@izmiristee
|
Keyifli okumalar dilerim :) Aynen baya keyfili be İzmiriste... Bölüm aralarına düşüncelerinizi bekliyorum :))
Yazar Anlatımıyla... Göktuğ çalan telefonla eli hızlıca masanın üzerinde duran telefona gitmişti. Anında "Hoperlore ver!" demişti çağan, açılan telefonla "Şehidimiz var komutanım!" Diyerek yankılanmıştı girayın sesi. Göktuğ ve Çağan duydukları cümle ile içlerinde tekrardan bir yangın daha harlanmıştı, bu yangın kaçıncıyı tekrar ediyordu bilinmedi. İkiside kim demekten çok korkuyordu duyacak isimden ikiside gerilmekteydi, Telefondan sesin kesildiğini anlayan giray ise boğazına düğümlenen cümleyi bir çırpıda söylemek istiyordu. Çok şehit görmüştü giray, çok gazi görmüştü lakin kollarının arasında kendi timin'den şehit verdiği ilk kişiydi... "T-Teğmen" dedi giray boğazına düğümlenerek çıkan tek kelimeydi bu, kehribar rengi gözleri kan toplamış. " H-Hamza, komutanım" dedi. Bir Türk Askeri asla boyun eğmezdi kimsenin karşısında, İçi yanarak "Vatan sağolsun," dedi göktuğ. İçi yanarak " Vatan sağolsun," dedi çağan. Odanın içinde bekleyen bir askerin tam gözüne bakmıştı çağan başına hafif eğerek yapması gerekeni söylemişti. Bayrakları Şehitlerimiz için yarıya indirin, intikam alana kadar... Diğer grup ise çağan komutan daha ne dediğini söylemeden arkalarında bulunan masanın üzerinde düzgünce katlanan türk bayrağını ellerine alarak üç kere öpüp alnına değdirmişlerdi. Yapılacak olan belliydi. Odadan ayrılan bir diğer grubun çıkması ile girayın eş zamanlı "Baba," demesi bir olmuştu. Bu sesi bilirdi çağan bir şey daha olmuştu. Lafı uzatmadan " oğlum " demişti çağan. "Bir şey oldu dimi, gizlediğin var." Dedi çağan, göktuğ ise daha ne duyması gerektiğini bilmiyordu. Arkadan bir ses yükseldi " Askeriye helikopteri geldi, getirin nehiri! " Demişti cenk komutan bağırarak, Çağan ve göktuğ kala kalmıştı olduğu yerde nehire bir şey mi olmuştu? Göktuğ için o an kopuş noktasıydı bir şehit haberinin üzerine canını canına yoldaş bildiği arkadaşının kızını koruyamamak devasa bir vicdan azabı veriyordu. " Baba Nehir de ağır yaralı, bir şekilde sınırın ilerisinde bulunan askeriyeden yardım istedik ve-," " Timi topla dönüyorsunuz," Demişti çağan, anında. Bu durumda yapılacak olan belliydi kalan kişilerle operasyon tamamlanamazdı. "Emredersiniz komutanım!" Diyerek kapandı telefon. Çağan hemen üst birimlere haber göndermişti takviye ekip istenecek şehidimizin, kanı yerde kalmayacaktı düşman nefes almadan intikam alınacaktı.
*** "Evet sayın seyirciler, bir son dakika haberi elimize ulaştı üzülerek söylüyoruz ki. Şehidimiz ve yaralımız var Türkiye..." Yine bir ailenin evine ateş düşmüştü, bir evlat daha vatanı için göğsünü gere gere şehitlik mertebesine ulaşmıştı... "Vatan sağolsun." Dedi Ahmet bey, "Biz onlardan razıyız, Allahım'da onlardan razı olsun" demişti onunda oğlu askerdi bir gün aynı durumu yaşasa nasıl karışılık verirdi bilemiyordu. Oğlu küçük yaşlarda sarmıştı asker olma merakına "Asker olacağım babacığım," derdi küçük Hamzası hep, annesi babası bir şey diyemezdi sadece derin bir tebessüm ederlerdi duruma Hamza evin ortanca çocuğuydu, iki ablası vardı. Varlıklı da bir aileydi, ahmet bey ne kadar gel şirketin başına geç desede oğlu inatla ben asker olacağım der karşı çıkardı babasına. Bir gün Hamza ailesinin önüne çıkıp "sizden gizlice harp okuluna kayıt oldum" Diyerek çıkmıştı karşılarına, bu duruma babasının bağırıp çağırmasına hazırlıklıydı hamza ama babasının ayağa kalkıp da alnından öpmesine kesinlikle hazır değildi. " Hayat senin hayatın evlat, ben sana sadece yol gösteren olabilirim. Sende deden gibi olacaksın ha! Göğsümü kabarttın evlat." " Ah oğlum! ah evladım! Sana kızmaya da hakkımız yoktur. Sen bu vatan için asker olacaksan bizde sabırla yollarını bekleriz" demişti annesi Ayşe hanım. Düşüncelerden ayrılan şey kapının çalması olmuştu, eşi evde olduğundan o bakmıştı kapıya Kapının açılma sesiyle eş zamanlı eşinin çığlık sesinin gelmesi bir olmuştu. Yerinden fırlayan ahmet bey önünde devirdiği sehpayı umursamıyordu. "Hanım ne oldu!" diyerekten kapıya geldiğinde ise beyninden vurulması bir olmuştu, kapıda gördüğü asker ve ellerinde Türk Bayrağının oluşuydu, "Oğlum!" Diyerek bağırmıştı. Göz yaşları ile dizleri üzerine yıkılıp kaldı. " Şehit Haberini izlediğim benim oğlum muydu!" Ahmet bey'in feryatları binayı inletiyordu... Bir diğer yandan köyden yeni gelen iki kardeş merdiven başında babalarının feryadlarına koşmuştu, doğa anında ablasının elini tutmuş, gelenleri biliyordu ellerindeki türk bayrağının anlamını da, Fatma gördüğü manzara ile boğazına bir el dayanmış gibi hissetti, ellerinde türk bayrağı olan askerleri görünce zihninde şimşekler çakmıştı, " H-hayır!" Dedi fatma yüreğinde ki yangınla, titrek nefesle konuşmaya çalıştı lakin başaramamıştı kelimeler titrekçe çıktı, " O-olmadı dimi? Baba bir şey de! Allah aşkına susma!" Diye bağırdı fatma, en sonunda ise, " Kardeşimiz şehit mi oldu!?" Demişti. Ahmet bey ağlamaktan etraftaki sesleri duymazken bir tek o kelimeyi duymuştu. "Şehit mi oldu?" O ki artık şehit babasıydı. Oğlu bu vatan için şehit düşmüştü... Eğdiği başını kaldırdı yerden, elleriyle sildi göz yaşını yanında ağlayan eşinin de omzularından tutarak kaldırmıştı. Büyük kızı fatmanın gözlerinin içine bakarak "Kardeşin, şehit oldu kızım, evladım bu vatan için şehit oldu. Bu acıyı bağrımıza basacağız değil bir Hamza, bin Hamza feda olsun yeterki bu devlet bu bayrak yıkılmasın! Bize de vatan sağolsun demek düşer." Ahmet beyin bu sözleri kapısındaki iki askerin yüreğinin titremesine sebeb olmuştu. Ellerinde bulunan türk bayraklarını alan ahmet bey üç kez öpüp alnına koymuştu göz yaşları akmak için beklerken ahmet bey artık ağlamayacaktı o şehit babasıydı. Balkona geçip Türk Bayrağını aşağıya doğru sallandırmış iplerle bayrağı düşmesin diye bağlamıştı... Ahmet bey artık sıradan bir baba değildi, Şehit Teğmen Hamza Yıldırım'ın babasıydı o ...
*** Bir diğer taraftan ise ahu hanım evin işlerini halletmekle meşguldü, kafası yeterince doluydu Nehirden uzun zamandır haber alamıyordu, eşinin kayıp olayından itibaren kızı bambaşka biri olup çıkmıştı. Eski neşeli nehir gitmiş yerine ise öfke kontrolü sorunları olan bir nehir olmuştu. Nehirden neredeyse bir yıldır haber alamıyordu açmıyorlardı telefonu kızı, olası bütün haberleri göktuğ komutandan alıyordu, ne oluyordu bilmiyordu ama nehir bambaşka birine dönüşmüştü... Kayra'nın haberinden sonra oğlu ali'nin askerliğe adım atmasını beklerken, nehirin sır gibi ortadan kaybolmasından anlamlıydı bu durumu. Ahu hanım kendi kızını bile tanıyamıyordu. " Anacım, sen hâlâ oturmadın mı? Bırak Allah aşkına misafir gelecek diye kendini, Ne diye bu kadar parçalıyorsun!" Diyerek salona girmişti ali. Burnuna gelen yoğun kokuyla yüzünü kırıştırdı! Ev resmen deterjan kokuyordu " Dalmışım oğlum, bu aralar kendimde değilim." Demiş, sildiği sehpaya bezi bırakarak koltuğa oturmuştu. Ali ise annesini bu denli kötü olduğunu fark etmemişti, kardeşinden dolayıdır diye üstelemiyordu lakin durum düşündüğünden daha ciddiydi, adımlarını hızlıca annesine yol aldı ve dizlerinin üzerine çökerek sımsıkı tuttu annesinin ellerini. "Sorun ne anne? Kaç gündür ruhsuz bir haldesin korkutuyorsun da beni sağlığın iyi değilse gel doktora götüreyim dedim reddettin, gerçekten kaçma ve sorun ne paylaş benimle." Ahu hanım, karşısındaki oğluna dikti dolu gözlerini, ali tıpkı kayra gibiydi yüzü duruşu sesi, babasının kopyasıydı. Derin bir nefes alan Ahu hanım konuşmayı daha fazla irdelemek istemedi ve söylemek istediklerini döktü ortaya. " Derdim nehir oğlum! Başkası değil, bir yıl oldu bir kere bile aramadı bizi sorun ne diye düşünmekten yoruldum. Biliyorsun nehir babanın kayboluşundan sonra bambaşka bir karaktere büründü. Öfkesi yakıp yıkıyor farkında değil..." " Ben kızımı özledim annecim, " ali bu feryada kayıpsız kalmayıp annesine sımsıkı sarılmıştı, annesini göğsüne yatırmıştı elleri ile de saçlarını okşuyordu sakinleşmesi için. Ali ise İçinden " Bende özledim kardeşimi anne" demişti, belki yirmi, belkide yarım saat boyunca Ahu hanım oğlunun göğsünde nehir için göz yaşı döktü, hasretiyle burnunda tüten kızı işin yaş döktü. Anında ali sırtını dikleştirerek. "Anne kalk nehire gidelim, o bize gelmiyorsa biz gidelim ona olmaz mı?" Demişti belkide annesinin göz yaşları son bulurdu, nehirin bir hesap vermesi gerekmekteydi. Başını oğlunun göğsünden kaldıran ahu hanım umutla baktı oğluna, "olur mu ki dersin?" demişti heyecanla. Ali ise gülümseyerek annesini yerinden kaldırmıştı üzerlerini bile değiştirmeye gerek kalmadan bir an önce evden çıkmak için hızlandılar kapıyı açtıklarında ise gördükleri kişi ile yüzleri buz tuttu ahu hanım anında, "Hayır! H-hayır!" Diyerek çığlık atmıştı gelen Göktuğ komutandı, anne oğulu daha zili çalmadan görünce şaşıran göktuğ üstüne de Ahu hanımın çığlığı ile daha da şaşkına dönmüştü. " Hayır! Hayır! Yaşanmadı bu! Kızıma bir şey olmadı! Göktuğ olmaz kaldıramam, kayradan sonra hayır! Susma konuş! İyi de, Nehir iyi de, kaldıramam göktuğ olmaz Nehir olmadı de! Ş-şehit düşmedi de!" " Sakin ol Ahu! Nehir, Nehir yaralı. Operasyonda yaralanmış hastaneye götürülüyor şuanda. " " Ne! " Demişti ikisi de, Düşüncelerden sıyrılan Ahu hanım anında " beni kızıma götür!" diyerekten bağırmıştı, Şu dakikadan sonrasını zaman akıp geçmişti saatler süren yollar geçip gitmişti. Ateş timi Türkiye'ye dönmüş hamza teğmenin cenazesini kaldırılmış, Tim sırdaşlarını toprağa vermişlerdi cenazede asla ses çıkmamıştı, ahmet bey ve ayşe hanım gururla bakmıştı önlerinde tabuta onlar artık şehit ailesiydi. Ateş timi ise kalabalık dağılsa dahi ayrılamamıştı Hamza teğmenin yanından, " İntikamını alacağım" dedi giray tek tük sesle. " İntikamını almak boynumuzun borcu" dedi Cenk komutan. Murat komutan ise " Nehir ağır yaralı onunda da yanında olmamız gerekiyor," demişti. Üzeri ve elleri nehirin kanı ile bulanmıştı, nehiri hastaneye bırakıp anında cenazeye katılmışlardı sırt sırta vuruştukları dostlarına bir söz vermişti ateş timi, o intikam alınacaktı. "Doğru diyor murat," demişti giray, arkalarında ise ağır yaralı bir nehir bırakmışlardı durumunu bile sormadan, öğrenmeden sadece kurşun yarası diyerekten bırakmışlardı ateş timi, Şimdi ise adımlarını araca tutup hastaneye varmışlardı, nehir saatler süren bir ameliyata girmişti, çıkar çıkmazda yoğun bakım ünitesine almışlardı nehirin yanına vardıklarındamiki kişi ile karşılaştı ateş timi, kim olduklarını biliyorlardı çağan komutanları söylemişti bugün. Nehirin ailesiydi... Nehirin yattığı yoğun bakım ünitesine gelen Ateş Timi camdan bakmakla yetinmişlerdi. Giray ise bakışlarını nehirin annesine çevirmişti. " Ben nehirin bulunduğu, ateş timinin komutanı Yüzbaşı Giray Alptekin ," demişti. Ahu hanım ise kısık bakışları ile karşısındaki komutana baktı derin bir gülümsemeyle, kayranın komutasını yürüttüğü timdi. Şimdi ise bu delikanlının yürüttüğünü görünce gülümsedi burukça. " Bende Ahu, bu baş belası kızın annesiyim, buda oğlum ali." Diyerekten tanıtmışlardı kendilerini, Giray hafif gülümsemeyle " baş belası kısmında katılıyorum Ahu hanım," Demişti amacı bu karşısındaki kadını az da olsa gülümsetmek değildi! Nehir gerçekten baş belasının tekiydi! Gerçi şuan uyanık olsaydı bu dediği lafı ona yedirirdi emindi buna, yoğun bakım ünitesinden çıkan doktorla, bütün bakışlar doktorun üzerindeydi. "Kızımın durumu nasıl?" demişti direkt olarak Ahu hanım, " Size iyi haberlerle gelmek isterdim lakin bu mümkün değil, ameliyat tahmin ettiğimizden daha da zorladı bizi, vücuduna gelen kurşun zehirli kurşunmuş bu bizi iki kat uğraştırdı hasta iki kurşun yarası almış, birisi kolunu sıyıran kurşun onu önledik bir zaman kolunu alçıda olucak, asıl bir diğeri ise bizi zorlayan kısım sırtına denk gelen kurşun, mucizevi bir şekilde organlara gelmemiş, lakin zehirli olması her şeyi tetikliyor, zehiri kana karışmış, kirli kanı vücuttan attık ardından temiz kanı hastaya verdik, hastamızın savaşçı bir yapısı var. Lakin bu savaşçı yapısı onu hayatta tutar mı bilemiyorum, ne zaman uyanıcağına direnci karar verecek, siz yine de her şeye hazırlıklı olun, " Doktorun gidişi ve derin sessizlik. " Kızım! " Diyerek bir çığlık savurdu etrafa, Ahu hanım. " Kardeşim, " diyebilmişti ali. Geriye ise öfkelenen bir ateş timi kalmıştı, intikamları bir değil iki olmuştu artık, anında gözleri yoğun bakım ünitesine kaymıştı girayın bakışları içinden sadece. " Dayan nehir, ailen için dayan." Zihnindeki sesleri susturan cebindeki çalan telefon olmuştu, Çağan komutan arıyordu. "Askeriye'de sorgu odası hazır, tek sorun adam konuşmuyor," diyerek kapatmıştı telefonu çağan. Aslında sorgudaki adam daha ilk dakikadan askerleri görüp korkudan söylemesi gerekeni söylemişti, lakin bu yeterli gelmeyecekti intikam için daha fazla bilgi lazımdı. Bu adamı da şüphesiz konuşturacak tek kişi oğluydu... " Tim toplan, " ağızdan çıkan tek cümle bu olmuştu girayın. Karşısındaki aile için, Ona siper olan şehit Hamza için vede baş belası nehir için intikam vaktiydi. Ve bu intikamı da giray seve seve alacaktı... Son kez baktı yoğun bakım ünitesinde teni solmuş olan kadına. Ve şimdi de yapması gerekeni yapmaya gidecekti.
Girayın Anlatımıyla "Ah" diye inlemişti şerefini siktiğim, sağ kolundan tok bir kemik sesi yankılanmıştı odada, bu ona yapılacaklarının yanında daha hiç bir şeydi. Hamza'yı kollarımda bu it yüzünden şehit vermiştim. Nehir bu it yüzünden o hastanede yaşam mücadelesi veriyordu. " Ne bağırdın be amına koyayım!" Dedi cenk, yüzünü buruşturarak. " Kulağımı siktin," dedi murat. Kırdığım sağ kolunu yana doğru sertçe itmiştim, kolu adeta bir yaprak gibi olduğu yerde sallanıyordu. Umursamadan yüzüne sağlam bir yumruk daha geçirdim, burnundan akan kanlarla yere düştü. " Konuşacaksın it! Duydun mu lan, " şuan acıdan kıvrandığı için beni pek duymuyordu, ama umurumda değildi eninde sonunda konuşacaktı. Yerde yatan bedene doğru karnına sertçe bir tekme daha vurdum, ardından bir inleme sesi daha duyulmuştu. İki büklüm önümde kalan adam en sonunda ağzını aralayarak bir şey demeye çalıştı, Yerde çuval gibi yatan bedene eğilip elimi tişörtüne yaklaştırdım yaka kısmından tuttuğum gibi kendi yüzüme hizalamıştım. Anında arkamda olan cenkin sesi duyulmuştu odada , "sonunda konuşacak pezevenk, sıkılmaya başlamıştım." " Hayırdır cenk seyir zevki veremedik mi?" dedim. " Haşa komutanım! Sadece beklemek sıkıcı çıktı!" Demesiyle umursamadan karşımda yüzü dağılmış adama baktım. " Seni dinliyorum!" Kafası sürekli aşağıya düşüp duruyordu bir diğer elimi de saçlarını tutarak yüzüme bakmasını sağlayacaktım ki benden önce bir el uzanıp engel olmuştu, umursamadım şuanda Tek düşündüğüm şey karşımdaki herifti. "K-k-kay, " gözleri kayıp kayıp gidiyordu bakışlarım murata döndüğünde " Su getir," demiştim, masada duran su ile suratına fırlatması bir olmuştu cenkin, sımsıkı tuttuğu saçları yüzünden başını oynatamıyordu buda benim işime gelirdi. " Şimdi düzgünce konuş, ve anlat " sabrımın sonuna geliyordum, bir saattir şu şerefsizin ağzından laf bekliyordum. "Kesiciyi verin bana. " demesiyle bakışları gerildi, Anında koca bedeni titredi, elime aldığım kesiciyi boğazına yaklaştırdım. Eş zamanlı odanın kapısında göktuğ ve çağan komutanın gelmesi bir olmuştu ellerinde gördüğüm dosyayla adamın zaten konuştuğunu dosyasının çıktığını fark etmiştim. Buda öfkelenmeme sebeb oldu. " Madem adam konuştu, bizi niye bu kadar uğraştırdınız! Belkide şuan intikam almıştık." Diyerek bağırdım onca saat vakit kaybıydı. Göktuğ komutan elindeki dosyayı bana uzatınca, hırsla aldım dosyayı yazanları okuduğumda gerilmeme daha da sebeb olmuştu, eleman sadece boş biriydi gerekli bilgi verecek adam dışarıda geziyordu. Bakışlarım anında babama döndü, " Zihnindeki düşünceleri sil komutan bunu yapmak zorundaydık, biz konuşturduk gerekli bilgiler alındı. Ben sadece üzerinden bir tur da sen geç diye sustum anlaşıldığı gibi de adamın bildiği bizdeki bilgilerle sınırlı." Bazen babamla sağlam bir ringe çıkma hissiyatı geliyordu... Derin nefesler alan çağan komutan ise dahil olmuştu konuşmaya," Hazırlanın yer tesbit edildi," demişti. " Emredersin komutanım, " bakışlarımı göktuğ komutana tabi tutmuştum. " Komutanım, nehir nasıl? Durumunda var mı değişiklik." Derince bir nefes almıştı komutan. " Hayır, uyanıp uyanmayacağı belli değilmiş. Yoğun bakım odasında tutuluyor hâlâ. " Kafamı salladım hafif, uyan nehir...
*** Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi buraya alalım... Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum... |
0% |