@izmiristee
|
Keyifli okumalar dilerim... :) Akşamı bekleyemedim attım,🤭 Ufak bir duyurum var, biliyorsunuz ki, ben Wattpad'den devam ediyordum kitaba sonra da buraya kitappad'e gelmeye karar verdim. Emanetin Wattpad olan 18 bölümü buraya düzenleyerek atmış oldum, ve artık elimde bölüm kalmadı, bundan sonra ki bölümler 3-4 günde bir gelicek bilginiz olsun... Yüreği sıkışmıştı sevdiği kadın karşısında kanlar içindeydi, eli ayağı buz kesmişti! Dudakları aralandı ağzından çıkan tek şey sadece "Nehir!" olmuştu. Yaralanan kadına baktı alptekin, aklı durmuş vaziyetteydi. Çıktığı kurtarma operasyonunda karşısında sevdiği kadını kana bulanmış şekilde bulmayı beklemiyordu, Kafasının içinde soru işaretleri dönüyordu, nehirin bu operasyonda ne işi vardı? Buraya nasıl onlardan önce gelmişti ve nasıl yaralanmıştı. Kehribar gözlerinin yandığını hissetti, belkide ilk defa kalbinin acıdığını hissetti. Askerlik hayatında çok şey görmüştü. Dost bildikleri hain, hain bildikleri dost çıkmıştı. Hepsini aklından zihninden def etmeyi bir şekilde başarmıştı ama bu acıyı göz ardı edemedi. İlk defa nedenini bilemediği şekilde kalbi sızladı, kafasını kaldırdığı gibi cenk'in şok olmuş şekilde yüzüne baktığını gördü aynı şekilde de begüm teğmen de ikisi de şok olmuş şekilde bakıyordu. Girayın siniri yüzüne yansımıştı, "Siz! Ne bakıyorsunuz! Çıkıyoruz! Operasyon iptal! Nehir yaralı!" Hiç bir şey umurunda değildi! Kucağında ki kadın yaralıydı hastaneye gitmeleri gerekiyordu. Kucağında ki kadından bir inleme çıkmıştı. Acı çekiyordu nehir. "Komutanım," dedi cenk. Umursamadı giray şuan laf dinleyecek halde değildi! Görmüyorlar mı nehir yaralıydı, Bu sefer de "Giray komutanım," dedi begüm. Giray kendisine seslenen ikiliyle delirmek üzereydi. Nehir yaralıydı operasyonu umursamıyordu bile, önemli olan nehirdi. İkisinin de lafını umursamayarak dikkatlice kucaklamıştı kadını. Hiç bir şeyi mantıklı düşünemiyordu! Kendileri neden operasyondaydı onu bile unutmuş vaziyetteydi. Tek düşündüğü kollarının arasındaydı! Kucağına aldığı kadınla çıkışa doğru hızlı adımlarla ilerleyen girayın önüne cenk geçmişti. Bu haraketle daha da öfkelenen giray, "Çekil lan şurdan!" Diyerek gürlemesi bir olmuştu. Karşısında ki adamın önünde dikilmesinin hesabını sonra keseceği günü bekleyecekti, adımlarını tekrar hızlandırdığı esnasında arkasında duyduğu sesle adımları bıçak gibi kesilip başından aşağıya kaynar suyun dökülmesi bir olmuştu. Sadece kısa bir an cenk rütbe den çıkarak, " Abi! O Nehir komutan değil!" Yerinde put gibi kaldı. Üç ayrı kelime her bir kelime kalbinde ki saplanan bıçakların daha da derine inmesine sebebiyet vermişti zihninde dolanan cümlelerin ağırlığı ile yutkundu o nehir değil. O! Nehir! Değil... Kafasını hızlıca kucağında ki kadına eğdiğinde gördüğü yüz karışsında durdu kaldı, nehire benzeyen uzun gür siyah saçları, nehir gibi bembeyaz teni, kalem gibi çizilmiş incecik kaşları küçük kalkık burnu ve dolgun dudakları yoktu, kucağında ki kadının sadece saçları nehire benziyordu. O gözleri ona oyun mu oynamıştı? Kucağına aldığı kadın operasyonda aranan kadındı, asrın verda... "Abi," dedi cenk," Abi beni duyuyor musun! O nehir değil abi!" Şok bedenini sarmıştı. "Yeterince içeride kaldık çıkmamız lazım! Fazla zamanımız yok ön tarafta ne oluyor ne bitiyor bilmiyoruz etraf çok karıştı! " Dedi bu sefer begüm, Giray ise yaşadığı anlık şoktan yavaş yavaş çıkmaya çalışıyordu olanları idrak edemedi, içinde huzursuzluk büyüdükçe büyüyordu. Nehirin başına bir şey mi geldi? Sonra kafasında ki düşünceleri def etmeye çalıştı, nehir deli doluydu yeri gelince öfkesiyle bile karşısında kim olursa olsun kafa tutardı. Dışarda silah sesleri gittikçe azalmaya başlamıştı, temkinli olmak zorundalardı. Kafasını sallayarak kendine gelmeye çalıştı. "Cenk sen önden" "Begüm! Sende arkamı kolla" Aynı anda, " emredersiniz komutanım... " *** Odasında yoğun bir şekilde evraklarla ilgilenen göktuğ aynı zamanda bir kulağı telefondaydı. Elinde tuttuğu, altıncı acı kahveyi de midesine yollayıp boş bardağı da diğer boş, bardakların yanına koymuştu. Başına şiddetli bir ağrı giriyordu, "siktimin ağrısı geçmek bilmedi!" Kendisi dahi fark etmeden odada duyulmuştu sesi. Kendi sesinin ardından kapı tıklanmıştı huysuz bir şekilde, "Gel." dedi. Yine kim kafa ütülemek için geldiği merak etmiyorda değildi. Kafasını kaldırmadan kapı açılmış geleni de pek umursamamış, "Sende yine devreler yanmış." Diyerek içeriye giren çağan komutandı. Yoğun bir antrenman saatinden sonra soluğu silah arkadaşının yanında almak istemişti, görüyordu ki onun da evraklardan yana şansı yoktu. Hayata söven göktuğ "Sorma abicim sorma!" Diyerek hayıflandı. Dostunun halini gülmüştü genel olarak bütün evrak işlerini birkaç asker ve göktuğ üstlenmişti zamanında ve şimdi de gördüğü evrak işlerinden bıkmıştı... Tıklanan kapıyla odada ki seslilik bozuldu çağanın gel demesi üzerine asker hızlıca kapıyı açıp, "Komutanım! Giray komutanımdan haber geldi. Birliklerin bir kısmı hastaneye bir kısmı da askeriye'ye geliyor." "Yaralımız mı var!" diye sordu göktuğ, Yutkundu asker. "Evet komutanım." Başını sallamasıyla iki adamda bahçeye doğru adımlamıştı. Bahçeye indiklerinde askeriye araçta gelmiş bulundu. Araç durduğunda içeriden inen ateş timi ile göktup kaşlarını çatmıştı. Yanlarında nehir yoktu. Yoksa yaralı olan nehir miydi? Göktuğ "Nehir nerde!"Diye sordu biranda. Komutanlarının sorusu ile şaşkınca bakmışlardı. Sesleri çıkmayınca göktuğ sinirlenmeye başlamıştı." Size soru sordum, nehir nerde! Yoksa yaralananların arasında mı? " " Ne nehiri? " diye geveledi begüm. Bunu duyan göktuğ ise kıyameti koparmaya adımlamıştı, "Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz! Pusuya düştüğünüzün haberini telsizden bildirdiniz! Nehir ve murat askerleri toplayıp sizin peşinize düştü!" Alana bomba gibi düşen sözler, cenk ve girayın kitlenip kalması, begümün ise yüzünün bembeyaz olması işleri iyice sarpa sardırıyordu. Biranda " Ne çatışması, ne pususu komutanım? " diye atıldı cenk. Gerçekten beyni durmuş vaziyetteydi. "Telsizden bizimkilere siz haber bildirmediniz mi? " Bu sefer de çağan sordu. Giray ise bugün yaşadığı olayı içindeki sıkıntıyı anlamıştı, ellerini yavaş yavaş yumruk yapıp sıkmaya başlamıştı. Pusuya düşürülmüştü. "Pusuya biz düşmedik ama pusuya düşürülen nehir ve murat, biri bizim kullandığımız telsizi kullanarak size ulaşıp onları pusuya çekmiş olmalı!" "İyide adres sizin yanınızdı! Nasıl pusuya düştüler. " Arkadan "Komutanım! Komutanım," diye bağıran bir asker vardı. " Buraya bakmanız gerekiyor..." Adımlarını hızlıca binaya konumlandıran ekip toplantı odasında ki bilgisayarların olduğu yere doğru gitmişlerdi. İçeriye girdikleri gibi, bilgisayarın başında oturan askerin ekrana kitlenmiş bir şekilde baktığını görmüşlerdi. Bir şey olmuştu kesinlikle! "Asker" dedi çağan, "Komutanım, görmeniz gereken bir şey var ama, " demişti. Sadece ama. Sonrası sessizlikti. Göktuğ ise sessizliğe kayıtsız kalmayarak, bağırarak "aması ne oğlum! Ne ama!" "Projeksiyona ver," dedi en sonunda giray. Başını sallayan asker, klavye'den bir iki tuşa basarak görüntüyü ekrana verdi. Ama görmeyi bekledileri şey kesinlikle bu değildi. İlk fotoğrafta bir tutam kana bulanmış saç vardı.. Gözlerini ekrandan alamayan giray "Hayır! Hayır" diye mırıldandı kendinden bağımsız, başını iki yana sallamıştı içi yanarak, odada ki herkesin bakışları kehribar gözlü komutana bakıyordu, gözlerinin akı kızarmıştı. Biliyordu o saçın sahibini bir kez bile dokunmaya kıyamadığı o saçların sahibini biliyordu. O N-nehir, nehir'in saçıydı... Nehir ve murat ellerinden zincirlere bağlanmış üstleri başları kan olmuş şekilde duruyordu. Nehirin o uzun saçları kesilmiş, omuzlarına geliyordu. O kömür karası saçlarına bir kere dokunabilmek için çok şeyi feda edebilecekken birileri kıymıştı o saçlara "Hassiktir!" Diyerek bağırdı cenk. Bir diğer gönderiye geçtiklerinde ise bir video vardı. Video oynatılmaya başladığında kameranın önüne duvardan ellerinden zincire bağlanmış şekilde nehir vardı. Bu video da murat baygın, nehir ise uyanıktı, Video oynatılmaya başladığında nehirin bağırması duyulmuştu, "Sizi orospu çocukları! Gücünüz anca ellerimizi bağlayıp bizi odada bırakmaya mı yetiyor lan! Götünüz yiyorsa çıkın karşıma! Duyuyor musunuz lan." Zincirleri zorluyordu nehir açmak için, arada yanında ki tim arkadaşına bakıyordu baygındı. Uyanmaması korkutuyordu onu. " Şuna bak şuna nehir komutanımı ne hale getirmişler sikik herifler! Tabi karşısında ki kadına baktılar dişli rakip biz baş edemeyiz anca böyle durdururuz demişler amına koyayım!" demişti cenk, öfkesine hakim olamıyor arkadaşlarını böyle gördükçe dayanamıyordu. Gidip orayı onların başına yıkıp orayı da ateşe vermek istiyordu. Göktuğ sağa sola adımlayarak bu pusuyu nasıl anlamaz diye kendine kızıyor, Çağan aralarında mantığını devreye tutup aralarında ki haini nasıl yok edeceklerinin planlarını kurarken, geriye ise sessizliğini öfkesini içinde yaşayan giray kalıyordu. Girayın sessizliği ise kopacak fırtınanın alametleriydi, kafasında tamamen onları pusuya düşüren, Tim arkadaşlarını esir alan adama neler yapacağı ile dolmuştu... Özellikle de dokunmak için bütün benliğini feda edebileceği sevdiği kadının saçlarına kıymışlardı. Aradan saniyeler geçti yada geçmedi nehir çırpınışlarını yavaşlatıp başını önüne düşürmüş. Sanki baygınmış gibi durmuştu, Tam cenk "Nehir komutanım ne yapıyor!" diyecekken video siyah erkan olmuştu. Başta videonun bu kadar olduğunu düşüneceklerdi ki ekrandan cızırtı duyulmayan başlamış, bu sefer de başka bir mekanda nehirin bir gözü neredeyse kapanmaya gitmiş, dudakları mosmor olmuş hatta dudağının kenarında kurumuş kan lekesi vardı. Yüreği yangın yeriydi yüzbaşının, farkında olmadan elleri yumruk oluşmuş derin derin nefesler alıyordu. Nehirin yanına bir adam geliyordu video'da, "Konuşasın türk! Üstünüz nerede! Askeriyeniz nerede! Konuşmazsan kırılmadık kemik bırakmam bilesin. Ben diğerleri gibi nazik olmam ha!" "Siz gerçekten bizim konuşacağımıza inandınız mı?" Demesi nehirin yanağına sağlam bir tokat yemesi kaçınılmazdı. Tokatın şiddeti ile sandalye bile yere devrilmişti. "Bülbül gibi şakayacaksın lan! Gerekirse altıma alır gene de konuştururum lan seni!" Tükürürcesine konuşuyordu. "Sen kimi altına alıyorsun orospu çocuğu! Çöz ulan ellerimizi de sana kim kimi altına alıyor göstereyim! " Diye bağıran muratın sesi duyuluyordu. Adam var gücüyle sinirini nehirin karın bölgesine sert tekme atması ve nehirin iniltisi ile video sona ermişti. Belkide ilk defa giray üstlerinin yanında ağzından küfür savrulmuştu "Sikeyim." "Bulacağım lan! Hangi deliğe girdiyseler bulacağım. Şerefim üzerine yemin ederim ona dokundukları her an ölüm fermanı olacak! Onları inim inim inleteceğim!" Öfkesi çok fazlaydı. Şiddetli bir nefes daha aldığından karşısında duran sandalye'yi aldığı gibi duvara fırlamıştı ardından bir diğer sandalye daha duvarla buluştu toplantı odasında ki sandalyeleri aldığı gibi duvara fırlatıyordu. Çağan ve göktuğ bir anda girayın kollarından tutup sakinleştirmeye çalışıyorlardı. " Bırakın beni! Bırak! " Giray debelendikçe çağan ve göktuğ daha da üzerine düşüyorlardı. Öfkesi ona zarar vermekten başka bir olaya yaramayacaktı, "Bulacağım! O, orospu çocuğunu bulup geldiği yere geri sokacağım." Göğsü şiddetlice kabarıyordu, derin nefesleri durmuyor yanındakileri umursamadan ağız dolusu küfürlerini sıralıyordu. En sonunda kollarından tutan ikiliye şiddetli bir şekilde omuz atarak kollarından kurtulmuş. Sağa ve sola yalpalayan ikili seri bir haraketle girayı tekrar engellemeye çalışıyordu. Giray kapıya doğru koşarken önünü çağan kesmişti, oğlunu ilk defa bu kadar kontrolden çıktığına şahit oluyordu, kollarını kaldırarak oğlunun omuzlarından tutuyordu sertçe "Kendine gel! Giray!" Önünde dikilen babasının dediklerini umursamadan "Baba çekil!" diye adeta gürleyip babasını itmeye çalışmıştı! Karşısında ki adamın çekilmesi gerekiyordu nehire acı çektiriyorlardı! Ona zalimlik ediyorlardı. Üzerine yürüyen oğluna sıkıca sarıldı çağan komutan, niye bu kadar delirdiğini biliyordu anlayabiliyordu da oda zamanında eşi için, eşine kavuşabilmek için çok acılar çekmişti ama en sonunda vuslata ermişlerdi. Oğlunun hislerini fark etmişti ama nehire karşı olan hislerinin bu kadar büyük beklemiyordu delirmiş gibiydi. Giray durmuyor babasının sarılmasını umursamadan tekrardan onu itmeye çabalıyordu, Kafasının içinde nehirin iniltisi dönüp duruyordu! Bu daha da delirmesine yol açıyordu. Tekrar bir hamle daha yapacağı sırada ensesine sert bir cisim hissetmiş ardından gözleri kararmaya başlamıştı ona da direnmek istedi, lakin bir darbe daha ensesine yediği sırada bedeninde ki güç çekilerek gözleri kapanarak koca cüssesi yere yığılmıştı. Bir anda üzerine düşen bedeni sımsıkı tutmaya çalışan çağan ani ağırlıkla yere kapaklanmıştı başını havaya kaldırdığında ise göktuğ'un sol yumruğuna bakarak konuştuğunu görmüştü! Ne yaşanıyordu bu aşağılık yerde. "Hulk gücü mü var anlamadım ki! Normalde bu yumruğu birine çaksam adamın feleği şaşar amına koyayım! Kardeşim tebrik ederim neyle besledin bu çocuğu, gerçi asker adam dayanıklı olur! Boşuna mı eğitt-" Olayın şokuyla "Naptın lan sen sikik!" demişti çağan. "Kusura bakma kardeşim, susmadı ki amına koyayım. Onca adamın içinde en sessizi buydu bunu da kaybettik" dedi göktuğ Çağan delirmek üzereydi gerçekten, "Lan oğluma vurmanı gerektirecek ne vardı adi herif!" Diye gürledi. Göktuğ ise çok sıradan şekilde, "Oğluna kıyamıyorsan niye askeriye'de bilader!" "Göktuğ!" Dedi bir anda bağırarak. " Sikerim belanı." Bir diğer yandan ise olayları ağzı açık bakan cenk vardı. Demin ne yaşanmıştı sahiden. Hele göktuğ komutanın dağ gibi 1.97'i adamı nasıl yıktığını seyretmesi... Ve bir dakika komutanı şu anda baygındı! Baygın! "KOMUTANIM!" Diyerek böğürdü.
***" Çözün ulan ellerimizi, göstereyim dünya kaç bucakmış!" Yaralı olmasına rağmen sınırları zorluyordu Üsteğmen murat, evet yaralıydı ama bunu düşmanın bilmesine gerek yoktu. Gözü arada nehir komutanına bakıyordu, gözünde morluk, dudağına yediği yumruk yüzünden çenesine kadar kurumuş kan lekeleri vardı. "Çıkacağız burdan." demişti nehir. "Çıkacağız ya komutanım. Çıkacağız! Zarar vererek çıkacağız. Bu sikiklerin götünde maytap patlatma gibi harika fikirlerim var"Kapı ağzından adım sesleri duyulmaya başlamış ardından ise kapı açılmıştı. Muratın gözleri gördüğü adamın doğruluğundan emin olamıyordu. Bu adam zonan'dı. Araçta onlara pusu kuran, Hamzanın şehit olmasına sebep olan, nehir komutanının haftalarca yoğun bakım ünitesinde yaşam mücadelesine sebep olduğu bu it herifti. Hapisten mi kaçmıştı bu orospu çocuğu. "Sen! Soysuz it." Diye gürledi murat. Zonan ise beklemediği manzara karşısında ufak çaplı bir şaşkınlık yaşamıştı, gördüğü manzara karşısında şimdi iyice keyfi yerine gelmişti, adamlarının türk askerlerini esir tuttuklarını öğrenmişti ama esir olanların aklına mıh gibi kazıdığı bütün planlarını alt üst ettiği, Ateş Timinde ki askerlerden olduğunu bilmiyordu. Alınacak bir intikamı vardı zonan için O yüzbaşı yüzünden itibarı zedelenmişti. Yurt dışından dolu tırlarla kaçak uyuşturucu sokmuştu ülkeye akşamına da eğlence düzenlenmişti lakin, o asker bozuntusu yaptığı planları bozup malları imha ettikten sonra toz şeker koymuştu! İntikamı büyük olacaktı zonanın oradan kurtulduğunda o askere yapacağı işgenceleri düşünerek kurtulacağı zamanı beklemişti ve bu zaman nihayet gerçekleşmişti, askeriyenin içine yerleştirdiği adamı sayesinde hapisten kaçmıştı. "Vay, vay, vay kimleri görürem burada! Bakın hele." Dedi zonan, gerçekten keyifli bir gün oluyordu. "Sen nasıl çıktın lan! Sikik." murat duvara bağlanmış ellerini sertçe çekiştirmeye çalışıyordu. "Nedir bu sinir türk. Elbet bu sorunun da cevabını alırsın da," diyerek sözü kesilmişti türkün yanında bulunan kadından gözlerini alamamıştı. "Sen güzel karı! Senin gibi bir karıyı burda ağırlamak benim karakterime çok ters kaldı, bir daha ki gelişinde sana özel sunum yapacağım ha! "nehire yaklaştığı esnada nehir bir anda karşısında ki adama tükürmüştü, bunu beklemeyen zonan ise hafif gülmüştü. Nehir ise duydukları ile "Karı ne lan göt herif!" Diye bağırmıştı sonradan "karakter mi? İnan ki karakter senin gibi sikik herife yakışmaz! Bırak da karakteri olan konuşsun ayrıca Aklına sokayım senin, çöz ellerimi de karı kimmiş göstereyim sana." "Ağzın da iyi laf yapıyormuş türk, ama şunu da unutma buradan çıkamayacaksınız. İkiniz içinde güzel planlarım var hele şu komutanınızı bir tuzağa çekersem daha da güzel olacak. O Adamın kemiklerini itlere yem edeceğim. Üç kuruş aklıyla bana oyun oynadı hesabını görecek. " " Kes ulan kahpe! " diye bağırdı nehir." Sende bize çatacak göt var mı lan, baksana ellerimizi bağladın, yetmezmiş gibi yanımıza gelebilmek için adam almışın, bu kadar mı kork-" Zonan duyduğu laflarla iyice öfkelenmişti bir elini hızlıca kaldırıp tam yüzüne tokat atacağı sırada şiddetli tokattan kurtaran, etrafa yayılan devasa boyutta çalan alarmdı. " Yangın var! Depoyu terk edin yangın var! Dumanlar yayılıyor kaçın!" "Efendim çıkmamız gerek," dedi bir koruma. "Efendim bunları ne yapacağız." Dedi bir diğeri. "Senin bu diyen dillerini sikerim." Diyerek araya girdi murat. Zonan ise başta düşünüyormuş gibi yapıp, " Öldürün. " Diyerek histerik bir kahkaha attı. Arkasını dönüp hızlıca depodan çıkarken sadece "Geberin!" Diyerek arkasında bırakmıştı askerleri. Odada iki koruma bir başlarına kalan nehir ve murat için yolun sonu muydu bilinmiyordu ama bir şey vardı ki, Türkün aklıyla alay edilmeyecek oluşuydu. İki koruma da verilen emiri yerine getirmek için haraketlendiği sırada bir koruma muratı ensesinden tutup geriye yatırmıştı, bir diğeri ise hızlıca cebindeki bıçağı çıkarıp muratın boğazını keseceği sırada, "Eh yeter be!" Diyerek iplerden kurtulan nehir elinde tuttuğu bıçağı adamın omuzuna sertçe geçirmişti etrafta ki devasa ses daha da artıyordu, odada adamın büyük bir iniltisi duyulmuş nehir anında bacağına sertçe tekmeyi geçirmişti, muratın ensesinden tutan koruma ise belindeki silaha davranamadan, karın boşluğuna bıçak saplanması bir olmuştu! "Geber orospu çocuğu!" "İdolümsün nehir," diyerek hayranlığını belirtmişti. Minik bir gülümsemeyle, "Eyvallah..." Dedi. "Yaran ne durumda bilmiyorum ama buradan çıkmamız lazım, dayana-" sözü bitmeden, muratın çatık kaşları ile baka kaldı. "Kızım biz Türk Askeriyiz, koyar mı şuncacık yara." "Hadi çıkalım." Diyerek adımlarını hızlıca kapıya tutmuşlardı, çıkış neredeydi veyahut kendileri neredeydi bilinmezdi ama geldikleri gibi de çıkışı da bulacaklardı. İkisi de yaralıydı ama bu yaralar onların pes etmesine asla engel değildi. Koridorları kontrol ettikten sonra yavaş adımlarla çıkışı bulmaya çalışıyorlardı. Yangın alarmı çalmıştı ama ortada duman yoktu, yada yanık kokusu bu biraz şüphe uyandırıcıydı. "Etrafta ne duman nede yanık kokusu var bu normal değil." Diyerek kısıkça konuştu murat. "Biz yine de temkinli olalım etrafta pusu olabilir." demişti, her adımı attıkça sırtında ve karın bölgesinde ki acıları dinmiyordu, katlanılmaz bir acıya sahipti. Aynı zamanda muratın da kolu ve karın bölgesinde bıçak kesikleri vardı ikisi de bitik haldeydi ama dayanmak zorundaydılar. "Şurada ki koridor'da ışık çok. Belki çıkış oradadır. Hadi murat." "Nehir komutanım." Dedi murat Gözleri muratı bulduğunda ise ağzının kenarından çenesine doğru akan kanı gördü. Paniklemişti anında kafasını sağa sola salladı birisi var mı diye kontrol etti ardından muratı yavaşça duvar dibine yaklaştırıp otutturmuştu. "Murat hayır, sakın dayanmak zorundasın." Muratın yüzünden ter akıyordu. Konuşacak durumda da değildi bildiği tek bir şey vardı oda vatanı için, bayrağı için göğsünü gere gere Şahadete yürümek vardı. Karşısında ki kadına baktı murat, onu Her zaman takdir etmişti, etmeye de devam edecekti. Özlediği kız kardeşinin yerine koymuştu nehiri, aynı onun gibiydi inadı siniri... "Nehir komutanım, hakkınızı helal edin... Vatanım için," muratın sesi mırıldanmaya dönüşüyordu Panikleyen nehir "Hayır! Hayır, sus tamamlama Allah için sus murat!" Gözlerinde ki yaşlar teker teker yanaklarına düşüyordu. Göğsü hızlı hızlı inip kalkıyordu nehirin, olmazdı Hamza'dan sonra bir kayıp daha yaşayamazdı. "Tim size emanet komutanım," Dedi murat zar zor konuşuyordu ama bu dediklerini söylemek zorundalığı içerisindeydi sanki. Hep bi dağ başında çatışma esnasında şehit düşmek istemişti, burada düşman ininde değildi. Varsın olsun düşman ininde olsun şehadet ona da nasip oldu ya daha ne isterdi ki. "Eşhedü enla..." Diyerek mırıldandı murat, Nehir bir anda ağzını kapatmıştı. "Sakın! Hayır bu olmaz duydun mu beni! Yaşayacağız oğlum. Düşman ininde ölmek mi olur sakın! Sen, sen burda bekle sakın gözünü kapama, bu bir emirdir. Hem hem biz giraya nasıl hesap veririz? Onun için dayan, cenk cenk var siz ikiniz çok iyi anlaşıyorsunuz, gözümden kaçmıyor değil sanki cenki kıskanıyor gibisin." Son söylediği elbette yalandı sadece onu biraz daha uyanık tutmaya çalışıyordu, bu siktimin yerinde yardım isteyecek kimseler yoktu, bina tamamen boşaltılmıştı ıssız bir yerde ölmeyi bekliyorlardı. Biraz daha dedi biraz daha dayanabiliriz dedi nehir, kendi kendine. Oda biliyordu bu ıssız yerde onları kimsenin bulamayacağını. "Ne," dedi murat bir anda. "Ben o eniği ne diye kıskanacakmışım, daha silah nasıl tutulur bilmiyor pezevenk, hem o kıskanç bir kere. Cimri kızım o salak." Sesi kısık çıkıyordu ama nehir duyuyordu sesimi. Acıyla inlemişti. Derin bir nefes aldı murat o an İlk ve tek uzun cümlesini kurmuştu gözlerinin önü buğulanıyordu. Başı yavaşça nehirin eline düşmüş, geriye ise nehirin acı dolu çığlığı ve bir damla göz yaşı kalmıştı. "Murat!" *** ÖHÖM ÖHÖM- BİR BÖLÜMÜN DAHA SONUNA GELDİK, VEEEE BENDE SİZİ ÇOK SEVİYORUM... OYLARINIZI VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM EFENDİM... |
0% |