buradaydım. O kalp şeklinde ki lekeye rağmen; ruhuma ve zihnime rağmen.


Bu şekilde düşünerek o beyaz köşke kadar gelmiştik. Köşkün önünde en az 2,5 metre yarı at ve yarı insandan oluşan yaratıklar vardı. Ellerinde ise onlardan da uzun yaklaşık 3 metre birer mızraklar vardı. Beni görür görmez bir süre incelediler ve en sonunda sol ayak bileğimde ki kal şeklinde ki iz parıldayınca ve bir anda o izin aynısı sol bileğimde çıkınca irkildim. Ardından yaratıklar, “Varisim!” deyip diz çöktüler ardından kalkıp kapıyı açtılar ve “Varis geldi, hizaya geçip üçlü öncüler konseyinin kapısını açın derhal!” dediklerinde ilk başta heyecanlandım ama sonra kendime gelip hızla açılan kapıdan girdim. Aren hemen bana dönüp, “Demek bu kadar heyecanlı ve heveslisin bu işe bakıyorum da.” Dediğinde göz devirip ona döndüm. “Kes sesini de bu boktan çıkma, saçma öncü konseyi midir nedir nerede bu şey?” dediğimde sağ tarafımızda duran hafif dönemeçli merdiveni gösterip buradan varisim.” dedi ve tekrardan eliyle işaret etti önden geçmem için.


Bende ona yüz asarak o merdivenlerden onun işaret ettiği salona doğru çıkıp yürümeye başladım. Diğerleri de peşimizden geliyordu ve o salonun önüne geldiğimizde diğerlerinin de arkamdan gelip gelmediğini kontrol edip devasa olmasa da kocaman olan o kapıların açılmasını bekledim. Ve diğerlerinin de gelişiyle kapılar açıldı; içeride dans eden varlıklar kenarlara çekilip diz çöktüler ellerini yumruk yapıp yere sert bir şekilde vurdular. Ardından yüksek bir sesle “Varis geldi, hoş geldi!” diye bağırdılar. O sırada karşımda olan ve tam ortada olan en yüksek tahtta oturan birinci öncü olduğunu varsaydığım kişi oturuyordu. Arkamda duran Veron, “Varisim, ortada oturan öncü Forseti, onun sağında ki öncü Aten ve solunda oturan öncü de Khonsu.” diye tanıttığında sessizce hepsini; herkesi süzdüm.


Bir tek onu süzmemiştim. Zira onu da en sona bırakmıştım. O kişi ise; Forseti’ydi. Gözlerim ona çevrildiğinde bana büyük bir şefkat, merhamet, sevgi -belki de aşk ile- bakıyordu fakat en çota özlem ile bakıyordu. En sonunda tahtından kalktı ve Aren’i kendi yerine oturtup bana yaklaştı, yüzümü elleri arasına alı “Hoş geldin güzel varisim. Bir süredir seni bekliyorduk,” dediğinde şoke içinde bir ona bir de arkasında ki Aren’e bakıyordum. En sonunda dayanamayıp “Ama, o… Nasıl… Nasıl olur? Veron, onun…” dediğim sırada Forseti işaret parmağını dudaklarıma bastırıp, “Her şeyi anlatacağım. Sen dert etme güzelim. Şimdilik eğlenmene bak,” dedi ve gösteriler tekrar başladı. O sırada üçlü öncülerin önünde 2 tane kocaman Taht çıktı ve Forseti sol elini şıklatarak üzerime bana yakışan ve rahat edebileceğim mavi bir kraliyet elbisesi giydirdi. Ve o bunu yaparken kimsenin ruhu duymadı.


İlahi bakı açısı


Günler geçmişti. Hatta belki de aylar. Kimse artık zamanı umursamıyordu. Zira onlarında zaman algısı kaybolmuştu ta ki onların bedenleri ortadan kaybolana kadar… Arkalarında bir tek Aren bir not bırakmıştı. O notta ise şunlar yazıyordu;


“Çoğu zaman yatağımda sırtüstü yatıp tavanı izleyerek uyuyakalırdım. Ve tavanı izlediğim sırada aklımdan hep tek bir düşünce geçerdi. O düşünce ise şuydu; “Ölmek istiyordum. Ama ya arkamda bıraktıklarım?” hiçbiri önemli değildi çünkü arkama dönüp baktığımda, öldüğümde kimsenin ağlamayacağını fark ediyordum.


Ve bu da beni derin ve kocaman bir boşlukta boğulmama neden oluyordu. Bu yüzden yüzyıllar evvel Işık Diyarının kralı olan Kral Forseti’den bir emir aldım. Daha doğrusu aldık. Zira sizin atalarınız bizden Zümra Varisimizi aldı. Bizde onu sizden alıyoruz. Diğerleri mi? Aras, Atlas, Aden, Alev, Alara, Afra… Her biri birer askerdi. Zümra Varisi korumak için birer piyondu hepsi. Buna bende dahilim demek isterdim. Ama dememe gerek kalmadı zira zaten anlamışsınızdır benimde aslında bir piyon olduğumu.


Biz artık çekiliyoruz. Ait olduğumuz evrene. Biz artık tam anlamıyla reenkarnasyonun kanıtıyız. Bir ölümdü her şeyi başlatan. Bizi buradan ayıran ölümümüzdü. Orayı bizden ayıran şey ise bir rüya olacak.


Ayrıca onları ben buradan götürüyorum, çünkü onlar bu diyara ait değiller. Biz artık sadece isimlerimizden ibaret olmayacağımız bir yerdeyiz.


Kendinize iyi bakın. aşağıda ki isim belki sizlere bir yerlerden tanıdık gelir…


Kızıl Yaratıklar her yerdedir!”


Aileler bu mektubu okuduktan sonra o zamanın bu zaman olduğunu ve büyük bir savaşın dünyanın kapısında olduğunu biliyorlardı. Fakat unuttukları bir şey vardı. Zümra daha 15 yaşındaydı. Ve yüreği saf bir merhamet ve adalet doluydu. Ama bu onlardan intikam almayacağı anlamına gelmiyordu.


Loading...
0%