Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@isimsizyazar

Selaamm

İyi okumalarr

Rüzgar'ın hastalığı tamamen çok değerli malum yerimden sallama bilgilerden oluşmaktadır. Bilimsel ve psikolojik bir açıklamaya dayanır mı bilmiyorum sxdfghjx

Alarmın ısararcı çalışlarına istemeye istemeye gözlerimi açtım. Yattığım yerden alarmı kapatıp tavanı izlemeye başladm. İşimi düşünüyordum. İşe başlayalı neredeyse iki buçuk hafta geçmişti ve Rüzgar'ın tavırlarında hiçbir değişiklik olmamıştı. O kaskatı kalbi bir an olsun yumuşamamıştı. Beni sevmiyordu ve ben sevilmediğim bir yerde durmak için çaba harcıyordum. Bu bana çok ağır geliyordu. Acaba gerçekten vazgeçip yeni bir iş mi bulmalıydım? Ama elimdeki hazır işi kaybedip neden bir daha arayış içine gireyim ki? Katlanmaya mecburdum. Rüzgar'a rağmen bu işi yapmak zorundaydım. Dayanabildiğim kadar dayanacak ve ailemi toparlayacaktım.

Sonunda yatağımdan kalkıp tekrar o eve gidecek cesareti ve isteği bulmuştum kendimde. Evden bir şeyler yemeden çıktım. Zaten Rüzgar için hazırlıyordum ve Rüzgar çoğunlukla yemiyordu. Yani ben yediğini görmüyordum.

Evine geldiğimde kapıyı çaldım ama açmadı. Belki de uyuyordur diye düşünüp elimdeki anahtarla açtım. Anahtarla açıyor olsamda çoğu zaman açmadan önce zile basıyordum Rüzgar geldiğimi anlasın diye.

İçeri girdiğimde hırkam ve çantamı astım. Rüzgar ne zaman uyanacak bilmiyordum. Ama zaten ilaç için uyandırmam gerekecekti. Bu yüzden hızlıca kahvaltıyı hazırlayıp masaya yerleştirdim. Rüzgar'ın ilacını ve suyunu da masaya koyduktan sonra uyandırmak için odasına çıktım. Kapıyı çaldım ancak ses gelmemişti.

"Rüzgar?"

Hala ses yoktu. Henüz uyanmamıştı. Ya da bana inadına ses çıkarmıyordu. İçeri girip girmeme konusunda tereddüt ettim. Ama ilaçlarını içmesi gerektiği için bunu yapmaya karar verdim. Bütün hakaretlere karşı cesaretimi toplayıp kapıyı açtım. Rüzgar, sırt üstü bir şekilde çift kişilik yatağında uyuyordu.

"Rüzgar, kahvaltını hazırladım." diye seslendim içeri girmeden. Ama hala beni duymuyordu. Yanına gitmekten başka çarem yoktu.

"Pekala. Bak geliyorum. Odamda ne işin var diyip kızma sonra." diye uyarıda bulundum sanki beni duyuyormuş gibi. Uyurken çok daha çekilirdi işte. Kızmak için ağzını dahi açamıyordu. Yanına yaklaştıkça Rüzgar'ın anlında biriken terleri gördüm. Hava sıcak değildi. Hatta tersine, soğumaya başlamıştı.

"Rüzgar?"

İyice yanına yaklaştığımda hafifçe kıpırdayan dudaklarını gördüm. Rüya görüyor ve rüyasında sayıklıyordu. Gözlerinin ve vucudunun da hafifçe kıpırdanarak bu rüyaya tepki verdiğini görünce zor bir an yaşadığını anladım. Sanırım onu hemen uyandırmam iyi olacaktı. Yatağının kenarına oturup onu korkutmamak için hafifçe omzuna dokundum.

"Rüzgar, uyan." Sesimi olabildiğince yumuşak tutmaya çalışıyordum onu korkutmamak için. Bir yandan da hafifçe sarsıyordum. Ağzından belirsiz mırıltılar çıktı. Bakışlarımı yüzünde gezdirdim, bir yandan seslenmeye devam ederken. Neredeyse terden saç dipleri bile ıslanmış, saçları anlına yapışmıştı. Elimi saçına götürmeme engel olamadım.

"Rüzgar, kabus görüyorsun." dedim alnındaki saçları geriye atarken. Gün içindeki o hırçın Rüzgar, yerini küçük bir çocuğa bırakmış gibiydi. Çaresiz, savunmasız, küçük bir Rüzgar'dı sanki karşımdaki. Onun kötü davranışlarına rağmen, yine de merhametim ağır basıyordu. Kim bilir ne sıkıntı çekiyordu uykusunda?

"Rüzg-"

Bir anda suda boğulur gibi derin nefes alıp uyanarak yerinden kalkarken bileğimi de sıkıca tutmuştu. Onun bu ani uyanışıyla ben de korkmuştum. Ama hemen toparlanıp onu sakinleştirmeye çalıştım. Yeni uyanan birine göre bileğimi çok sert tutuyordu. Derin nefesler alırken hala rüyanın etkisinden çıkamamıştı. Algıları yerine gelmemişti.

Elimi sırtına koyup hafifçe gezdirirken "Kabus gördün Rüzgar. Sakin ol, geçti." dediğimde bütün yorgunluğuyla başını omzuma bıraktı. Bu hareketiyle şaşkınlıktan dondum. Hiç gücü yok gibiydi. Omuzları da çökmüştü. Ama hala bileğimi sıkıca tutuyordu. Gözleri kapalı, nefesini düzenlemeye çalışıyordu. Şuan ilaca ihtiyacı vardı galiba. İyi gözükmüyordu. Elimi hafifçe çekmeye çalıştım. Ama bileğimi asla bırakmayacağını anladım. Bedenim kaskatı kesilmiş, elim sırtında donup kalmıştı. Yüzünü inceliyordum. Hala uyanamamıştı. Eğer uyanmış olsaydı bunu asla yapmazdı. Dudakları aralık derin nefesler alıyordu. Saçları yanağımı gıdıklıyor. Şampuanının yoğun kokusu neredeyse başımı döndürüyordu.

Kendimi, bu anın hiç bitmemesini isterken buldum. Hırçın halindense bu halini yeğlerdim... Yakından bile bakılınca pürüzsüz gözüken yüzüne dokunma isteği içimde uyanınca düşüncelerimin kontrolden çıkmasını engellemek adına konuşmaya çalıştım.

"Rüzgar, ben sana kahvaltı hazırlamıştım. İlacın da aşağıda." Açıkcası korkarak konuşmuştum. Çünkü birazdan ayılıp ne halde olduğunu idrak edecekti.

Ben hala yüzüne bakarken yavaşça kafasını kaldırdı. Gözleri yorgun ve uykulu duruyordu. Sanki biraz daha o halde kalsa tekrar uyuyacaktı. Yorgun bakışları önce dudaklarımda durdu. Kalbim bir anda, istemsizce hızlandı. Hayır. Uykuluydu ve karşındakinin ben olduğunu bilmiyordu. Bu bakışının bir manası yoktu.

Sonra bakışları gözüme çıktı. Neler olduğunu anlamak ister gibi uzun uzun bakıyordu. Sanki... nefesi düzelmiş gibiydi. Ama hala derindi. "Kabus görmüştün." dediğimde bakışları tekrar saniyelik olarak dudaklarıma indi. Ardından hala bileğimi tutan eline. Düşünüyordu sanki. Nerede olduğunu. Kimle olduğunu.

Ve bileğimdeki elini ateşe değmiş gibi hızla çekti. İşte şimdi kendine gelmişti. Kolay gelsin bana...

"Ne işin var senin burda?!" Bir anda sesi yükselmişti. Telaşla yatağından kalktım. Gerçekten ne işim vardı benim burda? Ne için gelmiştim?

"Ben kahvaltı için..."

"Benim odama bu şekilde giremezsin demiştim sana! Çık çabuk!"

Herife iyilikte yaramıyordu. Ben de meraklı değilim odanıza girmeye paşahanhazretleri.

Daha fazla orada durmayarak çıktım odasından. Delirmişti yine. Kapısını kapattığım sırada "Kahvaltıyı bahçeye çıkar!" diye bağırmıştı.

Sanki o görebilecekmiş gibi kapıya ters bir bakış attım. "Emredersiniz." dedim onun duymayacağı bir şekilde. "Hödük!" Bir anlık ya. Bir anlık, acaba kalbinde insanlık kırıntısı kalmış olabilir mi, diye düşünmüştüm. Bunu düşünen aklıma...

Söylene söylene aşağı indim ve kahvaltıyı bahçedeki kamelyaya taşıdım. Soğumuşlardı resmen. Her zaman olduğu gibi. Bir anda Rüzgar'ın uyandığı an ki nefesleri aklıma geldi. Derin, sık ve düzensizdi. Normalde bu düzensiz nefesleri kriz belirtisiydi. İlaçla sakinleşiyordu. Ama Rüzgar kriz geçirmemiş, tam tersi ilaç almadan sakinleşmiş gibiydi. Çok garip... Belki de o kadar ciddi değildi durumu?

"Ooo Nefes Hanım. Yine güzel sofralar kurulmuş."

Kafamı masadan kaldırdığımda bahçe kapısından giren Emir'i gördüm. Onun neşesi ve güzel iltifatı karşısında moralim biraz olsun düzelmişti. Bu evde bana iyi davranan ve anlayan sadece Emir'di.

"Hoşgeldin." dedim rahat bir tavırla oturan Emir'e.

"Var ya. Senin buraya gelmen gerçekten iyi oldu. Şu yaptığın yemeklerin güzelliğine bak. Rüzgar anca makarna yapsın." dedi keyifle yemeklerden yerken. Beni de keyiflendirmişti. "Otursana."

"Yok ya. Rüzgar gelir şimdi." dedim sıkıntılı bir şekilde. Eminim bir laf derdi bana.

"Gelsin. Ne olacak sanki?" dedi yemeğe devam ederken. Biraz düşündüm. Aslında ne olabilirdi ki? Oturmama da bir şey demezdi herhalde, değil mi? Emir'in dediğini yapıp oturdum. O kadar iştahla yiyordu ki neredeyse Rüzgar'a kalmayacaktı. Emir'in karşısına oturanın iştahının açılmaması mümkün değildi galiba. Ben de zaten açtım şu an. Acaba o kız da gelecek miydi? Açıkcası ondan hoşlanmamıştım. O da Rüzgar gibi zengin züppenin tekiydi işte. Tam birbirlerini bulmuşlar.

"Ne oluyor?"

Rüzgar'ın sesini duymamla bakışlarımı ona çevirdim. Sanırım duş almıştı çünkü saçları hala nemli duruyordu. Kendine gelmiş, uyku hali gitmişti.

"Gel abi, kahvaltı muhteşem olmuş."

Emir, Rüzgar'ın bana attığı ölümcül bakışları görmeden konuşuyordu. Rüzgar, sadece bana kitlenmişti. Neden bu kadar öfkeliydi bu adam asla anlayamıyordum. Bakışları, söylemesine gerek kalmadan beni yerimden kaldırdı.

"Sana Emir'le yemek yemene kim izin verdi?" Şaşkın bakışlarımı Emir'e çevirdim. Bizi duymuyor gibiydi. Kimle yemek yiyeceğime de mi karışacaktı bu herif?

"Ben-" Sözümü tamamlamama izin vermedi.

"Sana benimle ya da başkasıyla yemek yemene izin vermiyorum!"

"N-nasıl?"

Nasıl bu kadar acımasız olabiliyordu? Nasıl biraz olsun mahçup olmuyor, teşkkür etme ihtiyacı duymuyordu? Masayı kafasına geçirmemek için zor tutuyordum kendimi. Bir şey dememek için dişlerimi birbirine kenetlemiş, elimden bir kaza çıkmasın diye tırnaklarımı avuclarıma geçirmiştim.

"Nasılı mı var? Sen bu evde hizmetçiden fazlası değilsin. Asla bizimle aynı seviyede olamazsın."

Gerçekten çok, çok fazla ileri gidiyordu. Ne içindi bu? Onu uyandırdığım için mi? Hayır, dünyada var olduğum içindi. Sakin olmalıydım. Sakin olmak zorundaydım. Beni kovabilmek için kışkırtmaya çalışıyordu. Ona koz vermeyecektim. Ama bu şekilde davranması beni mahvediyordu. Boğazım ağrımaya başlamıştı. Gözlerimin dolmaması için büyük çaba harcıyordum. Onun karşısında olmazdı. Hem burda yerim diye evde bir şey de yememiştim. Açlığım da duygusallığıma katkı sağlıyordu. Kendimi daha fazla tutamayacağımı anladığımda hızla mutfak kapısından içeri girdim. Kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Ama olamıyordum.

"Kızın üstüne neden bu kadar gidiyorsun? Baksana sana ne kadar güzel kahvaltı hazırlamış. Ece bile sana kendi elleriyle birşey hazırlamıyor." dedi Emir. Sesleri buraya kadar geliyordu.

"Sana ne abi? Neden onun üstüne gitmemle ilgileniyorsun. Ayrıca bunları yapmak zorunda. Kendi lutfundan yapmıyor. Bunun için para veriyoruz." Bu sözlerinden sonra daha fazla kendimi tutamadım. Ağrıyan boğazım şiddetini arttırırken gözyaşlarım dökülmeye başladı. Sinirden ellerim titriyordu.

"Senin bu malca tavırlarına gerçekten iyi dayanıyor. Belki de o bir melektir, ha?" Emir'in gülerek konuşmasından Rüzgar'ı kızdırmak istediği belliydi. Ve başarıyordu da.

"Siktir git Emir. Seni de kovmama az kaldı."

Rüzgar'ın sesini daha fazla duymak istemiyordum. Midemi bulandırmaya başlamıştı. Mutfaktan çıkıp hızla kendimi bu kattaki banyoya kapattım. Kendimi sıkmaktan boğazım çok ağrımıştı. Klozetin kapağına oturdum. Ağlamam şiddetlenmişti. Beni duymayacak olsalar da sesim çıkmasın diye uğraşıyordum. Hem ağladığım için kendime, hem de bu kadar kötüleşebildiği için Rüzgar'a kızıyordum. O bu kadar kötü olabiliyorken, hala merhametli kalan yanıma kızıyordum. Hala ağzımı açıp bir şey söylemeyişime kızıyordum. Bir gram duygusu yok muydu ya? Kalbi biraz olsun sızlamıyor muydu? Sırf saçma gururu için mi yapıyordu bunca şeyi bana? Ben bunları gerçekten hak ediyor muydum? Tek suçum para kazanmak, aileme yardım etmek için işe girmek miydi? Ben onlara hiçbir zaman destek olamayacak mıydım?

Bunları düşündükçe ağlamam daha çok şiddetleniyordu. Aciz olmaktan, birilerinden medet ummaktan nefret ediyordum. Ama buna ailem için katlanmak zorundayım. İpin kopacağı yere kadar...

Daha fazla ortalıkta gözükmeyerek dikkat çekmemek için çıkmaya karar verdim. Oturduğum yerden kalkıp lavabonun önüne geçtim. Bu halimi görmemek için aynaya bakmıyordum. İyice yüzümü yıkayıp kendime gelmeye çalıştım. Soğuk su iyi gelmişti. Kafamı kaldırıp aynaya baktım. Aşırı berbat gözükmüyordum Allah'tan. Sadece gözlerim ve burnum kızarık duruyordu. Onlarda birazda geçerdi.

Umarım onlarla karşılaşmam diye dua edip lavabodan çıktım. Der demez şom ağzımı açmıştım. Mutfaktan sesler geldi. Ardından Rüzgar'ı gördüm. O beni fark etmeyip merdivenlere yönelmişti. Daha sonra Emir'i gördüm. Ama maalesef ki o beni fark etmişti.

Şaşkın gözleri benim üzerimdeyken "Abi sen çık. Ben bi elimi yıkayıp gelicem." dedi.

Hayır ya! Hemen ordan ayrılıp kitap odasına gittim ve kapıyı ardımdan kapattım. Beni bu halde görmesini asla istememiştim. Ama belki de fark etmemiştir? Belki de gerçekten lavaboya girecektir? Beni umursamaması için dualar ederek kapıya sırtım dönük bir şekilde cam kenarındaki koltuğa oturdum. Tedirgin bekleyişimin ardından bir kaç dakika geçmişti ki bulunduğum odanın kapısı çalındı.

Neden ya neden?! Beni rahat bıraksanız olmaz mı?

Ardından kapı açıldı. Arkamı dönmedim. Kapının çalınmasından belliydi zaten kimin geldiği. Hödük Rüzgar olmadığı kesindi. Rüzgar olsaydı zaten kendinden önce hakaretleri girerdi odaya.

"Nefes?" diyerek karşıma oturdu Emir. "Pek iyi durmuyorsun."

Sesinde anlayış vardı. Kafamı kucağımdan kaldırmamıştım. Bu yüzden hafifçe kafasını eğip yüzüme bakıyordu ilgiyle.

"Çok iyiyim." dedim aksi bir sesle. Neden buradaydı ki? O da Rüzgar gibi umursamayıp eğlenmesine baksaydı ya.

"Rüzgar'ın tavırları canını sıkıyor değil mi?"

Sorusuna karşı kafamı kaldırıp sertçe baktım yüzüne. Rüzgar'ın aksine kibardı. Ama onun arkadaşıydı sonuçta.

"Çok ağlamışsın." dedi yüzünde hafif bir gülümsemeyle.

Bunu demesiyle içimden bir küfür savurdum. Fark etmeyeceğini sanmıştım. Bu zayıf anımı gördüğü için daha çok sinirlendim.

"Ne istiyorsun benden Emir? Sen de arkadaşın gibi benimle dalga mı geçeceksin? Bugün hakaret kotamı doldurdum. Kusura bakma." Sanki komik birşey demişim gibi gülmeye başladığında kaşlarımı çattım.

"Asla böyle bir niyetim yok Nefes. Tam tersi, sana böyle davrandığı için kızıyorum ona. Ama sen de az çok tanımşsındır onu. Böyle biri işte. Hayata nefret çerçevesinden bakıyor. Yaşadığı şeyler onu böyle birine dönüştürdü."

Yaşadığı şeyler mi? Ne yaşamıştı ki? Zengin, her istediği önüne gelen biri ne sıkıntı çekmiş olabilirdi ki? Demek ki para bazı şeyleri çözemiyordu.

"Ne yaşadı ki?" diye sordum merakla.

"Bunlardan sana bahsedemem. Bu Rüzgar'ın hayatı. Rüzgar isterse sana anlatır ve eminim bir gün anlatacaktır." dedi samimi bir şekilde. " Sana kızmasının, bu kadar yüklenmesinin nedeni burada bir çalışan olmandan kaynaklanmıyor. İç dünyasında yaşadığı gerginliklerden dolayı sana bunu bu şekilde yansıtıyor. Rüzgar kontrol edilmekten nefret eden biri. Biz en yakın arkadaşları olmamıza rağmen bize de bu şekilde davranıyor. Ne yapması gerektiğini söylediğimizde hep öfkelenir. Herifin keyfini bekleyeceğiz yani anladığın." diyip güldü. "Biz ona neredeyse hiç ilacını içiremedik mesela. Canı isterse içiyordu. Allah'tan seni bu konuda dinliyor."

Gerçekten ilaçlarını düzenli bir şekilde içirmeyi başarmış mıydım?

"Ama o benden nefret ediyor."

Yine güldü. "Senden nefret etmiyor. Annesine olan kızgınlığını senin üstünde gösteriyor." Niye ben günah keçisi oluyorum burada? "Buraya gelen çalışanları hep bu şekilde istifa etmelerini sağladı. Küçüklüğünden beri yapıyor bunu. Annesine tepki olarak yaptı hep. Ama sen diğerlerinden daha dirençli çıktın. Eminim o da çok şaşkındır bu duruma."

"İyi de neden? Annesi onun iyiliğini düşünüyor."

Emir sadece gülümsedi ve ayağa kalktı. "Rüzgar bir süre sonra sana alışacaktır. Sabret." dedi ve odanın kapısına yöneldi. "Ha bu arada." diyerek döndü. "Birazdan Ece gelecek. Oyun oynamayı düşünüyoruz. Bence sen de gelmelisin. Rüzgar'ı ben hallederim." dedi ve cevap vermeme fırsat vermeden çıktı odadan.

Ne oyunu yaa? Gerçekten onlarla yemek yememe bile izin vermeyen Rüzgar, oyun oynamama laf etmeyecek miydi?

Karnım iyice acıkmıştı. Hazır Rüzgar da ortalıkta yokken ben de odadan çıkıp mutfağa ilerledim. Onların kahvaltısını toplamak için mutfak kapısından oturdukları yere baktım. Masayı tertemiz gördüğümde şaşkınlıktan ağzım açık kaldı resmen. Ne yani? Masayı mı topladılar? Ama neden?

Muftağın tezgağına baktım. Tahmin ettiğim gibi tabakları buraya koymuşlardı. Hızlıca onaları sudan geçirip makinaya dizdim. Yapmam gereken başka birşey var mı diye etrafa bakarken masanın üzerine ayrılmış tabağı gördüm. Kime ayrılmıştı bu? İkisi de yemişlerdi ama. Ece'ye mi? Ama neden ona ayırsınlar ki? Bana mıydı yoksa? Ama bana ayırmış olmaları Ece'ye ayırmış olmalarından daha mantıksızdı. Emir belki yapardı da Rüzgar buna izin vermez gibiydi.

"Yemeği gözlerinle yiyemezsin."

Kapıdan gelen sesi duyduğumda korkuyla irkildim. Birinin gelmesini beklemiyordum. Baya dalmış olmalıyım ki Rüzgar'ın geldiğini duymamıştım.

"Bir an önce ye bence." dedi tezgaha yönelip üst raftan bardak alırken. "Yoksa bize verdiğin gibi soğuk mu yemek istiyorsun?"

Yüzünü görmüyordum ama gülerek konuşuyordu. Keyfi yerindeydi. Şaşkınlıktan ağzımı açamıyordum. Tabağa dokundum. Gerçekten yeni ısıtılmış gibiydi. Rüzgar elindeki suyla baka kısa bir bakış atıp mutfaktan çıktı.

''Noluyo lan?''

Bunu Rüzgar mı ısıtmıştı? Bunu yapması bile çok büyük bir şeydi. Üstelik dışarıda ki masa da toplanmıştı. Yoksa onu da mı Rüzgar yapmıştı?

Hayret üstüne hayret yaşarken beni kendime getiren guruldayan karnım olmuştu. Uzun zamandır aç olduğum için yemeğe karar verdim. Yerken masanın üzerinde Rüzgar için koyduğum ilacı da gördüm. Bir tane eksilmişti. İlacı içmiş olmasıyla rahat bir nefes verdim. Gerçekten, kıyamet mi kopacaktı? Yoksa ölecek miydim?

---

Yaklaşık bir saat içinde Ece, elinde tabuyla gelmiş, bahçeye puflar koyup oturmuştuk. Öğlen sıcaklığı gitmiş, yerini serinliğe bırakmıştı. Çok hoş bir esinti vardı. Grupları kurrayla ayarlamıştık. Rüzgar'la Ece, benle Emir grup olmuştuk. Karşı gruptan birinin kartlarımızı kontrol etmesi gerektiği için Ece, Emir'in yanına oturmuş, ben de Rüzgar'ın yanına oturmuştum. İlk Rüzgar'la Ece başlayacaktı.

Rüzgar kağıtları eline aldı. Kısaca şöyle bir göz gezdirdiğinde Emir hemen itiraz etti.

''Abi hayır! Süre başlamadan bakamazsın!''

''Niye bakamıyorum, çok saçma.''

''Evet. Yoksa nasıl anlatacağını çoktan bulursun. Zaman kazanmış olursun.'' dedim Emir'e destek vererek.

''İyi tamam, bakmıyorum. Zaten okuyamadım sizin yüzünüzden.'' dedi çocuk gibi bozularak.

''Tamam, hadi başlayalım.'' dedi Ece heyecanla.

Ben Rüzgar'ın kartlarını kontrol edecektim, Emir de süreyi tutacaktı. 1 dakikada anlatabildiğimiz kadar anlatacaktık. Rüzgar ilk kartı açtı. Kelime veterinerdi. Yasaklı kelimeler de hayvan, hasta, baytar, çiftlik ve doktordu. Kafasından nasıl anlatabileceğini ölçüyordu. Bunları kullanmadan nasıl anlatacaktı ben de merak ediyordum.

Emir dakikayı başlattığında Rüzgar da anlatmaya başladı.

''Ece çok kolay. Bilirsin bunu.''

''Tamam, hadi anlat vakit kaybediyoruz.'' dedi heyecanla.

''Emir'in kolu kırıldı nereye götürürüz?''

''Allah korusun.'' diye arya girdi Emir bir kulağının ucunu çekip elini yere vururken.

Ece biraz düşündü. ''Ee hastane?''

''Evet. Peki ben hep Emir'e ne diyorum?''

''Bilmiyorum ki ne diyorsun?'' Ece çok telaşlıydı. Çok basit bir şeyi bile telaşından bilemiyordu. Bense Rüzgar'ın ne demek istediğini anladığım için gülüyordum. Emir'se ağzını oynatarak bana kelimeyi soruyordu.

''Ya biliyorsun Ece. Düşün biraz.''

''Hayvan mı?''

''Evet.'' Ben Emir' bakıp gülerken Emir hala anlayamamıştı. ''Şimdi nereye götürürüz Emir'i?''

''Hastane?''

Ece'nin anlamayışına sesli gülmeye başlarken Emir, yediği hakareti daha yeni anlamıştı.

''Aşk olsun Rüzgar.'' dedi kırılgan bir şekilde.

''Ece nasıl anlamıyorsun?'' Rüzgar, bağırdığını fark etmiyordu ve sinirlenmeye başlamıştı.

''Pas!'' dedi daha vakit kaybetmek istemeyen Ece. Rüzgar sabır dileyerek kartı değiştirdi. Görmek için biraz daha yaklaştım. Çünkü anlatırken sürekli hareket ettiği için göremiyordum. Kelime kırılmaktı. Yasaklı kelimeler de çatlamak, ayrılmak parçalamak, bardaktı.

''Emir, ona hayvan dediği için nasıl hissetti?'' Emir yine ağzını açacak gibi oldu ama sustu.

''Bu oyun benim üstümden gidiyor. Çok rahatsızım.'' dedi somurtarak.

''Üzüldü.''

''Evet değiştir.''

Rüzgar yine hareket ettiği için biraz daha yaklaştım. Yaklaştığımda derin bir nefes aldı gözlerini kapatarak. Oyunda yaşadığı stresten dolayı nefes problemi yaşayabileceğini düşündüm bir anda. ''İyi misin? İlacını getireyim mi?'' dedim hemen.

''Hayır.'' dedi sinirli bir şekilde.

''Sinirlendi.'' diye yeniden tahminde bulundu Ece.

''Hayır, üzülmeyi değiştir.'' Rüzgar'ın istemsizce sesi yükseliyordu. ''Ya Nefes, sen de biraz uzaklaş!''

Bana da bir anda bağırınca şaşkınlıkla geri çekildim. ''Dikkatimi dağıtıyorsun.'' dedi az öncekinden biraz daha yumuşak bir sesle. Ama hala sinirliydi. Bana değilde oyuna sinirli olduğu için onu anlayışla karşıladım.

''Kırıldı.'' dedi sonunda Ece.

''Oh sonunda! Kök halini söyle.'' dediği anda alarm çalınca bana baktı. ''Ama bildi.'' Emir'e döndü. ''Bildi dimi?''

Emir çocuk gibi omuz silkip başını önüne eğdi. ''Bilmiyorum abi. Ben biraz kırgınım galiba.'' dedi küçük Emrah moduyla.

''Sikerim kırgınlığını.'' diyip kartları sertçe bıraktı. ''Ece nasıl bilemezsin. Çok kolaydı!''

''Hayır ya hiç kolay değildi.''

Emir, yandan sessiz bir şekilde ''Çok kolaydı ama sen bilirsin.'' dedi ve sanki o dememiş gibi etrafına baktı.

''Sen anlatamadın Rüzgar!'' diye Rüzgar'ı suçladı bu kez.

''Bence çok güzel anlattı ama sen bilirsin.'' diyerek Emir'i taklit ettim.

Ece daha çok sinirlenirken Rüzgar'ın bana bakışlarını gördüm. Hayır sinirli bakmıyordu. Tam tersi Ece'ye olan siniri uçmuş gibiydi. Sanki dediğim şeye sevinmişti.

''Hadi, sıra bizdee.'' diyen Emir aramızdaki bakışmayı bozup Rüzgar'ın önünden kartları aldı.

''Sizi görelim bakalım becerebilecek misiniz?'' dedi Ece huysuzca. Ve kartları kontrol etmek için Emir'e yaklaştı. Rüzgar da süreyi başlattığında kendimden çok emindim.

(Kart: zil. Yasaklı Kelimeler: vurmak, misafir, halka, çalmak, ses.)

''Eve girerken ne yaparız?''

''Kapıya vururuz.''

''Başka?''

''Zile basarız.''

''Tek kelime.''

''Zil.''

''Evet çok iyi.'' dedi heyecanla.

''Bunlar nasıl yasaklı kelime değil. Ece iyi bakıyor musun?'' dedi Rüzgar itiraz ederek.

''Hayır değil'' dedi Ece şaşkınca. ''Ama çok basit, tabi bilir.'' diyince Rüzgar ona ters bir şekilde baktı.

(Kart: Kupa. Yasaklı Kelimeler: kazanmak, çay, bardak, içmek, kahve.)

''İskambil kağıtlarından biri.''

''Ay bilmiyorum ki. Sinek mi?''

''Hayır değiştir.''

''Maça.''

''Değil.''

''Kupa.''

''Evet!'' Emir heyecanla kartı değiştirdi. Ece sinirle elini yere vurdu. Rüzgar'sa gözlerini benden ayırmıyordu. Ama çok garip bakıyordu. Ne düşündüğünü anlayamıyordum ama kesinlikle nefret bakışları değildi. Sanki bu durumdan memnundu...

(Kart: Krem Peynir. Yasaklı Kelimeler: Ekmek, kahvaltı, yumuşak, eritme, sürmek)

''Elimiz kuruyunca ne kullanırız?''

''Krem?''

Cepte işareti yapıp devam etti. ''İneklerden ne üretilir?''

''Süt.''

''Değil.''

''Yağ.''

''Süt ürünü.''

''Ahh..'' dedim anlamayışıma. ''Peynir. Krem peynir!''

''Evet!'' dediğinde alarm çaldı. Sevinçle el çakıştık.

''Tamam yeter.'' diyerek havadaki elimi hafifçe ittirdi Ece. Morali fena bozulmuştu. Kıskanmış mıydı o? Gülümseyerek Rüzgar'a baktığımda o da gülümsüyordu bana bakıp. Gerçekten gülümsüyordu. Samimi bir şekilde...

''Tamam. Bu turun kazananı belli.'' dedi hala bana bakarak. ''Eşleri değiştiriyoruz.'' dediğinde şaşkınca baktım.

Ece ''Nasıl yani?'' diye sordu anlamayarak.

''Biraz da Emir'i delirt Ece.'' dedi Rüzgar keyifle. Emir'in kolundan tutup yer değiştirdi. ''Hem Nefes'te karşımdayken dikkatimi dağıtmaz. Böylesi daha iyi.'' Ece, bir bana bir de yanımdaki Emir'e sinirle bakıyordu. Evet, Ece kesinlikle benden hoşlanmamıştı.

''Ne yapıyorum ya dikkatini dağıtacak?'' diye sordum şakasına bir ciddiyetle.

''Varlığın dikkat dağıtıyor Nefes.'' dediğinde göz devirdim. İlla bir şey diyecekti. ''Siz başlayın.'' dedi keyifle. Resmen dalga geçiyordu onlarla.

Emir'in keyfi aşırı bozulmuştu. ''Ece anlatsın.'' diyip elindeki kartları Ece'ye verdi. ''Ece bak düzgün anlat. Karşı takım çok güçlü.''

''Kes sesini.'' dedi Ece sinirle. ''Asıl sen güzel anla. Ben zaten güzel anlatıyorum.'' dediğinde Rüzgar'la birbirimize döndük ve onun bu dediğine bıyık altından güldük. Rüzgar'la... birbirimize gülmemiz çok güzeldi. İlk defa aramızda bir çatışma olmadan iletişime geçiyorduk. İlk defa beraber eğleniyordu. Normalde bu denklemde sadece Rüzgar eğlenirdi.

Ben süreyi başlattığımda Rüzgar da Ece'nin kartlarını kontrol etmeye başladı. Ama kontrol etmesine gerek yoktu. Çünkü Ece, bütün kartları, ben bunu anlatamam, ya da Emir bunu anlamaz diyip geçiyor, anlatmaya çalıştığı kelimelerde de yasaklı kelimeleri kullanıp puan kaybettirmişti.

Emir söylenirken biz de Rüzgar'la kahkahayla gülüyorduk.

''Abi, zaten puanımız yoktu. Artık eksi puanımız var.''

Ece de huysuzca homurdanırken Rüzgar, Ece'in elinden kartları alıp bana uzattı. Doğrudan gözlerim içine bakıyordu. Gülerken gözlerinin içi öyle güzel parlıyordu ki... İster istemez onun bu gülüşünü solduran şeyleri merak ederken buldum kendimi.

***

Bu turda da yine kazanan belliydi. Rüzgar mutlu, Ece ise sinirliydi. Emir'se oyun bittiğinde eski haline dönmüştü.

''Tebrik ederim Nefes. Çok başarılısın bu oyunda.'' diyip elini uzattığında ''Sen de iyisin.'' diyip elini sıktım. Ece sinirlenip Emir'i kolundan tutup çekti.

''Gitmemiz lazım Emir.''

Elimi Emir'in elinden çekerken Rüzgar da Ece'nin bu garip halini izliyordu.

''Neyse artık. Geç oldu zaten.'' diyip kalktı Emir de. ''Görüşürüz.''

Arkalarından gidişlerini izledik. Gözden kaybolduklarında Rüzgar'a döndüm. O hala onların gittiği yöne bakıyordu.

''Güzel oyundu.'' dedim dikkatini çekmek için.

Bana döndüğünde yine gülümsedi. ''Evet, güzeldi.''

''Ben de gitsem iyi olacak.''

Rüzgar'la insan gibi konuşabilmek bana garip hissettiriyordu.

''Bana ilacımı vermeden mi?''

''Ah...'' Oyuna dalıp tamamen unutmuştum. ''Hemen getiriyorum.'' diyip içeri koştum.

Dur biraz. İlacını kendisi mi istemişti? İsteyerek mi içecekti? Bu adam gerçekten şaşırtıyordu beni.

İlacı alırken bu sırada da Egemen'e mesaj attım. Onunla birlikte dönmek istemiştim eve.

İlacını ve suyunu hazırlayıp bahçeye çıkacağım sırada Rüzgar da yanıma gelmişti. Önümde durana kadar bakışlarını benden ayırmadı. Düşünceli duruyordu. Şu an aklından ne geçtiğini merak ediyordum.

İlacını elimden alırken ''Eve nasıl gideceksin?'' diye sordu.

''Sevg-''

Tam ona söyleyeceğim sırada Egemen'den mesaj geldi.

Müdürün kızıyla topantıdayım. Biraz uzun sürebilir.

''Yürüyerek.'' dedim. Mesaj moralimi bozmuştu. Ne alaka? Müdürün kızıyla ne gibi bir toplantı yapıyorlardı acaba? Müdür nerdeydi?

''Üzücü bir haber aldın herhalde.'' dedi bardak tutan eliyle telefonumu işaret edip. Yüzüne yine alaycı bir ifade yerleşmişti. Dalga geçme perileri gelmişti herhalde.

''Yok. Öyle bir haber değil... Gidiyim mi ben?'' Bir an önce gitsem iyi olurdu.

''Git ama yürüyeerek yorulmaz mısın? Gelsin alsın seni işte. Neden gelmiyor?'' İlgisinden sormuyordu. Dalge geçmek içindi. Buna emindim. Sinirlenmemek için derin bir nefes aldım. İki dakika eğlendik diye on yıl acısını çıkarabilirdi benden.

''Toplantısı varmış. Kendim gideceğim.''

''İyi, git bakalım.'' dediğinde daha fazla durmadan eşyalarımı alıp çıktım. Üstelememiş olmasana şükrediyordum.

Ne düşünüyorsunuz bölüm hakkında sşflşslflf

Yorumlarımız benim için çok önemli

Loading...
0%