Yeni Üyelik
15.
Bölüm

14.Bölüm

@jeonsexual97

Yeni bölümle hepinize merhabalarrr

Satır arası yorumlarınızı bekliyorummmm

Yıldızı doldurup öyle başlasak bölüme=)

O zaman ne yapıyoruz? Sağ ayakla bölüme başlıyoruz👌👌👌👌

Keyifli Okumalarrr ❤️

Zombi gibi yataktan kalktığımda saat 8:12 idi.

Sabaha doğru gördüğüm rüya hala ensemde bana kendini hissettirir gibiyken kafamı hızlıca sağ sola sallayıp banyoya ilerledim.

İşlerimi uyuşukça hallettikten sonra odamda ki aynaya yaklaşıp makyaj yapmaya başladım. O kadar korkunç gözüküyordu ki kızarık gözlerim ve göz torbalarım.. polis beni yolda bugün, uyuşturucu kullandım mı diye test yapmaya götürmek istese, anlayış göserirdim.

"Hye su..Kalktın mı?"

Minsu'nun boğuk sesi kulağıma ulaştığında ona döndüm. "Evet. Günaydın."

"Daha iyi misin canım?"

Uykulu olmasına rağmen iligili tavrına karşı hafifçe gülümsedim. Açıkçası aradan saatler geçmesine rağmen hala göğsümde bir sıkışma hissediyordum. Bunu her zaman ki gibi anksiyeteme bağlamak istiyordum ama bir yanım öyle olmadığını fısıldıyordu bana.

"Daha iyiyim, merak etme."

Kafasını salladı. Gözleri çok erken olmasından ötürü yavaşça kapanıp açılıyordu. Benim uyanmış olmamdan ötürü kendini ayık tutmaya çalıştığını görebiliyordum. Bunu yapmasına gerek yoktu ama.

Yanına yaklaşıp, "Hadi," dedim ve onu ayağa kaldırdım. "sen yatağına git uyu. Benim bugün provam var öğlen, barda. Sonra okula geçeceğim. Senin de öğlen okulun var. O zamana kadar uyu. Akşam görüşürüz."

Normelde itiraz etmeye çok açık bir bünyesi vardı ama artık ne kadar uykusu varsa mırıldanarak beni onayladı. Odamdan çıkmadan önce bir şey olursa haber vermemi söylemeyi de es geç geçmemişti.

Merak ediyordum da benim gibi sorundan başka bir şeyi olmayan kızla neden ayrı eve çıkmak istemişti? Yani onunla okulda yakın falan değildik, sadece benimle çok ortak dersi olduğundan yollarımız kesişmişti. Ve ayrı eve geçeli 1 yılı geçmiş olsa da, geç kira ödemelerim, borçlanmalarım vs..onu hiç rahatsız etmiyor gibiydi.

Şimdiyse ne olduğunu bilmediğim bir travmam gelip uykularımın içine sıçmıştı ve Minsu'da bu zor uyku sürecimde yanımda olmayı tercih etmişti.

Böyle sorunlu bir arkadaşla eve çıkmış olsam değil 1 yıl, bir aya kalmadan o evden kaçarcasına giderdim.

Yani benim başka çarem yoktu ama Minsu'nun vardı. Buna rağmen asla yollarımızı ayırmayı teklif etmiyordu.

Belki de sandığımdan daha çok bana değer veriyordu ya da benim düşüncelerimin aksine onun da benden başka seçeneği yoktu.

Karamsar yaklaşıyor diyebilirsiniz ama ikinci seçenek gözüme daha ikna edici gelmişti.

Rüyamdan ötürü iyice depresif ruh haline bağladığımı fark ettiğimde yerimde silkelendim. Başka pozitif şeyler düşünsem iyi olurdu. Gerçek hayatta yeterince derde sahiptim, rüyalarımın da beni ele geçirmesine izin vermeye hiç niyetim yoktu.

...

Bazen diyordum ki keşke büyük konuşmak üzereyken biri dudaklarıma mühür vursaydı.

Çünkü daha bir kaç saat önce kendi kendime yaptığım büyük laflarım bir bar çalışanın daha iyi misin? ölü gibi gözüküyorsun? demesiyle çürümüştü. Lanet olsun gerçekten! Evet kötüydüm, evet berbat rüya görüp duruyordum ve terapiye gitmek istesem dahi buna verecek param ve zamanım yoktu! Tamam mı?! diye millete bağırmak istiyordum.

Ama elbette, her zaman ki gibi kendimi tuttum.

"Sana kahve getirmemi ister misin? Provaya daha vakit var."


Jake, insanlardan prova saati gelene kadar kaçmak için saniyeler önce oturduğum masanın yanına yaklaşıp anlayışlı bir şekilde konuştuğunda gözlerimi kısaca ona değdirdim.


"Olur." 


Kafasını sallayıp yanımdan ayrıldığında sesli bir nefes alıp verdim ve başımı masaya koyup gözlerimi kapattım.


İyi değildim. İyi hissetmiyordum. O rüyadan beri kaçırdığım bir şey varmış gibi, stresli hissediyordum.


Annemin de etkisi olduğuna neredeyse emindim tabi ama nasıl desem...hani final haftası vardır ama günü belli değildir daha ve her an bu final haftası yarın başlayabilir..Heh! İşte bu tür garip bir bilinmezlikte hapsolmuş bir stresin yükü göğsüme ev yapmıştı.

Ben daha önce de böyle bir insandım tabi ancak bu hisler bende saatlerce kalıcı durmazdı. Gelir 15 dakika falan hayatıma sıçar sonra sanki hiç bir şey olmamış gibi giderdi. Şimdi niye olmuyordu?

"Şansın yaveri beni bulsa şaşardım zaten." diye kendi kendime sessizce homurdandığım sırada önüme bir şeyin konulduğunu duydum. Jake gelmiş olmalıydı. Gelince ona diğerleri gibi beni ölü gibi gözüktüğümü söylemediğinden ve kahve getirdiğinden ötürü teşekkür etmeyi düşündüğümden kafamı acelesizce kaldırdım.

"Jake-"

Lafımı anında yarıda kestim. Çünkü bana kahvemi getiren kişi- kişiler(?) Jake değildi.

Jimin ve Jungkook'tu.

"Selam." dedi Jimin gene oldukça samimice. "Yanına oturabilir miyiz?"


Kaşlarım çatıldı ama kısa bir anlığına. Sonra onları çok bekletmeden koltukları işaret ettim. "Tabi geçin."


Şu an biriyle konuşacak halde değildim ama onları yanımdan kovamazdım. Çok kaba gözükürdüm. Kahvemi önüme doğru iyice çektiğimde, davetsiz misafirlerim yerleşmişlerdi karşıma.


"Merhaba, ben Jeon Jungkook. Sen de barın gizli idolü Kang Hye Su, değil mi?"

Kendimi gülümsemeye zorladım. "Evet o benim. Tanıştığımıza memnun oldum Jungkook-shi."

Elini sağ sola salladı. "Resmiyete gerek yok, Jungkook diyebilirsin."

"Kaç yaşındasın ki?"

"Yirmi üç."

Kafamı salladım. Yaşıttık. Jimin'e döndüm. "Sen kaç yaşındaydın Jimin?"

"Bende 23. Suga da 23 Yaşında. Namjoon hyung da 27 yaşında. Üçümüz seninle yaşıtız."


Bak bu büyük tesadüftü işte. Ayrıca Suga asla 23 durmuyordu. Bana göre o da en az 27 vardı yüz hatlarının keskinliğinden.


"Anladım." dedikten sonra kahvemden minik bir yudum aldım. İşte bu iyi gelmişti.


Karşımda ki ikili bir süre bir şey demediklerinde gözüm Jungkook'a ilişti. Kendisini uzakta görmem dışında hiç görüşmemiştik. O nedenle gözlerim en çok onun üstündeydi.


Simsiyah ve tamamen Calvin Klein markalı giyinmişti. Onu ilk kez gördüğümde saçı uzundu, topuz yapmıştı. Şimidyse oldukça kısaltmıştı ve dumanlı bir renge boyatmıştı saçını. Onun da göz altları Jimin ve Suga gibi çöküktü.


Bu adamlar torbacı falandı da ben mi farkında değildim?

"Bu arada gözlerin biraz şişmiş, iyi misin? Hasta mısın?"

Jungkook'tan gelen bu soruyla gözlerim süzdüğüm bedeninden gözlerine çıktı. Bu soruya artık kabaca cevap vermek istiyordum ama ben buna bugün bilmem kaçıncı kez maruz kalsam da, o bu soruya daha ilk kez soruyordu bana.

O nedenle, "İyiyim, sadece kötü bir gece geçirdim ve uyuyamadım." dedikten sonra beni onayladıklarında bu sefer ben sormak istedim. "Peki siz iyi misiniz? Gözleriniz altı biraz çökmüş gibi?"

Sesim oldukça nazikti çünkü bana da böyle soruların sorulmasından hoşlanmadığından, aynı şeye başkasına yapmayı istemiyordum. Ama bence bu soruyu bugün onlara ilk kez soran bendim, o nedenle çokta sorun olmamalıydı.

Jungkook ben bunu düşünürken biraz histerikçe(?) güldü. "İyiyiz merak etme." Yüzünde ki bakışların aksine sesi samimi ve nazikti. Bu adamlar bana karşı hep böyleydi zaten garip şekilde ancak..acı çekiyor gibiydi bu histerik gülüşün tonu.

Beni ilgilendirmediğinden ırgalamadım.

"Tamam. Güzel."

Muhabbet artık gitmediğinde ben Jungkook'u incelemeye devam etmiştim gizlice. Bu sefer ki durağım dövmeleriydi.


Tonlarca anlamlı ve anlamsız olduğunu düşündüğüm kol dövmesi cidden harika gözüküyordu. Öyle dövme seven biri değildim ben, hatta yaşlandıkça cildin sarkmasından ötürü berbatlaşacak dövmeler düşüncesi yüzümü bile ekşitirdi.


Ancak itiraf etmeliyim Jungkook'un dövmeleri bu dezavantajları gözümde önemsiz kılmıştı. Zaten aşırı sportif bir vücudu olduğundan yaşlandığında bile sarkacak bir bedeni olacağını sanmıyordum.

Dirsek kısmına geldiğimde gördüğüm çiçeğin, kaplan çiçeği olduğunu fark etmiştim. Eylül ayında doğmuştu demek ki..Benim gibi?

Bu kafama ince ama rahatsız edici bir sızı yaydı. Gözlerimi kısmama kadar sebep olmuştu. Elim istemsizce başımı gidip masaj yapmama sebep olurken, "Sorun ne?" diyen Jimin'e boş elimi salladım.

"Bir şey yok, sadece kafama bir ağrı girdi." Bu ağrı bir gözümü kapamama bile sebep olmuştu ve yaptığım açıklama onları ikna etmemiş olmamalı ki hala endişeli bir şekilde bakıyorlardı. "Neden? Ne oldu bir anda?" diyen Jimin bu düşüncemi kanıtlar yöndeydi.

Dürüst olmayı seçerek, "Jungkook'un dövmeleri biraz karışıkta, bakarken kafam ağrıdı, özellikle kaplan çiçeğinde." dedim ve hızlıca devam ettim. "Yanlış anlama Jungkook, dövmelerin çok güzel, sadece zaten yorgun olan halimden dolayı böyle oldum."

Birbirleriyle hızlı ve kısa bir bakışma yaşadılar.

"O dövmenin kaplan çiçeği olduğunu nasıl anladın?"

Bu sorunun cevabı...açıkçası bende de yoktu. Hakikaten ben nasıl onun şak diye kaplan çiçeği olduğunu bilmiştim? Zambak çiçeğine de benziyordu gayet.


Onları çok bekletmeden lafa girdim. "Bilmem, ben de Eylül ayında doğdum belki de doğum ayımla alakalı bir şeye bakarken bunu görmüşümdür ve aklımda kalmıştır."


Gözleri pusulandı ikisinin de. "Evet," dedi Jimin sessizce. "muhtemelen bundan hatırlamışsındır."

Kafamı onaylama anlamında salladığımda gözümden giren ince sızı yavaş yavaş gitmişti.

"Bu arada benimle sahneye çıkma olayına gerçekten tamamsan patronunla konuşmak istiyorum."

Konu değişikliği az önce anlamsız karamsar atmosferi değiştirmesine memnun kalarak Jimin'i onayladım. "Benim için sorun yok ama patronumla ben konuşsam daha iyi, sonuçta onun çalışanı benim."

"Doğru haklısın. O zaman izin alırsan, haftaya provana katılabilirim. Kendi şarkılarını çalıyorsun anladığım kadarıyla, bana düşen parta karar verirsin."

"Tabi-"

"Ne provası?"

Arkadan gelen tanıdık kalın sesin sahibi saniyeler içinde karşıma geçmişti.

"Hye su ile sahneye çıkmak istiyordum da Suga. Onu konuşuyorduk."

Jimin, pat diye arkamızda belirip muhabbete katılan Suga'ya açıklama yaparkenonun bana daha sonra görüşürüz ve konuşuruz dediği an aklıma geldi.

O gün bugün müydü? Eğer bugünse sebepsiz yere hazırlıksız yakalanmış gibi hissediyordum. Ama neye hazırlıksız yakalanmıştım ki böyle kısa bir elektrik çarpması yaşamıştım ben gene?!

Ah kahretsin... ben cidden bu adamdan etkileniyor muydum ya? Ya da.. hiç yabancı insandan iyilik görmediğimden, bu hisler görgüsüz bir açgözlülük müydü?

"Haa şu mesela." diyen Suga gözlerimiz birbirinden ayrılmazken karşı da ki sandalyeye oturmuştu. Gözlerini benden çekmediği için ben de ondan çekemiyordum ama Jimin ve Jungkook bu bakışmalarımızı fark ettiğinden ötürü sessizce boğazımı temizleyip önüme baktım.


Kendi aralarında yaklaşık 5 dakika neredeydin ve ne yaptın muhabbeti geçtiğinde uzağımızdan biri Jimin ve Jungkook'a seslendi.


Bakışlarımız oraya döndüğünde bunun Namjoon olduğunu görmüştüm.


"Bizim işimiz vardı, kalkalım. Telefon numaram sende var Hye su, patronunun kararını bana bildirirsin olur mu?"


"Tabi, görüşürüz."


Kısaca el salladıktan sonra yanımızdan ikisi de ayrıldı ve biz Suga ile başbaşa kaldık.


"Geçen ki geceden sonra daha iyi oldun mu?" Ilık tonda ki sesi terapi gibiydi. Bu bir bana mı böyle geliyordu yoksa yaydığı aura herkese mi böyleydi?

Ama bu gerçek olamazdı çünkü Yora iftiracısına olan tavrını da görmüştüm. Ona karşı kullandığı sesi dikenli ve zehirli bir sarmaşık gibiydi..

Kafamı kaldırdım daha fazla teori üretmeyi bir kenara bırakıp. "Daha iyiyim. Bir kadın olarak elbette tedirginliğim bu dünyaya karşı daha da arttı ama sayende ucuz yırttım o nedenle sorun yok."

Düz bir ifadeyle çehremi inceledi. Gözleri ikna olmaktan çok uzaktı. "Peki gözlerin niye bu kadar kızarık? Gece hiç uyuyamamış gibisin, arkadaşınla kavga falan mı ettiniz?"

Pekala, tahmini güçlü bir insan olduğu belliydi ve diğerlerinin aksine özel hayatımla alakalı soruları daha rahat soruyordu. Bunu yapmasını geçen gece ki olaya bağlamıştım. Ve bu sorusuna karşı dilimde ki sabahtan beridir bana iyi misin diye soru soran herkese vermek istediğim cevabı verdim.

"Hiç rüyanda uçurumdan yanlışlıkla düşüp öldüğünü gördün mü?"

Nötr gözleri yeniden ben tarafından dumura uğradığını belli edercesine büyüdü. Böyle rahatsız edici bir soruyu sormamı beklemiyor olduğu belliydi. Ama kendisi istemişti bunu. Madem hayatımla alakalı soruları böyle sorabiliyordu, bende onu böyle dürüst olurdum.

Yaklaşık 10 saniye sessiz kaldıktan sonra yerinde düzelip masada ellerini birleştirdi. "Beyin daha önce tecrübe etmediği şeyi göstermez, yani hayır, hiç ölmediğim için, öldüğümü de hiç rüyamda görmedim. Sen de hiç ölmüş gibi durmuyorsun, o yüzden bunu demen şaşırttı beni. Hayalet falan değilsin değil mi?"

Verdiği cevap kaşlarımı kaldırmama ve hafifçe kıkırdamama sebep oldu. Nedensizce az önceye kadar hisettiğim gerginlik gitti. Çok orijinal bir karaktere sahip olduğu belliydi ama bu kadar farklı cevapları olduğunu düşünmemiştim.

"Hayır değilim. Sadece kötü bir kabus gördüğümden böyleydim, ama dediğin şekilde hiç düşünmemiştim. Şimdiyse rüyamın ne kadar saçma olduğunu görebiliyorum. Teşekkürler."

Gülümsedi ama şaşılmayacağı üzere acı bir gülümseme vardı yüzünde. "Yardımcı olduğuma sevindim ama böyle rüyalar görüyorsan seni bir terapiste yönlendirebilirim. Ücretsiz gönüllü çalışıyorlar."

NE?

Dünya para üstüne döner şarkısı yalan mıydı? Gönüllü terapist nasıl olabilirdi ki? Herkes illa ki bir para isterdi terapilerde?

"Olabilir." dedim gene de. "Kartviziti varsa-"

"Numaranı ver, sana mesajla kontağını yollayayım."

Kafam yana doğru eğildi. Bu bir taktik miydi yoksa ben cidden umutsuz vaka olduğumdan her şeyi bir işaret olarak mı algılıyordum?

"Eğer numaranı vermek istemezsen Jimin'e derim, o sana gönderir."

Sesi düzdü, yani kinaye falan yoktu. O nedenle ben olayı yanlış yere bağladığımı anlayıp kendime geldim hızlıca. "Yok sorun değil, vereyim numaramı, sen kaydet. Yollarsın. Teşekkür ederim yeniden."

Telefonumu çıkartıp verdiğimde, "Önemli değil, az çok tanıştık artık. Yardımcı olmak bana zevk verir." demişti. Sesini kontrol etmekte usta bir insan olduğu belliydi, mesela kurduğu cümleler biraz ton değişikliğine sebep olsa benimle flört ediyor sanırdım.

Ki böyle bir flörtü etse nasıl tepki veririm bilmiyordum.

Muhabbeti devam ettirirdin Hye su, adamdan etkilendin falan ya hani?

İç sesime karşı sessiz kaldım. Bu biraz karışıktı şu an.

"Hye su! Prova zamanı!"

Müzisyen grubundan Daniel'lin sesi muhabbetimize son vermemize sebep olmuştu. Yerimde hızlıca ayaklandım. "Tamam Daniel, geliyorum!"

Ceketimi ve çantamı aldıktan sonra Suga'ya döndüm. Bana telefonumu uzatmıştı geri. Telefonumu aldım. "Daha sonra görüşürüz."

Gülümsedi. Geçen ay, tenha sokakta ses çıkarıp beni korkutan beyaz kediye benzemişti.

"Görüşürüz, kendine iyi bak."

"Sende."

Çok geçmeden müzisyen gruba ilerlediğimde artık içimde sıkışma hissiyatı yoktu. Bütün günümün kötü geçeceğini düşünüyordum bu rüyadan dolayı ama Suga ve diğerleri ile konuştuktan sonra artık kötü değildim.

Yeni arkadaşlarım(?) sanırım o kadar da bela mıknatısı olan nazar gibi herifler değillerdi.

Bu lakapla kendi kendime güldüğümde prova yapacağımız yere varmıştım. Berraklaşmış kafamla provaya daha rahat başlayacağım için mutluydum.

BÖLÜM SONU

Artık azdan azdan ilişkiler başladı sanki. bu sadece kıvılcım ehehehe

Umarım bölüm hoşunuza gitmiştir bebelerim

Vote❤️👀


Loading...
0%