Yeni Üyelik
14.
Bölüm

13.Bölüm

@jeonsexual97

Yeni bölümle hepinize merhabalarrr

Satır arası yorumlarınızı bekliyorummmm

Yıldızı doldurup öyle başlasak bölüme=)

O zaman ne yapıyoruz? Sağ ayakla bölüme başlıyoruz👌👌👌👌

Keyifli Okumalarrr ❤️

Jimin ile Han nehrinde bir kaç saat kalıp muhabbet etmemiz ardından kendisini artık daha iyi hissettiğini söylemiş ve bana teşekkür etmişti.

Dediğim gibi ben orada aslında Jimin'den çok kendimi teselli etmiştim. Hem de hiç olmadığı kadar doğal şekilde. Üniversitede, ortak ders aldığımda grup olduğum psikolog adayı olan bir arkadaşımın bahsettiği bir kaç iyileştirme yönüne benziyordu aslında bugün olanlar. Belki de o beni az çok iyileştirmişti.


Daha sonra Jimin'e telefona gelmişti ve gitmesi gerektiğini ama benimle iletişime kalmak istediğini söylemişti. Daha ne olduğunu anlayamadan telefon numaramı almış ve çaldırdıktan sonra yeniden teşekkür edip, yanımdan ayrılmıştı.


Sanırım bu olan her şeyin planlanmış gibi hissettiren tesadüflerin, kader olduğunu kabul etmem gerekiyordu. Yollarımız birleştmişti artık ve içimden bir ses Suga ve Jimin'in hayatımda geçici insanlar olmadığını düşündürür yöndeydi bana.


Tabi ikinci bir itirafta bulunmam gerekirse; Minsu bir konuda haklıydı. Biraz olsun yaşıtlarım gibi yaşamanın hiç bir zararı olmazdı. Annem hep bunu söyleyip duruyordu ve onun sözünü de dinlemiş olacaktım böylelikle. O nedenle Jimin'in telefon numarasını telefonuma yazmasına sessiz kalmıştım. Arkadaş olmamızda sorun görmüyordum artık.


Suga içinse..bilmiyordum. O hala dumanlı bir dosyaydı önümdeki. Berraklaşması zaman alabilirdi.


Ancak kabul ediyorum ki Suga'dan az çok etkilenmiştim. Adamın yaydığı aura etkilenilmeyecek gibi değildi. Ayrıca bana karşı hep korumacı ve nazikti.

Ama bu kadardı. 

En azından şimdilik. Minsu'ya dediğim gibi annem önceliğimdi. Öyle de olacaktı. Hem de her zaman.

Bu düşünceler beynimde dolanırken hastaneye gitmiş ve annemi ziyaret etmiştim. Ancak bugün ziyaret saati olmadığını, sadece bana verilen 3 günde annemi görmeye gelmem gerektiğini belli ettiklerinde, ısrarcı tutumumu stresli bir şekilde reddetmişlerdi.


Sağlık çalışanlarının ne kadar zor şartlar altında çalıştığını bildiğimden ötürü ısrarımdan dolayı kendimi kınayıp, özür diledikten sonra geri dönmüştüm. Eve gitme isteğim olmadığından, vardığım avm'de -evimize yakın olan- bir kaç mağazaya girip, kendi başıma takıldım.


En son saat 8'e geldiğinde, Minsu mesaj atmıştı. Ne zaman geleceğimi soruyordu. Ona beni beklememesini, geç geleceğimi yazmış olmama rağmen yaklaşık 15 dakika içince evimizin kapısıyla bakışıyordum bile.


Minsu'ya beni bekleme diyip atarlı ergenler gibi yazmamın pişmanlığı gözlerimin önünden hızlıca geçiyordu.


Geçen gün ki yaşadığım taciz aklıma geldiğinden ötürü eve daha fazla oyalanmadan dönmüş olmam beni utandırdığı için kapıyı sessizce açıp eve girdim. Bir kaç saat sessizce odamda takılırdım. Sonra Minsu beni görüp, ne ara geldin sen dediğinde 'yeni geldim.' diyerek konuyu sakince kapatırdım.


Ne de olsa ben bir savcı adayıydım, yalan benim profosyonellik alanımdı.


Gerçi.. adaletli bir savcı olacağım deyip, yalanda iyi olduğumu böbürlenir gibi söylemek kulağa çok hoş gelmemişti şimdi düşününce.. ama her neyse!


Tam odama doğru gidiyordum ki guruldayan karnım bana sabahten beri sadece bir gimbap yediğimi hatırlattı. Adımlarım oldukça sessizce mutfağa yöneldi. Kendi evimde, kendi ergen tavırlarım yüzünden hırsız gibi gezdiğime inanamıyordum ama hak etmiştim!


Dolaptan biraz kimchi ve dünden kalan jjajangmyeonı aldım. Tam mutfatkan çıkmış odama gidiyordum ki Minsu'nun sesi kulağıma ulaştı.

Balkondan geliyordu. 

Normalde kimseyi gizlice dinlemeyi seven biri değildim ancak sesi biraz üzgün geliyor gibiydi.

Benim yüzümden miydi?

Bu düşünce aklıma geldiğinde kulağıma kabardı ve ne dediğini dinlemeye başladım.

"Hayır daha gelmediğinden görüşmedik."

Sessizlik. 

"Biliyorum biliyorum, sert çıkışmamam gerekiyordu. Evet onu da biliyorum. Bana ne yapacağımı söylemene gerek yok, o benim için de çok değerli tamam mı?"

Gene bir sessizlik. 

"Tamam, merak etme, ben halledeceğim. Görüşürüz."

Telefonu kapatmış olmalı ki sesler kesildi. Ne olduğundan bir gram bir şey anlamadığımdan, üstüme çokta alınmamaya karar verip tam odama geçiyordum ki yanımda duran şemsiyeye çarptım.

"Hye su? Sen mi geldin?"

Ve yakalandım.

Ah lanet olsun ya!

Peki..madem yakalanmıştım normal davranacaktım. Hem rezil olduğumu bir ben düşünüyordum, Minsu öyle düşünmüyor olabilirdi..Değil mi?

"Evet evet ben geldim." Ağzımda cümleleri yutarak söylendiğimde salonun içine girmiştim. Minsu da salonun ortasına geçmiş bana bakıyordu.

"Ne zaman geldin?"

Sesinde ki tedirginlik kaşlarımı çatmama sebep oldu. Telefon konuşmasından dolayı mı zaten böyleydi, ya da onun dinlememi istemediği bir telefon konuşmasıydı mı bu?

"Bilmem. Yaklaşık 5 dakika olmuştur. Neden?" Sesimi yüzüm gibi duygusuz tutarken o kafasını salladı.

"Telefon konuşmanı duydum az çok." dedim dürüst davranarak. Gözleri bunu dememle büyümüştü. "Bir sorun mu var?"

"Ne kadarını duydun?"

Buna mı takılmıştı cidden?

"Sonunu sadece. Duymamam gerekirdi ama ses hole kadar ulaşıyordu."

Tavırları ve gözlerinde çok belirgin bir korku vardı. Neyden bu kadar korkmuştu anlamadığım için onu dinlememi istemsiz yapmışım gibi gösteriyordum.

Rahatlarcasına gözlerini kısaca kapatıp açtı ve hala ona bakmamdan ötürü lafa girdi.

"Annem," dedi hızlıca. "kardeşimle geçen gün ciddi bir kavga ettiğimizden ötürü barışmamız için aradı. Ben de bunu bildiğimi ve nasihat alacak yaşı geçtiğimi söyledim. O yüzden biraz gergindim."

Yalan söylüyordu.

Ama anlayamadığım şey şuydu; Beni dışardaki insanlar tanımazdı, o yüzden manipülasyon ya da yalan onlar için üstümde denemekten çekinmeyecekleri bir eylemken, ev arkadaşımın SAVCI ADAYI olduğumu bile bile böyle davranması...can sıkıcı ve garipti cidden.

Belki de gerçekten özel bir şey olduğundan lafı uzatmak istemiyordu ama benim az çok artık tanıdığım Minsu ağzında bakla ıslanmadan bana aile olaylarını anlatan bir insandı.

Ve anlattığı aile olaylarından bildiğim bir şey varsa o da kardeşiyle asla bu kadar ciddi kavga edecek kadar yakın olmadığıydı.

Lakin uzatmadım. 

"Anladım. Umarım barışırsınız."

Bir kaç saniye gülümsedi. "Hallederiz merak etme. Sen..yatacak mısın? Konuşmak ister misin sabahı.."


Kafamı sağ sola salladım. "Bir kaç şey atıştırıp yatacağım. Başka zaman konuşuruz."


İnsanların rol yaptığı kadar benim de aptal rolü oynamam gerekiyordu. Ve bunu şu an cidden yapamazdım. Minsu annem konusunda bir kez daha özürler dileyecekti ve o konuda samimi olacağını biliyordum ama..bazı konularda artık duyacağım şeylere inancağımı sanmıyordum.


İnsanlığa karşı inancımı kaybedeli yıllar oluyordu. Kişisel algılamasını istemiyordum bugün aptal rolümü iyi oynamayazsam.


"Tamam, iyi geceler o zaman."


Dudaklarımı bastırdım ve başımla onu onayladım. "Sana da."


İçeri, odama geçtiğimde az önce ki olanlardan ötürü kafamı hızlıca dağıtmak istiyordum. Aslında gelirken soju almış olsaydım kafayı şimdi açacağım seri katil belgeselinden daha hızlı dağıtırdım ama...

Paramı yoktu sojuya harcayacak.

...

"Bu bir şaka mı ya.."

Gelmiş olduğum yere bakıp gene ve gene aynı lanet rüyada olduğumu anladığımda seslice söylenmiştim.

Bu rüya peşimi ne zaman bırakmayı planlıyordu? Hayır yani rüyada ağlayan kendimi görmek dışında bir bokta olmyordu! Ve ben bundan çok sıkılmıştım.

Çimenlerin üstüne oturup uzaktan gelen deniz havasını solumaya başladım. Rüyada olduğumu biliyordum ama çıkmayı bilmediğimden sadece oturup uyanmayı bekleyecektim. Her seferinde o ağlayan kendimin(!?) yanına gitmekten gına gelmişti. Zaten konuşmuyordu bile, bir yeri işaret edip duruyordu!

Bu düşünceyle rüyamdaki kendime sinir olmam bir yana, deniz kokusuna odaklanmışken, etrafa bir göz attım. Gariptir ki rüyada olmama rağmen hem rüyada olduğumu biliyor hem de her şeyi net görebiliyordum. Mesela yanına oturduğum ağaca kazınmış J-H-S harfleri netçe gözümün önündeydi. Ama S harfi sanki sonradan eklenmiş gibiydi, diğer iki harfin kazınma şeklinin aksine daha az özen gösterilmişti.

Ağacı hisseder miyim ki düşünerek tam ona dokuancaktım ki ağlama sesi kulaklarıma dolmaya başladı. Gözlerimi devirerek bayık bir şekilde oraya döndüğümde bu sefer orada ki bedenimin önünde bir erkek gördüm.

Daha önce bir adamı hiç görmemiştim bu rüyamda.

Kim olduğunu sırtı dönük olduğundan göremiyordum ve bu, oturarak rüyaya yaptığım greve hızlı bir son getirmişti.

Ben- yani karşımda ki halim karşımda ki adama ağlayarak bağırıp çağırıyor ve giderek uçuruma yaklaşıyordu. Merakım iyice arttığından adımlarım hızlandı.

Uçurum kenarında geldiğimi duyan ikili bana dönmüştü.

Ama o erkeğin yüzü...bulanıktı onu göremiyordum.

Ve o erkek bana döndüğü andan itibaren başıma giren şiddetli bir acıyla istemsizce çığlık atarak yere eğilmiştim ki birden arkamda bir taşa takıldım.

Daha ne olduğunu anlamadan taşa takılan ayağımla, uçuruma haddinden fazla yaklaşmış olduğumu oradan düşmeye başladığımda fark ederken, bu sefer korkuyla güçlü çığlık attım.

Gözlerim korkuyla çığlık atmam ardından hızlıca açıldığında, sadece rüyada değil, gerçek hayatta da çığlık attığımı Minsu'nun korkuyla odama dalmasından anlamıştım.

"Hye su! İyi misin?"

Kan ter içinde ve titreyen halim hiçte iyi olmadığımı ona gösterirken koşarak içeri gitti ve elinde bir su bardağıyla dönerek suyu ağzıma dayadı. Ne kadar susadığımı bir kaç yudumda hızlıca bardağın sonuna gelmemle fark etmem bir yana ilk kez bu rüyadan böyle uyandığım gerçeği hala tüylerim havada kalmasına sebep oluyordu.

"Kabus mu gördün?"

Konuşmaya mecalim olmadığından, sadece hızlı hızlı nefes alırken onu onayladığımda bardağı kenardaki komodinime koydu ve bana sıkıca sarıldı.

Sarılışına kolumda takat olmadığından karşılık vermedim ama başımı daha fazla dik tutamadan omzuna bırakmıştım. Kalbim yerinden çıkacak kadar hızlı atıyordu.

"Geçti geçti, artık iyisin canım. Derin nefesler almaya devam et."

Dediğini itaatkar davranıp yaptım. O an zaten başka hiç bir şeye odaklanamıyordum.

Rüyamda o düşüşüm o kadar gerçekçi hissettirmişti kemiklerim sızım sızım sızlıyordu. Ben.. sanki gerçekten o uçurumdan düşmüştüm ve düştükten sonra yatağa geri ışınlanmıştım.

Bir rüya bu kadar gerçekçi olabilir miydi?..

"Hye su ne gördüğünü anlatmak ister misin? Belki rahatlarsın?"


Minsu'nun hala ürkek halimden olsa gerek özenli ve naif bir tonda konuştuğunda kafamı sağ sola salladım.


Beni hızlıca onayladı. "Tamam güzelim, sen bilirsin. Ama şu an geçti her şey tamam mı? Kötü bir kabus gördün her ne gördüysen. Gerçek değildi."


İstikrarlı bir şekilde böyle konuşmasından ötürü sanırım kasılan bedenim gevşediğinde Minsu bunu hissetmiş olacak ki yatağa beni geri yatırdı ve üstümü örttü. "Ben yanındayım merak etme, uyuyabilirsin."


Bu sözleri zaten dolmuş olan gözlerimi iyice doldurduğunda, sessizce ağlamaya başladım. Ve bu aciz halimi görmesine rağmen Minsu'nun gözünde şefkat dışında başka hiç bir şey olmayışı beni daha da rahatlattı.


Neden böyle bir rüya görüp duruyordum bilmiyordum ama bu rüyadan bir kez daha nefret etmiştim.

Bu rüyayı görmeme sebep olan bilinçaltımdan da aynı şekilde nefret ediyordum.

Orada sabaha kadar uyuyamadım, Minsu yanımda kalırken uyuya kaldı ama ben uyuyamadım.

BÖLÜM SONU

Sizce bu sıradan bi rüya mı yoksa anlamı var mı? Varsa anlamı ne olabilir?

Umarım bölüm hoşunuza gitmiştir bebelerim

Vote❤️👀


Loading...
0%