6. Bölüm

6:Vukuatlar Silsilesi

ışıl karaermiş
isilkaraermis

Herkese merhaba altıncı bölüme hoş geldiniz.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayalım lütfen,

Keyifli okumalar...

6:Vukuatlar Silsilesi

Gökhan abimin izin günü az olduğu için bugün gidiyordu. Görkem abimde bir iki gün daha kalacaktı. Gökhan abim on bir de olan otobüse yetişmek için eşyalarını dün akşamdan toplamıştı bile, kahvaltı yaptıktan sonra yola çıkacaktı.

Abim gitmeden yine mükellef bir kahvaltı hazırlamıştı. Gökhan abim ekmeğine reçel sürerken bir taraftan da bizi uyarıyordu. “Ben gittikten sonra gizli saklı işler yapmak yok. Güzelce okulunuza gideceksiniz. Tamam mı?” dedi Göknil ve bana bakarak.

“Aşk olsun biz öyle gizli saklı işler yapacak insanlar mıyız?” dediğimde cevap gecikmeden Gökhan abimden gelmişti.

“Öyle insanlarsınız ki o yüzden uyarıyorum zaten gizli saklı yaptığınız her şey sonradan sosyal medyada viral oluyor.”

Yanımda oturan Görkem abim girdi araya. “Sen merak etme abi ben gidene kadar ikisine de sahip çıkarım.”

Masanın altından ayağına tekme attım. “Köpek miyiz be biz? Sahip çıkarım falan hayırdır?”

Eğilip masanın altından vurduğum bacağını tutuyordu. “Lan ufacık tefecik bir şeysin bu gücün kaynağı nereden geliyor?”

Gökhan abim, “Bırakın kavga etmeyi!” dediğinde ikimizde olduğumuz yerde toparlandık. “Görkem sen gidene kadar kızlar sana emanet. Sakın kızlara uyup sen de onlara dahil olma. Gözün üstlerinde olacak.”

Görkem abim, “Sen merak etme abi. Ben ikisine de göz kulak olurum.” dedi. Çatalla, tabakta ki zeytinle oynarken kısık sesle, “Sen ilk önce kendine göz kulak ol.” dediğimde, Görkem abim bana döndü. “Ne dedin?”

“Bu zeytin diyorum bir türlü çatala gelmiyor.”

Görkem abim anlayarak, “Kesin, laf soktun.” dediğinde güldüm. “Geldi mi bilgisi?”

Biz kavga ederken Göknil dirseğini masaya koymuş, kafasını da eline yaslamış bir şekilde uyukluyordu.

Gökhan abim, nazikçe Göknil’in omzunu dürttü. “Göknil!” diye seslendiğinde Göknil gözlerini açtı.

“Tamam ya uslu uslu duracağız işte.” diye söylenirken kafasını diğer eline yaslayıp öyle devam etti uyumaya.

“Ohooo sen bayağı geriden geliyorsun.” diyen Görkem abim dürttü bu sefer Göknil’i.

Göknil sinirle uyanırken, “Ne var ya?” diyerek bağırdı.

“Ne bağırıyorsun be manyak?” diye Görkem abimde Göknil’e bağırdığında araya girdim. “Öküz müsün sen? Bağırmasana kıza!”

“İlk önce o bana bağırdı.” dedi Görkem abim.

“İki dakika uyutmadınız be? Siz hiç gece yarısına kadar sınava çalıştınız mı?”

Hepimiz aynı anda, “Hayır.” dedik ve ekleme yaptım. “Gece yarısına kadar ödev hazırlamak sayılıyor mu?” Göknil sinirle homurdanarak peynir alıp yedi. Her zaman olduğu gibi birbirimizle kavga ederek bir kahvaltıyı daha bitirdik.

Gökhan abimin gidiş saati geldiğinde taksi çağırıp onu yolcu etmek için bir arabaya doluştuk. Otogara geldiğimizde çok vakit geçmeden otobüsü gelmişti hepimizle tek tek vedalaşırken özellikle benimle vedalaşırken uslu durmamı bolca tembihlemişti. Ben özümde uslu duruyordum da işte dışarı yansıtmakta zorlanıyordum malum insanlardan dolayı.

Gökhan abim gidince sessizleştik. Ne kadar kavga da etsek hangimizin başı derde girse ilk o koşmuştur. Görkem abim, Göknil’le aramıza geçip kollarımıza girdi. Bizi bir yere sürüklerken, “Kızlar, çok şanslısınız çünkü iki tane abiniz var. Biri gidince, diğeriyle kalıyorsunuz.” dediğinde göz devirdim. Ne yaptı etti konuyu yine kendine çevirdi.

“Seninle kalmak şans mı, değil mi? Tartışılır.” dediğimde kolumdan çıkıp kafama vurdu sonra geri yine koluma girdi.

“Sus kız mükemmel bir abin olduğu için çok şanslısın.” dediğinde Göknil ve ben, Görkem abimin bizi sürüklediği yere gidiyorduk.

“Anlatsana bu mükemmel insanın özellikleri nelerdir?” dedim.

Omzumdaki elini havada sallayarak, “Ohoooo, say say bitmez. Bir kere yakışıklıyım, bakan dönüp dönüp bir daha bakıyor.” dediğinde bu sefer ona inen darbe beklemediği kişiden yani Göknil’den gelmişti. “O yakışıklılığından değildir, pasaklılığındandır.”

Kuru iftiraya uğrayan yaşlı teyzeler gibi, “Üstüme iyilik sağlık, ne pasaklılığımı gördün kız?” dedi Göknil’in de kafasına vurarak. Bu çocuk, kafamıza vura vura bizi gerizekalı yapacaktı.

Göknil gülerken, “Geçen okul çıkışında annemi aradım. Kadının sesi nefes nefeseydi. Ne yapıyorsun diye sorduğumda senin odanı temizlediğini söyledi.” dedi. Göknil, Görkem abimin yüzüne bakarken, “Bak odanın dağınık olmasını anlarım ama yatağının altında neden yediğin yiyeceklerin çöpü var? Çarpılmaman bir mucize. Senin odan yüzünden belediye evi çöp ev olarak ilan eder.” dediğinde güldüm.

Görkem abim, “Açıklayabilirim.” dedi masumca.

Göknil ve ben aynı anda, “Açıkla.” dediğimizde, “Çöp çok uzaktı.” dedi.

Yüzüne kınayarak baktım. “Bir de sen beden eğitimi öğretmeni olacaksın. Ne öğreteceksin yeni nesile yediklerinin çöplerini yataklarının altına atmayı mı?”

Ağzını burnunu bükerek benim taklidimi yaptı. Bu tartışma da söyleceği bir şey kalmayınca yaptığı bir hareketti.

“Nereye götürüyorsun bizi?” dedim.

“Sizi kaçırıp, kendimi yabancı olarak gösterip anne ve babamdan fidye isteyeceğim.” dedi goy goy yaparak.

Göz devirdim. Göknil, “Böyle de hayırlı evlat.” dediğinde onu onayladım.

Görkem abim, insanların içinde kaldırımın tam ortasında durup etrafına baktı. “Lan bu koca şehirde bir dondurmacı ya da tatlıcı yok mu? Yürüyoruz yürüyoruz hiçbirine denk gelmedik. Valla kan şekerim düştü, düşüp bayılacağım.”

“Düşüp bayılabilirsin biz sana sahip çıkarız.” dediğimde tersçe bana baktı. “Hadi lan oradan düşüp bayılsam beni bırakıp eve gidersiniz.”

“Çok mu belli ettik?” dedi Göknil.

Bizi boş vererek etrafına bakmaya devam etti. En sonunda dayanamayarak kaldırımda yürüyen orta yaşlı bir adamı durdurdu. “Dayı, bu civarda tatlıcı ya da dondurmacı var mı?”

Dayı ileride bir yeri göstererek anlatmaya başladı. “Bak şu mağazanın yanına kadar dümdüz git oradan sağa dön o kaldırımdan devam edersen önüne bir tatlıcı çıkacak. Oranın tatlıları çok güzel, dondurmada yapıyor. Ben hanımı ne zaman kızdırsam oradan tatlı alıp gidiyorum hemen affediyor.” dediğinde tebessüm ettim. Dayı çok tatlıydı, yaptığı hatayı telefi etmeye çalışan her erkek kazanır.

Görkem abim, “Sağ ol dayı.” dediğinde adam sıcak bir gülüşle abimin koluna hafifçe vurdu. “Ne demek oğlum, hadi size afiyet olsun.”

Adam yanımızdan gidince bizde tarif ettiği yöne doğru giderek tatlıcıyı bulmuştuk.

İçeri girdiğimizde vitrinde çeşit çeşit tatlıyı görünce hepsine saldırmak istedim. Tatlılara doğru ilerlerken Görkem abimin koluna girdim. “Büyüğümüz olarak hesabı ödeme işi sende değil mi?”

Girdiğim koluna tuhaf bakışlarla baktı. “Ona göre fazla yiyeceksin değil mi? Seni çıkarcı, üç kağıtçı.” dediğinde Göknil’e kaş göz yaptım.

Tatlılar, Göknil’i de cezbetmişti. “Göksu'ya son derece katılıyorum. Şu an ailemizden büyük olarak başımızda sen varsın hesabı ödemek sana düşer. Hem biz okuyoruz.”

“Acemi avukat farkındaysan bende okuyorum.”

Göknil ikna girişimlerine devem ederken ben de hangi tatlıyı seçsem diye tatlıları bakıyordum. “Olsun. Bizim önümüzde okuyacak çok yılımız var. Senin az bu yüzden hesap sende abim.”

“Sizden iki tane olması bazen çok can sıkıcı. İkiniz bir olup bıdı bıdı konuşuyorsunuz.” dediğinde onu umursamadan tatlılara doğru ilerlemeye başladım ama ensemden kedi yavrusu gibi tutulup geri çekildim.

Görkem abim, bir kolunda Göknil’i bir kolunda beni tutarken ikimize da kısaca baktı. “Bir şartla bütün hesabı ben öderim.”

“Neymiş bir şartın?” diye sorduğumda, sinsi bir gülüş belirdi.

“Bu şaka muhabbetini bana baştan sona anlatacaksınız.” dedi. Göknil’e baktı, “Yalansız.” dedi ve bana döndü. “Eksiksiz.”

Göknil’le birbirimize bakarken bizi ikna etmek için konuşmaya devam etti. “Yalansız ve eksiksiz anlatırsanız kimseye söylemeyeceğime dair söz veriyorum.”

Bu konuda ona güvenebilirdik çünkü küçükken ne zaman yaramazlık yapsak ona yakalanırdık ama o kimseye söylemezdi çünkü onu da bir şekilde olaya dahil ediyorduk.

“Tamam. Tatlıları sipariş verelim yerken anlatacağız.” dediğimde şaşırmıştı bu kadar çabuk kabul edeceğimi düşünmemişti.

“Yalansız ve eksiksiz?” dedi soru sorar gibi.

“Evet.” diyerek onayladım.

“Bu kadar kolay kabul etmen şaşırttı.” dediğinde gözümü tatlıların alamıyordum.

“Erkeğin kalbine giden yol midesinden geçiyorsa, kadının kalbine giden yol tatlılardan geçer. Yaz bunu kenara.” dedikten sonra bir saniye bile beklemeden Göknil’le birlikte tatlıların yanına gittik.

Tezgahın başındaki kız güler yüzle bizi karşılarken sırayla tatlılarımızı seçmiştik. Ben orman meyveli bir pasta seçerken, Göknil çikolatalı profiterol, abimde karışık dondurma almıştı.

Biz masaya geçerken siparişlerimizi bekledik. Tatlılarımız geldiğinde Göknil ve ben tatlımızı aşk yaşayarak yiyorduk.

“E hadi kim anlatmaya başlamak ister?” diyen Görkem abime baktık. Kaçışınız yok elinde sonunda anlatacaksınız der gibi bakıyordu.

En fazla ne olabilir ki diyerek başından sonuna kadar anlatmaya başladık.

İlk başlarda tepkisiz bir şekilde dinlese de anlatmaya devam ettikçe tepkisini gizleyemedi. Anlatmayı bitirdiğimiz de, “Şimdi objektif olarak yorum yapmam gerekirse haltı ilk siz yemişsiniz. Gidip şaka yapsınlar diye adamlarla sözleşme imzalamışsınız.” diye yorum yaptı. Araya girdim. “Ben değil Göknil imzaladı.”

Göknil bana ters ters bakarken kendini sanki mahkemede savunuyormuş gibi savundu. “Sözleşmeyi imzalamış olabilirim ama sonrasında gelişen olaylarda hiçbir dahilim yoktur.”

“Var mı eklemek istediğiniz başka bir şey avukat hanım?” diye sordu alayla Görkem abim.

Göknil, dalga geçmesini umursamadan, “Olursa yazılı beyan yaparım.” dediğinde güldüm.

Görkem abim konuyu toplayarak, “Her neyse olan olmuş yemişsiniz bir kere naneyi ama bundan sonra bir şeye daha bulaşmak yok ona göre. Yoksa bir dahaki sefer biz değil annem bizzat gelir.” dedi.

Canım annemi buraya kadar yormaya gerek yoktu zira küçükken yaptığımız yaramazlıkları ya da benim lisede bir iki kızla olan kavgamı hâlâ unutmuş değildi. Bir yeni sabıkaya bende annem de toktuk.

“Ya zaten ben ödevime bir şey olmasaydı onlara bulaşmazdım ki. Onların yüzünden yaptığım ödevi bir daha yapmak zorunda kaldım.”

“Bundan sonra bir vukuat daha yok tamam mı?” diye sordu ikimize de bakarak.

Göknil ile aynı anda kafa sallayıp, “Tamam.” dedik.

Tatlılarımız bittiğinde soğuk kahve sipariş etmiştik. Kahvelerimizi içerken abimin aşk hayatını zorunlu olarak dinliyorduk çünkü ‘bize ne bundan’ dediğimizde az önce eksiksiz bir şekilde anlattığımız her şeyi anneme ve babama söylemekle tehdit ediyordu.

“Ah kızlar sizin hemcinsleriniz bu biricik abinizi çok incitti.” dediğinde gülmemek için çabalasam da başarısız olmuştum.

Ben gülünce Göknil’de dayanamamıştı. Bize ters ters bakıyordu. “Ne gülüyorsunuz be? Burada size ciddi bir şey anlatıyorum.”

Gülerek, “Ciddi dediğin şey iki günlük tanıdığın bir kızdan hoşlanmam daha sonrasında kızın sevgilisinin olduğunu öğrenmen ve bir buçuk aylık depresyon sürecin mi?” dediğimde tekrar güldüm.

Göknil, “Bir de şeyi unuttun. Kızın bunların hiçbirinden haberi yok.” dediğinde tekrar gülmeye başladı.

“Niye salak salak gülüp duruyorsunuz ki? Olabilir böyle şeyler.”

“Aynen canım, gitmiş bir de depresyondayken sosyal medyada göndermeli sözler paylaşmışsın. Gören de iki yıllık sevgilisinden ayrıldı sanar.”

Onunla dalga geçmemiz sinirlerini bozduğu için, masanın üzerinden koluma vuracaktı ki eli önümdeki içeceğe çarptığı için üzerime döküldü.

“Abi!” dediğimde artık gülen ben değil oydu.

Hızla masanın üzerinden peçeteyi alıp kıyafetini temizlemeye çalışırken, “Aman canım olur öyle şeyler.” dedi beni taklit ederek.

Peçeteyle silerek geçiremeyeceğim için lavaboya gitmek için masadan kalktım. Abim, “Göksu bu yaşta altına mı kaçırıyorsun?” dediğinde sinirle ona baktım.

“Senin yüzünden kıyafetim mahvoldu. Yenisini alacaksın.” dedikten sonra sinirle lavaboya gittim.

İnsanların bakışlarına maruz kalmamak için hızlı hızlı ilerlerken sonunda lavaboların olduğu koridora girmiştim. Tam rahat bir nefes alacaktım ki ileride gördüklerimle nefes alamadım.

Şaka ekibinin sarışın, sakar kızı Zeynep kadınlar tuvaletinin önünde bir adam tarafından köşeye sıkıştırılmıştı. Zeynep kendini adamdan kurtaramaya çalıştıkça adam ısrarla önünü kesiyordu.

“Güzelim bir dur bir şey konuşacağız.” dedi rahat bir şekilde.

Buradan bile fark edeceğim bir şekilde Zeynep’in gözleri dolmuştu ve ağlamamak için kendini fazlasıyla zorluyordu.

“Lüt-lütfen beni rahat bırakır mısınız? Sizi tanımıyorum bile.” dedi zar zor.

“Bende onu diyorum ya tanışalım işte.” dediğinde kıza biraz daha yaklaşmıştı.

Daha fazla seyirci kalmadan hızla yanlarına gittim.

“Ne oluyor burada?” dedim sert bir sesle.

Adam kafasını çevirip bana baktığında memnuniyetsiz gözlerle bakıyordu.

“Bir şey olduğu yok. Yoluna git sen.” dediğinde inadına yaparak, “Benim yolum buradan geçiyor ve sen benim yolumu kapatıyorsun.” dedim.

“La hâvle. Eceline mi susadın lan geçsene kenardan.” dediğinde kınayan bakışlarla baktım.

“Bir hanımefendiyle böyle konuşamazsın ayrıca eceline susayan biri varsa o da sensin.” dedim. Hemen ardından, “Zeynep kafanı sağa çek!” diye uyardıktan sonra adam ne olduğunu daha anlayamadan iki elimle ensesinden tuttuğum gibi kafasını duvara vurdum. Zeynep kafasını tam vaktinde çektiği için ona bir zarar gelmemişti.

Adam beklemediği darbe yüzünden dizlerinin üzerine çökmüş ve iki eliyle kafasını tutuyordu. Zeynep tir tir titrerken yerinde kıpırdamadan duruyordu.

Zeynep'in elini tutarak kendine gelmesini sağladım. “Tamam, geçti. Buraya gel.” dedim yatıştırıcı bir sesle.

Yerde duran adama korkuyla bakarak ondan uzaklaşıp benim yanıma geldi. “On-ona bir şe- şey olmuş mudur?” diye sordu korkuyla.

Onu rahatlatmak için bir şeyler söyleyecekken az önce adamın kafasını vurduğum duvarda kan izi görünce ağzım açık kaldı ama tek bir kelime dökülmedi. Çok sert vurmamıştım aslında niye öyle oldu ki?

Kimseden ses çıkmazken bu sessizliği bozan koridorun başından gelen bir kadın sesiydi.

“Ay ayyy adamı öldürmüşler, imdatttt!” diyen sesi olmuştu. Kadın bir duvardaki kan izine bir de yerde duran adama bakarken inatla bağırmaya devam ediyordu. “Ayyyy yetişin gencecik adamı öldürmüşler!”

Zeynep kendini tutmayı bırakarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. Bu kadın biraz daha böyle bağırmaya devam ederse bende yere oturup ağlayabilirdim. Kadının sesini duyan çalışanlar ve bir kaç meraklı müşteri buraya doluşurken beynim kalabalıktan sadece iki kişiyi ayırt ediyordu. Biri abim, diğeri de Göknil. İkisi de son derece şaşkın bir şekilde gözlerini büyütmüş bize bakıyorlardı. Görkem abimle bakışlarımız buluştuğunda olayı anlamaya çalışır gibi bakıyordu.

Arkadan birinin sesi geldi kulağıma. “Ambulansı arayın hemen. Adamı da kontrol edin yaşıyor mu?”

Çok uzun zaman önce değil daha az önce içerideki masalarda birinde otururken abime başka vukuat yok diye söz vermiştim değil mi? Evren, bana bir taraftarıyla gülme olayına fazla abartmıştı.

Zeynep yere çökmüş ağlarken, bende çöktüm yanına. Yaralı adama bakarken aklımda bir sürü soru vardı ama en önemlisi?

Gencecik yaşımda katil mi olmuştum?

 

 

Bölüm : 25.06.2025 23:36 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...