Yeni Üyelik
20.
Bölüm

19.Bölüm

@jeonsexual97

Yeni bölümle hepinize merhabalarrr

Satır arası yorumlarınızı bekliyorummmm

Yıldızı doldurup öyle başlasak bölüme=)

O zaman ne yapıyoruz? Sağ ayakla bölüme başlıyoruz👌👌👌👌

Keyifli Okumalarrr ❤️

Bir yere doğru koşuyordum.

Nereye gittiğimi bilmeden ayaklarım hızlıca ilerliyordu.. ve tam sona ulaştım demiştim ki birden yolun sonu yok oldu. Düşmeye başladım.

Korkuyla ne yapacağımı düşünürken yerle çakıştım.

Ve çakıştığım gibi gözlerim açıldı.

Yataktan yere düşmüştüm.

Ne olduğunu anladığımda seslice inledim ve gözlerimi acıyla kapatıp sızlayan bedenimi, içinde bulunduğum ince pikemden kurtarmaya çalıştım. Sadece acıyan yerimin bedenimin olmadığını anlamam çok da sürmedi.

Başım da çatlıyordu ağrıdan.

En sonunda kurtulduğum pikeyle zar zor ayağa kalktığımda, başımı tutarak kısılan gözlerimle saatime baktım.

Daha 9 bile olmamıştı saat. Alarmsız bu saatte uyanmam hayra alamet değildi ama zaten bu ciddi baş ağrısıyla uyumuş olmam bile bana mucize gibi gelmişti.

En son dün Suga ile sahneye çıkmamızı ve sonra patronumuzun bize içkiler yolladığını hatırlıyordum.

Ondan sonrası yoktu ama ben..eve nasıl gelmiştim?

Üstüm dün ki kıyafetlerimle aynıydı, bu sarhoş olup pijamalarımı bile giyemediğimin kanıtıydı.

Ayy acaba Suga'nın yanında sarhoş sarhoş saçmalamış mıydım?

Bu düşünceyle yüzüm ekşidi ama sonra hemen kafamı sağ sola salladım.

Yok be! İçip sızmışımdır sadece! Muhtemelen beni eve bırakan oydu. Mesaj atıp teşekkür etsem iyi olurdu ama ondan önce bu Papua Yeni Gine kabilesinden çıkmış gibi gözüken halimi düzeltmeliydim.

Özür dilerim Papua Yeni Gine'liler, aklıma ilk siz geldiniz.

Hiç tanımadığım ve muhtemelen hiç tanımayacağım bu milletten özür diledikten sonra banyoya girdim ve üstümdekileri çıkartıp kendimi banyoya attım.

10 dakikalık soğuk suyla, kendime gelmek için hızlı bir duş almam ardından bornozumla odaya girip dolaptan çıkarttığım iç çamaşırlarımın üstüne bir şort ve mini bir badi giydim. Haziran ayındaydık ve okullar geçen hafta bitmişti. Hava artık baya sıcaktı.


Ama neyse ki korkunç geçen final dönemine ve 2.sınıfa elveda demiştim. O yüzden artık daha rahatça sahneye çıkabiliyordum ve yeni arkadaşlarımla daha fazla vakit geçirebiliyordum.


Sadece bunlar olurken annemi biraz boşlamış olmam beni rahatsız eden kısımdı. İki haftadır ziyaret günlerini kaçırmıştım ve bu konuda çok suçlu hissediyordum. Haftaya olan ziyaret gününü kesinlikle kaçırmamayı aklıma not ettikten sonra mutfağa indim.Hızlıca ağzıma bir şeyler atıp baş ağrım için ilaç alacaktım.


Soğuk su iyi gelmişti ama hala ince bir sızı beynimin içinde geziniyordu.

Mutfakta tıkınma ve ilaç içme işim bittiğinde ortamın sessizliğinden ötürü Minsu'nun odasına ilerledim. Kapısına vardığımda sakince tıklattım. Ama ses gelmemişti.

Sanırım uyuyordu.

Daha fazla kapısında durmadım ve odama yöneldim.

Biraz internette gezer sonra da dışarı çıkardım. Jungkook bir müze açıldığından bahsetmişti. Suç müzesi. Orayı ziyaret etmeyi planlıyordum. Öğrenciler için bedava olduğunu da belirttiği için gitmek vazife olmuştu diyebilirim.

Sonuçta ne demişler? Nerede beleş, oraya yerleş.

Telefonda takılmadan önce ortalığı toparladım ve mutfaktan kendime soda alıp yeniden odama vardığımda nihayet elime telefonumu almıştım.

Sodamı yudumlarken telefonumu açtığım sırada Suga'nın 3 dakika önce mesaj attığını gördüm.

Sabahın erken saatinde bana neden mesaj attığını anlamazken hızlıca mesajı açmıştım.

Suga:

Günaydın.

Kendini uyanınca kabloyla boğmadın değil mi?

Koca bir yudum alıp hala yutmadığım sodayla birlikte yanaklarım şişik bir haldeyken kaşlarım çatıldı.

Bu mesajla ne demeye çalışıyordu-

"Seninle çıkmak nasıl bir duygudur acaba?"

"O kadar belli miydi?"

Gecemin kopuk partı, bu mesajın beynimi tetiklemesi ardından saniyeler içinde gözlerimin önüne geldiğimde ağzımda tuttuğum sodayı püskürttüm ve genzime kaçan kısmı yüzünden can havliyle öksürmeye başladım. Telefon elimden düşüp yerle buluşmuştu bile.

Boğazıma kaçan şey soda olduğu için daha büyük bir yanma acısı hissederken gözlerim yaşarmıştı.

Öksürüklerim sona erdiğinde hemen bardağımı kenara bıraktım ve telefonu yerden alarak mesajı tekrar tekrar okudum.

"Hayır hayır hayır! Bu gerçek olamaz! Rezil oldum!-"

"Bende senden hoşlanıyorum."

"Bu sana hayal gibi mi geldi?"

Yerimde dondum. Elim titreye titreye anlıma gitti.

Suga dün anlımı öpmüştü!! Ve o da benden hoşlanıyordu!

"Aman tanrım!" dedim ve ne yapacağımı bilemeyerek yatağıma oturdum. Ama saniyesinde geri kalkmıştım çünkü bir hiperkaktif sendromu yaşıyor gibiydim. Yerimde duramıyordum şu an!

Ayrıca mesajına görüldü atmıştım. Ve kendisi yanlış okumuyorsam çevirim içiydi. Yani mesajına görüldü attığımı biliyordu-

Çalan kapı ziliyle irkildim ve başım korkuyla kendi odamın kapısına döndü.

Sabah sabah kimdi?

Suga mı gelmişti yoksa?!

"Ne yapacağım tanrım? Kahretsin!"

Kapı bir kere daha çaldı.

Stresten şimdi yastığı kemirecektim! Ama bunu sonra yapmalıydım çünkü kapıda ki eğer tahmin ettiğim kişiyse gitmeye niyeti yok gibiydi.

Koşarak odamdan çıktım ama kapıya yaklaştığımda parmak ucunda yoluma devam etmiştim. Koştuğumu anlasın istemiyordum. Gizlice kapı gözünden baktığımda gördüğüm insanla ise az daha yere düşecektim.

SUGA GELMİŞTİ! KAPIMDA DURAN KİŞİ O'YDU İŞTE!

Derin derin nefesler alırken bir kez daha kapıyı çalmasıyla artık onu daha fazla onu bekletmenin faydası olmadığını iç sesim bana fısıldamıştı.

"Sakin ol.." diye kendi kendime mırıldandıktan sonra kapıya döndüm ve kulpu hızlıca çevirip kapıyı açtım.

Suga yüzünde minik bir gülümsemeyle bana bakıyordu.

"M-merha-" Sesim iğrenç çıktığından boğazımı temizleyip cümleye yeniden girdim. "Merhaba?"

Sesim düzelmişti düzelmesine de, ürkek bir kuş gibi olan tavırlarım her şeyi ortaya koyuyordu!

"Günaydın. İyi uyudun mu?"

Kafamı salladım hızlıca. "Evet, sen?"

Gülümsemesini sürdürdü. "Evet."

Gözleri yüzümden bedenime iki saniye kadar gidip geldi. Bakışlarım benim de bedenime gittiğinde adamın karşısına yarı çıplak çıktığımı anlamamla gözlerim usulca kapanıp açılmıştı. Birde şortun üstünde pororo pengüen baskısı vardı..

Yok anam, ben rezilliğin karşımda el pençe divan durduğu kraliçesiydim. Bunun başka bir açıklaması olamazdı!

"Çok ani gelmiş gibi oldum ama mesajıma görüldü attıktan sonra cevap vermeyince kendini cidden kabloyla boğduğunu sandım." diyerek eğlenir bir ifadeyle konuşması bana dün ki halini daha net hatırlattı.

Dediği şeye karşı sahtece gülebilmiştim bu yüzden sadece. "Haha.. evet o mesela hakkında-"

"Yoksa dünün sorumluluğunu almayacak mısın?"

Lafımı kestiğinde kaşlarım kalktı. "Nasıl bir sorumluluk? Anlamadım.."

Omuz silkti ve bana biraz yaklaştı, bununla birlikte bir adım gerilemiştim. "Dün iki taraflı bir itiraf yaşandı ve sonra omzuma sızıp kaldın. Hem beni hem de omzumu kullandın yani, bunun sorumluluğunu almak zorundasın."

Elini bana doğru uzattı. "Bekliyorum."

Ciddi duruşu yüzünden bir an mal gibi benden para istediğini sandığım için, elimle şortumun olmayan ceplerini yokladım. "Cüzdanım içeride kaldı-"

Büyük bir kahkaha patlattı, bu cümlemi devam etmemi engellemişti.

Ama bu öyle bir kahkahaydı ki, yerimde donup, bu gülüşün müptelası olacağım kadar güzeldi. Daha önce güldüğünü görmüştüm ama asla böyle samimi ve büyük olanıyla tanışmamıştım.

Yaklaşık 10 saniye sonra gözünden gelen yaşı sildi ve gülmesini kesti. "Hye su," dedi ve elime uzandı. "beklediğim şey elindi. Sorumluluğunu alacak mısın dediğimde senden seni istedim. Paranı değil."

Sıcak eli, elimle buluştuğunda bir elektrik akımı vücudumda hızlıca dolandı ve gene onun tuttuğu elimde sonlandı. Aralanmış ağzımla ona bakarken Suga parmaklarımızı iç içe geçirmiş ve havaya kaldırmıştı bile.

"Seninle olayları resmileştirmek için geldim buraya. Cevabın nedir?"

Aslında cümleleri bir gerizekalıya anlatır gibi netti. Ki zaten o lafı uzatmayı asla sevmez, uzatanı da sevmezdi. Ancak(!) benim için böyle en az 30 paragraflık bir hazırlık lazımdı bu cümleleri duymadan önce. Çünkü inme inmişti bana. Öylece kalakalmıştım.

Suga bana sevgililik teklif ediyordu.

Hala cevap vermediğim için boşta olan elini yüzüme doğru salladı. "Hye su?"

Sabit kalan gözlerimi kırpıştırdım ve kafamı sağ salladım silkelenerek.

"Ah," dedim artık konuşmam gerektiğini fark ettiğimde. "bu çok..ani oldu. Yani- ben bunu senden beklemiyordum-"

"İstemiyor musun?-"

"Hayır ne alakası var!?" Hızlı bir yükselme yaşadığımda hızlıca sönmem de aynı anda olmuştu.

Dünden razı olduğunu bu kadar hızlı belli edemezdin Hye su, pes!

Kes iç ses, kes!

"O zaman sorun ne?" 

Beklenti ve ilgi dolu sesiyle sorduğu soruya karşı verecek bir cevabım yoktu. Çünkü sorun yoktu. Dediğim gibi çok şaşırtıcı bir an yaşıyordum. Asla olmasına ihtimal vermediğim bir andı bu.

Benim gibi hayal kuranlar bilir, hayallerim hep hayal dünyamda kalırdı. Şimdi hayallerimin en masum köşesinde, onunla birlikte olduğum parça, oradan çıkıp gerçek dünyada olmak istediğini belirtiyordu ve ben buna karşı dumura uğramıştım.

"Sorun yok, ben sadece..çok hızlı olmuş hissettim her şeyin. O yüzden şaşkınım."

İçi rahatlamış gibi gülümsedi.

"O zaman cevabın ne?" Hala tuttuğu elimi sıktı. "Benimle misin?"

Acılarla dolu hayat ağacımın meyvesini verdiği döneme mi gelmiştik bilmiyordum. Her şeyin bu kadar mükemmel olması benim açımdan hiç bir zaman hayırla sonuçlanmazdı. İki kere iki nasıl dört ederse benim kaderimin formülü de bu olmuştu.

Bu yandan bakınca baya korkuyorum diyemedim. Bu gözler benim olumsuz cümlelerimle sönsün istemezdim.

O yüzden felaketler gelecekse onunla gelir artık diye kimisine göre bencil bir düşünceye sahip olarak kafamı salladım ve tebessüm ettim.

"Seninleyim."

...

7 yaşında manyak gibi sevgilimsin artık dediğim bir çocuk vardı ama o sayılmazsa eğer benim bugüne kadar hiç sevgilim olmamıştı. O yüzden sevgililerin ne yaptığını çok bilmezdim yakından.

Kitaplar okur ve filmler izlerdim ama yakından görmediğim bir şeyi ya da tatmadığım bir tecrübeyi anlamak zordu.

Ancak örnek verebilirdim bence.

Mesela ilk sevgili olunca ne yapılırdı?

Birlikte kafeye gidilir çay/kahve içilebilirdi, aradan zaman geçince evde film izlenirdi, ilişki ilerleyince tensel temas artardı ve bu olay böyle böyle giderdi. Değil mi?

Yani kimse ilk sevgili oldukları gün suç müzesinde, iğrenç şekilde öldürülmüş insanların mumyalanmış cesetlerini ve kanlı öldürme aletlerini görmeye gitmezdi. DEĞİL Mİ?

Suga elimi tutmaya sabahtan beri hala devam ederken beni, gerçek kanlarla dolu olan küvetin sunulduğu yere çekiştirdiğinde onu takip ettim el mahkum.

Sevgilisi olmamı kabul etmem ardından benimle vakit geçirmek istediğini söylemişti bugün, haklı olarak.

Ben ne demiştim biliyor musunuz?

'Jungkook bir suç müzesi önerdi, öğrencilere bedava olan. Oraya gidecektim bugün.'

Evet evet yanlış okumadınız, ben dedim bunu. Nedeni yok, gerizekalıydım işte. Fakir olduğumu açıkça bağırdım adama birde cümle arasında!!

Suga ise hiç ifadesini bozmadan 'Gidelim o zaman. Hazırlan seni arabada bekliyorum.' demişti.

Üstüme dışarı için uygun kıyafetler giydikten sonra yanına indiğimde, verdiğim adrese sürmüştü ve şimdi de buradaydık.

Ben burayı eğitimim amacıyla, tecrübe kazanmak için rahat bir kafayla gelmek yerine sevgilimle randevu niyetine gelmiştim resmen. Bu kanlı ve vahşetli yerde, ilk randevumuzu yaşıyorduk.

Harika!

"Oldukça ilginç bir öldürme türü.."

Suga'nın mırıldanması ile gözlerim baktığı yere döndü. Bir portre vardı kenarda, siyah ve kırmızı ağırlıklı, çığlık atan bir insan portresi, ve bunu yapan katilin yüzü de yanına asılmıştı. Aynı zamanda karşımızdaki fanusun içinde..kesilmiş el ve kol vardı. Onun hemen yanındaysa elektirkli testere.

Psikopat bir sanatçı, sanatını, insanları kaçırıp, onları testereyle keserken sıçrayan kanlarla ortaya koyuyormuş. Yani bu portredeki kan gerçekti.

Tanrı beni kahretsindi cidden.

Suga'yı getirebilecek en iğrenç randevu yerine getirmiştim ve o hala ilgili bir şekilde bu korkunç eserlere bakarak beni iyice suçlu hissettiriyordu. Ayrıca analiz falan yalan olmuştu. Ben daha fazla burada kalamazdım bile.

"Suga," dedim ve elini sıktım. Bana döndü acelesizce. "gidelim mi buradan?"

Kaşları ciddi anlamda havalandı. "Neden? Buraya kariyerinde tecrübe kazanmak için gelmedik mi?"

Kafamı salladım. "Evet ama burası..randevu için uygun bir yer değil. Kafeye gitsek daha iyi."

Dediğim şeyle karşıma geçti. "Olur ama ben burada seninle olmaktan dolayı rahatsız değilim. Beni kötü veya güzel bir yere götürmen umurumda değil. Seninle gelmiş olmak, umursadığım tek şey."

Eridim, buhar oldum ve havaya karışmış taneciklerden bir parçaydım artık bu sözlerden sonra.

Böyle bir romantik yanı oluşu içimin kıpır kıpır olmasına yeter ve artarken istemsizce şapşal bir tebessüm sunmuştum ona. Ciddili rüyada olmalıydım ben...

"Benim için de öyle ama sen yanımdayken bu kariyerimde tecrübe kazanma işi yalan olur. Senden başka bir şeyle ilgilenemem yani." dedim utangaç bir sesle, ona şapşal bir şekilde bakmayı keserek.

Güldü ve kolunu boynuma koyup bizi çıkışa yönlendirdi. "Pekala, benim sevgilim nasıl isterse öyle olsun. Hedef kafe o zaman."

Bende güldüm ve kafamı göğsüyle omzu arasına yaslarken onu onayladım. "Evet!"

...

"Demedim deme demedim mi? Gönül sana söylemedim mi?~Naynaynaynay~~"

Minsu başımda kalçasını sağ sola sallaya sallaya ve parmak şıklata şıklata dans edip bilmediğim bir şarkıyı söylerken gözlerimi devirip dizimi izlemeye devam ediyordum.

Suga akşama kadar birlikte vakit geçirmemiz ardından beni eve bırakmıştı. Evde bir mahalle dedikoducusu misali beni bekleyen Minsu ise eve adımı attığım an kolumdan tuttuğu gibi beni salona neredeyse fırlartmıştı.

Neler olduğunu hemen anlatmamı utanmasa yavarırcasına istediğinde ıkına ıkına olanları anlatmak durumunda kalmıştım. Anlatmasaydım peşimi asla bırakmazdı.

Suga ile sevgili oluşumu ondan saklama düşüncem yoktu ama..nasıl anlatacağımı da düşünmemiştim.

"Bugün benim bayramımdır kızım, bayramım! Oh be! Nihayet!"

"Minsu abartma ve o koltuğun başından hemen in, kırılırsa ödeyecek paramız yok."

"Eniştem alır yenisini sorun yok."

Şokla ona baktım. "Minsu saçmalama! Ondan bir bardak kahve bile istersen paralarım seni bak!"

Bunu cidden yapardı o yüzden önden uyarmam iyi olurdu. Tabi beni takmadığını, dans etmeye devam ettiğinden belli ediyordu. Zaten benim bunu deme sebebim Suga'dan bir şey istediği saniye onu camdan aşağı sallandırdığımda ben demiştim deme şansını bana verdiğini haberdar etmemden kaynaklanıyordu.

"Jungkook, Namjoon ve Jimin biliyor mu acaba?"

İşte bu ilgimi çeken bir soru olduğundan televizyonun sesini kıstım ve yerimde düzeldim. Bunu ben de merak ediyordum.

"Bilmem, beni arayan olmadı-"

Arkadan kovalayan varmış gibi çalan kapıyla cevabımızı saniyesinde aldığımızda gülerek yerimizde ayaklandık ve aynı anda kapıyı açmaya gittik.


Kapıyı açtığımız an Jungkook yüzümüze doğru şampanya patlattı ve korkudan geriye sıçramamızı umursamadan bağırdı.

"KANKA ARTIK YENGEM OLDUN!"

Dediği şeye karşı gülsem mi, yerde ki anneannemden kalan İran halısına şampanya döküldü diye Jungkook'u pataklasam mı bilemezken Minsu gülmeye başlamıştı çoktan.

Hepsi bana sarılarak içeri geçtiğinde sona Suga kaldı. O da sakince içeriye girdiğinde bana aşırı sıcak bir sarılma sunup, omzuma minik bir öpücük kondurmuştu.

"Kusura bakma, onları durduramadım. Yarını bile bekleyemeyeceklerini söylediler kutlama konusunda."

Güldüm. "Sorun değil."

Dibimden ayrılmayarak yüzüme düşen saçları çekerken, bir eli hala belimde kalmıştı. Şefkatli bakışları yanında arzu dolu gözleri kalbimi heyecanla çarptırıyordu. Sanırım sevgili olunca bu pasif heyecanım içimde aktifleşmişti. Elden ayaktan düşecek kadar titriyordum onun karşısında resmen.

Gözlerim, hala saçlarımı yüzümden usul usul çekmesi yüzünden eline giderken gördüğüm tanıdık bileklikle bakışlarım düzleşti.

"Arabanın aynasına astığın bilekliği takmışsın, sahibi geri mi geldi?"

Eli durdu saçlarımda ve gözleri gözlerime indi. Gene o acı dolu bakış, kendini belli ettiğinde garip bir sıkışma oldu ruhumda. O bilekliğin sahibi...bir kadın olabilir miydi?

Eski sevgilisi yani..?

"Bilmiyorum." 

Bu cevap beni iyice germişti ki birden devam etti. "Ama ilk sevgilim ve ilk sevdiğim kadın send-sensin. Başkası hiç olmadı ve olmayacak. Eğer rahatsız olduğun düşünce buysa."

Ne hissettiğimi anında anlaması bir yana onun ilki olduğum gerçeği bana gerginliğimi anında unutturdu.

Yeniden gülümsedim. "Sen de benim için öylesin."

Bunu demem ardından bilmişçe güldü. "Biliyorum. Neyse..Hadi içeri geçelim."

O kadar belli miydi ya 23 yıldır sap olduğum?

Suga elimden tutup salona doğru bizi ilerlettiğinde bu sorum aklımda cevapsız kaldı.

İçeriye geçtiğim anda ise bunu hemen unuttum gitti çünkü bu gece yakın arkadaşlarım için ana karakter magazin konusu ben ve sevgilim Suga'ydı.

BÖLÜM SONU

Neden böyle her şey hızlı hızlı oldu diyebilirsiniz ama kurgu bu şekilde tasarlandı eheheh

Gizemin çeyreği diğer bölümde çözülecek.

Teoriler var mı?

Umarım bölüm hoşunuza gitmiştir bebelerim

Vote👀🖤


Loading...
0%