2. Bölüm
Zeynep Koç / Hasretin Haritası / Harekete Geçmek

Harekete Geçmek

Zeynep Koç
jeijeijeinepp

Tamerlan içeri Bakü’nün rüzgârı gibi hızlıca girdi. Yapacağı şeyi biliyordu. Buradan hemen gidecek ve kimseye de hiçbir şey söylemeyecekti. Hemen bilgisayarını açtı, biletlere bakmaya başladı. Bu iş hemen bitsin, Rusya ile bütün bağı kopsun istiyordu.

Bilet fiyatlarını görünce önce bir şok geçirdi, sonra kendi kendine güldü, “Bu insanlar filmlerde nasıl ilk uçakla gidiyorlar acaba, bilet fiyatlarına bak.”

Kazan’dan İstanbul’a gidiş biletlerine bakıyordu. Gerçekten bilet fiyatları çok yüksekti, maaşının yarısını tek yön uçak biletine verecekti. Aslında biletleri bu kadar pahalı yapan şey ise biletlerin ertesi gün için olmasıydı. Eğer daha geç bir tarihe alsa bu biletleri, daha az ödeyecekti ama Tamerlan beklemek istemiyordu. Kendisinin bir huyu vardı; eğer bir konuda karar vermekte gecikirse genelde doğru kararı veremiyordu. Bu yüzden de hemen kararını vermeli, gidiş sürecini çok da geciktirmemeliydi.

Uçak bileti çok pahalı olacaktı. Bir de buna kalacak yer eklendiği zaman daha da ağır olacaktı. “Olsun,” dedi kendi kendine. “Sonuçta burada kalsam, bu ruh hâli düzelmeyecek ve şimdi ödeyeceğim miktarın kat kat fazlasını doktora vereceğim. Bari gideyim de içim rahatlasın.” Yeni bir hayat kurmak için her türlü bedeli göze almıştı Tamerlan. Bunu yapması şarttı.

Neyse ki ev Tamerlan’ın ailesinden ona kaldığı için kira derdi yoktu, yeterince birikmişi vardı. Hemen ertesi sabah saat yediye İstanbul biletini aldı. Artık onun için yeni başlangıçlar oluşmaya başlamıştı bile.

Sonra oturup düşündü, “Tamam, bileti aldık, çok güzel. Peki ya Aydana?” Aydana, onun çalıştığı fırındaki arkadaşıydı. Durumları bilmiyordu tabii. Daha doğrusu ona bundan bahsetmişti ama ülkeden çıkacağını söylememişti. Aydana tabii ki çok üzülmüştü, “Kardeşim, ben sana bu işin olmayacağını söylemiştim,” demişti ona. “Ben zaten ilk gördüğümde anladım Kristina’dan bir yol olmayacağını, seni çok üzeceğini. Allah sağlık versin, illa ki mutlu olursun günün birinde.” Acaba ülkeden ayrılacağını öğrendiğinde ne yapacaktı?

Bileti aldıktan sonra saate baktı, Aydana birazdan fırından çıkardı. Hemen Aydana’yı aradı, Aydana da kendisinden beklenmeyecek bir çabuklukla telefonu açtı. Sanki Tamerlan’ın aramasını bekliyormuş gibi bir hâli vardı. “Dus (Tatar Türkçesinde "dostum"), nasılsın? Ben de seni merak ediyordum.” Tamerlan buna sevinmişti, neyse ki bu ülkedeki herkes onu üzmüyordu. “Ben iyiyim de bir yardımına ihtiyacım var. Bana gelebilir misin?” Aydana şaşırmıştı, “Hayırdır inşallah, kötü bir şey yok ya?” Tamerlan, bu durumu nasıl söyleyeceğini bilmiyordu. “Yok yok, önemli bir durum var ama gelmen iyi olur.” Aydana’yı beklerken dolaptan çakçak tatlısını (Tataristan ve Türk cumhuriyetlerinde yenilen ballı bir tatlı) çıkarttı ve çayı demlemeye başladı. Çay demlenirken de etrafa bakıyordu, neleri götürseydi? Geri gelir miydi, yoksa temelli bir gidiş mi olacaktı bu?

Sonuçta orada hiçbir şeyi yoktu Tamerlan’ın, birkaç arkadaşı vardı ama onların yanında kalabilecek ya da onlara güvenebilecek yakınlıkta değildi. Belki bu gidiş, bu yakınlığın kurulmasına vesile olabilirdi. Bilmiyordu. Yaşayıp görecekti.

O sırada kapı çaldı. Aydana elinde peremeç (Tataristan'da yenilen içi kıymalı hamur işi) ile gelmişti. Muhtemelen fırında kendisi yapmıştı bunları. Aydana, Tamerlan’ın kuzeninin arkadaşıydı ve fırına girmesine o vesile olmuştu. Aydana, Tamerlan’dan beş yaş büyüktü ve onu bir kardeşi gibi görüyordu. Biraz telaşlı görünüyordu, birden çağrılmayı beklemiyordu muhtemelen. O ince parmaklı elleri titriyordu. O kadar telaşla gelmişti ki, saçları bile darmadağın olmuştu. İçi içini kemiriyor olsa bile, Tamerlan bir şey demeden bir şey sormayacaktı.

Aslında Aydana, olayı anlamıştı ama yine de Tamerlan’dan dinlemek istiyordu. Ne var ki merakı baskın geldi. Hoşbeşten sonra Aydana, suçluyu bulmuş bir dedektif edasıyla sordu, “Ne yaptı sana bu Kristina yine?” Tamerlan konuşamadı, sadece o ince dudakları büzüldü. Aydana ise hiçbir şey söylemeden ona bakıyordu, az sonra olacakları tahmin etmişti. Tam tahmin ettiği gibi, Tamerlan bir anda ağlamaya başladı. “Kalbimi kırdı, özgüvenimi çaldı,” dedi. “Hiç göründüğü gibi değilmiş. Beni bir çöp gibi kapının önüne attı. Bu kadar.” Tamerlan üzüldüğü zaman Rusçayı unutuyor, Tatar Türkçesi konuşuyordu. Ağlarken de Tatar Türkçesinde söylemişti bunları. Bu da onun ne kadar üzgün olduğunu gösteriyordu.

Aydana hiçbir şey demeden başını salladı, “Ben demiştim demek istemiyorum ama, ben demiştim,” dedi. “O kızın yüzüne bakınca bile anlaşılıyordu böyle bir şey yapacağı ama tabii insan sevdiğinde göremiyor bazı şeyleri.” Aydana onu çok uyarmıştı, “Çok hızlı güvendin ama bu kızdan bir şey çıkacak,” demişti. Tamerlan, elbette, sevdiği için görmek istememişti.

Sonra Aydana sordu, “Peki hiç konuştunuz mu bu konuda?” Tamerlan iç çekti, “Konuşmaz mıyım abla, sadece hayatından gitmemi söylüyor, başka da bir şey söylemiyor.” Sonra hiçbir şey demeden kalkıp bilgisayarından uçak biletini açtı, gülümsedi.

“Ben de gidiyorum.”

Aydana çok şaşırmıştı. “Gidiyorsun, öyle mi,” dedi. Sonra çekik gözlerini kocaman açarak sinirli bir şekilde sordu, “Oğlum, sin çıldırdıñmı? (Tatar Türkçesinde "sen delirdin mi)?” Tamerlan bu tepkiyi beklemiyordu, “Ne alakası var?” Aydana sinirle güldü, “Aqılsız, elin çarpık bacaklısıyla kavga ettin diye ülkeyi terk etmek nedir? Amerikan filminde mi yaşıyoruz biz?” Tamerlan aslında bu tepkiyi bekliyordu çünkü yaptığı gerçekten delilikti.

“Hayır, Rusya’nın başka bir yerine gidiyor olsan neyse, bir de ülke değiştiriyorsun. Allah bilir orada tanıdığın kimse de yoktur. Niye macera arıyorsun?”

Tamerlan asla taviz vermedi, “Abla, ben kararımı verdim. Seni de bana yardım etmen için çağırdım. Fikir sormuyorum.” Aydana hiç tepki veremedi, böyle bir şeyi ilk defa görüyordu çünkü. Tamerlan’ın cesur bir insan olduğunu biliyordu fakat bu kadarını da beklemiyordu hani. “Neyse, sana yardım edeceğim,” dedi. “Sence ne kadar kalırsın?” Tamerlan kararlı bir sesle, “Bana kalsa temelli kalayım,” dedi. “Kalabildiğim kadar kalacağım. Olmadı giriş çıkış yaparım ülkeye.” Aydana gözlerini devirdi ve başını iki yana salladı, “Allah’ım, bu çocuk beni öldürecek,” dedi.

“Abla, yardımcı olmayacaksan git lütfen.”

Aydana başını salladı, “Tamam, tamam,” dedi. Etrafı toparlamaya başladılar. “Bence bolca kıyafet al,” dedi Aydana, düşünceli bir sesle. “İstanbul’da havalar bildiğim kadarıyla çok değişiyor. Üşütürsün.” Rusya’da havaların en azından ne zaman soğuyacağı belliydi, sonbaharda direkt soğuma başlıyordu. Türkiye ise öyle değildi.

“Kitaplarımı da alacağım. Beni iyileştirebilecek tek şey o kitaplar.” Gerçekten de Tamerlan buna inanıyordu. İnsanların okuyarak iyileşebileceklerine ve kendilerini daha da geliştirebileceklerine inanıyordu. Ne var ki bu durum, Kristina için geçerli olmamıştı. Edebiyat okuyan birine göre üslubu çok kötüydü. Tamerlan’ı şaşırtan da buydu. Olsun, herkes farklıydı. Herkesin hayat görüşü de farklıydı.

Bir saat sonra nihayet eşyaları toplamışlardı. Üç valizle gidecekti Tamerlan. Bu üç valizden bir tanesinde sadece kitapları vardı. “Oğlum, karışmak istemiyorum ama sence bu kadar çok kitap götürmen mantıklı mı?” Tamerlan’ın gözleri parladı, “Onu unutturmak için etkili olacak tek ilaç bu. Hiçbir şey bana onu unutturamaz.” Aydana alaycı bir sesle, “E, madem öyle, gitme o zaman başka ülkeye. Burada kitap oku?”

Tamerlan hiçbir şey söylemedi. Sadece sert sert baktı. Zaten dışarıdan sert görünen bir tipti, bakışı daha da korkutucu olmuştu. “Tamam, tamam,” dedi Aydana. “Şakaydı, seni biraz güldüreyim diye…” Tamerlan başını salladı. “Her şey hazır sanırım,” dedi Aydana. “Yani, buraya dönme ihtimalini de düşünerek hazırladık her şeyi. Ev zaten senin, istediğin zaman dönersin.” Tamerlan başını salladı ve saate baktı, saat akşam yediye geliyordu. Uçağı yarın sabah kalkacaktı. “Benim haddime değil ama bence fırına gelip İlşad ile bir vedalaş.” Tamerlan başını salladı, evin kapısını kilitlediler ve alt sokaktaki fırına gitmek üzere yola çıktılar.

İlşad, Tamerlan’ın kuzeniydi. Birbirlerine çok benziyorlardı; sert bakışlar, çekik gözler, esmer ten…İlşad, Tamerlan’ı gördüğüne çok sevinmişti. “Seni çok merak ettim,” dedi. “Aradım cevap da vermedin ama Aydana ablam gelmiş neyse ki.” Sonra Aydana’ya merakla sordu, “Ne yaptınız?” Aydana alaycı bir gülümseme ile, “Bu çatlak ülkeden gidiyormuş da, eşyalarını topladık.” İlşad cevap veremedi çünkü ne olduğunu bile anlayabilmiş değildi. Kalemle çizilmiş gibi olan kalın kaşlarını çattı, “Bir dakika, şaka bu değil mi,” dedi. “Bir anda ülkeden gitmek falan, hayırdır? Bize söylemeden bir de. Nasıl yani?” Tamerlan’ın cesur biri olduğunu biliyordu ama bu kadarını da beklemiyordu. “Tamerlan, sen yine çok mu film izledin?”

Tamerlan güldü, “Niye bu size bu kadar garip geliyor ki,” dedi. “Yer değiştirirsen ruhun tazelenir.” İlşad atıldı, “Tamam, ruhun tazelenir de, böyle ilçe değiştirir gibi birdenbire ülke mi değiştirilir?” Bunu hiç düşünmek istemiyordu ama sormak zorundaydı, “Allah’ım saklasın ama bir suça mı bulaştın? Bak, bunu düzeltebiliriz. Sana yardım ederim.” Tamerlan gözlerini devirdi. “Yok öyle bir şey,” dedi. Aydana her zamanki heyecanıyla araya girdi. “Kristina üzmüş, yine saçma sapan şeyler.” İlşad bu sefer daha da şaşırdı, “Hayatta inanmam,” dedi. “O kız çok eli yüzü düzgün, melek gibi bir kızdı.” Sonra şakayla karışık sordu, “Doğru söyle, ne yaptın kıza?” Aydana araya girdi, “İnan bana kimse göründüğü gibi değil, gerçekten. O kızın içinden şeytan çıkmış. Çocuğa öyle laflar etmiş ki, kalbini kırmış.” Sonra Tamerlan’a imalı imalı baktı, “Ben ona söylemiştim ama beni dinlemedi tabii ki.”

İlşad olayı yatıştırmaya çalıştı, “Tamam, olan olmuş, geçmişi tartışmaya gerek yok.” Sonra Tamerlan’a döndü, “Yahu tamam da, birden ülke değiştirmek çok saçma. Apartmandan taşınsa anlarım ama bu çok garip.”

Aydana İlşad’ı sakinleştirmeye çalıştı, “Tamam, o kararını vermiş. Bizim tek yapabileceğimiz şey oan destek olmak.”

Sonra merakla sordu, “Bir de hangi ülke, sorması ayıp?” Tamerlan gülümsedi, “Türkiye.”

İlşad bir oh çekti, “Neyse ki çok yabancı sayılmazmış, orada da çok fazla Tatar vardır, yalnızlık çekmezsin.” Sonra sordu, “Peki, sen ne iş yapacaksın? Birdenbire gidiyorsun?” Tamerlan kendinden emin bir sesle cevapladı, “İşi bulurum, önemli olan buradan bir an önce gitmem.” İlşad hâlâ şaşkındı, “Yani, ne diyeyim bilemiyorum,” dedi. “İstanbul’da yaşayan tanıdıklarımdan biliyorum, orası öyle kolay değil. Çok sıkıntı çekeceksin. Hazır mısın?”

Tamerlan başını salladı. “İyi o zaman,” dedi İlşad. Diyecek bir şey yoktu. Her insanın acıyı yaşama şekli farklıydı, Tamerlan da ülkeden ayrılarak yaşıyordu. Bu anlaşılır bir durumdu, sonuçta bazı insanlar bir olayı yaşadıkları yeri de kötü hatırlayabiliyordu.

“Ben seni akşam arabayla bırakırım havaalanına. Kendin gitme. Zaten yükün ağır.”

Her ne kadar Tamerlan “Gerek yok,” diyecek olsa da İlşad buna izin vermedi. “Olmaz öyle şey. Akşam ben seni almaya gelirim.” Sonra fırından dikkatle çıkarttığı üçgen böreklerden paketlemeye başladı. Kendisine soran gözlerle bakan Tamerlan’a, “Havaalanında yemekler çok pahalı,” dedi. “Oralarda para verme, zaten elinde belli bir miktar paran var.” Arkadaşının bu düşünceliliği onun gözlerini doldurmuştu. Başka insanlar olsa ona köstek olurken, İlşad ona destek oluyordu.

Bir anlık kendini kötü hissetti. Acaba gitmese miydi?

“Haydi, evine gitsin,” dedi Aydana. “En azından evi bir daha kontrol etsin, hem belki evde yapmak istediği şeyler vardır. Değil mi?” Göz kırptı. Tamerlan ise onun ne demek istediğini anlamıştı.

Tamerlan evine gittiğinde bir garip olmuştu. Sonu belli olmayan bir yolculuğa çıkıyordu. Her ne kadar Kristina’ya kızgın olsa bile aslında onu bu yola attığı için içten içe ona teşekkür ediyordu Tamerlan. Her şey bitiyordu işte. Onu bir daha burada gören olmayacaktı.

Ne var ki bu gidişin altında aslında Kristina’ya kıymetini bildirmek, kendini aratmak yoktu. Artık onun kıymeti anlaşılsa da bir anlamı yoktu. Ondan uzaklaşıyordu, kendi gerçeğinden kaçmaya çalışıyordu. Yeni bir çevre, onu içinde bulunduğu havadan kurtaracak, mutlu edecekti.

Odasına son kez gitti ve eskisi kadar eşyası kalmayan odasında son kez uyumak üzere yatağına yattı. Uyumadan önce dualar etti ve düşündü; ya işler istediği gibi gitmezse? Bunu yaşayıp görmekten başka çaresi yoktu. Nihayet vücudu da bazı şeyler için acele etmemesi gerektiğini doğrularcasına ağırlaşmaya ve uykuya geçmeye başladı.

Bölüm : 10.12.2024 01:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...