Yeni Üyelik
13.
Bölüm

12.Bölüm

@jeonsexual97

Yeni bölümle hepinize merhabalarrr

Satır arası yorumlarınızı bekliyorummmm

Yıldızı doldurup öyle başlasak bölüme=)

O zaman ne yapıyoruz? Sağ ayakla bölüme başlıyoruz👌👌👌👌

Keyifli Okumalarrr ❤️

Dünün etkisinde kalmamdan ötürü gece geç yatıp, sabah geç kalkmıştım.

Kafamdan her türlü düşünce gelip geçmişti ama en kalıcı olanı bir daha ne zaman karşılaşacağımızın bilinmezliğiydi. Daha sonra görüşürüz demişti gerçi ama, ne zaman görüşeceğimizi dememişti.

Ayrıldığımızdan beri hissettiğim bir eksiklik vardı. Ben bunu, kafamda tamamlanmamış bir sekme açılmasından kaynaklanıyor olmasına yormuştum. Öyle olmalıydı zaten..

Değil mi?

"Yani seni gelip kurtardı öyle mi? Kızım çok romantik bir karşılaşma ama bu!"

Minsu'ya göre değildi.

Kendisi sabah uyandığında koşa koşa odama girip beni de uyandırdıktan sonra dün neler olduğunu sormuştu. Aslında dünden itibaren kalıcı olarak çalışmaya başlıyor muyum diye sorma amacıyla gelmişti.

Ama sonra ona tüm olanları anlattığında, "Yah! Bu resmen okulu ektiğim gün, IU'nun okulumuzu ziyaret etmesiyle aynı acıyı verdi bana! İyi ki bir adet oldum, neler kaçırmışım!" diye sızlanmıştı.


Sonra Yora'ya baya sövmüştü. Öyle ki camların kapalı olduğundan emin olmak durumunda kalmıştım, çünkü ettiği hakaretler birinin ona dava açması için yeter ve artardı bile!


"Kızım sen benim onlarla daha önce yaşadığım şeyleri de dinledin, ne romantikliği? Resmen Charlie Chaplin tiyatrosunda planlanmış talihsiz olayları yaşadım onlarla."


Minsu omuz silkti. "Onlar kaderin parçasıydı bence Suga'nın dediği gibi. Bu kadar çok karşılaşmadan dolayı işkillenip adama bağırmışsın ama ben diyim; biz buna kader bağlarının düğümü diyoruz."


"Oldu Minsu, kameralar nerede peki o sırada? Söyle oraya doğru poz verelim. Abartma sende!"


Dediği şeylerden dolayı zaten karışmış olan aklım iyice allak bullak oluyordu ve ben bundan çok memnun olamıyordum. Gelinlik bakmıştı az önce, gelinlik!


Öte yandan da Suga'nın da buna kader demiş olması, içimde atamadığım bir hissin resmen göğsüme oturmasına sebep olmuşken, Minsu'nun kısmetse olur programı tavırları bana yardımcı olmuyordu.


Adama hayatımdan çık git diye bağırmıştım ben birde, yani iyilikten maraz doğar tavrını sergilemiştim. Hiçte romantik bir kurtarma olmamıştı zaten. Ki tacizden kurtulmanın romantik bir yanı olamazdı.

Sadece..artık kafamda kendine ait dosya açmayı başarmıştı dün. Ve o dosya en taze dosya olduğundan mıdır nedir, dünden beri açık bir şekilde önümde duruyordu. Minsu ise zaten o dosyanın içine neler neler doldurmuştu şu 30 dakika da.

Sözlerinden etkilendiğimi belli edersem, tövbe peşimi bırakmazdı.

Daha önce dediğim gibi, kendisi ile aşırı yakın arkadaş değildik, aynı evde olmamıza rağmen. Ancak söz konusu çöp çatanlık olduğunda, onu durdurmak imkansızdı.

"Bence artık bu konuyu kapatalım. Hem benim bunlarla uğraşacak vaktim yok Minsu. Biliyorsun annem-"

"Ayh!" dedi Minsu lafımı keserek. "annen annen annen! Hayatın annen değil sadece Hye su, bunu biliyorsun değil mi?"


Az önce ki durulu hava, bunu demesi ardından gerim gerim gerildiğinde, kaşlarım çoktan çatılmıştı. Sesinde ki iğnelenmiş ton, beynime çivi saplanmış hissi verdiğinden, tüylerim diken diken olmuştu.

"Annem hakkında konuşurken saygılı ol Minsu," dedim sert sesimle. "o kadın beni bu zamanlara getiren kadın. Elbette hayatım, onun hayatının üstünden geçiyor."

Minsu anında geri adım atarcasına gözlerini kaçırmıştı. Hızlı bir U dönüşü yaptığını görmek güzeldi. Zaten o geri adımı atmalıydı da.

"Annene saygısızlık yapma niyetinde değildim zaten Hye Su. Ama anneni ön plana koymaktan dolayı geçip giden hayatının prangasıyla boğulup durduğunun gerçekten farkında değil misin?"

"Annem pranga mı yani bana?"

Yerinde düzeldi ve bu sefer anlamadığım bir öfkeyle gözlerini devirdi. "Annen değil, onu atlatamaman pranga sana!"


Derin bir nefes alıp yerimden ayaklandım ve dolabıma ilerledim. "Çıkar mısın odamdan, giyineceğim."


"Hye su, kalbini kırmak gibi bir niyetim yok, gerçekten. Sadece hayatını sende yaşamalısın, mutlu olmalısın. Bak kaderin yolunca çıkarttıkları bir işaret olmalı-"

Minsu'ya döndüm kıyafetlerimi seçtikten sonra. Elimle sakince kapıyı işaret ettim. "Ben annem iyileşince mutlu olacağım zaten. Şimdi odadan çıkar mısın?"

"Özür dilerim.."

Sessizce mırıldandıktan sonra odamdan çıktığında yatağa sertçe kıyafetlerimi attım.

Etrafımda ki herkesin bir cenazeye sarılıyormuşum da, o cenazeyi yıllardır bırakmıyormuşum gibi davranmasından gerçekten bıkmıştım. Annem de böyle davranıyordu ve bu beni en çok yaralayan kısımdı zaten.

Nasıl bir anne evladından vazgeçemezdi, bir çocukta annesinden vazgeçemezdi. Ben anormal bir tepki vermiyordum ki?

Biraz nefes almak ve bu negatif düşünceleri kafamdan atmak için han nehrine inmeye karar verdim. Bugün tamamen boştum neyse ki. Biraz atıştırmalık alıp han nehrinde ki parkların birinde oturabilirdim.

Bu plan kafam yattığında dışarı kıyafetlerimi giyme işlemim bitmişti. Yanıma dün patronumun verdiği paranın bir kısmına aldım ve odamdan çıktım.

Minsu ortalıkta gözükmüyordu.

Ona hala kırgın ve sinirli olduğumdan dolayı haber verme gereği duymadan kendimi evden dışarı attım hızlıca.

Kendisinin kesinlikle kötü bir niyeti yoktu, bundan emindim. Sadece..ben çok acı çekiyordum annem konusunda. Ve şu ana kadar bana annem hakkında olumlu konuşan bir insan bile olmamıştı. Bunu yapmalarının sebebinin eğer...eğer anneme bir şey olursa beni hazır tutmak istediklerinden olduğunu anlayacak kadar aklım başımdaydı.

Gene de bir olumlu cümleyi..umutlu sözü bana çok görmeleri zalimce değil miydi?

...

Han nehrine indiğimde biraz daha kendime gelmiştim. Nehirden esen hava aklımı berraklaştırıp sakinleşmeme sebep olmuştu.

Burayı bu yüzden tercih ediyordum.

Kimsenin yüzüme bile bakmadığı bu yerde Han nehri temiz havasını benden alıkoymuyordu, ağladığımda gözyaşlarımı okşuyordu rüzgarıyla.

Çaresizlikten Han nehrini romantikleştirmediğin kalmıştı Hye su, onu da yaptın ya, tam oldu cidden.

Bir süredir hiç benimle uğraşmayan iç sesim, huzurlu anımın canavarı olduğunda gözlerimi devirip geldiğim parkın içinde yürümeye devam ettim.

Evet romantikleştiriyordum, evet çaresizlik insana her türlü komik veya acınası şeyi yaptırırdı! Ne yapayım? Kendimi camdan aşağı mı sallandırayım ağlayarak?

İç sesime çıkışmam bittiğinde parkın bank kısmına geldiğimde en sevdiğim spotta biri olduğunu görmüştüm.

Omuzlarım, "Zaten bir şey de istediğim gibi olsa şaşardım." diye mırıldandıktan sonra çökmüştü. Orayı cidden çok seviyordum çünkü, tam o spotta güneşin batışı ve doğuşu uzun binalara rağmen net görünüyordu. Aynı zamanda biraz parka göre kör noktaydı, çocuk bağrış çağırışları oraya çok ulaşmıyordu yani. Bu yüzden ayaklarım durmadı ve oraya doğru ilerledim. Ben şarkı dinleyip, sessizce, aldığım gambapı yiyecektim. O bank ikimize de yeter ve artardı.

Banka vardığımda bir şey demeden oturdum ve yanımdaki kişiye bakmadan gimbapımı açmaya başladım, yemeğimi yiyip müzik dinlemek istiyordum.

"Hye Su?"

Ağzımı tam açıp gimbapımla buluşacakken yanımda ki kişinin bana adımla(?!) seslenmesiyle ona döndüm.

Yoo yoo, gördüğüm yüz bir şaka olmalıydı!

Hadi bunu da onlar yaptı de Hye su? Hadi bunu da onlar planladı, tesadüf değil de!

Ihım..evet.. bana doğru çirkefçe bağıran iç sesime karşı ilk kez sünüp kalmıştım çünkü buraya gelip, Jimin'in yanına oturan bendim.

"Merhaba.." dedim sessizce mırıldanarak.

O beni gördüğüne şaşırmış ama bundan hiç rahatsız olmamış bir halde gözlerini hilal olacak kadar kısıp samimice, "Merhaba, ne tesadüf, burada da karşılaştık. Nasılsın?" dediğinde, kafamda kurduğum onca somut delillerime bir toprak daha atıldı.

"İyiyim, hava almaya çıkmıştım. Sen nasılsın?" Onun kadar samimi çıkmamıştı sesim. Zaten samimi değildik, değil mi?

Gözlerinden kısa bir hüzün geçti. "Ben çok iyi sayılmam, üzgün olduğum için çıkmıştım dışarı."

Bakışlarım biraz garipleşti. Bana böyle dürüst olmasını, açıkçası beklemiyordum..

O da bunu fark etmiş olmalı ki hafifçe güldü. "Kusura bakma, seni bu dürüst halimle şoka sokmuş olmalıyım. Boş ver.." Kaba gibi gözükmek istemediğimden bu dediğine itiraz edecektim ama buna izin vermeden devam etti. "Ah! Bu arada barda seni hep dinliyorum, sesin cidden çok güzel. Bir gün istersen birlikte düet yapabiliriz. Patronun arkadaşım ve övünmek gibi olmasın, güzel sesim var."

İkimizde bunu demesi üstüne kıkırdadık. "Tabi, neden olmasın.." Nezaketen onu onayladıktan sonra yeniden gülümsedi ve önüne döndü. Bu sırada onu istemsizce incelemeye başlamıştım.

Siyah saçlarını anlına düşürmüştü, eskiden onu gördüğümde kaldırmış haldeydi. Şimdi çocuksu bir haldeydi ama hala yakışıklıydı, dudağının ortasında yuvarlak bir piercing vardı. Gözleri ise... Şimdi fark ediyordum da kızarıktı. Aynı zamanda göz altı torbaları ben buradayım diye bağırıyordu.

Onu bu kadar çökerten neydi acaba?

Bunu sormak haddime değildi, benim zaten işim başımdan aşkındı, umursamamam gerekiyordu-

"Neyin var, konuşmak ister misin?"

Ama ben, gene gene ve GENE kendimi tutamamıştım. Harika!

Ayrıca bu soruyu sormamla birlikte anında dolan gözleri bana dünü, yani Suga'yı hatırlattı.

Ben bu adamları nasıl böyle ağlatıyordum ya? Onların beni hep kötü durumda görmeleri gibi, bende mi onları en kötü zamanlarında görüyordum acaba?-

"Ablamı özledim.."

Dediği şey değil de, konuştuğu acı ton, kalbime tonlarca iğneyi aynı anda batırdı ve ben hemen lafa girmesinden ötürü etkilenmemi durduramadım bile.

Ablasına ne olmuştu ki?

"Ablan nerede ki? Yoksa..." Duraksadığımda benim ne sormak istediğimi anlamış olmalı ki lafa girdi.

"Hayır, hayır ölmedi." Kafasını hızlıca sağ sola sallayıp yaptığı açıklamayla biraz olsun rahatladım. Çünkü ölenin ardında kalanlar için yapılacak bir şey olmazdı.

"O zaman, başka bir yerde yaşamaya mı gitti?"

Bakışları yeniden bana döndü. Gözlerimin en derinine baktı. Öyle ki çekingence ben ondan gözlerimi kaçırmak istedim. Ama yapmadım, şu an içini boşaltmaya ihtiyacı vardı sanki ve ona yardımcı olmam gerekiyor gibi hissediyordum.

"Evet, gitti. Ve bunun bazen benim yüzümden olduğunu düşünüyorum."


"Neden böyle düşünüyorsun? Ablana sen mi git dedin?"


Donuk gözlerinden bir damla yaş düştü. Ve bu beni aşırı rahatsız etti, göz yaşlarını silme isteğimi körüklüyordu ve bu histen memnun değildim.

Hem de hiç.

"Hayır, aksine onu uzun yıllar tek başına bırakan bendim. Yalnızlığın yakıcı yanını ona en başından göstermeseydim belki de böyle gitmesi kolay olmazdı.."


Titreyen ellerine ve akan göz yaşlarına rağmen hala yüzüme gülümseyerek bakıp yaptığı açıklama..ben de başka bir şeye sebep oldu.


Gözlerim başka biri için, uzun zaman sonra doldu. Öyle ki yukarı doğru bakma ihtiyacıyla dolmuştum. Ve yalnızlıklarla dolu hayatımda verdiğim mücadeleler bir benim başıma mı geliyor adlı isyanım an itibariyle sonlanmıştı. Zira Jimin'in bu çaresiz hali, ablasını bulup hemen onları kavuşturma isteğiyle dolup taşırmıştı beni.

"Nerede olduğunu biliyor musun?"

"Evet ama gidemem."

Kaşlarım kalktı şaşkınlıkla. "Ama neden? Onu ne kadar sevdiğini ve pişman olduğunu derinden ben bile bir yabancı olarak gördüysem, eminin o gördüğünde seni bırakmaz!"

Cevapsız kaldı ama acı acı gülümsemeye devam etti. Bu daha çok sinirimi bozdu. Üzgünse bana gülümsememeliydi. Ağlıyorsa, sırf benim yüzümden kendini tutmasına gerek yoktu.

Çok tecrübeliydim bu konuda, dertlerin üstüne o tebessüm maskesini takarken, maskenin dikenleri senin yüzüne batardı ama o maskeyi kanaya kanaya takardın. Çünkü toplumun bize aşıladığı şey buydu.

Yine de ne kadar zengin veya sağlıklı olursan ol, çaresizliğinize çözüm bulamayınca hepimiz aynı seviyede buluşuyorduk.

O yüzden Jimin'i tanımasam dahi, birbirimize yabancı olsak dahi, insanların bana yapması için eskiden yalvaracak halde olduğum o şeyi yaptım.

Jimin'e sıkıca sarıldım.

Bu sarılmamla birlikte benden oldukça heybetli olan vücüdu kollarımın arasında küçüldü ve o da kollarını belime dolayıp yüzünü boynuma gömerek ağlamasını daha doğal haliyle, gülümsemeye kendini zorlamadan devam etti.

Yalan olsa bile kulağına her şeyin iyi olacağını, her şeyin düzeleceğini söyledim. Aslında bir nevi kendimi hayal ettim onda. Yıllar önce annemin hastalığını öğrendiğim zamanda ki Hye Su'ya sarıldım aklımda... Çaresiz kalan, insanlar tarafından yalnız bırakılan Hye Su'ya sarıldım.


O an, Jimin'e, benim bir zamanlar duymak istediğim her şeyi söyledim. Ve sıkıca sarılmamı sürdürdüm.


Ona biraz olsa bile merhem oldum mu bilmiyorum..ama ben kendi yaralarıma bir kez daha Jimin'e sarılırken merhem sürdüm.

Ve ilk kez kendime sürdüğüm merhemim, canımı yakmadı.

BÖLÜM SONU

Jimin ballı böreğim çok üzgün

Bu kitap anladığınız üzere drama üstüne kurulu bir kitap, diğer kitaplarımda olduğu kadar mutlu şeyler ya da komik şeyler göremeyeceğiz. Finale yaklaşana kadar olaylar gizemli kalmaya devam edecek, bunu de belirteyim.

Teoriler var mı?

Umarım bölüm hoşunuza gitmiştir bebelerim

Vote❤️👀


Loading...
0%