3. Bölüm

3. Bölüm

ışıl karaermiş
isilkaraermis

3:Üç Milyon İzlenme

Herkese merhaba,

Üçüncü bölüme hoş geldiniz.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayalım lütfen.

Keyifli okumalar...

3:Üç Milyon İzlenme

Sabahın yedisinde Müjde'yle gitmek için sözleştiğimiz meditasyona hazırlanıyordum. Bunun için sabahın altısında kalktığıma inanamıyorum. Müjde dün geç kalmamam için kırk kere uyarmıştı. Neymiş sabah erken saatte yapılan meditasyon sabah güneşi sayesinde kortizon seviyemizi düşürerek stresimizi azaltmamızı sağlıyormuş, yaşlanmamızı geciktiren hormonların daha hızlı salgılanmasını sağlıyormuş, yüksek tansiyonu ve kan basıncını düşürerek gün içinde daha sağlıklı hissetmemize yardımcı oluyormuş. Tamamen dolandırıcılık. Bütün bunları bana dün anlatıp kafamı şişirmisti.

Siyah bir tayt ve üzerine siyah yarım sporcu atleti giydim. Saçımı at kuyruğu yapıp makyaj yapmadan telefonumu ve siyah ceketimi aldım ve odamdan çıkıp salona gittim.

Salona girerken, “Göknil hazırlanmadın mı daha?” diye seslendim. Benim zorlamamla Göknil’de geliyordu. Ben sabahın altısında uyandıysam o da uyunacaktı. Sonuçta biz ikiziz her şeyimiz aynı olmalı değil mi ama?

Bir taraftan esnerken bir taraftan da bana odasından cevap veriyordu. “Beş dakikaya hazırım.”

Dışarı da hep beraber kahvaltı yapacağımız için evde kahvaltı hazırlamamıştık. Koltuğa oturup Göknil’i beklemeye başladım.

Akın ukalasının ofisini dağıtmamın üzerinden tam iki gün geçmişti ve hala daha bir ses çıkmamıştı. O kadar ofisini dağıttım ama polisi bile şikayet etmedi. Tamam polise şikayet edilmek istemem ama fazla sessiz. Fırtınadan önceki sessizlik gibi...

Kafam bir sürü senaryoları sıralarken ben aralarında en masum senaryoya inanmayı tercih ettim. Belki de hak ettiğini düşündü ve bu yüzden sessiz belki de daha fazla benimle uğraşmak istemediği için sessiz. Sonuç olarak iki gün boyunca sesini çıkarmayan adam bundan sonra bir şey yapmazdı bence. Yani inşallah.

Arkamdan bir esneme sesi gelince o tarafa döndüm. Göknil salon kapısına yaslanmış gözleri kapalı bir şekilde duruyordu. “Ben hazırım.” Ayakta uyuyordu resmen.

Koltuktan kalkıp yanına ilerledim. “Emin misin hazır olduğuna? Gözlerini aç önce.”

Kaşlarını yukarıya doğru kaldırdı. “Olmaz uykum açılır, takside uyuyacağım. Beş dakika beş dakikadır.”

Bana uykucu diyenler utanabilir mi sanmam. Koluna girip kapıya doğru peşimden çektim. Gözünün tekini açıp spor ayakkabılarını giyerken bir taraftan da söyleniyordu. “Bu gereksiz aktiviteye sabahın köründe horozlar tavukların koynundan kalkmadan gitmemize ne gerek vardı. Ben çakralarımı kapalı seviyorum.”

“Erkenden uyunan sana bugün ne oldu ben anlamadım. Biz bugün rolleri mi değiştirdik ne?” diye söylendim.

Ayakkabılarımızı giyip sonunda evden çıkmayı başarabildik. Bu saatte otobüs kalkmadığı için köşedeki taksi durağından boş olan bir taksiye bindik ve Müjde’nin attığı konuma doğru yola çıktık.

Çoğunlukla Göknil’in uyuduğu benimde uyumamak için gözlerimi zor zapt ettiğim bir yolculuktan sonra sonunda gelmiştik.

Taksiden indikten sonra biraz ilerleyince çimenlik bir alanda küçük bir insan topluluğu ve o insan topluluğunun içinde mavi spor takımıyla duran Müjde’yi görünce o alana doğru ilerledik.

Alana girdiğimizde insanlar çimlerin üzerine yuvarlak oluşturacak bir şekilde serilmiş spor matlarının üzerine oturup dersin başlamasını bekliyorlardı.

Müjde bizi fark edince sanki biz onu görmemişiz gibi elini havaya kaldırıp hunharca sallamaya başladı.

Yanına gittiğimizde kısa bir selamlaşma faslından sonra bizde boş kalan son üç matın üzerine yerleştik. Matlar hocanın ortada kalacağı şekilde yuvarlak olarak dizilmişti.

Biz yerleştikten bir iki dakika sonra meditasyon hocası da gelip yerine yerleşti.

Güler yüzlü, otuzlu yaşlarında, sarışın bir kadındı. “Merhaba arkadaşlar, ben İpek. Bir çoğunuzla daha önceden tanışıyoruz fakat görüyorum ki aramıza yeni arkadaşlar katılmış.” diyerek bize döndü. Hoca dönünce haliyle herkes bize dönmüştü. İstemsizce gerilmiştim.

Tebessüm ederek bize bakan hoca, “Lütfen bize kendinizi tanıtır mısınız?” dedi.

“Ben Göksu.” diyerek kendimi kısaca tanıtıp topu yanımda uyumaya devam eden Göknil’e attım. Kolumla hafifçe dürttüğümde oturduğu yerde dikleşti. Uykulu bir sesle, “Ben de Göknil.” dedi. Bu kızda uyumak için cidden bugünü beklemiş herhalde. Müjde arada sırada da olsa derslere katıldığı için hoca onu tanıyor olmalı ki ona sormadı.

Hoca tekrar bana dönüp, “Peki neden meditasyon yapmak istiyorsunuz?” dediğinde bütün açık sözlülüğümle cevap verdim. “Ben arkadaşımın zoruyla geldim, kardeşimde benim zorumla geldi.”

Kısa bir an şaşıran hoca istifini bozmadan gülümsemeye devam etti. “Umarım dersten memnun kalır ve meditasyon derslerine devamlılık sağlamanızı temenni ederim.”

Yabani gibi davranmayı bırakıp bende kadına gülümsedim. “Umarım.”

“Dersimize geçelim o zaman. Evet arkadaşlar ilk olarak bağdaş kurup omurgamız dik bir şekilde oturalım. Ellerimiz, avuç içlerimiz yukarıya bakacak şekilde dizlerimize koyalım.” diyerek ilk komutunu verdi.

***

Bir saatlik meditasyon dersinden sonra kahvaltı yapmak için bir mekana gelmiştik.

Kahvaltımızı yaparken sonunda Göknil’in uykusu açılmıştı da biz sohbet ederken aramıza katılmıştı.

Göknil ağzına bir dilim salatalık atıp yerken, “Ee kızlar yok mu hayatınız da birileri?” diyerek bombayı patlatmıştı.

Hemen lafa atlamadım çünkü ben daha gerizekalı bir erkek tarafından aldatıldığımı ona söylememiştim.

Müjde nazlı niyazlı bir tavırla, “Nasipse olacak gibi bir şeyler.” dediğinde ona döndüm. “Benim bilmediğim bir gelişme mi oldu acaba?”

“Ufak bir yardım sonucunda kahve içme sözü gibi şeyler olmuş olabilir.” dediğinde gözlerimi büyüttüm şaşkınlıkla. Bu kız iki gün öncesine kadar platonik değil miydi?

“Ne ara yaşandı acaba bunlar?” dedim.

“Dün ders bittikten sonra kitapçıya gittim uzun zamandır merak ettiğim bir kitap vardı. Aradım aradım bulamadım en son görevliye seslenecekken yanıma o geldi. Sohbeti o başlattı derken aradığım kitabı söyledim, kitabı bulup verdi. Bir de bir tane kitap hediye etti. Bende hem hediye için hem de yardımı için kahve sözü verdim. Yarın okuldan sonra kahve içmeye gidiyoruz.”

“Hangi kitabı?” dedim merakla.

“Stefan Zweig, Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu.”

Göknil’le birbirimize baktık kısa bir an çünkü ikimizde bu kitabı okumuştuk. İlk hediye için biraz tuhaf kaçmış.

“Kitabı okudun mu ya da konusunu biliyor musun?” diye sordum.

“Hayır konusunu bilmiyorum okumaya da fırsatım olmadı dersler falan derken. Bugün başlayacaktım. Sen biliyorsun herhalde bu kitabı?”

“Evet, biliyorum. Lise zamanında ben okumuştum sonra da Göknil’e verdim o da okudu.”

Konuya giriş yaparak Göknil’de katıldı. “İlk hediye için biraz tuhaf olmuş. Belki o da okumadı sadece sana jest yapmak için eline geçen ilk kitabı verdi.” diye bir tahmin yürüttü.

Müjde kafasını olumsuz anlamda salladı. “Hayır okumuş. Hatta o kitabı bulmak için on dakika rafları gezdi.”

“Peki verirken bir şey dedi mi?” diye sordum.

“Gülümseyip, ‘seveceğini düşünüyorum’ dedi.” Gözlerini kısıp bize baktı. “Siz niye böyle davranıyorsunuz ya? Ne varmış kitapta? Ya da durun söylemeyin gidince ben oturup kitabı bitireceğim. Bakalım kitabın gizemi neymiş?”

Kitap, kim olduğu bilinmeyen bir kadın tarafından bir adama yazılmış mektubu anlatıyor. Sadece mektubun başında tek bir hitap şekli vardı: ”Sana, beni asla tanımamış olan sana.” Yani özetle platonik bir kadının aşkını anlatıyor, tıpkı Müjde’nin platonik aşkı gibi.

Ortamı neşelendirmek için konuyu değiştirip, “Aman be kızlar valla benim bundan sonra moodum; no manita, no dırdır, geziyorum fıldır fıldır. Mis gibi dert yok, tasa yok.” dedim.

Göknil bana döndü. “Bundan önce vardı yani?” dediğinde az önceki yükselişimin aksine sesimi çıkarmadım.

“Berk’ten sonra sevgilin olduğunu bilmiyordum.” dedi Göknil gözlerini kısarak.

Şimdi şöyle ki Berk benim önceki sevgilimdi. Onunla iki ay kadar sevgili kalmıştık. İlk bir ay çok güzel ilerlemiştik aslında ama sonrasında giydiğim kıyafetlere bariz bir şekilde karışmaya başlamıştı. Daha önce de imalarda da bulunuyordu ama çok fazla takmamıştım. En son arkadaş grubu arasında sözleşerek gittiğimiz bir konserde giydiğim elbisenin boyuna laf etmişti. Hatta laf etmekle kalmayıp bana çirkin yakıştırmalar da yapmaya kalkışmıştı. Benim iki tane abimle, babam karışmıyor sana mı kaldı laf söylemek diyerek haddini bildirip ayrılmıştım. Ona mı kalmıştı yani benim ne giyip, giymeyeceğim? İstediğimi giyerim, laf söyleyenin haddini bildirir yan gözle bakanın gözlerini oyarım.

Göknil kötü polisi oynar gibi bana bakarken önceden bir yükseldim. “Bütün erkekleri elden geçirmişim gibi bakmayı keser misin acaba?”

Kaşlarını çattı bu sefer. “Kesemem. Bana niye söylemiyorsun? Kardeşin değil miyim ben senin?”

Yükseldiğim gibi indim yine. “Kardeşimsin tabi ki de, bu konunun bununla bir ilgisi yok.”

Tripli bir halde,“Ee neden bana anlatamıyorsun o zaman?” dediğinde aklıma gelen en mantıklı savunmayı yaptım. “Şimdi şöyle ki; doğru kişiyi ararken aradaki gereksiz insanlarla kafanı doldurmayı istemedim.”

Müjde girdi bu sefer araya, “Doğru kişiyi arıyordun yani?” diye sordu.

“Yani öyle de denebilir ama artık doğruyu da istediğimi sanmıyorum.” dedim.

“Kim bu bana anlatılma gereği duyulmayan kişi ve neden ayrıldınız?” diye sordu Göknil. Kısa bir özetle anlattım her şeyi.

“Vay şerefsiz.” diyerek son düşüncesini seslendirdi Göknil ve ekledi. “Bana o adinin soy ismini söyle dava açayım. Mahkemelerde sürüm sürüm süründüreyim.”

“Aşkım sen daha cübbeni giymedin. Cübbeyi bırak mezun bile olmadın biraz fazla yükseldin.” dedim.

Fark ettiği detaylarla yükselişi balon gibi söndü. “Doğru uçtum biraz ama kafasına yumurta atıp kaçabiliriz.”

Gözlerimi devirdim. “Bunu yaparsak dava edilen biz oluruz.”

“Eee biz bir şey yapmayacak mıyız bu eksik kromozomluya?”

“Hayır ilahi adalete bırakacağız. Belasını kendi bulacak.” dedim.

Göknil derince oflayıp, “Ama böyle olmaz ki intikam alınmalı.” dedi. Avukat olacak kıza bakın kavga çıksa önden sopayla gidecek.

“İntikam falan almıyoruz. İlahi adaletin tecelli etmesini bekliyoruz.” diyerek konuya son noktayı koydum. “Beni boşver de sende yok mu hâlâ daha birileri?” dedim Göknil’e.

Müjde, “Hâlâ daha derken? Daha önce hiç sevgilin olmadı mı?” diye sordu Göknil’e.

“Hayır, olmadı.” diye kısa bir cevap verdi.

“Nasıl yani hiç flörtün falan da mı olmadı?” dedi şaşırmış bir ifadeyle. Tabii kız bende travmalar gördükten sonra ikizimden de aynı travmaları bekliyor ama tek benzemediğimiz konu aşk hayatımız.

“Flörtüm falan da olmadı. Bu konuyu Göksu’nun az önce dediği bir konuyla özetleyeyim. Ben doğru insanı bulmak için araya gereksiz insanları koymak istemiyorum. Yani giriş, gelişmeyle işim yok sonuca bakarım.”

Müjde, “Beni yanlış anlama ama bir şey soracağım. Doğru insanı nasıl bulmayı düşünüyorsun?” diye merakla sordu.

“Eğer gerçekten doğru kişiyse siz ne kadar kaçmak isteseniz de evren sizi bir araya getirir. Ben buna inanıyorum.”

Bu sırada ben araya girdim. “Yani anlayacağın kütüphanede aynı anda raftan aynı kitabı çekip ilk önce şok olup sonra aşık olmayı bekliyor.” dedim.

Göknil göz devirip, “Saçmalama.” dediğinde hemen yeni bir senaryo uydurdum.

“Ya da okulda elinde kitaplarla önüne bakarak yürürken birden hayatının aşkının çarpmasını bekler.” dedim gülerek.

Göknil hafif kızarak, “Siz evrenle dalga geçin sonra neden karşımıza düzgün erkekler çıkmıyor diye ağlarsınız.” dedi. Şimdi düşününce bir parça haklılık payı var gibi geldi. Evren Bey veya Hanım bundan sonra sizinle dalga geçmiyorum, kendimi tamamen size bırakıyorum yapın şovunuzu ama bir not da bırakmak isterim, lütfen tuvalete dışkı diye bıraktığınızı bize hayatımızın aşkı diye vermeyin. Sonra temizle temizle adam olmuyorlar. Beni, aşktan havalara uçurmanızı bekliyorum. Saygılarımla.

“Tamam demedik bir şey hemen sinirlenme.” diyerek ortamı yumuşatmaya çalıştım.

“Kızlar,” diyerek araya giren Müjde’yle ona döndük. “Benim artık kalkmam gerekiyor. Dışarıda bir kaç işim var ondan sonra yurda gidip şu kitabı okuyacağım.”

“Tamam, yarın okulda görüşürüz o zaman.”

“Görüşürüz.” dedi eşyalarını toplarken. Göknil’le de vedalaştıktan sonra yanımızdan ayrıldı. Arkasından bakarken, “Sana iki kötü haber vereyim mi?” dedim yanımda oturan Göknil’e.

“Ver.” dedi kısaca.

“İçimden bir ses Müjde’ye kitabı veren bu çocuğun iyi niyetli olmadığını söylüyor. İkinci kötü haber sezgilerimde bu zamana kadar yanılmadım ama umarım bu sefer yanılırım.” dedim.

“Belki de onun için en iyisi budur. Belki de bu onun gerçek aşkını bulması için yaşaması gereken bir olaydır.” dedi ve ekledi. “Çok üzülür mü?”

“Üzülür ama biz yanında olacağız.” Müjde üzülür evet ama o üzülünce canından can gidecek biri var. Mert. Bir keresinde Müjde ‘benim alevim can yakar ama’ demişti. O can yakıcı aleve gözü kapalı, tereddüt etmeden atlayacak biri varsa o da Mert. İkisi de yanıp kül mu olacaklar yoksa birbirlerinden güç alıp daha çok mu yanacaklar? Bunu zamanla göreceğiz.

Göknil, “Bizde kalkalım mı artık?” dediğinde onaylayıp eşyalarımı topladım. Hesabı ödedikten sonra mekandan çıkıp eve geldik.

***

Dün eve geldikten sonra bütün gün evde oyalanmıştım bu yüzden kendimi bugün dinç hissediyorum. Belki de dün yaptığımız meditasyon ise yaramıştır.

Okula gitmek için hazırlanmıştım. Beyaz kalın askılı cropun altına koyu mavi bir kot pantolon giyip üzerime de koyu mavi kot bir ceket aldım. Saçımı açık bırakıp hafif bir makyaj yaptıktan sonra çantamı alıp odadan çıktım. Sessiz olarak ayakkabılarımı giydim. Göknil uyuyordu çünkü bugün onun dersi geç başlayacaktı.

Ayakkabılarımı giydikten sonra anahtarımı alıp evden çıktım. Kulaklıklarımı takıp durağa ilerlemeye başladım. Otobüs geldiğinde akbilimi okutarak ortalarda kucağında küçük bir çocukla oturan kadının yanına oturdum. Üst üste dört beş şarkı dinledikten sonra otobüs ineceğim durakta durdu. Otobüsten inip okula doğru ilerledim.

Bahçe de yürürken çoğu kişi elindeki telefona baktıktan sonra bana bakıyor gülerek önlerine dönüyor ve kendi aralarında konuşuyordu. Bahçedekilerin yarısından fazlası böyle yaptığı için sinirlerim bozulmuştu. Ne oldu yani bilmeden ünlü oldum da benim mi haberim yok?

İleride Mert'i görünce yanına ilerledim. Beni görünce yanına gelmemi bekledi. O da diğerlerinden garipliği fark etmiş gibi tuhaf tuhaf etrafına bakıyordu. Yanına gittiğimde, “Ne oluyor bunlara be? Okula girdiğimde beri bana bakıp duruyorlar.” diyerek isyan ettim.

“Bende fark ettim. Var bir şey ama çıkar kokusu.” dedi.

Yan yana okula doğru ilerlerken ileride gördüğüm aptal aşıklar yüzünden neredeyse kusacaktım. Yiğit olmayan Yiğit ve adını hatırlayamadığım platin sarışın kız.

Bizi görünce salak salak gülüp bize doğru ilerlediler. “Ne oluyor lan? Bunlar niye bize doğru geliyor?” dedi şaşkınca Mert.

“Aşklarını tebrik etmemiz için geliyor olabilirler çünkü bunlarda ki yüzsüzlük zirvede.” dedim yüzümü buruşturarak.

Karşımızda durduklarında, “Göksu ünlü olmuşsun hiç haber vermiyorsun ya. Bir hayırlı olsuna geldik.” diyerek gevşek gevşek konuştu Yiğit.

Benden önce Mert, Yiğit üzerine doğru bir adım atarak, “Ne diyorsun lan sen? Bak sana zaten ayarım beni delirtme. Dost bildik kalleş çıktın.” dedi sinirle.

Gevşekliğinden hiçbir şey kaybetmeyen Yiğit, “Sakin ol bro. Biz sadece hayırlı olsun diyelim dedik. Göksu'nun videosu internette trend topic olmuş. Herkesin dilinde.” dedi.

“Ne videosu be?” dedim anlamayarak.

Bu sefer yanındaki kız konuştu. “Canım hani evine bir şaka ekibi gelmiş ya o video. Vallahi helal olsun bir günde üç milyon izlenmiş.”

Ne dedi o? Şaka ekibi? Akın? Ah lanet olsun yaktım çıranı Akın.

Telefonumu çıkartıp videoyu buldum. Gerçekten de üç milyon izlenmiş ve bir milyon kişi de beğenmiş.

Yiğit’le o kız yanımızdan gülerken uzaklaşırken. Mert anlamayarak, “Ne saçmalıyor bunlar?” dedi.

Telefonumu kapatıp ona döndüm. “Söz anlatacağım ama benim şimdi gitmem gerekiyor.” dedim ve bir şey demesine fırsat vermeden yanından hızlı adımlarla uzaklaştım.

Akın’ın ofisine gitmek için okuldan çıkarken tek temennim o üç milyon insandan birileri ailemin olmamasıydı.

Büyük bir sinirle ilerlerken kafamda yapacaklarımı planlıyordum. Madem savaş istiyorsun Akın Bey o zaman savaş boyalarına sürelim. Başına çok büyük bela aldın.

 

 

 

 

Bölüm : 08.10.2024 22:46 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
ışıl karaermiş / ŞAKALANDIN / 3. Bölüm
ışıl karaermiş
ŞAKALANDIN

31 Okunma

4 Oy

0 Takip
3
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...