@izmiristee
|
Hoş geldiniz... Hemen bölüme davet ediyorum sizi, Keyifli okumalar dilerim Doktor Tobias ; Eğer bu asker yaşar gözlerini açar ve örgüt bilirse, parçalarını bile bulamazlardı. Üzerinde deneyler yapılan hayvanlar gibi deneyler yapılacak ve bu yapılan deneylerin sonucu belirsizlikti, şırınga da verdikleri ilaçların yapımı Tobias'a aitti, ilk deneyleri fare üzerinde denemişlerdi. İlk saniyelerde bir durum olmamıştı taki farenin kendini sağa sola savurmasıyla başlamıştı etkisi uyguladıkları iğne ile farenin iki gözü adeta yuvadan fırlamış, kuyruğu ise anında vücudundan ayrılmıştı. Kullandıkları iğneler öyle vahşett barındırıyordu ki ilaçlar tek doz olurdu ve kullandıkları zehirin yada kullandıkları hangi ilacın DNA ve Gen bozukluğuna sebebiyet verdiğini anlamıyorlardı. Anlamadığı bir diğer şey, bir Türk Askeri'nin Kaliforniya eyaletinde ne işi olduğuydu. Hızlıca üzerindeki kamuflaj'dan ve tişörtünden kurtulmuş, vücutta ki ağır ve derin yaraları hızlıca pansuman yapıp yarayı sarmaya başlamış. Aklına gelenle ne olur ne olmaz diye kapının güvenlik şifresini girmişti. Ses geçirmeyen bir odaydı genelde denek işlerini tobias yapardı. Ardından askerin başına geçerek kafasında yara varmı diye kontrol etti. Derin yaraları mevcuttu bu yaralarla hayatta kalır mıydı işte bunun cevabını bilmiyordu tobias. Verdiği ağrı kesici ilaçlar sayesinde uyuyordu. Özel yatağın altından battaniye çıkarmıştı ve yaralı askerin üzerine sermişti. Saatler geçmiş tobias başından ayrılmamıştı gelen herkese derin yaralar aldığı için uyuduğundan bahsetmiş ardından ise uyanıp uyanmayacağını bilmediğini söylemişti. Konuşmalara ve olanlara şahit olmuştu. Asker uyanır uyanmaz hayvanlar üzerinde denenen deneyleri ilk defa bir insanda, bir Türk Askerinde denenilecekti. Bu suçtu! Hemde büyük bir suçtu! Tobiasın araştırmasına göre askerin ülkesi kırmızı alarma geçmiş yüzlerini gizledikleri terör örgütünün yüzleri her yerde yayınlanmıştı. Gözleri dikkatlice televizyonda olan adam bir kaç mırıltıya yerinden ok gibi fırladı. Yanlış duymuş olabilir miydi? Askere verdiği ilaçların dozu sıradan bir insanı günlerce hatta aylarca uyutabilirdi. Bu asker nasıl oldu da uyanmıştı? Dikkatle baktığında hayatında yaşadığı bir diğer şoku yaşamıştı sayıklamıştı asker! Sayıklıyordu. Belkide kendin'de değildi, şuan bile tanrısından duayı eksik etmedi tobias. Gözleri kapalıydı evet! "Çağan! Askerlerim!" demişti ardından ise tobiasın aklından dahi çıkmayacağı isim duyuldu. " Nehir kızım..." kısık çıkmıştı askerin sesi. Tobias ise önünde yaralı yatan askere bakmış derin nefes almıştı evet kararını vermişti, bu kararı başkası bilmeyecekti! Hatta Bilinmemeliydi. Sayıklamıştı lakin onun sayıkladığını kimse bilmeyecekti. Bunu içindeki o küçük çocuğa ihanet etmeyecekti! Evet tobias askerin mırıldandığı kelimeleri biliyordu, Yıllar önce koruması altına girdiği Türkiye Cumhuriyeti Askerine bunu yapmayacaktı! Evet Tobias bir zamanlar küçük bir çocukken Türkiye Cumhuriyeti Devletinde koruma altındaydı ve yıllar sonra oradan ayrılarak Amerika'ya taşınmış ve oraya hizmet etmişti bağımsız şekilde, ardından başarısı tüm Amerika da konuşulmuş ve örgüte girmişti Tobias, hayatı boyunca dua etmişti Türkler için ve şimdi yıllar sonra karşısına çıkan türk askerini örgüte teslim etmeyecekti! " Belkide ilk defa !" Dedi. Tobias anında, Arkasında olan iğne dolabına ilerleyerek, özel kutusunda bulunan iğneyi eline alıp kapağı açtı, eline aldığı o iğneyi arkasında baygın yatan askere bakarak yanına ilerledi. Ve o iğneyi koluna enjekte etti. Tobias belkide hayatı boyunca, Tobias belkide ilk defa merhamet denilen o duygu ile tanışmıştı...
***
Sert adımları ile askeriye'ye ilerliyordu berat er, göktuğ komutan sabah saatlerine doğru ona ulaşıp acil askeri'ye alana gelmesini istemiş ardından ise telefonu kapatmıştı. Durum ağırdı ne olduğunu elbette biliyordu, lakin beratın kafası doluydu derin düşüncelerle, Belkide kafasını dolduran durum nehir asrın'dı. O sert duruşu kendisini çok etkilemiş. Beyaz teni siyah gözlerine uyumlu siyah saçlarına hayran olmuştu, gerçekten çok güzeldi nehir. Kafasını sağa sola sallayarak sinirle ağzından küfür savurmuştu, askeriye binasına geldiğinde hızlıca göktuğ komutanın odasına çıkıyorken sert göğsüne bir beden çarpmış o an kendinde gelebilmişti, lakin çarpanı umursamayıp hızlıca ilerlemiş arkasına dönmeyi düşünmeden önüne gelen merdivenleri çıkıyordu hızlıca. Arkasından duyduğu ses ise adımlarını tökezletecek kadar sarsmıştı. "Dikkat etsene be! hayvan herif!" Diyerek adeta inletmişti askeriye binasını. Tanıyordu bu sesin sahibini, zihni yeterince aşinaydı bu sese, arkasını döndüğünde gördüğü görüntü ile nehiri yavaşça süzmüştü, Yavaşça dudağının kenarı kıvrılarak " bu ikinci bana hakaret edişin Asrın," demiş Nehir ise sıradanlıkla " o zaman hakaret ettirecek davranışlarda bulunma sende." Diyerek merdivenlerden inen kadına bakakalmıştı. Kısa süreli sessizlik oluştu alanda, kendine gelen berat ise merdivenlerden çıktıktan sonra onu çağıran komutanın odasına kapıyı tıklatarak girmişti. İçeride çağan ve göktuğ komutanı dosyalarla uğraştığını görmüş, kafasını kaldıran göktup ise"Hoş geldin, gel buyur." Demişti Sadece kafasını sallamakla yetinip masanın yanındaki deri koltuğa bedenini bırakmıştı. Elbette niye çağırdıklarını biliyorlardı zeki adamdı berat, olayların en ufak toz kırıntısını bile inceler o duruma şüphe ile yaklaşırdı. Lise zamanlarında kendisi de asker olmak istemiş ardından ise bu kararından vazgeçerek ajanlığa yönelmişti. Şimdi ise kendisinin özel olarak seçtiği ve yetiştirdiği bir ekibi vardı. "Uzatmadan konuya girmek istiyorum," demiş bulundu göktuğ hızlı bir şekilde. Buz gibi bir sesle "Buldum." demişti berat. Oda ölüm sessizliğine bürünmüş çağan ve göktuğ ise boş bir şekilde bakmıştı beratın yüzüne, kendinde gelen çağan ise sadece "ne!" diye mırıldanabilmişti. "Buldum" dedi tekrar berat Oturduğu koltuktan ok gibi fırlayan göktuğ ise " lafı eveleyip geveleme amına koyayım!" Gür sesi adeta odada inlemişti. "Sakin ol Yüzbaşı, bu ne sinir?" Berat er o kadar rahat tavırla konuşuyordu ki, birisini sinir etmesi rahat konuşmasıyla gerçekleşiyordu. Bazen öyle bir konuşurdu ki sorgu odalarında bile Yüzlerce suçlu fark etmeden çoğu şeyleri itiraf ettiriyordu "Daha karşında ki kim onu bile bilmiyorsun Yüzbaşı dediğin adam, Yarbay!" Bu sefer ki ses ise çağan komutan'dan duyuldu. "Yarbay mı? Yüzbaşı değil miydin ya sen," düşünür gibi yaparak çağan'a baktı ardından sanki unutmuş gibi " Doğru senin oğlun Yüzbaşıydı. Harbi o sakin oğlan nasıl asker oldu be!" Yüzünü buruşturdu. "Asker dediğin sert acımasız baktığı yerde adam titretir bu niye böyle değil." Göktuğ karşısında ki adamın rahatlığı karşısında sinir krizi geçirmek istiyordu hatta beratı alıp bir kafesin içinde paramparça etmek gibi hayalleri de vardı. Göktuğ bir adım attığında berat anında " Tamam be! Size de şaka yapılmıyor! " Diyerek dahil oldu olaya "Kes! Anlat ve siktir olup git." Seviyordu bu komutanı berat. Derin bir nefes alarak anlatmaya başlamıştı kendisi de sıkılmıştı buradan. Açık konuşmak gerekirse buraya niye geldiğimi biliyorum siz sormadan dahil oluyorum zorlu bir süreç bekliyor bizi, Kayra Asrın öldürülmedi ama esir tuttukları kesin." "Nereden biliyorsun!" Dedi çağan, artık onunda takati kalmamış gibi gözüküyordu. Beratta yavaş yavaş gerilmeye başlamıştı. "Komutan ben boş konuşmam! Öldürselerdi emin ol bunu sessiz sedasız yapmak yerine. Canlı yayın eşliğinde yaparlardı elbette sadece bununla sınırlı kalmayarak bizleri de o canlı yayın aracılığıyla ipuçları ile kayranın yerini tesbit ettirecek durumlar sunarlardı, tabi bunu da hedef şaşırtacaklardı anlayacağınızı bizi yok etmek olucaktır amaçları. Hoş onu da beceremiyorlar amına koyduklarım ," konuşma esnasında çapkınca sırıtıp. "Ellerime bir geçsinler ben becericem onları, bu arada güzel beceririm ha! " Bu sefer de çağan fırlayacakken ellerini teslim olur gibi kaldırarak tekrar anlatmaya başladı. Bu herifi de seviyordu berat " Kayra Asrın ellerinde esir tutuluyor bunca yıldır sesleri çıkmadı durumu tuhaflaştıran olay da bu zaten karşımızda ki sıradan bir düşman değil." Göktuğ ve çağan dikkatle dinledi karşısında ki adamı " memlekette aramadık yer bırakmadık, iğne ucu deliğine kadar bütün askerler aradık ama yok amına koyayım, yer yarıldı sanki. " Bir kere daha derince nefes alan berat oturduğu yerden kalktı," Albay Türkiye'de değil." Bu duruma bir cevapları olmamıştı komutanların, bu cevabı yıllar önce kendileri anlamıştı zaten. " Albayın " Dedi berat, " kızı Nehir. " " Ne olmuş nehir'e? " Dedi göktuğ Gözden kaçırmadığı bir detay ise nehir hakkındaydı, " Kaybolan adamın kızı askeriye'de, rütbe sahibi ve tim'de bulunuyor. " " Berat sabrımın sınırındayım aslanım, kesit kesit söyleme bana!" "Nehiri üstler bilmiyor dimi?" Demişti. İşte bunu iki komutan'da beklemiyordu bu sır sadece üç kişi arasında tutuluyordu. Yaptıkları suçtu! Göktuğ en büyük hatayı nehiri saklamakla yaptı, Çağan ise o sırra ortak olarak. Hiddetle nefes alan göktuğ, "Bu seni ilgilendiren bir olay değil!" Güldü berat bu duruma. " Unuttuğun bir şey var komutan! Bunu en iyi de senin bilmen lazım, burası Türk Silahlı Kuvvetleri. Hadi Eyvallah..."
*** Bir kurşun sesi, Ardından paramparça olan bir cam şişesi daha, sanırım kendimi iyi hissettiğim zaman dilimlerinden bir tanesiydi. Timle birlikte atış sahasında antrenman yapıyorduk ve evet birlikteydik artık alışıyordum onlara, yanlarında bile gülüyordum. Cenk ve murat komutan mekik ve şınav çekerken, kehribar gözlü komutanla birlikte atış yapıyorduk, silahı tutuşu bile havalıydı adamın, arada bir atış yaparken gözüm ona kayıyordu pardon silah atışı yaptığı için kollarında beliren damarlara kayıyordu gözüm, ellerim o damarlı kollara dokunmak için karıncalanıyordu. Kehribar gözleri atış yaparken hafif kısılıyor, hafif kumralımsı saçları uzun boyu geniş omuzlarıyla gerçekten yakışıklı bir adamdı inkar edemeyeceğim kadar hemde. Kendine gel nehir! Hafif başımı sağa sola salladım düşünceler zihnimden bir an önce gitmeliydi acilinden, "Ay hepiniz buradamıydınız?" Diye bir ses duydum anlık boşluğuma geldiği için irkildim, yanımda ki kehribarlar hemen beni buldu. Sorgular gibi bir kaşı havalandı sanırım bana bir şey olduğunu düşünmüştü. Gülümseyerek bir şey olmadığını belirterek karşılık verdim. Yüzünde rahatlama olmuştu. "Begüm Teğmenim!" demişti cenk şaşırarak. Sanırım tanıyorlardı bu kadını, "Size sürpriz yapmaya gelmiştim, nasıl beni gördüğünüze mutlu oldunuz mu?" Diye soru yöneltmişti. Anlık iç sesim atıldı, HAYIR! Bakışlarını sanki ben yokmuşum gibi davranıp yanımda ki kehribar gözlü komutana kaydı bakışları "Giraycığım! Seni görmeyeli çok zaman olmuştu," Bir anlık gözlerim kocaman açıldı. Ne demişti o! Ve bu durum neden benim içimde minik minik sinirler oluşturuyordu. O an gözlerim giydiklerine takılmıştı, diz kapağının üstünde biten ten rengi eteği, onun üzerinde iç belli eden beyaz gömleği ile dikkat çekiyordu. Ayaklarında ise dolgu topukluydu. Karşımak kesinlikle haddim değildi ama o topuklu ile ne işin var askeriye alanda be! Neyse nehir haddin değildi! Sus! Sanırım bu atağı kimse beklemiyor olacakki hepimiz şok olmuş şekilde baktık. "Sınırını bil teğmen! Kaç kere dedim sana! Arkadaşın yok karşında, Yüzbaşı var." Karşımda ki kadın bozulmuş şekilde bakmıştı kehribar gözlü komutana, normal de kadın veyahut erkek fark etmeksizin kimseye sesini yükseltmeyen komutan şuanda bir kadına sesini yükseltiyordu. Yarım gülüşle " Tamam ya kızma sende şaka sonuçta! " demişti sanırım gerçekten bozulmuştu dediklerine, gözleri ondan ayrılıp beni bulmuştu ne yapacağımı anlık kestiremeyip sadece gülümsemeyle yetinebildim. Şaşırtıcı şekilde o da gülümseyerek karşılık vermişti bana. Bedeni tamamen bana dönük olduğunda ise demin ki gülen yüzü solup kaşlarını çatmış, "senin atış alanında ne işin var asker? Köşe bucak bir yerlerde komutanlara dosya imza taşıman gerekmiyor muydu?" Demişti. Cenk ve murat komutan dahi bu sözlerden dolayı gözleri kocaman olmuştu, sakin nehir öfkelenme seni tanımıyor! Tam ağzımı açacağım sırada. Elini hızlıca kaldırıp bana engel olmuş, " Senin gibi askerler bu alanda atış yapmaz canım! Bu alanda bir yüzbaşı var!" Senin gibi askerler, senin gibi... İki adımda girayın yanına gelmiş bulundum, kaşlarım derince çatılmış ardından "Üslübunuzu koruyun derim begüm hanım, sizde bir askersiniz burada ki hiç kimseye sıradan diyemezsiniz! Burda ki herkes vatanı için canını feda etmekte çekinmezken! Siz şehitlik mertebesine ulaşmak isteyen hiç bir kimseye sıradan asker diyemezsiniz." Giray komutan olmasaydı şuan saçını başını garanti yolmuştum, rütbe olarak hepimizden yüksek birisi vardı ve saygıyı korumak zorundayım. Begüm hanımın yavaş yavaş yüzü kızarmaya başlıyordu, tabiki bu kızarma sinirden olacaktı ki, " Senin sesin çok çıkıyor bakıyorumda, koridorda çarpıştığımızda da aynı hadsizliği sürdürmüştün ben senden üstünüm asker lafını bil tart, burada teğmen ve Yüzbaşı varken." Yavaş yavaş ipler bende kopuyordu yalnız, adım attığım anda girayın önüne geçmiştim, rütbe yi de sikerlerdi kadın göz göre göre rütbesini kullanıp ezmeye çalışıyordu! En nefret ettiğim durum yaşanıyordu. " Begüm hanım! Siz bir laflarınızı düzeltin öncelikle, madem burada bir yüzbaşı var sizin niye sesiniz yüksek çıkmakta," Hiddetle "Sen kimsin be!" Diye bağırmıştı. İşte şimdi ipler bende gitti. " Tanışalım, demin rütbenle hava atmaya çalıştığın! Asker birini sırf rütbesi var mı yok mu bilmeden sıradanlaştırdığın bir askeri dahi aşağılamaya kalktığın Üsteğmenim," Sözlerimi tane tane iğneler gibi söylemiş karşımdaki daha algılamadan "Ben Üsteğmen Nehir Asrın. Memnun oldum teğmen! " Diye cırladığım an üzerine yürüyecekken Belime bir kol dolanıp beni geri plana düşürmüştü! Benim sözlerimin şokunu dahi yeni anlayan kadına bir de, "Yüzbaşı varken sana mı hesap düştü Teğmen!" Girayın sesi yankılanmıştı. Yüzü belkide benim bile ilk defa şahit olduğum öfke bulunuyordu. "Cenk murat alın teğmeni göktuğ komutanın odasına, tutanağa imza atacak!" Cenk ve murat komutan ise sadece başlarını sallamıştı, ikisi bile olayın içinde kalmıştı, Belimde ki kol hâlâ varlığını koruyordu, o kadın ise direkt olarak gözleri belime dolana kollarda kalmıştı. " Hadsiz! " Diye bağırdım peşinden. Belim de ki kollar yavaş yavaş terk ettiğin de bir üşüme hissiyatı yayılmıştı bedenime " Nehir tamam, sakin ol" demişti. Onu ise arkamda bırakıp adımlarımı hızlandırdım hem yürüyor hemde söyleniyordum "Bu adamın sakinliği beni öldürecek!" dedim sinirle "gerçekten bu ne sakinlik be! Adamın sanki bütün sinirleri çekilmiş gibi." Anlık yerimde durup nefeslenmek için bekledim Ufak bir sessizlik oluştu, bende fırsatı bilip derin bir nefes almaya başladım güne her sabah sakin bir gün olsun diye dua ederek yataktan kalkıyordum lakin her seferinde inatla o gün daha sinirli oluyordum! "Beni de bu sinirin öldürecek nehir üsteğmen," vücuduma elektrik verilmiş gibi silkelenmiştim. O ne zaman gelmişti! Arkamda mıydı? Duydunmu dediklerimi! Arkama dönmeye korkuyordum! Evet ben öfke sorunu olan kadın şuan arkaya bakmaktan korkuyordum. Anlık bir şey hissettim; saçlarımda sıcak bir nefes. Nefes alış verişim hızlanmaya başladı karnım kasıldı ne oluyordu! Belimde bir el hissettim sanki, gözlerim daha da kocaman olmuştu, elim istemsiz şekilde belimde olan elini tuttum, kendimi kaybediyorum şuanda, temastan dahi nefret eden birisi olarak şuan kollarının arasında duruyor olmam ve bu durumdan asla rahatsız olmuyordum. Neydi bu içimde ki ona olan sebepsiz güven? Saçlarımda bir şey hissetmiştim ama şuanın hissiyatını bozmak istemediğimden dolayı sessiz kaldım... Nefesi gittikçe boynuma doğru kayıyordu ve en sonunda sanki durması gereken yerde durmuş gibiydi kalabalık bir alandaymışız gibi fısırtıyla konuşmuştu o an; "Çok güzelsin nehir! Tıpkı bu papatyalar gibi çok güzelsin." Papatya neydi ki? Ardından belimdeki elleri bedenimi terk etmiş, ve başını yana atarak yüz ifademe bakmak istemiş olacakki bir elini havaya kaldırıp elimi tuttu peşinden elime bir şey koymuştu. Gerçekten beynim sıfırlandı " Bir tutam kaynat ve iç," demişti. Boş boş bakakaldım. Anlamıyordum "Neyi kaynatıp içeyim." beynim durdu Gerçekten dağılmış haldeyim o ise çapkınca gülerek "Papatya'yı diyorum kaynat iç sinirlere iyi gelir," Sinir, papatya. İki kelime zihnimde dönüp duruyordu. En sonunda ne demek istediğini anlamış olacaktım ki gerçekten zihnimde şimşekler çaktı, kaşlarımı derince çattım hemen çocuk gibi resmen benimle alay etmişti. " Sen! Siz. " Diye yükseleceğim sırada elini kaldırıp kolumdan tuttu askeriye götürüyordu geriden geldiğim için yüzünü göremiyordum ama resmen benimle eğlenmişti!
Saatler sonra bir emir ile bütün tim göktuğ komutanın odasında toplanmıştık. Hatta biraz önce isminin berat olduğunu öğrendiğim adam bile buradaydı ve kendisi devletin ajanıydı. Çağan komutan ise gerçekten çok gergin durmaktaydı büyük bir sorun vardı sanırım. Odadan ses dahi çıkmıyordu.
" Operasyon emri geldi!" Diyerek söze girdi çağan komutan, "Lakin bu sefer ki durum çok farklı, tim olarak çıkıp çıkmayacaksınız! Bir polisimiz gizli görev'deyken planda ters bir şey gerçekleşti ve polisimiz kayıp olduğundan şüphe duyuyoruz." Derin bir nefes almıştı. Yüzüm düşmüştü, inşallah ailesine kavuşurdu o polis... "Kim bu polis, ve nasıl bir plan yapacağız." Dedi kehribar gözlü komutan otoriter dolu ses tonuyla, Berat bey elinde tuttuğu dosya'yı komutana uzattı, " Mit ajanı Asrın Verda Tekiner. Yüzbaşı, bir zamanlar kendisi ile görevlerde bulunmuştum." İçimden bir vay be demiştim, ismi de kendisi d havalı gelmişti gözüme, ufakta bir şey dikkatimi çekti Asrın Verda Tekiner, benim soyismim onun adı olması biraz değişime gitmişti. " Asrını tanıyorum, ve bu operasyonda bende olmak istiyorum!" Diyerek gözlerini berat beye dikmişti giray, nereden tanıyordu ki acaba? " Senin ve senin seçtiğin adamlarla ilerleyeceğiz Yüzbaşı. " dedi berat bey, az da olsa bu görevde bende olmak istedim, bir kadın ajanla tanışmak şerefti benim için. Yavaşça ayağa kalktı kehribar gözlü komutan, "Eyvallah! Bana bu görevde cenk ve begüm teğmenin eşlik etmesini istiyorum," Gülüşüm soldu, kalbim bin parçaya ayrıldığını hissetmiştim, tutanak tuttuğu kadını neden yanında istiyordu! Neden ben değildim ki, neden o kadındı. Daha saatler önce antrenman alanında rütbeyi üstün görüp askerlerimizi dahi sıradanlaştırmıştı. Begüm kimdi ki... *** Giray ne yapıyorsun annem!? Kafana güneş mi geçti!!!!!! Bir bölümün daha sonuna geldik efenim... Oylarınızı ve yorumlarınızı merakla bekliyorum...
|
0% |