@izmiristee
|
Bu bölümde işaretlenen yere kadar Kayra Asrın'ın olayını okuyacağız... Keyifli okumalar dilerim :)
Yıllar önce Suriye sınırı...
Albay Kayra Asrın, bütün hayatını iki şeye adamıştı. Bir Vatan, iki ailesiydi...
Görevlerden göreve koşan bir komutandı Kayra, cesur gözü kara dediğim dedik birisiydi. Görevde hataya tahammülü yoktu, Ateş timi çatışma esnasında gelecek kurşundan düşmandan değilde, komutanları Kayra'dan korkarlardı.
Kayra için görevlerde iki şey vardı, hataya düşmemek, ikincisi ise asla yaralanmamak, evet yaralanan askerde sevmezdi Kayra, yanındaki askerlerde bir ailenin evladıydı ve o evlatları sağ salim geri getirmesi onun boynunun borcuydu. Bu yüzden hep sert birisi olmuştu Kayra, onunla göreve gitmeyen askerler öfke kontrolü sorunları olduğunu düşünerekten onunla göreve gitmezlerdi. Ama Kayra ile göreve giden askerler komutanlarını daha iyi anlardı. Şimdi de olduğu gibiydi zor bir görev yerine gelmişlerdi dağ taş düşman kaynamaktaydı her an pusuya düşebilirlerdi ve bu yüzden gözleri her zaman tetikte beklemekteydiler...
" Hayırdır Asrın? Düşüncelisin bakıyorum da." diyen bir ses duydu arkasından, tanırdı bu sesi en sıkı dostu ve öfke sorunlarına katlanan nadir kişilerden birisiydi.
" Bilmiyorum Çağan, düşman varken düşünceli olmayıp da ne yapayım! Her yer düşman pusu kaynıyor amına koyayım." Şuan yan yana oldukları için küfür etmesinde sorun yoktu,
" Bilmez misin buraları, dağ taş pezevenk kaynar ama tasalanma buraları tertemiz edip döneceğiz inşallah." Demişti çağan komutan elini kaldırarak kayranın omzuna koydu sıktı dostça.
Başını sallamıştı Kayra, hisleri oldum olası kuvvetliydi ve bu hisler ona hiç hayırla gelmiyordu, bir bokluk vardı ama içi içini kemiriyordu düşündükçe kendini de yiyip bitirecek türden di, kafasını düşmanların hain tuzaklarını bozmaya adamıştı, şimdi kafasını hüzünle dolduramazdı. Başka bir şeyler düşlemek istedi.
O an için anlık, eşi Ahu hanımı düşünmek istedi Kayra, ela gözlüm diyerek sevdiği kadını düşlemek istedi huzurunu orada aradı, belkide içinde ufaktan rahatlama gelmişti, ama bu rahatlama an itibariyle terk etmişti bedenini...
Etrafa yayılan büyük bir gürültüyle sarsıldı bedeni, etrafta askerler pusu var diyerek bağırıyordu. Seslerini duyurmaya çalışıyorlardı birbirlerine.
Kayra ve çağan adımlarını hızlandırarak kapıya doğru konumlandırdılar kendilerini, cep telsizlerinden ulaşmaya çalıştılar diğer askerlere, Kayra ise gayet soğukkanlılıkla cümlelerini kurmuştu.
"Asker, her kurşun bir hain, yaralanmak yok!" Diyerek gür sesle konuşmuştu kendi sesini ne kadar duyurtursa o kadar iyiydi. Cep telsizinden de cevap gecikmemişti. " Emredersiniz komutanım." Anında cep telsizini kapadı, yüzünü hızlıca yanındaki dostuna çevirdi.
" Çağan, burası bende sen aşağıya git bak!" Diyerek emir vermişti, rütbe olarak aynı durumdaydılar ama söz konusu yönetme ve komuta ise bütün mevki sadece kayranın olurdu.
" Emredersin komutanım." Demiş ve hızlıca uzaklaşmıştı, bilirdi kayranın kendini koruyacağını gözü arkada kalmazdı böylelikle adımlarını hızlandırarak seslerin olduğu için yere doğru ilerletti kendini.
Bir başına yalnız kalan kayra ise gözlerini yavaş yavaş etrafta gezdiriyordu. Düşmanın nereden saldıracağını belirlemeye çalışıyordu lakin havaya atılan sis bombaları görüş açısını kapatmaya yetiyordu, lakin bu durumda bile soğukkanlılığını koruyarak olduğu alanda beklemişti, düşman ansızın gelirdi ve kendini asla belli etmezdi tıpkı arkasından gelen düşman gibi, arkasından yavaş yavaş gelen düşman Kayra komutana yaklaşmış silahın kabzasını tam ensesine indiriecekken karın boşluğuna gelen darbeyle sarsılmıştı düşman , kendini toplayamadan bir silah sesi duyulmuş vücudu yeri boylamıştı.
Düşman böyleydi işte ansızın sen hiç beklemediğin anda gelirdi ama bilmedikleri bir şey daha vardı ki oda karşılarında Türk Askerinin oluşuydu, kaç gece ansızın saklandıkları mağralar başlarına yıkılmıştıda hissetmemişlerdi. Kaç çatışmada Türk Askerine direnemeyeceklerini anlamışlardı da teslim olmuşlardı. Ve kaç gece daha düşman ansızın beklenmedikleri anda yok olmuştu...
***
Dakikalar, saatler geçmişti çatışma hayla devam etmekteydi, yaralı askerler vardı. Cephaneler bitmek üzereydi düşmanda azalmıştı lakin karşılık verecek şekilde göz gözü görmüyordu sis bulutu az da olsa azalmaya çalışıyordu etraf bulanıktı ama Türk Askeri bunu bile dert etmezdi hedefi asla şaşırmaz düşman beklemeden kurşunu vücunda hissederdi.
" Bu ne lan böyle, temizle temizle bitmiyor pezevenkler." Diyerek laf atmıştı ortaya kerem, yaralıydı ama bu düşmanın içinden geçmesine engel olmuyordu. Kimse onun söylediği lafı duymuyor olabilirdi ama kendisi de böyle içindekilerini atabiliyordu neyse diyerekten bıraktığı yerden temizliğe devam etmişti.
Sis bulutu dağılmış etraf görünür hale gelmişti, bu çatışma bir çok şeyi değiştirmişti ne düşman bitmişti nede Türk Askeri, dakikalar içinde uçak sesleri duyulmuştu, bir şekilde takviye ekip istenmişti ve karşılığı da bulmuştu. Gökyüzünü savaş uçakları süslemekteydi.
" Hay Maşallah " Demişti gür sesiyle kerem, göz yaşları içinde, diğer askerlerde gelen takviye ekiplerle son güçlerini de bu savaşa vermişlerdi, havadan atılan bombalar ve Türk Askerinin de son sürat hedeflerini vurmaya devam ederken bir kaç dakikadan sonra kazanan belliydi. Al Bayrağın gölgesi her yerdeydi, kalan son bir kaç düşman ise pes etmişti silahlarını yere atarak teslim olmuştu.
Çağan komutan ise hızlıca kayranın bulunduğu gözlem kısmına çıkmıştı, gözleri hızlıca etrafı taramıştı lakin Kayra ortalıkta yoktu eli hemen yaka mikrofonuna gitmişti " kayra ses ver," demişti lakin cevap yoktu.
" Kayra komutanım, yok mu?" Diye bir ses duyuldu yaka mikrofonundan.
" Herkes Kayra'yı arasın çabuk yaralı olabilir!" Gür sesiyle konuştu, bulması lazımdı. Kayra başının çaresine bakan biriydi saklanmıştır bir yerde dedi çağan...
Saniyeler dakikaya, dakikalarda saate dönüştü lakin Kayra Asrın yoktu aranmadık yer bırakmamışlardı. Çağan komutan siniriyle etrafa çatıyordu, yok diyorlardı komutanları yoktu etrafta, eli hızlıca saçlarına gitti sinirle çekiştirmeye başlamıştı.
" K-komutanım. " Arkasından gelen titrek sesle kala kaldı çağan, hayır dedi içinden bunu duymaya hazır değilim, bunu öğrenecek kadar güçlü değilim demişti. Korkusuz diye anılan türk askeri, şimdi duyacakları veya görecekleri şey için arkasına dönemiyordu.
" K-komutanım," dedi tekrar asker, çağan ise bakmamaya yemin etmiş gibi dönmüyordu arkasına bu durumu fark eden asker ise titrek adımlarla çağan komutanın önüne ilerlerledi ve durdu. Çağan ise gördüğü görüntüyle omuzları çöktü, titrek gözlerinden yaş geldi yıkılmıştı adeta. Askerin elinde Albay Kayra Asrın'nın kanlı silahı duruyordu, dünyası durmuştu adeta Türkiye'ye dönmesi gerekiyordu lakin dönemiyorlardı.
Dili dönmüyordu söylemeye lakin kayıpları vardı.
"K-Kayra?"
***
Türkiye'ye dönen ateş timi başları öne eğik askeriye'nin önünde duruyordu. Önlerinde duran komutanlarına açıklama yapmaları gerekiyordu lakin çıt sesi duyulmuyordu neredeyse. Türkiye'de bugün hava o kadar kötüydü ki sanki hissetmişti hava olanları, yaz gününde çoğu illerde şiddetli yağmur ve gökgürültüsü eşlik ediyordu içlerinde olan fırtınayı sanki hava hissetmiş gibiydi.
Askeriyenin önünde bekleyen komutanlar, askerin elindeki kanlı silahı görünce ve kayra komutan ortada olamayışı bir şeyleri belli etmişti.
Ne pahasına olursa olsun Kayra komutan bulunacaktı. Belki sesli bir şekilde dile getirmemişlerdi ama ellerinde duran kanlı silaha bakarak yemin etmişlerdi. Şimdi de görevlerin en zoruna gelinmişti bu durumu ise göktuğ ve çağan komutan üstlenmişti. Ellerinde türk bayrağı ile gitmeleri gereken yere doğru gideceklerdi.
Gece'den beri eli yüreğinde bekliyordu asu hanım, bir şey olmuştu hissediyordu ve bu his ona hiç iyi şeyler sunmuyordu, dışarıdaki hava sanki içindeki sıkıntıyı dışarıya vurmuş gibiydi gökgürültüsü, sağnak yağış hiç durmadan yağmur yağıyordu. İçinden " Allahım, sen hayra yaz " demekten başka bir şey gelmiyordu. İçindeki sıkıntı gittikçe büyüyordu yataktan kalkan asu hanım hemen, camı açmıştı. Lakin gecenden beri durmayan yağış yüzünden camı tekrardan kapatmak zorunda kalmıştı.
Odanın içinde kendi kendine geziniyordu, neyse diyip adımlarını odadan dışarıya atmıştı, tam o sırada kapı çalınmıştı. Gece'nin bu saatinde kim olabilir diyerek adımlarını kapıya doğru ilerletti.
"Kim o?" Diyerek sesini duyurtmuştu. Lakin bir cevap gelmiyordu kapının ardından tekrardan "Kim o?" Demişti, yine ses gelmeyince kapıyı yavaşça açmıştı, gördüğü görüntü ile başından aşağıya kaynar sular dökülmüş dizleri titriyor, gözleri dolu doluydu...
Kapısında Göktuğ ve çağan komutan ellerinde türk bayrağı ile karşısında duruyordu , asu hanımın göğsünden taşacakmışcasına bir çığlık savurdu etrafa.
"Hayır! Hayır, Hayır..."
***
ŞİMDİKİ ZAMAN.
Yazar Anlatımıyla
Sedye'de yatan kıza baktı çağan komutan, bu kızı daha önce görmemişti kimdi bu kız? Ne işi vardı askeriyede, gece ansızın telefonu çalmıştı biri askeriyenin önünde silah atışı yapıyor diye şikayet duymuştu. Yataktan zorlana zorlana kalkmıştı eşinin yanından, üniformalarını giydikten sonra eşinin yanaklarına sulu öpücükler bırakıp odadan çıkmıştı. İçinden de homurdanmayı ihmal etmemişti. Kimdi bu densiz adam? Eşinin sıcacık koynunda uyumak varken neden askeriyede ki gereksiz şikayetle uğraşıyordu ki, orada onlarca adam yokmuydu onlar ne işi yarıyordu.
Yol boyu oflaya oflaya askeriyenin bahçesine ilerlemişti, lakin gördüğü görüntü ile şok olmuştu silah talimi yapanın bir kadın olmasını asla beklemiyordu, asıl beklemediği şey ise onun arkasından kolunu tutan askeri aniden yere sermesiydi, ardından da işine devam etmişti.
Yavaş ve dikkatli adımlarla ilerlediğinde silah tutan ellerin titrediğini görmüştü ayakta durmaktan zorlanıyordu lakin yinede devam ediyordu atışlarına, sert bir karakteri var bu kızın diyerek içinden geçirdi çağan komutan.
En sonunda silahın ellerinden düşmesiyle bayılacağını anlayan çağan hızlıca hareket ederek kucağına almıştı, hızlıca askeriye binasının içine girerek revire götürmüştü, boşta olan sedyeyi görünce hemen nehiri oraya yatırmıştı acilinden doktor çağırmış, gelen doktor gerekli müdahaleleri yapmıştı iki eline dikiş atılmış sargı sarılmıştı. Vücut direnci düşük olduğu için vitaminli serum bağlamışlardı, geriye ise nehirin uyanmasını beklemekteydiler. Lakin asıl sorunun bu kızın kim oluşuydu, Çağan bu kızı daha önce görmediğine emindi.
Çağan komutan revirden çıktıktan sonra hızlıca kendi odasına ilerlemişti. Tam o sırada göktuğ komutanla karşılaşmıştı koridorda, göktuğ komutan esneye esneye geliyordu bir gözü açık bir gözü kapalıydı görevden yeni gelmişti, gelir gelmezde soluğu askeriye de almıştı karşısında çağan komutanı görünce adımlarını durdurarak baş selamı vermiş. Çağan komutan ise hazır aklında olan konuya geçmek istemişti.
" Revirde bir kadın var yaralı, askeriye'yi birbirine katmış dün şikayet geldi. Sen tanıyormusun?" Çağan komutanın cümleleri ile olduğu yerde kalan göktuğ komutan ne diyeceğini bilmiyordu. Anladığı kadarıyla nehire rahatlık batmıştı. Asla durmuyordu bu kız yerinde diyerekten içinden cümleler geçirirken, zihninde çakan şimşeklerle algıları anında açılmıştı.
Çağan komutan, nehiri tanımıyor muydu? Sırt sırta cenk ettiği en yakın arkadaşının kızını tanımıyor muydu çağan?
Şimdi ne demeliydi bu soruya yıllar önce çatışmada kaybolan komutanımızın kızı, yıllar sonra asker olarak buraya geldi mi demeliydi, yoksa babasını bulmak için bir çok şeyi feda ederek buraya geldi mi demeliydi.
Göktuğ komutan yeşil gözlerini karşısında ki koyu kahve rengi gözlere dikmişti. Göktuğ komutan çoğu olaydan kaçmak için ana dili gibi yalan söylerdi kafası attığında en iyi sırdaşıydı yalan. Ama bu başkaydı burada nasıl yalan söyleyebilirdi ki.
Zihnindeki sesler susmuyordu, susturamazdı da en iyisi dedi nehir ayaklandığı zaman bu konuyu açmaktı zira söz konusu Kayra olunca akan sular durulurdu içindeki yara kabuk bağlamıyordu, yıllarca arıyorlardı komutanlarını lakin bulamıyorlardı. Koskoca Askeriye komutanlarını bulamıyordu bunun utancı yeterince derinden sarsmaktaydı.
Saklamayacağım dedi göktuğ komutan, bunu çağan komutanın bilmeye hakkı vardı. Yıllarca sırt sırta cenk ettiği kan kardeşim diyen adamın kızının Türk Askeri olduğunu bilmeliydi, bilecekti.
" O kız uyandığında konuşalım çağan şimdi kafam yerinde değil, uyansın anlatırım odadayım hadi eyvallah. " Demiş kaçarcasına gitmişti. Kapıyı sertçe açıp, sertçe de geri kapatmıştı, yapamıyordu yapamayacaktı. Zordu her şey. Gözleri hemen masasının yanında duran sandığa kaydı hızlıca sandığın yanına giderek kapağı açmıştı, yıllar önce dostum dediği adamın kanla kaplı silahını burada tutuyordu eli hızlıca silaha gitti. Bu emaneti nehire verecekti, bu emaneti nehir sırtlayacaktı. Silahı göktuğ komutan alıp odasına koydurmuştu yıllar önce o kanları kendi temizlemişti göktup komutan şimdi ise emaneti taşıyacak kişiye verme vaktiydi.
***
Nehirin Anlatımıyla
Kendime gelmemle yarım günü geride bırakmıştım askeriye bugün sessizdi sebebini bilmesemde sadece kapılarda nöbetçi askerler vardı biraz hava almaya çıktığımda yanıma bir asker gelmiş beni göktuğ komutanın çağırdını söylemişti, bahçede kısa dakikalar geçirdikten sonra odaya doğru ilerledim, yavaşça kapıya tıklamış içeriden gel sesini bekliyordum vakit geçmeden de duyduğum ses ile içeriye girdim lakin göktuğ komutanı yanlız beklerken yanında birini daha görmüştüm tam olarak tanımıyordum yüz siması, o asalak sinir bozucu ego ve kas yığını olan adama benziyordu. İsmi lazım değildi.
"Gel Nehir, seni tanıştırmam gereken biri var." Adımlarımı masaya doğru tutturdum.
" Buyrun komutanım, beni çağırmışsınız." Diyerek açıklama gayretine düşmüştüm. Karşımdaki adam dikkatle bana bakıyordu hayır bakacak ne vardı. Uyuz olurdum insanların bana dip dip bakmasına, öfkelenme sebebimdi,zaten öfke kontrol problemlerim vardı bu bakışlarda resmen tetikliyordu beni.
Sertçe soluduğum da göktuğ komutan beklemediğim bir anda ayağa kalktı masanın yanında ki sandığa ilerlemişti orada bir sandık olduğunu hiç fark etmemiştim. Kapağını açarak içinden koyu renk bir silah çıkarmıştı ağırlığı buradan belliydi çok göz alıcı ve etkileyiciydi.
Hiç silah sevmeyen insan bile bu silaha bakınca etkilenebilirdi. İçimden de maşallah demeyi de unutmamıştım kimindi bu silah?
Karşımdaki adam bir anda ayağa kalkınca bende bir hışım kalkmıştım ayağa, noluyordu yahu! Karşımdaki adamın bakışları göktuğ komutanın elindeki silaha kilitli kalmıştı. Bir şeyler söylemek istiyordu lakin yapamıyor gibiydi sanki.
Göktuğ komutanla göz göze gelen o adamın bakışlarının titrediğini görüyordum göktuğ komutan sakinlikle silahı görüş açıma iyice yaklaştırmıştı.
"İkinizinde tanışması bugüne nasipmiş." Demişti göktuğ komutan. Hemen ardından da o adam lafa girmişti.
" Göktuğ, bu kız kim! Noluyor burada o silahı niye çıkardın! Ky kutusuna tekrardan." Diyerek sinirlenmişti sanki.
" Silahı sahibine teslim etme zamanı geldi. " Dedi göktuğ komutan kafam iyice karışmıştı. Bu durumda karşımdaki adam içinde geçerliydi sanırım oda anlamaz gözlerle bana bakıyordu.
Göktuğ komutan hemen yanımıza gelerek ikimizin ortasında durdu bakışları kısa süreliğine karşımdaki adama kaydı. " Çağan komutan, tanışman gereken biri var." Diyerek yutkundu kısa süreliğine ardından da devam etti konuşmasına "Bu Nehir. Nehir Asrın, Albay Kayra Asrın'ın kızı." Cümlesi bittiğinde ise adamın bakışları şok olmuş bir şekilde bana kitlenmişti. Bende şok olmuştum kimseye benim kim olduğumu açmayacağını söylemiş şimdi ise konuyu bu adama açmıştık. " Ne?" Demişti isminin çağan olduğunu öğrendiğim adam. Bedeni adeta titremiş koskoca adamın gözleri dolmuştu, beni tanıyormuydu? " S-sen, büyü-ümüşsün." Kekeleyerek konuşuyordu. Neredeyse gözleri dolu dolu olmuştu ne diyeceğimi şaşırmış vaziyetteydim " Nehir kızım, babanın operasyonlarda sırt sırta savaştığı kan kardeşim dediği çağan komutan." " Ne?" Demiştim bende bu sefer babamın ismini duyduğumda gözlerim hemen dolmuştu babamın en yakını olan bu adamda kaldı bakışlarım. " Artık babanın kullandığı silahı sana veriyorum Nehir, babanın emanetini sırtlayacağına şüphem yok ve hazır ol yarın ateş timin'e katılıyorsun. Yolun açık olsun Üsteğmen Nehir Asrın..."
*** Bir bölümün daha sonuna geldik. Yorumlarınızı merakla bekliyor olacağım, oy vermeyi unutmayın. Hoşcakalın... |
0% |