Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@isimsizyazar

Bugün, diğer günlerden biraz daha erken kalkıp Egemen'nin yanına gitmiştim. İkimiz de yoğun olduğumuz için görüşemiyorduk. Arada bir beni Rüzgar'ın evinden alıyordu ama biraz da benim yanına gitmem gerekiyordu. Saat daha erken olduğu için kafe yoğun değildi. İçeri girdiğimde etrafıma baktım. Belki de kasa tarafındaydı Egemen.

"Hoşgeldiniz." diye güler yüzlü bir çalışan geldi hemen yanıma.

"Hoşbuldum. Egemen'e bakmıştım ben."

"Egemen içeri de olacaktı. Çağırayım mı isterseniz?"

"Olur." dediğim sırada içeri kısımdan bir kızın gülme sesi geldi. Ardından görüş alanıma Egemen ve yanında, gülen kız girdi. Bu tarafa doğru geliyorlardı. Kimdi o? Çok eğleniyor gibi duruyorlardı.

Egemen, beni gördüğünde kıza birazdan geleceğini söyleyip yanıma geldi.

"Nefes? Hayırdır, neden geldin?" dedi beni girişe yakın bir masaya doğru yönlendirirken. Hala keyfi yerindeydi.

"Sana bakmaya gelmiştim. Nasıl olduğunu görmek için."

"Oyy sevgilim beni mi merak etmiş?" dedi her zaman ki yılışık haliyle. Normalde bu dediğine gülümserdim. Ama şu an aklıma yanındaki o kız takılmıştı. İçim huzursuz hissediyordu.

"Nasılsın?" dedim.

"İyiyim sevgilim. Sen nasılsın?"

Huzursuzluğum dışarıya yansıyordu. Dün de müdürünün kızıyla bir toplantıdaydı zaten. "Ben de iyiyim. Müdürün kızıyla nasıl geçti?" dedim toplantıyı sorarak.

"İyi ya, öyle dertleştik biraz."

Dertleşmek mi? Toplantı da mı dertleşmişlerdi? Resmi bir toplantı değil miydi bu? Ne dertleşmesi?

"Toplantı yapacağınızı söylemiştin." İçim gerçekten huzursuzdu.

"Evet, yaptık zaten. Kızın morali bozuktu düzelttim işte." dediğinde kaşlarım çatılmış bir şekilde bakıyordum ona. Ne diyordu anlamıyordum. Garip konuşuyordu.

Yüzümdeki sinirli ifadeyi yumuşatmaya çalıştı.

"Ne? Yoksa sen kıskandın mı?"

"Kıskanmak mı?"

"Aa ama sevgilim, gerçekten önemli bir toplantıdaydık. Bunda kıskanılacak bir şey yok ki." Tavırlarındaki rahatlık bana batmaya başlamıştı. Her zaman ki hali buydu aslında ama ilk defa itici geliyordu. Kıskanmak en doğal hakkımdı. Toplantıda olduğunu söyleyip dertleşmek ne demek?

"Hayır kıskanmadım." dedim. Çünkü öyle bir tepki veriyordu ki kıskanmaya hakkım yoktu sanki bunu. "Az önce yanındaki kız-"

"Müdürün kızı. İyi biri değil mi?"

Sinirlerim yavaştan bedenimi ele geçirmeye başlarken kendime sakin olmam gerektiğini telkin ediyordum. Bunun normal olduğunu kabullenmeye çalışıyordum. İş için buradaydılar sonuçta. İş yerindeki birisiyle iletişimi kesmesini söyleyemezdim değil mi, sırf o kıza karşı iyi hissetmedim diye? Ama toplantı yapacağız diyip dertleşmeleri garip gelmişti. Ayrıca neden müdürün kızıyla? Müdürle görüşmesi gerekmiyor muydu? Yok muydu müdür? Belki de yoktu ve kızını göndermişti.

"İyidir. Ama sen yine de mesafeni koru olur mu?" dedim gülümsemeye çalışarak.

"Sevgilim, sen güvenmiyor musun bana? Tabi ki koruyorum."

"Güveniyorum."

Güveniyordum. Dikkat ederdi Egemen. Bu yüzden aklımdakileri uzaklaştırdım. Bir şeyileri yanlış anlayıp günümüzü zehir etmeye gerek yoktu. İkimiz de bütün gün işimizle meşgul olacaktık sonuçta. Egemen bana yanlış yapmazdı.

***

Egemen'le biraz daha havadan sudan konuşup yanından ayrılmıştım. Rüzgar'ın evine gelip yine hızlı bir şekilde kahvaltıyı hazırlamıştım. Menemen yapmıştım bugün. Ama kafam çok dağınık gibiydi.

Rüzgar'ın odasına gidip onu çağırmam lazımdı. Zaten uyanıktı.

Kapıda durup seslendim. "Rüzgar, kahvaltın hazır."

"Tamam. Buraya getir." dediğinde kapıyı açtım. Kafasını telefonundan kaldırıp bana baktı. Kaşları çatılmıştı. Ben de ona baktım. O da bana baktı anlam veremeyen şekilde. Ben de ona baktım anlam veremeyen bir şekilde. Neden konuşmuyordu da şaşkın şaşkın bakıyordu?

"Napıyorsun Nefes?" diye sordu sonunda aramızdaki bakışmayı bozup.

"Buraya gel dedin ya?"

"Nefes iyi misin? Sana demedim, kahvaltıya dedim. Buraya getir dedim." diyince hala şaşkınca baktım.

"Hayda.. Kızın iki gram aklı vardı o da gitti. Alo Nefes?" dedi elini havada sallayıp. "Kahvaltıyı getir dedim."

Ah... Sonunda ne dediğini anladığımda utançla başımı eğdim. Gerçekten kafam doluydu.

"Yanlış anlamışım, kusura bakma." diyip hemen çıktım odasından. Çok dalgındım. Kendime gelmeliydim bir an önce.

Rüzgar'ın kahvaltısını tepsiye koyup yukarıya çıkardım. Paşamızın yatağına kadar getirdim kahvaltıyı.

Verirken "Afiyet olsun." dedim ve o yemeğe başlarken ben odasından çıkmak üzereydim. Ama arkamdan tükürme sesi ve öfkeli konuşmasıyla durmak zorunda kaldım.

"Nefes sen gerçekten iyi değilsin!" diyordu sinirle. Şaşkınca dönüp baktığımda sorunun menemen olduğunu anladım. "Şekerle tuzu ayırt edemiyor musun sen?" diyip ayağa kalkmıştı.

"Ne oldu?"

Tepsiyi sert bir şekilde masasına bıraktı. "Şeker katmışsın, ne olacak?"

Gerçekten mi? Kendime inanamıyordum. Nasıl yapmıştım bunu?

"Bilerek mi yapıyorsun?!"

Öfkeyle üstüme gelmeye başladı. Gözlerim dehşetle büyürken hemen geri çekildim. "Hayır! Hayır gerçekten. Ben özür dilerim. Yenisini yaparım hemen."

"Bırak yapma. İstemiyorum senin yemeğini. Çık odamdan!"

Dediğini yapıp hızla çıktım odasından. Kendimden çok utanıyordum şu an. Kafamı dağıtmak için bahçeye çıktım. Dakikalarca oturdum. Bir sorun yoktu ya. Herşey çok normaldi. Kıskançlık krizlerimin tutma sırası değildi şimdi. Çocuk değildik. Belli ki müdürünün işi vardı ve kızını yollamıştı. Çok normal.

Ama dertleşmek neydi? Ben buna takılıyordum. Belki kız gerçekten kötüydü...

Düşünmekle bir yere varamayacağımı anlayıp herşeyi aklımdan çıkardım. Sanki hiç böyle birşey yaşanmamış gibi. Bu sabahı aklımdan sildim. Evi temizlesem iyi gelecekmiş gibi hissettim ve bu düşünceyle içeri girdim. İlk önce alt katı süpürdüm. Sonra bir kova alıp silmeye başladım. Bir yazı okumuştum. ''Eğer bir insan durduk yere temizliğe başlarsa ona dokunmayın.'' Şu an o durumdaydım. Ama gerçekten bu iyi geliyordu şu an bana. Hem kendimi sakinleştirmiş, hem de olayları normalleştirmiştim. Büyütülecek birşey yoktu. Saate baktığımda Rüzgar'ın ilaç saatinin geldiğini gördüm. Salondaki komodinin çekmecesini açtım. İlaç burada değildi. En son nerede bıraktığımı hatırlamaya çalıştım. Sanırım mutfaktaydı. Oraya gittim. Her yeri didik didik baktım. Dolapların altına bile baktım. Ama burda da yoktu. Nereye gitmişti şimdi bu ilaç. Bu sefer bütün evi aradım. Ama gerçekten hiç bir yerde yoktu. Kaybetmiş olamazdım. Ne yapacaktım şimdi? Rüzgar'a kaybettiğimi söyleyemezdim. İkinci bir kovulma vakası yaşayamazdım.

Rüzgar şu an odasındaydı ve bir süre çıkacağını sanmıyordum. Ondan gizli bir şekilde gidip eczaneden ilacını alabilirdim. İsmini hatırlıyordum. Umarım şansım yaver giderdi...

Çantamı aldım ve bütün bildiğim duaları okuyuyarak evden çıktım. Bahçe kapısına uzanıp tam açacaktım ki arkamdaki sesle, bu sefer bildiğim tüm küfürleri ettim. Benim şansım da bu kadardı işte.

''Ne o? Yoksa çok zorlandığın için kaçma kararı mı aldın?'' Gülerek konuştuğu sesinden belliydi. Yavaşça arkamı döndüm. Yüzünde yine alaylı tavrı vardı. Rüzgar'ın üzerinde cinayet planları kurmamak için zihnimdeki tüm vahşi sahneleri geri plana atıp konuştum.

''Hayır. Sen beni zorlamıyorsun.'' diye meydan okudum. Bunu dediğimde inanmıyormuş gibi tek kaşını kaldırdı. ''Sadece birazcık dışarı çıkmak istedim.''

''Benden izinsiz mi çıkacaktın?'' dedi çenesini kaldırıp ellerini cebine sokarken.

Ne diyeceğimi bilmiyordum. İlacı kaybettiğimi söylesem ne tepki verirdi? Bir felaket olur muydu? Beni kovdurur muydu?

''Çok uzun sürmeyecek.'' dedim. Neredeyse yalvarmaya başlayacaktım.

''İzin vermiyorum.'' dedi. Zaman geçtikçe daha çok geriliyordum. Bu durum da Rüzgar'ı çok eğlendiriyordu. Ne olurdu bir kere beni zorlayacak bir şey yapmasa?

''Rüzgar...''

''Mesai saatinde yanımdan ayrıldığını duyarsa annem ne der?''

''İlacın kayboldu.'' dedim sonunda. Belki insafa gelirdi. ''İlacın kayboldu ve onu almaya gidecektim tamam mı?''

Bir an izin vereceğini sanmıştı. Umuda kapıldığım için kendime kızdım. ''O ilacı öyle canın istediğinde alabileceğini mi sanıyorsun?''

''Anlamadım?'' dedim kaşlarımı çatarak.

''O ilacı yurt dışından getirtiyoruz. Sipariş üzerine geliyor. Tanesi kaç para haberin var mı?''

İşte bu bittiğimin kanıtıydı. Tek çıkış yolumda tıkanmıştı. Şimdi ne yapacaktım? Serpil Hanımı arayıp anlatmalı mıydım? Çaresizdim. Başımı yere eğdim.

''Ben ne yapacağım şimdi? Kovulacağım...''

''Her yere baktın mı?'' dedi. Ciddileşmişti. Sanki benimle birlikte o da dertlenmişti. Bir umut doğdu içimde.

''En son mutfakta olmalıydı. Çekmeceye de baktım. Hiç olmayacak yerlere de baktım. Ama yok işte.''

Susup gözlerine çaresizce baktım. Bana yardım edeceğini umuyordum. Ama aksine, yüzündeki ciddilik yerini yavaş yavaş pis bir sırıtışa bırakıyordu. Ben çaresizken bile yeniden böyle olması, iyi birine dönüşeceği konusunda ona güvenmemem gerektiğini hatırlatıyordu bana. İlk tanıdığım Rüzgar asla değişmeyecekti.

Çok geçmeden Rüzgar'ın yüzündeki pis sırıtışın sebebini anlamıştım. Üzerime gelip ben daha ne olduğunu anlayamadan beni belimden tutup bahçe kapısına yasladı. Şaşkınca ona bakakaldım. Ne yapıyordu böyle? Kafayı mı yemişti? Boyum ondan kısa olduğundan dolayı yüzüne bakmak için kafamı kaldırmam gerekiyordu. Onun ise eğmesi. Ve o... oldukça eğmişti. Bu yakınlıktan kokusu çok yoğun geliyordu. Beni neredeyse sarhoş edecekti. Yanaklarıma kanların hücum etmesine engel olamıyordum. Yüzüm yanıyordu. Kalbim atmayı bırakmış, kulaklarım duymuyordu. Belimdeki elini sıkıp beni kendine bastırdığında gözlerimi sıkıca kapatıp dudağımı ısırdım.

Kahretsin... Ne yapmaya çalışıyordu?

Gözlerimi açtığımda bakışlarını gözlerimden bir an olsun ayırmadığını farkettim. Bu yakınlıkta gözlerinin ne kadar güzel olduğunu görüyor ve derinliklerinde kayboluyordum. Saçları ve nefesi yüzüme değiyordu. Kalbim resmen ağızımda atmaya başlamıştı. Birazdan neredeyse nefes alamamaktan bayılacaktım.

''Her yere baktığına emin misin?'' derken boştaki eli hareketlenmişti. ''Bugün biraz dalgındın ya. Görememiş olabilirsin.''

Ne demek istediğini anlamak için yüzüne baktığımda o aşağıda bir yere baktı. Bakışlarını takip edip baktığı yere baktım. İşte şimdi yanaklarım alev alevdi. Sol eliyle tişörtünün ucunu kaldırmıştı. Açıklığın izin verdiği kadar gözüken kaslarına, teninin pürüzsüzlüğüne ve ten renginin güzelliğine bakmaktan eşofmanının kenarına sıkıştırdığı ilaç paketini zar zor fark etmiştim.

Demek o saklamıştı!

İçimdeki alevin zıddına, zayıf bir sesle ''Onu verir misin?'' dedim. Şu haldeyken konuşamıyordum bile.

Ona bakmayı reddediyordum Bu halde olduğumuzu kabullenmek istemiyordum. Bu bir kabus olmalıydı. Bu an yaşanmamalıydı.

Bir eli hala belimdeyken diğer eliyle çenemden tutup yavaşça kaldırdı. Gözlerime derin derin bakarken yutkunmakta zorlandım. ''Kendin al.'' diye fısıldadı. Benimle bu şekilde eğlenmesi beni çok kızdırıyordu ama hiç bir şey yapamıyordum.

''Bırak beni.'' dedim ve ellerimi göğsüne koyup onu kendimden uzaklaştırmaya çalıştım. Ama ya o çok güçlüydü ya da ben tüm gücümü kaybetmiştim. Bir gram yerinden oynatamadım.

Bakışlarını gözümden ayırmayıp çenemdeki elini, alev alev yanan yanağıma çıkardı. Parmaklarının tersiyle yumuşak bir dokunuşla sevdi. Kalbimden bir şeyler koparken bundan rahatsız olduğuma kendimi ikna etmeye çalışıyordum. Ama çok zordu...

''Biraz ateşin çıkmış sanki.'' dedi. Dalga geçiyordu!

''Bırak.'' dedim kafamı yana çevirip elinden kurtularak.

''Neden?'' dedi beni bir kez daha kendine bastırırken. Yüzünü biraz daha yaklaştırdı. Nefesi dudaklarıma çarpıyordu. ''Yoksa sevgilin bizi böyle görse kızar mı?'' Bakışları dudaklarıma indiğinde benimkiler de onun dudaklarına indi istemsizce. Nefes almakta zorlanıyordum. Şu an kalp krizi geçirmek üzereydim. Dudakları... güzel duruyordu...

Egemen'e kızarken ben şu an ne haldeydim... Bu durumdan kurtulmam gerekiyordu ve bunu onun oyununa katılarak yapacaktım.

Bakışlarımı kararlılıkla gözlerine diktim. ''Sevgilim...'' Elimi yavaş hareketlerle tişörtünün altına götürdüm. ''Şuan burada değil.''

Yumuşak dokunuşlarımı sırtında gezdirirken gözlerimi yüzünden ayırmıyordum. Bunu yapamayacağımı düşünüyor olmalıydı ki dikkatle beni izliyordu. Ama o benimle oynuyorsa ben de onunla oynardım. Sırtındaki elimi sıkıp tırnaklarımı bastırdığımda Rüzgar, kesik bir nefes bırakıp gözlerini kapattı. Sırtı yay gibi gerilmişti. Şimdi kötü bir şekilde sırıtma sırası bendeydi.

Oyun, böyle oynanırdı.

Tırnaklarımı sırtından aşağı yavaşça kaydırdım. Rüzgar hiç iyi gözükmüyordu. Dişlerini sıkıyor gibi duruyordu. Gözlerini bir anda açıp gözlerime sabitledi. Bakışları sertti. Sanki gözbebekleri büyümüş, mümkünmüş gibi daha da koyulaşmıştı. Bakışlarında farklı bir yoğunluk vardı. Bakıyor ama görmüyor gibiydi. Elimi sırtından beline doğrdu götürüp ilacı sıkıştırdığı yere yaklaştım. Rüzgar'ın belimdeki eli gerilirken bakışlarını tekrar dudaklarıma indirdi. Çok yakın duruyordu.

Bu oyunu burada bitirmeye karar verip beline sıkıştırdığı ilacı bir anda çektim ve iterek onu kendimden uzaklaştırdım. İlacın sivri ucunu da ona doğrultmuştum sanki kesici bir aletmiş gibi.

''Bir daha bunu sakın yapma.'' dedim dişlerimin arasından. Her kelimeyi bastırarak konuşmuştum. O ise sanki rüyadan yeni uyanmış gibi afallamış gözüküyordu. Sanki olanları algılayamıyordu. Sadece bakıyor ve derin nefesler alıyordu.

''Duydun mu beni?!''

Rüzgar'ın nefesleri hızlanmaya başlarken krizin yaklaştığını yeni anlayabilmiştim.

''İlacı ver.'' diyerek elini uzattı nefes nefese. Şaşkındı ama bunu belli etmemeye çalışıyordu. İster istemez ben de telaşlanmıştım çünkü o ölse ilacını istemezdi.

İlacını ona uzatırken ''Su getireyim mi?'' diye sordum.

''Gerek yok.'' dedi sert bir şekilde. Paketten ilacı çıkarırken havaya ihtiyacı var gibi gözüktüğü için hızla içeri gidip havasını da ona vermiştim. Onu da sıktıktan sonra yüzüme bakmadan bana uzattı ve ''Odamda olacağım. Sakın beni rahatsız etme.'' diyerek gitti.

O gözden kaybolurken ben de olduğum yerde kalakaldım. Az önce neler yaşadığımızı yeni idrak ediyordum. Yavaş adımlarla ilerleyip havuzun kenarına oturdum.

Neydi bu böyle? Ne yaşamıştık? Neden yaşamıştık? Rüzgar bu oyunu başlatarak ne amaçlamıştı? Oyun muydu bu? Bundan etkilendiğimi kabul etmek istemiyordum. Rüzga'ın amacının dalga geçmek olduğuna emindim zaten. Sırf beni tuzağa düşürmek için yapmıştı. Başka birşey olamazdı. Çünkü o benden nefret ediyordu. Her fırsatta beni burdan kovmak için uğraşıyordu. Bu da onlardan biri olmalıydı. Bunun sonunda nasıl yapacaktı bilmiyorum ama kesinlikle bir koz arıyor olmalıydı.

Bugün herşey neden ters gidiyordu?!

***

Rüzgar, hızla odasına girip kapıyı kapattı. Ama kapıyı kapatmanın yetersiz olduğunu düşünüp kitledi. Nefes'in aniden odaya dalmasını kaldırabilecek bir durumda değildi. Odada bir ileri bir geri volta atarken aynı zamanda kendi kendine söyleniyordu.

''Liseli ergenler gibi bir dokunuşa etkilenecek kadar düştün mü oğlum sen?!'' Ellerini saçına geçirdi. ''Ama o lanet olası kokusuyla mantıklı düşünmek çok zor!''

Ağzından çıkan cümlenin farkına vardığında sinirle sandalyeye tekme attı. ''Kafana sıçayım Rüzgar!''

Sinirle soluyordu. Odada bulunan oksijenin yetersiz olduğunu hissedip cama yöneldi. Gözü havuzun kenarında, dalgın bir şekilde oturan kıza takıldı. Onu görmek istemedi. Ya da gözünün önünden gitsin istemedi. Kafası çok karışıktı. Perdeyi kapatıp onu görmemeyi tercih etti. Masasına ilerleyip kağıt ve kalem aldı. Yere çöküp yatağına yaslandı. Düşüncelerle boğulduğunu hissediyordu. Dile getiremediği cümlelerini kağıda döktü. Başka yol bulamamıştı kendisini sakinleştirmek için. Dertlerini anlatan biri değildi zaten. Hiç olmamıştı. Çok sıkışmadığı müddetçe de yazmazdı.

Ama şu an yazmak ona iyi gelmiyordu. Az önce yaşanan olayları tekrar yaşamasına sebep oluyordu.

Nefes'in tenine değer parmakları...

Yakından daha güzel olan gözleri...

Dudakları...

''Siktir!''

Kalemi bir kenara attı. Kağıdı çekmecesine koydu. Acı çekiyordu resmen. Hızlıca odasındaki banyoya girdi. Elini yüzünü yıkayıp kendine gelmeye çalıştı. Ama olmuyordu. Bu hislerinin sahibinin Ece olması gerekiyordu. Evine iş için gelen birine karşı, bu duygularının etik olmadığının farkındaydı. Bu duygusunu Ece'ye yönlendirmeye karar vererek onu aradı.

***

Kısa bir süre sonra odasının kapısı çaldı.

''Rüzgar. İyi misin?''

Kapıyı açtığında Ece'nin yanında Emir'i beklemıyordu. Sadece Ece'yi çağırmıştı oysa. Ece'nin Emir'i peşinden sürüklemesine öfkelendi.

''Emir'in burada ne işi var?'' dedi sert bakışlarını Emir'e dikip. Emir her zaman ki gibi kendinden emin, kayıtsız duruyordu.

''Ben...'' Ece'nin sözünü tamamlamasına izin vermedi.

''Sen mi çağırdın?!'' diye sesini yükselterek Ece'ye döndü. Tatmin olamamanın verdiği öfke gittikçe artıyordu.

Ece, Rüzgar'ın sesinin yükselmesiyle irkilmişti.

''Tamam abi, sakin ol. Ben peşine takıldım. Nefes'le dertleşiriz diye düşündüm.'' diye arkadaşını korudu. Emir, Rüzgar'ın bu çıkışlarından çok sıkılmıştı artık. Suratına yumruğunu geçirmemek için zor duruyordu. Ama yumruğu bırakın, ağızını açıp bir şey bile diyemiyordu.

Ne yazık ki...

''Kimle ne bok yiyorsan.'' dedi.

''Ay götüm. Senin agrasifliğinle uğraşamam. Nefes ne yemek yapmış diye bakmaya gidiyorum.'' dedi iç düşüncelerinin tam tersini söyleyerek. Oradan ayrılarak aşağı indi.

Ece odasına girdi ve kapıyı kapattı.

''Neden bu kadar gerginsin? Bir sorun mu var?'' diye sordu Ece. Bu sorusunun üzerine Rüzgar sevgilisine sıkıca sarıldı.

''Seni özlediğimi söylemiştim. Emir'le gelmen sinirimi bozdu.'' dedi.

Kafasını boynuna gömdü. Bir süre bu şekilde kalırlarken Rüzgar biraz sakinleştiğini hissediyordu. Kafasını kaldırıp sevgilisinin yüzüne baktı. Çok uzun zamandır sevgiliydiler ve bundan şikayetçi değildi.

Rüzgar, bir elini Ece'in yanağına koyup gözlerinin içine baktı. ''Seni seviyorum.''

Ece, dediği bu cümleye gülümsedi. Rüzgar'ın bakışları dudaklarına indiğinde Ece'nin de aynı şekilde bakışları Rüzgar'ın dudaklarına inmişti. Rüzgar yavaşça yaklaşıp onu öpmeye başladığında Ece'nin de elleri Rüzgar'ın boynuna çıktı ve öpüşüne karşılık verdi. Sakin başlayan öpüşme Rüzgar'ın yönlendirmesiyle hızlanıyordu. Ece, arada bir dudaklarını ayırıp Rüzgar'ın nefes alması için zaman tanıyordu. Çünkü hastalığı, bunu uzun süre devam ettirmesine izin vermiyordu. Rüzgar, belinden kavrayıp kızı yatağına doğru götürdü ve oturmasını sağladı.Öpüşmeye devam ederlerken kızı yavaş yavaş yatar pozisyona getirdi. Dudakları çenesine, ardından boynuna yöneldi. Bu öpüşler Ece'nin hoşuna gitse de gerilmeye başlamıştı. Rüzgar bir dirseğini kızın yanından yatağa dayamış, diğer eli ise belindeydi. Öpüşleri boynundan aşağı doğru kayarken eli de belinden aşağı doğru kayıyordu. Ece'nin hızlanan nefeslerinin telaştan dolayı olduğunu anlamıyordu. Rüzgar'ın öpüşleri Ece'nin tişörtünün geniş yakasından göğüsüne yaklaştığında ve eli de eş zamanlı olarak kasıklarına yaklaştığında Ece telaşlar Rüzgar'ın omzundan ittirdi.

''Rüzgar...'' dedi nefes nefese. ''Rüzgar dur.'' Ece kasıklarına değen Rüzgar'ın sertliğini hissettikçe telaşı artıyordu.

Rüzgar kafasını kaldırdı ve sevgilisinin yüzündeki anlamsız telaşa baktı. Kaşlarını çatmıştı.

''Sorun ne?''

''Rüzgar ben... hazır değilim.'' dedi kız Rüzgar'ı üzerinden itip doğrulurken.

Rüzgar, sabırla nefesini verip yatağına oturdu.

''Ece. Uzun zamandır sevgiliyiz. İlk zamanlar anlıyordum hazır olmamanı. Ama şimdi çözemiyorum. Neden tedirginsin?'' Sevgilisinin yüzüne baktı. Ama o bakışlarını kaçırıyor, ağzını açmıyordu. ''Sorun evlilik mi? Eğer bundan endişeleniyorsan, bu konu hakkında konuşabiliriz.'' dedi. Rüzgar bir çözüm bulmak istiyordu. Her şeyden önce Ece'yle neredeyse bir buçuk yıldır sevgiliydiler ve şu an evlilik düşünebilecek olgunluktaydılar.

''Hayır! Evlilik olmaz!''

Rüzgar, Ece'nin bu ani tepkisi ve sesinin istemsiz yükselişiyle kaşlarını çattı.

''Yani... evlilik için daha çok genciz.'' diye toparlamaya çalıştı.

Rüzgar'ın istemsizce sesi yükseldi. ''Sorun ne o zaman Ece?! Neden sana dokunmama izin vermiyorsun?'' diye bağırdı. Dirseklerini dizlerine koyup sakinleşmeye çalışır gibi yüzünü ovuşturdu. Ama sakinleşmiyordu. Ayağa kalktı. ''Ne zaman sana yaklaşmaya çalışsam her seferinde aynı şeyi yapıyorsun.'' dedi gözleri odada dolaşırken. Sonra sert ve öfkeli gözlerini kızın gözlerine dikti. Parmağını kıza karşı sallayarak konuştu. ''...ve bana bir açıklama yapmıyorsun! Mesele burda sevişmek değil. Seni sadece bedenin için hayatımda tutmuyorum. Neden benden uzaklaştığını anlamaya çalışıyorum. Sen benim sevgilimsin. Hep bu şekilde mi devam edeceğiz?''

Sustuğunda öfkeden nefes nefese kalmıştı. Sadece kıza bakıyordu. Rüzgar kavga etmek istemiyordu. Sadece bir şey demesini istiyordu. Bir açıklama yapmasını. Ama o sadece agrasif bir şekilde ''Tamam Rüzgar. Üstüme gelme.'' demişti. Rüzgar kafasını iki yana salladı.

''Tamam Ece. Beni biraz yanlız bırak.'' dedi sakince.

''Özür dilerim. Böyle olmasını istemezdim.'' diyerek odadan çıktı.

Rüzgar kendini büyük bir yorgunlukla yatağa bıraktı. Tavana bakarken düşüncelerinin beynini yavaşça terk ettiğini hissediyordu. İlaç etkisini yeni yeni göstermeye başlamıştı. Yavaşça hissizleşmeye başladı. Sanki az önce esip gürleyen kendi değilmiş gibi hissediyordu. Sanki az önceki Rüzgar bedenini terk ediyordu. Bu histen nefret ediyordu. Hissizleşmekten nefret ediyordu. Bu halindense her şeye öfkeli olan halini tercih ederdi...

***

Bahçe kapısından gelen seslerle oraya döndüm. Ece'yle Emir gelmişti. Rüzgar çağırmış olmalıydı. Bir süre sonra Emir yanlız başına aşağı indi ve benim yanıma geldi. Yanıma oturdu sessizce.

''Hayırdır. Moralin bozuk gibi.''

Güneşten dolayı kıstığım gözlerle ona baktım. Şu an içimdeki her şeyi birine dökmeyi çok istiyordum. Ama Emir bunun için doğru kişi değildi. Anlattıklarımı Rüzgar'a anlatabilirdi. En kötüsü Ece'ye anlatır ve bu Serpil Hanıma kadar gidebilirdi.

''Bir şeyim yok.'' diye yalan söyledim.

''Rüzgar'ın da tepesi atmış gibi. Tartıştınız mı?''

''Her zaman ki şeyler. Varlığım yetiyor.'' dedim bakışlarımı havuza çevirip. Ayağımı hareket ettirip suyun dalgalanmasını izledim. Suyun içinde boğulmaktansa düşünceler içinde boğulmak daha öldürücüydü.

Bir süre daha sessizce oturduktan sonra Ece yanımıza geldi.

''Emir, hadi gidiyoruz.'' dedi gergin bir şekilde.

''İyi misin Ece?'' diye sordu Emir merakla. ''Bir şey mi oldu?''

''Emir. Bir kere de dediğimi ikiletme ya.'' diyerek onu beklemeden arkasını döndü. Bunu yapmadan önce de baka kötü bakışlar atmayı ihmal etmemişti.

Ece neden bu kadar gergindi ki? Bahçede olanlardan haberi mi olmuştu? Rüzgar bunu anlatır mıydı ki? Anlatmaz ya neden anlatsın? Ama yine de bu konuyu onunla. konuşmam lazımdı. Bir şekilde bu konuyu ona açmalıydım.

***

Rüzgar uzun zamandır odasından çıkmıyordu. Saatler olmuştu. Rüzgar'a iki çeşit yemek hazırlamış ve ona haber vermiştim. Ama bir cevap alamamıştım. Acaba iyi mi? Yoksa Ece'yle kavga ederek kriz geçirmiş olabilir mi diye düşünürken merdivenlerden ses duydum. Kalbimden vücuduma bir anda elektirik dalgası yayıldı. Bu hissi sevmemiştim.

Rüzgar mutfağa girdiğinde bana bakmayarak kendisine yemek koydu ve salona geçti. Televizyonu açarken ben de çaprazındaki koltuğa oturmuştum. Beni fark etmesini bekliyordum ama o ben yokmuşum gibi davranıyordu.

Çekingen bir tavırla söze girdim.

''Rüzgar... Ece'yle kavga mı ettiniz. Çünkü o biraz kızgın gibiydi.''

''Hayır. Gayet güzel vakit geçirdik.'' dedi televizyondan bakışlarını ayırmadan.

''Peki fark etmiş olabilir mi?'' dedim bahçedeki anı kastederek.

''Neyi fark edecek?''

''Yani... Bizi, bahçede...'' Kelimeleri bir araya getirip bir cümle kuramıyordum bile.

''Ne demek istediğini anlamıyorum Nefes.'' dedi ifadesiz bakışlarını bana çevirerek. ''Ne olmuş bize? Neyi fark edecek? Fark edeceği ne olmuş?''

Şaşkınlıkla gözlerim açıldı. Her şeyi görmezden mi geliyordu? Kendi yaptığı bu şey olmamış gibi mi davranıyordu? Belki de ben bu kadar büyütmüştüm. Haklıydı. Ne olmuştu sanki?

''Haklısın. Bir şey olmadı.'' diyip yerimden kalktım.

***

Eve giderken yol boyunca sadece düşünüp durdum. Rüzgar'ın neden bu kadar dengesiz olduğuna anlam veremiyordum. Düşüncelerimin içinde boğulurken aklıma şehir dışındaki arkadaşım geldi. Onun şehir dışındaki işlerinden ve benim yoğunluğumdan dolayı onu unuttuğum için kendime kızdım. Ona her şeyi anlatabilirdim.

Aradıktan bir kaç saniye sonra telefonu neşeyle açtı.

''Alooo! Nefes'imm.'' O benim aksime her zaman çok neşeliydi.

''Zeynep, nasılsın?''

''İyiyim güzellik. Sen nasılsın?''

''Ben de iyiyim.''

''Sesin hiç öyle demiyor ama. Dökül bakalım.''

Açıkcası onunla konuşurken gülüyordum. Ama Zeynep sanki her zaman benim içimi okuyor gibiydi.

''Aslında bir şey olmadı. Yani galiba... Yeni bir işe başladım.''

Daha cümlemi bile tamamlamadan sevinçle çığlık attı. ''Ay çok sevindim!''

Ben de onun neşesiyle güldüm. ''Ama adam tam bir hödük.''

''Ne adamı? Ne oluyor?'' dedi afallayarak.

''Sakin olursan anlatacağım Zeynep.'' diye güldüm. ''Bu işe bakıcılık diye girmiştim.''

Yine sözümü kesti. ''Bakıcılık mı? Çocuklarla uğraşılmaz tabi ki. Ama neden adam dedin anlamadım.''

''Dur bi Zeynep. Bölme.''

''Tamam sustum.'' dediğinde anlatmaya devam ettim. Bu sefer bölmeden dinliyordu. Başımdan geçen çoğu anlattımç

''Sen de hala devam mı ediyorsun?'' diye sordu memnuniyetsizce.

''Etmek zorundayım Zeynep.''

''Çok sinir oldum. Şu çocuğun ağzını burnunu kırabilir miyim?'' Bu sorusuna karşı güldüm.

''Emin ol ben de her gün bunun hayalini kuruyorum.''

Konuşmanın geri kalanında havadan sudan konuştuk. Onunla konuşmak iyi gelmişti. Kafamı dağıtmıştı. Onu özlediğimi fark etmiştim...

Arkadaşlar bundan sonra bölümler gecikebilir yoğun bir döneme gireceğim

Bu bölüm hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum 💕

Loading...
0%