Yeni Üyelik
14.
Bölüm

13.Bölüm

@izmiristee

Herkese merhabalar, nasılsınız iyimisiniz?

Keyifli okumalar dilerim :)

Ben Nehir Asrın, bugün yıllar önce babasının kayboluş hikayesini bir konferans salonunda tekrar dinlemiştim...

Hayata karşı daha ne kadar öfkelenebilirim dedikçe, hayat bana öfkelenmem için hep bir darbe daha vuruyordu.

Bu seferki öfkem bana bu acıyı bilerek yaşatan komutanaydı. Bakışlarım daima öfkeyle ona dönüktü. Elim kolum bağlıydı...

Siz söyleyin bu Nehir ne yapmalı! Öfkeyle bu askeriye'yi mi yıkmalıyım, yoksa parmaklarım kırılıncaya kadar kum torbası mı yumruklamalıyım. Bu öfke bedenimi nasıl terk edecek siz söyleyin. " Ve elbet bize ait olanı geri alacak, onlara büyük bir ders vereceğiz. Şerefimiz üzerine yemin ederiz, bizi bekle Albay Kayra Asrın bulacağız!"

Hâlâ konuşuyordu. Ve hâlâ bana acı çektiriyordu. Beni öyle bir kıskaca düşürdü ki, isyan etsem edemezdim, konferansı terk etsem edemezdim. Emir demiri keserdi!

Göktuğ Kılıç bana yapacağı en acı darbeyi vurmuştu. Cümlesi bittikten sonra "Çıkabilirsiniz!" Demişti, etraftaki askerler dağılıyordu yavaş yavaş ben ise olduğum yerde öfkeyle kaldım, boğazım düğüm düğümdü.

Yanımdaki sesler boğuk boğuk geliyordu, bir hışımla kalktığım yerimden hızlıca komutanın yanına giderken anlık bir yerimde kaldım, kulağım çınladı. Burnumdan aşağıya anlık bir ıslaklık hissettim ne oluyordu!

Gözümün önü kararıyor gibiydi. Olanları umursamadan hızlı gitmek yerine yavaş yavaş yürümeye devam ettim, göktuğ komutan çatık kaşlarıyla bana bakıyordu.

Niye öyle baktığını anlamıyordum, bildiğim tek şey bana sebep verdiği acıyı sormaktı.

Ama hesaba katmadığım bir şey de gözümün daha kararıyor oluşuydu anlayamadım direndim yere düşmemek için, en sonunda sendelediğimde, göktuğ komutanın " Nehir!" Diye bağırması oldu.

Ben ise yere kapaklanacağım an belime uzanan bir kol bunu engellemişti, kafamı yavaş yavaş geriye doğru atmayı başarmış görüş açıma ise sert yüz hatları ve dolgun dudakları görmüştüm ondan sonrası mı? Karanlıktı.

 

Girayın Anlatımıyla

Yerimden kalktığım sırada göktuğ komutanın, "nehir!" demesiyle gözlerim dengesini sağlamaya çalışan bedene kaymıştı. Hızlı hamle ile kolumu ince beline sardım, kafasını dahi tutamayacak kadar kendinden geçiyordu. Bedenini sıkıca biraz daha kendime yasladım başı göğsüme yaslı kalmıştı. Birde bire ne olmuştu?

Boşta kalan kolumu çenesinin altından tutarak yüzüne bakmak istedim lakin elime gelen sıcaklık bedenimi dondurmaya yetmişti, atik bir hamle ile kucağıma alarak revire doğru adımladım, burnun'dan gelen kan boynuna kadar süzülüyordu.

Revire yaklaştığım an, "Salim!" Diyerek bağırdım. Kapının hızlıca açılmasıyla kucağımdaki kadını gördüğü an geri çekilerek alan açmıştı, içerisi kalabalıktı istemsizce daha da gerildim

"Getir şöyle, burda boş sedye var" demesinin ardından boş olan sedyeye nehiri yatırdım. Eline hızlıca geçirdiği eldivenleri ile saçlarına dokunacağı sırada

" Saçlarını ben çekerim sen kanı engelle! " Diyerek bulmuştum kendimi. Bu dediğime bende şaşırdım neden o saçlara kimsenin dokunmasını istemiyordum. Saçmalıktı sadece anlık bir söylemdi bu. Sakin bir şekilde kanı temizlerken

" Tamam, çıkabilirsiniz komutanım." Demişti,

"Nereye " Anlamadım.

"Yani çıkın diyorum komutanım, gitmek gibi hani. İşiniz bitti burda. " Söylediği ile kaşlarımı sertçe çattım onca erkeğin içinde nehiri bir başına bırakmak mı? Asla!

"Sen devam et ben burda bekleyeceğim." Salim serumu takarken odaya askerler girip çıkmaktaydı.

" Oo beyler haberleri, Duydunuz mu lan?" Diye bağırmıştı asker, içeriye girerken beni fark etmediğini anlamıştım yoksa bir yüzbaşının olduğu ortamda bu kadar densizce haraketler sergilemezdi.

" Neyi duyduk mu amına koyayım can derdindeyiz şurda,"

"Sana ne oldu yediğin kazıklar götün ne mi girdi? Yoksa şu bizim ayaklı bombanın gazabına mı uğradın." Dedikleri ile kaşlarımı çattım ayaklı bomba mı? O kimdi.

" Boş konuşma sokarım şu kabloyu sana, kolu yaraladım antrenman da. Ayrıca ayaklı bomba kim amına koyayım! Saçma saçma lakaplar takma düz söyle! "

Salim tam konuşucakken elimi kaldırdım, söyledikleri bu kişiyi merak ediyorum. " Ya oğlum yok mu şu öfke sorunu olan kadın! " Yüzümü buruşturdum. Bir kadın hakkında bu ne biçim bir üsluptu. "Ha, şey nehir'den bahsediyorsun sen, Allah korusun oğlum öyle kadın düşman başına, "

Gerilmeye başladım, ne biçim konuşuyorlardı bir kadın hakkında. Bu sözler ben nehiri berbat bir halde bana küçük bir kız çocuğu gibi birilerini şikayet ettiği ana götürmüştü,

" Onlara söyler misin sussunlar," diyordu sonra küçük bir hıçkırıktan sonra devam ediyor konuşmaya

" Ben çok mu öfkeliyim? Kadın dediğin naif olucakmış ben çok sertmişim öyle dediler bana sen söylesene onlara konuşmasınlar öyle, öfkeli değilim ben!"

Nehirin o halinin sorumluları demek bu adi heriflerdi, hızlıca sedye'nin alanından çıkıp beni görmeyi beklemeyen üç elemana baktım. Hepsi de gözlerini hiddetle açmıştı.

" Ee devam edin biraz daha konuşmaya! Niye sustunuz. "Sesim gittikçe gürleşiyordu. Kimse bir başkası hakkında böyle konuşamazdı kimse bir kadının üzerinden oynayamaz. Özellikle de bu benim sevdiğim kadınsa!

"K-kom-ut " Sesi kesik kesik çıkıyordu. Beni burada beklemediği aşikardı,

"Kes! O pis ağzına aldığın kadına saygı duyacaksın!"

"Giray komutanım," dedi birisi. Kim olduğunu seçemedim

" Kimsen kes sesini!" Dedim sertçe. Önümde duran adamı duvara doğru sertçe ittirdim, ardından diğer iki yandakçıya diktim gözlerimi.

" Komutanım iki gözüm önüme aksın ki yanlış anladı-" cümlesi bitmeden sert bir yumruk çaktım çenesine hâlâ konuşma cesareti bulabiliyordu!

" Sizin hor gördüğünüz, aşağıladığınız o kadın sizin üstünüz! Siz ise sıradan karakteri bozuk kendini adam sanan tiplersiniz! Şimdi siktir olun gidin! "

Tekrardan sinirle sedye'ye doğru ilerlediğimde gördüğüm manzara ile gülümsedim tüm sinirim şuan yok olmuştu. Hasreti olduğum o koyu kahve rengi gözlerini açmıştı,

" Uyanmışsın" dedim uyuyan güzel,

O güzel yüzünü incelerken buldum kendimi, buğday bir ten rengi gözleri gibi koyu siyah saçlara sahipti kısa süreli baygınlığında saçlarına dokunmuştum sert mizacı olan karakterine tersti; yumuşacıktı...

Tam cevap vereceği sırada gür bir öksürük sesi duyulmuştu. Ardından ise "Oha abi! Ciğerini kapıya bıraktın." Demişti murat.

"Benim ciğerim sağlamdır. Evelallah! Aaa bak nehir komutan uyanmış,"

" Uyanmış değil kardeşim uyanmak zorunda kalmış demek istedin, komutanım uyurken biranda kapıda aslan kükremesi sesi ile uyanmıştır."

Sırtımı nehire dönüp onları uyaracağım sırada minik bir kıkırtı duyuldu odada, dudaklarım istemesiz kıvrıldı iki yana, bizimkilerin atışması ona moral olduysa zevkle izin verirdim tartışmalarına..

 

Yine sakin olacağım diye kendime söz verdiğim anlardan birinde kendimi revir yatağında bulmam bir olmuştu, zaten bir isteğim hayat tarafından olumlu dönüt olsaydı bir gram mutluluğum olacağına inancım vardı,

Belkide ömrümde ilk defa neyse diyerek bir kez de olaya normal bakmıştım gerçekten yoruluyordum, sinir öfke beni delirtiyordu gerçek manada. Yaşadığım olaydan sonra bir kaç gün annemin yanına gidip gelmiş olan olayları anneme de anlatmış ve şöyle bir cevap almıştım,

Bu yola babanı bulmak için girdiğini söyledin, her babanın ismi geçtiğinde öfke'den deliye dönme kızım bu seni sadece zayıf düşürür. Sen gerçekten baban gibisin inadın öfken ve hayata karşı dimdik oluşun tıpkı kayram gibi.

Babanı düşünerek kendini acı çektiriyorsun bir kez de olsa babanı düşlerinde mutlu görerek yaşa emin ol bu durum sana çok iyi gelicek,

Babanın emanetlerine bakarak babanın yanında olduğunu düşün. Öfke hiç bir şeyi çözmez. Annemin dedikleri ile rahatlamış bulundum belkide haklıydı.

Birkez olsun düşlerimde babamı iyi düşünmeliyim ki bana güç versin, bende emaneti olan silaha bakarak babamı yanımda gibi düşleyebilirdim.

Evden ayrılıp Askeriye bahçesinde bizim timi gördüğümde yanlarına gitmiştim çardakta oturuyorlardı o an cenk komutanın bakışları beni bulup sormak istediği ama sormaya çekindiği soru var gibiydi ilk adımı ben atarak "Sorun komutanım," dedim gülümseyerek.

Kaşları çatık baktı " Komutanım mı? Operasyonda değiliz " demişti cenk komutan Güldüm bu tepkisine ardından ciddiyeti toparlayıp konuya dahil oldu. " Sizin de soyadınız asrın değil miydi?" Demişti Yutkundum, soracağı soruyu az çok tahmin etmesi zor değildi,

"Evet soyadım Asrın." Dedim

Kehribar gözlü komutan ve Murat komutan bana bakmıştı onların yanında soyadım'dan bahsetmemiştim. Gerçi kehribar gözlü komutanın yanında Göktuğ komutan bahsetmişti ama,

"Kaybolan komutanla bir tanıdıklığınız var mı?" Demişti. Kalbim'de derin bir yarık oldu. Ne diyecektim evet kendisi yıllar önce çatışmada esir olan babam mı diyecektim. Nasıl cevap verecektim

Tepki verme nehir... Annenin dediklerini düşün nehir...

Murat komutan sebepsiz bir şekilde cenk komutanın ensesine şaplak atıp "Hee var dedesi oluyormuş! Oğlum her soyadı aynı olan akraba yada bir şey olmak zorunda mı ? Ne biçim soru bu nereden tanısın." Diyerek araya girdi Murat komutan.

Acıyla inleyen cenk komutan "Ne vuruyorsun puşt!" Dedi sinirle.

"Y-Yok" dedim titrek nefesle,

" Bak ben demiştim" diye atıldı murat komutan. "Merak ettim işte lan!" diye kükreyen cenk komutan. Ve sessizce kehribar gözleriyle bana bakan giray vardı...

Gözlerimin dolmak için diretmişti ben ise dolmaması için direttim. Canım yanıyordu ve bu can yanması bir ömür benim içimde yara olarak kalacaktı ve ben bu yara ile yaşamayı nasıl öğrenecektim?

Neredesin baba... Yalvarırım hayatta ol... Yalvarıyorum yaşa...

                              ***

Nedir bu kızın çektiği çile be, 🥺

Bir bölümün daha sonuna geldik. Biliyorum bu bölüm aşırı kısa ama birazdan bir bölüm daha atacağım.

Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum efenim diğer bölümde görüşürüz.

Loading...
0%