Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Giriş

@ismellsnow

Üzerimi değiştirirken Reina’nın içeri dalmasıyla refleks olarak üzerimi kapattım. Kapıyı kapattı ve gülerek yanıma geldi. “Bugün mesaiye kalmıyor musun?” Başımı olumsuz anlamda salladım. “Hayır. Yoruldum bugün.” Dudakları düz bir hal alırken başını aşağı yukarı salladı. “Joseph’e gelen vakayı duydun mu?”

 

Dolabı kapatırken Reina’ya baktım ve sözüne devam etmesini bekledim. Asla hiçbir şeyden haberim yoktu çünkü. “Bizim yaşlarımızda bir kadın. 8 aylık hamile; sürekli bayılma ve ağrı şikayetiyle geldi.”

“E bu normal değil mi?”

Güldü. “Buna ek olarak avuç içi ağrıyla birlikte kaşınma ve dayanılmayacak derecede baş ağrısı.” Ben tam konuşacakken tekrar lafa girdi. "Ve bil bakalım nereden gelmiş?"

 

İkimizin de aynı şeyi düşündüğünü Reina'nın başını aşağı yukarı sallamasıyla anlamıştım. "Joseph ne dedi?" dedim merakla. "Açıkçası o alakası olduğunu düşünmüyor. Alerjik reaksiyon olabilirmiş." Joseph'in aksine asla öyle düşünmüyordum. "Kadın burada mı?"

 

"Joseph taburcu etti. Ben bir şekilde ulaşmaya çalıştım ama kimse dönmedi. Ama merak etme, eğer düşündüğümüz şeyse illaki gelecek."

 

Haklıydı. Bu yüzden daha fazla üstelemedim. "Eee sen eve mi gideceksin?" dedi Reina. Ona cevep vermeden önce bildirim gelen telefonumu elime aldım ve kilit ekranından gelen mesaja baktım.

 

Abel

Barda buluşalım. Acil.

 

Mesajı okuduktan sonra Reina'ya baktım. "Sanırım bara gidiyormuşum." dedim. "Gidiyormuşum derken?"

"Abel buluşmak istiyormuş. Acil demiş. Ne gibi bir acileyeti olabilir hiçbir fikrim yok ama, herneyse."

 

"Bu çocuk neden sürekli barda?" dedi merakla. "Bara bar için gitmiyor ki, en yakın arkadaşı Oscar için gidiyor. İşi olduğunda o bakıyor bara." Başını olumlu anlamda salladı.

 

***

Her zamankine göre daha sakin olan bara geldiğimde gözlerim Abel'ı aradı. Onu barın önünde gördüğümde adımlarımı ilerlettim.

 

"Sen genelde barın arkasında olurdun? Hayırdır?"

 

"Mesajda acil demiştim, gerçekten de acil bir durum var ve aramızda tezgah varken konuşmak biraz komik olurdu."

 

"Ne oldu?" dedim merakla. Birkaç saniye etrafına bakındı. "Bugün garip garip giyinimli adamlar geldi. Bana hamile bir kadının buraya geldiğini ve onu aradıklarını söylediler. Ben de görmediğimi söyledim ki gerçekten görmemiştim. Başta her şey normaldi ama daha sonra içlerinden birinde dövme gördüm."

 

Duraksadı ve bileğindeki dövmeyi büyüyle ortaya çıkardı. "Bunun aynısından. Sende, bende, Reina'da ve diğerlerinden olan dövmeden. Aksanları ne Fransız ne de Norveçli gibiydi. Anlamdıramadığım bir aksanları vardı."

 

Birkaç saniye sustum. Olayları bağdaştırmaya çalışıyordum çünkü alakalı olma ihtimali yüksekti.

 

"Bugün hastaneye hamile bir kadın geldi. Kendisinin insan olduğu bariz belli. İnsan olmayan biriyle ilişkiye girip çocuk yapmış. Büyük ihtimalle sana sordukları kadın bizim hastanedeki kadındı."

 

"Ne yapacağız peki?" Omuz silktim. "Ben bunlarla uğraşmayı bırakalı çok oldu, biliyorsun. Annemle Bayan Miller ilgilenir artık."

 

Birkaç saniye sustu. "E bir şey olursa biz de etkileneceğiz ama. Emin misin?" Başımı olumlu anlamda salladım. "Normal bir insan gibi yaşamak için çok uğraştım Abel, hayatımı tekrardan Norveç'teki gibi yaşamak istemiyorum."

 

"Haklısın," dedi. "Ama merak ettiğim bir şey var." Parmağımdaki yüzükle oynarken başımı kaldırdım ve ona baktım. "Tüm elementleri öğrenmek için çok uğraştın, geceni gündüzüne kattın. Telekinezi yaparken az daha ölüyordun. Yüzlerce kez ellerini yaktın. Bunca acı, bunca çaba boşa mıydı? Hiç mi güçlerini kullanmıyorsun?"

 

Derin bir nefes aldım. "İnsan gibi yaşamak için de çok çaba harcadım ve bu çaba o çabadan daha önemli benim için. Ve evet, güçlerimi hiç kullanmıyorum. Ayrıca bunları sen mi söylüyorsun? Okuldayken benimle yarışıp duruyordun sürekli. Al sana fırsat. İstersen Norveç'e gidip öğretmen olabilirsin, tüm elementleri aynı anda kullanmaya çalışabilirsin. Seni durduran ne?"

 

"Demek ki rekabet seviyormuşum." dedi sırıtarak. Gözlerimi devirip çantamı tezgahtan aldım ve ayağa kalktım. "Emin ol kendine rekabet edebilecek başka kişiler bulabilirsin. İyi günler Abel."

 

Sözümü bitirmemin ardından arkamı döndüm ve ağır adımlarla bardan çıktım.

 

***

 

Eve geldiğimde koltukta oturmuş bugün hastaneye gelen hamile kadını düşünüyordum. Evet, belki ilgilenmek istemiyor olabilirdim ama bir bebeğin ve annenin hayatı söz konusuydu. Ayrıca benim ve arkadaşlarımın güçleri.

 

Elimdeki kahve bardağını sehpaya bıraktım ve telefonumu aldım. Kişilerimden Seraph Miller'ı bulup aradım. Birkaç çalmadan sonra telefon açıldı.

 

Seraph Miller:

Selam balım, nasılsın?

 

Cheryl Leroux:

İyiyim, siz nasılsınız?

 

Seraph Miller

İyiyim çiçeğim teşekkür ederim.

 

Birkaç dakika kendimiz hakkında konuştuktan sonra her şeyi Bayan Miller'a anlattım. Sakinliğini koruyarak beni dinlemiş, bir öneri sunmuştu. Marsilya'ya askerler gönderecek ve şehrin her bir yanında kadını arayacaklardı. Çünkü gerçekten biz kadına asla ulaşamamıştık. Hastaneye gelir diye de düşünmüştük ama gelmemişti.

 

Bayan Miller hepimizi büyüten öğretmenimizdi. Buna rağmen çok gençti. Bize ders verirken 18 yaşındaydı. Annemin gözü kapalı güvendiği nadir kişilerden biriydi. Özellikle Reina ve ben resmen onunla büyümüştük. Reina'nın annesi olmadığı için ona biraz daha bağlıydı.

 

Uzun bir telefon görüşmesinden sonra sonunda telefonu kapatmış ve hemen grubumuza olay hakkında bilgi vermiştim.

 

Cheryl Leroux:

Bayan Miller'ı aradım. Norveç'ten Marsilya'ya asker gönderecekler. Ne yapıp ne edip çok geç olmadan kadını bulmaları lazım. Yoksa çok geç olacak.

 

Joseph Mcavoy:

Ben gerçekten normal olduğunu düşünmüştüm. Eğer gerçekten düşündüğünüz gibiyse kadın her an doğurabilir. Onun doğurması demek bizim mahvolmamız demek. Keşke daha dikkatli olsaydım.

 

Reina Allen:

Kendine bu kadar yüklenme, senin suçun yok. Gerçekten normal bir hasta da olabilirdi.

 

Abel Waldorf:

Oscar barı kapattı. Ben de bugün kliniğin etrafında o adamları yine gördüm. Kliniği kapatıp hastalarımı başka veterinere yönlendirdim.

 

Carmen DeRosa:

Benim davaları bırakma gibi bi ihtimalim yok maalesef.

 

Oscar DeRosa:

Cheryl, siz de hastaneden ayrılmayın bence. Kadının oraya gelme ihtimali çok yüksek.

 

Cheryl Leroux:

Her gün birimiz nöbete kalacağız. Sıkıntı yok. Sabahları zaten hepimiz oradayız.

 

Carmen DeRosa:

Bu iş bizi Oslo'ya geri götürecekmiş gibi ama, hadi bakalım.

 

Carmen'in son mesajı o kadar mantıklı gelmişti ki, derin bir nefes aldım. Telefonu koltuğa bırakıp ellerimi saçlarımdan geçirip ofladım. Şu anda Norveç'e gitmek istediğim en son şeydi.

 

Loading...
0%