Yeni Üyelik
13.
Bölüm

12.Bölüm

@izmiristee

Hello ben geldim :))

Birde şu oy ve yorumlara değinmek istiyorum ortada bir emek var, yorumlarınız ve oylarınız gerçekten benim için morel ve motive edici oluyor sizinle bölümler hakkında, karakterler hakkında konuşmayı seviyorum. Beğendiğiniz veyahut beğenmediğiniz sahneleri bileyim ki bir dahaki bölümü söylemlerinize göre dikkat edeyim...

Bunu halledeceğimize inanıyorum ve sizi bölüme alıyorum efenim keyifli okumalar dilerim :)

Nehirin Anlatımıyla

Cenk komutana seslenişim, yana çekilmesi ve üzerimize yağan kurşunlar bir olmuştu, gözüm hemen yanımızda duran adama kaydı, bulunduğumuz anı umursamayıp sağlam bir tekme atmıştım bacağına, yardım edeceğim diyerek bizi tuzağa düşürmüştü hayvan herif! Attığım tekme yüzünden inleyerek yüzüme bakmıştı, "manyak mısın kızım!" demişti.

" Evet manyağım nerden bildin? Bizi kurtarmak ayağına tuzağa çekmek anca senin gibi adi heriflerin işi olur. " Sinirlenmiştim, bu adama inanmayacaktık. Söylemlerimi hazırlıksız yakalandığı için boş boş baktı bana.

"Nehir sırası değil," diyerek araya girdi cenk komutan. Haklıydı sırası değildi ama bu bizi tuzağa çektiği gerçeğini değiştirmiyordu pusunun içindeydik ve silahlarımız da yoktu, söylediğim şeyle bir noktada kaldım. Silah... Yoktu... Babamın silahı... Çatışma yerinde kalmış olmalıydı. SİKTİR!

"Bir silaha bile sahip çıkamadın nehir!" iç sesimi umursamadım.

"Sen babana ait bir silahı bile koruyamadın."

Hayır! Hayır, düşüncelerin zihnimi ele geçirmesine izin vermemeliyim şuanda olmamalı. Öfkeme sahip çıkmalıydım, düşünme nehir. Şuanda odaklanıcak durum bu değil.

Düşünme nehir, düşünme hayır. Kesinlikle arkamdan bir şeyle vurduklarında silah elimden kayıp gitmiş olmalıydı. Şuana odaklan nehir, sadece şuana. Deneyebilirsin öfkeni kontrol altında tut,

"Ne yapacağız!" Diye atıldım. Düşünceler susmuyordu yeri ve zamanı olmayan kafamın içindeki sesler kendini en gereksiz an da belli etmişti.

"Direkt çıkıp savaşalım?" Diye soru yönelttim. Cenk komutanın bakışları bana dönüp bir kaşı kalkık gerçekten mi nehir? Bakışlarını atıyordu bulunduğumuz anı düşünerek söylediğim şeyi düşünmeden atmıştım tamama biranlık saçmaca bir şeydi.

"Etrafı görebileceğimiz bir yer var mı bu sikik alanda!" Diyerekten ortaya giriş yaptı cenk komutan.

Bulunduğumuz alan dışarıyı göstermiyordu sadece silah seslerini duyuyorduk. Soruyu yönelttiğimiz berat denilen adama idi , lakin ondan da ses gelmiyordu.

Başımı arkaya çevirdiğimde berat dediğimiz adi herifin orada olmadığını fark etmiştim.

" Komutanım adam yok!"

" Vay orospu çocuğu," demiş bulundu

Dışarda silah sesleri susmuş, geriye adım seslerini bırakmıştı. Cenk komutan bakışlarını ani bir şekilde bana tutmuştu, sessiz olmam gereken komutu vermişti bir planı var diye düşünüyordum.

Sağ elini havaya kaldırıp, kapının solunu bana gösterdi. Sağ kısıma da kendisini göstermişti kafamı salladım bu şu demekti; kapının her iki tarafında pusuda bekle düşman içeriye girdiği anda etkisiz hale getir. Sürgülü demir kapıdan hafif sesler geldiğinde ikimizde duvara sindik.

Kapı açıldığı anda içeriye giren yüzü kapalı iki kişiye hızlı davranmamız bir oldu. Cenk komutan adamın bacağına sert tekmeyi geçirdiğinde, diğeri direkt cenk komutana döndüğünde, eleman beni fark etmemişti kolunu tutup bükeceğim sırada atik hamleyle boğazımdan tuttuğu gibi sırtımın duvara yapışması bir olmuştu sesli inlemiştim. Erken konuştum Sanırım beni fark etmişti!

"Nehir," demişti cenk komutan, sinirle.

"Noluyor, amına koyayım." Diye bir ses daha duyuldu, ses tanıdık dı sanki yada bana mı öyle geldi bilmiyordum.

Cenk komutan yerde bacağını tutan yüzü maskeli adamın maskesini çekip çıkardığında karşılaştığım yüzle şok olmuştum! Yüzü maskeli olan Murat komutandı! Bizi bulmuşlardı.

"Düşmana vuruyor sanki puşt!" Diyerekten ayağa kalkmaya çalışmıştı sanırım yediği tekme çok sert olsa gerek kalkarken sendeledi.

Cenk komutan elini uzatarak yüzünde yaramaz çocukların bulundurduğu bir tebessüm peydah ederek " çok mu canın acıdı bebeğim," demişti. Güldüm. Hatta kahkhalarım bulunduğumuz alanda yankılandı.

Başta algılamayan murat komutan sonradan algıladığı cümleyle kaşlarını sertçe çatıp bağırması bir olmuştu " LAN! SİKTİR! GİT. "

Beni duvara yapıştıran kişiye de tahmin etmesi çok da zor değildi tepki vermemiştim. Benden bir adım gerilediğinde yüzündeki maskeyi çıkarmıştı. Hayranı olduğum o kehribar gözler karşıma çıkmıştı. Büyüleyiciydi gözleri.

"Canın acıdı mı?" Diye soru yöneltmişti. Kafamı hayır anlamında iki yana sallamıştım.

Bu halim ona çok tatlı gelmiş olacaktı ki gülmüştü. Yanağında daha önce nasıl fark etmedim diyerekten kızdığım bir şey vardı! Gamzesi vardı kehrihar gözlü komutanın.

"Emin misin?" Diyerekten tekrar sorusunu yeniledi. " Çok sert vurdun sırtını duvara. Askeriye'ye gittiğimizde baktıralım. "

Şey sıcak mı oldu?

Aynen baya sıcak alevlerde yanıyoruz... Falan...

"Y-yok" diyebildim. Ben kekeledim? Ben? Bu neydi yahu!

Durmalıyım, durmalıyım soru sorup konuyu dağıtmam lazım. Dağıtılacak konu mu vardı! Adam iyi olup olmadığımı sordu! Bana ne oluyor lan! Maymuna döndüm iyice.

En sonunda aklıma gelenle " Bizi nasıl buldunuz?" Demek olmuştu. Yüzündeki gülümseme biran olsun silinmezken cevaplamıştı sorumu.

"Telsizden haber verdiğinde, ekiplerden yardım istedik. Hızlı bir gelişme ile alana geldiğimizde durum çok kötüydü. Kansızlar, sis bombası atmış etrafa. Dronlarla her yerde sizi aradık, Rabbim'e şükür ki tez zamanda bulmak nasip oldu."

Yine o güzel kendine has ses tonuyla beni mest etmişti. Bu adam konuşsun sabaha kadar dinlerdim.

Abartma nehir!

Abartıyorum iç ses.

" Hadi çıkalım alandan, etraf temiz. " Demişti başımı onaylayarak salladım. Sol elini havaya kaldırarak bana kapıyı gösterdi. Önden buyur demekti bu.

Otuziki diş gülümseyerek hevesle kafamı salladım adımlarımı hızlandırarak dışarı çıktığımda az ilerde göktuğ ve çağan komutanı burada bulmayı beklemiyordum açıkçası. İkisi yan yanaydı.

Göktuğ komutan beni gördüğünde yüzünde rahatlamış hisse bürünmüştü üzerinden yük kalkmış gibiydi.

Çağan komutan ise göktuğ komutan'dan farkı yok gibiydi yüzündeki stres ve yorgunluk çok net belli oluyordu.

"Bir rahat duramadın nehir." Diyerek isyan etmişti göktuğ komutan bana bakarak, bende bu isyanına karşı "Beni bilirsin komutanım, rahat durma huyum yoktur." Dedim.

Sinirleri çok bozuk gibi duruyordu, bir an gözüm elindeki silaha kayınca gözlerim parladı! Silah çok şükür kayıp değildi.

Adımlarımı ileri tuttuğum esnada sol ayağımı yere bastığım an yerde yuvarlak bir doku hissettim ardından gelen" klink" Sesi. Olduğum yerde çivilenmeme sebep oldu gülen yüzüm solmuş. Sağ ayağım havada asılı kalmıştı, elim ayağım buz kesti.

Bana rahatlamış yüz ifadesi ile bana bakan göktuğ ve çağan komutan yüzümde ki ifade yüzünden kaşlarını çatmış hemen yanıma gelmişti.

"B-bomba" diye mırıldana bilmiştim. Bu ses benden mi çıktı, yoksa başkası mı dedi bilmiyordum lakin beynim uyuşmuştu, olduğum yerde çivilenmiş kaldım.

Soğuk soğuk terler dökülmeye başlamıştı. "Nehir," demişti birisi kimden geldi o ses bilmiyordum kulaklarım çınlıyordu adeta bayılacak gibi his doldu üzerime,

"Siktir! Mayına basmış." Dedi birisi

"Komutanım, bomba imha yok!" diye bir ses duyuldu.

"Nehir bana bak, sakın kımıldama!"

Bir karartı hissettim, başım anlık bir yere yaslanmış gibiydi, vücudum çepe çevre sarılıydı. Burnuma hoş bir koku yayılmıştı, ama tanımlayacak kadar zihnim boştu kimdi bana sarılan?

"Şok mu geçiriyor? Niye ses vermiyor! " Bir ses daha.

Anlık, İlk önce gözlerim bu karartırın ne olduğunu anlamak için başımı yukarıya kaldırdığımda kehribar gözlerle karşılaştım ne yani bana sarılan giray komutan mıydı? Bu güzel tanımlayamacağım koku ondan mı geliyordu?

Derince nefes almıştı, göğsü ile göğsüm o arada ufak bir çarpışma yaşanmıştı. "Nehir," demişti o güzel ses tonuyla bakmakla yetindim. "Nehir beni duyabiliyorsun dimi?" Demiş bende kafamı sallamıştım.

"Güzel" demişti sesi çok huzur verici değil miydi? "Şimdi derince bir nefes alıyorsun, ve sana gözlerini kapat dediğim anda gözlerini kapat!" Dudaklarından emir kipi çıksa da ben o sesi hiç öyle algılamadım. Başımı salladım uslu çocuklar gibi

Dudağının kenarı kıvrıldı, " kapat " Demiş bende kapatmıştım. Bir kaç hışırtı sesleri duydum.

" Kabloyu kes, " Dedi birisi iyice titredim ne kablosu bu? Usulca başım tekrar o sıcacık göğüse yaslanmıştı...

" Ve bitti!" Ne bitti? Geldik mi?

Bir anda sıcak kollardan kurtulup başka bir soğuk kollarınb ana sımsıkı sarıldığını hissettim...

Ama ben o sıcak kolları istiyordum...

   

Yazar Anlatımıyla

Ateş timi hasarsız ve sorunsuz bir şekilde Türkiye'ye dönmüştü Yaşanılan bu olaydan ötürü izin verilmişti kısa bir süre dahi olsa alana çıkmayacaktı ateş timi. Nehir ise yaşadığı bomba olayından sonra karşısındaki komutana teşekkür etmeyi unutmuştu aslında unutmamış, utancından yüzüne dahi bakamamıştı. Nehirin öfke sorununu giray çok profesyonel bir şekilde atlattırmıştı.

Nehir ise askeriye'den iki gün dışarı çıkmamıştı yaşadığı an uzun zaman etkisini sürdürmüştü. Döndüklerinin üçüncü akşamı dışarıya askeriye'den uzak bir alana yürüyüş yapıyordu.

Nehir dalgın düşüncelerle gezerken "Yardım Edin!" Diye bir çığlık kopmuştu etrafta. Olduğu yerde ilkilen nehir, hızlıca başını sağa sola çevirdi. Ses nereden geldiği belli olmadığı için , sese odaklanmaya çalışıyordu gece vakti olduğundan etrafı sadece sokak lambaları aydınlatıyordu.

" Yapma! Nolur! Bırakın beni." diye Acı bir ses daha yankılanmış, bu sefer ses daha yakından duyulmuştu nehir bulunduğu yerin ilerisine doğru koşmaya başlamıştı, içinden ise umarım doğru yere koşuyorsundur. Diye geçirmişti

Sesler gürültüler ve kahkahalar çoğalmıştı,kahkaha sesleri iyice mide bulandırıcı hale gelmişti. en sonunda olduğu yerde kalmış yol ikiye ayrılıyordu ellerini hızlıca saçlarına geçirip geriye atmış nefes nefese kalkmış durumdaydı.

İşte şimdi asıl soru hangi yoldan gideceğiydi. İki yolda karanlığa çıkıyordu birisi yardım isteyen kişiye çıkıyor, diğer yol ise ne olduğu belli değildi.

En sonunda gür bir çığlık sesi duyduğunda ise gelen sesin sağ taraftan geldiğini fark ettiğini umarak o yoldan koşmaya başlamıştı. Sadece yürümeye çıkacağın'dan dolayı silahını da yanına almamıştı. Koştukça genzini yakan bir koku ile karşılaşıyordu. Kokuyu aldıkça daha da hızlandı etrafta büyük bir yanık kokusu, gökyüzüne doğru ise kıvılcımların yükseldiğini gördü.

Demir varillerden çıkan ateş kıvılcımları gökyüzüne doğru süzülüyordu.

Varillerden yükselen Ateş kıvılcımları belki biraz görüş açısını gösteriyordu bir kaç adam olduğunu anladı yanlarına yaklaştığında adımlarını yavaşlattı adımları adeta sessiz kendisi ise gölge gibiydi sadece istediği anı oluşturana kadar sessiz olmalıydı ondan sonrasını zevkle onlara göstereceğinden emindi. Adımları biraz daha onlara yaklaştığında duyduğu sesle olduğu yerde kaldı, ağlamaktan çatallaşan güçsüz ses tek bir şey söylemişti "bırak beni. " Bir kadına el sürmeye çalışan bir topluluk vardı gözlerinin önünde Öfkesi bedenini kör etmişti.

Adamın birisi öne atılarak kızın saçlarına asılacakken, nehir daha fazla kayıtsız kalmayıp hızlıca kadına uzanan eli sert bir şekilde kavradıktan sonra karşısındaki adamın çenesine sert bir yumruk atmış adamın sendelemesine sebeb olmuştu.

Arkadaşının yumruk yediğini gören dik saçlı çocuk anında "salim," demiş bulundu çenesine yumruk yiyen adam öfkeyle kafasını kaldırıp ona yumruk atan hadsizin kim olduğuna bakacağı sırada ona vuranın kadın olduğunu görünce şaşırmış, sonra ise karşısındaki kadının güzelliğini baştan aşağıya alıcı gözüyle süzmüş bulundu.

Nehir ise ona bakan adama iğrenir gibi bakmıştı, karşısındaki adamların hal ve hareketlerinden hafif sarhoş olduğunu görünce umursamamış, arkasına sakladığı kıza döndürdü bedenini, yüzünde şükür ki herhangi bir darp yoktu sadece kıyafetinde yırtık vardı tam zamanın'da geldiği için sevinmişti.

Güven verici bir şekilde kadına gülümsemişti, kadın ise karşısında onu bu kötülerden kurtaran kadına karşı gülümsemişti. Lakin buradan nasıl kurtulacaklarını bilemediği için tebessüm yok olup gitmişti, tam o sırada dayak yiyen eleman ise hiç bir şey olmamış gibi nehiri süzerekten sesini duyurtmuştu,

"Yavrum elin de masaj gibi geldi resmen!" Demişti ağzını yaya yaya konuşan salim. Hem onu gibi adama hiç bir kadın karşı koyamazdı. Bu kadını yanında ve yatağında görmeyi isterdi.

Lafı umursamayan nehir ise, kızın elini tutup " Hadi gidiyoruz." Diyerekten adımladı o sırada, adam yolunu keserek gülümsüyordu. "Ben gidebilirsiniz demedim yalnız. Daha eğlence yapmadık dimi gülüm!"

Nehir kaşlarını çatıp sert tonda, " seni de gülüne de eğlencene sokarım! Adi herif! Çekil."Diyerekten bir kez daha adımladıktan sonra adamın söz dinlediğini düşünen nehir hızlıca adımlarken duyduğu cümleyle yerinde kalmıştı.

"Beyler cennetten bize eğlence gelmiş, yavrum dön de şu gül yüzünü bir kez daha görelim." Diyerek adım atıp önündeki güzel bayana dokunacağı sırada, nehir ise mırıldanarak

" zaten çok bile dayandın" demesiyle hızlıca dönüp adamın kasığına sağlam bir tekme atması bir olmuştu.

Tekmeyi yiyen adam ise beklenmedik atak karşısında acıyla karışık sinirle " Seni orospu," diye bağırmış ardından" saldırın şu kıza gece benimle olacak! Gününü göstereceğim zevkle " acıyla söylenmişti kimse ona el kaldıramazdı o ister ve olurdu!

Karşındaki adamın cümleleriyle yüzünü buruşturup," Siktir lan ordan!" Diyip gürledi arkadaki gereksizler boş boş bakarken nehir adamın gözüne sağlam bir yumruk çakıp adamı yere yığmıştı.

Nehir ise ilk defa sinirini sağlam çıkaracağı avlar bulduğu için memnundu, bu memnunluğu ise bu herifte uygulamaya geçiricekti. Arkadan gelenleri fark etmeyen nehir arkasından,

"ABLA ARKANDA!" Sesini duyduğunda ani hamle ile dönmesi ona gelen yumruğu fark edip hızlı bir hamle ile kendini yana çekip yumruğun boşa çıkmasına sebep oldu. Önünde ki kolu sol eliyle tutup, adamın adem elmasına sert bir yumruk atması kaçınılmaz olmuştu.

İkinci adam da yere serdikten sonra sanki çok normal bir şekilde, sırada bekleyen adama bakmıştı.

Adam, ise karşısında onu öldürecek tipte bakan kadına karşı yutkunması bir olmuştu. Karşısındaki kadının kareta yaptığına düşünerek bir kez daha yutkunup. Nehirin tek adımıyla adamın kendisine sert bir tokat atıp usta oyunculukla yere düşmesi olmuştu.

"İyi bare uğraştırmadı sikik!" diye mırıldanmıştı. Cebinden telefonu çıkarıp askeriye'ye konumunu bildirip paketlediği elamanları almasını söylemişti. Telefonu kapatıp ona dolu dolu baka gözlerle karşılaştı.

"A-abla ç-çok sağ-" daha cümlem bitmeden hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlaması bir olmuştu. Neye uğradığını şaşırmıştı kız. Biranda önüne bir grup genç çıkıp neredeyse ona zorla dokunacaklardı.

"Şşt, geçti sakın kötüyü düşünme, sen iyisin dimi sana kötü bir şey yapmadılar! "

Kafasını sağa sola salladı " Yok iyiyim tam zamanında geldin. Allah razı olsun abla"

" Geçti güzelim, geçti" Nehir kendisine sığınan kadını sakinleştirmeye çalışıyordu uzaktan gelen araba ışığı ile geldiklerini anlamış oldu, onun arkasından gelen ambulansı görünce kaşları çatılmıştı,

Araç onlara yaklaştığında nehire sarılan kız daha da sindi, " Korkma bizimkiler geldi."

Nehire sarılmış olan kız ondan ayrılıp, "Sizinkiler kim abla?" Demiş bulundu. Dilinin ayarına içinden küfür etmek istedi o an. Kız ise sarıldığı kişiden korkmuştu.

"A-abla? Mafya falan değilsin dimi?"

Şaşkınca dudaklarından "Ha! Ne." çıkmıştı

Kız ise daha da gerildi "Hani şu insanların organlarını falan alıyor-"

Kızın söylemleri ile nehir gözlerini şiddetle açmıştı, "Hayır! hayır," demişti.

" Ben As-" Daha cümlesi bitmeden yakından bir ses duyulmuştu, "Burada ne olmuş böyle amına koyayım." Dedi cenk

Murat ise gördüğü manzara adeta gözlerine bayram havası veriyordu, yerde üç elemanın amel defteri kapanmaya yakın gibiydi. Birisinin ağzı burnu kan, diğer elemanın boğaz kısmı mosmor olmuş, darbeden dolayı ağzından kan gelmiş diğer eleman ise bileği kırılmış acı çekerek inliyordu. Gelen ambulans görevlileri onları ambulansa taşımakla ilgileniyordu.

Birde karşısındaki kadına baktı. Sıfır Hasarla karşısında duruyordu. "Sen neymişsin be komutanım!" Diye böğürmüştü keyifli sesle. Gülmüştü nehir bir tık havalı hissetmişti ki gözleri aralında ki sessiz kişiyi bulması bir tık korktumuştu. Kehribarlar gözler sinirle bakıyordu çünkü.

"Abla siz kimsiniz?" Demişti kız. Kafası iyice karışmış vaziyette duruyordu.

Çok rahat bir şekilde "Asker" cevabını vermişti cenk. Kız ise şaşkınlıkla karşısındaki iri yarı dev olan adama bakıyordu dili tutulmuş gibi kala kaldı.

Cenkle aralarında derin bir bakışma yaşanmıştı. Sebepsiz yere etraf sessizliğe büründüğünde ise araya giren murat, " Hint dizileri gibi bakışacak mıyız?" Diyerek öneri sundu.

"Gidelim" demekle yetindi giray, bakışlarını nehirden çekmeyerek. Nehir ise o bakışlardan kaçması, gerektiğini fark etti. " Gel hadi gidelim." Demişti önündeki kıza.

Cenk murat önden, nehir ise hızlıca onların arkasından giderken, girayın "kaç bakalım, kaçacağın yere kadar." dediğini duymuştu. Gözlerini kocaman açarak.

"B-biraz daha hızlı gidelim mi? Biraz üşüdüm" demişti önünde ki kıza. Ne saçmalıyorsun nehir....

Başını sallayan kız ise askerlerle birlikte askeriye aracına binmişti.

 

Ertesi gün Mutlu güne uyanmış, bahçede geziyordum taki yanıma gelen nöbetçi askerin bana giray komutanım sizi çağırıyor! diyene kadar her şey güzeldi aslında.

Dünkü olayı konuşacaktı sanırım. Hatta sanmıyorum. Direkt konu oydu, ne diyecek diye düşünerek içeriye geçiyordum adımları hızlandıracağım sırada birine çarpmıştım.

"Dikkat etsene be! " diye cırlayan bir kadınla karşılaşmayı beklemiyordum. "Senin yüzünden kıyafetim kırıştı."

Sakinlikle "Görmedim." dedim şuan kimseyi çekemezdim. Yanından geçerken kolumdan hızlıca kavramıştı. "Haddini bil Asker! Üstünle ne biçim konuşuyorsun! "

Başta aşağıya süzdüm kadını, sarı saçları yüzüne yapmış olduğu devasa makyajla ela gözleri ön plandaydı, buğday teni ile gerçekten büyüleyici bir güzelliği vardı üniformanın üzerinde sadece soy adı yazıyordu. Yılmaz.

Daha önce bu kadını askeriye de görmemiştim. Derin bir nefes alarak karşımdaki kişinin kim olduğunu umursamayarak konuştum.

" İlk önce nehir üsteğmen, ve sizin kim olduğunuzu umursamıyorum insanları böyle aşağılayıcı şekilde konuşan kişilerle konuşmak istemiyorum." Elimi havaya kaldırarak tuttuğu kolumun üzerinde ki kolunu çekip attım ve ne dediklerini umursamadan o kehribar gözlü komutanın yanına doğru adımladım.

Geride kalan ela gözlü komutan ise hızlı adımla giden kadına bağırmıştı,

" Seni buradan sileceğim! Ayaklarıma kapanıp benden özür dileyeceksin! Duyun mu küstah kadın. "

Odaya doğru ilerlerken karşıma giray komutan çıktı " Nehir, hadi " demişti giray.

"Nereye?" demiştim. Beni çağırmıştı konuşmayacak mıydık ki? Kehribarlarını bana döndürerek konuşmuştu.

" Konuşulması gereken bir konu varmış. Başta gizli tutacaklardı konuşmayı lakin ani bir kararla bütün askeriye bilmesi gereken bir konu olduğuna karar vermişler, "

Diyerekten açıklamıştı bana. Kaşlarımı çattım demekki konu buydu boşa stres yapmıştım.

Başımı sallayarak onay verdim. Tavrıma hafif gülmüş sol kolunu uzatarak bana önden buyur demişti. Bende bu tatlı anı bozmayıp güldüm adımlarımı konferansa doğru ilerlettim o da arkamdan geliyordu yüzümde tebessümüm iyice artmıştı, ilk defa heyecan vardı. Aklımdan geçenle duraksadım. Ben şimdi sıradan bir oda'ya girmek için heyecanlandım mı? Hayır sadece bu odaya, o kehribar gözlerle girmek heyecanlandırmıştı.

Bazı durumları evet kabul ediyordum hatta hiçte inkar etmedim, ama bu durumda sadece bende olup olmadığını bilmiyordum. O kehribar gözlere bakınca kalp atışımın hızlanması sadece bende mi oluyordu? Onun da kalp atışları hızlanıyor muydu... Yada parmaklarımın o kısa kumral saçlarda dolanmasını ben isterken o da ister miydi, sever miydi saçlarımı? bugün sahile indiğimde benim oturduğum bankın yanında bir bankta çift vardı. Sevgilisi kıza şunları söylemişti;

Birgün bu saçların kokusunu almadan yaşarım diye ödüm kopuyor, benim canım bu saçlarda atıyor her bir teline kurban olurum. Demişti. İçim burulmuştu saçlarımı babam severdi, çok hoşuma giderdi. Mayışır kalırdım dizinde. Babam gitti geriye ise amansız öfke kaldı bana, sevgi iğrençti derdim. Çünkü kıskanırdım. Beni koşulsuz şartsız ailem sevdi. Beni başkasının sevmesinden korktum. Korktuğum hislerden nefret ettim ama bir yandan da hasretle baktım. İnsanlar sevilirken ben sevilmediğime yandım.

Asıl sorun bende olduğunu biliyordum. Ben öfkeliydim. Çünkü böyle olsun istedim, şartsız koşulsuz sevmek ne demek bilmiyorum, ben bir babamın anneme aşkla bakmasını bildim başkasını da bilmedim.

Zihnimi toparlamak adına düşüncelerimi kenara iteledim şimdi ise bizimle konuşulucak o konuyu düşünmeliydim.

Bütün alan dolmuş sadece en arkada iki koltuk boş kalmıştı onu da bize el sallayan cenk komutanın tuttuğunu anlamış olduk, "geçelim mi?" Diye soru yönelttim. Kafasını sallamıştı, koltuklara yöneldiğimizde projeksiyon'dan dev ekrana yansıyan bir ana sayfa vardı. İyice meraklandım acaba neydi? Neyi konuşmak için çağırdılar bizi?

Aklımda ki düşünceler tamamen buraya odaklıydı, üstlerin buraya sırf bunın için gelmesi bile konunun ne kadar önemli olduğunu hissettiriyordu.

Bir kaç dakika sonra sahnede derin sessizlik olmuştu kürsi'ye çağan ve göktuğ komutan çıkmıştı konu acaba ikisini mi ilgilendiriyordu? Yada ikisi birden göreve mi çıkacaklar dı acaba.

Göktuğ komutan elindeki mikrofonu sımsıkı tutuyordu sanki mikrofondan destek almak ister gibi tutuyordu ve bakışları ara ara bana bakıyordu yüzünde çaresizlik vardı. Gerilmiştim.

" Herkese merhaba, kendimi tanıtmaya gerek duymayacağım zaten beni tanıyorsunuz,"Derince bir nefes aldı gerçekten iyi görünmüyordu. Durdu bekledi bakışları ilk bana ve sonraki salonda ki insanlara döndü " konuşmam bitene kadar kimse dışarı adım atmayacak bu bir emirdir! " istemsiz kaşlarımı çattım.

"Biz yıllar önce bir çatışmaya girmiştik, Suriye sınırında." Diye başladı cümleye "Orada derin bir çatışmaya tabi tutulduk, terör örgütü baskın vermiş. Gücümüzün yettiği kadar karşılık vermiş, savaşı da biz kazanmıştık. Lakin olmaması gereken bir olay gerçekleşti ve o olay hâlâ yüreğimizde yara olarak ki, hâlâ da yara olarak kaldı"

O cümleyi ise bana bakarak kurdu bir şey mi demeye çalışıyordu sanki... Durdum. Düşündüm. Çatışma Suriye... Ve baskın! Yüreğimde büyük bir patlama meydana geldi. Zihnimde şimşekler çaktı. Konu babamdı!

" Resmi alalım. " Dedi çağan komutan. Gözlerim çağan komutanı buldu, başımı sağa sola hayır dercesine salladım! Dinleyemezdim. Yapamazdım. Gözümün önünde babamın acısını bir kez daha yaşayamazdım.

Ana ekran aralandı ve işte görüntü yıllar önce bir çatışmada kaybolan Albay Kayra Asrın...

Yüreğim sıkıştı, nefes alamıyordum, hayat beni babamın acısından vurmayı bekliyordu sürekli. Gözlerim hırsla göktuğ komutana dikildi kaldı bilerek yapmıştı beni babamın acısıyla inatla yüzleştiriyordu.

"Albay Kayra Asrın, yıllar önce Suriye sınırında girdiğimiz çatışmada teröristler tarafından esir alındı,"

Gözlerim kapandı. Ellerimi yumruk yaparak sıkmaya başladım tırnaklarımı etime geçirmeye çalıştım! Yapma göktuğ komutan devam etme dayanamam kaldıramam! Koluma birisinin dokunması ile irkildim hatta neredeyse çığlık atacaktım.

" Cenk sana diyor," demişti giray komutan! Anlamadım sormadım. Bana babamın kaybolduğunu anlattığı konferansı dinleten adama bakmakta kalmıştım, iyileşmeye çalışıyordum, öfkem canımı yakıyordu zihnimi yoruyordu belkide ilk defa üst üste şu bir kaç günde mutluydum ama bu da hayat tarafından kısa görülmüşe benziyordu.

Ben Nehir Asrın, bugün yıllar önce babasının kayboluş hikayesini bir konferans salonunda tekrar dinlemiştim...

 

                          ***

Bir bölümün daha sonuna geldik umarım beğenirsiniz... Nehirim ne çektin be kızım!

Göktuğ bu düşmana yapılmaz be!

Loading...
0%