7. Bölüm

7:Dehşet Saçan Küçük Civciv

ışıl karaermiş
isilkaraermis

Herkese merhaba,

Yedinci bölüme hoş geldiniz.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayalım lütfen.

Keyifli okumalar...

7:Dehşet Saçan Küçük Civciv

Yere çöküp yaralı adama bakarken olaylar bir anda gerçekleşmişti. Göknil ve abim kalabalığın arasından sıyrılıp yanımıza geldi.

Abim yere çöküp bana bir şeyler söylüyordu ama ne dediğini anlamıyordum. Gözlerim sadece yaralı adama bakarken hiçbir şekilde denilene tepki göstermiyordum. Göknil bana bakarak bir şeyler söylüyordu dediğini algılayamasam da elimin üzerinde duran elinin sıcaklığını hissediyordum.

Kalabalıktan uğultu gibi sesler gelirken içlerinden biri, “Gidin adamı kontrol edin. Yaşıyor mu bakın?” dediğinde abime baktım.

Algılarım açılırken, “Bir şey olmamıştır değil mi?” diye sordum.

“Olmamıştır korkma. Ben buradayım.” dedi sarılarak. Kafamı omzuna koyduğumda burada olanları görmesem de gözümün önünde o görüntü yine de canlanmıştı.

Adamı kontrol edenlerden birinin sesini duydum. “Yaşıyor.” demişti. Derin bir nefes almamı sağlamıştı bu ses. Kafasını çok sert vurmamıştım bile ama yine de duvarda gördüğüm kan korkmama neden olmuştu.

Dışarıdan gelen ambulansın siren sesi içerideki bütün sesi bastırmaya yetmişti. Kısa süre içinde içeriyi iki erkek bir kadın olarak sağlık çalışanı girmişti.

Kadın doktor, adamı kontrol ederken adam mırıltılar çıkarıyordu. “Bilinci yerinde, yara derin değil.” diyerek durumu özetledi.

Diğer çalışanlara bakarak, “Dikkatlice sedyeye alalım.” dedi. Adamı sedyeye koyduktan sonra çıkışa ilerlediler.

Ambulans çıktıktan sonra bu sefer de polisler gelmişti. İki polis memuru kalabalığın içinden geçerken uğursuz kadın bizi göstererek, “Bunlar yaptı polis bey. Kendi gözlerimle gördüm buraya geldiğimde zavallı adamın başında dikiliyorlardı.” dedi yangına direkt benzinle giderek.

Polisler bize doğru gelirken ister istemez kalbim korkudan hızlı atmaya başlamıştı. “İfadenizi almamız için bizimle gelmeniz gerekiyor.” dedi genç polis memuru.

Kendimi açıklama gereği duyarak, “O adam kızı rahatsız ediyordu. Ben engellemek için şey ettim.” dediğimde dilimi ısırdım. Şey ettim ne demek yahu?

“Bunları ifadeniz alınırken söylersiniz lütfen zorluk çıkarmayın ve bizimle gelin.” dediğinde mecburen yerden kalktım. Zeynep’in ağlamaları iç çekmelere dönmüşken Göknil’in yardımıyla yerden kalktı. Polislere zorluk çıkarmadan ilerlerken kalabalığın içinden geçmeye başladık.

İnsanların sanki komedi filmi oynatılıyormuş gibi bize bakıp kendi aralarında konuştuklarını duymamak imkansızdı.

“Gencecik adamı nasıl oldu da kafasını yarmışlar?”

“Ufacık tefecik bir şeyler nasıl kocaman adamın kafasını yardılar anlamış değilim?”

“Zararsız gözükenden korkacaksın zaten. Böylelerine hiç güven olmaz çıt kırıldım zannedersin ama zamanı geldiğinde senin kafanı kırarlar.”

“Öyle demeyin ya kız dedi ya adam diğer kızı rahatsız ediyormuş. Edersen, bulursun işte böyle belanı.” İçlerinden biri insaflı olup bize inanmıştı ama toplum baskısıyla susturulmuştu.

“Ne belli öyle olduğu gördün mü gözünle? Belki de adamı kendileri tuzağa düşürdüler.” dedi otuzlarında, her şeyi eleştiren yüz ifadesiyle bakan kadın. Bu kadının dediğini Göknil’de duymuş olacak ki hızla kadının üzerine yürüdü.

“Sen bu dediklerine utanmıyor musun be? Sen de bir kadınsın başka bir kadınla ilgili böyle konuşmaman gerekir.” dediğinde kadın kınayarak ona baktı.

“Aaaa şuna bak şuna hem suçlular hem güçlüler.” dedi. Göknil sabrı dolmuş gibi kadının üzerine atladı. “Kendi kızınıza, kardeşinize yapıldığında kıyameti koparırsınız başkasına gelince arkadan sallayıp duruyorsunuz.”

Abim, Göknil’i tutmaya çalıştıkça Göknil ileri doğru atılıyordu. “Abi bırak şu kadına haddini bildireceğim.”

Kadın nefes nefese, “Şikayetçiyim memur bey. Bu kız abisini de yanına alıp gözünüzün önünde beni dövmeye kalktı.” dedi.

Abim, “Lan ben ne yaptım? Ben ayırmaya çalışıyorum ya.” dedi şaşkın bir sesle.

Polis memurunun sert ve baskın sesi bütün hengameyi durdurmuştu. “Al bunları da hepsini karakola.”

Ortalık bir anda Cennet Mahallesine dönmüştü. Bir roman havası açsak herkes kavgayı bırakıp oynardı belki?

Ben, Zeynep, Göknil ve Görkem abim olarak hepimiz polislerle birlikte karakol yoluna düşmüştük. Bir tane polis aracıyla geldikleri için arkaya dördümüz sıkışmıştık.

“Ben ne ara dahil oldum bu olaya hiç anlamış değilim?” dedi abim olayı anlamaya çalışarak.

O biraz, kurunun yanında yaşta yanar hesabı olmuştu.

“Sen niye beni ayırmaya çalışıyorsun ki zaten. Kadın bilip bilmeden konuşuyor.”

Abim cam kenarında otururken Göknil onun yanında oturuyordu, ben de Göknil’in yanında ve diğer cam kenarında da Zeynep oturuyordu. Arka koltuğa bayağı sıkış tepiş oturmuştuk.

Abim, Göknil’i koluyla dürttü. Kısık sesle konuşurken polislerin bizi duymadığını düşünüyordu. “Gerizekalı biriniz adamın kafasını yarmış, biriniz de kadının üzerine atlayıp dövmeye çalışıyor. Birinizi kurtarmaya çalışırken, diğeriniz boka batıyor. Bir de abim giderken sizi bana emanet etti. Siz ne yaptınız?” dedi yana dönüp bize bakarken. Yüzüne boş boş baktığımızda eliyle yüzünü sıvazladı. “Bir de yüzüme bakıyorlar. Belaya buluşup beni de çekiyorsunuz. Küçükken de böyleydiniz siz bir yaramazlık yapar sonra bir şekilde beni de alet ederdiniz. Huyunuz kurusun.”

“Kızıp durmayı bırak artık. Keyfimden adamın kafasını yardım sanki. Zeynep’i rahatsız ediyordu dayanamadım.” dedim bıkkınlıkla.

Abim kafasını eğerek bir bana bir de Zeynep’e baktı. “Siz tanışıyor musunuz?”

Kafamı salladım onaylayarak. “Şaka ekibinin bir üyesi.” diye kısa bir açıklama yaptım.

Abim Zeynep’e bakarak, “Siz ne tür şakalar çekiyorsunuz?” dediğinde Zeynep’te abime dönmüştü. Konu ne ara buraya gelmişti?

“Genelde kışkırtma türünden.”

“Peki içinde bulunduğumuz bu durumun bir kışkırtma şakası olma ihtimali yüzde kaç? Çünkü ben sinirliyim de şu an.” diye sordu bu seferde.

“Yüzde yüz olmasını çok istesem de imkansız.” diyerek abimin mantıksız sorusuna cevap vermişti.

Zeynep mahcubiyetle, “Göksu’ya kızmayın. Bu olayların hepsi benim yüzümden. Ben o adamın karşısında ağlamak yerine kendimi savunmak için bir şeyler yapsaydım, Göksu'nun ve sizin başınıza bu olaylar gelmeyecekti.” dedi.

Abim, Zeynep’e bakarken dudağının kenarında hafif bir tebessüm belirtmişti. Yumuşak bir sesle, “Bu olayda bir suçlu varsa bu sen değilsin, o herif. Onun yüzünden kendine yüklenme.” dediğinde Zeynep minnetle abime bakıyordu.

“Gençler, boş muhabbetiniz bittiyse susun da azıcık kafamızı dinleyelim.” dedi önde oturan orta yaşlı polis. Genç polis arabayı kullanırken, o kafasını arkaya yaslamış yolu izliyordu.

Hepimiz özür dileyerek suspus olmuştuk.

***

“Vay dokunmayın bana çok fenayıııımmmm.”

“Abi, Allah rızası için sus. Dört duvarın arasında sesin yankı yapıyor, beynimden kan akacak.” dedim en sonunda dayanamayarak.

Yerde otururken kafasını bile çevirmeye tenezzül etmeden, “Kan gelecek beyin var mı sende? Hayır yani olsaydı adamın kafasını duvara vurmazdın.” diyerek lafını soktu.

“Kırk kere anlattım ya mecbur kalmıştım. Sanki keyfimden yaptım.”

“Bana gelip söyleyebilirdin. Lan gelmene bile gerek yok bağırsan sesini duyunca ben gelirdim zaten sen niye adamın kafasını duvara çakıyorsun.”

“Sanki sen geldiğinde adamı nazikçe uyaracaktın. Sen olsaydın adama yumruk atacaktın o da sana karşılık verecekti derken sonumuz yine burası olacaktı.”

“Ben yumruk attığımda karşılık verecek mecali kalmaz.” dedi övünerek.

Bir şey dememe fırsat kalmadan kafasını yine demirleri yasladı ve tekrar kulaklarımıza işkence etmeye devam etti. “Vay dokunmayın bana çok fenayıııımmmm.”

Göknil elleriyle kulaklarını kapatırken, “Abi sus artık lütfen.” dediğinde bu sefer de ona çıkıştı.

“Sus kız senin yüzünden gencecik yaşımda mapus damlarına düştüm. Bırak da iki feryat edelim.”

Polislerle olan yolculuğumuzdan sonra nezarete alınmıştık. Burada oturabileceğimiz tek bir bank vardı ona da üçümüz anca sığmıştık. Abim demir parmaklıklar önüne oturup kızı kocaya kaçmış teyzeler gibi feryat ediyordu.

“Keşke oraya hiç gitmeseydim. Hiçbirinizin başına bunlar gelmeyecekti.” dedi Zeynep kucağında birleştirdiği ellerine bakarken.

Abim, Zeynep’e bakarken, “Kendini suçlamayı bırak. Sen orada olmasaydın da bu iki gerizekalı başını belaya sokup buraya düşerlerdi.” dediğinde ona baktım. “Buraya düştüğüne göre sende gerizekalısın o zaman.”

Abim kendine toz kondurmazken, “Hayır. Sadece sizin burada tek kalmanıza izin vermeyecek kadar iyi bir abiyim.” dedi.

Abimle laf dalaşını bırakıp Zeynep’e döndüm. “Kendini suçlayıp durma senin bir suçun yok. Sen abime bakma, genceciğim ben der ama ufak bir olayda yaşlı kadınlar gibi hemen söylenmeye başlar.” dediğimde tebessüm etti.

“Bizim yüzümüzden yani daha doğrusu benim yüzümden yaptığın ödevi bir daha yaptın. Ödevini batıran bendim ama yemin ederim sakarlığım yüzünden oldu. Sonrasında yaşanan olayları falan kenara koyup sen yine de beni orada çaresiz görünce yardımıma koştun. Teşekkür ederim.” dediğinde gülümsedim.

“Ödevimi senin batırdığını tahmin ediyordum.” dediğimde şaşkınca bana baktı.

“Nasıl?”

“Şirketinize ilk geldiğimde saksıyı devirmiştin. Sakar olduğunu anlamak zor olmadı.”

“Ben gerçekten özür dilerim. Bilerek yapmamıştım, benim yüzümden ödevini bir daha hazırlamak zorunda kaldın.” dedi tekrar mahcubiyetle.

“Olan oldu artık sorun değil.”

“Betül senin kötü biri olduğunu düşünüyor ama bence sen öyle değilsin. Öyle biri olsaydın bana yardım etmezdin.” dediğinde çokta şaşırmamıştım. Betül’den başından beri iyi bir enerji almamıştım.

“Onun kendi kötülüğündendir. Arkadaşın ama kusuru bakmada hiç sevemedim kendisini. Ona maruz kaldığım zamanlarda psikolojik destek almak istiyorum.” dedim.

“Bizi de çok sevdiği söylenemez aslında yani bizimle de anlaşamıyor. Onun derdi Akın. Akın bizimle arkadaş olmasa bizimle de konuşmaz yani.” dediğinde merakla ona döndüm.

Daha iyi anlamak için, “Nasıl yani?” diye sordum.

“Akın’a aşık ama tam aşkta diyemeyiz çünkü Akın’ın popülerliğine aşık. Onunla bir şeyler yaparken yalandan sevgili haberleri çıkması hoşuna gidiyor.” diye aşık.

“Peki Akın? O biliyor mu bunu?” diye sordum kendime engel olmayarak.

“O bununun farkında, olabildiğince onunla yalnız gözükmemeye çalışıyor çıkan yalan haberleri de arkadaş olduklarını açıklayarak düzeltiyor. Betül’ün ilgisinin farkında ama ona karşı bir şey hissetmiyor.” dedi.

“Sen bu Akın kişisinin özel hayatını fazla merak ettin gibi ha abicim?” diyen abimle dedikodumuz yarım kalmıştı.

“Ne merak edeceğim ya. Ben sadece düşmanımı tanımaya çalışıyorum.” dedim abartı bir tavırla.

“Tanıma abicim. Artık düşman yok, yeni olay yok. Bak sonra sonumuz mapus damları oluyor.”

“Çok sıkıldım ben ya.” diyen Göknil’e baktı bu seferde abim.

“Ay hanımefendi kusura bakmayın lütfen mapus şartlarında hizmetimiz anca bu kadar oluyor.” dedi ve sinirle söylenmeye başladı. “Bizi içeri attırmasaydın şu an da dışarıda Göksu’ları çıkarmanın bir yolunu bulacaktık. Şimdi hepimiz içerdeyiz, bizi kim çıkaracak acaba?”

“Söylenip durman olayları düzeltmeyecek biliyorsun değil mi?” diyen Göknil'e sinirle baktı. “Biliyorum.”

“Kızım sen avukat adayısın ama en olmaman gereken yerdesin farkında mısın? Senin dışarıda olup bizi kurtarman gerekiyor.” diyerek söylenmeye devam etti.

“Ben daha mezun bile olmadım. Mezun olmadan sizi nasıl kurtarmamı bekliyorsun?”

İkisinin tartışmasını bölen gelen polis memuru olmuştu. “İfadeniz alınacak.” diyerek kilitli kapıyı açmıştı.

Polis memurunun arkasında ördek yavruları gibi ilerleyerek bir odaya girmiştik. Masanın başında oturan üniformalı orta yaşlı bir polis, masanın önündeki koltukta oturan, Göknil’in üstüne atladığı kadın vardı. Üşenmemiş tatlıcıdan buraya kadar gelmişti.

Kadın, biz odaya girer girmez, “Şikayetçiyim memur bey. Bunlar şehirde gezen eşkıya gibiler. Bu kız abisini de yanına alarak beni dövmeye kalktı.” dedi.

“Vallahi ben bir şey yapmadım memur bey. Ben sadece ayırmaya çalışıyordum elim bile değmedi bu kadına.” dedi abim kendini savunarak.

“Aaaa üstüme iyilik sağlık ben yalan mı söyleyeceğim be? Sen kardeşine terbiye ver önce.” dediğinde Göknil girdi araya.

“Asıl terbiyesiz olan sensin be! Gözünle görmediğin şeyler hakkında bilip bilmeden konuşuyorsun.”

Kadın sinirle Göknil’e baktı. “Hem beni dövmeye kalktı, hem de bana terbiyesiz diyor. Yağ gibi üste çıkmak deyince de bunlar. Gözümle gördüm o iki kız vardı yaralı adamın başında onlar yaptı işte.”

“Ya adam kızı rahatsız ediyordu diyorum neyi anlamıyorsunuz?” dedim araya girerek.

Kinayeli bir şekilde bize bakıp, “Ne malum doğru dediğiniz?” dediğinde sinirlerim sağdan soldan üstüme geliyordu.

“Lütfen ne dediğinize dikkat edin.” diyerek bütün sinirime rağmen nazikçe uyardım.

“Ne yapacaksın yoksa sen de mi beni dövmeye çalışacaksın?” dedi.

Polis memuru elini iki kere masaya vurup gür bir sesle bizi uyardı. “Burası kafanıza göre davranabileceğiniz bir yer değil. Karşılıklı tartışmayı bırakın.” Ortam iyice Cennet Mahallesine dönmüştü.

Kapı iki kere tıklatıldı. “Gel.” diyen polisin komutuyla kapı açıldı. Önde genç bir polis arkasında da görmeyi beklemediğim biri vardı.

Akın. Akın gelmişti. Kapıdan içeriye bakarken gözleri beni bulduğunda şaşkınlığım heyecana dönüşmüştü. Kısa bir süre yüzüne bakarken en sonunda kendimi toplama zahmetinde bulunmuştum. Ne oluyordu bana be?

Bakışlarımı ondan çekip masasında oturan orta yaşlı polise çevirdim. Kapıdaki polise bakarken bir açıklama bekliyordu.

“Amirim, gençlerin avukatı ve arkadaşı geldi.” dediğinde tekrar kapıya döndüm.

Avukat mı? Bizim mi? Benim tek bildiğim avukat var o da Göknil'di. Daha mezun bile olmasa da.

Akın’ın arkasında kalan adamı yeni fark etmiştim. “Gelsinler.” diye onay verdi polis.

Önde Akın, arkasında elindeki evrak dosyasıyla birlikte avukat girdi.

Masasında oturan polis, “Evet avukat bey sizi dinliyorum.” dediğinde avukat cebinden bir flaşhbellek çıkardı ve masaya bıraktı.

“Bu flaşbellekte müvekkillerimin suçsuz olduğu, tamamen kendilerine korumak için yaptıkları bir eylem olduğu açıkça görülmektedir.” diyerek bizi savunmaya başladı.

Polis, flaşbelleği bilgisayara taktıktan sonra izlemeye başladı. Bu, kadınlar tuvaletinin oradaki koridorun kamerasının görüntüsüydü.

Adamın, açıkça Zeynep’i sıkıştırdığı görülüyordu.

Kamera kaydı bittikten sonra avukat tekrar konuşmaya başladı. “Görüntüde görmüş olduğunuz gibi o adam açık bir şekilde müvekkilim Zeynep Sakin’i taciz etmektedir. Müvekkilim Göksu Dere'nin yapmış olduğu eylem tamamen arkadaşını korumaya yöneliktir.”

Avukat evrak çantasından bir dosya çıkartıp polisin önüne koydu. “Müvekkilim Zeynep Sakin'i taciz eden Ali Kara'nın sabıka dosyası taciz olaylarıyla doludur.”

Polis dosyayı incelerken masanın önündeki sandalye de oturan kadın elini ağzına koyarak, “Aaaaaa adam sapık mıymış?” dedi.

Göknil ters ters kadına bakarken, “Sonunda.” diye homurdandı.

Kadın, dosyalara bakan polise, “Ben şikayetçi değilim. Hak etmiş o pis sapık.” dedi. Biraz geç oldu ama olsun.

Polis dosyalardan kafasını kaldırdı ve dışarıya seslendi. “Mehmet! Buraya gel!” dediğinde genç bir memur girdi içeri. “Buyurun amirim.” dediğinde bizi gösterdi. “Gençlerin ifadesini al.”

Genç polis bize kapıyı gösterirken, “Buyurun.” dedi. Gösterilen yoldan tıpış tıpış ilerlerken Akın’ın önünden geçmek zorundaydım. Yanından geçerken mırıltı şeklinde, “Dehşet saçan civciv.” demişti.

Adımlarım kısa bir an duraksayınca abim arkamdan, “Yürü civciv.” deyince şaşkınlıkla arkama baktım. O, onu nasıl duydu?

Kafasını aşağı yukarı sallayarak, “Yürü dehşet saçan civciv.” dediğinde öldürücü gözlerle Akın’a bakıyordu. Akın’da düz bir şekilde abime bakıyordu. Ver arkaya bir gerilim müziği.

Bu gerilimli bakışma sahnesi büyümesin diye ilerlemeye devam ettim. Polisin peşinden gittik.

***

Aradan bir saat kadar geçmişti. Hepimiz ifademizi vermiştik. O kadın şikayetini geri çektiği için abim ve Göknil için bir sıkıntı kalmamıştı. Zeynep'te güvenlik kamerası kaydında suçsuz olduğu görüldüğü için o da serbest kalmıştı. Yani yine bir başımayım.

Az önce aldığımız habere göre adamın kafasındaki yara ciddi değilmiş. Hastahane de ifadesi alınana kadar yine nezarete getirilmiştim.

Tek başıma nezarete girince efkarlanmıştım. Birazdan abim gibi ‘vay dokunmayın bana çok fenayıııımmmm’ diyebilirdim.

Ayaklarımı bir sağa bir sola sallarken hayatı sorguluyordum. Tabii bu olanları annemler duyarsa sorgulanacak bir hayatım kalmazdı gibi.

Kafam yere eğik ayaklarımı sallarken, “Belalı olduğunu biliyordum ama bu kadar olduğunu ben bile beklemiyordum.” diye bir ses duydum.

Sesin sahibini tanımamak mümkün değildi. Kafamı kaldırıp ona baktığımda elleri cebinde bana bakıyordu. “Sen nasıl geldin?” diye sordum ilk önce.

“Avukata dehşet saçan civcivle görüşmek istediğimi söyledim o da ayarladı.” dediğinde gözlerimi devirdim.

Oturduğum yerden kalkmadan ona bakarken kınayarak bana baktı. “Hiç misafirperver değilsin.” dediğinde oturduğum bankın boş kısmını gösterdim.

“Gelmek ister misin?” diye sordum. Memnuniyetsizce yüzünü kırıştırıp demir parmaklıkların önünü gösterdi. “Sen gel buraya.”

“Oldu Akın Bey başka arzunuz var mı?” diye sordum.

“Gelmezsen avukata seni çıkarmamasını söylerim.” dediğinde blöf yaptığını düşünerek inatlaştım.

“Ben kimsenin ayağına gitmem çok istiyorsan sen gel.” dedim.

“Gelmiyor musun?” dediğinde kafamı olumsuz anlamda iki yana salladım.

Cebinden telefonu çıkartıp bir şeyler yaptıktan sonra telefonu elimde tutarak hoparlöre aldı. Telefon kısa sürede açılınca, “Buyurun Akın Bey?” diyen sesi duydum. Bu avukatın sesiydi. Ne yani blöf değil miydi?

“Şimdi beni iyi dinle.” dediğinde yaramazlık yapan çocuklar gibi bana bakıyordu.

“Göksu...” diye cümleye başlayacakken ışık hızında yerimden kalkıp yanına gittim. Gencecik ömrümü buralarda çürütemeyeceğim. Bir de annemlerin korkusu var tabii.

Memnuniyetle bana bakarken, “Göksu’yu hemen çıkarmanın bir yolunu bul.” dedi ve telefonu kapattı.

“Bu kadar hızlı gelmeseydin ya. Ben beklerdim.” Çıkınca bunun intikamını alacağımı kenara not ettim.

“Ne istiyorsun?” dedim tersçe.

“İlk önce biraz daha kibar olmanı istiyorum. Yoksa avukatı bir daha aramak zorunda kalacağım.” dediğinde sinirle ayağımın tekini yere vurdum.

“Beni delirtme.” dediğimde elinde tuttuğu telefonu tekrar açtı. “Yani ne istiyorsunuz Akın Bey demek istemiştim.” diyerek düzelttim. Kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyordu benimle.

“Bey deme, Akın iyidir. Bir de daha kibar ve nazik olursan sevinirim.” dedi.

“Peki Akın. Buraya neden geldiğini benimle paylaşmak ister misin?” dedim Akın kısmını vurgulayarak.

“İlk olarak seni kontrol etmeye geldim. O şerefsiz sana zarar verdi mi?” derken hasar kaydı yapar gibi bana baktı.

Beni merak etmesi şaşırtmıştı. Sorduğu soruya, “Hayır.” diyerek cevap verdim.

İçi rahatlamış gibi, “Güzel.” dedi üzerimdeki kıyafetlere baktı. Benim için endişelenme süresi bir dakikayı bile doldurmamışken benimle dalga geçmeye başladı. Açık açık gülerek, “Bu yaşında altına kaçırmaman gerekirdi.” dediğinde ne dediğini ilk önce anlamadım. Kıyafetlerimi bakınca soğuk kahve lekesini gördüm. Abimin üzerime döktüğü kahve kurumuştu ve leke bırakmıştı. Bu benim aklımdan tamamen çıkmıştı.

“Çok komik.” diyerek ona baktım.

“Farkında mısın? Senin kahveyle ilgili bir sıkıntın var.” dedi ödevime kahve dökülmesine de değinerek.

“Kahveden soğudum sizin yüzünüzden.” dedim söylenerek.

Konu kendine gelince hemen konuyu değiştirdi. “Neyse, buraya o şerefsizin şikayetçi olmayacağını söylemeye geldim.” dediğinde şaşırmıştım. “İfadesi bitti mi?” diye sordum.

“Henüz değil ama rahat ol.” dediğinde kaşlarımı çattım.

“Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? İfadesi bile bitmemiş.”

“Sen rahat ol ben ayarladım.” dediğinde kaşlarımı çattım. “Nasıl?” diye sordum.

“Orasını söylemem.” dedi.

Demir parmaklıklara yapışıp biraz daha yaklaştım. “Ya nasıl yaptın?” dedim sonra inanamayarak gözlerine baktım. “Sana inanmıyorum. Sen beni kandırıyorsun değil mi?”

“Seni neden kandırayım ki?” dediğinde en son yaşadıklarımızı hatırlattım. “O afişten sonra belki de benden intikam almak için yapıyorsun. Yanımdaymış gibi gözükerek beni kandıracaksın belki de?” dediğimde gözlerini devirdi.

“Kafanda kurmayı bırak. Böyle bir şey aklıma bile gelmedi. Ayrıca sen Zeynep’i kurtarmışken seni burada bırakmam.” dediğinde yine de tam güvenmedim.

Güvenmeyen bakışlarla bakarken, “Şu bakışlarını düzelt. Seni buradan çıkaracağım ve çıktığında bu bakışların için benden özür dilemeni isteyeceğim.” dedi.

Bir şey dememe fırsat kalmadan dışarıdan polisin sesi geldi. “Artık çıkarmanız gerekiyor.”

“Az daha dayan.” diyerek bana baktıktan sonra geriye dogru iki adim attı. Son kez baktıktan sonra arkasını dönüp gitti. Olduğum yerde öylece kalırken onun bana yardım etmesinin şokunu yaşıyordum. Biz en son düşman değil miydik?

Ayakta durmaya son vererek kalktığım banka oturdum. Otur otur belim ağrımıştı. Ayaklarımı karnıma doğru çekerek küçük banka yattım.

Önümdeki beyaz duvara bakmaktan içim sıkıldığı için gözlerimi kapattım. Güzel şeyler düşünmeye başlarken bilincim yavaşça kapanıyordu.

***

Güzel bir ormanlık alandaydım. Yere serdiğimiz piknik örtüsünün üzerinde çeşit çeşit meyveler ve yiyecekler vardı. Dizlerimin üzerinde otururken giydiğim beyaz elbisenin etekleri örtünün üzerini kaplamıştı. Önüme uzatılan bir çilekle başımı kaldırıp karşımdaki kişiye baktım. Yüzünü net seçemesem de karşımdakinin bir erkek olduğuna emindim. Üzerinde beyaz gömlek vardı. Çok uyumlu giyinmiştik.

Yüzünü net göremediğim halde sanki onu tanıyormuşum gibi gülerek bana uzattığı çileği aldım. Tam çileği yiyecekken kolumda bir harekat hissettim. Ardından uzaklardan bir ses duydum. “Uyanın lütfen.” diyerek biri kolumu dürtüyordu.

Bir anda gözlerimi açınca beyaz tavanla göz göze geldim. Ne olduğuna dair hiçbir fikrim yokken başımı çevirip bana seslenen kişiye baktım. Bir polis memuru tepeme dikilip bana çağırıyordu. Bir nezarette uyumadığım kalmıştı. Rüya bile görmüştüm şaka gibi.

Hızlıca yattığım yerden kalktım. Sert yerde uyumaktan her yerim ağrımıştı. “Adam sizden şikayetçi olmadı.” diyerek geliş amacını söyledi.

Şaşkınlıkla polise döndüm. “Gerçekten mi? Çıkabilirim yani buradan.” diye uyku sersemliğiyle sordum.

“Evet.” dediğinde aklıma Akın geldi. Onun sayesinde buradan çıkıyordum. Galiba artık bu düşmanlığı bitirmeliydik.

Oturduğum banktan kalkıp polis memurunu takip ederek bizimkilerin yanına çıktım.

Abim şaşkınlıkla bana bakarken, “Biz seni burada kurtarmaya çalışırken sen aşağıda uyudun mu?” dedi. Yüzümden bile uyuduğum anlaşılacak derecede derin uyumuştum. Elimi ağzıma kapatıp esnerken, “Evet. Aşağıda yapılacak çok bir şey olmadığı için en makul seçenek uyumaktı.” dedim. Herkes ayakta durmuş beni izliyordu. Şaka ekibi bile gelmişti.

Polisin yönlendirmesiyle imzalamam gereken belgeleri imzaladıktan sonra artık tamamen serbesttim.

Grup halinde karakoldan dışarı çıktık. Dışarı çıktığımızda herkes bir anda durmuştu. Hiçbir şey söylemeden gidemedik, birbirimize bir şeyde diyemedik. Ortada öylece dikilirken ilk oluşan konuşan Zeynep oldu. “Çok teşekkür ederim. Benim yüzümden başın belaya girdi.” dediğinde güldüm.

“Tamam dur başa sarma. Ben sadece yapmam gerekeni yaptım. Bundan sonra daha dikkatli ol.” dedim. Beklemediğim anda bana sarılınca gülerek bende ona sarıldım. “Tanışmamız çok hoş olmamıştı ama iyi ki seni tanımışım.” dediğinde mutlu olmuştum.

Birbirimizden ayrıldığımızda arkadaşlarının yanına gitti.

Omzuma gelen saçlarımı geri ittirirken, “Biz gidelim o zaman.” dedim.

Akın bana bakarak, “Dur bir dakika. Böyle kuru kuruya teşekkür olmaz. Yarın biz ekiple mangal yapacağız siz de gelin. Hem aradaki sorunları çözeriz bence güzel olur.” dediğinde abim tehlike sezmiş gibi yanıma geldi ve kolunu omzuma attı.

“Biz zahmet vermeyelim size. Siz takılın kendiniz.” dedi ama Akın geri adım atmadı. Abime bakarken kesin bir dille, “Olmaz.” dedi. “Daha iyi bir başlangıç için güzel olur. Hem davete icabet etmek gerekir.” dedi.

Abim bu durumdan hoşnut olmasa da kabul etti. “Geliriz.”

Akın bana bakarken, “Adresi konum atmam için numaranı verir misin?” dediğinde abim atıldı öne. “Ben vereyim sana numaramı.” dediğinde gülmek istedim ama ortam müsait değildi. Akın bir şey diyemedi. Cebinden telefonu çıkartıp ekranı açıp uzattı. Abim bir eli omzumdayken diğer eliyle numarasını yazıp geri uzattı.

“Haberleşiriz o zaman.” dedi abim.

Akın, “Tamam.” dediğinde herkes kendi yönüne gitmişti.

Abimin kolu altındayken Göknil'de benim yanımda yürüyordu.

“Bu herif niye senin dibinde?” diye sorduğunda üstüme alınmadım.

“Sana diyorum sana.” dedi bu seferde. Bana dediğini biliyordum ama abimin çenesiyle uğraşmak istemediğim için enine boyuna salağa yatarak Göknil’e döndüm. “Göknil cevap versene.”

Omzumdaki eliyle saçımın bir tutamını çekti. “Salağa yatma sana diyorum.” dediğinde kaçışım yoktu.

“Ay ne bileyim ben? Ayrıca dibimde falan değil abartma.” dediğimde ters ters bana baktı. “Herif mangal bahanesiyle senin numaranı almaya çalıştı.” Buna bende anlam vermemiştim. Sadece adres için mi istemişti yoksa başka bir neden mi vardı?

“Abartma abi adres için dedi ya.” dedim konuyu kapatmaya çalışarak.

Bilmiş bir tavırla, “Bilirim ben o adres bahanesini. Adresi bahane edip sana yazacak. Hah salak mıyım ben?” dediğinde ‘evet’ deme isteğimi zorla bastırdım.

“Ay abi valla içim şişti. Hem sen vermedin mi numaranı. Sana yazar artık.” dediğimde kafama vurdu.

“Sus kız. Kesin o mangal da bahane. Bana bak mangalda konuşmaya falan çalışırsa haberim olacak. Yanımda ayrılmak yok ona göre. İkinize de söylüyorum gözüm üzerinizde.” dedi. İşte hayat simdi çekilmez hale gelmişti.

Küçükken de mahallede bir çocuk bana çiçek vermişti. Abim bunu görünce beni yanından ayırmamıştı. O çocuk yanıma geldiğinde onu benden uzaklaştırıyordu. Beni dibinden ayırmadığı için o zamanlar onunla birlikte futbol bile oynamıştım. O çocuk yanıma gelmesin diye beni kaleci yapmıştı. Ben bütün golleri yiyince de beni eve kovmuştu. Küçükken böyle olan, büyüyünce nasıl olduğunu siz düşünün.

Bakalım yarınki mangalda bizi ne bekliyor?

 

Bölüm : 27.07.2025 18:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...