Yeni Üyelik
22.
Bölüm

21.Bölüm

@jeonsexual97

Yeni bölümle hepinize merhabalarrr

O zaman ne yapıyoruz? Sağ ayakla bölüme başlıyoruz👌👌👌👌

Medya ile dinleyin bu bölümü!!! Emre aydın-Bu yağmurlar

Keyifli Okumalarrr ❤️

Abla mı?...

"N-ne ablasından bahsediyorsun?"

Jimin hala ağlarken gelme dememe rağmen bana doğru bir adım attı. Bu benim bir adım gerilememe sebep olduğunda yerinde durmuştu ama.

"Hye su...ben..." 

"Sen ne?!" diye bağırdım. "Sen ne Jimin? Neden bana abla dedin?"

Gözlerini yavaşça kapattı ve, "Biyolojik olarak benim ablasım Hye su." dedi.

Neye uğradığımı şaşırdığım için dizlerim titremeye başlamıştı. Yere düşer gibi olurken kendimi son anda tutabilmiştim.

Ne demek biyolojik olarak ablasıydım-

Metresin oğlu..

Gözüm şokla büyüdü. Zangır zangır titreyen elimle bedenini işaret ettim. "Sen..babamın metresinin çocuğu musun?"

Kafasını salladı. "Evet."

Aklıma, onunla birlikte Han nehrinde ki konuşmalarımız doldu. Beni ne ara terk etmişti ki yalnız olduğumu düşünmüştü o?

"Sana ulaşmak için her zaman imkanım vardı, cenazede annem senin kim olduğunu öğrendiği için eğer istersem seninle tanışabileceğimi söylemişti. Kulağıma, ne kadar zor dönemlerden geçtiğiniz geliyordu ama seni bırak görmeyi adını bile bilmek istemedim. Çok pişmanım buna abla.."

"Hye su," dedi Suga o sırada lafa girerek. Gözlerim bu sefer ona dönmüştü. "büyük..çok büyük bir şok yaşadığını biliyorum ama bunlar gerçek ve biz.. seninle liseden beri tanışıyoruz..."

Bir başka darbede Suga'dan geldiğinde kalbim sıkıştı.

Ben kız lisesinde okumuştum? Nasıl tanışıyor olabilirdik?

"Ben kız lisesinde okudum, sizinle nasıl tanışıyor olabilirim?!" dedim hırçınca.

"Sadece beni dinle tamam mı? Sana her şeyi en baştan anlatacağım."

Bakışlarım uçuruma doğru gidip geldi. "Sadece 5 dakikan var Suga."

5 dakika boyunca, en azıncan ölmeden önce benden saklı olan şeyleri öğrenmeliydim belki de.

O da bana bir adım attı, titreyen elleri sakin kalmamı hatırlatmak istercesine havaya kalkmış bir haldeydi ve gözlerinden akan yaşlardan burnu kızarmıştı.

"4 yıl önceydi." diyerek lafa girdi birden. Zar zor konuşuyordu sanki. Gözlerinden geçen acı artık bana gizlediği haliyle değildi, saftı ve çok güçlüydü. Bu sıkışan kalbimi iyice huzursuz etmişti. "Sizin kız lisenizde bir yangın çıktı. Yangının büyüklüğü yüzünde o lisedeki kızları, okulun tadilatı bitene kadar, bağlantılı olduğu yan erkek lisesine göndermeye karar vermişlerdi."

Bu ne ara olmuştu? Ben...ben neden bunu hatırlamıyordum tanrım!

"Sen ve Minsu en yakın arkadaşlar olarak diğer 10 kızla bizim sınıfımıza geldiniz."

Minsu'nun adı geçince hızlıca gözlerim ona dönmüştü. O da ağlamaktan pert olmuş bir halde bana bakıyordu ama o diğerlerinin aksine yere, dizlerinin üstüne çökmüştü.

Onunla en yakın arkadaş mıydık?

"Ben, Jimin ve Jungkook yakın arkadaşlardık o zaman ve sizinle tanıştığımız zaman..." Gözlerini sıkıca açıp kapattı. Bedeni gözümün önünde sancıyla kıvranıyordu. "Ben çok kötü bir insandım Hye su."

Kaşlarım çatıldı inanmazcasına. Nasıl bir kötülükten bahsediyor olabilirdi ki? Bir karıncayı bile incittiğini görmemiştim onun. Beni taciz eden adamdan kurtarmıştı ama dediğim gibi beni kurtarmak içindi..

"Zorba bir piçin tekiydim. Jimin ve Jungkook bu özelliğimi desteklemese de hep yanımdalardı ve milletin korktuğu grup olarak tanınıyorduk, ta ki.." Sanki o güne geri dönmüştü. "Seninle tanışana kadar."

Anlattığı hiç bir şey beynimde yoktu ama dinlemeye devam ettim. Çünkü bu hikayenin sonu nereye varacak artık ciddi anlamda merak ediyordum.

"Sen öyle naif ve öyle iyi bir insandın ki, size bile, geleceğiniz haber verildiğinde hangi tür zorbalığı yapsam diye düşündüğüm için kendimden nefret ettim Hye su." Onun bir zorba olduğuna inanmak çok zordu, hayal bile edemiyordum.

"Minsu ve sen bizimle oldukça hızlı kaynaştınız. Senin yanında bir aziz gibi davranmak istiyordum. Aynı zamanda o ana kadar yaptığım her şeyden çok utanıyordum. Yaptığım her zorbalık için milletten tek tek özürler diledim, ve bunu kimseye anlatmamaları için babamın parasını kullanarak hepsine yalvardım. Eğer benim gerçek yüzümü görüp benden tiksnirsem yaşamayazdım çünkü."

Gözyaşlarını sertçe sildi ve saçlarını karıştırdı. Bunların hepsini kendine zarar verircesine yapıyordu. Sanki acı çekmesi gerektiğine inanıyor gibiydi...

"Hepsini hallettikten sonra seninle birlikte vakit geçirmek artık daha kolaydı. İyi bir insan olmanın ne demek olduğunu senden öğrendim. Ve çok geçmeden seninle sevgili olduk." Yüzüne o an bir saniyelik bir tebessüm kondu. "Hayatımın en mutlu anı, sana verdiğim Q harfli bilekliği kabul edip, beni öptüğün gündü Hye su."

Ağzım duyduklarım karşısında aralandı. "O bilekliğin sahibi...ben miyim?"

Kafasını salladı. "Evet, sana ben almıştım. Sen de bana sonra aynısının K harflisini yazdırmıştım. Queen'inden, King'ine.. demiştin hatta.."

Bana ait olduğuna hala inanmadığım bu anılar aklımın hiç bir köşesinde belirmiyordu ve ben kafayı yemek üzereydim ama gene de sustum, devam etmesini bekledim.

"Yaklaşık 4 ay sonra tadilat bitti ve okulunuza geri döndünüz. Tam o sırlarda," Gözünden bir yaş daha düştü, az önce ki ifadesinden daha üzgündü. "annenin kanser olduğunu öğrendik. Tedavi süreci başladığında annenin doktoru Jungkook'un abisi Jin oldu. O zamana kadar hepimiz benim babam hariç, ailelerimiz olarak kaynaşmıştık. Hepimiz annene çok değer veriyorduk."

Bu sefer Jungkook ile gözlerimiz değdi çünkü o konuşmaya başlamıştı. "O yüzden- o yüzden abim gitti.. Kurtaramadığı insan annendi Hye su."

Kafasını salladığında deli gibi güldüm ve, "Hayır bu imkansız ama!" diye bağırdım. "Benim annem yeni öldü! Yıllar önce değil!"

"Hye su.." dedi Jungkook acıyla. "Annen 2 yıl önce öldü senin."

Koca bir darbe yercesine duyduğum bu kelimelerle midem neredeyse ağzıma geldi. Zaten dönen başım ve titreyen vücudum bana hiç yardımcı olmazken, yere düşmem an meselesiydi.

Ağzımı açıp inkar edecekken bu dediği saçma şeyleri, Suga devam ettirdi.

"Jin hyung annenin daha dinç olması için kan nakline de ihtiyacı olduğunu söylediğinde hepimiz kan uyumu için kanlarımızı verdik. Ve o sırada bu kan uyumlarından senin ve Jimin'in kardeş olduğu ortaya çıktı. Hepimiz çok şaşırdık. Bir süre görüşmediniz hatta ama sonra..kan kanı mı çekti bilmiyorum, ayrı kalamadığınıza karar verdiniz."

"Görüşmeye yeniden başladığımız gün, birbirimizi kardeş olarak kabullendiğimiz ve annen için savaşmaya başladığımız gündü Hye su." dedi Jimin birden lafa girerek.

"Hepimizin buraya, kardeşliğimizi kutlamaya geldik. İlerideki ağaca ikimizin baş harflerini yazdık. Hatta Suga bizi sinir etmek için J-H yazısının yanında S çizmişti." Buruk bir tebessüm sundu sonra. "O gün fena trip atmıştık ikimiz de ona. Yaklaşık 1 hafta sonra da ilk olarak seninle Pearl Kafede çalışmaya başladık. Ama Yora, liseden beri sana kafaya takmış o kız, sana iftira atınca..hepimiz seni koruyalım derken atıldık."

"Ben...orada ikinci kez nasıl çalıştım peki?" dedim zorakice.

"Suga orayı 2 yıl önce satın aldı ve yeni çalışanlar koydu, onlar her şeyi biliyorlardı. Yora ile bile büyük bir yüklü miktar parayla anlaştı, anıları yenilememiz için. Ama bara gelip olay çıkarması bizim planladığımız bir şey değildi..."

"Evet ama cezasını çekti geldiği gece." dedi Suga. "Daha sonra.. Death End barda, benim karanlık işlerle ilgisi olan babamın arkadaşının mekanına yolumuz düştü. Asıl sahibi olan adam çok geçmeden ölünce oğlu, Song Joong Ki hyung devraldı. Benimle arası iyi olduğundan dolayı ve seninle yazdığımız şarkılardan ötürü bizi mekanına kabul etti. Her şey o ana kadar yolundaydı Hye su. Ta ki.."

Bakışları gölgelendi, sinirlenmiş gibiydi. Sıktığı yumruklarıyla bu tahminin iyice desteklenirken, "Babam denen o piçin düşmanları.." dedi tükürücesine. "beni hedef almışlar. O barda tanınmamız ardından bana zarar vermek için beni kaçıracakları zaman, yanımda senin olduğunu görüp...Seni kaçırmaya karar verdiler."

Bedenimden çok hızlı ve rahatsız edici bir hissiyat geçti. Sanki..çıplak ve savunmasız kalmışçasına gelip geçen bu tanıdık histen anında nefret etmiştim.

"S-sonra ne oldu?" 

"Seni o adamlardan kurtarmak için babamın ayağına gidip yalvardım, reddettiğim işlerini devralacağımı, yeter ki seni kurtarmasını söyledim. En sonunda bu vaatlerimden ötürü teklifimi kabul etti ve seni kurtarmak için bana bir sürü adamını emrimin altına verdi. Hiç vakit kaybetmeden seni kurtarmaya geldiğimizdeyse..."

Ansızın, ben ne olduğunu anlayamadan bir ağlama krizine girdi. Bu kriz yüzünden cümlesine devam edemedi, seslice hıçkırmaya başladı, bense iyice kötü olmuştum.

Beynim az buçuk elime aldığım kontrolü yeniden ele geçirmek istiyordu. Ve hala sana yalan söyledik, bunların hiç biri olmadı demelerini bekliyordum. Çünkü bu anıların hiç bir bende yoktu.

Derken Suga hıçkırıkları arasında konuşmaya çalıştı. "E-enkazdan f-farkın yoktu Hye su, psikolojik o-olarak çökmüştün, siktiğimin herifleri sana iğrenç d-davranmışlardı..."

Yeniden durduğunda ağlaması şiddetlenmişti, onu hiç böyle delilercesine ağladığını görmemiştim. Kalbim acıyordu, ona ağlama demek istiyordum ama aynı zamanda da sadece her şey sona ersin istiyordum.

Atla! dedi gene içimde ki o ses bana, duydukların hem korkunç şeyler hem de saçmalıktan ibaret! Sana bundan sonra zaten dediklerinin faydası yok. Tek doğrun annenin ölmesi. Atla Hye su.

Engel olamadım bu sese, bir adım daha attım. Uçurmla aramda 3 adım kaldı.

Bunu gören Suga anında ağlamasını kesmeye çalıştı ve, "Bekle! Devam etmemi bekle yalvarırım." dedi haykırırcasına.

"5 dakikan bitti! Daha fazlasını duymak istemiyorum-"

"Her şeyi ben yaptım!"

Atacağım sıradaki adıma bu cümle, hızlı bir kanca vurdu.

"Her şeyi ben planladım. Bu 2 yıldır yaşadığın her şeyi ben yeniden ama bu sefer seni daha güçlü tutarak planladım. Pearl kafeye gitmen için broşürleri ben hastane çıkışı yola attım, peşinde ilerlerken sokakta kedi sandığın aslında bendim, Minsu ile bilerek ayrı eve çıkmanızı sağladım, hastaneyi ben ayarladım."

Tek nefeste bağırarak konuşması ardından bana sıradaki, en ağır darbeyi indirdi. "Minho doktor aslında terapistindi. 2 yıldır tedavi ettiği sendin, annen değil."

"Kes sesini! KES!" diye çığlık attım.

Dayanamıyordum!

"Sus artık! Saçmalıklarını daha fazla dinlemek istemiyorum tamam mı? Ben yıllardır annemi ziyaret ediyorum! Hemşireler gelip yanımda serumunu değiştiriyordu! 3 haftaya kadar annem benim o hastene odasındaydı!"

Kafasını sağ sola salladı. "O senin annen değildi Hye su."

Nefesim kesildi. Başımdan aşağıya soğuk sular dökülürken nefes almak artık imkansız gibiydi. Ağlayışlarım hızlandı.

"N-ne?" 

"Hye su.. seni o adamların elinden kurtardığım gün..annenin ölüm haberini aldık," Yerimde sarsıldım. "yıkılmıştın Hye su, her şeyin üst üste gelmesini kaldıramamıştı bedenin." Sus diye yeniden bağırmak istedim ama dilim dönmedi, o ise acımasızca devam etti laflarına. "Ne yaparsam yapayım seni kendine getiremedim...2 hafta bir ölü gibi yataktan çıkmadın."

Artık duyduklarımı kaldıramadığımda gözlerim kararıyordu, bu bir adım daha geriye gitmeme sebep oldu, denge kaybımı koruyamıyordum.

"G-gene bu beyaz geceliğinleydin." dedi, eliyle zorakice üstümü işaret ederek. Bana doğru yeniden yaklaşmaya başlamıştı o sırada. "sen..buraya geldin. Delirmiş gibiydin Hye su, beni duymuyordun, yalvarmalarımı umursamıyordun. Bittim artık demekten ilerisine gitmeden..."

Acıyla inledi ve sinirli bir çığlık bıraktı. "Attın kendini buradan! Tutamadım, o an elini tutamadım! Sadece bir saniyelik farkle düştün gözlerimin önünde, buradan!"

Boğazıma sert bir yumru oturdu. Kulaklarım çınlamaya başlamıştı bu duyduğum son şeyden sonra.

Ben...ben..daha önce burada intihar mı etmiştim yani?

"Uçurumun dikenli ama büyük bir kayası var, oraya düştün." Ağlaması biraz durduğu için sesi artık gürdü, ama içinde ki ızdırap aynı yerinde sekmeye devam ediyordu.

"54 kırık 19 çatlağın vardı. Aynı zamanda ciddi bir beyin travması geçirmiştin. Doktorlar umut yok dedi ama senden vazgeçemzdin. Hayat kaynağımdan vazgeçersen ölürdüm.."

Bir adım daha attı ve artık aramızda sadece iki adımlık bir mesafe vardı ama onu durdurmaya çalışmadım. Yakılmış ucuz bir kibrit gibiydim zaten artık. Sönmeme az kalmıştı, onu durdurmak beni bir faydaya sokmazdı.

"Tedavin sonuç verdi ve en sonunda kurtulduğunda ilk lafın annem hastaydı ve üniversite sınavım! oldu. Bize dair hiçbir şey yoktu beyninde. Senin yanına gitmek, elini tutmak için yalvardım herkese ama doktor bunun iyi sonuç vermeyeceğini söyledi. Hala intihar etmeye çok müsait bir psikolojin vardı... O yüzden hafıza kaybından hemen sonra bunları Minho doktorun fikriyle oluşturdum. Bu sefer acılı olsa bile daha hazırlıklı gerçeklerle yüzleşmeni istedim. Ama senin tacize uğraman planlarda yoktu, o benim içinde büyük bir sinir patlaması oldu... ya da okul hayatına karışmadım..."

"Peki...o hastanede ki kadın k-kimdi?"

Telefonunu çıkarttı cebinden ve bir kaç kez ekrana bastıktan sonra bana gösterdi. "Annenin yurtdışında yaşayan kardeşini biliyorsun değil mi? Hiç görmedin kendisini ama annenle bir hayli benziyorlar.."

Gördüğüm ekrandaki fotoğrafla şokla ağzımı kapattım. Annemin yanında aynı onun gibi duran biri daha vardı.

Benim 2 yıldır anne diye sarılıp öptüğüm insan... teyzem miydi yani?

Hayır...bu gerçek olamazdı! En zor anımızda bile yanımızda olmayan teyzem, 2 yıl hastaneye her gidişimde annem rolünde hasta rolü mu yapmıştı yani? Buna inanmamı mı bekliyorlardı?

"Her Pazartesi, Salı ve Cuma günleri ziyaret gününde oraya gitti, senin geleceğin saatte o odada yattı. Seninle vakit geçirdi ve seni annenin ölümüne hazırlamaya çalıştı. Hatta..şu an kendisi yolda, buraya geliyor. O konuşsun seninle-"

"Suga.." dedim son adımı da arkama atarken, yenilmiş bir ses tonuyla. Bu onu yerinde diklenmesine sebep oldu. "Dediklerin gerçek mi yoksa yalan mı bilmiyorum. Ama her türlüsü için çok geç..." Gözümden yeni yaşlar akarken ona bakıp gülümsedim. "Benim için...bizim için çok geç-"

"Hye su..Güzel sesin sadece bana özel olsa ve bende seni şafaktan günbatımına kadar dinlesem?"

Kırılma noktası.

Bir barajın bütün tabularının yıkılması ardından, sular kontrolsüzce akıp giderken, buna sebep olan yer...Kırılma noktası. Yumuşak karına bir darbe yemek.

Yaşadığım şey buydu.

Sadece 10 saniye içinde bu cümle, benim kafamda ki barajın kırılma noktasını buldu, orayı deşti. Ve ben ne olduğunu anlayamadan anıların üstüme gelişiyle, boğulmaya başladım.

"Ne? Kız lisesi olarak erkek lisesine mi gidiyoruz?"

"Evet! Çok heyecanlı kızım! Sevgili yaparız belki!"

"Uff saçmalama Minsu!"

"Merhaba ben Kang Hye Su!"

"Merhaba ben Min Yoongi."

"Yüzün çok şeker olduğundan sana bundan sonra Suga diyeceğim!"

"Bunu diyen bir başkası olsaydı arıza çıkartırdım ama senden gelen her şeye razıyım."

"Banane! Bende Suga diyeceğim işte!"

"Jungkook ağzını kırdırtma bana!"

"Güzelim benim, bileklik çok güzel. Her zaman takacağım."

"Jimin ile kardeş olmak o kadar da kötü değilmiş, her işimi yaptırıyorum." Gülüşmeler.

"Minsu! Çabuk ol, sinemaya geç kaldık!"

"Anne iyi misin? Neden kusup duruyorsun?"

"İyiyim kızım.."

"Annen iyi değil. Hye su annen çok hasta.."

"Pearl kafede çalışır parayı buluruz!"

"Demek Min ailesinin gelini olacaktı bu kaçırdığımız kız?"

"Hye su..annen öldü."

"Hye su, gitme güzelim. Yalvarırım benden gitme..."

"Seni seviyorum Min Yoongi.."

"Seni canımdan daha çok seviyorum Kang Hye su."

"Suga..Güzel sesin sadece bana özel olsa ve bende seni şafaktan günbatımına kadar dinlesem?"

Beynimde varlığını tamamen unuttuğum o geçmiş dosyası önüme her şeyini kusmayı bitirdiğinde çektiğim acı arttı ve çığlık atarak yere düştüm. Artık ben de haykırarak ağlıyordum.

Benim annem ölmüştü. Benim annem, 2 yıl önce çoktan ölmüştü.

Bense 2 yıl önce ölümden dönmüştüm. Hastaneye sadece minik bir araba kazası yüzünden yattığımı söyleyen doktorlar bana yalan söylemişti. Ben intihar etmiştim aslında o gün.

Her şey yalandı. 2 yılım yalandı!

"Hatırlıyorum.." dedim hıçkırıklarım arasından. Bu hepsinin gözüne bir umut verse de benim o umudu almam, "lanet olsun ki her şeyi hatırlıyorum!" dememe bakmıştı.

"Şimdi bana iyilik mi etmiş oldunuz siz ha?" dedim yerden yeniden kalktığımda. "Hayatımın içine bir kere sıçılmıştı zaten! Neden bana bunu ikinci kez yaşattınız? Neden!"

Suga'ya döndüm ve parmağımı salladım sinirle. "Neden kendi kaderimin yetkisini alıp, kaderim olmaya çalıştın? Her şeyi bıraksaydın da geberip gitseydim o zaman! Bana bunu neden yaptın?!"

Her şeyi artık hatırladığımdan ötürü içimde ki anksiyete, üzüntü, stres ve depresyon iki kat daha ağır olmaya başlamıştı.

Ve artık emindim; ben buradan sağ çıkmayacaktım.

"Hye su, senden vazgeçmem ihtimal dairesinde bile değildi güzelim.." Ilımlı sesiyle konuşması beni sadece rahatsız ediyordu.

"Bitti!" dedim hırçınca. "Oyunun da bitti ve ben de gene bittim. Senin bu yaptığın beni kurtarmak değildi Suga."

Gözyaşlarımı bende bu sefer sertçe sildim ve devam ettim. "Sen sadece ölmüş birine ilaç enjekte etmeye çalışmışsın bu 2 yılda. Ama üzgünüm...benden sana bir tane fayda bile gelmez bu saatten sonra."

Arkamı dönüp bu işe nihayet bir son verecektim ki Suga beklemediğim bir sakinlikte elini bana doğru uzattı. Her şeyden, herkesten bıkmış bir yüz ifadesi vardı çehresinde.

"Tamam..." dedi kısılmış sesiyle. "Hala gitmekte kararlıysan o zaman birlikte gideceğiz Hye su."

Kaşlarımı çatarak ne demeye çalıştığını anlayamdan hızlı davrandı ve elimi kavradı o sırada. Çırpınarak geriye kaçmaya çalıştım ama bırakmamıştı. "Bırak beni hemen!"

"Bu sefer seni yalnız göndermeye hiç niyetim yok-"

"Suga!" dedi Jimin korkuyla. "saçmalama ne diyorsun sen?!"

Hepsi bize doğru yaklaşırken Suga uçuruma benimle bir adım daha atmıştı ve bu beni korku cümbüşüne atmasına sebep olsa da elimi ondan kurtaramadığımdan bir şey yapamıyordum.

"Hye su...hayat kaynağım yine gitmek istiyor Jimin. Ben onsuz 2 yılda cehennem azabından beterini yaşadım. O buradan gittiğinde yapacağım ilk şey hayatıma son vermek olacaktı zaten, kendime bunun sözünü vermiştim. Şimdi şansım varken bunu onunla birlikte yapacağım. Hepinizden de çok özür dilerim."

"Suga saçmalığı kes! Hemen kendine gel!" diyen Namjoon, ilk kez konuştuğunda Suga hiç birini duymuyor gibiydi. Bakışları bana dönüktü. "Aklım başımda, ne istediğimi biliyorum. Sadece Hye su ile olmak istiyorum, yaşarken veya mezarda. Aksi artık mümkün değil."

"Ölmesi gereken sadece benim ben!" dedim onu ittirmeye yeniden çalışarak. "Sen yaşa hayatını, bırak beni!"

Kafasını deli gibi hızlıca sağ sola salladı. "Unut bunu. Ya seninle buradan dönerim ya da birlikte öbür tarafa gideriz. Karar senin."

Dedikleri sanki beynimde çivi çakma acısı yüklerken sinirle çığlık attım. Onu ölüme falan götüremezdim! Ben yalnız gitmeliydim! Anlamıyor muydu bunu!?

"Hayır! Sen yaşayacaksın! Ama ben artık bittim! Ölmem gerek-"

Ne yapacağımı bilemediğim için saçma sapan konuştuğum bu anda birden araba sesi geldi. Kim olduğuna bakmak için oraya döndüğümde, arabadan inenin...teyzem olduğunu gördüm.

Anneme çok benziyordu. Bu canımı daha da yaktı.

"Hye su! Güzel kızım lütfen dur!"

Teyzem, buraya bağırarak koştuğunda herkesin dikkati oraya gitti. Suga'nın bile.

Son şansın. Annene kavuşmak için son şansın Hye su.

Doğruydu, bu dikkat dağınıklığı son şansımdı. Ve ben bu şansı tepemezdim.

Suga'yı bütün gücümü kullanarak öne doğru ittirdim, eğer şimdi benimle gelmezse bir daha gitmesine diğerleri izin vermezdi. Denge kaybı yaşadığı için yere düştüğüneyse hiç vakit kaybetmedim.

Uçurumdan kendimi geriye bıraktım.

Bırakmadan önce de son kez mırıldandım.

"Boşuna uğraşmışsınız, benden artık toprak dışında hiçbir şey olmaz."

BÖLÜM SONU

Nasıldı bölüm?

Finalde görüşürüz öptüm bye


Loading...
0%