@jeonsexual97
|
Yeni bölümle hepinize merhabalarrr Satır arası yorumlarınızı bekliyorummmm Yıldızı doldurup öyle başlasak bölüme=) Son bölümler hep barda bitiyor biliyorum ama kızın hayatı ev-okul-bar dışında olmadığından bu rutini okumak zorunda kalıyorsunuz, sıkıldıysanız özür dilerim ama inanın bu sahneler, hikaye gelişimi için gerekli. O zaman ne yapıyoruz? Sağ ayakla bölüme başlıyoruz👌👌👌👌 Keyifli Okumalarrr ❤️ Heyecanla anneme Minsu'nun gizlice siyah çekim kamerası ile çektiği bardaki şarkı söyleme anımı izletiyordum. Minsu benim yanımda olduğundan dolayı kontrolden geçmeden içeri girmişti. O nedenle kamarasını sokmayı başarmıştı. Eh, kameralar telefonlar gibi jammerden etkilenmediği için beni gizlice çekmeyi başarmıştı ama zaten anneme izlettikten sonra vidoeyu hemen silecektim. Bu olayı patronum öğrense başıma iş açılabilirdi sonuçta. Video bittiğinde annem dolan gözleriyle bana bakmıştı. "Çok güzel kızım, sesin nasıl bir huzur bilemezsin." Samimice gülümsedim ve annemin başından öptüm. "Her şey senin sağlığın için kraliçem. Sen iyileşince daha sana ne şarkılar yazıp söyleyeceğim, bak gör." Yüzünde ki pişmanlık dolu olduğuna yemin edebileceğim bir pusu çöktü. Ama sadece 10 saniye. Bu pusuyu hemen kaldırdı ve gülümsedi. "Her şey bittiğinde birlikte şarkı söyleyeceğiz. Seninle geçiremediğim yılların telafisini sana tek tek ödeyeceğim güzelim." Normalde her zaman ölecek gibi davranan annemin ilk kez buradan çıkacağına inandığına dair konuşması aslında benim hep istediğim şeydi. Ama sesindeki ton beynime sadece acı vermişti. Nedenini bilmiyordum, sadece mutlu olmamıştım. Bunu ona elbette belli etmedim. Muhtemelen benim gibi anksiyetesi yüksek lisans diplomalı olan kızın böyle düşünmesi çok normaldi. "Nihayet bana katılmana sevindim annecim. İyileştiğinde bak gör, elini sıcak sudan soğuk suya sokmayacağım." Cevap vermedi. Bende daha fazla uzatmadım. Onunla orada biraz daha vakit geçirdikten sonra veda edip odadan çıktım Hastanenin çıkışına geldiğimdeyse uzunca esnemiştim. Günlerim barda şarkı söylemeye başlamamdan ötürü daha da yoğunlaştığı için çok az uyku çekmiştim. Küçükken her şey farklıydı ama... 7 saatten az uyumaz, eğer geç yatarsam ve sonra erken kaldırılıp okula gönderilmişsem, okulda ağlardım. Tabi o zamanlar ilkokuldaydım ve hocalarım neden ağladığımı anlamadıklarından annemi arardı. Annemde sakince olanı açıkladığında hocalarım bana güler ve 45 dakikalık öğle yemeği saatinde, öğretmenler odasında ki minik koltukta uyumama izin verirlerdi. Neyse ki küçükken iyi ve anlayışlı eğitmencilerim olmuştu. O nedenle genel anlamda hocalara olan saygım hat safhadaydı. Tabi üniversite hocaları için aynı şey kesinlikle geçerli değildi. Bizi şeytanmışız gibi bir taşlamadıkları kalıyordu derste. Herkesin ortasında! Hukuk dersinde dava açamayacağım hakarete uğramak, normal bir rutinimdi artık. Beni kredi dersinden kovan hoca da aklıma gelince yürüdüğüm yolda ona sövmeye başlarken geçen gece geçtiğim ve tıkırtı sesi duyduğum sokaktan gene aynı ses geldi. Adımlarım bu sefer sertçe durdu. Bir şeyin iki kez başıma gelmesi normal değildi, dimi? Yoksa sokakta kediler mi çoğalmaya başlamıştı? "Bana bak!" dedim deli gibi o tenha sokağa bağırarak, şu an geçtiğim geniş, yokuş sokak boş olduğu için deli gibi cırlamıştım aslında. "eğer kediysen her geçtiğimde sokak çöplerine pati atmayı kes!" Sonra biraz durdum ve yaptığım şeyin hala delice olmasına rağmen o tenha sokağa doğru adım attım. "Eğer insansan da, çığlık filmi çekmiyoruz! Oraya aptal sarışınlar gibi gelip yemin olmaya hiç niyetim yok! Ama tekrar aynı şey olursa polisi arayacağım! Anladın?!" Sessizlik. O kadar çığırmalarımın tek cevabı olmuştu. ... Yaşadığım boş(?) sokağa bağırma seansından sonra öğlen başlayan sunum dersime gitmiştim. Normalde sunum yapmayı seviyordum çünkü bu derste ki hocamız bence diğer hocaların bize olan gaddarlığını bildiğinden ötürü vicdan yapıp, birde ben toprak atmayayım üstünüze diyerek rahat geçirmemezi sağlıyordu ders günlerini. Lakin(!) sunum günlerinde adam Sherlock Holmes'e bürünüp bir dedektif misali araştırmamızı istediği davaların sunumunda vardığımız sonuçların inciğini cıncığını sorup, sırtından ter akıtana kadar seni sunum yerinden salmıyordu. Beni de diğer sınıf arkadaşlarım gibi salmamıştı ama neyse ki bu sunuma uykusuz kalmış olsam dahi iyi hazırlanmıştım. Dava 1980 yılında aldatma ve öldürmeye teşebbüs davasıydı. 10 yıllık evli bir çift. Kadın ev hanımı, adam bankacı ve bir gün başka bir yere taşınıyorlar. Taşınmalarından yaklaşık 4 ay içinde kadın bir garson kızla arkadaş oluyor. Ve 4 ayın sonunda garson kız, 1 aylık bir sevgilisi olduğundan ve sevgilisinin evli olduğundan bahsediyor. Kadın en başından beri bu ilişkiyi rahatsız edici bulsada arkadaşı 'zaten boşanacaklar, ha birde her hafta perşembe ve cuma akşam bana geliyor' demesi ardından eşinin son 1 aydır aynı günlerde toplantısı olmasından geç geleceğini haber vermesi aklına geliyor. Taşlar yerine hızlıca oturuyor ve eşinin, garson kızın sevgilisi olduğunu anlıyor. Bunun bir heves olduğunu düşündüğünden ve aralarının hala iyi olmasından ötürü bir süre eşini sadece aşk bombardımanına tutup, evimizi yıkma adlı süblimnal mesajlar göndermekten ilerisine gitmiyor. Ama işe yaramadığını hissedince ve kadınlık onurunu daha fazla yıpratmak istemediğinden eşine her şeyi bildiğini açıklıyor. Büyük kavga sonrası eşi evi terk ediyor. Ve 2 gün sonra kadın eşinin ciddi bir trafik kazası yaşadığı haberini alıyor. Ancak adam kasıtlı bir araba kazasına kurban gittiği onaylanınca, polisler kadını, eşini aldattığından onu öldürmek istemiş olabilir sanısı altından kadını içeri alıyor. Kadın 2 ay sonra bir savcı yardımı ile masumluğu kanıtlanıyor ve çıkıyor. Detaylı bilgiler bu kadardı, bana verilen dosyamda. Hocanın istediği ise, o savcı ben olsaydım bunu nasıl bulmuş olurdum, kadın cidden masum muydu? ve aslında bunu kimin yaptığıydı. İpuçları ile bütün kaza sonuçları, arama kayıtları vs yardımcı unsurlar olarak dosyaya konuluyor. Benim cevabım ise şuydu genel olarak: Kadına atılan suçların işlenme şekli tamamen tesadüf üstüneydi. Adamın frenlerini bozulduğu gün kadının tamirciden ingiliz anahtarı satın almış olması, kocası ile kavga ederken camların açık olması ve komşuların her şeyi duymuş olması, üstelik kaza geçirdiği gün kocasının metresinin adresine yakın yerde kaza yapması.. Bu kadar şey planlanmış ve takip edilmiş 'sahte' tesadüf döngüsünden başka bir şey değildi. Kadına, o garson kız tarafından resmen kumpas kurulmuştu. Garson kız adamın ölmeyeceğine emin olacak şekilde planı kurup, kadından kurtulmak istemiş olmalıydı. Hoca bu savunmamın doğru olduğunu ve tam puan aldığımı söylediğinde ise sevinçten çok gururlu hissetmiştim çünkü bu işten anladığım anlamına geliyordu. Barın önüne geldiğimde, bu düşünceler aklımda dolanırken, Yoongi ve Jimin'inde -artık bey demekten vazgeçmiştim- tesadüften uzak karşılaşıyor gibiyiz konusunda kendimi ikna etmek üzere olduğum aklıma geldi. Yüzümde ki sunumdan kaynaklanan sırıtma bu gerçekle sakince donukluğa bırakmıştı kendini. Tekrar diyorum; Ben aptal biri değildim. Hukuk fakültesini boşuna da okumuyordum. Bu adamlarla haddinden fazla karşılaşıyor ve ne zaman karşılaşsam başıma bir şey gelecek hissiyattından kurtulamıyordum. Yoongi ile ilk karşılaştığımda yere kapaklanmıştım ve kahvesi dökülmüştü, Jimin'in doğum gününde iftiraya maruz kalmıştım -sicilime dokunulmasa da, polislik olmuştum!-. Şimdi de sahne günümde tam olarak 37 kişi çağırmaları her ne kadar o an minnettarlık duygumu zirveye çıkarsada, bu işin içinde başka bir iş vardı düşüncesi beynime bir tümör gibi çökmüştü bile! Nazar gibi heriflerdi. (Yanlış, taş gibi herifler..tşk) Bana vicdan azabı duyduklarından -iftira olayından dolayı- bara arkadaşlarını çağırmış olmaları kulağa ZATEN devasa ütöpik geliyordu. Daha önce karşılaşmadığıma emin olduğum bu insanların, nedensizce beni önceden tanıyor gibi davranış sergiledikleri gerçeği de göz ardı edilemez bir gerçekti. Ve eğer yeniden yan yana gelme durumumuz olursa kesinlikle bunu onlara soracaktım. İçeri girdiğimde gene ilk çalışanların yanına ilerledim ve selam verdikten sonra sahneye çıkış saatime yaklaşana kadar onlarla takılmaya başladım. Normalde Yoongi ve Jimin'in ne ayak olduğunu soracaktım onlara ama içimden bir ses, bu başıma gelenlerin gerçekten sadece bir tesadüften kaynaklanması durumunda onlara fena rezil olacağım ve psikopat durumuna düşeceğim gerçeğini kulağıma fısıldamıyor değildi. O yüzden somut kanıt toplayana kadar bu sessizliğimi korudum ve havadan sudan konuşmalarımza devam ettim. Sahne saatim geldiğindeyse patronum beni iç kısma aldırmıştı. Makyaj ve giyim işlerim başladığında içeriye doluşan insanların sesi beni düşüncelerimden arındırıp adrenalini adeta damarıma enjekte etmişti. Etrafımda olan olaylara nötr kalıp şarkımı ağzımada mırıldanırken, aynı zamanda gitar notalarını hayali bir şekilde elimin altında çalıyordum. Patronum eğer bu sahnemde 550 kişi gelirse, artık kalıcı bir şarkıcı olacağımı açıklaması bir yana, sahne provalarına da başlayacağını belirmtişti. Şu an provasız sahneye çıkma sebebim bütün acemliğim ve orijinalliğim ile kabul görülüp görülmeyceğimi test etmek istemesinden kaynaklanıyordu. Beni böyle kabul eden müşteri, profesyonel performaslarımın zaten hastası olurmuş. Ne diyebilirim ki? Adamın gelecek planları ve ticari zekası zehir gibiydi. "Her şey hazır. İçeride 567 kişi var. Sahneye rahatça çıkabilirsin Hye Su." Patronumun dediği şeyle elim kulaklığıma gitti ve onu kısaca onayladım. Bugün istediğim sayıda insan gelir mi korkusu sebepsizce içimden geçmemişti. Ama içimden geçen başka bir his vardı ve pozitif değildi. Benim içimde her zaman kötü bir şey olacak ya da bir şeyimi kaybetmişim hissi vardı tabi de..bu sefer ki daha farklıydı. "Hye Su, çıkman gerek." Makyözümün bana seslenmesi ardından omzuma dokunmasıyla irkilidiğim gibi ayaklandım. Bugün Minsu yoktu, adet olduğundan evde dinleniyordu. Çıkışta patronum beni uberle eve gönderecekti bu yüzden. Normalde yanıma birini de verecekti ama buna gerek olmadığını belli etmiştim. Şu kötü his her neyse beni gece avlasındı mümkünse, şu an sadece sahneye odaklanmam lazımdı. Derin nefesler aldıktan sonra bu sefer rahat seçilen kıyafetlerimden ötürü aceleyle ilerleyebildiğim sahneye çıktım ve büyük kopan bir alkışla, müşterilere sakin bir gülümseme sunarak yüksek oturağa geçtim. Sadece 3.kez çıkıyordum bu sahneye ama alışmaya başlıyor gibiydim. Bunun sebebini saymam gerekirse; bana alkış tutan insanların yarısı sarhoştu, beni sabah doğru düzgün hatırlamayacaklardı bile sesim dışında ve diğerleri de rahatlamak için genel kesimdi. Onlara yardımcı olan, el uzatan ve kaslarını gevşeten bir melodiydim. O nedenle çok sürmez, sıradaki sahne çıkışlarımda nötrleşmeye başlardım ben muhtemelen. Hep öyle olmuştum. Hayatta alışmadığım zorluk, kabullenmediğim rutin olmamıştı. İnsanoğlu olarak böyle kodlanmıştık ne de olsa. "Herkese merhaba!" dedim. "Bugün sizi yükseltecek şarkıyla başlayacağım. Tamam mısınız?" Herkesten büyük bir onaylama uğultusu yükseldiğinde gülümsememi genişletip gitarımdaki tellerinin altında ki geniş tahta kısmında bir ritim tutturdum önce. Sonra hızlıca geçiş yapmam gereken teller elimden altından her zaman ki gibi kayıp giderken, nadir mutlu olduğum anlarda yazdığım şarkının sözlerine girmek için hazırdım. Müzisyenler ben şarkıya girdikten 30 saniye sonra kadar çalmaya başlayacakları için şu an sessizliği bozan tek şey benim gitarımken dudaklarım nihayet aralanmıştı ki biri, benden önce davrandı. "Bu ezik hırsızın sahnede ne işi var!?" Kapıdan gelen, cırtlak diyebileceğim bu ses, kötü hissimin sahibiydi. Gözlerim herkesin gözleri gibi kapıya döndüğünde başımdan aşağıya doğru dökülen sıcak sularla birlikte, gördüğüm insanın serap olmasını istedim. Değildi. Yora, serap diyemeyeceğim kadar gerçek bir halde sahneye doğru yürürken birden güvenlik tarafından durdurulduğunda kuyruğuna basılmış köpek gibi dişlerini çıkartmıştı bile. "Sen kim oluyorsun da beni böyle tutuyorsun? Ölmek mi istiyorsun?" Saçının dağılmasını ve deli gibi gözüktüğünü fark etmeyerek kurtulmaya çalışması işe yaramayınca eliyle beni işaret etti. Şoka kalan millet gibi dudaklarım hala aralık ona bakarkense devam etmişti. "Bu hırsızın ne işi var dedim ayrıca?! Sahibi kim buranın?-" "Sahibi benim," Patronum bir anda belirince güvenlik Yora'yı bırakmıştı. Yora, sert yüzüyle onu cidden öldürecek gibi bakan patronum yüzünden korkuyla iki adım geri gittiğinde, bunu umursamayan patronum onun üstüne yürüyerek az önce Yora'nın açtığı arayı kapatmıştı. "ve sen benim asıl kim olduğumu bilmeyerek mekanımı basarak ne bok yediğini eğer hemen açıklamazsan, cinsiyetinin gözümde bir önemi kalmaz." dedi eritilmiş demir kadar yakıcı bir sesle. "O-o kız h-hırsızın teki!" dedi gene beni işaret ederek. "Böyle prestijli mekanda ne işi var? Aynı a-zamanda avam tabakasından!" Damarlarımda ki kanın akışı hızlanıyordu ve ellerim titremeye başlamıştı. Yerimden ayaklanacaktım ki patronum bana dönerek sadece kulaklığımdan onu benim duyacağım şekilde fısıldadı. "Hemen yerine geri otur ve ağzını açma. Daha fazla rezillik çıkarsa sana bunu ödetirim." Yerimde bu sözlerle mıhlanırken patronum geri döndü Yora'ya. "Bana bak kızım, neyden bahsettiğin umurumda bile değil, ama benim mekanımda böyle kafana göre gelip, müşterilerimi ve özellikle beni rahatsız edemezsin anladın? Ne hırsızlığından bahsediyorsun ayrıca?" "Kafede arkadaşlarımızın parasını çaldı! Hatta polis bile çağırdım üstüne-" "Eee?" dedi patronum kaşları çatılırken ve kısa süreliğine bana gözlerini değdirdi. "Üstüne polis çağırdıysan hapis yerine burada olmasını nasıl açıklıyorsun?" İşte bunun cevabını Yora sanırım hiç düşünmemişti. Gerçekten bazen insanları anlamakta zorluk çekiyordum. Rezil olacak olanın sen olma ihtimaline rağmen başka birine iftira atıp, aşağılamak bu kadar kolay mıydı? Olmamalıydı.. Yora tam ağzını açmıştıki patronumun telefonu çaldı. Gördüğü isim her kimse saniyesinde açıp bir kaç adım Yora'dan uzaklaştı. "Efend-" Daha lafını bitiremeden dudakları, gözleri gibi dondu ve VIP kısmına baktı. Sonra benim de gözlerim hızlıca VIP kısmına gitti. Yoongi ve Jimin hapörlere telefonunu almış, konuşuyorlardı. Yüzlerinde sinirli ve telaşlı bir ifade vardı. Bu ifade sadece saniyeler içinde patronumun yüzüne geçtiğinde, çenesi stresle kasılan patronum, "Tamam hallediyorum." dedikten sonra telefonu kapattığı gibi Yora'yı kolundan tuttu ve dışarı sürüklemeye başladı. "Sana vaad edilen her şeyi elinden alacağımı bil, öyle yaşa." dediğinde bunu da gene sadece sessizce konuştuğu için ben duydum. Birde ne olduğunu anlamadan dışarı atılan Yora. Saniyeler içinde patronum geri döndüğünde, "Bir ruh hastasının lafları yüzünden verilen rahatsızlıktan özür dilerim. Herkes sahneye dönebilir mi lütfen?" dedi nötr ve gizli emir veren sesle. Müşteriler eski hallerine böylece ikna olup dönerken ben gene VIP kısmına baktım. Jimin ve Yoongi hararetli bir şekilde konuşmaya devam ediyorlardı. Benim onlara baktığımı ilk fark eden Yoongi oldu ve bu duruşu Jimin'in de onun baktığı yöne, yani bana bakmasına sebep oldu. Ben sadece bir kaç saat önceden somut delil arayarak bu garipliği kanıtlayacağımı düşünürken, 15 dakika içinde bu somut deliller önüme bu ikili.. hatta patronumla, bu 3 kişi tarafından bırakıldı. Yora gelmiş, bana gene sataşmıştı. Bunun ardından patronumu Yoongi ve Jimin aramıştı. Kimsenin gıkını çıkaramadığı mafya patronuma bu ikili onu resmen yukarıdan bağırır şekile bir şeyler açıklamışlardı ve hiç dumura uğradığını görmediğim bu soğuk kalpli patronum ilk kez bocalamış yüz ifadesine sahip olmuştu. Hayır, ben şu an kafamda kurmuyordum. Bunlar yaşanmıştı ve bir şeyden artık emindim. Benim bu insanlarla bilmediğim bir bağlantım vardı. BÖLÜM SONU Teoriler?? Olaylar olaylarrrr uuuu Umarım bölüm hoşunuza gitmiştir bebelerim Vote❤️👀 |
0% |