@izmiristee
|
Ben geldim nasılsınız iyimisiniz, umarım iyisinizdir. Sizi hemen bölüme alayım Keyifli okumalar dilerim :) Hani bir söz vardı ya şunları söyler, " En çok sevdiğine alınırsın, en çok sevdiğine kırılır insan çünkü yüreğinde en büyük yere sahiptir." peki ben neden bu kadar kırılmış hissediyordum, kalbim paramparçaydı. Aklım o sıradan bir komutan değil miydi? Diyor. Kalbim ise aklımı yalanlıyor bizimde kalbimiz sevebilir diyordu! Benim amacım sadece babamı bulmaktı, hatta öyle bir durumdu ki ben askeriye alana girmek bile kolay bir şey sanmıştım hiç bir şey sandığım gibi değildi... Bu görevde cenk ve begüm teğmenin eşlik etmesini istiyorum, Sözleri sürekli zihnimde dönüp durdu, yapmamam gereken bir şey yapıp odadan hızlıca çıkmıştım. Her ne kadar bu davranış benim aleyhime ceza olarak geri dönüş yapsa da kalırsam ağlardım. Gerçekten ağlardım. Kendimi askeriye'nin bahçesine zor atmıştım, çardaklara doğru yürüdüm ama oraya oturmayıp çimenlerin üzerine oturup sırtımı ağaca yaslamıştım. Çocuk gibi alınganlık yaptığımın farkındayım ve bunu yaptığım için kendimden ekstra nefret ediyordum. Ben alınganlık yapmamalıydım, öfkeyle bağırmalıydım antrenman alanında etrafı yıkmalıydım ama hiç birini yapmak içimden gelmiyordu, bu kırılmışlık gerçekten beni esir almıştı. Kafamı toplamam ve içimde ki sorunu çözecek birine ihtiyacım vardı aklıma gelenle yerimden hızlıca kalkıp çıkışa doğru ilerlemeye başladım. Görev için bana ihtiyacı yoktu nede olsa! O çoktan gidip seçimini yapmıştı! "Nehir komutanım," diye bana seslenen bir ses duydum çoktan çıkışa geldiğim için başta umursayıp arkamı dönecektim ki vazgeçip sesi dahi umursamadan oradan koşarak uzaklaştım. Adımlarım hızlıca gitmesi gereken yere doğru ilerliyordu... Adımlarımı hızlandırdım, Bugün hava iç açıcı şekilde sıcakken aniden havanın kararması ve sağanak yağmurun başlaması bir olmuştu, bir an da kala kalmıştım bugün hissettiğim acıyı sanki hava da hissetmiş gibiydi, yağış o kadar fazlaydı ki kıyafetim üstüme ikinci bir deri gibi yapışmış göz gözü görmüyordu adeta, insanlar daha fazla ıslanmamak için çevrede olan dükkanlara koşuştururken aklıma gelenle adımlarım anlık durup hep yapmak istediğim şeyi yapmak istedim. Kollarımı iki yana açıp yağan yağmurun ortasında olduğum yerde bekledim. Evet gerçekten bunu hep yapmak istemiştim! Yeterince ıslandığım yetmiyor gibi daha da ıslandım. Sabaha hasta olacağımın garantisini verebilir miydim? Evet verebilirdim her neyse kimin umurundaydım ki! Söylesenize nehir kimin umurunda, Operasyonda babasını kaybetmiş, toz pembe hayallerinde olan doktorluğu anında kafasından silip askeriye'ye gidip babasını bulmak için çıkmıştı yola, başarabilmiş miydi? Bulmuş muydu babasını? Ona dair bir umudu varmıydı? Yıllarca askeriye'deydi. Tim'e bile çok sonralardan girebilmişti. Her şey düşününce kolay gelmişti, değildi hiç bir şey beklediği gibi olmamıştı gerçekleşemedi. Her göktuğ komutanın odasına girerken bir umutla girdim ama hep boşaydı ben hep uzaktan izler içinde gerektiği şeyleri dışa vurur gerekmediğinde ise susardım. Kapattığım gözlerimin önüne kehribar gözler gelmişti istemsiz gülümsedim hani dedim ya gerektiklerini dışa vururum diye içimde tuttuğum kendi çapımda sır olarak adlandırdığım durumu yağan yağmura söyleyecektim nede olsa kimse yoktu kimse duymayacaktı. Bunu asla dile getirmemiştim ama, Evet seviyordum, sevmenin ne demek olduğunu bilmediğim, o beni sever miydi onu da bilmiyordum ama bildiğim tek şey yüzbaşını seviyordum. Bu yeni bir şey değildi beni bir çok kez kurtarmıştı, bombaya bastığım da kendimi kaybedeceğim sırada beni göğsüne alıp sakinleştirmeyi başarmıştı, benim hakkımda olur olmadık olumsuz düşüncelerle konuşan adamları ben ona çocuk gibi şikayet ettiğimde bile düzgün bir şekilde dinlemiş ve daha niceleri... Benim gibi öfke sorunu olan bir kadını sever miydi ki? Sevsin istedim, Onu içten içe kıskanmıştım, begüm teğmen olur olmadık egosunu kendisi bile fark etmişti ama neden tutanak tuttuğu kadını yanında operasyonda istiyordu. Ben onun için bile çoğu operasyonda sinirimi tutmaya çalışmıştım bunu fark ettiğinde ise o güzel gülümsemesi ile bana bakar mest olurdum, neden ben değilde o. Gerçi cevabı belli değil miydi! Benim öfke sorunum vardı. O kadını ise tanımıyordum ama demekki operasyonlarda sessiz kalan birisiydi. Şiddetli bir gökgürültüsü ile kendime gelmiştim resmen kısa süreli bilinç kaybı yaşamıştım yağış şiddetini koruyordu hatta bir tık daha da bastırmıştı! Yine umursamadım. Derin bir nefes aldım, kara bulutlarla çevrili olan gökyüzüne çevirdim bakışlarımı dudaklarımı yavaşça oynatıp, "Seni seviyorum Giray Alptekin, bunu sen bilmesen de olur." *** Gözler odada olan begüm teğmene kaymış, sabah antrenman sahasında yaptığı durumun hesabını vermesi gerekiyordu. " Komutanım yüksek müsaadenizle bir soru sormak istiyorum," diyerek bakışlarını göktuğ komutana adamıştı begüm teğmen, başıyla onay veren göktuğ ise bakışlarını karşısındaki askere dikti. "Ben neden bu odadayım, herhangi bir yanlışım olduğunu düşünmüyorum" Diyerek derin bir nefes aldı begüm teğmen. Burada sadece çağan ve göktuğ komutanı olduğu için rahat davranışlar sürdürmekteydi, mesela kendi rütbesinden yüksek rütbe ye sahip iki komutanın yanında koltukta yayıla yayıla oturması gibi. Uykusuzluktan gözlerinin altı morarmaya giden göktuğ kılıç artık isyan bayraklarını gerçekten çekmek üzereydi, yan yan çağan komutana bakış atmaktaydı, kısa ve öz şunu başımdan al, demeye getiriyordu, şuan begüm teğmenin neden bu odada olduğunu bilmiyordu, tam olarak neden tutanak tutulması gerekiyordu, Odada sessizlik sürüyordu, çağan komutan sessizliği bozacağı sırada odanın kapısı çaldı. "Gel" komutuyla kapı açıldı içeriye Ateş Timi girmişti. "Neden burada olduğunu madem bilmek istiyorsun hemen konuşalım." Demiş ardından teğmenin karşısındaki koltuğun arkasına geçip ayakta kalmıştı komutan, ardından ise "bana yemek molasına çıkarken ne dediğini hatırlıyor musun?" Begüm teğmen karşısında ki komutanın çekici aurasına kapılmıştı. Gerçekten askeriyenin en yakışıklı komutanıydı kendiside kesinlikle güzel bir kadındı. İkili harika bir çift olabilirdi hem de en ateşlisinden, yakışıklılık konusunda tabi sıranın ilki kesinlikle göktuğ komutandı. Kendisinde iletilen soruyla başını sevimlice sallamıştı. "Hatırlıyorum tabiki Giray komutanım." Sesi az da olsa ılımlı ve samimi çıkarmaya özen gösterdi begüm, nede olsa erkekekler cilve yapan kızlardan hoşlanırdı ve kesinlikle giray komutanı istiyordu. Anında "Kusasım geldi anasını satayım" diye mırıldanan cenk komutanı sadece murat duymuştu. O da karşısında ki kadına mikrop gibi bakıyordu, kadın göz göre göre sulanıyordu komutanına! Bir anlık karnında sert bir darbe hissetmişti dirseğini cenk'in karnına geçiren murat ise sus lan! Bakışlarını atıyordu. İkili birbirine dalaşmaktan konuşlan konuyu kaçırmışlardı! Bir an önce kendilerine gelmelilerdi yoksa komutanlarının onlara yapacağı eziyete katlanmak zorunda olabilirlerdi eli saçına giden begüm ile didişen ikilinin dikkati anında begüme kaymıştı, omuzlarını yavaşça dik tutarak "O kızdan daha iyi olduğumu bütün askeriye bilmekte hem, " Cenk ise bu söyleme şaşırmış şekilde baktı, bu kadın mı iyiydi! Hemde nehir komutanın'dan! Hemde bütün askeriye biliyormuş vay anasını sayın seyirciler hangi askeriyeymiş o! Bu kadını bozguna uğratmak için " Yo. Biz bilmiyoruz." Diyerek sözünü kesti cenk, odadaki herkes lafın kime gittiğini gayet iyi bilmekteydi. "Nehir komutanım'dan üstünü tanımam, kadın eline silahı aldığı an bambaşka birine dönüyor herifleri tam alnın çatından vuruyor. Amı-" küfürün geldiğini anlayan giray boğazından öksürük gibi ses çıkarmış, cenk'e seninle sonra görüşeceğiz bakışını atmıştı, bu bakışı gören murat kıkırtıyla," Geçmiş olsun birader yarr-aman yani naneyi yedin. " " Eyvallah murdo! Eyvallah kardo. " Sesi çok manidar yerlerinden dertli bir şekilde çıkmıştı, giray komutanın iki numaralı bakışı senin evveliyatını dürüp sana monte edeceğim demekti. Herkes bilirdi ki sinirlenmeye başlayan Yüzbaşı her şeyi yapabilecek potansiyele sahipti, gözünüzdeki yaş isterse manidar yerlerden çıksın zerre umursamazdı. Cenk'ten bakışlarını çeken giray komutan koltukta yayılarak oturan kadına karşı soğuk bir sesle "Üstünlük yarışında değiliz teğmen!" demişti. Begüm ise ses tonunun soğukluğunu anlayınca hemen "Siz yanlış anladınız komutanım, o kadın sinirli ve -" anında sözü kesilmiş. "İlk önce o kadın değil, ismi var Nehir bunu öğrenin, ikinci olarak o sinirli diyerek adlandırdığın kadın, operasyonlarda yeri geldiğinde bizim arkamızı kolluyor. Senin buralarda süründüğün kadar nehirin operasyon geçmişi var! Bi de şunu bilmelisin ki o kadın dediğin üsteğmen, sen ise bir Teğmen senin sesin daha çok çıkıyor ama?" Girayın cümleleri ile yıldırım çarpması gibi irkilmişti begüm teğmen, kesinlikle bu odaya gelip bu lafları duymayı beklemiyordu, yemek arasına inmeden önce giray komutanın bu odaya o kadınla birlikte girdiğini görmüştü, bu durumu kendine yediremeyip sağını solunu kontrol edip kapıyı dinlemişti kapı az aralık durması ve o saatlerde diğer askerler yemekhane de olduğu için rahatça dinleyebilir oluşu onun şansıydı. Duyduğu cümleler onun adeta giray komutan tarafından isteniliyor olması onun egosunu tatmin etmişti. Hatta görev emrine kadar dinlemiş odada haraketlilik hissettiğinde ise anında ordan uzaklaşmıştı. Şuan giray komutanın neden böyle davrandığını çözememişti. Bir kaç saat önce onu istediğini söylememişmiydi şuan bu olanlar neydi! "Tamam uzatmayın! Giray komutan söyleyeceğin son bir şey varsa söyle çık! Daha fazla çocuk oyunlarınızla uğraşmayacağım. Askeriye burası anaokulu kreşi değil." Son ve gür ses çağan komutandan gelmişti. Gerçekten sabrı tükenmiş vaziyetteydi, " Var komutanım. " Dedi giray bakışlarını begüme tutarak, derin sessizliğinden sonra bir kapı çalınması ardından içeriye berat'ın girmesi bir olmuştu. Yerinden ok gibi fırlayan göktuğ ise tamamen dolmuş bütün hıncını berata aktarmış, berat daha ağzını açmadan " Senden şimdi şikayete geldiysen defol!" Geldiği gibi azar yemeyi beklemeyen berat çatık kaşlarla karşısındaki adama bakıyordu bu ne sinirdi? "Beratın gelmesi çok iyi oldu! Sizin yanınızda bir şeyi söylecektim oda duysun komutanım." Asla rahatını bozmayan berat sakin tonda " Neyi duymam lazım Alptekin?" "Operasyonda begüm değil, nehiri istiyorum." Sözler odaya özellikle de begüme sanki vücuduna elektrik yemiş hissiyatını tekrar vermişti. Girayın arkasından ise cenk komutan anında keyiflenmiş elini kaldırıp murata çak yapmış, murat ise bu cevaba kayıtsız kalmayarak elini cenke verip sıkmıştı. " Onaylamıyorum Alptekin! Çocuk oyuncağı değil bu. ŞİMDİ DERHAL ÇIKIN." Şakaklarına ağrı vurdukça vuruyor bir şeylere tahammülü yok olmuştu. Giray komutan ise sessizce göktuğ komutanın cümlelerine takılı kalmıştı. Karşısındaki komutanı umursamayan berat ise haylaz bir çocuk gibi elini kaldırmıştı. "Komutanım benim bir maruzatım olacaktı." dedi berat Göktuğ ise"Ne allahın cez-SABIR! buyur asker dinliyorum" Dedi. "Nehir komutan yok!" Dedi berat. Odadakiler duruma alışkın olduğu için çok yadırgamamıştı. Bu mu sorundu yani! "Kafası atmıştır, yapar arada böyle şeyler" Dedi göktuğ komutan. Berat ise asla bu tepkiyi beklemiyordu ki. "Askeriyeden çıkış yaptı arkasından seslendim ama duymadı." Yine tepki vermedi göktuğ, bunu fırsat bilen begüm ise sinirle ayağa kalkarak "Bakın! Sorumsuzu görüyor musunuz, neden biz yapınca ceza tutanak o kadın yapınca kafası atar! Nerde adalet! O kıza niye kimsenin sesi çıkmıyor!" Ortam iyice gerginliğe gidiyordu. En sonunda elini masaya vurarak odada fırtına koparacağı sırada onu çağan durdurup olaya atıldı, "Hesap mı soruyorsun sen! Siz bir tabur askerin olduğu alanda asker üniforması ile gezmek yerine sivil kıyafetlerle geziyorsunuz, hemde size defalarca bu tür kıyafetleri burada giyemezsiniz dememize rağmen. Sen kendini buranın sahibi sandın herhalde? Şuraya imza at çık! Gelince aynı ceza nehir'e de verilecek. " " Terk edin şu odayı!" En sonunda göktuğ komutanın sesi dayanılmaz oldu, odada ki herkes teker teker çıktı. Kapının kapanmasını fırsat bilen begüm teğmen," Neden! " demişti giraya bakarak. Derince nefes alan giray ise," Sadece seni ilgilendirmeyen konularda kapı dinlememenin cezasını kestim, " Begüm işte bunu beklemiyordu koridorda kimseler yoktu ki, nasıl kapı dinlediğini fark etmişti! Öfkeyle bağırarak "Beni oyuna getirdin!" demişti Gayet rahat bir tavırla " Sende oyuna gelmeseydin, " demişti berat. Sanki unuttuğu şeyi tekrar ederek yüzünü hızlıca buruşturup "Ayrıca gerçekten sesin çok çıkıyor çevrende bırak erkekleri, erkek sinek bile tahammül edemez sana" Geride ise sinirle bakan begüm kalmıştı, "Seni mahvedeceğim nehir!"
Tanıdık mahalleye geldiğimde gülümsedim hızlıca merdivenleri çıkıp kapıyı çaldım, akşam vakti olduğu için umuyorum ki annem yatmamış olsun, içeriden bir iki adım sesi duyduğumda kalbim hızlı atmaya başladı. Kapı açıldığında annemin uyku mahmuru gözleri şiddetle açılıp, "Nehir, kızım!" Diye binayı inletmesi bir olup ardından üzerimi ıslak görünce gözleri daha da şiddetli açılıp, "Kızım bu hal ne!" Çıkan sese yüzümü buruşturdum gerçekten bu diğerinden daha gür bir ses oldu. "Hoşbuldum anne," dedim söylediklerinin tersine. Başta bana boş şekilde baktı ardından kaşlarını çatıp, "Sen anneyle dalga geçmeye utanmıyor musun! Allah sorar bak Bir gün. Nehir hâlâ duruyorsun girsene kızım içeriye." Annemin bütün binayı inletmesi yetmiyormuş gibi dış kapının çaprazında ki odanın kapısı açılmış uykulu gözlerle bana bakan bir adet yarı çıplak şortla bakıştığım bir abim karşıladı beni, gördüğüm manzara gerçekten fevkaladenin ötesindeydi. En son benim abi göbekli bir şahıstı. Şimdi ise bu göbek tamamen gitmiş yerine karın kasları gelmiş, çelimsiz kolları kendilerini pazulara bırakması da ayrı bir şoktu. İki üç adımla yanıma gelip beni kollarıyla sarması bir olmuştu, kollarımı hemencik beline dolamış, "Sen kimsin ve benim göbekli çelimsiz kollara sahip olan abime ne yaptın?" Demem bir olmuştu. Herif gerçekten yakışıklı olmuştu. Başta annemde dahil anlamamışlardı dediklerimi, kısa bir süre sonra da abimin gür kahkahası eşlik etmişti biraz daha bağırırsak komşuların bizi binadan atacağı kesindi annemin son anda aklına gelmiş olacakki kapıyı kapatmıştı. Ardından abim ise daha da sarıldı bana başımı çıplak göğsüne yaslamıştım. Harbiden spora mı gidiyordu bu çocuk. " Asıl sen kimsin?" Demişti ciddi sesiyle. Anlamadım, bu yüzden kafamı kaldırıp yüzüne baktım "Benim kaşları çatık kardeşim gitmiş yerine uysal bir şey gelmiş, naptın kız kendine sen!" Uysallık ne be! Kaşlarım istemsiz çatılı kalmıştı, " Heh işte bu benim suratsız kardeşim!" Diyerek benden aniden ayrılıp ellerini yanaklarıma getirip sıkmıştı, yüzümü geriye çekmeye çalışırken anlık gelen hapşurmayla yüzü buruşmuştu! Yüzüne hapşurmuştum evet. "Suratımı mahvettin piç!" Diyerek kendini geri çekmişti "Hiii! Hasta olacaksın çabuk banyoya nehir, Ayrı yetten ne biçim konuşuyorsun sen kardeşinle! Ben seni böyle mi yetiştirdim! " İkisinin aynı anda konuşması beni güldürmüştü, biraz daha durursam üşüteceğimi fark ederek duşun yolunu aldım, banyoya girdiğimde hızlıca kıyafetlerimden kurtulup sıcak bir duşun altına girmek gerilen kaslarımı adeta masaj etkisi yaratmıştı, başımı fayansa yaslayıp öylece kaldım. Zaman geçtikten sonra banyodan çıkıp havluyu bedenime sardım kapıyı araladığımda annemin elinde temiz çamaşırlarla beni karşıladığında yüzümde güller açtı içim gerçekten sıcacık oluyordu. Elimi uzattığımda, "çabuk giyin konuşacağız." Demişti. Kafamı salladım konuşmaya benimde ihtiyacım vardı lakin benden daha çok annemin söyleyecekleri ön plandaydı. Temiz çamaşırları alıp kapıyı kapattım. Üzerimi giyindiğimde annemin mutfakta biriyle konuştuğunu duyudum. Önünde ki kahve makinasının haznesinden kahve çıkarıp bardağa koyuyordu henüz fark edilmemiştim"Evet burada! Merak etme, kusura bakma olur mu? Tamam hayırlı geceler..." Kiminle konuştuğu aşikardı. Telefonu kapatıp tezgaha koyduğunda, " Orada öyle dikilecek misin kızım! " Dediğinde beni nasıl fark etmişti anlamadım. Bunu da anlamak istemedim ve klasik anneler diyerek mutfak masasında ki sandalye'ye geçip oturdum. Kahve bardağını önüme koyan annem bakışları ile gerçekten beni öldürecek gibiydi, yanımda ki sandalye'ye oturup bana sadece, "Anlat" Dedi. Nereden başlayacağımı bilmiyordum, ben gerçekten burada ne yapıyordum onu da bilmiyordum. Belkide cevabını bildiğim sorudan kaçmaya çalışıyordum. Uzatmalı mıydım! Ne demeliydim, " Nehir! Konuşsana kızım." Gözlerim biran da yanmaya başladı, siktir bu neydi? "Bilmiyorum" diye cılız bir ses çıktı dudaklarımdan "Neyi bilmiyorsun kızım!" Sesi ise gerçekten tahammül edemiyor gibiydi. " Çocuk oyuncağı mı bu, askersin sen nehir! Kafan attı şuraya gideyim kafan attı buraya gideyim diyebileceğin bir meslek yapmıyorsun sen! Mesleğinin olgunlukla yapmak zorundasın." Haklıydı. Ama çocukluk yapmıyordum sadece neden oydu? Neydi içimde ki bu hissin tanımı beni değilde başkasını seçmesi bana niye hüzün veriyordu? " Anne nasıl dayandın? " Diye bir soru sordum gözümdeki yaşlar birer birer akmaya başladığında, " Anne ben dayanamıyorum, bana dayanma gücü ver." Bu atağı beklemeyen annem ise bir anda ayağa kalkıp bana sarılmıştı kafamı anne kucağına adadığımda işte şimdi güvenli bölgede olduğunu anladım. Ses etmedi, oda da dayanamamıştı " Dayanmak zorundayız kızım! Dayanacağız da. Hayat bu şekilde geçmiyor! Senin ne amaçlarla oraya gittiğini biliyorum ama sen vatanını şerefinle koruyacak bir askersin, böyle davranarak bir yere varamazsın! Göğsünde taşıdığın bayrak sıradan bir bayrak değil! Vatanının bayrağı." Bu sözün üstüne daha ne denirdi ki? Haklıydı annem hemde sonuna kadar. Daha fazla dayanamayarak konu değiştirip " Kıskandım. " Dedim bir çırpıda, başta sessiz kaldı benden bu atağı beklemiyor olacaktı ki, Sarılmamızı sonlandırıp bana şaşırarak " Neyi kıskandın?" Dedi annem . " Onu, " dedim " O kim, " dedi " Kehribar gözleri. " " Hasbinallah! Nehir sinirlenmeye başlıyorum kızım! " Dedi. Durdu bekledi ardından " sen bak bakayım bana" Dedi. "Sen birinden mi hoşlanıyorsun?" Sustum bunun cevabını zaten kendim biliyordum! Ama sevdiğim kişinin bundan haberi yoktu! Başımı salladım ve yavaş yavaş olayları anlatmaya başlamıştım... Gece ise annemin şaşırmaları ile devam edecek gibiydi.
*** Saat gece yarılarına doğru gelmişti, lakin bekledikleri kişi hâlâ ortalıklarda yoktu. Giray haberi aldığından beri askeriye'nin bakılmadık yerini bırakmamıştı, o güzel kafasını nelerle doldurdu da ortalardan kayboldu diye düşünüyordu. Yemekhane... Yatakhane... Antrenman alanları... Spor alanını ve daha niceleri yoktu nehir, hiç bir yerde yoktu. İçine yavaş yavaş şüphe tohumları düşüyordu! Başına bir şey gelmiş olma düşüncesi onu yiyip bitiriyordu. En sonunda dayanamayıp saatin kaç olduğunu umursamayarak göktuğ komutanın odasına doğru gitmeye başladı... Tuhaf bir şekilde nehiri göktuğ komutan hatta babası bile tanıyordu ama nereden tanıdıklarını sorunca konu değişikliği yapılıyordu. Dikkatini çeken çok şey vardı. Kapının önüne geldiği sırada kapının aralık olduğunu fark etti, içeriden sesler geliyordu babası da içerideydi. "Evet anladım, ha yanında yani anladım tamam! Hayırlı geceler. Nehir annesinin yanına gitmiş" Evine mi gitmiş! Kimseye haber etmeden gitmesi ne kadar doğruydu. "Ne diye haber etmemiş bize! Göktuğ bu böyle olmayacak artık nehirle sağlam bir konuşma yapılması gerekiyor. Tamam daha önceki olaylar burada oldu ama onlar gereksizdi diyelim hadi elini kolunu sallayarak çıkması olacak durum değil. Ya sana ya bana haber etmeliydi en kötü hadi giraya söylemeliydi bunu. Üzülerek söylüyorum nehir için bir ceza uygulamamız gerekiyor! " Ceza mı? Kurallar kaideler diye gezen Alptekin. Belkide ilk defa içinden alacağı cezanın hafif olmasını istedi. " Haklısın! Ne diyelim gelsin konuşacağız!" Demişti göktuğ, aklına gelenle gülümseyerek başını sağa sola sallamıştı. " Aynı babası! " demişti derin hüzünle. Babası mı? Nehirin babasına ne olmuştu ki? Biliyordu giray yaptığı hoş olmayan bir davranıştı ama nehirde bir sırlar olduğuna hakimdi ve bu sırlar nehire acı vermekten öteye gitmiyordu. Düşünüyordu sürekli, onun yaşıtında ki kadınlar mağaza mağaza alışveriş yaparken, gece klüplerinde partilerinde sabahlarken nehir neden asker olmuştu. Ülkesinde Kadınların polislere ve askerlere olan hayranlıklarını biliyordu, nehir gerçekten cani gönülden asker olan birisimiydi bilmiyordu. Odaya çağanın gür kahkahası doldurmuştu, "Bu konuda çok haklısın sinirini almış," "Sabah ola hayr ola kardeşim ben çıkıyorum biliyorsun ki ben evli bir adamım ve uyumak için karımın sıcak kollarına ihtiyacım var." Dedi çağan kapıdan dinleyen giray ise gülümsemişti anne ve babasının aşkına hayrandı. Yüzünü buruşturarak "Siktir! Hanımcı." "Sadece Karıma," demişti. Giray ise hemen oradan yok olmuştu. Şu yaşında gelmiş kapı dinlemesine kızmıştı kendi kendine. Odadan ayrılan çağanı görünce duvar kenarına iyice sinmişti, kendi kendine de asker adamsın yaptığına bak giray. Demeyi ihmal etmemişti. Mecbur yarın nehirin gelmesini bekleyecekti...
*** Sabaha karşı uyandığımda henüz evde kimse uyanmamıştı, kendi odamda kendi yatağımda uyanmanın keyfini sürmüştüm. Sürdüğüm keyif ise boğazıma dizilmişti bugün göreve gidilecekti benim olmadığım, derin bir nefes alarak hızlıca yataktan çıkıp banyoya ilerledim, çok oyalanmadan banyodan çıkıp odama geçtim kurumuş kıyafetlerimi giymiş evdekileri uyandırmak istemediğimden hızlıca çıkmıştım evden geriye ise koşarak askeriye'ye gitmek vardı. Ve Gerçekten de koşarak gidecektim 6.30'da askeriye aracına bineceklerdi. Saat daha yeni altı olmuştu ama umursamadım. Binadan çıktığım gibi koşmaya başladım. Yirmi beş dakikanın sonucunda askeriye alana varabilmiştim araç gelmiş önü kalabalıklaşmıştı, saat gelmişti hızlıca yanlarına geldiğimde beni ilk kehribar gözler fark etmişti. Gece boyunca uyumadığı kızarmış gözlerinden belliydi. Yüzünde az da olsa gülümseme oluştu, onun gülümsediğini fark edenler arkalarını döndüğünde beni de görmüş oldular, yanlarına vardığımda teğmen de onlarla birdi. "Naber kaçak? Gene firar ha!" Cenk komutan bir abi tavrıyla kolunu omzuma atmıştı. Sadece kafa sallamakla yetindim ne diyebilirdim ki. " Onun doğrusu komutanım kafa dinlemek için uzaklaştı olacaktı! Öyle değil mi?" "Kesinlikle öyle murat komutanım" dedim bende hafif tebessümle. Ardından teğmenin direkt olarak "Tek yapabildiğin o zaten" demesi bir olmuştu. Bir şeyler mırıldanmıştı ama anlamadım, tam o an "Kes sesini teğmen! " Diyerek giray komutanın sesi yankılanmıştı, anında irkilmiştim noluyordu? Begüm ise bembeyaz olmuştu. Sabah sabah bilemediğim bir şey yaşanmıştı sanırım Giray komutanın "Yeter bu kadar oyalanma Tim toplan gidiyoruz." demişti. Benden ayrılan cenk komutan, "Allaha emanet ol komutanım buralar size emanet. Özellikle askeriye binası önce Allaha sonra tekrar Allaha emanet" demişti,ardından ise hızlıca araca doğru ilerlemişti ortamı yumuşatmaya çalışıyordu belliydi. Belki normal şartlarda söyleseydi gür bir kahkaha atardım ama bunu yapacak halim kalmamıştı. Ben gerçekten onu kıskanıyordum hemde haddim olmayarak. Ortamda sadece ben ve kehribar gözler kaldığında attığı adımla aramızdaki mesafeyi kapatmıştı, gözlerimi gözlerine dikerek baktım dik dik. Bu gözler gerçekten yakından daha güzeldi altın sarısı gibiydi gözleri, elimde ufak bir ağırlık hissettim neydi bu, Yavaş yavaş yüzüme doğru yaklaşıyordu, ne oluyordu be! Gözleri gözlerimden ayrılarak aşağılara doğru kaymaya başlamıştı göğsüm heyecandan hızlı hızlı inip kalkmaya başladı! Aklıma bir şey geliyordu ama! O olmazdı dimi! Onca insanın içinde yapmazdı bu dimi, olduğum yerde kalakalmıştım. Konuşmuyor susuyordum. Kafasını yavaşça sola döndürdüğünde gözlerim kocaman oldu! pürüzsüz yanağı yanağıma hafif değmişti, o an yıldırım çarpmış gibi titremiştim kulağıma doğru "Allaha emanet ol, fırtına'm" demişti... Benden ayrılarak gitmişti Geriye ne mi kalmıştı? Kocaman olmuş gözlerim ve kafamda dönen o kelime; fırtına'm...
Evettt bir bölümün daha sonuna gelmiş durumdayız. Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum heyecanla Diğer bölüm operasyona gidiyoruz hoşçakalın. |
0% |