Andre’nin Hikayesi: Duygular ve Kırılganlık
Ben Andre, zengin ve güçlü bir ailenin oğluyum. Ama buna rağmen, hayatım
hiç de kolay olmadı. Babamın baskıcı tutumu, annemin soğuk ilgisi ve sürekli
birbirini takip eden beklentilerle büyüdüm. Benim için değerli olan şeyler,
başkalarının gözünde sadece birer zorunluluktu. Ve Liz… Liz Scarlet. O, hep
hayatımda vardı, ama hiçbir zaman gerçek anlamda yanımda olmadı. O,
sadece bir sözleşmenin, bir ailenin çıkarlarının parçasıydı.
Liz ile nişanlandım, ama hiç sevmedim. Benim için her şey planlıydı, adeta bir
aile stratejisi gibiydi. Bizim ilişkimizi kuran ailelerdi, ama benim içimde Liz’e
karşı hiçbir şey yoktu. O, şımarık, kibirli ve sürekli dikkat isteyen biri olarak
karşımdaydı. Sadece ailesinin ve çevresinin istediği gibi birine dönüştüm, ama
bir türlü kendim olamadım.
O kadar içsel bir boşluk vardı ki. Liz bana hiçbir zaman gerçek anlamda yakın
hissettirmedi. Onunla vakit geçirmek, duygusal anlamda hiçbir şey ifade
etmiyordu. Ama sonra Rachel geldi. O anı unutamam.
O an, Rachel’ı ilk gördüğümde hissettiğim şeyleri tanımlamakta zorlanıyorum.
Beni sarmalayan bir etki vardı. Gözlerinde bir tür masumiyet ve aynı zamanda
bir gizem. İnsanı çekip içine çeken bir şey vardı. Liz’in sert bakışları ve sürekli
bana yapışan ilgisi arasında, Rachel bana bir nefes gibi geldi. Onunla
geçirdiğimiz zaman, bana hiç olmadığım kadar huzur verdi. Ama aynı
zamanda içinde bir çatışma vardı. Liz ile olan zoraki ilişkimin, gözlerimde nasıl
da bir sıkıntı oluşturduğunu fark ettim. O an, Rachel’a yönelmeye başladım.
Liz, beni daha da uzaklaştırmaya başladıkça, Rachel’a olan ilgim arttı. Bir
akşam, Scarlet ailesinin büyük partisinde, Liz’in ne kadar içine kapanıp
kıskandığını, ne kadar sinirli olduğunu gördüm. Rachel’ın etrafımda olması,
bana biraz nefes aldırıyordu. Ama Liz bu durumu hiç hoş karşılamadı. O kadar
öfkeliydi ki, bir bardak şarap döküp Rachel’a hakaret etti.
İşte o an, içimde bir şey patladı. Liz’in bana olan kıskançlıklarını, bir insanın
başka birine duyduğu sevgiyi, güveni bu kadar kolayca hırpalamasını kabul
edemedim. Ona bir tokat attım. O an, gözlerindeki şaşkınlık ve acı, bana olan
ilgisinin ne kadar sahte olduğunu net bir şekilde gösterdi. Bir süre sonra,
Rachel’ı savundum ve Liz’in küçümsemesini, aşağılamasını daha fazla
dayanamayacağımı fark ettim.
O gece her şey değişti. Liz’in ailesinin o büyük düşüşü başladı ve Scarlet
ailesinin karanlık sırları yavaşça gün yüzüne çıkmaya başladı. Liz’in babası
hapse girdi, kardeşleri ise kayboldu. Ailenin serveti boşa gitti ve her şey alt üst
oldu. O an, her şeyin nasıl da kontrolüm altına girdiğini fark ettim. Liz’in
düşüşü, bana bir şekilde güç verdi, ama aynı zamanda ona karşı beslediğim
nefret ve hayal kırıklığı büyüdü.
Bir gün, bir kafede Liz’i gördüm. O an, geçmişi hatırlamak bir anda ağır geldi.
Liz’in bana yaptığı her şey, tüm ilişkilerimiz, yaptığımız her şey bana anlamsız
gelmeye başladı. O, hiç anlamadım. Ama Rachel… Rachel başka bir şeydi.
İçimde hala karışık duygular vardı. Bir tarafta Liz’in bana yıllarca zorla kabul
ettirdiği ilişkiler ve sorumluluklar, diğer tarafta ise Rachel’ın bana hissettirdikleri
vardı. Rachel, bana güç verdi. Ama Liz’in her şeyini gözlerimin önüne serdiği o
an… Gerçekten, bu savaşı kazanıp kazanmadığımı, her şeyin kontrolümde
olup olmadığını anlamak zor. Ama Rachel’ın yanında, en azından bir şeyler
gerçekten doğruymuş gibi hissettim.