@jeonsexual97
|
Yeni bölümle hepinize merhabalarrr Satır arası yorumlarınızı bekliyorummmm Yıldızı doldurup öyle başlasak bölüme=) O zaman ne yapıyoruz? Sağ ayakla bölüme başlıyoruz👌👌👌👌 Keyifli Okumalarrr ❤️ Cumartesi günü olacak olan parti hazırlığı çoktan başlamış olmalıydı. Ama ben henüz oraya gidememiştim çünkü her yıl toplamam gereken krediler için kayıt olduğum ekstra dersin bu cumartesi olduğu eve gidince aklıma gelmişti. Aceleyle patronuma yazıp 2'de anca gelebileceğimi yazdığımda bu duruma her ne kadar canının sıkıldığını belli etse de tamam demişti. Sanırım bu Park Jimin sandığımdan daha önemli bir müşteriydi. Ama yani kredilerimi almam gerekiyordu ben ne yapabilirdim? Aynı zamanda şu an deli gibi uykum vardı. Yaşlı olan profesor karşımızda bize kapanmış ve haksız sonuçlanmış davaların slaytlarını gösterip açıklamalarını yaparken aslında işime baya gelecek olan bu davalar bile beni ayık tutmaya yetmiyordu. Acı bir kahve alıp içmiş olsam dahi tık yoktu. Kapanmaması için gözlerimi ovup bedenimi gerdim. Tamam....biraz ayılmış gibiydim. Elimle gözümde ki kemik gözlükleri düzletip not defterime saçma sapan şekiller çizerken bunun iyi bir fikir olmadığını fark etmem ne yazık ki 15 dakika sürdü. Çünkü uyuyakalmıştım. "Kang Hye Su!" Daldığım sıcak ve rahat olan uyku aleminden ismimin bağrılması ile saniyesinde sökülüp çıkartılırken irkilip gözlerimi açtım. Profesor Young bana oldukça sinirli bir şekilde bakıyordu ki haklıydı. Bu kredi dersi olsa bile uyuyakalmıştım ve 1.sınıfta girdiği derslerimizde bildiğim bi rşey varsa o da: onun en nefret ettiği şeylerden biri dersinde kaale alınmamaktı. Uyumak gibi yani. "Profesor, çok üzgünüm, dalmışım-" diye üniversitede olsak dahi açıklama yapmak istesem dahi beni eliyle durdurdu. Herkes bana bakıyordu. "Kredi almak için geldiğin bu derste böyle rahat rahat uyuduğuna göre ya bu kredilere ihtiyacın yok sanıyorsun ya da başka kredili dersle bu açığı kapatacağına inanıyorsun?" diyerek sinirlice konuştuğunda dudaklarım şokla açılıp kapandı. Bu kadın çok abartı tepkili biriydi ama böyle planları sadece 15 dakika kadar uyuyakaldığım için mi kurmuştu? "Hayır tabi ki hocam, sadece yorgunluktan oldu-" "Gece hayatını kısıp, uyumaya odaklansaydın o zaman kızım! Neyse, zaten kredini alamayacaksın." "Ama-" "Ayrıca(!)," dedi gene lafımı kesip, "3.sınıf olduğunda -ki olursan şaşırırım- geleceğin her hangi bir dersimde de böyle yaparsam seni bırakırım. Şimdi çık dışarı." Kapıyı işaret ettiğinde bir kaç saniye ciddi mi diye yüzüne baktım. Cİddiydi. Konferans salonunda herkesin içinde beni rencide ettiği yetmiyormuş gibi, şimdi de kredimi alıp beni kovuyordu. "Hocam," dedim şaşkınlıkla ve kendimi sakin tutmaya çalışırken. "sadece 15 dakika uyuykaldım diye beni atacağınızı ve kredimi alcağınızı söylüyorsunuz. Bu haksızlık değil mi? Özellikle haksız sonuçlanmış davaları gösterirken?" Etrafta yükselen uğultu ile hocanın yüzü sinirden kızardığında eli hala kapıya doğru havadaydı. "Sen haksızlık görmemişsin kızım, hemen çık dedim ayrıca, duymadın mı?!" diye resmen bana bağırdığında dolan gözlerimle, uğultuya rağmen konuşarak ititraz etmeyen sınıf arkadaşlarıma baktım. Gözlerini kaçırdılar veya umursamaz tavır sergilediler. Çantamın içine eşyalarımı sertçe fırlatıp ayaklandım ve çıkışa ilerleyip konferans salonundan kendimi dışarı attım. Okuldan çıkıp otobüs durağına giderken bir damla gözyaşı düşmüştü sol gözümden ama hüngüre hüngüre ağlamayı asla planlamıyordum. Henüz yolun çok başındaydım ve böyle tiplerle karşılaşacağımı biliyordum. Sadece kredili hukuk dersinde haksızlığa uğramam o kadar ironik olmuştu ki yani bari başka bir derste bu vicdansızlığı yapsaydın dedirtmişti bana içimden. Ve hayır, beni önümüzdeki yıl her ne kadar zor duruma sokacak olsa dediklerimden gram pişman değildim. Daha vaktim vardı kredi toplamak için. Bu olmazsa başka bir derse girer -bu lanet hocanın olmadığı!- kredimi toplamaya devam ederdim. 4 puan eksikteydim sadece zaten. Ayrıca , iyi tarafından bakalım...kafeye erken gitmiş olacaktım 1 saat kadar. Aynı zamanda 15 dakikalık uyku bana çok yetmişti. Birde yaşadığım haksızlıkla adrenalim tavandaydı, baya uyanıktım kısaca. Gene umutsuz hayatında bir ışık aramaya daha karanlıktan yeni çıkmışken başladın ya, sana ne diyeceğimi bilemiyorum Hye su. Polyanna'dan farksızsın resmen! Ne yapayım iç ses? Depresyona girip bağıra çağıra ağlamak için sana oradan vaktim var gibi mi görünüyor? İç ses mi yoksa düşman mı belli olmayan varlıkla(!) tartışamama hızlı bir son verip, nihayet gelen mavi otobüse binmiştim. Boş olan otobüste her zaman ki gibi cam kenarına oturduğumda kafeye doğru giderken uykumu açacak motivasyonlu şarkılar dinlemeyi de es geçmedim. ... "İşte geliyorlar! Her şey düzenli ve temiz değil mi? Hye su kanepe servislerini hazırda tut! Keyla içkileri nerede? Çabuk hepsini mutfaktan getirin!" Saatlerce...bakın abartmıyorum saatlerce(!) temizlik ve gelen yiyecekleri hazırlığında boğulmuştum. Ve şimdi de aşırı pahalı olduğu belli olan arabalar teker teker kafenin önünde ki park etme kısmında yer edinmişti. Ve Park Jimin kim bilmiyordum ama bu akşam bana bahşiş olarak 400 dolar bıraksa iyi olurdu yoksa üstüne pastasına atardım. Evet bu biraz abartı gibi gelebilirdi kulağa ancak değildi! Ölmüştüm ölmüş! Her yeri ne iki ne üç, tam 5 kez silmiştim! Özel bir insan olduğunu patron bana artık daha ne kadar belli edebilirdi hiç bir fikrim yoktu. Ancak artık Park Jimin ismini duyarsam gereksize tüylerim ürpermeyecek, onun yerine kopan belim sızlayacaktı hiç şüphesiz. Kapının açılmasıyla bu düşüncelerimi geceye saklamaya karar verdim. Elime hızlıca aldığım tepsinin içinde ki kanepeleri iyice düzelttim ve boğazımı temizleyip yerimde dikleştim. Herkes güle oynaya içeriye girmeyi bitirdiğinde dj kısmı hazırladığımız yere hemen iki erkek geçmişti bile. "Pardon?" Karşımda beliren orta boylarü ve siyah saçlı olan erkekle yüzüme sahte bir gülümseme takıp, "Buyurun?" demiştim hızlıca. Karşımda ki adam itiraf etmeliyim ki çok yakışıklıydı. Siyah tişörtünün üstüne kum rengi bir ceket giymişti, altında ki yırtık bol jean pantolonla ona oldukça yakışan bu kombini zincirli kolye ve aşağıya uzana gümüş küpeleriyle süslemişti. Ben fark ettirmeden onu süzerken kendisi birden, "Şey," dedi ama devam etmedi. Öylece yüzüme baktı. Bense yüzümde kalması için uğraştığım gülüşümle ne istediğini söyleyip gitmesini istiyordum. Yakışıklıydı ve süzmüştüm. Ama bu kadardı yani! Yorgundum, bu 3 saatin hemen geçmesi için işimi hiçte kolaylaştırmayacak zengin züppelerin varlığı etrafımı sarmış durumdaydı. Bugün pestilim çıkacaktı ve pazar günü akşama kadar uyuyacaktım kesin. Ve hala kirayı yatıramamıştım da. Pazartesiye kalmış olması yetmiyor gibi çantamda nakit olarak taşıyor olmam ayrı bir gerginlik sebebiydi benim için! "Ne istemiştiniz efendim?" dedim bu bakışmadan bıktığım için. Yerinde irkilip, "Ha? Ah, kanepelerden alabilir miyim?" dedi hızlıca. Ne yani bunun için bu üç saat bana bakmıştı? Tanrım, zenginlerin aklı cidden bir karış havadaydı! Nazikçe tepsiyi ona doğru uzattım. "Elbette!" dedim gene yalancı bir heyecanla. Nedenine anlam veremediğim şekilde güldü keyifle ve kanepelerden bir tane alıp bana teşekkür etti. Sonra da gitti. Arkasından, "Deli midir nedir..." diye mırıldanırken kulağımın dibinde biten nefes ve, "Park Jimin ile ne konuştun kız?!" sesi yükseldiğinde az daha elimde ki tepsi yere yuvarlanacaktı. "Keyla!" dedim boştaki elimle kalbimi tutarken, "Beni korkuttun! Ayrıca ne diyorsun?" Keyla arkasını dönüp giden çocuğu işaret etti. "Park Jimin'di konuştuğun kişi, partinin sahibi! Ne konuştun?" O dedikodu radarını açmışken benim bunu demesiyle aklıma tek bir şey takıldı. "Ne yani beni benzettiğin kişi bu yakışıklı ama aklı bir karış havada olan çocuk muydu?" Tanrı aşkına, onunla benim ortak olabileceğimiz tek nokta insan oluşumuz olurdu. Ne gözümüz ne burnumuz benziyordu. "Bir kere birbirine genelde benzeyen insanlar bunu fark etmez ya da inkar ederler, kabul et ya da etme..siz benziyorsunuz!" diye çıkıştığında gözlerimi devirip onu savsakça onayladım. "Ne konuştunuz diye soru sormuştum?" diye az önce ki muhabbeti devam ettirmek istediğini belirttiğinde olanları kısaca anlattım. Keyla heyecanla dinlese de anlatmam bittiğinde, "Nasıl hissettin?" dediği için kaşlarım çatıldı. "Bir şey mi hissetmem gerkiyordu?" "Hayır da..öylesine sorayım dedim." Sabit tutmaya çalıştığı yüzüne karşı bir süre ifadesizce baktım. Benim arkadaş olarakta romantik olarak biriyle ilişki kurabileceğim bir hayatım yoktu. İş arkadaşım olurdu, ev arkadaşım olurdu ama sevgilim ya da en yakın arkadaşım olması en azından bu süreçte imkansızdı. Ne ben onlara vakit ayrırdım ne de onlar benim gibi birini isterlerdi. "Bir şey hissetmedim, zaten şu an yorgunluk dışında bir şey hissetmiyoru-" "Kızlar ne yapıyorsunuz orada? Hemen hizmete başlayın!" Patronun bize seslenmesi ile muhabbeti hızlıca kesip insanların arasında elimde ki tepsiyle gezmeye başladım. Sadece 4 masa gezmem ardından elimde ki tepsi boşaldığında hızlıca yiyecek kısmına ilerleyip diğer kanepelerin bulunduğu tepsiyi aldım. Kendi kafalarında, çalan şarkıyla eğlenen ve önlerinde ki yiyecek ve içecekleri tüketen insanlar arasından sıyrılıp onlara bir şeyler dağıtırken, aynı zamanda, kişisel istekleri yemek kısmından almayı unutmamak için uğraşıyordum. Neyse ki hukuk okuduğum için ezberim hızlıydı o nedenle bir sorun yaşamıyordum hatırlamakta. Mesela az önce bir fruteryan kız onun için özellikle ağaçlarında kendiliğinden düşmesini bekletildiği elma-ceviz-fındık üçlüsünü getirmemi rica etmişti. Gelen yemeklerden ayrı bir kutuda gelen bu 3'lünün sebebini de öğrenmiş bulunmuştum o sırada. Bu isteğini onaylarken yüzümü sabit tutmak için ne kadar uğraştım bir ben bir Tanrı bilirdi. Yani ne diyebilirdim ki? Dünyanın çivisi çıkmıştı çivisi! Yaklaşık 1 saat insanlara hizmet edip, isteklerini yerine getirmem bittiğinde kendime 5 dakika lavabo molası vermiştim. Gizlice bizim için olan lavabolara gidip kıyafetlerime ve saçıma başıma çeki düzen verdikten sonra dışarı çıktım. Kafam şarkıdan şişmiş olsa da sadece 2 saat daha bu eziyete katlanacağımı kendime belki 50.kere hatırlatıp parti yerine yeniden giriş yaptım. Ancak giriş yaptığım gibi baş köşeye oturtulan Park Jimin'in yanında olan kişinin yüzünü görmemle duraksamıştım. Hatta bu duraksama yüzünden bir müşteri bana çarpmış ve bana muhtemelen kötü kötü bakışlar atmıştı bile. Umursamadan hala öylece durmaya devam etmiştim. Geçen ki müşterim Suga'nın burada ne işi vardı? Park Jimin'in arkadaşı mıydı? Gerçi neden olmasındı? Dünya çok küçüktü ve ikiside aynı sosyete sınıfındaysa ve yaşları yakınsa benim şaşırmam şaşılacak olay olmalıydı. O sırada en az kıyafetleri kadar olan kara gözleri birden benim gözlerimi buldu. Aslında utanıp gözlerimi hızlıca çekerdim ama bunu bu sefer yapmadım. O da yapmadı. Zaten kendini geri çeken bir insana da benzemiyordu. Kaç saniye baktık birbirmize emin değildim. Ama buna son veren ben olmuştum çünkü aklıma gelen şeyle hızlıca bizim eşyalarımızı bıraktığımız yere adımlamıştım. Bilekliğini ona vermeliydim! Çantamı hızlıca odadan aldım ve gene hızlı adımlarla onun yanına ilerledim. Arkadaş ortamlarına girecek olmam beni germişti ama ne yapabilirdim? Bilekliği bende kalmıştı! Kendimden emin bir duruş sergileyip kalabalığı geçerek masalarına vardığımda Park Jimin ve Suga anında muhabbetlerine son verip bana dönmüşlerdi. Onların bunu yapması ardından onların ortamlarında ki herkes bana bakmıştı ve bu kesinlikle dik duruşumu biraz bozmama sebep olmuştu. Ayı oyunuyordu sanki! "Merhaba efendim," dedim ve eğildim. "kusura bakmayın konuşmanızı böldüm ama-" "Hayır özür dilemene gerek yok, bir şey mi oldu?" diyen Park Jimin'le kafamı sağ sola salladım. Oldukça ilgili ve nazik oluşu beni şaşırtmıştı. Çantamın içinden bilekliği çıkartıp tam Suga'ya uzatıyordum ki birden yan masadan bir kız ayaklanıp yanımıza geldi. "Yoongi?" dedi Suga(?)'ya doğru. "hayırdır ne iş?" "Yoongi mi?" dedim şaşkınca. Adı Suga değil miydi? Kız bana biraz aşağılayıcı bir tavır sergileyerek, "Ne oldu beğenemedin mi?" dedi yayvanca konuşarak. "Yok o-ondan değil-" diyerek aciz bir açıklamaya başlayacakken Suga yani Yoongi...- artık adı her ne ise kızı durdurdu. "Ne işim olup olmadığı sen ilgilendirmez Yora, kendi işine bak." Daha sonra bana döndü. "Adım Min Yoongi ama etrafım bana Suga der. Lakabım o. Sen ne diyecektin bana?" Bu garip atmosfer beni gerdiği için hızlıca bilekliği ona uzattım. "Bunu geldiğiniz gün düşürmüştünüz, geri vermek istedim sizi görünce-" "Ah canım, birde k-drama arka müziği koyalım mı? Düşürmüş-müş! Sen ona seninle daha sonra muhabbet konum olsun diye çaldım deme ama düşürdün de!" Gözlerim şokla açıldı. Ben şu an iftiraya mı uğruyordum yoksa bana mı öyle geliyordu? "Hanımefendi laflarınıza lütfen dikkat edin. Resmen iftira atıyorsunuz, kamera kayıtları bile mevcut, isterseniz gidip bakarsınız." Gözlerini devirip mini eteğini çekiştirdikten sonra elini havaya salladı. "Hadi kızım hadi, sen git kendi bulunduğun avam tabakasından birini kafala, buradan sana ekmek çıkmaz-" "Sen kim oluyorsun da, benim adıma, benim muhattabım olan birine böyle davranıyorsun Yora?" Keskin ve sinirlendiği belli olan sesle Yoongi ayaklanıp konuştuğunda Yora bir adım geri kaçmak durumunda kalmıştı. Kalbim hem stresten, hem de birinin ilk kez benim de bazen savunulmaya ihtiyacım olduğunu fark eden birini görmem yüzünden heyecanla atarken Yoongi hiç durmadan laflarına devam etmişti. "O dediğin avam tabakasını anca sen ve senin gibiler kaplar, şimdi defol gözümün önünden yoksa ben göndermesini bilirim." Yora denen kadın sinirli bir bakışı bana gönderdikten sonra kalabalığa karışıtığında Yoongi bana döndü. "Onun adına özür dilerim, ve bilekliği gertirdiğin için teşekkürler." Bu sefer ben, gerçekten samimice gülümsedim. "Asıl ben teşekkür ederim." Beni şu aciz hayatımda bir kere bile olsa gerçekten korunan kişi olmanın nasıl hissettirdiğini tatmamı sağladığın için gerçekten çok teşekkür ederim. "Ben gideyim, size iyi eğlenceler efendim." diyerek yeniden eğildim ve yanlarından ayrıldım. ... "Nihayet bitti!" 2 saat kadar daha süren müşteri hizmetim sona erdiğinde partide ki insanlar gitmeye başlamıştı. Geriye sadece 5-10 kişi kaldığı için artık gidebileceğimi söyleyen patronumla sevinçle üstümü değiştirmek için bize ait olan odaya girmiştim. Neyse ki temiz yedek kıyafetler getirmiştim bugün. Üstüme sinen o yemek ve içecek kokuları cidden bir otobüs boyu çekemezdim! Temiz kıyafetlerimi giyip, başımı topuz yaptıktan sonra artık çıkmaya hazırdım. Çantamı barista kısmına bırkatığım için odada alacak bir şeyim yoktu. Son olarak banyoda yüzüme su çarpıp kurulamam bittiğinde içeriye geri döndüm. Lakin gördüğüm sahne ve birden temiz kıyafetlerim üstüne atılan içkiyle gözlerimi refleks olarak kapatmak zorunda kalmıştım. "İşte hırsızımız da gelmiş!" "Yora ne yaptığını sanıyorsun sen!?" Yüzümün hızla silinmesi ile gözlerimi yaşadığım şoktan dolayı yeniden açtığımda Park Jimin'in endişeyle yüzümü ve üstümü silen kişi olduğunu görmek beni yeni bir şoka atacaktı neredeyse. "Neler oluyor?" dedim. Sesim ifadesizdi ama şimdilik. Eğer bana hemen açıklama yapılmazsa sabrımı taşıran bu şımarık kızı bana attığı içkinin yere dökülen kısmında boğacaktım. "Birde yüzsüzce neler oluyor diyorsun?!" Elinde(!?) tuttuğu çantamın içinde kira paramızı çıkartıp, "kimin parasını çaldın hah!? Hangi arkadaşımızı soydun söyle hemen!" diye iğrenç bir şekilde çığırdığında kulağım çınlamaya başlamıştı bile. "Çantamı mı karıştırdın sen?" dedim şokla. "Bana saygı ekiyle seslen seni ucube! Ve hemen itiraf et, kimden çaldın bu parayı?!" Üstüne yürüyüp çantamı ondan çekip aldım ama parayı hızlıca kendine çektiği için kira parasını alamamıştım. Derin derin nefesler almaya çalışırken, "O benim kira param, hemen ver onu." dedim. Bunları yaşadığıma inanamıyordum, hele iş arkadaşlarım ve patronum şokla olayı izlerken! Alayla gülüp parayı havaya salladı. "Senin gibi biri, bu kadar yüklü parayı vermesi gereken bir yerde kalıyor olamaz. Yaşadığın baraka 100 doları aşmıyordur bile!" "Yora haddini aşıyorsun, yeter! Kızın çantasını karıştırdığın yetmiyor gibi birde hırsız muamelesi yapıyorsun! Üstelik içki fırlatmak ne!?" diyerek bu sefer Yoongi olaya giriş yaptığında Yora kafasını paramı hala kendinde tutarken sağ sola salladı. "Siz asıl haddini aşan bu kızı koruyarak saçmalıyorsunuz! Ama merak etmeyin, ben çoktan bu olayı çözdüm bile." "Ne anlatıyorsun sen-" diyen Suga'nın sorusuna duyduğum polis siren sesleri bir nevi cevap verdiğinde vücudumda bir ürperti hissettim. Beni hırsızlıkla suçlası yetmiyor gibi birde polisi aramıştı.. Bunun bir sosyal medya şakasını olduğuna inanmak isterken ve iki dakika mutlu olmuş kalbimin yeniden paramparça oluşunu 3. bir şahıs gibi uzaktan izlerken, hızla içeriye giren polisler, açıklama yapan Yora ardından hızlıca elime kelepçeleri geçirdi ve beni dinlemeden arabaya bindirdi. Ben gene ve gene zayıf olarak ezilmiş. güçlüye karşı kaybetmiştim. BÖLÜM SONU İftira...ne kadar korkunç bir şey değil mi? sırf güçlü insanlar diyor diye onlara inanmayı seçen polisler de cabası.. acaba diğer bölüm ne olacak? diğer bölümler asıl olaylara start veriliyorrrr Umarım bölüm hoşunuza gitmiştir bebelerim Vote❤️ |
0% |