Yeni Üyelik
17.
Bölüm

16.Bölüm

@izmiristee

Keyifli okumalar dilerim. :)

Yıllar önce...

"Gel Alptekin, bizde seni bekliyorduk."

"Emredin komutanım,"

İçeriye girmesiyle ekranda bir kadın resmi belirmişti, kaşlarını istemsizce çatmıştı.

"Gel evlat," dedi derin bir nefes alarak güveneceği belkide nadir kişilerden'di Giray Alptekin.

Babası gibi mert bir adamdı, cesurdu gözü kara bir askerdi. Bu görevde en çok ona güveneceğinden adı gibi emindi.

" Ekranda gördüğün kadın istihbarattan Asrın Verda Tekiner, büyük bir uyuşturucu çetesinden bilgi almak ve çökertmek için görev emrini ona vermiştik başarılı bir şekilde aralarına sızdı uzun zaman başarılı oldu, lakin son zamanlarda kendisi ile iletişim kuramıyoruz bir ihtimal kimliği açığa çıktı diye şüpheleniyorum. " Dikkatlice dinliyordu giray, ağızdan çıkan her kelimeyi zihnine kazır gibi dinliyordu. Derince bir nefes aldı konunun nereye doğru gittiğini ve buraya geliş amacını anlayarak

" Görev emrini bana mı vermek istiyorsunuz komutanım, " Diyerekten dile getirdi.

Karşısındaki neredeyse emekli olacak amir yüzünde gülümseme ile elini kaldırarak babacan bir tavırla girayın göğsüne vurdu, " uzatma ihtiyar diyorsun yani!"

Giray ise anında "Yok komutanım estağfurullah! Sizin yanınızda biz hiç-" daha lafı bitmeden sözü kesildi.

"Evlat!" Diye böldü cümlesini amir, "sakın ha! Sakın! Sen Türkiye cumhuriyetinin bir askerisin kendine sakın o cümleyi kurayım deme hiç olan bizler değil, o soysuzlar olur. Şimdi oraya gidip bizim olanı alıp buraya gelin. "

Giray başını hafifçe eğerek cevabını almıştı,"Dikkatli ol evlat, binanın dışında sivil adamlar var göreve onlarla birlikte gideceksiniz Allah yar ve yardımcınız olsun, sana güveniyoruz. "

"Sağolun komutanım..." Diyerek çıktı odadan.

Sert adımlar hızlıca binadan ayrılarak hazır olan araçların bulunduğu konuma gitmişti, belindeki silahı kontrol edip, "Allahım sen bizim yardımcımız ol" diyerek askeri araca binerek yola çıkmışlardı.

 

                                             ***

Avcı alanda kaç kişi bulunmakta"

"Dışarda on kişi, içeride ki adam sayısı belirsiz kalabalık hakim gözüküyor!"

Telsizi kapatarak, bakışlarını yanında ki askere dikti, "emrimle birlikte saldırıya geçiyoruz. Kimse de zarar ziyan istemiyorum!"

Hepsi sessizlikle başlarını salladı, "Emredersiniz komutanım!"

İki parmağını havaya kaldırarak döndürdü, " alanın etrafını kuşatın," demekti bu. Tıpkı bir karınca gibi kalabalık ama sessizce alanı kuşatmaya başladılar. Girayın bakışları ise ona gelen işaretle başlayacaktı.

Kısa bir zamanda dürbünle kontrol ettiği esnada her şeyin hazır olduğunu anladı, kalın dudakları yukarıya doğru kıvrıldı.

"İşaretimle, 3-2-1, atış serbest."

Parlak mavi olan gökyüzü bir anda kararıp kurşun seslerine bürünmüştü. Alanda bulunun camlar tuzla buz olmuş, Düşman ise dört bir yandan kıstırıldığı an hareket dahi edemiyorlardı hiç beklemedikleri bir anda türk askeri tepelerine üşüşmüşlerdi.

İçeriye adım seslerini duydukları anda elleri sandalye'ye bağlı olan Türk'ün arkasına geçip elinde ki silahı hemen kızın başına dayamıştı nede olsa türkler kendi adamlarını korumayı severdi bakalım bu silah bu kızın başındayken ne kadar dayananileceklerdi.

Kısa bir süre sonra etrafta ki gürültü ansızın kesilmişti, alandan çıt çıkmıyordu. Demin gökyüzü kurşun seslerine bulanmamış gibi sakindi.

" Ne o sizin askerler kaçtı mı yoksa seni bırakıp!" diye mırıldandı eli kolu bağlı olan kadına.

Duyduğu cümle ile gülen asrın verda ise aldığı yaralar yüzünden az buz sesini duyurtmaya çalışıyordu, " Bi şunu öğrenemediniz biz her yerdeyiz. Sadece sizin o pislik gözleriniz görmüyor bi görseniz o andan sonra istesenizde göremiyor olursunuz."

"KES LAN SESİ-" Daha cümle bitmeden havadan bir kurşun sesi birde yere düşen cesetin sesi yankılanmıştı. Önüne düşen bedene tiksinircesine bakıyordu asrın verda titrekçe bir nefes aldı, bu görevden de kurtulmuştu, Vatanı sayesinde!

Arkadan adım seslerini duymuştu kafasını hafifçe oynattığında karşısında ki bedeni görünce istemsizce süzmüştü karşısındaki adam, uzun boyu geniş omuzları, kumral saçlarına ek açık kehribar gözleri pürüzsüz yüzü. Gerçekten yakışıklı birisiydi...

Giray ise hızla elleri ve ayaklarından bağlı olan ipleri söktü, "İyi misin?" Diye sormuştu.

"Ayağa kalkabilecek misin?" diye bir soru daha yöneltmişti kadına

"Kalkarım." Demişti kendinden emin sesiyle Böyle

Kadının halinde ki acıyı bir nebze unutturmak için giray yarı çapkın ifadeyle "Evet, biz her yerdeyiz asker." demişti giray demin bu kadının söylemine karşı.

Bunu duyan Asrın Verda ise sadece gülümsemişti, iplerden kurtulduktan sonra yavaşça ayağa kalktı " Asrın Verda Tekiner!" Dedi sadece

Giray ise sadece "Komutan Alptekin!" Demişti.

 

                                          ***

 

Günümüz...

Askeriye aracın bahçeden ayrılışını seyrettikten sonra askeriye binasına giren genç kadın adımlarını hızlıca tutarak yatakhaneye doğru gitmekteydi, merdivenlerden çıkmasına yakın arkasından gelen sesle yerinde durmak zorunda kalmıştı " Nehir üsteğmenim," gelen sesle arkasını dönen nehir karşısında ki askeri görünce, "Evet" diyerek cümlesinin devamını getirmesini beklemişti.

"Göktuğ komutanım sizi odasına bekliyor, komutanım"

Nehirin başını sallamasıyla yanından ayrılmıştı asker, işte şimdi nehir için tehlike çanları duyulmaktaydı. Yaptığı davranışın hesabının yanına kalmasını elbette beklemiyordu, cezası neyse çekmeye razı olduğunu da biliyordu.

Derin bir nefes alarak çıktığı merdiveni geri inerek göktuğ komutanın odasına doğru ilerlemekteydi. Koridorun sonunda ki odaya vardığında elleri soğuk soğuk terliyordu, sağ elini yumruk yaparak yavaşça kapıyı çaldı ve beklemeye başladı yaklaşık beş saniye içinde, içeriden gür bir şekilde "gel" sesini duymasıyla kapı kolunu indirerek içeriye adımlarını atmıştı. İçeriye girdiğinde odada iki kişi beklerken sadece göktuğ komutanın bulunmasına biraz şaşırmıştı, genelde yan yana olan ikili bu defa beraber değillerdi.

Göktuğ komutanın sert bakışlarını üzerinde hissettikçe gerilmeye başlamıştı.

Sesini oldukça stabil tutarak "Beni emretmişsiniz komutanım," diyerek konuşmaya giriş yapmıştı.

Göktuğ komutan ise çatık kaşlarla sadece nehire baştan aşağıya süzmüş ardından ise, "senin rütben ne asker?" Soruyu başta doğru anlayıp anlamayan nehir sadece bakmakla yetinmiş,

Göktuğ komutanın çatık olan kaşları daha da çatılarak elini sertçe masaya vurması beklenilmez durumdu "Sana bir soru sordum asker! Rütben ne!" Gözlerini şiddetle açan nehir ise sadece "Üsteğmen komutanım," Bu kadar sinirlenmesini kesinlikle beklemiyordu işte şimdi gerçekten yanmıştı.

"İyi o zaman öyle davran! " Sertçe ayağa fırlamıştı göktuğ komutan, işaret parmağını sertçe karşısındaki askere işaret etmişti "Kafanın estiği gibi defolup askeriye'den gidemezsin! Kimseye haber dahi verme zahmeti bulunmadan ortadan kaybolamazsın! Burası bir askeriye babanın çiftliği değil Üsteğmen! Şimdi sen asker! Değil göreve İkinci emrime kadar askeriye'den adım dahi atamazsın."

Sözleri bıçak kesiğinden daha acı vericiydi, bir hata yaptığının farkındaydı ceza alacağını da biliyordu lakin yaptığı hatanın kendisine bu kadar ağır bir şekilde döneceğini ise hesaba katmamıştı nehir. Yaptığı hata yüzünden boynu kıldan inceydi, gözlerinin yanmasını engelleyemiyorken sadece başını sallamakla yetinip, "Emredersiniz komutanım." Diyerek susmuştu ne diyebilirdi ki başka! "İ-izninizle komutanım," dedi titrek sesiyle eli hızlıca kapı koluna giderken duymayı beklemediği bir şey kulaklarında yankılanmıştı

"O belindeki silahı derhal masanın üzerine bırak, ikinci emrime kadar o silah sende durmayacak Asrın..." Eli hava da kalan nehir her şeyi bekliyordu ama bunu beklemiyordu. Arkasını hiddetle dönen nehir ise anlık bir şekilde " çekin vurun beni komutanım," demesiydi.

Göktuğ Kılıç'ın şiddetli nefes alış verişi daha da derinleşmeye başlamış,"sen benim emrime karşı mı geliyorsun Üsteğmen!" Gözlerindeki yanma yavaşça yok olup dolmaya başlamıştı, başına gelen şeyin kendi hatası yüzünden kaynaklandığı için bu cümlelere de sesini çıkaramamıştı. Titreyen elleri yavaşça belindeki silaha doğru gitti, içi yanıyordu babası gibi ondan kalan son emanette ondan ayrılıyordu.

Ağırlığı ileriden bile belli olan siyah renkli silahı eline alan nehir titrekçe masaya bırakmıştı, o silah nehirde olduğu sürece babası yanındaymış gibi hissederek huzuru buluyordu lakin şimdi huzur gitmiş yerine huzursuzluk ve başıboşluk hissi kalmıştı, kendini öyle bir savunmasız hissediyordu ki askeriye'de ismi öfkeli kadın olarak anılmamış gibi, kendisinin özel yetişmiş bir asker olmamış sanki kozasından çıkmış bir kelebek gibi hissediyordu kendini.

Bakışlarını silahtan zor da olsa çekip iç sesi daha fazla burada kalmamasını söyleyerek buradan çıkmak istiyordu, göktuğ komutana bakmadan kapıya doğru ilerlerken, "sana ben en başından demiştim; bu senin yapabileceğin bünyenin kaldırabileceği bir iş değil kendine gel ve derhal çık askeriye'den çocuk oyuncağı değil bu iş, komutanımın emanetisin bana. Demiştim ve sen beni umursamadan burada kalmaya devam etmiştin. Seni en başından kolundan tutup evine götürmeliydim! Keşke yolun askeriye'ye düşmeseydi nehir! "

Kalbinde açılan kaçıncı yaraydı bilmiyordu nehir, ama en çok acıtanı bu olmuştu karşı taraf yara açarken sorun olmuyordu ama o yarayı nehir açtığında sorun olmaktaydı öyle mi? neydi o söz? Birbirinizle konuşurken karşı tarafla empati yapın mıydı yada İletişim miydi! İletişim çok önemliydi dimi?

Arkasını dönen nehir ise bakışlarını direkt olarak göktuğ komutanın yüzüne tutarak dilinde ki zehri ona da akıtmak istemişti, bu cümlelerle belki de başı daha da çok belaya girecekti ama bir kere de olsa nehir kırmak istedi,

"Keşke sizde babamı o operasyon da yalnız bırakmak yerine yanında olsaydınız. Bende burda olmak zorunda kalmazdım komutanım."

Göktuğ komutanın cümleyi algılaması ardından duyduğu ithamla adeta yeri göğü titretecek bir şekilde " Çık dışarı!" diye bağırmıştı. Nehir hızlıca odadan dışarı çıkarken, gözlerinde biriktirdiği yaşları yaşadığı anlar yüzünden teker teker yanaklarına düşüyordu...

 

                                             ***

Ateş timi ve yanlarında gelen askerlerle birlikte önlerinde bulundukları depo önünde ki kayalıklara pusu alanına konumlandırmışlardı, düşman ellerinden kurtarmaları gereken polis bulunmaktaydı.

"Görevlere çıkmayı özlemişim," diyerek konuşma başlatmıştı begüm teğmen alanda yeterince sessizlik vardı. Biraz konuşarak zamanın geçmesinden yanaydı.

"Görevlerde dört gözle sizi bekliyordu ya zaten! " diyerek lafını esirgemedi cenk komutan. Oldu olası teğmen'den haz etmezdi, ona karşı büyük kini bulunmaktaydı. Cenk komutanın dediklerini umursamadan, "Şöyle bize biraz haraketlilik lazım! Bekle bekle sıkıldım." dedi begüm teğmen.

"Beklemekten sıkıldığınız kısımları alışveriş merkezlerinde sıra beklerken de söylüyor musunuz teğmen?" Begüm teğmen ise sinirle cenk komutana dönüp tam derdin ne senin diye sesini herkese duyurtacağı sırada, "Kesin sesinizi! Göreve konsantre olun! Hata yapanı silerim. " Diyerek araya girmişti giray sert sesiyle,

Normalde operasyonlarda sesi çıkmayan cenk'in bu operasyonda daha çok konuşarak kafasını şişirmişti, arkasında kafasını şişiren ikiliyi umursamadan komuflajından telsizi çıkartarak yoğunlaşması gereken bir olay vardı ve arkada birbirini yiyen ikili ile uğraşamayacaktı, binanın arkasında kaldıkları için ön tarafa hakim değillerdi bu yüzden ön tarafı Kıdemli askerler yerleşirken arkayı da giray ve yanlarında bulunun askerler kolluyordu.

"Ön tarafta Durum ne asker! "

Kısa bir sürede hızlıca cevap gelmişti, " Hâlâ haraketlilik yok komutanım,"

"Gözünüzü dört açın en ufak haraketten haberiniz olsun."

"Emredersiniz komutanım" gelen ses ile telsizi elinde tutmaya devam edecekti, hemde olası bir haber gelirse anında harakete geçebileceklerdi olası her saniye çok önemliydi ve kaybedilecek tek bir saniye dahi yoktu. "Hava da yavaştan soğumaya başladı sanki." Arkadan gelen naif sesle sabır çekmek istedi gerçekten bu cümleyi kurmuşmuydu! O bir askerdi! şikayet hakkı yoktu! Vatanı için gerekirse donarak ölmesi gerekirdi. Tam arkaya dönüp sert bir şekilde cevap vereceği sırada,

" Demin siz değilmiydiniz! Gırıvlırıdı cık ızlıdım diyen! Ayrıca nazalanacaksan yanlış mesleği seçmişsin" bu işi zevkle cenk'in aldığını görünce olduğu yeri korudu, öyle ki yaptığı taklite bile dudakları kıvrılmıştı nede olsa cenk halledecekti her türlü, aradan geçen yarım saatte telsizinden ses gelmişti haraketlilik başlıyordu.

Dudakları gelen zaferle gülümsüyordu, başını arkaya çevirip begüm teğmene bakarak, "Nehir sen ve cenk beni koruyun, etraf temiz olunca peşimden sizde gelin!"

Girayın farkında olmadan begüm teğmene nehir diye seslenmesiyle duyduğu isim karşısında yüzünde ifade donuk olan begüm bozuntuya vermemek için çabalamıştı, karşısında onu elde etmeye çalışan komutanın aklında o kız vardı! Ders vermek istiyordu, hemde büyük bir ders ve ne olursa olsun, ne pahasına olursa olsun kimse onun gururuna dokunamazdı.

Cenk ise duyduğu isimle daha bir mutlu olmuştu hatta, derince "oh be! Gençleştim resmen bu kadar mı fark eder!" Diyerek araya girdi.

Yüzünü hızlıca arkasında da ki askere çevirerek, "Cenk! Şu operasyon bitsin seninle çok güzel ilgileneceğim."

Girayın Sert yüz hatlarıyla karşılaşan cenk gerçekten tahammül seviyesinin kalmadığını fark ettiği an ayvayı yiyeceğini o an fark etmişti, hafif yutkunarak neyse diyerek içinden göte giren şemsiye açılmazmış, çekicekti cezasını.

Tam olarak nasıl ilgileniceksiniz diye sormayı düşündüğünde ise giray komutanın onu ibrete alem için çok manidar yerlerinden bayrak niyetine sallandıracağı aklına gelince daha da yutkunarak iyiki sormadığını anlayarak yaradana bir şükür etmişti anlık. Askeriye'de pamuk şeker gibi olan adam operasyon da nasıl kaplan gibi oluyordu anlaması gerçekten çok güçtü.

Telsizden "Komutanım hareketlilik var" cümlesi duyulmasıyla harakete gerçeklerini anlayarak derin nefes almıştı. İşte şimdi mutluydu.

"Herkes dikkatli olsun!"

"Emredersiniz komutanım,"

Her şey o an andan itibaren başlayacaktı, giray kamuflajından sis bombası çıkararak elinde tutuyordu. Etraf öyle sessiz di ki sanki birazdan fırtına kopmayacak gibi düşman kurulan pusudan habersiz bekliyordu. Binanın arkasından sessizce adımlarını hayalet gibi atarken bir yandan da gözleri içeriye girebileceği cam veyahut kapı arıyordu, kafasında kuracağı iki plan bile şimdiden hazırdı, allahın izni ile bu operasyonda'da muzaffer olacaklardı!

"Allahım bu operasyonda'da muzaffer olmayı nasip eyle, düşmana fırsat verdirme yarabbim!"

Gözlerini binanın arkasını tararken kilitli kapı bulunuyordu, işte şimdi dudaklarından soğuk bir gülümseme yayılmıştı

 

                                         ***

Göktuğ komutanın odasından çıkan nehir soluğu nerede alacağını şaşırmıştı, yüreği kırgındı ama bir yanı da bunu hak ettin diyordu! Kendi topuğuna kendin sıktın diyordu! Aptalsın nehir! Aptal. "Lanet olsun!" Diyerek bağırdı. "Kendin ettin kendin buldun." Kızıyordu, kini öfkesi kendineydi.

Bahçeye çıkan nehir sinirle çatacak yer arıyordu, kendini yerlerdeki çimenlere atmıştı evet gerçekten bunu yapmıştı, gözlerini kapatarak derin nefes almaya çalışıyordu başarılı oluyor muydu işte onu bilmiyordu! "Nehir komutanım." Duyduğu sesle irkilerek yerinden kalkmış, karşısında gördüğü murat komutan ile derin Bi nefes almıştı. Adımlarını duymayacak karar dalmıştı.

Nehirin irkilerek kalkışını gören murat komutan, " korkuttumu, kusura bakmayın." Demişti.

Göktuğ komutanla olan kavgası büyük bir sesle askeriye'de duyulmuştu. Karşısındaki komutanın da kendilerinden bir farkı yoktu sinirlenince en güzelinden tepesi atardı.

Yalandan gülümseyerek, "Yok önmeli değil dalmışım zaten! Sen," aklına gelenle gözleri kocaman oldu. "Giray'dan yani giray komutanımız ya hani ondan haber mi var?" Ne saçmalıyorsun! Diyerek kendine kızmıştı.

Aklına gelen kehribar gözleri düşünmekten delirmeye yakındı. Sanırım özlemişti, içinden geçirdiği şeyle daha da gözleri büyüdü! Hem! Giray! Neyse...

Karşısında afallayan kadına cümleleri ile şaşkınlıkla bakmış, ardından da aklına bir çatışma da giray komutanın da kendisine nehir diye seslenmesi aklına gelince beyninde şimşekler çakmış içinden ananı avradını diyerek geçirmişti, aklına gelenler yüzünden okunmasını, diye hızlıca " Yok komutanım haber yok, askeriye binası'nın sağı solu sağlam mı diye bakmaya geldim." demişti. Anlamayan nehir ise anlık yüzü şaşkınlıkla "Ha!" Demiş,

"Cenk' im gitmeden önce askeriye binasını önce Allaha Sonra bana emanet etmişti onu diyorum." Nehir ise hâlâ anlamadığı için Alık Alık bakıyordu murata, bu neyi diyordu ki?

Nehirin saf saf bakmasını anlayan murat ise gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıp

" Göktuğ komutanla kavganızda yer gök birbirine girdi, bende mükemmelliyetçi bir insan olduğum için kurban olduğumun askeriye binasını korumak için elleri sıvamıştım gördüğüm üzere de sen sakinsen, bizde güvendeyiz demektir."

Nehir'in ise hâlâ ciddi ciddi dinlediğini fark eden murat gür bir kahkaha atmasıyla nehirin o an jeton düşmüştü, kaşlarını çatıp elini yumruk yaparak muratın göğsüne vurması bir olmuştu.Kahkaha atan murat aldığı darbe yüzünden bu sefer de öksürmeye başlaması bir olmuştu, "Allahım'a kavuşuyodum az daha" demişti.

Muratın bu haline de bu sefer nehir gülmüştü, " Dur durduğun yerde!" Diyerek gerçekten gülmeye başlamıştı...

"Gel çardağa geçelim dilim damağım kurudu anasını satayım çay aldım içersin dimi?" Biraz düşündükten sonra nehirin konuşmasına fırsat vermeyip, "İçersin tabi niye içmeyesin! Milli içeceğimiz! Su niyetine içeceksin çayı." Nehir ise keyifle çardağa doğru adımlıyordu.

Saatler sonra Askeriye binasından çıkan asker, öğle saatlerinde gelen pusu haberini vermesi gerekiyordu gözlerini bahçede gezdirirken birbirleri ile konuşan nehir ve murat komutanlarını görünce derince bir nefes almıştı ışık hızında koşarak "Komutanım! Komutanım," diye bağırıyordu.Telaşla gelen askeri görünce murat komutan "Asker! Bu hal ne," diyerek konuşmuştu. Yanlarına gelen asker derin nefesle,

" Telsizden haber geldi, Tim pusuya düşmüş büyük bir patlama olduğu söyleniyor!"

"Siktir!" Dedi murat.

Elini anlık sızlayan kalbinin üstüne koyan nehir sadece "Ne! " Diyebildi.

Hızlıca "Çağan ve Göktuğ komutana haber verdin mi?" Dedi murat.

"Komutanım haberleri bulunmakta sizinle iletişime geçmemi söylediler!"

Şiddetle "Hay, sikeyim."demişti, " Çabuk askerlere haber et hepsini on dakika içinde tam teçhizat hazır bekliyor olacağım. Hadi hadi hadi. "

Başını sallayan asker "Emredersiniz komutanım!" Diyerek hızlıca yanlarından uzaklaştı.

Nehir anlık kendini unutarak " ne yapacağız. " demişti.

Murat sert ifadeyle yanında ki nehir komutana dönüp ardından, "Birincisi hepsinin amına koyacağız. İkincisi geldikleri yere sike sike geri göndereceğiz. Üçüncü olarak madem bizimkileri almışlar söyleyelim bizi de alsınlar! Yeterli midir Cevap."

Başını sallamıştı nehir, yeterliydi.

"Hadi gidiyoruz." Diyen murat komutana uydu. Daha ikinci adımında daha yeni saatler önce göktuğ komutanın dedikleri zihninde çalkalandı.

Askeriye binasına girdikleri gibi "Murat," dedi nehir,

Sonra nehir! Bizimkilerin başı belada." Diyerek adımlarını hızlandırdı murat, bilmiyordu ki nehirin de başı beladaydı. Anlaşılan murat dinleyemecek gibi gözüküyordu, en iyisi tek de söylemekti." Benim de başım belada."

Dudaklarından çıkan cümle ve muratın algılaması yaklaşık beş saniye sürdü. Muratın arkasına dönmesi ile bakışlarında suç işleyen bir kız çocuğu edası seziyordu.

"Oğlum askeriyenin içinde nasıl bir belaya bulaşmış olabilirsin ki? Ayrıca en kötüsü ne olabilir." Demesi arkasından gelen ses ile dumura uğraması bir olmuştu "İkinci emrime kadar askeriye'den adım dahi atamaz, demiştim. "

Gözlerini şiddetle açan murat ise beklemediği cevap karşısında nehire bunu cidden yaptın mı bakışlarını atıyordu.

Nehir ise bu bakışlara karşı omuzlarını indirip kaldırmıştı. Murat anında," Komutanım yapmayın etmeyin! Bizimkiler pusuda iyi mi kötü mü bilmiyoruz! Bu kız yemin ederim eline silah alınca bambaşka bir seviye oluyor, şerefsi- yani en usta dövüş sahnesi mi nehir komutanın silah tutuşu mu derseniz gözüm kapalı nehir komutanı seçerim. " Sözlerinin yarısı doğruydu, etrafta kızgın bir Nehir üsteğmen varsa ilk kural canını seven kaçar.

Murat yalvarır bakışlar atarken, nehir ise belki de ilk defa kendisinin bile tenezzül etmeyeceği o dudak büzme olayını yapmıştı! Evet gerçekten yapmıştı bunu.

Göktuğ ise sanki saatler önce birbirlerine girmemiş gibi karşısında ona dil döken ve arkasında sanki istediğini yaptırmak için dudak büzen küçük bir kız çocuğu varmış gibi hissediyordu normal şartlarda tükürdüğünü yalayan bir adam değildi, söz ağızdan bir daha çıkar ve geri dönüşü asla olmazdı.

Ama bu sözler söz konusu vatansa geriye düşerdi, adımlanarak biraz daha yaklaştı yanlarına

" Çakal pusu kurmuşsa, kurtların işi de kurulan pusuyu bozmaktır, şimdi hemen hazırlanıp yola çıkın, çakalın oyunlarını bozmadan gelirseniz gözüme gözükmeyin."

Aynı anda iki ses duyuldu koridorda. "Emredersiniz komutanım!"

Göktuğ komutanın yanında ayrılan nehir ve murat hızlıca gerekli önlemlerini alarak askeriye aracın önünde onları bekleyen askerlerin yanına gidiyorlardı, muratın "Haydi!" demesi nehirin de hızlıca başını sallaması bir oldu.

Nehirin bir yandan göreve gidecek olmanın verdiği huzur varken bir diğer yanı ise huzursuz oluşuydu silahına göktuğ komutan el koymuştu, silahına derin bir bağ kuruyordu babasından kalan emanetiydi.

Odasından eski silahını alırken aklına acaba istesem geri verir mi? Düşüncesiyle geçmişti ama şansını da daha fazla kullanmak istemiyordu. Göreve gidecemeyeceğini bile düşünmüştü, ama göktuğ komutan onu şaşırtarak göreve izin vermişti daha fazlasını eşelemeye gerek yoktu.

Silahın yanında olmayabilir ama göreve odaklan nehir! Demişti iç sesi haklıydı!

Bir yandan ise göktuğ komutanın o sözleri kulağına çalındı "Üsteğmensen o şekilde davran!"

Rütbenin bir ağırlığı olur nehir! Çocukça davranamazsın kafanı topla....

Kafasında ki düşüncelerini sağa sola sallayarak susturmaya çalıştı tek amacı çakalın oyununu bozmaktı.Askeriye aracın haraketlenmesiyle, Allahım sen bizim yardımcımız ol diyerek duasını etmişti.

Saatler sonra emirin verildiği yere gelmişlerdi. Araçtan indikleri gibi silahlar hemen ortaya çıkmıştı Çok tekinsiz bir alana benziyordu? Giray ve tim neredeydi?

Depoya doğru ilerlediklerinde kapının aralık olduğunu fark etmişlerdi, temkinli bir şekilde eli kapıya gitmiş yavaşça aralanmıştı, Silah sesleri duyulmaya başladığında, anında murat,

" PUSU! " Diyerek bağırmış,

Muratın arkasında kalan nehirin de acı dolu feryadı alanda yayılmıştı...

                                                           ***

"Cenk açıldı mı kilit?"

"Deniyorum komutanım."

"Biraz daha hızlı!"

"Açıldı!" diye gürlemişti yanlışlıkla. Ensesine gelen okkalı tokatla inlemişti. Girayın sert bakışları cenki bulmuştu işte şimdi ibreti alem için malum yerlerinden asılacaktı.

"Yaktım seni cenk!"

Açılan kapıyla hızlıca içeriye girmişlerdi, lakin bekledikleri durumla

İçeride kurşun yiyen beş ceset bulunuyordu, asıl adamlar dışarıdaydı. Yerde devrilmiş sandalye'ye bağlı olan kadını gördüğünde bu kadının Asrın Verda Tekiner olduğunu anlamıştı yaklaştıkça kadından gelen kanları görmüştü. "Cenk begüm ön kapıyı tutun" diyerek bağırmıştı.

Yanına geldiğinde kadının sol omzuna bıçak saplandığını fark etmişti, yüzünü istemsizce buruşturmuştu kadına işgence etmişlerdi resmen! Bir eliyle başına destek vermişti. Saçları yüzünü kapatıyordu

Elleriyle saçlarını kenara çektiğinde beklemediği bir şey olmuştu, bu kadın Asrın Verda değildi!

Kanlar içinde bulunan Nehir'den başkası değildi.

Yüreği sıkışmıştı sevdiği kadın karşısında kanlar içindeydi, eli ayağı buz kesmişti! Dudakları aralandı ağzından çıkan tek şey sadece "Nehir!"

                                                     ***

İlk önceliğimiz sizi çok seviyorum...

EE selam... İyisinizdir... İnşallah

Yorumlarınızı ve oylarınızı bekleyip yok oluyorum...

Loading...
0%