@izmiristee
|
HELLOOOOOOOOOO ben geldim, nasılsın iyi misiniz? Veee keyifli okumalar dilerim :) Girayın Anlatımıyla Uyan Nehir, bir kötü haberde senden gelmesin, kendinde bulunan bu inadını yaşam için kullan ve biz gelene kadar tutun hayata... Alınacak iki intikam vardı; Biri şehidimiz Hamza için, bir diğeri yoğun bakımda canı uğruna savaş veren nehir içindi. Yola çıkmadan önce birimlerden haber gelmişti, yurt dışından ardı ardına dört kamyonet yola çıkmış sınır yolundan geçecekti araçlar, lakin ne zaman sınıra geleceği belli değildi. Bulunduğumuz yerlere gizlenerek nöbetleşe bir şekilde kamyonetlerin gelmesini bekliyorduk. Gece gökyüzüne hüküm sürdüğü vakit uzaklardan sesler gelmeye başladı, bu sesleri duyan ekibim ve tim anında hareketlenmiş bulundukları yerlere konumlandırmıştı. Sessizliğe uyum sağlayarak yaka mikrofonunu açtım, kimse ışık açmayacak etrafa! Gelenlerin onların olup olmadığını anlamalıyız." Demiştim, kendi timim onay verirken elime telsizi alarak aynı bilgiyi benimle gelen siyah sancak timine geçmiştim bilgileri. " Nasıl anlayacaksın Alptekin! Gözlerin gece görüşüne mi hakim? Bize atış emrini vermedin süs olmak için mi varız burada!" Diye atıldı kerem komutan, bu adamla aynı görevde bulunmamı emreden babama neler söylemek isterdim. Sabır çok büyük sabır, operasyonda olası bir hataya yer verebilecek biriydi kerem komutan kanı deli akardı. Öfkeyle kalkar itinayla da zararla otururdu ve hatalarını asla kabul etmeyen biriydi, bu adam nasıl asker oldu anlamak güçtü ama bu benim içinde bulunduğum operasyonun mahvedecek potansiyele de sahip değildi. " Birinci olarak insan gözünün doğa üstü bir yeteneği olduğunu sanmıyorum, gece görüşü dürbününü kullanacağım bu karanlıkta daha iyi görmemizi sağlayacak. İkinci olarak emir komuta bende olduğu müddetçe kafana estiğini yapamazsın! Ha yaparım dersende sonuçlarını ağır şekilde ödeyeceğine emin ol!" Demiş ve kapatmıştım telsizi,Dikkatimi dağıtmasına izin vermemeliydim, şuan tek dikkat etmem gereken bu gelen araçlardı, zihnimde ki şu herifle olan şeyleri susturup" gece görüşü dürbünü versene hamza" Demiştim. Beklemiştim bir kaç saniye. Anında dürbünü vermesi gerekiren neden vermiyordu bu, kafamı yana çevirdiğimde yanımda gördüğüm cenkle derince yutkunmuş söylediğim şeyle dumura uğramıştım. Hamza yoktu. Hamza asla olmayacaktı. Elinde dürbünle bana bakan cenkin de bu atağı beklemediği aşikardı. " Siktir!" Demiş hızlıca yerimden kalkmıştım. " Bunların ecdadını yok edeceğim! Yok olacak bu şeref yoksunları," öfke sanki kana karışmış vaziyetteydi kendime hakim olamıyordum. Benim ayağa kalktığımı gören ekip anında harakete geçmişti, bu kadar beklemek yeterdi gelenler onlardan başkası olmadığı kesindi. Elim yaka mikrofonuna gitti, "Nehir! Bizimle gelen birliği sen yönet!" demiştim bi sinirle yine ses gelmemişti. Bu kıza ne oluyordu böyle, hiç sesi de çıkmıyordu uslanmaya falan mı başladı acaba? Sonra bir ses duyuldu, "nehir yaralı komutanım." Derin sessizlik... Yaralı dedi, Nehir dedi. Oda yoktu tıpkı hamzanın olmayışı gibi Ne oluyordu bana! Bu siktimin zihni susmalıydı artık, " Havaya kurşun sıkın, araçlar zarar görmeyecek! Askeri araçlarla kesin önlerini! Hadi! Hadi! " Eş zamanlı bağırmamla havaya sıkılan kurşunlar bir olmuştu, her şey çok hızlı ilerliyordu gelen kamyonetlerin önleri anında kesilmişti, kapana sıkışan araç şöforleri de anında araçlarından inmişti akıllı insanları her zaman sevmiştim! Şöforlerin inişi ile tim hızlıca yanlarına geçmiş. "Hasar yok!" Diye bağırdım. Yanlarına giderken, adamlar bize lazımdı ve olası bir hasar bırakmak istemiyordum yüzlerinde veya vücutlarında, bir plan kuruldu ve bu planı en temiz şekilde halletmekle sorumluydum. Yanlarına vardığımda arkamdan ansızın bir gölge belirmiş anında arkama dönerek havada olan kolu tutmuştum, demiştim işte bu herifin kanı deli akar ve hayata yer verebilen biri diye. " Sen çok oldun giray! Atış emrini vermedin! Araçlara kurşun sıktırmadın tamam dedim. Şimdide heriflere hasar yok dersin, ne biçim operasyon yönetmek bu! Ne sik yapmaya geldik buraya amına koyayım." Boşta kalan kolumu hızlıca kaldırıp karnına dirseğimi geçirdim sendelemişti. "İlk önce giray değil giray komutan yada sadece komutan. Saygıyı öğren öyle çık karşıma, İkinci olarak Operasyonlarda yapılan hataya tahammülüm yok! Üç Senden kat ve kat daha iyi yerlerde daha iyi alanlarda görev aldım, şunu da unutma ki senin başarısız olduğun operasyonların arkasını ben topladım. Son olarak bu zamana kadar bütün operasyonlarda adım nam saldı ve sen, ne sik olduğunu hatırla otur kenarda. " Bu herif bugün bütün ayarlarımı bozmaya yemin etmişti. Şerefsiz yüzünden ağzım bozulmuş. Küfürden nefret adama küfür de ettirdi ya daha ne diyebilirdim. " Cenk! Murat, tutun oğlum arkadaşı ayak bağı istemiyorum." Anında kollarından tutup geriye sendelettirdiler keremi, ağza alınmayacak şekilde sövmeye başlamıştı. Zerre sik- Umursamayacaktım, Tövbe yarabbim sen sabır ver. Benimle gelen iki kişiyle kamyonetlerin arkasına bakıcaktık, arka kısımlarda kasa kasa uyuşturu bulunmaktaydı bir taraf hap, bir tarafta da toz uyuşturucuydu. Tozların olduğu kısma uzunca bakarak onlara güzel bir süprizimiz olacaktı hemde çok güzel. "Komutanım adamlara cihazı taktık." Derince bir gülümseme yayıldı yüzüme, Türk Askerine yapılan saldırının bedelini ödeyeceklerdi... *** Yazar Anlatımıyla Örgütün başı olan zonan aldığı haberle büyük keyfilenmişti , Türk Askerine büyük darbe vurmuş, hemde yurt dışından getirdiği malların yola çıktığını öğrenmesi keyfine keyif katmaktaydı. Türk Askerinin sınırlarında olduğunun haberini alınca onlara küçük bir hoş geldiniz karşılaması yapmış, adsızın yaptığı beceriksizliği zonan büyük keyifle yapmıştı, bir şehit bir de yaralı bırakmıştı Türk Askerlerine. Çalan korna ile keyiflenen zonan, hızlıca bahçeye çıkmıştı gelen kamyonetlerle şuur bir kahkaha atmış güç ve şöhret artık onundu, tam dört kamyonet uyuşturucu sevkiyatı gerçekleşmişti. Alana geldiklerinde ise park ettiren şöforler araçlarında inmişti. Zonan bu sevkiyatta asla hataya yer tutmuyordu kamyonetleri bile kendi adamlarına kullandırtmıştı. Ona yapılan yanlışın sonu ölümdü "Sonunda gelebildiniz," demişti zonan. Sevkiyat tahmininden daha geç gelmişti sınıra, bu durumda öfkelenmesine sebeb olmuştu. " Yolu değişmek zorunda kaldık olası bir durumla karşılaşmamak için." "Tamam tamam! Aç mallara bakalım! Eksik gedik istemem ha!" Adamlar harakete geçtiklerinde ise açılan kapı ile kasa kasa uyuşturucunun görünmesi bir olmuştu. Bu durumdan memnun olan zonan ise gelen güzel haberlerle kutlamak vermek istediğini dile getirdi. Bu kutlamayı hak etmişlerdi, Saatler ilerlemiş masalar kurulmuştu canlı müzikler etrafta yankılanıyordu, yemekler yenmiş ardından masalarda bulunan içkili kokteyller kuru yemişler yerini bulmuştu keyifler gayet yerindeydi. Masadan kalkan zonan kürsiye çıkıp konuşmasını yapacaktı, "sizlere güzel bir seyir zevki taktim edeceğim." Burada bulunanlara türk askerine yaptıkları saldırıyı izleticeklerdi, o anları kayıt altına almıştı bir adamı, ardından yeni malların tanıtımını yapacak sonrada burada bulunun misafirlere tadım için dağıtılacaktı. " Oğlum açasın oradan görüntüleri." Projeksiyonlar kurulurken konuklar zonanın gücünü hissetmişti, zonan Türk Askerlerine büyük darbe vurmuştu... Görüntü açığa çıkana kadar mallar dağıtılmıştı küçük poşetlerle, herkesin aldığına emin olunduktan sonra zonan elinde tuttuğu mikrofona doğru tadlarına bakmalarını istemişti. Zafer artık zonanındı. Kısa bir zaman sonra, "Sen bizimle dalga mı geçersin!" Dedi içlerinden bir ses, "Bu ne böyle, çocuk mu kandırıyorsun zonan!" Ve bir ses daha, ne dediklerini anlamayan zonan ise neye uğradığını şaşırmıştı, mallarda bir sorun olup olmadığını kontrol etmek için gelen mallardan birini eline alarak tadına bakmıştı. Lakin beklediği mallar bu değildi, tadını aldığı uyuşturucu değil toz şekerdi... Sinirle bağırmıştı " Kim yaptı bunu! "aralarında bir hain vardı belli ki ve o hain kimse ona kolay, ölüm yoktu. Zonana oyun oynamak için yürek yemeleri gerekiyordu! Bir anda Işıklar kesilmiş, müzik sesleri dinmişti. Etraf kapkaranlıktı kimse ne olduğunu anlamıyordu," ne bu rezillik, ne oluyor" diyerek sesler yükseldi. " Ne oluyor kim indirdi şartelleri! Açın şunu çabuk." Demiş, bir kaç saniye içinde büyük hoperlerin açılma sesi duyulmuştu etrafta. " Selamun Aleyküm! Şereflerini siktiğim!" diye bir ses yükselmişti. "Duyduk ki bizim haberimiz olmadan Parti veriyormuşsunuz alındık gücendik," bu seferde başka birinin sesi duyuldu etrafta. Sesin nereden geldiğini anlamaya çalışan zonan ise "Neredesiniz lan!" Diye bağırdı, cevap ise gecikmemişti. " Her yerde. " Zonan nerede yanlış yaptığını zihninde düşünmeye başlamıştı, açık verdi dese açık yoktu sevkiyatta ki mallar nasıl değişmişti bilmiyordu bilinmezliğin göbeğinde hissediyordu kendini. Nereden dedi zonan, nereden haberleri oldu, kim di bunları yapan! Aralarında bir hain vardı bu apaçık ortadaydı. Işıklar açıldı lakin kimseler yoktu etrafta, topluluk başını sağa sola çeviriyordu nereden geldi bu ses yada neredeler diye. Ama bilmedikleri bir şey daha vardı ki: yolda yürüyen karıncayı görür ama Türk Askerini göremezlerdi. Ansızın Bir nefes kadar yakınlarında olabilirlerdi tıpkı şimdi olduğu gibi. Büyük hoparlörden bir ses daha yükselmişti, " Atış serbest beyler! Tek kişi hariç onu canlı isterim! " Demişti Yüzbaşı, etraf ise eş zamanlı silah sesleri ile yankılanmış camlar paramparça olmuş, ardından birisi " Dışarıdalar " demişti. "Zonan nasıl önlem almazsın!" Diye bir cümle daha ortaya atılmıştı lakin, etraflarına baktıklarında zonan ortalarda yoktu, kaçmıştı! Zonan onları yüz üstü bırakıp arka kapıdan kaçmaya çalışmıştı kendi açısından kaçmayı başarılı bulan zonan, tam kaçarken yüzüne yediği yumrukla yeri boylaması bir olmuştu. " Her yerdeyiz ! Her yerde," ne kadar öldürmek için can atsada canlı lazımdı, zonan bir çok örgütün anahtarı gibiydi ve önemli bir isimdi. Silah sesleri susmuş intikam alınmıştı. Başını gökyüzüne kaldırdı giray intikamını aldık kardeşim kanın, yerde kalmadı. İntikamın alındı nehir! Lütfen uyanmış ol...
*** Türkiye'den Yazar Anlatımıyla Ateş Timi operasyondan başarıyla dönmüştü, zonan ise sorgu odasına alınacak uzun bir zaman o odada kalıcaktı. Giray ise soluğu anında babasının yanında almıştı, kapıyı çalmadan dalmıştı odaya. Bu duruma şaşıran çağan komutan ise böyle bir atak beklemiyordu, oğlunun geldiğine sevinemeden oğlunun sert yüz ifadesi ile karşı karşıya kalmıştı, "Şu herifi benimle neden aynı göreve verdiniz komutanım!" diyerek söze girmişti giray, bu herif katlanacak gibi değildi. Türkiye'ye dönene kadar kafasına sıkmamak için türlü türlü yollar denemişti yerli yersiz o kadar saçlamamıştı ki en son kafasına gerçekten'de silahı çıkarıp sıkacaktı bacağına lakin cenk ve murat engel olmuştu... "Hesap mı soruyorsun sen?" dedi çağan, oğlunu bu kadar öfkelenmesine sebeb olacak durumun ne olduğunu merak ediyordu. " Evet hesap soruyorum! Sormak da hakkım. O gereksiz adam az daha operasyona engel olacaktı! Komutanına arkasından saldıracak kadar gözü dönmüş birisi kerem." "Tamam sakin ol, otur şuraya operasyondan geldiniz derin bir nefes al dinlen " bir çok operasyonda yanında takviye ekiple gitmişti giray ama bu densiz yüzünden o kadar sinirleri gerilmişti ki patlayacak kıvamdaydı. Bir anlık öfkesi dinen genç adam oturmak yerine ayakta kalmayı tercih etmiş ardından " Sormayacak mısın?" demişti, ayağa kalkan çağan komutan adımlarını ayakta kalan oğlunun yanına adımlamış, " Neyi evlat, operasyonun nasıl geçtiğini mi? Sen varsan gözüm arkada kalmaz benim." Diyerek elini kaldırıp oğlunun sol omzunu sıkmıştı. Derince nefes alıp sorması gereken soruyu sormuştu" Nehir nasıl baba? Var mı durumunda değişiklik." Aklı sürekli nehirde kalmıştı girayın, en son yoğun bakım da tutuluyordu. " Bilmiyorum oğlum, en son göktuğ gitmişti istersen birlikte gidelim hastaneye. Ailesi de perişan oldu zaten kadıncağız hastane odalarında bekliyor " Başını sallamakla yetindi giray fazla söze gerek yoktu, hastanede kısa süreliğine durmuşlardı. Şimdi operasyon bittiğine göre biraz da onlar kalabilirdi. Baba oğul çıkışa doğru ilerlerken cenk ve murat kapıda sohbet etmekteydi. Yanlarına varan komutanlarıyla sohbeti kesip onlara dönmüştüler ikisinin de aklında nehir vardı. "Komutanım" diye atıldı murat. "Hastaneye nehir komutanımın yanına gidiyoruz gelicek misiniz?" Yarım gülüşle baktı giray anlayacağı nehir komutan herkesin gönlünde yavaş yavaş taht kurmuştu, *** Nehirin Anlatımıyla Etrafta rengarenk çiçekler, yemyeşil çimenler gökyüzü ise masmaviydi. İleride ise şelale sesleri ve kuşların birleşmesi ile etrafa dinlendirici bir müzik gibi yayılıyordu Üzerimde bile buz mavi elbise vardı burası cennet gibiydi iyide ben neredeydim ben? Burası neresiydi? Adımlarımı bilemeden ilerlettim, ilerdekiçe de burnuma yasemin kokuları geliyordu. Bakışlarım etraftaydı burası gerçekten cennetten bir parça gibiydi ama burada kimseler yok muydu? Kimse keşfetmemişmiydi burayı. Biraz daha ilerledikten sonra karşıma sırtı dönük bir kız çocuğunu gördüm saçları beline kadar uzanıyordu sanırım yanında ki adamsa babasıydı. Onlara doğru seslendim lakin duymamışlardı beni ancak ben onların seslerini duyabiliyordum. "Gitmesen olmaz mı babacağım?" demişti küçük kız, " Gitmek zorundayım güzel kızım, sizlere güzel gelecek verebilmek için, kötü adamlarla karşılaşma diye seni korumak zorundayım." Demişti babası. Küçük kız sessizce "hı hı" demiş başını eğmişti. Sanırım babası ve kızı ayrılıcaktı, tıpkı ben ve babam gibi onlarda ayrılıyordu. Bende babama gitme diye yalvarırdım, ayaklarına kapanırdım gitme diye. Biz asker çocuklarıydık elbette küçük yaşlarda olduğumuz için babalarımızın neden gittiklerini anlamıyorduk ama büyüdükçe bu gerçeği kabul ediyorduk. Etmiyorduk etmek zorunda kalıyorduk. Onlar bizim kahramanlarımızdı. Normalde baba kız görünce sinir krizi yada öfke sorunu yaşardım lakin bu güzel tabloya bakınca neden içim huzur doluyordu ki? " Burası neresi." Diyerek sormuştum sorumu umarım duyarlardı beni. İkisinin de yan profilleri yavaş yavaş belli oluyorlardı bana dönüyorlardı beni duymalarına sevinmiştim tamamen yüzlerini döndüklerinde ise gördüğüm görüntü bana buz kestirmişti! Gördüğüm adam yanındaki kız çoçuğu bunlar bizdik! Babamla bendim! O küçük kız benim küçüklüğümdü, " B-baba! " diyerek bir adım attım. Gözlerimde benden istemsiz hızlıca dolarak yaşlar dökülmekteydi, çok özlemiştim babamı hemde çok! "Seni çok özledim baba! Neredesin sen! Niye yoksun baba! Niye yanımda değilsin, sen yoksun diye sürekli öfkeleniyorum ben. Sen kayıpsın diye asker oldum seni bulabilmek için." Gerçekten'de babamdı, bana bakarak sadece gülümsüyordu, "neden konuşmuyorsun baba? " Baktı gülümsedi sonra dudakları yavaşça haraket etti. "Bende seni özledim güzel kızım! " demişti babam, hızlıca bir adım daha atarken babam bir adım da geriye gitmişti kaşlarımı çatarak baktım ona. " Kal orada güzel kızım! Bu bir rüya," hayır kabul etmiyordum. Banane. Tekrar bir adım daha attım ve tekrar bir adım geriledi babam. " Rüya olmasın baba sarılayım sana! Nolur," demiştim. Bu sefer babam bana son kez gülümseyerek bakıp kollarını açmıştı gözyaşlarımla koşmaya başlamıştım ama asla varamıyordum babamın sıcak kollarına. Nefes nefese kalmıştım yorgunluktan, babam hâlâ gülümsüyordu. Sonra durdu ve bir anda her şey tersine döndü cennet diye tanımladığım yer cehennem olmuştu etrafta yangınlar vardı gökyüzünü koca bir bulut kaplıyordu. Simsiyahtı. Üzerimdeki buz mavisi elbise, bir anda savaş zırhına dönüştü, bana gülümseyen babam şimdi kızgınlıkla bakıyordu. Ne olmuştu birden bire? " Git Nehir!" Dedi babam, kafamı olumsuzca iki yana salladım olmazdı gidemem yeni kavuştuk. "Bu yol çok karanlık Nehir, sen hata yaptın, asker olmamalıydın, vazgeç Nehir!" " Hayır! Hayır olmaz, yeni kavuştuk baba! Gidemezsin olmaz" bağırmıştım, ama bağırışlarım nafileydi babam bir anda yok olmuştu gözlerimin önünde. O yangınların içinde bir başıma kalmıştım, tıpkı bu yola çıktığımda da yalnız oluşum gibi... Hem Bu rüyayı sadece nehir görmemişti... Gözlerim ansızın gördüğüm rüya yüzünden irkilerek uyandırmıştı beni, neredeydim ben? Bu beyaz ışık neyin nesi? "Hocam hasta uyandı!" Kim hastaydı? Kim uyanıktı!
"Nehir hanım, ilk önce sakin olun hastanedesiniz. Vuruldunuz, şimdi iyisiniz! Hayati tehlikeyi atlattınız. " denilen ile zihnimde bir kaç görüntü gelmişti, giraya siper olan hamza sonrasını hatırlamıyordum. Vücuduma derin bir sızı hissettirdi sonrası ile kapanan gözlerim.
Saniyeler dakikalar ve belkide saatler geçti lakin kafamdaki bu sesler susmuyordu kolumda derince bir sızı hissediyordum, gözlerim inatla açılmayı reddederken ben inatla açmayı başarmıştım. Yanımda annem abimi görmeyi beklemiyordum gözlerim şaşkınca açılmıştı, ağlamıştı annem en çok bu yakıyordu canımı onları hiç aramamıştım, bir anneyi evladından soğutmayı dememiştim kendimden. Öfkem yakıp yıkmıştı annemin yüzüne bakmaya hakkım yoktu benim, kim bilir kaç zaman annem benim yüzünden göz yaşları dökmüştü. Yinede "Anne" demiştim. Affet beni anne, seni üzen bir evlat oldum affett. Bakışları anında beni buldu gözleri parlıyordu yerinden fırlayarak geldi yanıma eli hemen yanağıma varmıştı sıcacık elleri buz gibi olan yanaklarıma buluşmuştu. "Uyandın sonunda annecim," demişti şefkatle gülümsemiştim anında, Sonra ne olduysa hemen kaşlarını çatmıştı annem bende gülümsememi soldurdum, gelecek olanı tahmin ediyordum, lakin "babası kılıklı!" lafını duymayı asla beklemiyordum gözlerim kocaman açıldı şaşkınlıktan, konuşmaya devam etmişti annem "Oda severdi böyle korkutmayı! Çekmez olasıca! Ne diye babana çektin ki sen!" Demişti. Sonra bir ses daha duymuştum, "Baya güzel bir kavuşma anı, yaşandı." Demişti, bu ses yüreğimi cız ettirdi abimdi, başımı yana çevirdiğimde abimde şiş gözlerle gülümseyerek bakıyordu bana. Gözlerim hızlıca dolmuştu "Anne abi affedin beni, ben çok hata yaptım sizi aramamakla" Diyerek girdim söze vicdanım sızlıyordu adeta. " Ben sandım ki eğer sizi arama-" cümlemem bitmeden annem eğilerek sarıldı bana, o andan sonrası için de kopuş noktası oldu başımı annemin pamuk gibi saçlarının arasına gömdüm hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. " Geçti gitti kızım, yaptın bir hata ama olsun sen sapa sağlam durdun ya ayaklarının üzerinde yetti o bana, ben sana kızmadım annecim! Çekmez olasıca huyun babana çektiği için kızamıyorumda sana, hem bundan sonra burada yaşayacağız abinle ev tutacağız burda, sende boş olduğun bütün vakitlerde yanımıza geleceksin! " demişti gözlerimi kapatarak başımı salladım usulca, yorulmuştum gerçekten yorulmuştum bünyem artık anne kucağı istiyordu, anneme sığınacaktım limanım annemdi. Annem abim göktuğ abi ve tim bana güven veriyordu derince bir nefes annemin o güzel kokusunu solurken zihnimde şimşekler çaktı! Hamza! " Anne Hamza, Hamza nasıl." Annem tanıyormuydu bilmiyorum ama, Hamzanın nasıl olduğunu bilmem lazımdı. Cevap gelmedikçe korktum bir şey oldu diye, kısa zamanda olsa çok kafa dengiydi Odanın Kapısı açılmıştı umursamadım tekrar sordum, "Anne hamza nerde? İyimi durumu? Oda yaralıy-" sarılmamızı sonlandırdı yüzü çökmüş vaziyette duruyordu niye cevap vermedi ki! " ANNE NİYE CEVAP VERMİYOR-" Öyle bir baktı ki bana, zihnimde bir sürü şey dolandı gözlerimden yeni yaşlar akmıştı "Anne hayır! Anne, nolur deme onu, "sesim pürüzlü çıkmıştı. " Vatan sağolsun kızım," dedi. Yaşlı gözlerle. "N-ne! V-atan ney ne?" Hayır yanlış duydum! Hamza iyiydi! " Yalan! O iyi! Niye şaka yapıyorsun ki!" Bakışlarım odadakilerin bakarken , gözlerim bir tek onu buldu, o kehribarlar rengi gözleri lakin o gözler bile kan toplamıştı. Gözleri bile haykırıyordu... Acımasızca hatta boğazım yırtılırcasına bir çığlık peydah oldu bende, belkide timde en samimi bulduğum kişiydi çok bir sohbetimiz yoktu ama gittiğimiz çatışmalarda korumuştu beni. Ben Nehir Asrın, işte şimdi Türk Askeriliğinin en büyük zorluğunu iliklerime kadar hissetmiştim. Ben asıl şimdi Türk Askeri olduğumu anladım bir yanım bu acıyla yaşayacak bir diğer yanım ise intikam hırsı ile tutuşup yanacaktı bu ateş hiç bir zaman sönmeyecekti.
Nehirin iyileşme süreci baya zorlu geçmekteydi, üç ay boyunca operasyonlardan ve sahalardan uzak kalacaktı şimdiden birinci ayı yeni dolmuştu. Uzun bir süre operasyonlardan ayrı kalacağını öğrendiğinde neredeyse askeriyeyi yıkacaktı, ne demek üç ay yatmak! Ahu hanım ise en kısa zamanda evini konyada olan evini taşımıştı, nehirin yanına başlarda adepte olma sürecini zorla atlatsada başarmıştı. Taşınalı iki ay, nehirin kendisini toparlayıp sahalara dönmesine son bir ayı vardı lakin, nehiri zaptetmek bir hayli zordu, hatta baya zordu. Bulduğu ilk fırsatta askeriyenin silah atışı alanına gider atış yapardı. Askeriye içinde oldukça zorlu bir durumdu bu. Askerler ve komutanlar neredeyse canından bezmişlerdi. Nehiri hangi komutan yakalarsa kolundan tutup evine zorla götürüyorlardı nehir ne kadar iyiyim dese etrafındakiler sanki onunla zıtlaşıyordu.
Nehirin Anlatımıyla Niyahet o gün gelmiş ve yatma zamanı bitmişti, belkide bitmemiş de olabilirdi bir kaç haftacık da kalmış olabilirdi ama canımdan bezmiştim iyiyim dedikçe millet reddediyordu. Atış talimi yapıyor tam ısınmaya başlarken o kehribar gözlü canavar gelip yakalıyordu! Evet canavardı, adamla Köşe kapmaca oynuyordum resmen! Beni bir salın iyiyim ben. Bugün, sessizce askeriye ye gitmiştim bizimkilerin konuşmasına kulak misafiri olmuştum ama yanlışlıkla, sessizce "Demek göreve gidersiniz he! Hemde bensiz," demiştim. Fırsat resmen ayağıma gelmişti o gün bugünde... Hayır raporum bile bitmiş sonuçlarım temiz gelmişti! Ama bu keçi inadı olan komutanım biraz daha yat demekten öteye gitmiyordu. Sohbetleri devam ettikçe ben sıkılmış ve yerimden çıkıp yanlarına gitmiştim. Şirin bir gülümseme takındım yüzüme,"Günaydın, bugün hava ne kadar mükemmel değil mi!" aynen o kadar güzel ki hava yağdı yağacak. Dediklerime şaşırsalarda belli etmeyip sohbetime devam ettiler " Sana da günaydın Nehir," demişti kehribar gözlü canavar! " Ne işin var senin burada" sanane! İçimden demiştim tabi. Yemiyordu şimdi. " Evde yatmaktan canım sıkıldı komutanım, buraya gelmek istedim." Gayet sakin bir tavırla Sakinliğim karşısında sanırım bir tık şaşırmıştı gerçi haklıydı adam bir şey dese otomatikmen tersliyordum huyum kurusun. "İyi bakalım!" demiş, " Siz nereye göreve mi?" dedim başını onayla salladı. İki adını bilmediğim asker yanımızdan ayrılınca sadece ikimiz kalmıştı. Bu anı fırsat bilip Anında " Göreve bende gelebilir miyim?" dedim belkide kibarlık işe yarardı. Başta söylediklerimi doğru olup olmadığını düşündü, sonradan ciddi olduğumu anladığında kaşlarını derince çatıp " Hayır!" demişti. Dediklerine benim de kaşlarımı çattım ben bu tim'e reddedilmek için mi geldim! Anlamadım gitti. " Ne demek hayır be ! Hayır buraya reddedilmek için mi geldim! Geleceğim diyorum." Diyerek direttim. "Bende gelmeyeceksin dedim sana! Burada komuta bende Nehir, kafana göre katılamazsın daha iyileşmedin sen!" demişti. Tam ağzımı açacaktım ki. Elini havaya kaldırdı beni susturmak istedi. "SEN KİMSİN BE!" Diyerek cırlamak vardı ama yüzbaşı oluşu bir tık yemiyordu laf söylememe. Aslında bir tık yiyordu lakin bu herif şart koştu bana! Neymiş operasyonda öfkelenirsem silermiş beni oldu paşam, tamam sinirliydik de operasyon anında da aklımızı kaybetmedik. "Konuşma bittiyse izninle," Demiş. Cümleleri ağzıma tıktıktan sonra bir şey yaşanmamış gibi askeriyenin içine girmişti O arada bahçeye giren askeriye arabasına bakarak aklıma gelenle sırıttım " Sen beni daha tanımıyorsun Alptekin!"
*** Operasyon alanına gelen Ateş Timi aracın hızını yavaşlatarak aracı sakince durdurmuştu karargahın önünde, araçtan indikleri gibi seri adımlarla içeriye geçiyorlardı ki. Anında komutanlarının, "durun" demesine kadar. Adımları kesilen tim arkalarına dönerek komutanlarına bakmıştı noluyor bakışları atarlarken giray anında dudaklarını oynatarak susun demişti. Olduğunca sakin adımlarla sağ eli usulca belindeki silaha gitmiş ve tekrar sakince çıkarmıştı silahı, komutanlarının silaha sarılışını gören tim anında hareketlenmişti silahlara. Giray sakinliği bozmadan, aracın arka bagajından gelen seslere odaklanmıştı, sol eli ile kapağı açtığında hızlıca silah tutan eli de onunla birlikte bagajın içindekine çevirmişti. Lakin Gördüğü görüntü karşısında şok olan giray komutan, ve hızlıca yanına gelen ateş timinin şok oluşu da vardı. Gördükleri görüntü gerçekten beklenmedik bir durumdu...Bagajda rahatça uyuyan bir Nehir asla beklemiyorlardı.. *** Nehircim uyuyacak mekan mı kalmadı askm? Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum he! Yorum yapmıyonus kırılıyorum... |
0% |