Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm Kurban Ediliş

@isikdiyarii

Ama her şeye rağmen ben ona aşıktım. O da bana aşıktı… Gerçek annem ve babam kimdi? Ve bizden ne istiyorlardı da kutsal ağacı kandırıp böyle bir şey yapmışlardı? Forseti ile kardeş olabilmem için onların benden öncede… Ama Forseti’yi zaten benim zihnim var etmemiş miydi? Forseti zaten benim zihnimde vardı. O hep vardı yani o hep var olmalıydı. O benim kalbimdi; kardeşim değil…

“Biz, yani sen ve ben… Birbirimiz uğruna ölümü göze almışken ve bir yıldız ile kutsanmış olsak bile hiçbir zaman biz diye bir şey olmayacak mı? Sen başka bir adamla; ben başka bir kadınla evlenecek ve senle ben kardeş mi olacağız, Zümra?” diye yalvarırken bende bir şeyler düşünüyordum. “Hayır,” dedim ağlamaklı bir şekilde. Dokunsalar ağlardım hem de anında. “Hayır, bu laneti kıracağız ve evleneceğiz. Bu laneti kırmak için ne gerekiyorsa yapacağım. Gerekirse varis olmaktan vazgeçerim. Hadi kutsal ağaca gidiyoruz.” dediğimde Forseti, kafasını salladı ve hızla yola çıktık. Evet, hiçbir hazırlık yapmadan hem de.

Hızlı bir şekilde Kutsal Ağaca doğru giderken bir anda Forseti’ye dönüp “Ya bu bir oyunsa Forseti?” diye sordum. O ise “Olabilir de olmayabilir de. Ama içimden bir ses bunun aslında Aren’İn bir oyunu olduğunu söylüyor.” Kafamı ona döndürüp “Ama nasıl? O şu anda zindanlarda değil mi? Benim bildiğim zindanlarda hiçbir güç işlemiyor.” dediğimde kafasını beni onaylarcasına salladı. “Evet, işlemiyor. Fakat bunu daha önce yapmış olmalı. Beyaz köşkte senin geldiğin gün yapılan partide yapmış olabilir ama olmayabilir de. Bu tamamen bir his.” dediğinde kafamı sallayıp önüme döndüm. Ardından ise kutsal ağaca doğru hızla vardık.

Bu imkansızdı. Biz kardeş olamazdık eğer olsaydık en başından beri bunu bilirdik ya da hissederdik. Ne ben ona aşık olurdum ne de o bana aşık olurdu bu imkanız biz imkansız olurduk o zaman. Büyük bir yalanın içindeydik. Siyah sarayın kapıları açıldı, içeri girdik ve geçen sefer gelip yaptığımız gibi ellerimizi oyuklara koyup “Yüce Kutsal Ağaç, varis ve lord geldi aç kapılarını!” dediğimizde ellerimizi oyuklardan çektik ve Kutsal Ağacın kapıları açıldı. İçerisi cennet bahçesi gibiydi. Her yerde koşturan ceylanlar, ağaçtan ağaca atlayan maymunlar, yeni gördüğüm hayvanlar ve benim bildiğim diğer tüm hayvanlar burada mutlu bir şekilde oynuyor ve dolaşıyorlardı. O sırada sarmaşıkların arasından annem ve babam çıktı. “Hoş geldiniz,” der demez annemin gözleri şok içinde açıldı. “Kızım, ne oldu niye böyle karman çorman bir şekildesiniz? Neyiniz var?” diye sorular yağdırdığında ona “Anne, ben ve Forseti kardeş miyiz?” diye bodoslama bir şekilde konuya daldığımda hem annem hem de babam donakalmış bir şekilde bize bakıyorlardı.

“Bunu kim söyledi?” diye soran babam olmuştu bu sefer. Bende ona “Bilmiyorum. Bugün Forseti’ye bir mektup geldi ve mektupta bizim kardeş olduğumuz yazıyordu.” dediğimde babam, “Kızım, kardeş olan siz değilsiniz, diğer lordlar ve varisler. Diğer iki varis kardeş ve diğer iki lord kardeş. Ama hiçbir zaman bir krallığın lordu ve varisi kardeş olamaz. Bunun mümkünatı yok. Ama mektup onlar yerine size geldiğine göre bir terslik olmalı,” dediğinde kutsal ağaç konuşmaya başladı. “İlk geldiğiniz gün bir şarkı çaldı burada hatırlıyorsunuz değil mi?” dediğinde şarkıyı hatırlamaya çalıştım.

Bir aşk var, büyük bir sır,

Bir kurban ediliş var,

Bu sonsuz aşka,

Bir aşk vardı. Bu bizim aşkımızdı. Forseti ile benim aşkımdı. Büyük bir sır vardı; bizim kardeş olduğumuza veya olmadığımıza dair bir sır. Ve bir kurban ediliş… Bu sır için biri veya birileri kurban edilecek…

“Kimi kurban edeceğiz?” diye sorduğumda kutsal ağacın gülümsediğini hissettim.

“Demek, birini veya birilerini kurban edeceğini hemen anlayabildin. Bence diyarımızın seninle gurur duyacağı çok zaman olacak. Mesela o dünya denen yerde seni koruyan arkadaşlarını kurban edip sahte Lord Aren’in yaptığı bu büyüyü bozup da lordun ile evlenip krallığını kurtarmak için her şeyi yapacağın şeyler var.” dediğinde Forseti ile göz göze geldik. Yanılamamıştık. Büyüyü Aren yapmıştı. “Tamam, kimi istiyorsan vereceğim. Kimi istiyorsan kurban edeceğim fakat onlarında rızasını almak istiyorum.” dediğimde ağacın gene gülümsediğini hissettim. “Bunu da takdir ettim. Fakat sen rıza almayı seven biri değilsin bence. Eğer seviyorsan neden dünyadakilerin rızasını almadan onları kölen yaptın? Gerçi bu yaptığın intikamdı değil mi? Yaptığın çok hoşuma gitti açıkçası.” dediğinde daha fazla dayanamayıp “Bir ağaç için fazla konuşuyorsun. Büyüyü bozmak için ne gerekiyorsa yapacağım işte daha ne istiyorsun be!” dediğimde annem kolumdan dürtüp sakin olmamı işaret etti. Bense omuzlarımı silkip sakin olmayacağımı belli ettim.

Ardından “Rıza da almayacağım. Bu akşam onları sana kurban edeceğim ve sende bu büyüyü bozacaksın. Anladın mı beni tahta kurusu?” deyip hızla siyah saraydan çıkacağım sırada ağaç tekrar konuştu. “Eğer, eğer Aren’e işkence uygulayıp onunda kurban olmasını sağlarsan bütün gerçeklerini anlatırım. Duydun mu beni et yığını?” demek kısasa kısas olan bir oyun oynayacaktık. Peki oynayalım bakalım. “Sen orasını bana bırak tahta kurusu. Yarın bir ton işkence görmüş bir Aren ve onun dışında da altı tane kurban getireceğim sana. Toplamda yedi kurban. Değerimi bil.” Dedim ve göz kırpıp kendi sarayıma döndüm Forseti ile

. Şimdi sırada Aren’den intikam almak ve diğerleri ile konuşmak kalmıştı. Ama önce Aren’i aradan çıkarmak istiyordum. Bunu Forseti ile paylaştığımda o da bunu kabul etmişti.

“Demek işe ilk Aren’den başlamak istiyorsun?” diye sorduğunda ona başımı salladım. “Evet, ilk Aren’den başlamak istiyorum. Ona işkence uygularken diğerleriyle de konuşacağım. Bir taşla iki kuş misali.” dediğimde yarım ağızla güldüğünü işittim. “E ne yapacaksın peki Aren’e?” diye sorduğunda yürümeyi kesip ona döndüm. “Oraya gittiğimizde görürsün. Mükemmel işkencelerim vardır.” sadece yarım yamalak güldüğünü işittim.

Zindanlara vardığımızda dümdüz ilerleyip sağa döndüğümüzde Aren’i hapsettiğimiz zindanı gördük ve tam karşısında durduk. Tam da istediğim gibi bir işkence görmüştü. Tam kıvamına gelmişti. Benim pek bir şey yapmama gerek kalmamıştı. Konuşmak dışında. “E Aren nasılsın? Sevdin mi işkencelerimi?” diye sorduğumda istemsizce ağzımdan kahkaha çıkmıştı. Bana sahip olmak istemişti. Hayır olamazdı. Benim kaderim Forseti’nin kaderi ile birlikte bir yıldız ile kutsanmıştı. Aren kafasını kaldırdı ve bana baktı. “Sen,” gözleri kan çanağına dönmüştü. Yüzü kan revan içerisindeydi. Güçleri bu demirliklerin arkasında işlemiyordu. Güçleri, bu katta işlemiyordu. O bir lord olmadı. O hiçbir zaman bir lord olamadı. Olamazda. “Bu gece, son gecen. Yarın kutsal ağacın önünde kurban edileceksin. Bizi yani benle Forseti’yi nasıl olduysa kardeş yapmışsın… Bunu öğrenemeyeceğimizi mi sandın?” kıs kıs güldü ve acı dolu bir çığlık atıp acı çığlıkları arasından konuşmaya başladı. “Ben bir şey ypmadım! Ben aylardır buradayım! Nasıl sizi kardeş yapayım?” “Bence çokta iyi başarmışsın bunu. Ben diyara geldiğim ilk gün yapmış olabilirsin. Veya Veron’a o büyüyü öğretip ona da yaptırmış olabilirsin? Sana neden güvenelim?” Forseti yanıma gelip konuştu. “Yarın sen ve diğerleri. Zümra’yı korumak için seçtiğin adamların. Hepiniz kurban edileceksiniz. Veron ise zindanda ömür boyunca hapis kalacak.” dediğinde arkamızda adım sesleri duyuldu ve bir ses konuşmaya başladı.

“Bizi feda mı edeceksiniz? Biz sizi koruduk varisim! Bizi feda edemezsiniz!” diye bağırdı adını Aras olarak bildiğim fakat gerçek adını bilmediğim o sahte arkadaşım. Ve Forseti de ona cevaben “Onu korumanın içerisinde gerekirse canını da feda etmek vardı Braothea. Yarın hepiniz feda edileceksiniz. Atın şunları zindanlara!” diye bağırdı Forseti, muhafızlara doğru. Demek Aras’ın gerçek adı Braothea’ydı… Garip fakat bence güzel bir ismi vardı. Sonrasında Forseti bana döndü ve “Hadi odana git artık sen dinlen biraz. Bayağı yoruldun bugün.” “Ya sen? Sen dinlenmeyecek misin?” diye sorduğumda başını sallayıp “Dinleneceğim. Fakat şu anda ilgilenmem gereken şeyler var.” Dedi zindandakileri göstererek. Başımı salladım ve odama doğru yol aldım.

Odama geldiğimde önce sıcak duş aldım. Ne kadar kaldığımı bilmiyordum. Gemela’nın gelip beni kendime getirmesiyle duştan çıkıp giyindim ve kendimi yatağa bıraktım.

İlahi bakış açısı -Dünya-

Dünya artık bütün evrenlerde ki yaratıkların tatil yeri haline gelmişti. İnsanlar köleleşmiş, kölelik yapmak istemeyenler ise aç ve susuz bırakılıp çöllere atılmakla tehdit edilmişti. Etrafta birbirinden güzel bitkiler, hayvanlar, tarihi eserler vardı. Bir de bunları kötü gözükmesine neden olan insanlık vardı.

Varis Zümra intikam almıştı. Artık burası onlarındı. Artık burası evrenin en muhteşem bitkilerinin ve hayvanlarının olduğu bir mekan haline gelmişti. Ve Varis Zümra’nın insanlardan intikam aldığı. Artık Varis Zümra’nın dünya ve insanlık ile bir alakası kalmamıştı. Varis Zümra artık dünya konusunda özgürdü. Kurtuluş onunlaydı artık.

Ertesi gün kurban edilme anı

“Kurban ediliş, bir aşk için,

Bir kurtuluş Varis için!

Bir ceza var hain için,

Bir yok oluş var;

Diyarı mahveden için!

Bir güzellik var,

Diyarı kurtaran için.

Bir ceza var,

Lorda ihanet eden için!

Bir eğence var,

Kutsal ağaç için…”

Kutsal ağacın önündeydik. Kurban edilecekler elleri arkada bağlanmış, başları öne eğik ve dizlerinin üzerine çökmüş bir şekilde ağlıyorlardı. “Varisim, lordum! Lütfen, lütfen yapmayın! Yüce kutsal ağaç, lütfen, yapmayın! Kurban olayım!” diye bağırdı eskiden adını Aden olarak bildiğim fakat gerçek adı Braoeta olan eski arkadaşım. Artık hepsi eski arkadaşlarımdı. Ve biraz sonra onlar hiç var olmamış olacaktı. “Zaten kurban olmak için geldiniz buraya Braoeta!” diye gürledi kutsal ağaç. İlk başta başlarından bir urgan geçirilecekti ve sonrasında zaten bize ve kutsal ağaca sahteden de olsa son kez bağlılık yemini edip kurban edileceklerdi.

Şarkı devam ediyordu. Her biri ağlıyordu. “Evet, sonunda o an geldi. Birkaç kurban ve bozulması gereken bir büyü.” Kahkahalarla güldü kutsal ağaç “Ne diye gülüyorsun ki? İsteğini yaptık işte. Al kurbanlarını ve boz büyüyü.” Dediğim sırada kutsal ağaç gülümsedi ve emretti muhafızlarına. “Urganları getirin.”

Kurbanlar şiddetle ağlamaya başladı. Dizleri titredi ve çığlıklar atmaya başladılar. Fakat hiçbiri bir işe yaramadı zira bu büyü onların adamı olduğu kişi yüzünden yapılmıştı. Bu büyü Aren tarafından yapıldığı için bu büyüyü yapan ve yaptıranın yanında olanların da ölmesi gerekiyordu. Veron ise… Veron ise zindanda kalacaktı. Çünkü bu büyüyü aslında o yapmamıştı. Forseti’nin dediğine göre Veron o zamanlar tamamen onun emrinin altındaymış ve sıkı denetim altında olduğu için böyle bir şeyin olması mümkün değilmiş. Bana anlatılan buydu sevgili okuyan. Boşuna ‘Bu ne saçma şey,’ deme…

Urganlar, kurbanların başından geçirildi. Kurbanlar yalvarmaya başladı fakat her biri nafileydi. Ve o an gelmişti. Ölüm anı, kurban olma anı. Urganlar, kurbanların başına geçirilmişti. Kurbanlar ise masaların üzerine çıkarılmış itilmeyi bekliyorlardı.

Masalar itildi.

 

 

 

 

Loading...
0%